TÜRKÇE ve ÖZBEKÇE EŞSESLİ SÖZCÜK KARŞILAŞTIRMASI  -  Dr. Aziz MERHAN

TÜRKÇE ve ÖZBEKÇE EŞSESLİ SÖZCÜK KARŞILAŞTIRMASI

TÜRKÇE ve ÖZBEKÇE EŞSESLİ SÖZCÜK KARŞILAŞTIRMASI

Dr. Aziz MERHAN

Türkçe ve Özbekçe eşsesli sözcükler

Giriş

Türk dillerinin farklı gruplarına ait olan Türkçe (Türkiye Türkçesi) ile Özbekçe, söz varlığı bakımından karşılaştırıldığında eşsesli sözcüklerin sayı bakımından az olmadığı görülür. Bu türden sözcüklerin çokluğu, bu dilleri karşılıklı öğrenmek isteyenlere güçlükler çıkarmakta, araştırma yapanları yanlışlığa sürükleyebilmektedir. Her iki dildeki fonetik ve morfolojik faklılıkların bilinmesi bu dillerin öğrenilmesine katkı sunmakla birlikte semantik değişimleri bilmek hem konuşmayı kolaylaştırmakta, hem de konuşanlar arasındaki iletişimin doğru ku rulmasını sağlamaktadır. Bu nedenle biz de bu çalışmamızda Özbekçe ve Türkçe eşsesli sözcükleri karşılaştırdık.1

Eşsesli sözcükler bakımından Özbekçe bir sözcüğün Türkçe karşılığı ba- zen çok farklı bir anlamda olduğu gibi bazen ölçünlü Türkçede bulunmayıp halk ağızlarında yaşadığı veya sözlüklerde yan anlamda bulunduğu için üç grupta toplanmıştır. Her üç grupta madde başı olarak Özbekçe sözcükler seçilmiş, he- men yanlarında ayraç içinde Türkçedeki eşseslileri verilmiştir. Özbekçedeki anlamının verildiği açıklama kısmının hemen başında sözcüğün köken itibarıyla ait olduğu dil belirtilmiştir.

Bu durum, kökeni ortak sözcükler için gereksiz oldu- ğundan doğrudan açıklamaya geçilmiştir. Ayrıca sunulan sözcüklerin türevleri (örneğin andişa ‚utanç, utanma‛ sözcüğünün türevleri andişali ‚utangaç‛, andişa- siz ‚utanmaz‛ gibi) genelde verilmemiştir. Bundan başka, Eski Türkçedeki /k/ ünsüzünün Türkçede /g/ye dönüşerek ötümlüleşirken Özbekçede varlığını koru- ması gibi ses değişimlerine dayanan benzerlikler dikkate alınmamıştır. Örneğin kel- ve kör- eylemleri Özbekçede ötümsüz önsesi korurken Türkçede gel- ve gör- biçimine dönüşmektedir.

Hatta keldim ve kördüm söylemlerinde her ne kadar gülümseten bir durum ortaya çıkıyorsa da vurguyla bu sorun ortadan kalkmak- tadır. Özbekçede bilinen geçmiş zamanı ifade eden bu yapılarda vurgu ilk hece- dedir. Türkçedeki keldim ve kördüm sözcüklerinde ise vurgu ektedir. Dikkate alınmayan bir diğer husus Özbekçeye Rusça, Türkçeye ise Batı dillerinden özel- likle Fransızcadan gelen sözcüklerin söylenişi (retsept ‚reçete‛, odekolon ‚kolon- ya‛,  stantsiya ‚istasyon‛,  avtobus ‚otobüs‛,  gamburger ‚hamburger‛, poyezd

‚tren‛, samolyot ‚uçak‛ vb.) anlaşmayı yeterince güçleştirmektedir. Çalışmamıza

ayrıca anlaşılmayı daha da güçleştiren birleşik yapılar, betimleyici (tasvirî) eylem- ler, tümceler veya metinsel anlatımlar alınmamıştır.2 Özbekçenin kendine özgü bu tipten tümceleri dışında Rusçanın etkisiyle oluşmuş tümceler (Alisher Navoiy nomidagi O’zbekiston Milliy kutubxonasi ifadesindeki nomidagi ‚adındaki‛ söz- cüğünde poyezdda bardim ‚trenle gittim‛, kirib kelayotgan 2012 yil bilan tabrik- layman ‚gelmekte olan 2012 yılın(ız) kutlu olsun‛ vb.) de iletişimi zorlaştırmak- tadır.3

