Çözüm: Türk Dünyası vatandaşlığı

Prof. Dr. Alyılmaz 'Bizi parçaladılar' dedi ve ekledi: 'Çözüm, Türk Dünyası Vatandaşlığı'

Ruslar'ın 'Böl, parçala, yönet ve yok et' politikasıyla Türkistan'daki Türk boy ve topluluklarını birbirinden ayırdıklarını ve millî bağları kopardıklarını belirten Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz, "Nasıl çözüm bulacağız? Türk Dünyasını nasıl toparlayacağız? Çözüm yolu: Türk Dünyası Vatandaşlığı" dedi.

Prof. Dr. Alyılmaz 'Bizi parçaladılar' dedi ve ekledi: 'Çözüm, Türk Dünyası Vatandaşlığı'

Hazırlayanlar: Yunus KAYABAŞ - İsmail ARSLAN

'Yeryüzünde Türkler kadar birbirinden ayrı yaşayan çok az millet vardır'

Bu sözün sahibi, dünkü röportajımızda 'Türk kimdir' sorusunu yönelttiğimiz, Türk dünyasına yönelik birbirinden değerli sayısız çalışmalara imza atan Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz.

Röportajın bu bölümünde, Türkoloji çalışmalarının nasıl başladığını, Türklerdeki bölünmüşlüğü ve çözüm önerilerini, devletin bu konuda neler yapması gerektiğini konuştuk.

Değerli Hocam, Türklerin ülkelerinin adı nedir? Orta Asya bir ülkenin adı olabilir mi?

Aslında, Türklerin ana yurdunun adı "Ulu Türkistan"dır. Ruslar, "Böl, parçala, yönet ve yok et!" politikasıyla Türk boy ve topluluklarını birbirinden ayırdılar. Etnogenez politika uyguladılar. "Ulu Türkistan"ı Doğu Türkistan, Batı Türkistan, Güney Türkistan, Kuzey Türkistan ve Merkezî Türkistan diye ayırdılar. Sonra bir kısmına "Orta Asya" dediler; bir kısmına "Kafkasya"; bir kısmına "Sibirya" dediler. Yetmedi; ondan sonra Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan Türkmenistan, Azerbaycan; Tataristan, Çuvaşistan, Başkurtistan, Yakutistan, Tuva, Hakasya, Dağlık Altay, Nahçıvan... gibi adlar koyup bağımsız ve özerk cumhuriyetler oluşturdular ve bunların aralarında sınır itilafları yarattılar; millî bağları kopardılar.

İlminsky ile ilgili bir parantez açabilir miyiz?

Nikolay İlminsky, Rusya'da Rus olmayanların bir arada yaşayabilmelerinin ve zamanla asimile edilebilmelerinin iki şekilde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür. Ona göre Ruslaştırmanın en etkili yolu Rus olmayanlara Rusça öğretmekten ve Hristiyanlık öğretisi çerçevesinde eğitim vermekten geçmekteydi. Rusların Nikolay İlminsky tarafından ileri sürülen görüşleri uygulamada ne yazık ki önemli ölçüde başarılı oldukları da acı bir gerçektir.

Rus ideolojisinin ve stratejisinin temellerini oluşturanlar ve uygulayanlar (Çar I. Petro, Nikolay İlminsky, Georgi Yakovleviç Ker, Vladimir İliç Lenin [Vladimir Ilyich Ulyanov], J. Stalin [Iosıf Visavironoviç Duzhugashvili], Vladimir Jirinovski...) geçmişte olduğu gibi gelecekte de olacaktır. Önemli olan bu stratejiler karşısında strateji geliştirebilmek ve uygulayabilmektidir. Büyük devlet olmanın gereği de budur. Unutmayalım ki: ağlayıp sızlayıp yakınmak insani bir özelliktir ancak aynı zamanda zavallıların işidir ve zafiyet göstergesidir. Devletler arasındaki ilişkilerde de duygusal ifadeler, söylemler ve eylemler değil; akıllı, mantıklı stratejiler ve politikalar başarıya ulaştırır. Ruslarla ilişkilerimizi akıllı ve mantıklı bir şekilde (dostluk içinde) ayarlamak, düzenlemek ve geliştirmek zorundayız. Kavga edenin kazananı olmaz. Rusya Federasyonu içinde yaşayan milyonlarca soydaşımız var... Üstelik Rusya ile yapılacak çok yönlü ortaklıklar Türkiye'nin bölgedeki ve dünyadaki gücünü de artıracaktır.

