KİRALIK KONAK, YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU

KİRALIK KONAK - YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU

KİRALIK KONAK - YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU

I.Bölüm: Gençliğinde Mabeyn-i Hümayun mensubu olan NAÎM EFENDİ, daha birçok memuriyetten sonra emekliye ayrılır. Bütün ruhuyla “İstanbulin” denilen devrenin temsilcisidir. Yenilikler ona tuhaf gelir. Konağın diğer sakinlerinden olan damadı SERVET BEY ve torunları SENİHA ile CEMİL, Avrupa hayatına özenen, o hayatı bütün teferruatıyla benimseyip birçoğunu da uygulayan insanlardır. Naîm Efendi, onların bu yaşayış tarzını anlayamaz, hatta garip bulur; fakat onlara pek de karışmaz. Delikanlılık çağına henüz girmiş bulunan Cemil, yaşının çok çok ötesinde sefahat alemine dalmıştır. Seniha ise aklına eseni yapan, şımarık, kolaylıkla bunalan bir genç kızdır. Evde hüküm sürmekte olan bu garip havaya Naîm Efendi karşı çıkacak olsa, damadı işe karışır; kayınpederini kıracak kadar ileri gittiği de olur.

II.Bölüm: Her Pazartesi olduğu gibi, o gün de Seniha’nın ÇAY GÜNÜdür. Öğle vaktine yakın, ilk davetli olarak, FAİK BEY gelir. Saniha onu, her zaman olduğu gibi, gece kıyafetiyle karşılar. Cemil’in arkadaşı olan Faik Bey, teklifsiz gelir gider. Çocukluğu Avrupa’da geçtiğinden Avrupalıların kendilerine has kadın erkek münasebetlerini ve bunlara ait kuralları iyi bilir. Bundan dolayı, yapmacıklıktan uzak hareketlerinin de katkısıyla, kadınların hoşlandıkları bir tiptir. Kumara düşkünlüğü ve Cemil’e kötü örnek olması yüzünden Naîm Efendi tarafından hiç sevilmez.

Çaya, Seniha’nın halasının oğlu HAKKI CELİS de gelir. Hakkı Celis şairdir. NEYYİRE ve NURİYE hanımların büyük bir hayranlıkla dinlemelerine karşılık, Seniha onu sıkıcı bulur.

Her şeyden çok çabuk bıkan Seniha, Faik Beyi’in bir köşede kumar partisi düzenlemesinden de sıkılır.

Hakkı Celis, Seniha’yı içten içe sevmekte, fakat içe dönük birisi olduğundan, ona karşı beslediği duyguları açığa vurmaktan çekinmektedir.

Seniha, çay partisi bittikten sonra düşünür: Bu hayat, bu konak ve bu insanlar sıkıcı... Dadısı MADAM KRONSKİ’nin anlattığı Avrupa hayatı ise ne kadar çekici ve güzeldir! Seniha, çok zengin olmadıklarına çok üzülür; bunu dedesine de söyler. Naîm Efendi ilk defa olarak, büyük bir yoksulluk endişesine kapılır. Seniha’nın “sefalete düştük değil mi? sorusu karşısında üzülür, şaşırır, bunalır...

III.Bölüm: Naîm Efendi, evdeki acaip yaşayışın havasından biraz olsun uzaklaşmak ihtiyacı duyar, kızkardeşi SELMA HANIMEFENDİ’ye gider. Selma Hanımefendi, her zaman olduğu gibi, konaktaki yaşayışı şiddetle tenkid eder. Ağabeyine, ayağını denk alması gerektiğini, yoksa sonlarının kötü olacağını anlatmaya çalışır, Naîm Efendi ise, onun söylediklerini kabule yanaşmadığı gibi, gezip eğlenmelerini kısıtlayıp torunlarını üzmek de istemez.

Eve döndüğünde Hakkı Celis’le karşılaşır. Hakkı Celis, Faik Bey’le aralarındaki münasebetten dolayı Seniha’yı aşırı derecede kıskanmakta ve çok da üzülmektedir.

IV.Bölüm: Çevresine bir türlü uyum sağlayamayan Seniha, sinir krizleri geçirmektedir. Hekimler evlenmesini tavsiye ederlerse de buna yanaşmaz. Onun gözü Avrupa’da ve oradaki serbest hayattadır. Oraları gezip görmüş olduğundan dolayı Faik Bey’e imrenir. Hatta ara sıra ondan hoşlandığı bile olur. Fakat Faik Bey havai bir gençtir. Seniha, evlilik için , kendisini Avrupa’ya götürebilecek zengin birini beklemekte, Faik Bey ise “seçkin ve zengin bir dul” düşünmektedir.

