14.05.2020, 12:51

Turan Dili Türkçe!

TURAN  İYİLİKTEN YANADIR
TURAN DİLİ 

“Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” Karaman Oğlu Mehmet Bey 

Turan’ın dili Türkçedir. Türkçe dünyanın en eski dillerinden biridir. O.N.Tuna’nın söyleyişi ile “kelimeleri yazılı kayıtlarda bulunan dünyanın yaşayan en eski dili Türkçedir.” Türkçenin bilinen kökleri 10 bin yıl öncesine dayanır. Milattan Öncesine ait yazılı metinleri vardır. 8. asırda yazı dili Türkçe ile felsefe yapılırken dünyanın günümüzdeki pek çok popüler dili henüz yazı dile bile olmamıştı. Türkçe başlangıçtan 12. yüzyıla kadar bütün Turan dünyasının ortak dilidir. Bugün Moğolistan sınırları içinde bulunan Köktürk Bengü taşlarındaki yazı, Divanu Lügati’t-Türk, Kutadgu Bilig Turan coğrafyasındaki herkesin ortak eseridir. Bu ortaklık bütün Türk boyları tarafından kabul edilir. 12. Asırdan itibaren Anadolu’da Oğuzların konuşma dilinden yeni bir yazı dili ortaya çıkmıştır. Zamanla bu yazı diline de özellikle Divan edebiyatı dediğimiz yazılı edebiyat türünde Arapça-Farsça sözler çokça girmiştir. Oysa bugün annemizden emdiğimiz süt kadar taze ve leziz Yunus Emre Türkçesinin tarihi yedi yüz yıl önceye gider. 15-16. asırda en güzel eserlerini veren Doğu (Çağatay) ve Batı (Osmanlı) edebî dilinin adı, yazarlarının söyleyişi  “Türk dili”, “Türkçe” idi. 

Bir ucu Çin Seddi’nde diğer ucu Viyana kapılarında, kuzeyi Kuzey kutbunda Güneyi Hint Denizinde olan bir dilin elbette söyleyişte, yazılışta küçük farklılıkları olacaktır. Üç kıtada, dünyanın yarısını kaplayan bir alanda, farklı coğrafyalarda, farklı medeniyetlerle karşılaşınca birbirinden farklı söyleyişlerinin ortaya çıkmasından tabii ne olabilir? 

Tûran'ın bir ili var/Ve yalnız bir dili var./Başka dil var diyenin,/Başka bir emeli var.
Türklüğün vicdânı bir,/Dîni bir, vatanı bir;/Fakat hepsi ayrılır/Olmazsa lisânı bir.(Z.Gökalp)

Ziya Gökalp’in lisan şiirinde dile getirdiği bu hakikati, Türk Dünyasını bölüp parçalayarak devletçikler hâline getirip yutan komünistler de emperyalitler de biliyorlardı. “Size beylik veriyoruz, devlet kuruyoruz” diyerek kolayca kandırdılar bütün boylarımızı. 1930’lu yıllarda her Türk lehçesinden ayrı yazı dilleri yaratıldı. Önce Latin alfabesiyle yazacaksınız diye kandırıldılar, milli duygularını yazanları asıp kestiler, on yıl geçmeden hepsi Kiril alfabesine döndürüldüler. Her birinin alfabesinde üç-beş farklı işaret koyup “sizin diliniz farklı” dediler. 

