Lord Byron Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri​​​​​​​, yazarlar, şairler, düşünürler, biyografiler, kim kimdir?

Lord Byron Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri, yazarlar, şairler, düşünürler, biyografiler, kim kimdir?

Biyografi, kısa biyografiler, biyografi, biyografi eserleri, ilginç biyografiler, önemli biyografiler, yazarlar, şairler, düşünürler, kim kimdir, yaşam öyküsü, yazarlar, şairler, düşünürler, biyografiler, kim kimdir? Lord Byron Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

biyografi, kısa biyografiler, biyografi, biyografi eserleri, ilginç biyografiler, önemli biyografiler, yazarlar, şairler, düşünürler, kim kimdir, yaşam öyküsü, yazarlar, şairler, düşünürler, biyografiler, kim kimdir?

Bütün yazar, şair ve düşünürleri şu bağlantıdan okuyabilirsiniz.

Lütfen tıklayınız: Yazarlar-Şairler-Edebiyatçılar-Düşünürler

...

Lord Byron Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

George Gordon Byron, 6. Baron Byron
(d. 22 Ocak 1788, Londra, Ingiltere - ö. 19 Nisan 1824, Missolonghi, Yunanistan)
Romantik dönem İngiliz şairi ve yergi ustası.

Şiiri ve kişiliği ile Avrupalıların hayal gücünü etkilemiş, katıldığı Yunan Bağımsızlık Savaşı sırasında hummadan ve bakımsızlıktan ölmüştür. En ünlü yapıtları Childe Harold's Pilgrimage (1812-1818; Childe Harold'ın Kutsal Yolculuğu) ile Don Juan'dır (1819-1824).

Bir ayağı sakat doğdu. Çocukluğunda annesiyle İskoçya'nın Aberdeen kentine gitti; burada çok az bir gelirle bir pansiyonda yaşamaya başladılar. Aberdeen'de okula giden küçük George Gordon sakatlığı konusunda aşırı duyarlıydı. Dadısı May Gray, onda çok erken gelişmiş tutkuların uyanmasında etkili oldu. Daha dokuz yaşındayken yaşadığı bu deneyim ve uzak kuzenleri Mary Duff ile Margaret Parker'a duyduğu platonik aşk, onun kadınlara karşı çelişkili duygu ve davranışlarını biçimlendirdi.

On yaşına geldiğinde George Gordon'a büyük amcası "zalim" Lord Byron'ın unvanı ve serveti miras kaldı. Annesi onu büyük bir gururla İngiltere'ye götürdü. Küçük çocuk, VIII. Henry'nin Byron'lara armağan etmiş olduğu Newstead Manastın'nın bomboş salonlarına ve uçsuz bucaksız topraklarına hayran kaldı. Bir süre annesi ile bu manastırın yıkıntıları arasında yaşadılar. Nottingham'da özel öğretmenden ders alıyor ve sakat ayağını da Lavender adında bir şarlatan doktor tedavi ediyordu. Bayan Byron'ın avukatı John Hanson, onu hem May Gray'in tehlikeli etkilerinden, hem Lavender'ın işkencelerinden, hem de annesinin dengesizliklerinden kurtararak Londra'ya götürdü. Burada, saygın bir doktor ayağı için özel bir protez önerdi. 1799 sonbaharında da Hanson, Byron'ı Dulwich'te bir okula yazdırdı.

Byron 1801'de Harrow'a gitti. Kendinden küçük çocuklarla kurduğu arkadaşlık okula romantik bir bağlılık duymasma yol açtı. Daha sonra Cambridge'de ve Yunanistan'da pekişecek olan cinsel kararsızlığının ilk kez bu dostluklar sırasında belirdiği düşünülebilir. 1803 yazını annesiyle Nottingham yakınlarındaki Southwell'de geçirdi, ama hemen ardından Newstead'e kaçarak kiracısı Lord Grey'in yanına yerleşti ve bu sırada uzak akrabalarından Mary Chaworth'la flört etti. Sevgilisi "bu sakat oğlan"dan bıkınca Byron hüzünlü şiirler yazmaya başladı. Mary Chaworth onun için ideal, ulaşılamayan aşkın simgesi oldu.