V.Bölüm: Seniha, hekimlerin hava değişikliği tavsiye etmeleri üzerine, sevda entrikalarını seven, eğlenceye ve zevke düşkün halası NECİBE HANIM’ın Büyükada’daki köşküne gider. Halasından hoşlanmamaktadır. Canı sıkılır. Cemil, halasının isteği üzerine, arkadaşlarını toplayıp adaya gelir; Neyyire ve Nuriye Hanımlar, Faik Bey, Hakkı Celis... Gece, mehtaba çıkarlar. Hakkı Celis’in sevdakâr, fakat acemi davranışları karşısında Seniha ona “çocuk” der. Hakkı ise –cesaretini toplayıp- “ben sizi bir büyük adam gibi seviyorum!” karşılığını verir; fakat alaya alınır. Hakkı Celis, onların bu davranışlarından tiksinir. Şiirlerinin hayranı olan Nuriye Hanım, ona bu aşktan vazgeçmesi gerektiğini anlatmaya çalışır.

Seniha ile Faik Bey yalnız dolaşırlar; Seniha onu hep uzaklara, tenhalara doğru götürür...

VI-VII.Bölümler: Eğlenceler sürer gider. Seniha’nın sinirleri sonunda yatışır. Aradıklarının epeyce bir kısmını bulmuş gibidir; tavırları değişir. Faik Bey’le olan münasebeti artar. Fakat Naîm Efendi ve Servet Bey’e bu konuyla ilgili mektuplar da gelmeye başlar. Naîm Efendi bu durum karşısında üzgün ve tedirgindir; fakat Seniha’yı haklı gösterecek sebepler bulmaya çalışır. Servet Bey ise, çocukların haklı davranışlar içinde bulunduklarını, asıl şahsiyetsizliğin imzasız mektuplar göndermek olduğunu ileri sürmektedir.

Faik Bey’in konağa gelip gitmeleri sıklaşmış, Naîm Efendi’nin hoşnutsuzluğu da artmıştır. Faik Bey’i konaktan uzaklaştırmanın çarelerini düşünür.

Ailenin maddi durumu gittikçe bozulmaktadır. Bunu hatırlatarak Vefa Hanındaki hissenin satılması gerektiğini hatırlatan RAGIP EFENDİ’nin bu duruma çocukların savruk yaşayışlarının sebep olduğunu iddia etmesinden hoşlanmayan Naîm Efendi, değişen zamanı ve Meşrutiyet idaresini esas suçlu olarak görmeyi tercih eder. Bu, yufka yürekli ve pasif bir dedenin zoraki kabullerinden birisidir.

VIII.Bölüm: Hakkı Celis, hem Seniha’ya karşı beslediği aşktan, hem de Faik Bey’le aralarındaki münasebetin gittikçe artmasından dolayı perişandır. Onların hemen hiçbir sınır tanımayan yaşayışlarından nefret eder. Sevgi ile nefret birleşerek ona dayanılmaz bir azap vermekte, şairlere mahsus çoşkunluğu gitgide azalmaktadır. Onun aksine, Seniha coşkun bir ruh haline doğru açılmış, romantik bir yapıya bürünmüştür. Faik Bey’e pek romantik hediyeler verir. Aşkta da herkesten ayrı, herkesten değişik olmak peşindedir. Bu yüzden yapmacık davranışlar gösterir. Kadın-erkek münasebetlerinde romantizme yer vermeyen Faik Bey, onun çeşitli saçmalıklarına katlanır.

Bir gece, Faik Bey kumarda 350 lira kaybeder. Cemil’in yardımı ile Seniha’nın mücevherlerini rehin vermek zorunda kalır. Bu hareket Seniha’yı çok etkiler. Faik Bey’in asıl yüzünü görmüş ve yaptıklarından pişmanlığa düşmüştür. O günden sonra yeniden eski hayatını yaşamaya başlar. Bu arada Hakkı Celis’le yeniden dostluk kurar. Faik Bey ise, şimdiye kadar hiçbir kadına karşı duymadığı bir ilgiyle Seniha’ya bağlanmış bulunduğu için, ortaya çıkan bu yeni durumdan dolayı çok üzülmektedir. Seniha’nın ilgisizliği ondaki duygusal yaklaşımı azaltmak yerine arttırır. Fakat Seniha, onunla evlenmeyeceğini dadısı Madam Kronski'ye kesin bir dille söyler...

IX.Bölüm: Madam Kronski, durumu Servet Bey’e açar. Önceleri habersizmiş ve durumu önemsemezmiş gibi davranmaya çalışırlar, fakat beceremezler. Servet bey, her zaman olduğu gibi, bu durumun sorumluluğunu da Naîm Efendi’ye yükler.