  • 1 Türkiye’de son yıllarda yaygın olarak kullanılmaya başlayan ‚yalancı eş değerler‛ kavramını bilinçli olarak kullanmaktan kaçındık.
  • 2 Özbekçe ile Türkçenin karşılıklı anlaşılırlık oranının düşüklüğü ve bazı örnekler için bkz. Tekin 1980.
  • 3 Özbekçe ile Türkçenin sözdizimsel karşılaştırması için bkz. Yaman 2000. Ayrıca ‚Türkçe ve Özbekçede ‘Yalancı Eş Değerler’ adlı bildirisinde Berdak Yusuf da her iki yazı dilindeki kimi sözcükleri karşılaştırmış ve kimi öneriler sunduğu bildirisinin sonunda (2007: 2087) henüz sözcük gruplandırmasına geçmeden önce Özbekçe sözcüklerin söylenişin- de /a/ harfinin /a/ ile /e/ arasında bir sesi (a/æ), /o/ harfinin yuvarlaklaşan /a/ sesini (å) ve /ŭ/ harfinin ise /o/ ile /ö/ arasında bir sesi (ø) verdiğini belirtmeliyiz.

Türkçede Tamamen Farklı Anlamda Olan Eşsesli Sözcükler


acoyib (acayip): (Ar.) çok ilginç, şaşırtıcı, güzel, tuhaf, çok güzel, tarif edilemeye- cek kadar güzel (garoyib veya ğalati ‚acayip‛); acoyib manzara, acoyib san’atkor gibi.

aççiq (açık): acı, tadı bozuk, ağızda acımsı tat bırakan.

andişa (endişe): (Fa.) utanma, namus; andişali qiz ‚namuslu kız‛ gibi.

ariza (arıza): (Ar.) dilekçe; ariza bermoq, ariza yozmoq; arizaboz ‚gerekli gerek- siz yere dilekçe yazan kişi‛; TS ariza ‚yüksek bir makama sunulan mek- tup veya dilekçe.‛ artık kullanılmayan bir sözcüktür.

artmoq (artmak): arıtmak, temizlemek, silmek, kurulamak. atamoq (atamak): ad vermek, adlandırmak (tayinlamoq ‚atamak‛).

ayb (ayıp): (Ar.) ‚ayıp, günah‛ anlamları yanında ‚suç‛ anlamına da gelmektedir. aybdor ‚suçlu‛, aybdorlik ‚suçluluk; suç‛, ayblamoq ‚suçlamak, itham etmek‛, ayblanmoq ‚suçlanmak‛, ayblanuvçi ‚sanık‛, ayblov ‚suçlama, itham, kabahat bulma; iddianame‛, ayblovçi ‚savcı‛, aybnoma ‚iddiana- me‛, aybsiz ‚suçsuz, kabahatsiz, masum‛, aybsizlik ‚suçsuzluk, masumi- yet‛.

ayiq (ayık): ayı.

ayrim (ayrım): kendine özgü, tek, bazı.

bilim (bilim): bilgi (ilm veya fan ‚bilim‛); bilim yurti veya ŭquv yurti ‚okul, ens- titü gibi eğitim öğretim kurumu‛; bilimli ‚bilgili‛.

birdan-bir (birdenbire): yalnız, tek, yegane; birdan-bir çora ‚tek çare‛. biroq (bırak): ama, fakat (taşla! ‚bırak!‛).

bitim (bitim): karar, anlaşma, sözleşme; TS bitim ‚bitme işi, son, nihayet‛ bobo (baba): dede, atalar (ota veya dada ‚baba‛); boboy ‚yaşlı, ihtiyar‛. boca (baca): bacanak (mŭri ‚baca‛).

bormoq (parmak): gitmek (barmoq ‚parmak.

bosim (basım): basınç, tazyik (bosma ‚basım, baskı‛). bosiq (basık): ağırbaşlı, kendini tutabilen.

remediğimiz ‚yaklaşık 2982 kadar‛ bu türden sözcüğü kapsayan bir sözlük hazırladığından bahsetmektedir.

bostirma (bastırma): dört tarafı veya iki yanı ve önü açık yapı, üstü kapalı uzun yol.

boşda (başta): önce, eski zamanlarda; boşdan ‚önceden, eskiden‛.

boşliq (başlık): yönetici, başkan (boş kiyim ‚başlık‛); boşqarma ‚idare, yönetim‛,

boşqarmo ‚yönetmek‛, boşçi ‚yönetici, başkan‛.

boy (bay): zengin, varsıl (canob ‚bay‛); boyimoq ‚zenginleşmek, zengin olmak‛. bucur (bücür): buruşuk; Türkçedeki bücür sözcüğü muhtemelen buradan alınmadır.

