Behçet Aysan Kimdir, Behçet Aysan Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Behçet Aysan KimdirBehçet Aysan Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri, yazarlar, şairler, düşünürler, biyografiler, kim kimdir?

Biyografi, kısa biyografiler, biyografi, biyografi eserleri, ilginç biyografiler, önemli biyografiler, yazarlar, şairler, düşünürler, kim kimdir, yaşam öyküsü, yazarlar, şairler, düşünürler, biyografiler, kim kimdir? Behçet Aysan Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

biyografi, kısa biyografiler, biyografi, biyografi eserleri, ilginç biyografiler, önemli biyografiler, yazarlar, şairler, düşünürler, kim kimdir, yaşam öyküsü, yazarlar, şairler, düşünürler, biyografiler, kim kimdir?

Bütün yazar, şair ve düşünürleri şu bağlantıdan okuyabilirsiniz.

Lütfen tıklayınız: Yazarlar-Şairler-Edebiyatçılar-Düşünürler

...

Behçet Aysan Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Behçet Aysan (d. 1949, Ankara - ö. 02 Temmuz 1993, Sivas) Şair, Doktor.

1949'da Ankara'da doğdu. Kuleli Askeri Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde eğitim gördü. Doktor olarak çalıştı.

Kısa ömrüne yüzlerce şiir sığdırmayı başardı. 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta Madımak Otel'in yakılması sırasında yaşamını yitiren aydınlarımız arasındaydı. Duru dili ve içli şiirleriyle dikkat çeker. 

Behçet Aysan'ın Eserleri:

Karşı Gece (1983)

Sesler ve Küller (1984)

Eylül (1988)

Deniz Feneri (1987)

Düello (1993- Katledilmesinden sonra yayınlandı)

Üç Kardeştiler (Radyo Oyunu, 1995)

Ödülleri: 

1984 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü (Sesler ve Küller ile)

1988 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü (Eylül ile)

1987 Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü (Deniz Feneri ile)

Behçet Aysan'ın Şiirlerinden Örnekler

BEYAZ BİR GEMİDİR ÖLÜM

sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde olurum

kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan

rüzgarla savrulan
kâğıt parçalarına
yazılmış

dağıtılmamış
bildiriler gibi

uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.

çünkü beyaz bir gemidir ölüm.

siyah denizlerin hep
çağırdığı
batık bir gemi
sönmüş yıldızlar gibidir

yitik adreslere benzer
ölüm
yanık otlar gibi.

sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde ölürüm.

BİR KİRAZ DALI

bahar mührünü vurmuş leylaklar
açmış, uzansam bir kiraz dalı
içimde koşup duruyor bir maral
gelincik tarlaları çığlık çığlığa

oralardan geldim baş eğmeden
gecelerin kımıldayıp sonlandığı
ışık ışığa mor kanatlı kelebeği
küflü duvarları bilirim voltaları

suskun küflü duvarları kan sıçramış
çakıyla takvimler kazınan, günler
saatler, dakkalar-

bitmeyen zaman

ağarmış kireç oyuklarında
soluk renkli sözcükleri.

AYNA

kırılınca bir büyük ayna
şarkılar da yarım kaldı
büyü bozuldu, durdu saatler
suda suretimiz asılı kaldı.

yoktu, şehirler gezdim ülkeler
düşlerim sahipsiz kaldı
ve şimdi kim bilir nerdeler
gül güle değdi solmuş kaldı.

anıları öğütür değirmenler
bir aşk söyleyin ki bana
daha başlarken öldemeler.

kırılınca bir büyük ayna
aşk bitti şarkılar yarım.

UNUTULMAYAN

durmadan taşırdım yanımda üç şeyi
iri çakıl tanelerini, çatlamış bir narı
bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
ipekten
çalınmış
umutlarla taşırdım
ah sevgilim derdim, ölüm 
ne kadar çoktu yaşadığımızda.

bize hep beyaz mendil
sallayan 
ölüm ki, 
iki kapısında 
haki bir yalnızlık
dikilirdi

ve hatırlatırdı 
bize, güz kuşlarının
uçup gittiği denizleri.

bense, yulaf kokan
dağlı ellerinde
dolaşmak gibi kolaydır 
sanırdım yaşamak ve sana kansız 
bir gökyüzü 
getirirdim
getirebilsem ah,
- avlusunda çocukların
korkmadan oynadığı -
lalelerle
donanmış simli bir gökyüzü.

bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
çatlamış bir narı, unutmadım.

KIRIK BİR KURŞUN KALEMİN ŞİİRİ

yollar uzak ay bedir
sırtımda gümüş hançer
yürürüm de ölemem
kan damlatır karanfil.

usulca mavi bir kar
kara geceye düşer
tutuşur fundalıklar
gelir kalbimi yakar.

gün olur belki öper
ay ışığı acıyı
o yaralı cerenler 
yanık sulara iner.

yollar uzak ay bedir
sırtımda gümüş hançer 
yürürüm de ölemem
kan damlatır karanfil

BİR EFLATUN ÖLÜM

kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım

git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.

aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.

söylenmemiş sahipsiz 
bir şarkıyım

belki
sararmış
eski resimlerde kalırım

belki esmer bir çocuğun dilinde.

bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.

aynı gökyüzü aynı keder.

DAĞILAN GÜL

ne söylersen söyle bu aşk ikimizindi 
ikimizindi bir zamanlar aynı gökyüzü 
bir samanın tutuşması gibi olan şey 
biraz erzurumdu biraz rize biraz mardin 
geniş, dingin, sürekli bir yurt gibi

ne söylersen söyle rüzgardır duyan 
düşleri çağıran iri siyah gözleriyle 
ve yanıbaşımızda mutlu kalan ne var ki 
belki bir kuş akşamın ölü ağzındaki
sadece güldür dağılmış ayaklanmaya

ne söylersen söyle ruhum bağırıyor 
acı içinde bağırıyor giden her şeye 
uzak kapıların ses verip çağırmadığı 
mutsuzluk değil mi biraz da şarkıdır 
üzgün, kırık, iri bir gül gibi kanayan

ne söylersen söyle bir gün yiteceğiz 
çam seli halinde kalabalık bir orman 
alıp götürecek bizi kuytu ölümlere 
yaşamanın anlamını sorsam da söyleme 
konuştukça bir gemi açılıyor kıyıdan.

YAĞMUR DİNDİ

yağmur dindi sevgilim, küf mavisi bir yağmur
dingin ruhumun
tınazını susturan ve aç çocukların 
iniltilerini, bu yüreğimize yürüyen
yağmur,
gecenin yağmuru dindi.

bütün bir gece 
düşman pusularına, vişneliklere
ayağı çaputa sarınmışlara
kör bir kuyuya ve dinamite
inen bu yağmur
gecenin
yağmuru
söndüremedi pırnal ateşin soluğunu

kozalak yaktım ben de sessizlikte
ömrümün kozalaklarını
küllere sıvanmış
baştan başa dolaşıp ağrıyan ormanı

yağmur dindi sevgilim bak dinle
her şey dindi, acıysa dinmemiş halde.

Yorumlar (0)