Naîm Efendi, bunca rezaletten sonra, vaziyeti biraz olsun kurtarabilmek ümidiyle, Faik Bey’in babası Kasım Paşa’nın konağına giderse de istediğini elde edemeden döner; üzüntüsünden hastalanır. Seniha ise, böyle bir davranışta bulunduğu için dedesine hakaret eder; evleneceği kişiyi ancak kendisinin tayin edebileceğini, Faik Bey’le seviştiğini, fakat parasız olduğundan dolayı evlenmeyeceğini, işine kimsenin karışamayacağını söyler. Naîm Efendi fenalaşır, doktor çağrılır... Bu gelişmeleri anlamaktan, hazmetmekten çok uzak bir terbiye ile yetişmiş bulunan Naîm Efendi, çaresizlikten ağlar.

X.Bölüm: Konağın eski gidişi artık değişmiş, Naîm Efendi ortalıkta gözükmez olmuştur. Seniha onun yanına uğramamakta, fakat hastalığına sebep olduğu için de üzülmektedir. Bu arada, Hakkı Celis de Seniha ile ilgilenmektedir.

Bir gün Seniha’nın eski dertleri alevlenir. Hakkı Celis’le aralarında kısmen sıcak bir münasebet başlar. Fakat BELKIS HANIM’ın birgün konağa gelmesi her şeyi alt üst eder. Çünkü Belkıs Hanım Avrupa’ya gideceği için vedalaşmaya gelmiştir. Seniha ömrünün bu konakta geçeceğini düşünerek hayıflanır. Bütünüyle sinirli bir ruh haline bürünmüştür. Sık sık sokağa çıkar. Dedikodular başını alıp gitmektedir.

Selma Hanımefendi, dedikoduların ortaya çıkardığı yeni durumu ve Naîm Efendi ailesinin içine düştüğü rezaleti görüşmek üzere konağa gelir. Son derece otoriter bir kadın olan Selma Hanımefendi, ağabeyine bu dedikodulardan söz açar; fakat artık, olan otoritesini de kaybetmiş bulunan Naîm Efendi, en geçerli çare olarak, söylentilere inanmamayı tercih eder. 

XI.Bölüm: Seniha birgün evden çıkıp gider. Evi bir telaş alır; yaşlı ve hasta dedenin duymaması için uğraşırlar. Avrupa hayalleriyle dolu Seniha, evden kaçmıştır. Önce Faik Bey’e, daha sonra da konağa gelen telgraflardan öğrenilir ki Seniha Triyeste’dedir. 

Aradan bir müddet geçtikten sonra Faik Bey’in de Avrupa’ya gittiğini öğrenen Hakkı Celis, çok üzgün ve çaresizdir. 

Seniha, yazdığı bir mektupla hem dedesinden özür diler, hem de para ister. Naîm Efendi ise, mümkün olduğu kadar, Seniha ile ilgili herhangi bir söz söylememeye dikkat ederse de için için üzülmektedir. 
Servet bey’e göre sorumlu yine bellidir: Naîm Efendi!

XII.Bölüm: Servet Bey’in kaynatasına karşı duyduğu kin, son haddine varmıştır. Karısına, devamlı, ayrı bir eve çıkmayı teklif eder. Eskiden beri özlemini duyduğu bir apartman dairesine taşınmak ve orda Avrupai zevkine göre bir hayat kurmak isteğindedir. Karısı SEKİNE HANIM onu yatıştırmaya çabalarsa da başaramaz; Şişli’de bir apartman dairesine yerleşirler. Naîm Efendi konakta tek başına kalır. Hakkı Celis onu yalnız bırakmamaya çalışır. Mali durumu iyice kötüleşmiştir. Buna rağmen, Seniha’ya istediği parayı gönderir.

XIII.Bölüm: Bir gün Hakkı Celis Seniha’nın Avrupa’dan döndüğünü duyar. Genç şair, büyük bir heyecenla Naîm Efendi’ye haber verdikten sonra Şişli’ye koşar. Evdekilerin hepsi neşelidir. Hakkı Celis’e göre, Seniha eski kıvraklığını kaybetmiş, olgun bir kadın görünümü kazanmıştır. Ona askerliğinden bahseder. Seniha onu dinler görünmekle beraber kafası başka yerdedir. Bir ara Hakkı Celis’e: “Sen hayat adamı olamayacaksın!” der. Genç şair, “öyleyse ölüm adamı olurum...” karşılığını verir. Bu sözlerde, Seniha’nın Avrupa’daki çirkin yaşayışını hazmedememenin burukluğu vardır. Ona karşı beslediği aşk ile vatan aşkı arasında bocalar.