bŭlib (bölüp): olarak (adlarla birlikte kullanılır); traktorçi bŭlib işlamoq (Ŭztil 1981-I: 161) ‚traktörcü olarak çalışmak‛.

bŭliq (bölük): iyi yetişmiş, besili.

burçak (burçak): (Ar.) köşe, bucak, burç. burun (II) (burun): önce, evvel.

bŭy (II) (boy): koku; krş. is.

buyrak (börek): böbrek (varaqi veya somsa ‚börek‛). buyuk (büyük): ulu, ünlü, uzun boylu (katta ‚büyük‛).

cinoyat (cinayet): (Ar.) suç (qotillik ‚cinayet‛); TS cinayet ‚adam öldürme, adam öldürme derecesinde ağır suç‛.

çana (çene): (Rus.) kar arabası (cağ ‚çene‛).

çaqmoq (I) (çakmak): kırmak, yarmak; gammazlamak, kovalamak. çaqmoq (III) (çakmak): şimşek, kıvılcım.

çin (Çin): doğru, gerçek; çindan ‚gerçekten, doğrusu, sahiden‛; çin aynı zamanda Çin ülkesi için kullanılmaktadır. US çın ‚gerçek, gerçeklik, doğru‛.

çiqindi (çıkıntı): kalıntı, moloz, artık.

çiqişmoq (çıkışmak): birlikte çıkmak, geçinmek, barınmak, uyuşmak (tanbeh bermoq ‚çıkışmak‛).

çoğlik (cağlık): neşe, şenlik, keyif (vaqti çoğlik); TS cağlık ‚dokumacılıkta, çözgü makinesinde çözgü ipliği bobinlerinin desen ve renk sırasına göre yer- leştirildiği sehpa‛.

çorva (çorba): (Fa.) evcil hayvan (şŭrva ‚çorba‛). çuçuk (cücük): tatlı; ET süçig.

çŭzmoq (çözmek): uzatmak (yeçmoq ‚çözmek). dada (dede): baba (bobo ‚dede‛).

dam olmoq (dem): (dam Fa.) dinlenmek.

dastur (destur): (Fa.) program, yönerge, kılavuz. derya (derya): (Fa.) ırmak, nehir.

deyarli (değerli): neredeyse, hemen hemen, aşağı yukarı (qiymatli ‚değerli‛). domla (damla): (

dori (darı): (Fa.) ilaç (makkacŭxori ‚darı‛).

dŭzax (tuzak): (Fa.) cehennem (tuzoq ‚tuzak‛).

erk (erk): özgürlük, serbestlik; erkin ‚özgür, bağımsız‛; TS ‚bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar‛.

ermak (ermek): uğraş.

eşik (eşik): kapı (ostona ‚eşik‛); TS eşik ‚kapı boşluğunun alt kısmında bulunan alçak basamak‛.

ezgŭ (ezgi): hayırlı, iyi (ohang ‚ezgi‛); ET edgü.

ezma (ezme): geveze (ezmoq ‚ezmek‛); ezmalanmoq ‚gevezelik etmek‛. faqat (fakat): (Ar.) yalnız, sadece (ammo veya lekin ‚fakat‛).

foiz (faiz): (Ar.) yüzde.

fuqaro (fukara): (Ar.) vatandaş, uyruklu (kambağal ‚fukara‛); fuqarolik ‚vatan- daşlık, yurttaşlık‛.

gala (gele): (Fa.) sürü, güruh; TS gele ‚tavla oyununda elinde kırık taşı bulunan oyuncunun attığı, uygun olmayan zar‛.

gazlama (gazlama): kumaş, dokuma. gugurt (kükürt): (Fa.) kibrit.

gul (gül): (Fa.) çiçek (atirgul ‚gül‛).

gŭl (göl): (Fa.) saf (kŭl ‚göl‛).

gŭr (gör): (Fa.) mezar (kŭr ‚gör‛).

hayron (hayran): (Ar.) şaşkın; hayron qolmoq ‚şaşırmak, apışıp kalmak‛. hovuç (havuç): avuç (sabzi ‚havuç‛).

hozir (hazır): (Ar.) şimdi, hazır (tayyor ‚hazır‛); hozirgaça ‚şimdiye kadar‛; ho- zirgi ‚şimdiki, çağdaş‛; hozirgina ‚demin, demincek‛.

içek (iç ek): bağırsak; TS iç ek ‚bazı dillerde kelime kökünün içine giren ek‛. içki (içki): iç, dahili (spirtli içimlik ‚içki‛).

iflos (iflas): (Ar.) pis, kirli (qarzini tŭlay olmaslik, siniş veya xonavayron bŭliş

