16.09.2018, 08:18

Sanayi yatırımları yurt dışına kaçıyor. Kanal İstanbul soruları ise hala cevapsız!

Ali Alper ÇETİN

Kalkınmadaki temel amaç; Üretim ve istihdam yapısını tarım yerine sanayi ve hizmet sektörleri için arttırmak, bu yönde gelişme göstermek, refah seviyesini yükseltmektir.

Üretmeden paylaşma olmaz. Üreteceksin ki paylaşasın… Yoksa neyi paylaşacaksınız?

Ülkemizde Sanayi sektörünün kapasite kullanımının yüzde 80 olduğunu sanayi verilerinden biliyoruz. Bu ne demek? Limit tamamlanmış, yeni sanayi yatırımlarına acil ihtiyaç var. Sanayi yatırımlarıyla ilgili düşüncelerimi “Sanayi yatırımları yerinde sayıyor” başlıklı araştırma yazımda tek tek açıklamıştım.

Sanayisiz büyüme olmaz

Sanayisiz büyüme demek ne demektir? Sanayinin büyüme hızının, ekonominin büyüme hızının gerisinde kalması demektir. Bir başka deyişle, sanayinin milli gelir içindeki payının küçülmesi demektir.

Milli gelir (GSYİH) bir ülkede belli bir dönemde üretilen tüm mal ve hizmetlerin parasal (katma) değerini gösterir. Tarım, sanayi, inşaat, ulaştırma, ticaret gibi değişik kesimlerde yapılan üretimlerin toplamı milli geliri oluşturur.

Eğer sanayi sektörü diğer sektörlere göre daha fazla büyüyorsa, milli gelirin oluşumunda sanayiinin payı da artar ve büyür.

1998 yılında milli gelirimizin (GSYİH) oluşumunda imalat sanayiinin payı yüzde 23.9'du. 2000 yılından sonra her yıl imalat sanayinin milli gelir içindeki payı geriledi. 2007 yılında yüzde 16.5'a düştü, gerileme devam etti 2016 yılında ise 10.8’e kadar küçüldü.

Biz bu rakamlara bakmadığımız için "sanayileşiyoruz" diyerek sevinirken, gerçekte yıllar boyu milli gelirimizin oluşumunda imalat sanayinin ağırlığı küçüldü.

2007 yılında cari fiyatlarla milli gelir artışı (tüm sektörlerdeki büyüme oranı) yüzde 12.9 iken, imalat sanayi daha düşük oranda yüzde 8.6 oranında büyüdü. Görülüyor ki imalat sanayi diğer sektörlerdeki büyümeyi yakalayamadı. (Kriz yılı olan 2008 ve 2009'u bir yana bırakıyoruz).

Acaba sadece 2007 yılında mı bu böyle olmuş? 1998 yılına kadar geriye gidince görülüyor ki her yıl sanayi sektörünün büyüme hızı, milli gelirdeki toplam büyüme oranının gerisinde kalmış. Milli gelirde sanayinin payı devamlı olarak küçülmüş.

Görüyoruz ki biz imalat sanayiindeki üretime dayalı olarak değil, ithalata dayalı, al-sat'a dayalı bir büyüme içindeyiz. İşte bunun içindir ki, istihdam artmıyor. İşte bunun içindir ki, gelir dağılımı çarpıklaşıyor.

Yatırım-üretim cazip değil


Son yıllarda ekonomik büyüklükte, ciddi bir sanayi yatırımı yapıldığını duyan var mı? Gayrimenkulden, tarımdan kazanılan paranın sanayiye yatırıldığını duyan var mı? Özellikle hizmet ve inşaat gibi daha kolay para kazanılan sektörlere yönelmeler var.


Tersine sanayi tesisini satanlar, gayrimenkule para yatırıyorlar. Hayvancılığa, tarıma soyunuyorlar. Fabrika yerine alışveriş merkezleri inşa ediliyor. Daha önce belli sektörlerde üretim yapanlar şimdilerde yabancı firmaların temsilciliğini yapıyor.

Sanayici, kazancının yüzde 50-60’nı vergi olarak devlete geri ödüyor. Bu sebeple sanayici üzerindeki vergi yükleri tekrar değerlendirilmeli ve yatırımları teşvik edecek somut adımlar atılmalıdır.

Türkiye’de istihdam üzerindeki sosyal güvenlik ve vergi yükü OECD ortalamasının 11-12 puan üzerindedir. Bu yük sanayinin maliyetlerini ve rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir. İstihdam üzerinde de caydırıcı yönde etki yapmaktadır.

Bir ülke üretimsiz büyüyemez. Türkiye imalat sanayiini büyütmeden istihdam sorununa, fakirliğe de çare bulamaz. Bugün uygulanan yüksek faiz ve ucu dövize dayalı ekonomi politikasıyla imalat sanayiinde yatırımlar da üretim de artırılamaz. İmalat sanayiinin ekonomide ağırlığı küçülmeye devam eder. Bugünlerde bunları tartışmalıyız. Bunlara önem veren de yok. Reformlar bekleneni vermedi.

Sanayinin rekabet gücünün arttırılması şart. Bunun için öncellikle planlamaya dayalı yeni bir sanayileşme stratejisi oluşturulmalıdır.

Bu tür radikal kararlar verilirken belki de bütün sanayi kuruluşları ve meslek örgütleriyle daha doğru istişarelerle sağlanması gerekir diye düşünüyorum. Doğru kurumlarla iletişim ve bilgi alış verişinin güçlendirmenin katkısı oldukça verimli olacaktır.

Bunu “Sanayi yatırımları yerinde sayıyor” başlıklı araştırma yazımda detaylandırmıştım.