Seniha’nın Avrupa’da NEDİM BEY adlı bir elçilik memuru ile Faik Bey’e benzer bir münasebet içinde bulunmuş olduğuna dair dedikodular yayılır. Bu arada, Seniha dedesi ile barışmak ister, fakat o kabul etmez. Ne var ki Seniha’ya karşı beslediği sevgiyi de bir türlü geri plana atamaz. Ara sıra, konaktaki odasına çıkar, ve onun bir zamanlar şen şekrak dolaştığı bu odayı, bütün tozuna toprağına rağmen seyreder, eski günleri yad eder.

Naîm Efendi’nin hastalığı gittikçe artma temayülü gösterince Selma Hanımefendi onu yanına almak isterse de razı edemez. Fakat durumu kötüleşmektedir. Maddi durumunun iyiden iyiye fenalaşması yüzünden konağın kiraya verilmesi konusu ortaya atılalı huzursuzluğu son haddine varmıştır.

XIV. Bölüm: Naîm Efendi, konağı kiralamak üzere gelenleri –kiraya verilirse kardeşinin yanına taşınmak zorunda kalacağı için- kapıdan çevirir. Fakat bir gün Selma Hanımefendi bir kiracıyı yanına alarak konağa gelir. Kiracılar, Naîm Efendi’nin perişan bir halde yatmakta olduğu odaya girip de onu görünce korku ve şaşkınlıktan bağırırlar. Durumu yürekler acısıdır.

Hakkı Celis, dayısını ziyarete devam eder ve her defasında Seniha’dan bahsedilir. Naîm Efendi’nin kırgınlığı azalmıştır. Hakkı Celis ise, hâlâ, Seniha ile vatan aşkı arasında bocalamaktadır.

XV. Bölüm: Hakkı Celis, yeniden askere gideceği için veda ziyaretlerine çıkar. Nuriye ve Neyyire Hanımlara, Belkıs Hanımlara uğrar. Belkıs Hanım’a, Seniha ile mebus NECİP BEY arasında başlamış bulunan münasebetin pek yakında resmiyete döküleceğini söyler.

Konak hâlâ kiracısını beklemektedir. Naîm Efendi hırçın ve hiddetli bir ihtiyar olmuştur. Her saat, her dakika Hakkı Celis’i aramaktadır. Başkalarını yanında konuşturmaz bile. Hakkı Celis, iki gün izin alarak çıkagelir. Naîm Efendi ona Seniha’nın evliliğinin kaldığını söyler; kendi yalnızlığından yakınır. Konak da Naîm Efendi ile birlikte günbegün yıkılıp gitmektedir.

Hakkı Celis, Faik Bey’i aramaya giderken ona yolda rastlar. Gezinirlerken Seniha onları görür. Faik Bey’e elini dahi uzatmadan Hakkı Celis’i arabaya alır, eve giderler. Hakkı Celis, hâlâ onu sevmekte olduğunu anlar. Birlikte yemeğe inerler. Daha sonra Hakkı Celis cepheye gitmek üzere ayrılır.

XVI. Bölüm: Seniha ile Hakkı Celis’in görüşmelerinden on beş gün sonra, Servet Beylerde, düğün gecelerini andırır gösterişte bir ziyafet verilir. Herkesin dekolte ve smokinli olduğu bu toplantıda, seferi kıyafetli iki kişi dikkati çekmektedir. Biri Suriye’den gelmiştir ve Seniha onu: “AZMİ BEY, nişanlım!” diye tanıtır. Diğeri ise silah arkadaşı HÜSNÜ BEY’dir. 

Naîm Efendi ölüm döşeğinde.. Sekine Hanım baş ucunda nöbette.. Servet Bey bir harp zengini şatafatı içinde kendinden geçmiş.. ortağı bulunan şeker tüccarının gözü Seniha’da...

Ve Hakkı Celis, cephede, Hüsnü Bey’in kucağında can vermiştir. Anafartalarda ilk süngü hücumuna kalkanlar arasında bulunan Hakkı Celis, sağ kol ve omuzundan, sonra da göğsünün tam ortasından vurulmuştur. Hüsnü Bey’in olayı bütün teferruatıyla anlatmaya başlaması karşısında Seniha dayanamaz. Azmi Bey’in ikazı üzerine Hüsnü Bey susar...

“Fakat, Seniha sadece güzel ve süslüdür.”

