Eylül Romanının Tahlili, Eylül Romanının Özeti

Eylül Romanının Tahlili, Eylül Romanının Özeti

Eylül Romanının Tahlili, Eylül Romanının Özeti

Yazan: Engin Gülmüş

Eser Hakkında

Mehmet Rauf’un yazmış olduğu “Eylül” Türk edebiyatında ilk psikolojik roman olarak kabul edilir. Eser, ilk olarak Servet-i Fünun dergisinde 1900 yılında tefrika edildi. 1901’de kitap olarak okuyuculara ulaştı. Eser, 269 sayfadır.

Romanın Özeti

Süreyya, karısı Suad’la birlikte babasının köşkünde yaşamaktadır. Rahatına düşkün bir adam olan Süreyya, bir dairede memurdur. Yaz aylarını babasının Bakırköy’deki şehre uzak bağ evinde geçirmek zorunda olduğu için sıkıntılıdır. Sürekli yaz mevsimini Boğaziçi’nde bir yalıda geçirmenin hayalini kurar. Ancak aldığı maaş bu hayalini gerçekleştirmek için yeterli değildir.

Süreyya’nın halasının oğlu Necib, arada sırada köşke misafir olarak gelmektedir. Necib, çalışmadan geçinen, vaktinin çoğunu eğlence yerlerinde geçiren, evlenmekten kaçan bir gençtir.

Suad, kocasına sevgiden çok şefkat ve sadakatle bağlı bir kadındır. Evliliklerinde eski heyecanların kalmadığını hisseden Suad, kocasını mutlu etmek için bir şeyler yapmak ister. Suad, Süreyya’nın hayali olan Boğaziçi’nde bir yalı kiralamak için kocasından gizli babasına bir mektup yazarak para ister. Süreyya, Boğaziçi’nde bir yalı kiralayabileceğini öğrenince çok sevinir. Güzel bir yalı kiralar ve oraya taşınırlar.

Bir süre sonra Süreyya, Beyoğlu’nda alışveriş yaparken Necib’e rastlar. Necib’i yalıya davet eder. Necip Boğaz’daki yalıya gider. Süreyya, misafirine heyecanla yalının güzelliklerini anlatır. Suad, Necib’e kendi elleriyle yemekler hazırlar. İkisi de Necib’in yalıya gelmesine çok sevinir. Necib, bu mutlu çifte imrenerek bakar ve kendini yalnız hissederek, yaşantısını bir cehenneme benzetir.

Necib, ara sıra yalıya misafir olarak gelir. Süreyya ile Suad, Necib’in gelmesine çok sevinirler. Gitmesini geciktirmek için tuhaf bahaneler uydururlar. Suad, uzun bir aradan sonra yeniden piyano çalmaya başlar. Kocasının müziğe karşı en ufak bir ilgisi yoktur. Necib ise aksine derin bir müzik birikimine sahiptir. Birlikte piyanonun başında vakit geçirirler.

Süreyya’nın denize karşı aşırı bir tutkusu vardır. Bir sandal satın alarak gezintilere çıkar. Suad, baş dönmesi ve mide bulantısı nedenleriyle bu gezintilerde kocasına eşlik edemez. Süreyya’nın karısına karşı tavırları günden güne değişmeye başlar.

Necib, içindeki sıkıntıyı atmak için yeni arkadaşlar edinir. Fakat aradığı huzuru bir türlü bulamaz. Aklına Boğaz’da yalıda geçirdiği günler gelir. İçinde garip bir huzur duyar. Suad için aldığı yeni notalarla yalıya gider. Bazı günler Necib, Süreyya ile denize açılır. Evde kaldığı zamanlarda ise Suad ile piyano başında vakit geçirir. Necib, geçmişte pek çok kadınla ilişki yaşadığı için kadınlara karşı önyargılı ve güvensizdir. Evleneceği kadının tıpkı Suad gibi olmasını ister.

