26.06.2018, 20:03

Âşık Paşa’nın torunu, ülkücü bir aydın: ÂŞIK PAŞAZADE

Ali Alper ÇETİN

Onbeşinci yüzyılda Fatih Sultan Mehmed’le birlikte İstanbul’un fethini yaşayan, o günlerin hatıralarını yalın bir Türkçeyle yazdığı “Tevarih-i Âl-i Osman- Osmanoğulları Tarihi” adlı eseriyle bize sunan ünlü tarihçi Âşık Paşazade’nin bu eseri, bir halk destanı niteliğinde, Onbeşinci yüzyıl Anadolu Türkçesi ile yazılmış en güzel örneklerinden biri olarak gösteriliyor. Osmanlı Tarihi'ni Türkçe ele alan ilk Osmanlı tarihçisidir. Osmanlı Devleti’nin bilinen ilk tarihçisi olan Âşık Paşazade; Türk tarihçiliğinin de önemli isimlerindendir.

Ondördüncü yüzyılın tanınmış Türkçeci, mistik şairi Âşık Paşa’nın soyundan geldiği için Âşık Paşazade diye anılır. Büyük dedesi olan Âşık Paşa ile sık sık karıştırılır. Âşık Paşazade, Âşık Paşa’nın torunudur. 1393 yılında, Amasya’ya bağlı Elvan Çelebi köyünde doğmuştur. Asıl adı Derviş Ahmet Âşıkî’dir.

Anadolu’da Türk birliğini temsil eden, Farsça ve Arapçaya karşı Türkçeyi savunan ve tasavvufî inançlarıyla Oğuz Boylarını çevresinde toplayan dedeleri gibi, Âşık Paşazade de bir süre Amasya’da baba ocağında uyarıcılık görevini yapmış, daha sonra Osmanlı padişahı İkinci Murad’ın ordusuna gönüllü olarak katılmış, askerin moralini güçlendirme görevini almıştır. Sultan İkinci Murad’ın Rumeli seferlerinin tümüne katılan ve savaşlarda çeşitli yararlıklar gösteren Âşık Paşazade bir derviş-gazi olarak padişahın sevgisini kazanmıştır.

Kendi tarihinden anlaşıldığına göre, Âşık Paşazâde Anadolu ve Rumeli’de bir çok seferlere katılmıştır. 1437 senesinde hac için çıktığı yolculukta, hac dönüşünde bir süre Mısır’da ikamet etmiş, Mısır’da Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretlerinin derslerinde bulunmuştur. Bir süre de, Konya Sadreddîn-i Konevî Tekkesi’nde bulunan şeyh Abdullah Makdisî’den manevî ilimleri öğrenmiştir. 1438 senesinde hacdan döndükten sonra, Mısır dönüşü Balkanlar'a yerleşen Âşık Paşazade, Üsküp'te Paşa Yiğitoğlu, Rumeli sancak beylerinden İshak Bey himayesine girdi. Onunla birlikte akınlara katıldı. Aynı yıl, Sultan İkinci Murad Han’ın Macaristan seferinde bulundu ve sefer dönüşü Edirne’ye yerleşti. Bu sırada Sultan II. Murad Han’ın Balkanlar'da yaptığı bazı askeri seferlere katıldı. 1448 senesinde yapılan İkinci Kosova savaşına da iştirak eden Âşık Paşazade yaşlılığına rağmen muhârebe meydanında kahramanca ceng etmiştir.

Fatih Sultan Mehmed’in ikinci kez tahta oturuşundan sonra 1453 İstanbul fethinde zamanın evliyâsı ile birlikte hazır bulundu. Akşemseddin, Şeyh Vefa, Akbıyık gibi ünlü bilginlerle birlikte İstanbul’un fethine katılan Âşık Paşazade, düzgün ve heyecanlı konuşmalarıyla, ordunun manevî desteği olmuştur. Fetihten sonra, İstanbul’da kendisine bir ev verilmiş ve maaş bağlanmış, İstanbul’a yerleşerek talebe yetiştirmekle uğraşmıştır. 1457'de II. Mehmed (Fatih)’in şehzadeleri Mustafa ve Bayezid'ın sünnet şenliklerine katılmak için Edirne'ye çağırıldı.