Bir dönem Trinity College'da okuduktan sonra, Londra'ya geçerek amaçsız bir yaşama daldı ve büyük borç altına girdi. 1806'da Southwell'e döndü. Aynı yıl ilk şiirlerini bir araya topladı ve Fugitive Pieces (Kaçak Dizeler) başlığı altında dar bir çevrede okunmak üzere özel olarak bastırdı. 1807'de, yayımlanan ilk şiir kitabı Hours of Idleness (Avarelik Saatleri) piyasaya çıktı. Trinity College'a döndüğünde, Liberal Whig'lere karşı ilgisini uyandıran John Cam Hobhouse ile yakın bir dostluk kurdu. 1808'in başlarında Londra'da sağlığını tehlikeye sokan bir "sefahat çıkmazında"ydı. 1809'da reşit olunca Lordlar Kamarası'nda yerini aldı. Aynı yıl English Bards and Scotch Reviewers (İngiliz Ozanlar ve İskoç Eleştirmenler) başlığıyla imzasız bir yergi yayımladı ve Hobhouse ile birlikte uzun bir deniz yolculuğuna çıktı. Byron ve Hobhouse, Lizbon postasıyla Ispanya'yı geçerek Cebelitarık Boğazından Malta'ya ulaştı. Burada Byron evli bir kadına âşık oldu ve onun uğruna düelloya kalkıştı. Daha sonra Preveze'de gemiden inerek Yunanistan'ın içlerine doğru bir geziye çıktılar. loânnina'ya (Yanya) ve daha sonra da, Tepedelenli Ali Paşa'yı ziyaret etmek için Arnavutluk'a gittiler. Byron, loânnina'da başladığı, otobiyografik şiiri Childe Harold'ın yazımını Atina yolculuğu sırasında sürdürdü. Ev sahiplerinin kızı Theresa Macri, Byron'da "Atinalı Kız" imgesinin doğmasına yol açtı. 1810'da Hobhouse ile birlikte İzmir yoluyla İstanbul'a gelmek üzere yola çıktı. Çanakkale Boğazı ağzında durakladıklarında, Byron Troya harabelerini gezdi ve efsane kahramanı Leandros'a özenerek boğazı yüzerek geçti. Yunanistan yolculuğu Byron'ın hem düşüncelerini, hem kişiliğini derinden etkiledi. Ülkenin güneşi ve halkının hoşgörüsü ona mutluluk veriyordu.

Sanatçı Yönü

Byron 1811'de Londra'ya döndü, ama o Newstead'e vardığında annesi ölmüştü. 27 Şubat 1812'de Lordlar Kamarası'nda ilk konuşmasını yaptı. Aynı yıl John Murray'nin yayımladığı Childe Harold's Pilgrimage kentte fırtınalar yarattı. Pitoresk ülkelere yapılan yolculukların anısını şiirsel bir dille verdiği gibi, devrim sonrası ve Napoleon dönemlerinin yarattığı düş kırıklığı ile hüznün de ortaya dökülmesini sağladı. Şiir, çağın edebiyatında görülmemiş bir açıklık ve dürüstlükle romantik idealler ile gerçek dünya arasındaki uzlaşmazlığı dile getiriyordu. Byron Whig çevrelerinde ünlendi ve bir ayağı sakat olan bu yakışıklı şair, tutkulu Lady Caroline Lamb, "son baharım" yaşayan Lady Oxford, üvey kız kardeşi Augusta Leigh ve Lady Frances Webster gibi kadınlarla ilişkilere sürüklendi. İhşkilerinin heyecanlı huzursuzluğu ve birbirine karışan coşku ve suçluluk duygulan bu dönemde yazdığı Doğu öykülerine yansır. Kurtuluşu evlilikte arayan Byron, 1815'te Anne Isabella (Annabella) Milbanke'yle evlendi ve Londra'ya yerleştiler. Ama Newstead arazisinin satışının gecikmesiyle parasal sıkıntıya girdiler ve kısa bir süre sonra evlerine icra memurları doldu. Lady Byron da kızları Augusta Ada'yı doğurduktan sonra kızıyla birlikte ailesini ziyaret etmek üzere evden ayrıldı ve Byron'a bir daha dönmeyeceğini bildirdi. Karısının bu kararının nedenleri hiçbir zaman açıklanmadı, ama dolaşan söylentiler, olayı Byron ile Augusta Leigh arasındaki ilişkiye bağlıyordu. Sonunda Byron ayrılmalarını yasallaştıran kâğıtları imzalayarak yurtdışına gitti ve bir daha İngiltere'ye dönmedi.