K A H R A M A N L A R:

S E N İ H A :

Fizikî portresi: Daima, son çıkan moda gazetelerinin resimlerine benzer. Körpe, ince, çevik vücudu ipek böcekleri gibi sürekli bir değişim içindedir. Gözlerinin rengi, sesinin bestesi, kımıldanışlarının ahengi ve başının şekli de – günün aydınlığına göre- daimi olarak değişir.

Sosyal portresi: Servet Bey ve Sekine Hanım’ın kızı, Naîm Efendi’nin kız tarafından torunudur. İyi bir öğrenim görmüştür, Fransızca bilir, bekârdır. Kapalı bir konakta yetişmiş, sonraları çevresi çok genişlemiş; gittikçe Batıya açılmış, açıldıkça da kendini dağıtmıştır. Yetiştiği konak, önemli devlet adamları yetiştirmiş, kültürlü ve önceleri varlıklı bir ailenin konağıdır. Batılılaşma macerasına yenik düştükten sonra, konağın kendine mahsus havası kaybolmuş; değişmenin merkezinde de Seniha yer almıştır.

Ruh portresi: İçi de dışı gibidir, durmadan değişir. Bazan şen ve şuh, bazan içine kapanık, dalgın ve kötümserdir. Şımarık, havai, maymun iştahlı, istekleri yerine gelse bile mutlu olmayan birisidir. Büyük bunalımları vardır. Yaşadığı ortamdan kaçıp uzaklaşmak ister. Kafasına koyduğunu yapar. Neyi ne zaman yapacağını bilemez. Bazan çok şefkatli, bazan çok hırçındır. Kıskanç, gururlu, çevreye sığamayan, sorumsuz, daldan dala konan, aklı kısa bir tiptir.

Seniha, romandaki yerini iyi doldurmakta ve vak’ayı rahatlıkla sürükleyebilmektedir. Hemen her olay onun etrafında gelişmiş; hemen her olay onun hal ve hareketlerine göre şekillenmiştir. Bütün bu özelliklerinden dolayı romanın ana kahramanı odur.

N A Î M  E F E N D İ :

Fizikî portresi: Yaşı altmışın üzerinde, temiz ve düzenli giyinen bir adamdır. Dışarıda İstanbulin, ütülü pantolon, beyaz gömlek, siyah kıravat, beyaz dik kolalı yakadan meydana gelen bir kıyafetle dolaşır. Evin içinde ise gecelik biçiminde entari giyer, başına takke geçirir. (Yazar Naîm Efendi’nin dış görünüşünü teferruatıyla vermemiştir.)

Sosyal portresi: II.Abdülmaid devri ricalindendir. Mabeyn-i Hümayuna mensubiyeti olmuş, buradan, Meşrutiyet inkılabından iki sene evvel istifa etmiştir. Hayatı kalabalık bir konakta geçmiştir. Eski terbiyeye göre yetişmiş, bilgili, görgülü, dostları arasında sevilip sayılan bir insandır.

Ruh Portresi: Çekingen, içten titiz, iradesi zayıf, eğlenceyi seven, ahbaplar arasındaki sohbet ve ziyafetlere düşkün, zevkleri kırk evveline ait, bir ana kadar müşfik, bir dul kadın kadar titiz, fakat titizliği huysuzluğa kadar varmayan.. yenilikleri bir türlü hazmedemeyen bir insandır. Evindeki her gün daha kötülereşerek giden garip ve sefih hayatı kabul etmediği halde, bir türlü aktif tavır alamaz.

S E R V E T B E Y:

45 yaşlarında, alafranga hayat namına akla gelmedik gariplikleri yapan, kelimenin tam manasıyla “züppe” birisidir. Kazasker Sadri Molla’nın oğlu Galatasaray mezunu ve Düyun-ı Umumiyye müfettişidir. Çocuklarını Avrupa terbiyesine göre yetiştirmek maksadıyla Madam Kronski’yi getirtmiştir. Evini Avrupa zevkine göre döşemiştir. Sorumsuz, hiçbir işi ciddiye almayan, küstah ve menfaatçi, zenginlik uğruna kirli işlere girmekten bile çekinmeyen, Türklük ve Müslümanlıktan nefret eden.. dejenere bir tiptir.

(Romanda Faik Bey hayli aktif olmakla beraber, temsil ettiği Meşrutiyet nesli içinde Seniha’dan sonra gelmektedir. Naîm Efendi Tanzimat’ın, Servet Bey Servet-i Fünun devrinin, Seniha ise Meşrutiyet devrinin karakteristiğini temsil ederler. Romanın üzerine oturtulduğu üç neslin en kuvvetli tiplerinden biri (orta nesil temsilcisi) olduğu için. Servet Bey birinci derecedeki kahramanlar arasına alınmış; Faik Bey ise kendi neslinin temsilcisi olan Seniha’nın mütemmimi özelliğini taşıdığından ikinci derecedeki kahramanların ilki olarak değerlendirilmiştir.)

