Tatar mı, Tatar Türk'ü mü? Tatarlar Moğol mu Türk mü?

Tatar mı, Tatar Türk'ü mü?

Yazılarımda "Tatar Türkü",  "Tatar Türkçesi", ibaresi kullanmama bazı Tatar arkadaşlarımdan tepkiler geliyor. Türk'ün Anadolu'da yaşayan halk, Tatar vs. halkların ise "Türki" halklar olduğunu savunuyorlar. Aynı durum Türkiye dışındaki Kırgız, Kazak, Özbek vb. Türkler için de söz konusu.

"Türki" sözcüğü eski SSCB Türklerinin dillerine yabancılar tarafından yapay olarak sokulan bir sıfattır. "TÜRK" sözünün kendi dillerimizde kendimiz için kullanmıyor olmamız Türkiye ve diğer Türk devletleri arasında ayrılık ve yabancılaşmaya yol açmış ve bu "demir duvarların" yıkılıp yakınlaşmamıza rağmen devam etmektedir.

Geçmişte yalnış yapıldıysa, ona ısrar ederek sonsuza kadar sürdürmek gerekmez. Bilim insanları ve devlet düzeyinde bunun düzeltilmesi gerek.

Liliya Sabir


Tatarlar Moğol mu Türk mü?

Prof Dr. Mehmet MAKSUD

“Tatar” sözü, çeşitli zamanlarda değişik anlamlarda kullanılmıştır. Ruslar bu deyimi, yüzyıllar boyunca, Avrupa Rusyası’nda yaşayan Türk soylu Müslümanlar için kullanmışlardır. Batılı yazar ve araştırmacılar “Tatar” kelimesini, Türkistan’da ve Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Türkler için kullanmaktaydılar.

Osmanlılar ise, miladî on altıncı yüzyıldan başlayarak “Tatar” deyimini, kuzey Türkleri için kullanmışlardır: “Kırım Hanı el Hac (Hacı) Selim Geray Han’a Name-i Hümâyundur: … bu sene-i “amiymu’l meymenede (uğuru yaygın bu yılda) dahi musammem (plânlanmış) olan gazve-i meymûn ve Cihâd-ı Hümâyûnumuza murafakât ve muvafakatları (katılmaları) me’mûl-i Hümâyûnumuz olub … ve sâir ümera ve mirzayanı şecâ’at disâr ve cumhûr-ı Tatar-ı “aduv-şikâr … (1107/1696)”.

Tatar Sözcüğünün Kökeni

Konunun açıklığa kavuşması için; başa dönmek, Tatar kelimesinin ilk defa kullanılışından itibaren kazandığı yeni manaları gözden geçirmek gerekir. Durum incelenince görülüyor ki, İslâm dünyasında ilk kullanıldığında, “Tatar” kelimesiyle kasdedilen, “Moğol” idi. Miladî onüçüncü yüzyılda yaşamış olan Arap tarihçi İbnül Esir, Moğollardan bahsederken daima “Tatar” kelimesini kullanmaktadır: “Tatarların İslâm ülkelerine gelişi”, “Tatarların Türkistan ve Maveraünnehr’e çıkışı”, “Kâfir Tatarların Harzemşah üzerine yürüyüşü”, “Tatarların Kıpçaklara ve Ruslara yaptıklarının anılması” gibi. Tabiî, şamanist, kısmen budist Moğollardan bahsetmektedir. Cıngız Han’ın Celâleddin Harzemşah’a yetişmesini anlatırken “Celâleddin (Sind nehrini) geçemedi, Cıngız Han Tatarlarla ona yetişti” demektedir.

İbn Kesir (öl.774/1372), Cıngız Han’ı anlatırken “Tatarların en büyük sultanı, bugünkü meliklerinin babası” ifadesini kullanır. İbn Haldun da “Bu sultan, Cıngız Han, Tatarların sultanıdır” demektedir10. Çok iyi bilindiği gibi Cıngız Han, Moğol hükümdarıdır.