‚iflas‛); ifloslamoq ‚kirletmek‛, ifloslaniş ‚kirlenme‛. ikkiqat (iki kat): hamile; krş. oğir oyoq.

ildiz (yıldız): kök, kaynak (yulduz ‚yıldız‛). iloc (ilaç): (Ar.) çare (dori ‚ilaç‛).

is (is): koku (qorakuya ‚is‛); islanmoq ‚kokmak, kokuşmak‛ (hŭl bŭlmoq ‚ıslan- mak‛); krş. bŭy.

izlamoq (izlemek): aramak (tomoşa qilmoq ‚izlemek‛); izlanmoq ‚araştırmak‛. kaltak (kaltak): (Fa.) sopa, kötek; TS kaltak ‚eyerin tahta bölümü‛.

karam (kerem): (Fa.) kelem, lahana.

kasaba (kasaba): (Ar.) sendika (şaharça ‚kasaba‛; kasaba uyuşmasi ‚sendika‛. kasofat (kesafet): (Ar.) zararlı iş, felaket (qalinlik ‚yoğunluk‛); TS kesafet ‚yoğun-

luk, sıklık, bulanıklık‛.

keçirim (geçirim): özür, af (ŭtiş ‚geçirme‛); keçirasiz ‚affedersiniz‛, keçirim sŭramoq ‚af dilemek, özür dilemek‛, keçirmoq ‚affetmek, bağışlamak‛; TS geçirim ‚geçirme işi‛.

kekçi (kekçi): kinci; US kek ‚nefret, kin, düşmanlık‛.

kelişmoq           (gelişmek): ‚anlaşmak, birlikte gelmek‛ (ŭsmoq ‚gelişmek‛); keli- şuv ‚anlaşma, uzlaşma‛, keliştirmoq ‚barıştırmak‛.

kesim (kesim): yüklem (gramer).

keskin (keskin): kesin (qat’iy, ŭtkir veya keskir ‚kesin‛); keskinlik ‚gerginlik, geri- lim‛.

ket (ket): arka (tŭsik ‚ket); TS ket (Erm.) ‚engel‛. kir (kir): kir, çamaşır, bulaşık.

kişilik (kişilik): insanlık.

kon (kan): (Fa.) maden ocağı (qon ‚kan‛).

korxona (kerhane): (Fa.) iş yeri, işletme; TS kerhane ‚genelev‛.

kŭçirma (göçürme): nüsha, alıntı, dipnot (kŭçiş ‚göçme‛); kŭçirmoq ‚aktarmak‛ kŭçma (göçme): taşınır, seyyar, mecaz.

kuçuk (küçük): (Fa). enik (kuçuk veya mayda ‚küçük‛).

kŭk (gök): mavi (osmon ‚gökyüzü‛); TS gök üçüncü anlamı ‚gökyüzünün, deni- zin rengi, mavi veya yeşile çalan mavi‛.

kŭrpa (körpe): yorgan (mayda ‚körpe‛). kŭrpaça (körpece): minder.

lavozim (levazım): (Fa.) görev, kadro, makam; TS levazım ‚gerekli araç ve gereç‛. lof (laf): (Fa.) palavra, boş söz (gap ‚laf‛); lofçi ‚palavracı‛, lof urmoq ‚abartmak,

övünmek‛.

ma’mur (memur): (Ar.) yönetmen, idareci (xizmatçi ‚memur‛); ma’muriy ‚yöne- timsel‛, ma’muriyat ‚yönetim‛.

madaniyat (medeniyet): (Ar.) kültür.

marhamat (merhamet): (Ar.) buyrun, rica ederim (şavqat ‚merhamet‛); TS mer- hamet ‚üzüntü, acıma‛.

maslak (meslek): (Ar.) düşünce, inanç (kasb ‚meslek‛); maslakdoş ‚hemfikir‛ (hamkasb ‚meslektaş‛).

maza (meze): (Fa.) tat, lezzet, çeşni (gazak II ‚meze‛); bemaza ‚tatsız‛. miş-miş (mışmış): söylenti; TS mışmış (Ar.) ‚kayısı veya zerdali‛. musofir (misafir): (Ar.) gezgin, yabancı (mahmon ‚misafir‛).

muştariy (müşteri): (Ar.) abone (haridor ‚müşteri‛). muz (muz): buz (banan ‚muz‛).

muzqaymoq (muz kaymak): dondurma. naşa (neşe): (Ar.) esrar (naş’a ‚neşe‛). oğir oyoq (ağır ayak): hamile; krş. ikkiqat.