Değerli Hocam, sizce Türkoloji çalışmaları nasıl başladı?

Biliyorsunuz Türkoloji (Türkçe karşılığıyla Türklük bilimi), Türk dilini, tarihini, kültürünü, medeniyetini, etnolojisini, antropolojisini, yaşayışını, inanışın, davranışını... kısacası Türklere ait her şeyi araştırıp incelen bilim dalının adıdır. Türkoloji çalışmaları bilinçli bir şekilde yabancıların kendilerine yakın veya uzak olarak gördükleri Türk boy ve topluluklarını mercek altına almaları ile başlamıştır. Aslında her devletin uzak veya yakın hedefleri olmalıdır. Türkolojinin kuruluşu ile ilgili birçok şey söylenir. Türkolojiyi kim kurdu? Bilge Kağan mı kurdu? Kâşgarlı Mahmut mu kurdu? Ignác Kúnos mu kurdu? Yoksa bir başkası mı? İlk Türkoloji çalışmasını kim yaptı? Elbette biz kendi açımızdan baktığımızda bu işi Bilge Kağan'a kadar götürürüz. Türkler hakkında ilk bilgileri veren, Türklük ve Türkçecilik bilincini açık seçik bir dille ifade eden Bilge Kağan'dır. Sonrasında bilinçli Türk bilgini Kâşgarlı Mahmut gelir. Onun eşsiz eseri Divanü Lügati't- Türk örneklemeli ve açıklamalı muhteşem bir ansiklopedik sözlüktür.

Ancak yabancılar tarafından Türklerle ilgili bilinçli çalışmalar yani Türkoloji çalışmaları bana göre Çar I. Petro Dönemi'nde başlar. Çünkü farklı Türk boy ve topluluklarıyla aynı coğrafyada birlikte yaşayan Rusların Türkleri yakından tanıma istekleri Çar I. Petro Dönemi'nde devlet politikası hâline gelmiş ve gerçek anlamda Sovyet Türkolojisi'nin temeli bu dönemde atılmıştır. Rus Çarı I. Petro'nun (doğ. 1672 - öl. 1725) uyguladığı Yakın Doğu siyaseti sonucunda Türk Fars, Arap dillerini; yakın Doğu ülke ve halklarının gelenek ve göreneklerini, kanunlarını bilen şahıslar yetiştirmenin kaçınılmaz olduğu gerçeği ortaya çıkmış; sonraki dönemlerde de bu hedef doğrultusunda çalışmalar yapılmıştır. Rusların Karadeniz, Kafkasya ve Yakın Doğu ülke ve halkları içinde en yakından takip ettikleri de hiç kuşkusuz ki Türkler olmuştur. Ruslar bu çalışmalarla esas itibarıyla egemenlikleri altına aldıkları Türk boy ve topluluklarını kontrol etmeyi; egemenlikleri altında olmayanları egemenlikleri altına almayı; onlardan ve Anadolu Türklerinden (Osmanlılardan / Türklerden) gelecek muhtemel tehlikeleri tespit edip önlemeyi hedeflemişlerdir. Türk boy ve topluluklarına ait binlerce eser ana yurtlarından / orijinal yerlerinden alınıp Rusların hedefleri doğrultusunda Ermitaj Müzesi'ne taşınmıştır. Sovyetler Birliği dağılmadan önce Türkiye dışındaki Türkoloji çalışmalarından söz edildiğinde akla hemen Sovyetler Birliği'ndeki ve Almanya'daki Türkoloji çalışmaları gelirdi. Bu iki ülkenin savaş yıllarında birbirlerine karşı düşmanca tavırları bilimsel alanlarda da rekabet içinde olmalarına zemin hazırlamış; bu yarış Türkoloji çalışmalarına da yansımıştır.

