22.11.2022, 20:30

Taksim Bombacısı, İhanet ve Türk’çe

Ortalık biraz aydınlandığına göre yazalım. (Kuşkusuz yaşamını yitiren yurttaşları üzüntüyle ve kızgınlıkla anarak)

Dilin kimlik öğeleri ile değerlerini taşıdığını uzun uzadıya yazmaya gerek duymadan doğrudan konuyu 13.11’de yaşanan Taksim eylemi üzerinden işlemek istiyorum. Tabi yine dil üzerinden kimliğimizdeki bozulmayı göstermesi adına…

Bu kez 2 yaşantı/gelenek/görenek (kültür) değerlendirmesi yapacağım.

Öncelikle bu ve bg. bombacılar için sıkça kullanılan “terörist” ile “hain”  sözcüklerine bakalım.

  1. Terörist sözcüğü bildiğiniz gibi Türkçe değil. Bilmeyenler için “Bozguncu, Kan emici, Saldırgan, Yıldırıcı… örneklerini uzatmaya gerek yok. Bunu geçiyorum.

Gelelim işin yabancı sözcük kullanımıyla yetinmediğimiz, bu yabancı tutkusunu hiç düşünmeden kullanma noktasına. Yine biliyorsunuz “hain” (satkın) sözcüğü de Türkçe değil ancak burada bir de anlam bozukluğu var. Yabancı sözcüğü anladığımız anlamında bile kullanmıyoruz, onu da bozuyoruz. Birbirimizi nasıl anlayacağız, nasıl anlaşacağız? Dildeki bozukluk yetmez gibi terim/anlamdaki bozukluktaki yitinç (zarar) katlanarak sürüyor.

Bakınız! Hainlik ihanet etmekle olur. Birine hain demek için onun ihanet ediyor olması gerekir. Şimdi bu bombacı bu ülkeden, bu devletten, bu ulustan mıdır? İçimizden, bizden biri midir? Buradan beslenmesi, yarar sağlaması, çıkar elde etmesi söz konusu olmamış dolayısıyla buraya bir bağlı/bağlılığı beklenmediği gibi kendisinden de buraya karşı bir borç ve yükümlülük de yoktur. Öyleyse yaptığı işte ihanet değil saldırı, bozgun, alçaklık vb. olur.

Daha kimin ne olduğunu doğru tanımlayamadığımızı düşünün!

Kabaca söylersek hain birini demeli (yani) bu ülkede doğmuş ya da büyümüş, eğitim almış, havasından suyundan toprağından yararlanmış, belki askerliğini yapmış birini iyi eğitememişsiniz demektir. Ancak saldırgan, kan emici, bozguncu biri için ya sınırlarınızı iyi koruyamamış ya da ülkede güvenlik açığı vardır demektir. Dolayısıyla tanımlamayı doğru yapamazsak çözümü de yanlış yerde ararız.

Hadi yabancı sözcük kullanmak konusundaki umursamazlığı anlıyoruz da yabancı sözcüğün taşıdığı anlamı da bozuk bir biçimde kullanınca komik de oluyor, anlamsız da. Üstelik yanlış anlamalara, anlaşmalara neden olur, oluyor. 

  1. Gelelim diğer konuya;

Bizim Türkçe kaygımız yalnızca bir sözcük kaygısı değildir!

       Dedik ya dil yaşantıyı/geleneği/göreneği (kültür) belirtir, yansıtır, yaşatır.

       Bu patlamadan sonra patlama olan yer çevrelendi, çiçek bırakıldı ve yer bir takım anma etkinliği yeri biçimine geldi. Şimdi orada yapılan çeşitli anmaları gözünüzün önüne getirin. Ardından ölülerimizin kaldırıldığı törenlere gidelim. Hoca dini töreni bitirdikten sonra sesalanı (mikrofon) eline alan başlıyor bir anlatıya. Bir de kamusal tutum ve davranışlarımız var. Daha iyi anlamak adına bu örnekleri Bartın Amasra’daki madende yitirdiklerimiz için yapılan törenlerle kıyaslayın.

Şimdi soralım, şimdi konuşalım, şimdi düşünelim…

Bu işin Türk’çesi nedir?

Biz bu denli onanmaz ölümleri, büyük üzüntüleri nasıl anarız? Nasıl anardık?

Onu da mı yabancıdan aldık!

Büyük Türk Ulusuna olan umut, inanç ancak kaygılarımla...

Yorumlar (2)
Etem Sevin 1 yıl önce
Dilimize, geleneklerimize, õrf ve adetlerimize yabancılaştık.(Kültür erezyonu bu olsa gerek).Gelecekte Türk birliği ve Türk dili beraberinde geleneği ,gõreneği de getirmesi dileğiyle Sayın Salih beye güzel yazısından dolayı teşekkürler.
Selma Eryaman 1 yıl önce
Tezinde haklısın . Keşke herkes bu kadar duyarlı olsa. Teşekkürler