YERLEŞİM BÖLGELERİNE VERİLEN BALIK, BALGASUN, KENT, ŞEHİR GİBİ İSİMLER ÜZERİNE, Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya

YERLEŞİM BÖLGELERİNE VERİLEN BALIK, BALGASUN, KENT, ŞEHİR GİBİ İSİMLER ÜZERİNE

Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya

Facebook’ta yayımlanan Etimoloji açıklamalarında “Kent” kelimesi ile ilgili olarak bir çok fikir ileri sürüldü. Yapılan bu yazışmalar üzerine ben de toplu bir değerlendirme yazısı yazdım. Aşağıda bu yazımı veriyorum. Faydalı olacağını umarım.

Her milletin dilinde nesneleri karşılayan kelimeler farklıdır. Türklerin “taş” dedikleri nesneye Acemler/Farslar “seng””, Araplar “hacer derler. Üç dildeki bu kelimelerin birbiri ile her hangi bir köken akrabalığı yoktur, ancak üçü de aynı nesneyi ifade eder. Türkçede “sub > suv > su” şeklinde gelişen kelime, Farsçada “âb”, Arapçada “ma‘” şeklinde geçer. Bu kelimelerin de birbiri ile bir ilgisi yoktur, ancak üçü de aynı nesneyi ifade eder.

Bir de yerleşim ile ilgili kelimelere bakalım. Eski Türkçe devresinde karşımıza çıkan “balık” kelimesi bir yerleşim birimini ifade eder. “Biş balık, Han balık, Ordu balık, Bay balık, Kamıl balık, Togu balık” gibi yerleşim bölgelerini ifade eden isimlendirmelerde görülen “balık” kelimesi Türkçeden Moğolcaya  da geçmiştir. Ancak Türkçede iki heceli olan kelimeler Moğolcaya geçerken üç heceye yükselir. Böylece kelime Moğolcada “balaga” şeklini alır, fakat kelimenin Moğolcalaşması için Moğolca “-sun” ekini de alması gerekir. Böylece Moğolcalaşmış şekil “Balagasun” olur, ünlü düşmesi ile de Moğolcada “Balgasun” olarak kullanılır.

Türkçe “balık” kelimesinin Hotan Sakacasındaki karşılığının “kanthā” şeklinde geçtiğini de söyleyelim. Antik Yunancada “Marakanda” adı ile geçen şehir adının daha sonra “Samarkand > Semerkant” şeklini aldığı görülmektedir. Bu yerleşim bölgesinin Divanü Lugati’t-Türk’te “Semizkent” olarak geçtiğini de unutmayalım. Kâşgarlı Mahmud Dîvânü Lugati’t-Türk’te “kend” Türkçede şehir demektir“ açıklamasını yapmakta (bk. Ercilasun-Akkoyunlu neşri s. 409) ve “Özkend, Semizkend, Taşkend, Tunkend, Yenkend” gibi yerleşim bölgelerinin isimlerini vermektedir. Bu da “Samarkand’ın adının nasıl “Semizkend”, “Şâş (kend)”  adının da nasıl “Tâş kend” yapıldığını bize anlatmaktadır.

Eski Türkçe “balık” kelimesinin Soğdçada “ket” ve “kend/kent”şekillerinde geçtiğini de söylemek gerekiyor. İç Asya’da çok bilinen bir yerleşim bölgesinin Çince adı “P’ei-ting”, Sogdça adı ise “Pencikent”tir. “Penc/Penç” İranî dillerde “beş (5)” anlamına gelen bir kelimedir. Kelimenin Türkçedeki karşılığı “biş/beş” şeklindedir. Soğdça “Pencikent” kelimesinin Türkçede karşılığı ise “Bişbalık”tır. Görüldüğü gibi dil değişince isimlendirme de millileşir. 
“Kend” kelimesi Kürt diyalektlerinde “gund” “köy” ve gundî” “köylü” olarak da kullanılmaktadır. Pehlevîcede geçen ““Gund ordu” ikilemesi üzerinde de aşağıda duracağım.
“Kend/kent” kelimesi Meninski (1780)’da “şehir, mezra’, çiftlik; Mütercim Asım’ın Burhan-ı Kat’ı çevirisinde “köy”, Osmanlı cadan Türkçeye Cep Kılavuzu (1935)’nda “kasaba” şeklinde karşılanmıştır. 
“kent” kelimesinin Türkçe İsimden isim yapan “+kan / +ken” eki ile bir ilgisi yoktur. Şöyle ki: “+kan / +ken” eki Eski Türkçe devresinde edat teşkilinde “aşnu+kan” “önce”, “amtı-kan” şimdi”, “irte+ken” “sonra” gibi kelimelerde, “tar+kan, ter+ken, tengri+ken” gibi unvanlarda, “kadır+kan, ötü+ken, yiti+ken” gibi yer adlarında geçmektedir. Görüldüğü gibi Bu Türkçe ekin Sogdçada yerleşim bölgesi ifade eden “ket” ve “kend/kent” kelimesiyle bir ilgisi yoktur. 
“+kan / +ken” eki “küçültme ve dişileştirme” fonksiyonları ile bugünki Moğolcada da kullanılmaktadır. 
1930’lu yılların ortalarında bu ek Neolojizm olarak eski Uygur Türkçesi’ndeki “yitiken” kelimesinden hareketle üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz rakamlarına getirilerek “üç-ken, dört-ken, beş-ken, altı-gen, yedi-gen, sekiz-gen, dokuz-gen” kelimeleri türetilmiştir. “+gen/+ken” ekinin Rumca “gona [köşe]” kelimesi ile bir ilgisi yoktur.
Ekin geçtiği kelimelerden “ötüken ~ ütüken” kelimesi üzerinde çokça durulmuş ve açıklamalar yapılmıştır. Bunlardan ikisini zikredelim. İlki Çincede “wu-tu-kan” “yüksek yer(leşim yeri) şeklinde açıklanmıştır. İkincisini Marcel Erdal “ötüg+ken > ötüken” şeklinde yorumlamaktadır. Kelimenin Göktürkçede geçtiği şekiller ise “ötüken ili, ötüken yir, ötüken yış/yiş”  şekillerindedir. Bu kelimelerle Hangay dağlarının yüksek yerlerindeki toprak/arazi ile ağaçlı dağ kastedildiği bir çok bilgin tarafından dile getirilmiştir. “ötüken ili” Geniş bir arazi olmalıdır ki metinlerde “Ötüken’in ortası, Ötüken’in kuzeyi, Ötüken’in batısı” gibi yön isimleri ile de zikredilmiştir. 