Oysa daha asrın başında Gaspıralı İsmail Beg, “Dilde, fikirde, işte birlik” düsturuyla çıkardığı Tercüman gazetesiyle bütün Turan illerine ulaşıyordu, anlaşılıyordu. 20. Asrın başında Türklerin talihi yaver gitseydi, tek bir kişi (Gaspıralı) tek bir gazeteyle Dilde Turan fikrini gerçekleştirmiş olacaktı. Dilde birlik olunca gerisi çok kolay gelirdi…

Bütün ayrıştırma çabalarına rağmen bugün de Turan dünyasında konuşulan, yazılan Türk lehçeleri, kadim Türk dilinin, ortak ulu çınarın kollarıdır. Ulu çınar kolundan armut dalı yetişmez. Çınarın kolu çınar olur. Türkçenin kolları da Türkçedir. Onlara boy adları ile hitap ediyor olmamız başka bir dil, başka bir dünya oldukları anlamına gelmemektedir. Bugünkü yazı dillerinin altını birazcık kazdığımızda ortak binlerce deyim, atasözü, söyleyiş biçimleri şaşkınlıkla görülmektedir. Bu konuda Türk dünyasında çok çalışan bilim adamlarından biri olarak en çok ortaklıklarımızın dillerimizde, dillerimizin derinliklerinde olduğunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bin tane atasözü alsanız en az dokuz yüzü bütün Türk dünyasında ortak çıkacaktır. Turan Birliği kardeş olup kaynaştıkça binlerce yıllık tarihi olan bu zenginlikleri yeniden keşfetmenin keyfini yaşayacaktır. 