Yaşlanmış olmasına rağmen, Âşık Paşazade yine boş durmamış, Fatih’in Avrupa seferlerine katılmış, Belgrat’ta düşman ordusuyla kılıç kılıca vuruşmuştur. 1476 yılında 83 yaşına geldiği zaman artık bir köşeye çekilmiş, Süleyman Şah’tan başlayarak kendi ömrünün sonuna kadar Osmanoğulları tarihini, destanî ve efsanevî yönleriyle yazmaya başlamıştır. Eserini tamamladıktan kısa bir süre sonra, 23 Mart 1481 Cuma günü hayata gözlerini kapamıştır. Türbesi, İstanbul Fatih’te bulunuyor. Âşık Paşazade Camii bitişiğindedir. Âşık Paşazade’nin ahşap sandukası da, türbenin güney kesiminde yer alıyor. Türbenin içerisinde ayrıca on iki kabir daha bulunuyor. Bu kabirlerin Âşık Paşazade'nin eşi Rabia Sultan'a ve kendisinin soyundan gelen şeyhlerden Sait Efendi’ye ait olduğu biliniyor.

Âşık Paşazade, şehzadelerin taht kavgası esnasında, Çelebi Sultan Mehmed Han’ın Musa Çelebi’ye karşı gönderdiği orduya katıldı. Yolda hastalanarak, Geyve’de elimizde bulunan ilk yazılı Osmanlı Tarihi’nin müellifi Yahşi Fakih’in evinde istirahat için kaldı. Bu esnada Yahşi Fakih’in eserini okuma fırsatını elde etti.

Âşık Paşazade’ye eserini yazma fikri, ilk defa Yahşi Fakih’in evindeyken geldi. Ankara Savaşına kadar olan kısmını Yahşi Fakih’in eserinden yazdı. Geri kalan kısmını da duyup gördüklerine göre kaleme aldı. Çoğu yurt dışında olan, ondan fazla yazma nüshası bulunmaktadır. Eseri, ilk defa, İstanbul Arkeoloji Müzesi kitaplığındaki nüshası esas alınarak, 1914’te İstanbul’da yayınlandı. Daha sonra tenkitli ve onbir nüshası karşılaştırılarak 1928-29’da yeniden neşredildi..

Daha ziyade gazaya giden askerin maneviyatını arttırmak için yazdığı eserinde sade, dini, milli hislere hitab edici bir üslup kullanan Âşık Paşazade hadiseleri zaman zaman tahlile tabi tutar. Anonim tarihlerden farklı özelliği ise, Osmanlı padişahlarının birer mücahid gazi olduklarını belirtmesi, Osmanlı Devletinin kuruluşunda ve bilhassa Anadolu'da İslami Türk kültürünün yerleşmesinde büyük rol oynayan, Abdalan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum, Baciyan-ı Rum gibi ahi kuruluşları hakkında bilgi vermesidir.

Eserlerinden en önemlisi kendi adını taşıyan Âşık Paşazade Tarihi ya da Tevarih-i Âl-i Osman (Osmanoğulları Tarihi) isimli bu tarih kitabıdır. Osman Gazi’den Sultan II. Bayezid zamanına kadar geçen zaman periyodunu ele almıştır. Âşık Paşazade, Osmanlı tarihçilerinin piri olmak bir yana, Osmanlılığa ruh bağlılığı veren diliyle de müellif, Evliya Çelebi’nin ve bütün bu tür yazarların ilk müjdecisidir. Denilebilir ki Âşık Paşazade, Dede Korkut ile Evliya Çelebi arasındaki ilk mühim halkalardan birini oluşturur.