(Cengiz Alyılmaz Költigin Yazıtı'nın önünde-Moğolistan)

Türkistan ve Türklerin beraberliği için neler yapmasını tavsiye edersiniz?

-Türk dünyası malum çok geniş bir coğrafya ve Türkler kadar birbirinden ayrı yaşayan çok az millet vardır. Bu ayrılıkların sebebine baktığımızda genelde derler ki "Türk milleti, cihana hâkim olma mefkûresiyle, ülküsüyle her yere gitti." Bu bir noktaya kadar doğrudur. Türklerin özellikle XVII. yüzyıldan sonra yerlerinden yurtlarından ayrılıklarının, farklı coğrafyalarda yaşamalarının tek sebebi savaşlar / mücadeleler yüzünden olmuştur. Yani pek çok Türk boyu, zorunlu olarak göç etmiştir. Rusların egemenliği altına giren Türkler için bu durum daha da içler acısıdır. Yerlerinden yurtlarından edilen Ahıska Türkleri, Kırım Tatarları, öldürülen, katledilen, sürgüne gönderilen seçkin ve saygın aileler, aydınlar, şairler, yazarlar, devlet adamları... Savaşlarda hep en ön cepheye sürülen Türkler...

Kırım Tatarlarının ölümsüz ismi merhum Cengiz Dağcı'nın ifadesiyle hep "Korkunç Yıllar"ı yaşayan insanlar olmuşuz. Hep "Yurdunu Kaybeden Adam"lar olmuşuz. Türk Boyları, Oğuzlar, Kıpçaklar ve Karluklar diye üçe ayrılır. Bu gruplarda yaşayanların birbirlerinden haberleri yok... Birinin çektiği çile diğerini ilgilendirmiyor.

Nedense Uygur kardeşlerinin yaşadıklarını Özbek kardeşleri duymuyor. Düşünebiliyor musunuz biz Oğuz Türkleri, Türkiye Türkleri, Azerbaycan Türkleri, Türkmen Türkleri, Gagavuz Türkleri birbirimizin yaşadıklarından pek de haberdar değiliz. Türkmenistan'da yaşayan Türkler ile Anadolu'da yaşayan Türklerin hiçbir farkı yok. O coğrafyadan gelen insanlar Anadolu'da beylikler kurdu. Bu beyliklerin en güçlüsü olan Kayılar da Osmanlı İmparatorluğu'nu kurdu.

Türkiye'nin yaşadığı sıkıntılar sanki Türkmenistan'ı hiç ilgilendirmiyor. Şükürler olsun ki Azerbaycan yanımızda hiçbir şeyimize kayıtsız kalmıyor. Tek millet, iki devlet anlayışı ile beraber / kardeşçe yürüyoruz. Türkiye'nin başı derde düşse Azerbaycan Türkleri, Azerbaycan'ın başı derde düşse Türkiye Türkleri olarak birbirimizi destekliyoruz. Bizler şu gerçeği unutmamalıyız: Biz Kıpçak da olsak, biz Oğuz da olsak, biz Karluk da olsak, biz Türk'üz; biriz; bütünüz.

Azerbaycan'ın işgal edilen toprakları; Şuşa, Hankendi, Laçın, Karabağ... geri alınıncaya kadar Özbekler de, Kırgızlar da, Kazaklar da, Türkmenler de rahat uyumamalı. Nerede bir Türk varsa bütün Türklerin kalbi orada atmalı. O zaman ancak biz Türk milleti olarak dünyaya toplu mesaj veririz. Ortak bir Türk Vatandaşlığı terimini oluşturmalıyız. Biz yıllar öncesinde eşim ve meslektaşım Prof. Dr. Semra ALYILMAZ'ın yöneticiliğinde Uluslararası TEKE Derneğindeki arkadaşlarımızla birlikte "Türk Dünyası Vatandaşlığı Projesi" adlı bir projesi geliştirmiştik. Proje "Türk Dünyası Hizmet Ödülü"ne layık görüldü. Nasıl Avrupa Birliği Vatandaşlığı varsa bizimki de öyle olacaktı. Şimdi, diyorsunuz; "Nasıl çözüm bulacağız? Türk Dünyasını nasıl toparlayacağız?" İşte çözüm yolu: Türk Dünyası Vatandaşlığı!