Byron, Waterloo savaş alanını ziyaret ettikten sonra İsviçre'ye gitti. Cenova yakınlarında Villa Diodati'de şair Perey Bysshe Shelley ve onun yakınları ile dostluk kurdu. Dostları arasında William Godwin'in kızı ve Shelley'nin karısı Mary ile Godtwin'in ikinci evliliğinden olan üvey kızı Claire Clairmont da vardı. Claire Clairmont Byron'ı İngiltere'den ayrılmadan önce kendisiyle gizli bir ilişkiye zorlamıştı. Shelley ile gölün kaynağına yaptığı yolculuk Byron'ın "Prisoner of the Chillon" (Chillon Mahpusu, 1958) başlıklı yapıtı için esin kaynağı oldu. Ayrıca Diodati'de Childe Harold'ın üçüncü kantosunu da tamamladı. Yaz sonunda Shelley ve dostları İngiltere'ye dönerken Claire, Byron'ın çocuğunu taşıyordu. Byron 1817'de doğan evlilik dışı kızına Allegra adını verdi. Hobhouse ile Bern Alpleri'ne yaptığı bir yolculuk onun Faust'u andıran manzum oyunu Manfred'm dekorunu belirledi. Bu yapıtı, insanın "yarı toprak yarı tanrı, ne batmaya ne de göklere yükselmeye layık" bir varlık olduğu düşüncesine boyun eğmek zorunda kalan romantik ruhun genel çözümsüzlükleri ile Byron'ın tükenmeyen suçluluk ve pişmanlık duygusunu yansıtıyordu.

Aynı yıl Byron ve Hobhouse İtalya'ya doğru yola çıktılar. Venedik'te bir kumaşçının evinde kalan Byron ev sahibinin karısı Marianna Segati'ye âşık olmakta gecikmedi. S. Lazzaro Manastırı'nda Ermenice öğrendi ve zaman zaman yöredeki edebiyat toplantılarına katıldı. 1818'de Roma'ya giderek Hobhouse ile buluştu ve buradaki kalıntıları gezerken Childe Harold'ın son kantosunda yansıttığı izlenimlerini edindi. Brenta Irmağı üzerinde La Mira'da bir yazlık villada kaldığı sırada İtalyan davranışları konusundaki taşlaması Beppo'ya yazdı. Burada bir fırıcının karısı olan Margarita Cogni ile tanıştı. Margarita onu Venedik'e kadar izledi ve Marianna Segati'nin yerini aldı. 1818 yazında Byron pikaresk bir manzum taşlama olan ve yer yer açıkça kendi deneyimlerinden kaynaklanan Don Juan'ın birinci kıtasını tamamladı. Bu sırada Claire kızı Allegra'yı, yetiştirmesi için Byron'ın yanına yollamıştı ve sürekli uyarıarıyla onu rahatsız ediyordu. Sonunda Newstead'in satılması Byron'ı borçlarının büyük bir bölümünden kurtardığı gibi ona küçük bir gelir de bıraktı.

1818'de Shelley ve başka dostları Byron'ı ziyaret ettiklerinde onu değişmiş buldular; olduğundan daha yaşlı gösteriyordu ve karmaşık aşk ilişkilerine girmişti. 1819'da bir rastlantı sonucu Kontes Teresa Guiccioli ile karşılaşması yaşamının akışını değiştirdi. Birkaç gün içinde Byron kendinden en az üç kat yaşlı bir adamla evli olan bu 19 yaşındaki kontese âşık oldu ve peşinden Ravenna'ya gitti. Byron'la birlikte Venedik'e giden kontes, kocası çağırana değin onunla kaldı. Byron 1820'de Ravenna'ya, kontesin yanına gitti. Kontesin babası ve ağabeyinin dostluklarını kazanan Byron, onların etkisiyle gizli devrimci örgüt Carbonari'ye girdi. Ayrıca Ravenna'da İtalyan yaşamının daha önce bilmediği yönlerini çok yakından tanıdı. Yaşamının en mutlu ve verimli dönemlerinden birini yaşıyordu. The Prophecy of Dante'yi (Dante'nin Kehaneti), Don Juan'ın üç kantosunu, Marino Faliero, Sardanapalus, The Two Foscari (İki Foseari) ve Cain (Kabil) başlıklarım taşıyan manzum oyunlarını yazdı. Bu yapıtlarının tümü 1821'de yayımlandı. Şair Robert Southey üzerine yazdığı yergisi The Vision ofJudgement da (Kıyamet Düşü) aynı dönemde yayımlandı. Teresa'nın babası ve ağabeyi katıldıkları başarısız bir ayaklanma yüzünden sürgüne gönderildiklerinde, kocasından ayrılmış olan Teresa da onlarla birlikte gitmek zorunda kaldı. Byron, Shelley'nin Arno Irmağı üzerinde onun için kiraladığı Casa Lanfranchi'ye yerleşmek üzere isteksizce Piza'ya döndü. Kızı Allegra'yı öğrenimi için Ravenna yakınlarında bir manastıra bırakmıştı. 1822'de kızı öldü.