Bir akşam Necib, Suad’ın bir delikanlıya gülümsediğini görür ve şüphelenir. Yalıdan kaçar ve bir süre kendine gelemez. Ancak şüphelerinin yersiz olduğunu anlar. Suad’ı haksız yere suçladığı için pişmanlık duyar.

Necib, yalıda uzun süreli kalmaya başlar. Suad’la daha da yakınlaşırlar. Necib, sürekli Suad’ı düşünmeye başlar. Duyguları zamanla öyle yoğunlaşır ki Suad’ı deliler gibi sevdiğini kendisine itiraf eder.

Suad ise kocasının ilgisizliği, anlayışsızlığı ve gereksiz şeylerle meşgul olmasından dolayı her geçen gün kendini biraz daha yalnız hisseder. Bundan sonraki yaşamının hep böyle sıkıcı geçeceğini düşünerek karamsar ve üzgün bir ruh hali içersine girer.

Necib, bir akşam yalıdan çıkmak üzereyken piyanonun üzerinde Suad’ın şemsiyesini ve eldivenlerini görür. Eldivenlerden birini cebine koyar.

Bir gün Süreyya Necib’in tifoya yakalandığını, ölümle pençeleştiğini söyler. Önceleri Necib’in hastalığına karşı duyarsız kalan Suad, iki hafta geçince dayanamaz ve bağ evine gider. Necib’in yastığının altında bir süre önce kaybolan eldivenini görünce her şeyi anlar. İçindeki mutluluk, korku, heyecan duyguları birbirine karışır. Necib ise yeniden sevdiği kadının yanında olmasından dolayı mutludur. Duygularını Suad’a söyleyeceği günün hayalini kurar.

Sonbahar gelir. Bir gün Suad, Necib’in yanına gelerek sıkıntısının sebebini sorar. Necib, içindeki duyguları daha fazla saklayamaz ve Suad’a olan aşkını ilan eder. Suad, bir süre suskun kalır. Necib, yaptığından utanır, suçluluk duyar. Ancak yalıdan ayrılırken Suad’ın ısrarla kalmasını istemesi onu tekrar umutlandırır, kuşkularını bir anda yok eder. Necib, seviliyor olmanın verdiği mutluluk ve heyecanla yollarda dolaşmaya başlar.

Suad, iç dünyasında sürekli gelgitler yaşamaktadır. Bir tarafta yaşadığı aşk ve heyecanı daha önce hiç tatmadığını, diğer taraftan evli bir kadın olduğu gerçeğini düşünerek kendisinden nefret eder. Çınar ağaçlarından düşen sarı, kurumuş, çürümüş yapraklara bakarak kendi hayatını sonbahara benzetir.

Süreyya, Suad ve Necib sık sık gezintiye çıkar. Çelişkili ve karmaşık duygular yaşayan iki sevgili ilişkilerinin duygusal düzeyde kalmasına karar verirler. Necib ve Suad aldıkları bu karardan sonra bir süre mutlu yaşarlar. Fakat Necib, Süreyya’yı kıskanmaya başlar. Suad da koca baskısına maruz kaldığı ve sık sık tartıştıkları için evliliğinden tiksinir.

Süreyya’nın kız kardeşi Hacer, Necib ile Suad arasında bir ilişki olduğuna inanır. Bu yüzden de her fırsatta bunu ortaya çıkarmak için türlü oyunlar oynar, onları sıkıştırır ve ağızlarından laf almaya çalışır.

Necib, bir şeylerin yolunda gitmediğini hissetmektedir. Ancak Suad’ın neler düşündüğünü, aralarında ne gibi bir sorun olduğunu çözemez. Necib, konağa her gelişinde belli bir umut taşımaktadır, ancak Suad’ın suskun halini ve ilgisizliğini görünce kaçmak, uzaklaşmak ister. Bir süre konağa uğramaz. Kendini içki ve eğlenceye verir. Suad ise merak ve kaygı içinde onu beklemektedir. İkisi de acı çekmektedir.