F A İ K  B E Y :

Kasım Paşa’nı oğludur. Kumral, zayıf, uzun boylu, saçları iyi taranmış, yüz hatları gayrimuntazam, ağzı büyük. gözleri yorgun, bakışları hummalı.. bu bakışlarından dolayı kadınların hoşlandıkları bir gençtir. Eğlenceden çok hoşlanır. Havai, şımarık ve kumar düşkünüdür. Sevilmek için sever, kimsenin nazını çekmez. Bütün düşünce ve davranışlarında maddi menfaatini ön planda tutar. Avrupa’da tahsil gördüğü için iyi Fransızca bilir. Belli bir işi yoktur. Eğlence yerlerinin, dans ve benzerlerinin bütün adabını bilir.

H A K K I  C E L İ S:

Selma Hanımefendi’ni torunudur. Hassas, romantik, çekingen, şiire meraklı, ıztırabı zevk edinmiş, kendine güven duymayan, ağır başlı, makul tavırlı bir gençtir. Nereye çekilirse oraya gidecek kadar yumuşak huyludur. Seniha’yı içten içe sever, fakat bu duygusunu açıklamakta çok tereddütlü davranır.

(Yazar, Hakkı Celis’i romandaki dejenere tiplerin karşısına koymuş, onların züppeliklerine karşılık, ona, vatansever, dürüst, fedakar, hamiyetli bir genç rolü yüklemiştir. Ancak, tıpkı Naîm Efendi’de olduğu gibi, Hakkı Celis bu rol için hayli zayıf bırakılmıştır. Eğer o daha kuvvetli bir karakter olarak verilmiş olsaydı, romandaki nesil çatışması çok daha etkili bir şekilde ortaya konabilir, entrik unsur da artabilirdi.)

S E K İ N E  H A N I M:

Naîm Efendi’nin kızı, Servet Bey’in karısıdır. Çekingen, tembel, çocukları üzerinde etkisi olmayan, eski terbiyeye göre yetişmiş, iyilik ve saflığı budalalık derecesine varan, başkalarının iradesiyle hareket eden, eşi ve çocuklarının iradesine tümüyle teslim olmuş bir kadındır.

SELMA HANIMEFENDİ:

Naîm Efendi’nin kızkardeşidir. Otoriterliği yanında telaşlıdır. Konakta olup bitenlere doğrudan müdahale edebilen tek kişi odur. Tombul, haşmetli, otoriter, ağırbaşlı, akıllı, iradesi güçlü bir insan olan Selma Hanımefendi, Batılılaşma macerasından pek etkilenmemiştir. “Konak”ta olup bitenlerle ilgili gayretlerinden hiçbir olumlu sonuç alamaz.

CEMİL:

Seniha’nın kardeşidir. Eğlenceye düşkün olan bu genç, yaşının çok üzerinde bir gece hayatına bulaşmıştır. Sorumluluk duygusu taşımaz. Yanlış Batılılaşmanın “kurban” kahramanlarındandır.

Neyyire, Nuriye, Belkıs Hanımlar, Madam Kronski vb. karakterler arka planda bırakılmıştır. Yazar bunları vak’a akışının tamamlayıcıları olarak kullanmıştır.

ROMANIN KONUSU:

Kiralık Konak’ın konusu, “Tanzimat’la hız kazanan ve kısmen sistemleşen Batılılaşma hareketinin, bu devirden itibaren Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar birbiri ardından gelen üç nesil üzerindeki yıkıcı etkileri” olarak tesbit edilebilir.

ROMANIN ANA DÜŞÜNCESİ:

Batı medeniyeti alınırken temel değerlerimiz ihmal edilmiş, alınanlar da yarım yamalak alındığı için çok zararlı bir “değerler kargaşası” doğmuş, bundan da Türk milleti çok büyük zararlar görmüştür.

(Bu anafikir, daha kısa olarak şöyle toparlanabilir: “Batılılaşma hareketi bilinen karakteriyle sürer gider ve tedbir alınmazsa millet bundan zarar görür.”)

ROMANIN TEKNİK ÖZELLİKLERİ:

PLÂN: 

Giriş/Serim Bölümü: Eserin G i r i ş bölümü, 5.sayfadan 38.sayfaya (Seniha’nın Büyükada’ya gidişi ve orada, nasıl birisi olduğunun tam olarak ortaya konulmasına) kadar devam eder. Yazar bu bölümde, vak’ayı başlatmış, başlıca karakterleri tanıtmış, ana düğümün ne olduğuna dair ipuçlarını vermiş, bazı ara düğümleri de atmıştır.