“Tatar” kelimesi, günümüz Arap araştırmacılar tarafından da “Moğol” yerine kullanılmaktadır. Meselâ, Moğol istilâlarını gösteren haritanın yaftası “Tatar yağması”dır. Moğollar, 656/1258 de Bağdad’ı işgal edip Abbasî Halifeliğini yıkmadan önce, 635/1237 de Moskova’yı zaptettiler. Moğol (Tatar) ordusunda en kalabalık zümre Kıpçak Türkleri idi. Türklerin büyük çoğunlukta olduğu Moğol ordusu, günümüzde Rusya denen bölgeyi, on üçüncü yüzyılın ilk yarısında zaptetmişti. Bu durum, Rusların, Avrupa Rusya’sındaki bütün Türk kökenli Müslümanlara niçin Tatar dediklerini açıklar: Moğol (Tatar) ordusunun büyük çoğunluğu Türktü; Ruslara göre, bütün Avrupa Rusya’sında yaşayan Müslüman Türkler, Moğolların (Tatarların) torunlarıydı. Şurasını hemen belirtelim ki, Moğol (Tatar) ordusunun çoğunluğu Türk olmakla birlikte, bütün komuta kademeleri Moğolların tekelindeydi. Kıpçaklar, Peçenekler ve öteki Türk boylarından gelenler rütbesiz askerlerdi.

Abbasî Halifeliğini 1.258’de yıkmış olan, Cıngız Han oğlu Tuluy’un oğlu Hülagü ve ordusundan, bütün çağdaş ve sonraki Arap tarihçileri “Tatar” diye bahsettikleri gibi, diğer milletler de, on üçüncü yüzyılda yeryüzünün en büyük devletini kurmuş olan Moğollardan “Tatarlar” diye söz etmektedirler. Meselâ, Ermeni müellif Aknerli Grigor, “Tatarlar Bağdad’ı zaptettikleri sırada …” ifadesini kullanmaktadır.

Tatarların Yayıldığı Bölgeler 

On üçüncü yüzyılda Çin’in çok büyük bir bölümü, Türkistan14, İran, Irak, Suriye, Anadolu, bugünkü Rusya, Kafkasya, Kırım, Ukrayna, Polonya, Tatarlar (Moğollar) tarafından zaptedildi. Bu Tatar hakimiyeti altında yaşayan milletler de Tatar (Moğol) sülâlesinden hanedanların idaresinde yaşadıkları için “Tatar” diye anıldılar. Böylece, on dördüncü yüzyıldan başlayarak “Tatar” kelimesi, kavmî, etnik, soyla ilgili bir söz değil, ra’iyyet olmayı, teba’iyyeti (uyrukluğu), -hukukî durumu farklı olmakla birlikte- vatandaşlığı ifade eden bir deyim haline geldi. Yani, artık “Tatar” sözü, etnik (kavmî) değil, siyasî bir anlam ve içerik kazandı.

Türk ülkeleri dışındakiler zamanla Tatar (Moğol) hakimiyetinden çıktı, Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyindeki bölgelerde yaşayan Türk topluluklarında Tatar siyasî ismi devam etti. Cıngız Han’ın diğer oğlu Cuci’nin oğlu Batu Han’ın hükümdarlığında, Karadeniz ve Hazar Denizi’nin kuzeyinde, Arapların ve Avrupalıların “Altın Orda” (Rusça Zolotaycı Orda) dedikleri “Kök (Gök) Orda” devleti ortaya çıktı. Batu’nun kardeşi Burka Müslüman oldn, 1255 yılında Kök Orda Han’ı olunca Müslümanlığını ilân etti. Bereke adını alan bu zat, Altın Orda’nın ilk Müslüman hanıdır. Bereke Han, Anadolu Selçuklu hanedanından bir hanımla evlendi. Bu evlilikten doğan oğlu İzzeddin’e, Solhat ve Sudak şehirleriyle yörelerini verdi. İzzeddin ve annesi, binlerce Müslüman Türkü Anadolu’dan Kırım’a getirip yerleştirdiler. İslâm Gök Orda’da hızla yayıldı ve çok sağlam bir şekilde yerleşti, kök saldı.

Gök Orda’da (Altın Orda’da) hanedan Cıngız Han soyundandı, fakat “Türk unsuru o kadar kuvvetliydi ki on dördüncü yüzyıl başlarında Altın Orda bu unsurun tesirine direnemedi ve bir Türk Devleti haline geldi”.