DİLDE, FİKİRDE VE İŞTE BİRLİK

Gaspıralı İsmail Bey'in söylediği gibi "Dilde, fikirde ve işte birlik" yaparak...

Devlet olarak projeyi sahiplenerek... Türk Dünyası Vatandaşlığı Projesini gerçekleştirerek...

Türklerin yaşadıkları bölgelerde ve dünyada gelişen ve değişen şartlar Türklerin ortak değerler ve çıkarlar etrafında bir araya gelmelerini ve anlamlı birlikler oluşturmalarını gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda Türk devlet, boy ve toplulukları tıpkı Avrupa Birliği'ne benzer bir birlik ("Türk Dünyası Birliği" / "Türk Birliği"); Avrupa Birliği Vatandaşlığı'na benzer de bir vatandaşlık ("Türk Dünyası Vatandaşlığı") tesis edebilirler. Söz konusu birliğin ilerleyen süreçte bölge ülkelerinin de (Rusya, Çin, Kore, Japonya, Moğolistan, Hindistan, İran, Gürcistan...) katılımlarıyla "Asya Birliği"ne; vatandaşlığın ise, "Asya Birliği Vatandaşlığı"na çevrilmesi elbette mümkündür.

(Cengiz Alyılmaz Karabalgasun Yazıtı'nı belgelerken-Moğolistan)

Bunun dışında Türk Cumhuriyetleri ortak olarak neler yapabilirler?

Türk Cumhuriyetleri devlet başkanları ve üst düzey yöneticileri tarafından yapılan görüşmeler sıklaştırılmalı; bu görüşmelerde hem Türk devlet ve topluluklarını birbirine yakınlaştıracak hem de uluslararası arenada birlikte hareket etmelerini sağlayacak bağlayıcı kararlar alınmalıdır.

Türk Cumhuriyetleri'nin hepsinde aynı adda ve aynı amaca yönelik olarak Türk dünyası ile koordinasyonu ve işbirliğini sağlayacak bakanlıklar kurulmalıdır.

Türk Cumhuriyetleri'nde yaşayan ve farklı Türk lehçe ve ağızlarını konuşan Türk boylarının birbirleriyle kaynayıp karışmaları, ortak bir dil ve alfabeyi kullanabilmeleri, aynı hedefe yönelebilmeleri, aralarındaki sorunları çözümleyebilmeleri ancak ve ancak birbirlerini yakından tanımaları ile mümkündür. Bunun için Türk Cumhuriyetleri'nin birbirlerine uyguladıkları vizeler kaldırılmalı; ulaşım hizmetleri de kolay, düzenli ve ekonomik hâle getirilmelidir.

Türk Cumhuriyetleri arasındaki sosyal, kültürel, eğitim, ticari, askerî ve ekonomik ilişkiler sanıldığının aksine oldukça yetersizdir ve ciddi sorunlar bulunmaktadır. Söz konusu ilişkiler geliştirilmeli; sorunların hâlledilmesi için de daha fazla çaba gösterilmelidir.

Türk Cumhuriyetleri'nin yöneticileri bu sorunların farkında olduklarından çözüme katkı sağlamak amacıyla 3 Ekim 2009 tarihinde Nahçıvan'da düzenlenen "Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 9. Zirvesi"nde Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi'nin kurulmasına karar vermişlerdir. Anılan karar sonrasında da bugün merkezi İstanbul'da bulunan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi kurulmuştur. Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, TİKA, TÜRKSOY, üniversitelerin ilgili enstitüleri / merkezleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla irtibat hâlinde olmalı; mevcut sorunların çözümlenmesinde ve geleceğe yönelik projelerin hazırlanmasında yönetimlere katkı sağlamalıdır.

