06.04.2021, 19:06

TÜRK KİMLİĞİ

Üzerinde yaşadığımız toprak coğrafyası kolaylıkla vatan olmamıştır.

Yaşadıkları coğrafya üzerinde milletlerin kimliği ile bütünleşen ve uğrunda mücadele edilen toprak ancak “vatan” dır.
İnsan ve toplum olarak başkalarına bağımlı yaşamamak için, hafızalar daima tazelenmeli, topluma kimlik kazandıran tarihi süreç iyi anlatılmalı ve yaşatılmalıdır.

Çünkü millet olarak varlığın devamı, ancak insanına kimlik bilincini kazandırmakla mümkündür.
Büyük Türk milleti de ebedi yurt olarak görüp, yaşadığı vatan toprağına Türklük bilincini vermek suretiyle kimlik kazandırmış ve mührünü vurmuştur.
Toprağın nasıl vatan olarak milliyet ve kimlik kazandığını en güzel haliyle şöyle anlatıyor “Türk Kimliği” adlı eserinde Ayvaz Gökdemir;
“Bu toprakları önce kanımız, sonra alın terimiz, göz nurumuz, gönül cevherimiz, gözyaşımızla nakış nakış işlemiş, her köşesini ‘taşı yenmiş nice bin işçi ve mimar’ın elinden çıkma maddi eserlerimiz ve maneviyatımızla doldurmuşuzdur.

Türkiye Doğu Beyazıt’taki İshak Paşa Sarayı’ndan Edirne’deki Selimiye Camii’ne kadar kubbeler, künbedler, minareler, taşa geçmiş, nakışlar, oya işlenmiş mermerler, çiniler, ahşaplar, minyatürler, hüsnühatlarla Türk mührünü, Türk damgasını taşır.
Asırlar süren gayretlerle bu coğrafyanın dağını, taşını, toprağını, ağacını, suyunu, kurdunu, kuşunu, kanımız, irfanımız, imanımızla yoğurduk; kendi rengimize boyadık, manalandırdık. Tarih anlattık, efsane, destan, türkü, ağıt, masal söyledik; neticede Türk ettik, Müslüman ettik! Bunlar Müslüman olur mu, Türk olur mu dememek lazımdır; olur, olmuştur!
Her biriniz köyünüzdeki, kasabanızdaki, şehrinizdeki mahallelerin, semtlerin, sokakların, dağların, surların, arazi mıntıkalarının isimlerini, bu isimlerin hikâyelerini; ağaçların, kuşların, çiçeklerin, hayvanların efsanelerini, masallarını hatırlayınız. Benim verdiğim örnekleri zenginleştiriniz. Kumruların ne diye dem çektiklerini, Keklik ve Leyleklerin bacaklarındaki ve gagalarındaki kırmızı rengi, çiçeklerin şahı gülün rengini ve kokusunu, yoğurt çiçeği de denen şu papatyanın ne çiçek olduğunu, Türkiye’nin her yerinde görülen ve mübarek sayılan şu ‘üç ağaç’, ‘beş ağaç’ları, ‘üç taş’, ‘beş taş’ları, ‘ağlayan kaya’ları ‘harlayan mağaraları’, şifalı sularla çamurları bir köylü çocuğuna, bulundukları mahalde sıradan bir vatandaşa sorunuz.
Tarihi eserlerimizle, hala mumlar yakılıp çaputlar bağlanan türbeleri, yatırları gözünüzün önüne getiriniz. Böylece bir toprak nasıl bir milliyetin rengine bürünür, nasıl iman ve şahsiyet kazanır, anlarsınız. Ve kabul edersiniz ki ‘şanlı’, ‘kahraman’, ‘gazi’ gibi insan sıfatları verilebilen toprakların şahsiyeti vardır, manası vardır, dini ve milliyeti vardır.”
Türk kimliğini yok sayanların asıl hedefi; Milleti toplu atan yürek ve toplu tutan bilek olmaktan çıkarmak, vatan toprağında birlik ve dirlik ruhu yerine ayrılığın, etnik düşüncelerin ve fitne tohumlarının ekildiği bir toplum haline getirmek ve bölmektir.

Bugün dört yanımızın hainane tertiplerle kuşatıldığı kutlu ve son vatan toprağında her zamankinden daha çok birlikle, dirlikle, uyanık olmaya ve kim olduğumuzu unutmamaya ihtiyacımız vardır.

“Anadolu’dan Türk’ün milli sesleri / Haykırışla, hep birlikte Türk’üm dedi.

Oynanmaya gelmez bizim “kimlik” meselesi / Ezelden ebede yaşayacaktır TÜRK kelimesi..”
Kendime ait bu mısralarla yürekten inanıyorum ki büyük Türk Millet bu oyunlara asla izin vermeyecek ve Türk kimliği ebedi yurt olan bu vatan toprağında ilelebet var olacaktır.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

Yorumlar (0)