Gök Orda Hanı Toktamış 1396’da Timur’a yenilince, bu hanlık parçalandı; toprakları üzerinde Kazan, Kırım, Astrahan ve Kasım Hanlıkları kuruldu. Bu hanlıkların sadece hanları ve yüksek kademedeki idarecileri gerçek Tatar, yani Moğol idiler, fakat, idare edilenlere de hükümdarlarından dolayı Tatar denildi: Türkistan’daki Türklere, başlarındaki Özbek Han’dan dolayı “Özbek” denmesi, son Gök Orda (Altın Orda) Hanı Toktamış’a karşı ayaklanıp onunla savaŞan tümen (10.000 atlı) beyi Nogay’ın buyruğu altındakilere ve onların günümüze kadar gelen torunlarına “Nogay” adı verilmesi, Osmanlı idaresindekilere “Osmanlı” denilmesi gibi. Zamanla hanlar ve yöneticiler de Türkleştiler. Meselâ, Kırım’ın ünlü kahramanı, XVI. yüzyılda yaşamış olan Bora Gazi Geray Han, Türkçe söyleyen birinci sınıf bir şair ve klasik Türk musikisinde çok usta bir bestekârdır. Nitekim, “Çarlık Rusyasının son yıllarında milliyet prensibi ön plâna çıkınca, Rusya’daki halklar kendilerine “Türk” mü yoksa “Tatar” mı denmesi gerektiğini tartıştılar.

Ruslar ve Tatarlar

Günümüzde, Rusya Federasyonu içinde, başkenti Kazan şehri olan Tataristan vardır. Bu ülkede, halkın yarıdan biraz fazlası Müslüman, yarıya yakını da Rustur. Müslümanlar, Türkçenin kuzey lehçesini konuşurlar, ataları, İbn Fadlan’ın bahsettiği, 922 yılında (Anadolu’nun Müslüman hakimiyetine girmeğe, Türkleşmeğe başlamasından 150 yıl önce) resmen İslâm’a girmiş olan İtil (Volga) Bulgarlarıdır. Arapça kaynaklarda Saqâlibe (tekili : Saqlab) lafıyla anılan İdil Bulgarlarının isteği üzerine Abbasî Halifesi oraya, İslâm’ı öğretecek, cami ve riıinber yapacak kimseler gönderdi. Giden heyette bulunan İbn Fadlan, bu sefer sırasında gördüklerini yazmıştır. (Bulgarların öteki dalı, Karadeniz’in kuzeyinden geçerek Balkanlara inenleri, 863 yılında Hristiyanlığa girip Slavlaştılar; Bulgaristan’dakiler bunlardır.)

Tataristan’daki Bulgar Türklerinin lehçesinde çok güzel Türkçe sözler yüzyıllardan beri yaşamaktadır: Oda yerine bülme (bölme), pazartesi karşılığı baş gün, örümcek ağı yerine ürmücek uyası (oyası), mide yerine aşkazan kullanılmaktadır. Şüphesiz, Tataristan’daki, Türkçenin kuzey lehçesini kullanan Müslümanlar Türktür , “Tatar” kelimesi, onlar için kimliklerini belirleyen bir yaftadır. Zamanı gelince, “Tataristan” sözünün “Kıpçakistan’a çevrilmesi gerekir.

Öte yandan, gerçek Tatarlar, Anadolu’da on beşinci yüzyıla kadar görülmektedir. Moğolların Anadolu Selçuklularını 1243 yılında Kösedağı savaşında yenmeleriyle, Anadolu Moğol (Tatar) istilasına uğradı. Selçuklu Devletinin yıkılmasıyla ortaya birçok beylikler çıktı. Bunların içinde, Osmanlı Beyliği en küçük, fakat İslâmî değerlere bağlılıkta en samimî olanı idi. Diğer beylikler birbirleriyle uğraşırken Osmanlılar Bizans ve Avrupa’ya karşı cihad faaliyetlerine girîştiler. Kısa zamanda önemli bir devlet haline geldiler ve dördüncü hükümdar Yıldırım Bayezid Sivas ve Tokat yörelerini “kabâil-i Tatardan (Tatar kabilelerinden) olan Kadı Burhaneddin dest-i tagallübünden” sıyırıp aldı.