Türk Cumhuriyetleri'nin ortak değerlerini ve mirasını (Türk kültür ve uygarlığını, dilini, tarihini, yaşayış ve inanışını...) bilimsel ve akademik açıdan araştırıp inceleyecek akademiler ve enstitüler kurulmalıdır. Bu kurum ve kuruluşlar bünyesinde oluşturulacak ekiplerle Türk kültür, uygarlık, sanat ve mimarlık eserleri, Türk anıt ve yazıtları tespit edilip envanterleri çıkartılmalı; bu eserlerin restorasyon ve konservasyonları yapılıp dünya kültür listesine alınmaları sağlanmalıdır.

Bu bahsettiğim şeyler yapılırken şu husus asla ve asla unutulmamalıdır:

Aralarında "kardeşlik", "akrabalık" veya "tarihî dostluk" bulunan devletlerin birbirleriyle ilişkileri, "güçlü" ve "sağlam" olduğu kadar "hassas" ve "kırılgan" özellik de taşır. Bu ilişkilerde "duygularla mantık"ın, "gönül ile akıl"ın ittifakına azami ölçüde dikkat edilmeli; devlet ciddiyeti de elden bırakılmamalıdır.

(Cengiz Alyılmaz Yargol Mağaraları'nın önünde-Doğu Türkistan)

Değerli Hocam, yapılacak işlerde / gerçekleştirilecek faaliyetlerde bilim adamlarının rolü nedir veya ne olmalıdır?

Bu güzel sorunuz için çok teşekkür ederim. Bizim dinimiz bilgiye, bilime ve bilgine çok ama çok değer veriyor. Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ayet'i (Zumer Suresi 9. Ayet); İlim Çin'de bile olsa arayınız! Hadis-i Şerif'i bunun en büyük tanığı ve belgesidir. Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK de "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir" diyor. Bilim insanları ülkelerinin gerçek kılavuzları / birikimli ve deneyimli kaptanlarıdırlar. Onlar eğer ülkelerinin yönetimlerinde olmazlarsa ve ülkelerinin rotalarını iyi belirleyemezlerse, ülkelerinin de siyasi, ekonomik vd. alanlarda arzu edilen hedeflere ulaşması elbette mümkün olmayacaktır. Liyakat sahibi bilim adamları mutlaka ama mutlaka devlet yönetiminde yer almalı; devletlerinin, milletlerinin ilerlemelerine katkı sağlamalıdırlar. Masa başında yalnızca makale, bildiri ve kitap yazmak, sosyal hayattan ve ülke gerçeklerinden uzak yaşamak (birilerinin söylemiyle "bilimsel fantezi yapmak")... asla ve asla bir bilim adamı tavrı değildir ve olmamalıdır. Bilim adamlarının ülkelerinin ve devletlerinin meselelerine kayıtsız kalmaları; çözüm yolu aramamaları söz konusu olamaz. Bilim insanları devlet yönetiminde daha fazla yer almalı; en azından danışmanlık hizmeti vermelidirler. Yöneticilerin de bilim adamlarını ihmal etme lüksü yoktur ve olmamalıdır. Bilge Kağan'ı Bilge Bağan yapanın Vezir ve Danışman Bilge Tonyukuk; Osmancık'ı Osman Bey yapanın Ahi / Fütüvvet Önderi Şeyh Edebali; Fatih'i Fatih yapanın da Hocaların Hocası Akşemsettin olduğu unutulmamalıdır.

Hocam, öncelikle vakit ayırdığınız için sonra da vermiş olduğunuz ilgi çekici ve değerli bilgiler için şahsım, gazetem ve okuyucularımız adına teşekkür ederim.

Ben de bu güzel söyleşi için size ve ekip arkadaşlarınıza teşekkür ederim.

Yorumlar (0)