old (alt): ön (ost ‚alt‛); oldin ‚önce, evvel‛, oldinda ‚ileride‛, oldindan ‚önceden, peşin‛.

oldi-qoçdi (aldı kaçtı): saçma sapan.

olişmoq (alışmak): savaşmak, mücadele etmek (odatlanmoq veya ŭrganmoq

‚alışmak‛).

orqali (arkalı): aracılığıyla, üzerinden.

oşiq (III) (aşık): fazla, çok (oşiq ‚aşık‛); oşiqça ‚fazlaca‛. ot (II) (at): ad.

ota (ata): baba.

otaliq (atalık): hamilik.

otamlaşmoq (atamlaşmak): dertleşmek.

ovora (avare): (Fa.) zahmet; ovora bŭlmang ‚zahmet etmeyin‛; TS avare olmak

‚işsiz güçsüz dolaşmak‛.

ovqat (avukat): (Ar.) yemek (oqlovçi ‚avukat‛); ovqatlaniş ‚yeme içme, beslen- me‛, ovqatlanmoq ‚yemek yemek‛.

oy (oy): fikir, düşünce, mülahaza; oylamoq ‚düşünmek‛; ET ö- ‚düşünmek, akıl etmek, bilmek‛.

oyi (ayı): anne, anacığım.

ozğin (azgın): zayıf, arık; ozmoq ‚zayıflamak‛. peşin (peşin): (Fa.) ikindi (naqd ‚peşin‛). pişiq (pişik): pişmiş, sağlam; tutumlu, hesaplı.

pora (para): (Fa.) rüşvet (pul ‚para‛); poraxŭr ‚rüşvetçi, rüşvet yiyici‛, poraxŭrlik

‚rüşvetçilik, rüşvet‛.

pul (pul): (Fa.) para (marka ‚pul‛); pullamoq ‚satmak‛; pullik ‚paralı, ücretli‛; TS

pul (eskimiş) ‚akçeden küçük metal para‛.

qaçon (kaçan): ne zaman; qaçondir ‚bir zamanlar, bir gün, bir tarihte‛; qaysi

‚hangisi‛ (ŭrik ‚kayısı‛); qalay ‚nasıl‛, qalaysiz ‚nasılsınız‛; qança ‚kaç, ne kadar‛; ET kaçan.

qaramoq (karamak): bakmak, göz kulak olmak, beklemek (boqmoq ‚bakımını üstlenmek‛); US ķaramak; TS karamak (halk ağzında) ‚hor görmek, ka- ralamak, kara çalmak, lekelemek, kötülemek, yermek‛.

qardoş (kardeş): akraba; qarindoş ‚akraba‛.

qariyb (garip): (Ar.) neredeyse, yaklaşık (ğalati ‚garip‛). qarmoq (karmak): olta (qormoq ‚karmak‛).

qavat (kavat): kat; TS kavat ‚pezevenk‛.

qiliq (kılık): huy, ahlak (taşqi kŭriniş ‚dış görünüş‛); US ķılıķ ‚karakter, huy, ahlak, yaradılış‛.

qişloq (kışlak): köy; TS kışlak ‚kışın barınılan yer‛. qiziq (kısık): enteresan, ilginç; qiziqmoq ‚ilgi çekmek‛. qizişmoq (kızışmak): kızmak, öfkelenmek.

qoldiq (kaldık): kalıntı; qoldirmoq ‚bırakmak, alıkoymak, yenmek (sporda)‛ qoyil (kail): (Ar.) bravo, aferin.

qŭl (kol): el, kol; qŭlingni tort ‚elini çek‛, qŭl qoymoq ‚imzalamak‛, qŭlğa qirgan

‚ele geçen‛, qŭl yozma ‚el yazması‛. qulay (kolay): uygun (oson ‚kolay‛).

quloq solmoq (kulak salmak): işitmek.

qurol (kural): silah (qoida ‚kural‛); quroldoş ‚silah arkadaşı‛, qurolli kuçlar ‚si- lahlı kuvvetler‛.

qŭşma (koşma): ortak, birleşik (gramer) (qŭşiq ‚şarkı, türkü‛; yugurmoq veya

şoşmoq ‚koşmak‛). qŭy (koy): koyun.

quyi (kuyu): alt, aşağı, taban (quduq ‚kuyu‛); quyidagi ‚aşağıdaki, aşağıki, şu‛,

quyidagiça ‚aşağıdaki gibi, aşağıdaki tarzda‛.

rahbar (rehber): (Fa.) yönetici, lider, önder; rahbarlik ‚yönetme, yönetim, lider- lik‛; TS rehber ‚kılavuz, doğru yolu gösteren‛.