Türkçenin zayıf noktaları Türk boylarının konuştuğu ve yazdığı lehçelerin birbirlerinden yapacağı alıntılarla zenginleştirilir. Turan tarihten günümüze konuşulan ve yazılan bütün Türk lehçe ve ağızları bir bütün olarak alır. Bu bütünlüğün ve zenginliğin ortaya çıkarılması, kullanılması ve geleceğe aktarılması için çaba sarf eder. Çünkü kültür zenginliklerinin tamamına yakınının ifade aracı dildir. Dil millî varlığın bütün unsurlarını geçmişten geleceğe taşıyan araçtır. Turan ülkesinde bu araç en etkin bir şekilde kullanmak için ortak irade gösterilir ve bilimlik çalışmalar yapılır. Şimdilik bütün Turan boylarında Türk hançeresindeki bütün sesleri karşılayan 34 harfli Latin alfabesi esas alınır. Uzak hedefte Türklerin millî yazısı Köktürk alfabesine geçme çalışmaları yapılır. Bütün Türk boyları birbirlerini daha iyi anlamak için Türkçenin bütün dil zenginliklerini içine alan bir Türkçe bankası oluşturulur. Bu bankanın zenginliğinden mümkün olduğunca çok nüfusun faydalanması sağlanır. 
Bütün Türk lehçeleri karıştırılarak ortak bir suni dil yaratılamaz. Lehçeler birbirlerinde bulunmayan, unutulmuş kelimeleri almalıdır. Atatük’ün Türkçe ile ilgili koyduğu hedeflerden biri de budur. Dille ilgili gelişmeler liderlerin ortaya koyacağı politik tavırlarla daha çok ilgilidir. Turan Birliğinin aksakalları, Ulu Keneş zaman içerisindeki gelişmeye göre bu konuda tavır geliştirecektir. Dince, ırkça, kültürce hiç bağları bulunmayan “Rusça”da birleşebilen Turan Birliği üyeleri alfabe birliğinde epeyce yol almış bulunmaktadır, ortak Türkçede de buluşacaktır. Ortak dilin gelişimi konusunda su akacak yatağını bulacaktır.    
**
İyilikten yana olan Turan ülkesinde ortak Türkçede buluşmanın önündeki engeller nelerdir? Özellikle Sovyetler Birliği içinde kalan coğrafyada en az yüz yıldır, bazı bölgelerde 3-4 asırdır boyların kendi dilleri yok edilmiş yerlerine ortak dil olarak Rusça konulmuştur. Bir asırlık yoğun bir çabayla ortak dil hâline getirilen Rusçanın sökülüp yerine Türkçenin konulması hiç de kolay görünmüyor. Bunun için her boyun kendi özüne, kendi diline dönmesi gerekiyor. Almata sokaklarında herkes Kazakça, Bişkek sokaklarında herkes Kırgızca konuştuğu zaman bu Türk boyları kendi özlerine dönmüş olacaktır. Bağımsızlık kazanıldığından bu yana 30 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen ilerleme istenilen düzeyde değildir. Kendi özlerine dönmek özellikle bu kardeş boyların kendi kendileriyle, kendi ana dillerinde anlaşmaları sağlanmış olacaktır. Kazakça-Kırgızca birbirine, Özbekçe-Uygurca, Tatarca-Başkurtça, Türkiye Türkçesi-Azerbaycan Türkçesi birbirlerine çok yakındır. Öncelikle birbirlerine çok yakın bu Türk lehçelerinin konuşurlarının birbirleriyle kendi dillerinde anlaşmaları teşvik edilmelidir. Turan’ın iyiliği her boyun kendi kültürünü özgürce yaşayıp yaşatması anlamına gelir. Emperyalist güçlerin toplumların milli kültürlerini yok ederek yerine kendi dil ve kültürlerini ikame etme politikasına karşılık Turan kendi değerlerinizi yaşayacağınız ve yaşatacağınız bir birliktir. Bu değerler çok büyük oranda ortaktır. Turan illerinin vatandaşları birbirlerinin kültürlerini ortak değerler olarak görüp öğrenmeye, kendini zenginleştirmeye çalışır. Ben Tuva’ya gidince Tuvaca, Kırgızistan'a gidince Kırgızca öğrendim. Bir Rus öğretmen ancak kendi dilini öğretmek için gidiyordu oralara. Nitekim bütün Turan coğrafyasında Rusça bu şekilde ortak dil olmuştur. Oysa Turan Birliğinde birimizin zenginliği hepimizin zenginliği kabul edilecek, öğrenme, kültür zenginliğini paylaşma karşılıklı olacaktır. Türkiye Türkleri “tapmak” kelimesinin bulmak, “tartmak” kelimesinin çekmek, “ötmek” kelimesinin geçmek anlamına geldiğini hemen öğrenmelidir. Çünkü Doğu Türkçesinde bu kelimeler ortak ve yaygındır. Aynı şekilde tarihten gelen mirasımızdır.
Bir Türkiye Türkünün Kazak kardeşine “Sen Türksün, senin dilin Türkçedir.” deme hakkı yoktur. Bu Kazak için onun varlığını inkâr ettiğiniz anlamına gelir. Bu hemen bütün Türk boyları için geçerlidir. Böyle söylerseniz ancak kavga edersiniz. Buna karşılık, “Kazakça da Eski Türkçenin bir koludur, Kazaklar ve Türkler kardeştir, aynı atanın çocuklarıyız.” demek anlaşmamızı sağlar. Turan illerinde amaç anlaşarak, gönül bağı kurarak birlikte mutlu ve güçlü olmaktır. Öyleyse kavga dilinden kaçıp iyilik, güzellik dilinde buluşmak gerekir. Bin yıllardır ayrı kalmış kardeşlerin dillerinde ayrılıktan doğan farklılaşmaları bahane ederek birbirlerini kardeş görmemelerinden daha garip ne olabilir. Kardeşlik hukukumuzu geliştirmek yoluyla derinlerde, özümüzde, genlerimizde olan ortaklıklarımızı yeniden keşfederiz. Birbirlerimizden öğreneceklerimiz unuttuğumuz kendi değerlerimizdir, kendi zenginliğimizdir, kendi renk çeşitliliğimizdir. 21. asır Türk'ün, Turan’ın asrı olacaktır, üçüncü bin yılda dünya nizamını “Turan Birliği, Turan Kardeşliği” sağlayacaktır. Bunu yapmak, insani şekilde yapmak, dünyayı yok etmeden yapmak bizim genlerimizde olan, bize verilmiş bir yetenektir. Başkalarının dünyayı yok etmek üzere olduğunu yaşayarak gördük, dünyanın Türk’ün adaletine, ona nizam verme gücüne ihtiyacı var. Bunun bilincinde ve birlik içinde olmalıyız.

Yorumlar (0)