27.09.2022, 10:53

TÜRK DÜNYASI JEOPOLİTİĞİNDE AVRASYACILIK

TÜRK DÜNYASI JEOPOLİTİĞİNDE AVRASYACILIK

Cumhuriyet kurulduğundan beri daima bir şekilde varlığını hissettiren Avrasya’daki Türk dünyası gerçeği itiraz kabul etmez bir olgudur. Coğrafyada yaşayan Türklerin tarih boyunca engellendiği, etnik olarak ayrıştırıldığı, İkinci sınıf vatandaş görüldüğü, dillerinin yasaklanıp göçe zorlandığı, isimlerinin değiştirilip kültürel bağların koparıldığı, asimile edilme tehlikesini bilmek zorundayız. Coğrafyada yaşayanlarla- ortak geçmiş, dil, soy, din, tarih ve kültürel bağlara sahip olduğumuz gerçeğini yaşatanlar, yaşatılanlar değiştiremez.

Zaman içinde farklı anlam ve etkileri olsa da Jeopolitik konumu, ekonomik ve siyasal yapısı, ideolojik öğreti ve düşünceler bütünü ile Avrasya’cılık genel anlamda görüldüğünden daha karışık bir bilinmezdir. Bu kriterler, soğuk savaş sonrası ABD’nin coğrafyada siyasal, ekonomik, emperyal projeleri nedeniyle ilişkilerde Türkiye aleyhine gelişen ölümcül coğrafi, siyasi ve askeri karşı hamleler getirdiğini, yaşatılan ve yaşanması muhtemel hamlelerin olumsuz sonuçlarını devlet aklı gördü. Sebep, sonuç ilişkisi üzerinden gelinen noktada Batı’yı rahatsız edecek boyutlara ulaşan farklı bir Avrasya’cılık gerçeği yaşanması kaçınılmaz oldu. Devletlerin dış politikadaki tutum ve davranışlarını yönlendiren coğrafi ve siyasi temel faktörün          “ jeopolitik “ olduğu ifadesi akademik görüşlerin bir yansımasıdır

Ezeli olan, bilinen ama daha çok 2015 den sonra gün yüzüne çıkan, Batı’nın riyakar ve iki yüzlü politikaları, bilinen ama görmezden gelinen tavırları üzerinden ilişkilerde gelişen değişimler yaşanmakta. Neo - Avrasya’cılık etkisinin, Ruslarla yakınlaşmayı getirmesi asla tesadüf değil, çünkü Türkiye’nin Beka ve tehdit algısı, savunma refleksi beraberinde devlet aklıyla denge politikaları üzerinden yeni hamleleri getirdi.

Devleti  siyasetten bağımsız değerlendirirsek ideolojik anlamda geldiği noktayı “ mavi vatan ” tasavvurunun jeopolitik, coğrafi ve siyasi ilişkiler hamlelerinde görebiliriz. Mavi vatan terimi ile Doğu Akdeniz ve Ege deniz alanlarının sahiplenilmesi, deniz gücü olarak bende varım demesi, Rusya ile itifak kurarak deniz ve karasal alanlarda kazanım elde edebilme anlamında menfaat ilişkileri olarak görülmelidir. Libya ile yapılan anlaşma ve elde edilen kazanımlar devlet aklının uzun vadeli pozitif getirisidir.

Rusya ile yürümede bir kısım iktidar yanlısı ve ulusalcı kesim  hemfikir gibi ama genel anlamda iktidar kanadı ve devlet aklı, sınırlı, dengeli ve temelinde Batı karşıtlığı toplumsal bir öfke barındırıyor. Mavi vatan sahiplenmesi Türkiye açısından savunmacı, sahiplenici bir doktrin olarak görülse de yayılmacı ve emperyal bir düşünce biçimi asla değil.

Coğrafyada menfaate dayalı iyi komşuluk ilişkileri geç kalınmış bir hamle olsa da gerekli olan ülke menfaatleri üzerinden yol almaya devam etmektir. Rusya bu denklem de, tüm bölgeyle ekonomik, siyasi bağlantıları ve sınırları olan bir güç. Avrasya’cılığın Rusya açısından jeopolitik bir anlamı olsa da, Rusya Türkiye’nin Batı karşıtlığının Avrasya’cı eğilime tam entegre olacağı anlamı taşımadığını bilecek devlet tecrübesine sahiptir. Türkiye Avrasya’da fiziki ve siyasi anlamda Türk devletler ve Kırım üzerinden manevi sancağının gölgesinde olan gönül coğrafyasına göbekten bağlıdır. Rusya ile mecburi dostluk iki devletin menfaatleri gereği, sınırlı da olsa siyasi, ekonomik bölgesel işbirliğini zorunlu kılsa da empeyal emellere sahip bir devlet olduğu gerçeği değişmiyor.

ABD’nin Orta Doğu’da yaptığı ölümcül hataların bölge ülkelerine büyük zararlar verdiği sır değil. Bu hamleler Rusya’ya alan ve müttefik, coğrafyaya ölüm, bölge devletlerine kaos ve siyasal kargaşa getirdiği gerçeği unutulmamalıdır.Türk dünyası jeopolitiği, Türkiye dış politikasını belirli ölçüde Karabağ savaşı ile tetiklese de yaşananlar asla tesadüf değil. Rusya bu coğrafyadaki olayları emperyal hayallerine tecavüz gibi algılasa da Türk dünyası birlikteliği, Rusya dışlanmadan dillendirilen bir çözümle yol alabilir mi? Rusya dahil edilebilir mi ? “ Cevap bulunması gereken soru bu.”

Avrasya’cılık ve Atlantik savaşı görünürde ABD ve Rusya arasında görünse de, kutuplaşmanın yaşanacağı dünyamızda rakibi Rusya değil Çin’dir. Gelecekte Çin’in pasifize edilerek dünyanın kutuplaştığını, safların oluştuğunu görmek için kâhin olmak gerekmiyor. ABD her daim AB’ ni nasıl tekrar kontrol altına alırım projelerini hayata geçirmekle meşgul. Avrupa ordusu kurma, bağımsız olma tasavvuru  menfi anlamda AB’nin kaderini belirledi.

Çin’in dizginlendiği, bir kuşak bir yol projesinin engellendiği yerde her yol ve yolların güzergahı Türkiye olması kaçınılmaz. Cevap bu güzergahın kontrolü Türkiye’nin mi ?  ABD'nin mi? kontrolünde olacağı. 15 Temmuz Feto kalkışması başarılı olsaydı cevap belliydi.

Yorumlar (0)