reca (rica): (Fa.) plan, proje (iltimos ‚rica‛); recalaştirmoq ‚planlamak‛, recali

‚planlı‛.

rivoc (revaç): (Ar.) gelişme, gelişim (bozori veya çaqqon ‚revaç‛); TS revaç ‚sü- rüm‛.

ruxsat (ruhsat): (Ar.) izin, müsaade; TS ruhsat birinci anlamı ‚izin, müsaade‛, ancak günümüzde daha çok ‚izin belgesi‛ anlamındadır.

rŭzğor (rüzgar): (Fa.) ev bark, aile (şamol ‚rüzgar‛); rŭzğor qilmoq ‚bir aile kurmak‛, rŭzğor tebratmoq ‚ailesini geçindirmek, ailesini beslemek‛, rŭzğorçilik ‚günlük yaşam, yaşayış‛.

sabzi (sebze): (Fa.) havuç (kŭkat ‚sebze‛).

sağir (sağır): (Ar.) yetim, öksüz (kar veya garang ‚sağır‛). sal (sel): biraz, azıcık (sel ‚sel‛); sal-pal ‚azıcık‛.

salmoq (salmak): ağırlık, nüfuz (qŭyib yubormoq veya boşatmoq ‚salmak‛). sanoat (sanat): (Ar.) endüstri, sanayi; yengil sanoat ‚hafif sanayi‛, oğir sanoat

‚ağır sanayi‛, sanoatçi ‚sanayici‛, sanoatlaşmoq ‚sanayileşmek‛, sanoat- laştiriş ‚sanayileştirme‛.

sari (sarı): (yön bildirir) taraf, doğru (sariq ‚sarı‛); borgan sari ‚gitgide, gittikçe‛; US sarı aynı anlamda.

sariq (sarık): sarı, sarılık hastalığı; ET sarıġ ‚sarı‛. sarqit (sarkıt): yemek artığı.

savdo (sevda): (Fa.) ticaret (işq ‚sevda‛); savdogar ‚tüccar‛, savdogarçilik ‚ticaret, tüccarlık‛, savdolaşmoq ‚pazarlık yapmak‛.

sayin (sayın): günden güne, -dıkça; borgan sayin ‚gitgide‛ (hurmatli ‚sayın‛). saylov (saylav): seçim; saylamoq ‚seçmek‛, saylovçi ‚seçmen‛; TS saylav (eskimiş)

‚milletvekili, mebus‛. Dil Devrimiyle Türkçeye kazandırılan saylav söz- cüğü tutulmamıştır.

sevimli (sevimli): en çok sevilen, çok beğenilen, hürmetli (yoqimli ‚sevimli‛); TS

sevimli ‚şirin, sempatik‛.

siğiniş (sığınış): tapma, tapınma (yaşiriş ‚sığınış‛); siğinmoq ‚tapmak‛. sil (sil): tüberküloz, verem (art! tozala! ‚sil!‛).

sirt (sırt): dış (çalqan ‚sırt‛); sirtqi ‚dış‛.

soliq (salık): vergi; soliq solmoq ‚vergilendirmek‛; US salıġ birinci anlamı ‚vergi nev’i‛.

sovçi (savcı): dünür, görücü, elçi (kız istemek için) (prokuror ‚savcı‛); US savçı

‚haberci, geveze, zevzek, boşuboşuna konuşan‛.

soz (I) (saz): (Fa.) iyi, yerinde, yolunda, sağlam (qamiş ‚saz‛); sozlamoq ‚doğ- rultmak, düzeltmek‛.

sŭqmoq (I) (sokmak): patika, keçiyolu (tiqmoq ‚sokmak‛).

sŭzlaşmoq (sözleşmek): konuşmak, söyleşmek (kelişmoq ‚sözleşmek‛); sŭzlaşuv tili ‚konuşma dili‛.

suzmoq (II) (süzmek): yüzmek (kŭz suzmoq ‚süzmek‛); suzuvçi ‚yüzücü‛. şay (şey): hazır; şay qilmoq ‚hazırlamak‛, şaylamoq ‚hazırlamak‛.