Daha sonraları da Anadolu’da Tatar (Moğol) kabileleri vardı: “… zikroluııan Kara Tatar taifesi Cıngızîler cânibinden (Moğollar tarafından) Selâcika’ya (Selçuklulara) nezaret etmek üzere Rum’a (Anadolu’ya) i’zam olunan (gönderilen) akvâmdan (kavimlerden) olub mürûr-ı zaman (zamanın geçmesi) ile Kayseriyye ve Sivas taraflarında hayme-nişin (çadırda oturan) olarak tavattun etmişler (yerleşmişler) idi. Yıldırım Han merhum, Sivas’ı havze-i hükûmete idhal eyledikde (Osmanlı ülkesine kattığında) bunları tekâlif i divaniyyeden mu’af idüb (bunlardan vergi almayıp) yalnız seferler vuku’unda (olduğunda, esnasında) hidemât-ı harbiyyede istihdam kılınmakda olduklarından (savaş hizmetlerinde kullanılmakta olduklarırıdan) gündeıi güne tekessür ederek (çoğalarak) kırk elli bin nüfusa baliğ olmuş (ulaşmış) ve Timurlenk Rum’a (Anadoluya) teveccüh ettikde (yöneldiğinde) bunların ruesâsını (başkanlarını), saltanat-ı Rum’u va’d ile (Anadolu hükümdarlığını vadederek) hafıyyen (gizlice) celb eylediğine mebni (kendi tarafına çektiginden dolayı) der ceng-i ewel (savaş başladığında) taife-i merkume (bu anılan zümre) Timur askerine iltihak eylemişler (katılmışlar) idi. İş bitdikden sonra Timur her ne mütâleaya mebni ise (görüşe, düşünceye dayanarak) bunları beraber götürmeği tensib idüb (uygun bulup) lâkin rızalarıyla gitmeyecekleri malûm olduğundan asâkir-i külliyye ile (pek çok askerle) cevânib-i erba’alarını (dört taraflarını) ihâta ederek (kuşatarak) altıb gitmişdir ki, Timur’un Rum’da (Anadolu’da) olan ef’âlinin (yaptıklarının) en hayırlusu budur.”

SONUÇ:

Tatar kelimesi onüçüncü yüzyılda Moğol kelimesinin yerine kullanılmıştır. Tatarlar (Moğollar) Çin, Türkistan, İran, Anadolu, Irak, Suriye, Sibirya, Rusya, Doğu Avrupa, Kırım ve Polonya’yı, onüçüncü yüzyılda işgal ettiler. O zaman Hazar Denizi’nin ve Karadeniz’in kuzeyinde Göktürk, Hun, Peçenek, Kıpçak ve Bulgar Türkleri’nin torunları yaşamaktaydı. Tatarlar (Moğollar) onüçüncü yüzyılda bütün bu bölgeleri zaptettiler. Tatar (Moğol) ordusunda Türkistan’dan gelen kalabalık yeni Türk kütleleri de vardı. Gerek eskiden oralarda yerleşmiş olan ve gerekse Moğollarla birlikte gelen kalabalık Türk kütleleri, Moğol hakimiyetinde yaşadılar. Moğol (Tatar) hakimiyetinde olarak Karadeniz ve Hazar Denizi’nin kuzeyinde yaşamış olan Türkler, siyasi yafta olarak ‘Tatar’ diye anılır hale geldiler. Günümüzde Karadeniz’in kuzeyinde ve Rusya’da yaşayan ve ‘Tatarca’ denen kuzey Türkçesi’ni konuşan Müslümanlar, bunların torunlarıdır. Çıkan netice şudur ki ‘Tatar’ kelimesi, yirminci yüzyılda soy gösteren, başka bir deyimle etnik bir tabir değildir, tarihi kimliği bildiren bir sözdür. Osmanlı idaresinde her fert ‘Osmanlı’ idi, ·osmanlı tabiiyetinde idi. Ermeni, Yahudi, Rum, Arap, Çerkes, Gürcü, Arnavut, ‘Osmanlı’ idi. Tatar sözü de Osmanlı gibi, etnik değil, siyasi bir işaret taşımaktadır, Kısacası, yirminci yüzyılda, kendilerine ‘Tatar’ denilen Rusya müslümanları, Moğol değil, ataları Moğol idaresinde yaşamış ve zamanla Moğollar’ı da Türkleştirmiş ‘olan Türkler’ dir.

Tatarlar: Moğol mu Türk mü?

Prof Dr. Mehmet MAKSUD

Yorumlar (0)