Teresa'nın babası ve ağabeyi geçici olarak Piza'ya sığınmıştı; Byron da Teresa'yı her gün ziyaret ediyordu. Yaz başında hepsi birden, Byron'ın Shelley'nin Lerici Körfezindeki evi yakınında kiraladığı villaya yerleşmek üzere Leghorn'a gittiler.

Şair Leigh Hunt, Shelley ve Byron ile bir dergi çıkarmak üzere 1822'de Piza'ya geldi. Hunt ve ailesi Byron'ın evinin alt katına yerleştiler. Babası ve ağabeyi Toscana'dan sürüldükten sonra Teresa ile Byron da buraya döndü. Shelley'nin aynı yıl boğularak ölmesinden sonra Hunt'ın para sorunu tümüyle

Byron'a yüklendi. Bu arada, yeni dergi The Liberal Londra'da Hunt'ın kardeşi tarafından yayımlandı. 15 Ekim 1822 tarihli ilk sayısında da Byron'ın Vision of Judgement'ı yer alıyordu. Eylülün sonunda Byron evini Cenova yakınlarında bir kasabaya taşıdı.

Byron'ın dergiye ilgisi azalmıştı, ama Hunt'ı desteklemeyi ve The Liberal'a yazı vermeyi sürdürdü. Yayımcısı John Murray ile tartışmasının ardından da sonraki yapıtlarını John Hunt'a verdi. Bunların arasında Don Juan (IV.-XVI. kantolar), The Age o Bronze (Bronz Çağı) ve The Island (Ada) vardır. Teresa'yla yaşamanın evcilliğinden tedirgin olan Byron, yurttaşlarının gözünde kendini haklı çıkaracak soylu bir eylem için fırsat kolluyordu. 1823'te, Londra Yunan Komitesi bağımsızlık mücadelesinde Yunanlara yardım için temsilcileri olmasını istediğinde hemen kabul etti. Özel olarak kiralanmış bir gemiyle Cenova'dan ayrıldı; Yunanistan'ın batısındaki Kefalonya Adasına vardı ve Mataxâta'ya yerleşti. Kendi parasından 4 bin sterlin yollayarak Yunan donanmasının oluşmasına yardım etti ve Missolonghi'ye (Mesolongion) giderek Batı Yunanistan'daki güçlerin önderi Prens Aleksandros Mavrokordâtos ile buluştu. Büyük bir enerji ile Türklerin elinde bulunan Lepanto (İnebahtı) Kalesi'nin alınması için planlar yapmaya başladı. Bir topçu subayı tuttu ve Yunanlar arasında en yürekli oldukları ileri sürülen Souliot askerlerinin komutasını üstlenerek masraflarını karşıladı. Ayrıca hizipler arasında bir uzlaşma sağlayarak Doğu ve Batı Yunanistan'ı birleştirmeye çabaladı. Ne var ki 1824'te yakalandığı hastalık ve ardından hastadan kan alma yoluyla yapılan geleneksel tedavi sonucunda gücünü yitirmeye başladı. Souliotların başkaldırması da onların doymak bilmez hırslarını görmesini sağladı. Yunanların davasına ilgisi azalmamıştı, ama artık zorlukları daha gerçekçi olarak görebiliyordu. Bir yandan da, Kefalonya'da uşak olarak yanına aldığı ve acı dolu son şiirlerini adadığı Yunan genci Loukas Khalandritsanos ile olan dengesiz ilişkisi yüzünden duygusal bir açmaz içindeydi.

Salona'da bir konferansa katılmayı tasarlarken hummaya yakalandı. Doktorlarının tedavi için kan alma yönteminde direnmesi sonucunda durumu daha da kötüleşti ve çok geçmeden öldü.

Ölümü ülkeyi yasa boğdu ve Byron yurtseverliğin simgesi ve Yunanların ulusal kahramanı haline geldi. Cenazesi İngiltere'ye getirildi, Westminster Abbey'e gömülmesi reddedilince Newstead yakınlarında atalarının bulunduğu yere gömüldü. 1969'da, ölümünden 145 yıl sonra Westminster Abbey'e Byron için bir anı plaketi yerleştirildi.

Yorumlar (0)