Necib, bir gün içkili olarak konağa gelir. Ateşi olduğu için konakta kalır ve bir doktor çağırırlar. Konaktakiler düğüne gittikleri için Suad ile Necib yalnız kalır ve her ikisi de büyük bir heyecanla aşklarını dile getirir. Necib, her şeyi unutup uzaklara kaçmayı teklif eder. Suad ise buna hakları olmadığını söyler. Necib, Suad’la vedalaşarak konaktan ayrılır, yağmurun altında ağlayarak yürür. Suad da Süreyya ile geçireceği mutsuz günleri düşünerek uzun uzun ağlar.

Bir gece konakta yangın çıkar. Dumanlar ve alevler konağın her tarafını sarar. Herkes büyük bir panikle dışarı kaçar. Suad, ortalıkta yoktur. Süreyya ve Necib, Suad’ın içerde olabileceğini düşünerek konağın kapısına gelirler. Necib, Suad’ın sesini duyar gibi olur ve içeri girer. Tam bu sırada tavan çöker, her ikisi alevler içinde kalır.

Kişiler

Suad

Kültürlü, duygusal, içedönük, müzikten ve piyano çalmaktan hoşlanan bir kadındır. Aradığı mutluluğu evlilikte bulamamış, yalnız ve içe dönük biridir. Beş yıllık bir çabadan sonra evliliğin temeli sayılan sevgi, heyecan ve ortak zevklerinin olmadığının farkına varır. Aradığı mutluluğu ve heyecanı evlilikte bulamayan Suad, Necip’le yasak aşk yaşamaya başlar. Ancak bu onu mutlu edeceği yerde karmaşık duygulara ve karamsarlığa sürükler. Evliliği ile aşkı arasında çaresiz kalır.

Süreyya

Suad’ın kocasıdır. İki küçük aileyi içinde barındıran konakta sorumsuz bir biçimde yaşamaktadır. Denize tutkundur. Yaz aylarını Boğaziçi’nde bir yalıda geçirmek, sandal gezintileri yapmak en önemli zevkleri arasındadır. Yıllar ilerledikçe karısına olan ilgisini kaybeder. Kendini oyalayacak basit uğraşlarla vakit geçirir. Suad’ın tersine müzikten hiç anlamaz. Sorumsuz ve ilgisiz bir koca görünümündedir.

Necib

Süreyya’nın halasının oğludur. Otuz yaşlarında, henüz evlenmemiş, yakışıklı, kibar, duygusal, müzik ve eğlence hayatını seven bir gençtir. Pek çok kadınla ilişkisi olmuş ancak aradığı aşkı bir türlü bulamamıştır. Suad’ın bir kadında aradığı tüm özelliklere sahip olduğunu düşünür. Sürekli evlilikten kaçan kadınlara güvenmeyen ve önyargılı yaklaşan Necib, Suad’ın farklı olduğunu düşünür ve ona karşı duygularını gizleyemez. Suad’ın evli olmasından dolayı karmaşık duygulara kapılır; aşk, pişmanlık, karamsarlık, heyecan mutluluk, huzur, sıkıntı, kıskançlık, hayranlık gibi birbiriyle çelişkili duyguları bir arada yaşar.

Hacer

Süreyya’nın kız kardeşi, Fatin’in karısıdır. Kocasını sevmeyen, onu hor gören, onunla pek ilgilenmeyen bir kadındır. Necib’e karşı tek taraflı bir ilgi duyar. Görgülü bir aileye mensup olmasına rağmen alaycı ve kıskanç bakışlarıyla etrafındakileri tedirgin eden bir yapıya sahiptir. Eğlenceyi seven, neşeli, hoppa bir kadındır. Evli olmasına rağmen bekâr bir kadının davranışlarına sahiptir.

Fatin

Hacer’in kocasıdır. Sırf rahat yaşamak için Hacer’le evlenmiştir. Ailede hiç kimsenin saygı göstermediği biridir. Konakta rahat ve sorumsuz bir biçimde yaşayarak Hacer’e sözde kocalık etmektedir. Paraya düşkün biridir.