Gelişme/Düğüm Bölümü: G e l i ş m e bölümü 39-183.sayfalar arasında yer almaktadır. Seniha’nın Büyükada’ya gidişi ve orada başlayan bazı ilişkiler ve olaylar, eserin tansiyonunu yükseltmiştir. (Bu bölümde, olay sayısı, ara düğüm sayısı ve çeşidi arttırılmış, arka plandaki kahramanlar da vak’anın içine sokulmuş, yeni bazı ara düğümlerin atılması yanında bazı ara düğümler de çözüme kavuşturulmuştur.)

Sonuç/Çözüm Bölümü: Sonuç bölümü 183.sayfada başlayıp 189.sayfada bitmiştir. 189 sayfalık bir eser için toplam 6 sayfalık sonuç bölümü kısadır. Böyle bir tutum, vak’anın birdenbire kesildiği intibaını vermektedir. Bu bölümde, Seniha bütünüyle menfi bir dünyanın insanı olmanın son basamağına gelmiş, Naîm Efendi ölüm döşeğine düşmüş, Servet Bey ise –harp zenginliğinin de tesiriyle- Batılılaşmanın yıkımına tamamen kapılmış durumdadır. Romanın ana düğümünü teşkil eden “Yanlış Batılılaşmanın ve Seniha’nın sonu ne olacak?” sorusu bu bölümde cevabını bulmuştur. Kahramanlar sahneden çekilmiş, olaylar mukadder çözümlerine ulaşmış, anafikir tam olarak ortaya konulmuştur. 

VAK’A KURULUŞU: 

Vak’a, konunun harekete geçirilmiş şeklidir; –özellikle romanda- olaylar bütünüdür. Romandaki vak’anın hareketli olup olmadığı, olay sayısı ile çeşidinin çokluğu ve ilgi çekici olay seçimi ile yakından ilgilidir.

Kiralık Konak bu bakımdan değerlendirildiği zaman görülür ki, vak’a yeteri kadar hareketli değildir. Çünkü romanda yaklaşık olarak 45 adet kayda değer olay vardır ve her dört sayfaya bir olay düşmektedir. Yazar, entrik öğe zenginliğine pek önem vermemiştir. Bunun okuyucudaki merak duygusunu yeteri kadar kamçılayamadığı söylenebilir.

Kiralık Konak’ın ana düğümü şöyle tesbit edilebilir: “Yanlış Batılılaşmanın son nesil içindeki temsilcisi olan Seniha’nın sonu ve böylesine ölçüsüz değişmenin toplum üzerindeki son tesiri ne olacak?”

Eserde 15 civarında ara düğüm vardır. Bunlardan, ana düğümü doğrudan doğruya destekler yapıda olanları şöyle sıralayabiliriz:

**Naîm Efendi’nin konağındaki alafranga hayatın sonu nereye varacak? (Bu düğüm, romanın başından sonuna kadar canlılığını korumakta, bu bakımdan da ana düğüme yakın bir mahiyet taşımaktadır.)

**Seniha ile Faik Bey’in –seviştikleri halde- evlenmek istemediklerini duyan Naîm Efendi ailesinin tepkisi ne olacak? (Bu düğüm, sık sık çözüm noktasına gelir. Zira Naîm Efendi olsun, Servet Bey veya diğer aile fertleri olsun bu konuda kesin tavır alabilecek karakterde değildirler. Ancak yazar, okuyucuyu “artık ipler kopacak!” havasına sokmayı başarıyor. Düğüm bu bakımdan tesirlidir.)

**Seniha ile Faik Bey arasındaki münasebet yeniden başlayacak mı? Başlayacaksa nereye varacak? (Bu düğüm arasındaki münasebeti –değişik vesilelerle- sık sık kesilme noktasına getirmiş, vesileler bularak yeniden alevlendirmiş, bu suretle önemli bir merak unsuru elde etmiş, bunu eserin sonuna kadar da sürdürmüştür.)

**Servet Bey’in Naîm Efendi’ye karşı duyduğu kinin sonu nereye varacak?

**Seniha ile vatan sevgisi arasında bocalayan Hakkı Celis, Seniha’nın cazibesinden kurtulup kendini vatana hasredebilecek mi?