Âşık Paşazade’nin kendi adıyla tanınan Osmanlı Tarihi, özellikle yazarın gördüğü ve yaşadığı olayları, saf ve katıksız bir Türkçeyle dile getirmesi yönünden çok önemlidir. Olayları yalnız anlatmakla yetinmeyerek, onların yorumunu ve değerlendirmesini de ustalıkla yapmış, bu arada şahsî hatıralarını da anlatmış, konuları yer yer şiirlerle süslemiştir. Bu yüzden sürükleyici, millî heyecanlarla yüklü bir eser, büyük bir şöhret yapmış, çok okunmuştur. Âşık Paşazade Tarihi’nden kısa bir örnek vermek için, Fatih Sultan Mehmed’in şehzadeliği günlerinde, Dulkadiroğulları Beyi Süleyman’ın kızı Sitti Mükrime Hatun ile Fatih’in evlendirilmesi konusunu, buradan aynen okuyoruz: (… Sultan Murad Han Gazi, Kosova gazasından devletle gelince, Edirne’de tahtına karar etti. Bir gün veziri Halil Paşa’ya: ( Halil!.. Kızımı çeyizledim, çıkardım, Şimdi dilerim ki Oğlum Sultan Mehmed’i dahi evlendireyim. Ancak dilerim ki Dulkadiroğlu Süleyman Bey’in kızını alayım derim. Hem o Türkmen bizimle gayet dostluk ve doğruluk eder…) dedi. Halil Paşa: (N’ola Sultanım!..Hem lâyıktır…) dedi.

Amasya’da Hızır Ağa’nın hatununu gönderdiler. Yürüdü, Elbistan’a, Süleyman Beye vardı. O vakit Süleyman Bey’in beş kızı vardı. Beşini dahi ortaya getirdi. Hızır Ağa’nın hatunu, kızları görünce, beğendiği kızın eline yapıştı. İki gözlerinden öptü. Oradan Hünkâra geldi, haber verdi. Süleyman Bey’in itaatını, tevazuunu ve kızın eline yapıştığını, güzelliğini, evsafını, huyunu bir bir anlattı. Sultan Murad dahi, Hatunun beğendiği kızı kabul etti. Yine tekrar Hızır Ağa’nın hatununun ve Anadolu’nun ileri gelenlerinin hatunlarını Elbistan’a gönderdiler. Kızı almaya Anadolu’da ileri gelen beyler de birlikte gittiler. Oraya gelince Süleyman Bey karşı çıktı. Büyük hürmetler edüp gelen dünürleri lütufla konağına kondurdu. Usul ve törelerince konuklarını ağırladı. İşin sonunda kızın elinden tutup Hızır Ağa’nın hatununun eline verdiler. Onlar da, bir alayla kızı alıp doğru Edirne’ye getirdiler. Hünkâr, gelinin çeyizi ne ise hepsini gördü. Ve: (Hele benim, benim töremde böyle değildir, bu çeyiz azdır…) deyüp, kendisi padişahlara lâyık zengin bir çeyiz hazırladı. Gelinin çeyizine daha nice şeyler eklendi. Düğün yaptı ve etrafın padişahlarını davet etti. Ulemayı ve fukarayı topladı. Hepsine padişahın ihsanları sonsuz ve ölçüsüz olarak yetişti. Gelen ulema ve fukara zengin olup gittiler… Bu düğünün tarihi hicretin 853’ünde Edirne’de vaki oldu…

Sultan Murad Han Gazi ki, Sultan Çelebi Mehmed Han Gazi oğludur. Onun saltanat devri otuzbir yıl oldu. Bu ben Âşıkî Mehmed Derviş Ahmed, gazâlarını, maceralarını, bütün onun hâlini, yaptıklarının her birisini gördüm ve bildim. Ama ihtisar ettim, bu kitapta yazdım. Ol sebepten ihtisar ettik ki bunun yaptıkları dil ile beyan olunmaz. Ondan sonra nöbet oğlu Fatih Sultan Mehmed’e geçti…)

Âşık Paşazade Derviş Ahmed Âşıkî, yalnız bir tarihçi, bir yazar olarak değil; Türk birliğine, Türk diline gönül vermiş, ülkücü bir aydın olarak, Anadolu’yu aydınlatanlar arasında seçkin bir yer alır.

Âşık Paşazade Camii ve Türbesi -Fatih/İstanbul[/caption]

Ali Alper ÇETİN
Araştırmacı
[email protected]

Kaynakça:
www.dunyabizim.com
www.turkcebilgi.com
www.bilgiustaniz.com
Önder Mehmet: Anadolu’yu Aydınlatanlar, Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, 1998 Ankara

Yorumlar (0)