Romanın Konusu

Romanda; aradığı aşkı ve evleneceği kadını bir türlü bulamayan Necib ile aradığı mutluluğu evliliğinde bulamayan Suad’ın yasak aşkı anlatılır. Yani romanın konusu “yasak aşk”tır. Bu temel üzerine kurgulanan roman; aile kavramı, mutsuz evlilikler, ahlaki değerler, insani duygular ve dönemin İstanbul yaşamını da derinlemesine işlemektedir.

Romanın Türü

Türk edebiyatının Batılı anlamda ilk psikolojik romanıdır. Kişilerin psikolojik tahlillerine uzun uzun yer verilmiştir.

Mekân

Romanın geçtiği mekânlar; köşk, yalı, İstanbul Boğaziçi, Beyoğlu ve İstanbul’un bazı adalarıdır.

Zaman

Olaylar yazın ve yaz sonu, eylül ayında geçmektedir. Romanda mutsuz, karamsar ve ne istediğini bilmeyen kişiler anlatıldığı için, eylül ayıyla bu kişilerin ruhsal durumları arasında benzerlik kurulmuştur. Eylül ayı hem gerçek hem de simgesel anlamda tasvir edilmiştir.

Romanda Anlatıcının Bakış Açısı

Roman, ilahi (hâkim ) bakış açısıyla anlatılmıştır. Anlatıcı, yaşanmış ve yaşanacak her şeyi bilir, görür ve duyar. Bu, kişilerin akıllarından geçeni okumaya ve psikolojilerini yansıtmaya kadar uzanır. Anlatıcı, olayların dışında durur. Olaylara ve kahramanlara hâkimdir. Olayların nasıl gelişeceğini önceden bilir ve görür. Olayları anlatırken üçüncü tekil şahıs ağzından konuşur.

Romanın Dil ve Anlatımı

Eser, Servet-i Fünun neslinin dil ve anlatımını devam ettirir bir anlayışla yazılmıştır. Yazar, kendine has sanatlı söyleyişlerin yanında kelimeleri de seçerek anlatmak istediklerini çarpıcı bir biçimde aktarır. Romanda uzun, bağlı ve sıralı cümlelere çokça yer verilmiştir.

Roman, teknik bakımdan çok ileri bir seviyededir. Kişiler arası denge ustalıkla kurulmuş, olaylar yer yer simgelerle anlatılmıştır. Romanda özellikle kişilerin evlilikleri, soysal yaşantıları ve ruhsal (psikolojik) durumları üzerinde ayrıntılı olarak durulmuştur. Olayların gelişimi sırasında semboller kullanılır. Bu semboller okuyucuya gelecek hakkında birtakım ipuçları verir.

Genel Değerlendirme

Roman, yazarın en başarılı eseri kabul edilmektedir. Romanda en çok aile hayatı üzerinde durulur.

Yazar, eserindeki kişilerin ilişkilerini; bu ilişkilerin niteliğini ve gelişimini anlatır. Kişiler arasındaki neden sonuç ilişkisini iyi kurar.

Yazar bu romanıyla gerçeğe dayanan, sağlam yapılı, kişilerin psikolojilerini ayrıntılı olarak inceleyen, kusursuz bir eser yaratmaya çalışmıştır.

Romandaki kişilerin günümüz toplumuna pek uymadığını, ancak romanın geçmiş dönemlerdeki insanların yaşam tarzı ve psikolojik yapılarını çok başarılı bir biçimde anlatması bakımından mutlaka okunması gereken romanlarımızdan biri olduğu söylenebilir.

Romanı ölümsüz kılan ve klasikler arasına sokan ruhsal tahlillerdeki başarısıdır. Ayrıca Türk edebiyatındaki ilk psikolojik roman olma özelliği de esere ayrı bir önem kazandırmaktadır.

Yorumlar (0)