**Naîm Efendi, konağı kiraya verip Selma Hanımefendi’nin evinde yaşamaya razı olacak mı?

DİL VE ÜSLÛBU:

Eserin dili, devrin özelliklerini yansıtan bazı ibare ve ifadeler hariç tutulursa, konuşma dilidir. Bugün bile rahatlıkla anlaşılır. Terkipler fazla olmadığı gibi, zaman zaman kullanılanlar da kalıplaşmış terkiplerdir. Uslûp ise, fikir yönü ağır basan bir eser için hareketli sayılabilir.

**Yazar, cümleleri gereğinden fazla uzatmamış, açık ve akıcı cümle kurmaya özen göstermiştir;

**Devrik cümleye pek yer vermemiş, normal sentaksa uymuştur;

**Edebi sanatlara rağbet etmemiş, ara sıra baş vurduğu mecazları ise, kahramanların iç dünyalarını aydınlatmak maksadıyla kullanmış, bunda da istediğine ulaşmıştır;

**Bozuk ve karışık cümle kullanmamıştır;

**Cümle sonlarında değişik zamanlı fiiller kullanmak suretiyle monotonluğu önlemiştir;

**Fikir cümlelerinin sıkıcı ve yeknesak olmaması için, kısa ve kesik cümleler yanında soru ve ünlem cümleleri kullanmış, böylelikle, fikir cümlelerine de akıcılık, açıklık ve tesir gücü kazandırmıştır.

(Bütün bu saydığımız özelliklere dayanarak, Yakup Kadri’nin bu romanda sağlam bir üslûb kullandığı, eserin, yazıldığı döneme göre sade bir dille kaleme alındığı, sağlam cümle kurmaya özel bir önem verildiği...söylenebilir.)

TOPLU HÜKÜM:

Yazar, Türk milletinin karşı karşıya bulunduğu çok önemli bir sosyal problemi –geniş boyutlu olarak- okuyucuya sunmuştur. Ailelerin ve fertlerin öteden beri sürüp gelen kültür yapısının dışında kalışından doğan sosyal ve psikolojik sıkıntıların cemiyeti derinden sarstığı görüşü, bu romandaki kahramanların karşı karşıya geldikleri bazen gülünç, bazen acıklı olay ve durumlar vasıtasıyla anlatılmıştır.

Yanlış batılılaşmaya karşı olduğu anlaşılan yazar, kendisi gibi düşünen kahramanları (Naîm Efendi, Hakkı Celis vb.) çekingen, zayıf iradeli; kendisi gibi düşünmeyenleri ise atılgan, arsız, hırslı bir yapıda göstermiştir. Olayların merkezinde yer aldığı halde her şeyin dışında kalan Naîm Efendi, olması gerektiğinden çok başka bir karakterde karşımıza çıkar. Onun gibi gün görmüş birisinin tepkilerinin daha kanlı-canlı olması, davranışlarının daha tutarlı, itirazlarının daha köklü olması beklenir. Fakat Naîm Efendi çok pasiftir. Buna karşılık, Seniha son derece hırçın ve girişken, Servet Bey utanmaz ve züppe, Faik Bey kural tanımaz ve aşırı serbest kimseler olarak ortaya çıkarlar. Buna rağmen her iki grubun da belirgin bir başarı kazanamadığı görülür. Yazar, mukavemet edenleri zayıf göstermiş, Batılılaşma taraftarlarını da belli bir başarıya ulaştırmamıştır. Bu tutumuyla, iki arada bir derede kaldığımızı göstermek istemiştir, denilebilir.

Yazar, sosyal meseleleri tahlil ederken genellikle tarafsızdır. İmparatorluğun son zamanlarında daha fazla şahit olunan “ailenin çözülüş manzarası”nın tasvirinde, zaman zaman romantizmin de karıştığı bir realizm hakimdir.

Eser, gerek çözülmenin acısını kuvvetle hissettirici bakış tarzı ve gerekse roman tekniği bakımından başarılı bir romandır. Anlatılan konu, elbette, çok ciddidir; ele alınış tarzı da buna uygundur. Tahliller, cemiyetimizin bünyesinde meydana gelen derin tahribatı gözler önüne serecek ciddiyettedir.

Yazar, bu tahribatı:
a-Türk ailesi dağılmıştır,
b-İnsanımız ahlâk yönünden aşınmıştır,
c-Cemiyet, adet ve geleneklerin bozulması sebebiyle içten çürümüştür,
d-Milli duyguların yerini kahredici bir aşağılık duygusu almıştır, gibi, sağlam temellere dayalı iddialarla ortaya koymuştur.

Eserin dikkat edilmesi gereken bir yönü de, yazarın bu sosyal meseleyi ortaya koyarken “güdümlü sanat çıkmazı”na düşmemiş, bir başka deyişle, sanatkâr şahsiyetini ihmal etmemiş olmasıdır.

Yorumlar (0)