Bir de “burkan” “Buddha” kelimesi vardır. Buradaki “bur” hecesi Buddha kelimesinin Kuzey Çincesindeki telaffuzu olarak açıklanmaktadır. “Kan” hecesi ise Turkçe “Han” anlamına gelen kelimedir. “Bur+kan” kelimesi Hintçe+Türkçe “Buddha (yani) Han” anlamına gelen bir ikileme olarak “Buda”yı ifade eden bir kelime olarak Budist Türkler arasında kullanılmıştır.

İranî dillerden Farsçada geçen “şahr” kelimesi Eski Türkçeye “şar” şeklinde geçmiştir. Çünkü Eski Türkçede kelime başında, ortasında ve sonunda  (h) sesi yoktur. O yüzden de ifade edilemez. Çizgi romanlarda kullanılan “şar” kelimesi “öztürkçe” bir kelime zannedilmiştir. Orta Türkçeden itibaren Farsçadan Türkçeye geçen “şahr” kelimesi Türkçede “şehir” halini almış ve bir çok yerleşim bölgesinde kullanılmıştır. “Başşehir, Eskişehir, Nevşehir, Kırşehir, Viranşehir, büyük şehir (belediyesi)” ... vs 

Ancak “şeh(i)r > şehir” kelimesinin öztürkçe karşılığı “kent” kelimesi zannedildiği için öztürkçeleştirme modasına uyularak “başşehir” kelimesi “başkent” haline çevrilmiş, yeni yerleşim bölgelerinin isimlendirmeleri “kent” kelimesi ile yapılır olmuştur. “Anakent, Bil(im)kent(i) > Bilkent” vs vs
Yani öztürkçe adına Farsça bir kelimeyi Sogdça bir kelime ile değiştirerek “Öztürkçecilik” yapmışız, herkesi kendimize güldürmüşüzdür. 


Eski Türkçe’de “şehir” anlamına gelen “ordu” kelimesi de vardır. Bu ibare Kend kelimesinin Pehlevîcede “Gund” olarak değişmiş şekli ve Türkçe Ordu kelimesiyle birlikte Sogdça + Türkçe ikileme olarak “Gund Ordu” şeklinde yerleşim yeri ifade etmiştir.

Küçük yerleşim bölgeleri olarak Farsça “kûy” kelimesi Türkiye Türkçesine “köy” şeklinde geçmiştir. Yine küçük yerleşim yerlerinden “ko-n-” fiilinden yapıldığı tahmin edilen “ko-m” kelimesi vardır. Ancak bu kelime “hayvan barınağı, ahır” anlamına da kullanılmaktadır.  “Kon-” fiilinden ise bize miras olarak sadece “gece kon-du” kelimesi kalmıştır. 

Biraz da Türkiye’deki yerleşim isimlerinden bahsedelim. Bu isimleri yapan kelimelerden Rumcadan Türkçeye geçen kelime “polis” “şehir” kelimesidir. Bu kelimenin son sesi “-s” Türkçede düşmüş ve kelime “bolu” hâlini almıştır. “Bolu” vilâyetimizin adı olarak da kullanılmaktadır. Ayrıca “Hayrabolu, İnebolu, Tirebolu” gibi isimler de kullanılmaktadır. Sadece “Gelibolu” Rumca “Gallipoli”den Türkçeleştirilmiştir.

 “Polis” kelimesi ile yapılan bir şehir adımız daha vardır. Fatih Sultan II. Mehmed “Konstantinopolis” şehrini almadan önce şehir surlarının dışındaki köylüler birbirleri ile konuşurken “Nereye gidiyorsun?” cümlesine Rumca “İ stan poli [Polis’e doğru = şehre doğru]” derlermiş. Bu Rumca söyleyiş Türkçeleşerek “İstanbul” şeklini almış. Aynı nehir adı olan Tanais kelimesinin kullanılışındaki gibi.  Köylüler birbirleri ile konuşurken “Nereye gidiyorsun?” cümlesine “A-Tanais [Tana(is) (nehrine) doğru]” cevabının Türkçeleşerek “A-tana > Adana” şeklini alıp yerleşim ismi olarak kullanılması gibi. Yine “İstanbul” şehrine 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren “İslâmbol” adı verilmişse de halk bu ismi kullanmadığından yaygınlık kazanmamıştır. 

Kal’a > Kale, Hisar, Saray, Nehir, Göl gibi cografi kelimeler de şehir adlarının teşekkülünü sağlamıştır.  “Çan Akkalesi > Çan Akkale > Çanakkale, Kırık Kale > Kırıkkale, Afyon Karahisar, Koş Hisar “Çifte hisar” > Koç hisar. Şerefli Koçhisar, Tekfur Tagı > Tekirdag, Ak Saray > Aksaray, Sakarya, Bin Göl” gibi.

Yorumlar (0)