şekilli (şekilli): (Ar. +li) anlaşılan, galiba (şakil ‚şekil‛); TS şekilli ‚şekli olan‛.

taşlamoq (taşlamak): atmak, düşürmek (toş otmoq ‚taşlamak‛; taşlandiq ‚artık, kalıntı, kırıntı‛.

tinçlik (dinçlik): barış, dirlik; TS dinçlik ‚zindelik, mecal‛. toğa (doğa): dayı.

tom (I) (tam): dam, çatı (tŭliq veya butun ‚tam‛); TS dam.

tomir (tamir, demir): damar (temir ‚demir‛); US tamır aynı anlamda.

tomoq (damak): boğaz; TS damak ‚ağız boşluğunun tavanı, tabanı‛; US tamġaķ

‚damak‛.

topmoq (tapmak): bulmak (topinmoq ‚tapmak‛); US tapmaķ ikinci anlamı ‚bul- mak, elde etmek‛.

toza (taze): (Fa.) temiz (yangi ‚taze‛); top-toza ‚tertemiz‛, tozalamoq ‚temizle- mek‛.

tufayli (tufeyli): (Ar.) dolayı, sebebiyle; TS tufeyli ‚asalak; yıkık‛.

tugun (düğün): düğüm (tŭy ‚düğün‛); ET tügünlüg ‚düğümlü‛; US tügün aynı anlamda.

tuğmoq (doğmak): doğurmak, doğum yapmak; tuğilmoq ‚doğmak‛; tuğma ‚do- ğuştan, öz‛.

tŭlqin (dolgun): dalga; tŭlqinli ‚dalgalı‛,             tŭlqinlanmoq ‚dalgalanmak, heyecan- lanmak‛.

tŭplam (toplam): derleme (yakun ‚toplam‛).

turmoq (durmak): kalkmak, ayağa kalkmak, bulunmak (tŭxtamoq ‚durmak‛); ET

turmak aynı anlamda.

tuş (II) (duş, tuş): öğle; tuşlik ‚öğle yemeği‛.

tuşkunlik (düşkünlük): gerileme, karamsarlık.

tuşmoq (düşmek): inmek; tuşirmoq ‚düşürmek, indirmek‛; ET tüşmek ‚inmek; düşmek‛.

tuşunmoq (düşünmek): anlamak (ŭylamoq ‚düşünmek‛); tuşuntirmoq ‚anlat- mak‛, tuşunarli ‚anlaşılır, net‛.

tut (tut): dut.

tutqun (tutkun): esir, tutsak (ehtirosli ‚tutkun‛); tutqunlik ‚esirlik‛; ET tutug

‚rehin‛; US tutķuġ ‚rehin‛.

tuxum (tohum): (Fa.) yumurta (uruğ ‚tohum‛).

tuyulmoq (duyulmak): gibi gelmek, sanmak, görünmek (eşitilmoq ‚duyulmak‛); US tuyunmaķ ‚anlamak, hissetmek‛.

tuziliş (düzülüş): yapı, bünye (tartip ‚düzülüş‛). tuzuk (tüzük): iyi, sağlıklı (nizom ‚tüzük‛).

ŭçmoq (uçmak): sönmek, yitmek; ŭçirmoq ‚söndürmek, sildirmek‛. ŭpka (I) (öfke): akciğer (qahr, ğazab veya aççiqlaniş ‚öfke‛).

ŭrtoq (ortak): arkadaş, yoldaş (şerik ‚ortak‛). ustun (I) (üstün): (Fa.) sütün, direk.

uşoq (uşak): ekmek kırıntısı (bola veya xizmatkor ‚uşak‛); US uşaķ ‚ufak, küçük‛. ŭt (I) (ot): ateş; ET ot.

ŭt (III) (ot): öd, safra; ET öd (II) aynı anlamda. ŭtmas (ötmez): kör, küt, iyi kesmeyen.

ŭtmoq (ötmek): geçmek (sayramoq, çalinmoq, sadolanmoq veya ğuvillamoq ‚öt- mek‛); ŭtmiş ‚geçmiş‛.

uyuşma (uyuşma): teşkilat, birlik; uyuşmoq ‚birleşmek‛, uyuştirmoq ‚organize etmek‛; TS uyuşmak II ile benzerlik göstermektedir.

uzoq (uzak): uzun (yıllar).

va’da (vade): söz (vermek), (muddat veya muhlat ‚vade‛); va’dalaşmoq ‚sözleş- mek, anlaşmak‛, va’dasiz ‚sözünde durmayan, kaypak‛.

xalqaro (halk ara): (Ar. +aro) uluslar arası.

xizmatçi (hizmetçi): (Ar. +çi) memur (xizmatkor ‚hizmetçi‛). xola (hala): (Ar.) teyze.

xolis (halis): (Ar.) tarafsız, yansız, saf (sof veya haqiqi ‚halis‛); xolisona ‚tarafsız, saf‛.

yalang (yalan): çıplak, yalın (yolğon ‚yalan‛); yalang boş ‚baş açık‛; yalang oyoq

‚yalın ayak, ayakkabısız‛; TS yalın ayak ‚ayakları çıplak, çıplak ayak‛; ya- lanğoç ‚çıplak‛; ET yalañ aynı anlamda.