Yerli sermaye dışarı kaçıyor: 2002’den itibaren 40 milyar dolarlık yatırım yurtdışına çıktı

2002 yılından bu yana yurtdışına 40.2 milyar dolarlık yatırım çıktı. Yılın ilk yarısında yurtdışını tercih eden yatırımcı sayısında da yine artış yaşandı.

Bu yılın ilk yarısında Türkiye'ye gelen yabancı sermaye azaldı, dışarıya çıkan yerli sermaye miktarında ise artış oldu. Yerli sermaye ağırlıklı olarak istihdam ve büyüme sağlayan sanayi yatırımlarını yurtdışına taşırken, fabrika yatırımında daha çok Hollanda, Azerbaycan ve ABD gibi ülkeler tercih edildi. Türkiye'ye gelen yabancı yatırımcıların ise kolay para kazanabilecekleri alan olarak hizmetler sektörünü tercih etmeleri dikkat çekti.

Ülker grubundan sonra Koç grubu da sermayesini ülke dışına çıkarıyor. 2002- 2018 döneminde yurtdışına çıkan yerli sermayenin ağırlıklı olarak Hollanda, Azerbaycan ve ABD gibi ülkeleri tercih ettiği görüldü. Son dönemde ise ilk iki tercih ABD ve Hollanda şeklinde sıralanırken üçüncü sıraya ilk kez Malta adası girdi.

Sanayide sürdürülebilir büyümeyi gerçekleştirmemiz şarttır. Türk sanayisinde, sürdürülebilir büyümeyi destekleyecek, ekonomideki güven ortamını iyileştirecek politikaların uygulanması, hem Türkiye’nin kredi notlarının yükselmesi hem de yabancı yatırımcının Türkiye’ye olan ilgisinin artması konusunda kilit rol oynayacaktır.

***

Kanal İstanbul soruları cevapsız

Hükümet tarafından ‘çılgın proje’ olarak adlandırılan Kanal İstanbul’un, yaratacağı askeri, ekonomik ve çevresel problemleri akademisyenler ve uzmanlar değerlendiriyor. Sorular ise halen cevapsız?

Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Cemal Saydam, Birleşmiş Milletler eski Kalkınma Programı Müdürü Bartu Soral, Emekli Tümgeneral Tarık Özkut, Emekli Büyükelçi Onur Öymen, Çevre Planlamacı Mimar Osman Güdü, Adana Fikir Platformu, Çapar Kanat, vb. uzmanlar konuyu şu başlıklarla açıklıyor ve değerlendiriyorlar:

  • Bölge olumsuz etkilenecek

  • Bu Proje intihar demektir

  • Küresel bir felaket

  • Kanal İstanbul'u bir Süveyş'e hele hele bir Panama'ya benzetmek?

  • Boğazlar tehlikeye girer

  • Su kaynakları yok oluyor

  • Vatana ihanettir

Başlıkları ile görüşlerini açıklıyorlar. Kamuoyu endişe içinde bu nedenle 65 Milyar dolarlık bir projenin tekrar değerlendirilmesinden yanayız.

Su kaynakları için DSİ’li uzmanlar:

Kanal İstanbul sonrası içmesuyu kaynakları azalacak, nüfus artacaktır. Melen Sisteminin 4 aşaması Kanalsız İstanbul’un 2040 yılına kadar olan su ihtiyacını karşılayacaktır. Görünürde yeni içmesuyu kaynakları da yoktur. Yeni durumda mevcut master planlar da geçersiz hale gelir. Kanal İstanbul sonrası için yeni master plan çalışması var mıdır? Varsa Sakarya Nehrinin ağır metal taşıyan suyuna mı, yoksa arıtılacak deniz suyuna mı başvurulacaktır. İkisi de sağlıklı ve ekonomik değildir. Projenin açıklandığı günden beri bu konuda hiçbir açıklama yapılmamıştır. Bu konuda kamuoyu aydınlatılmalıdır.

Su kanalları ulaşımı kolaylaştırması ve stratejik güç elde edilmesi bakımından elbette ki çok önemlidir. Bir de olaya başka açıdan bakmak gerekir.

Dünyada su kaynakları bakımından en sorunlu yerler adalardır. Bu kanal İstanbul; Avrupa yakasını bir adaya dönüştürecektir. Ayrıca bu kanal açılınca İstanbul'un Avrupa yakasındaki içmesuyu kaynakları bu kanaldan nasıl etkilenecektir? İstanbul'un Avrupa yakasındaki içmesuyu barajları, Örneğin Büyükçekmece Barajı, Sazlıdere Barajı ve Terkos (Durusu) Gölü Barajı bu kanaldan nasıl etkilenecektir? Bu barajlar gözden çıkarıldıysa bunların yerine neler yapılacaktır? Bunlar açıklanmalıdır. Çünkü bu barajlar şu anda İstanbul'a içmesuyu temin eden kaynakların önemli bir bölümüdür. Ayrıca kanalın iki yakasında oluşacak olan uydu kentler, master planlardaki nüfus ve su talep projeksiyonlarını tamamen değiştirecektir. Yani su ihtiyacı daha da artacaktır. Bu durumda su temini için master planlarda gösterilen kaynaklara ilave su kaynakları bulunabilecek midir? Istranca Dereleri üzerindeki küçüklü büyüklü birçok barajın beslenme havzaları bu durumdan etkilenecek midir? Bu konuların iyice incelenerek kesin sonuçlara ulaşılması gerekir. Bu incelemeler olumlu sonuç verdiği takdirde kanal inşaatına başlanmalıdır.

Ali Alper ÇETİN

Mak. Müh.-İşletme Yön. Uzmanı

Araştırmacı

[email protected]

Yorumlar (0)