yalinçoq (yalıncak): yalvaran (soda veya oddiy ‚yalın‛); TS yalıncak (halk ağzında)

‚çıplak‛.

yamoq (yamak): yama (yordamçi ‚yamak‛). yaramas (yaramaz): alçak, kötü.

yetti (yetti): yedi; ET yeti veya yiti.

yollamoq (yollamak): tutmak, kiralamak (yubormoq ‚yollamak‛); yollanma ‚tut- ma, kiralama‛.

yopiq (yapık): kapalı; yapmoq ‚kapatmak‛, yopilmoq ‚kapanmak, kapatılmak‛; TS yapık (halk ağzında) ‚belleme; at vb. hayvanların sırtına, eyerin altına konulan keçe, meşin veya kalın kumaş parçası, yuna‛.

yoqmoq (II) (yakmak): beğenmek, hoşuna gitmek (kuydirmoq ‚yakmak‛). yorilmoq (yarılmak): aydınlanmak; ET yaru- ‚parlamak, aydınlanmak‛.

yorişmoq (yarışmak): aydınlaşmak; ET yaru- ‚parlamak, aydınlanmak‛.

yorliq (yarlık): (ferman anlamından başka) etiket, belge; TS yarlık (tarih) ‚fer- man‛; ET yarlıka- ‚(Tanrı) buyurmak, lütfetmek, esirgemek‛.

yoruğ (yarık): aydınlık, parlak, aydın; yoruğlik ‚ışık, parlaklık‛; ET yaruk ‚parlak, aydınlık; güneş‛.

yoş (II) (yaş): yaş; genç (hŭl ‚yaş, ıslak‛); yoşarmoq ‚gençleşmek‛. yotoqxona (yatakhane): yurt, yatakhane.

yŭlçi (yolcu): kılavuz, yol gösterici (yŭlovçi ‚yolcu‛); ET yolagçı ‚öncü (?)‛. ziyoli (ziyalı): (Ar.) aydın, okumuş.

zŭr (zor): (Fa.) güzel, şahane (qiyin ‚zor, güç‛).

Türkçede Halk Ağzında Yaşamakta Olan Eşsesli Sözcükler
belamoq (belemek): kundaklamak (bebek), bulamak; TS belemek ‚çocuğu kun- daklamak;  beşiğe  yatırıp  bağlamak;  bulamak,  bulaştırmak‛;  DS  610-611 belemek, bélemek, beleklemek, bölemek, bilemek, bulaklamak.

bŭydoq (boydak): bekar; TS boydak ikinci anlamı ‚bekar, yalnız, serbest‛; DS 745-746 boydaħ, boydak, boycak ikinci anlamı.

cŭca (cüce): (Fa.) civciv; TS cücük ‚kümes hayvanlarının yavrusu, civciv‛; DS 1021-1023 cücük, , cucuk, cücü vb.

er (er): koca, erkek; erga bermoq kocaya vermek; TS er (III) beşinci anlamı ‚ko- ca‛; DS 1764 er ‚koca‛.

erinçak (erincek): üşengeç; TS erincek ‚tembel, üşenen‛; DS 1770 erinceğ, eringân, eringeç, eringen, eringin.

erta (erte): erken, sabah; TS erte ‚bir günün ve olayın arkasından gelen zaman‛; DS 1777 ertey ‚ertesi gün, erte‛.

etik (edik): çizme; TS edik ‚yumuşak ve renkli sahtiyandan yapılmış yarım konçlu lapçın; kısa çizme‛; DS 1664-1665 edik, edik papuç, edük, etik.

ha (he): evet; TS he (II); DS 2323 he (I).

haydamoq (haydamak): sürmek, kovmak; TS haydamak ‚çifte koşulan hayvanı sürmek, dehlemek; argo kovmak, defetmek‛; DS haydamak (I) TS ile aynı anlamda.

isitma (ısıtma): sıtma; TS ısıtma ikinci anlamı ‚sıtma‛; DS 2491 ısıtma ‚sıtma hastalığı‛.

opa (aba): abla; TS aba (I) birinci anlamı ile aynı; DS 1 aba.

qalin (II) (kalın): başlık (yŭğon ‚kalın‛); TS kalın (II) ‚gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para veya armağan, ağırlık‛.

qari (karı): yaşlı; qarimoq ‚yaşlanmak, kocamak‛; TS karı üçüncü anlamı ‚yaşlı, ihtiyar‛,  karımak  ‚yaşlanmak,  kocamak,  ihtiyarlamak‛;  DS  2661  karı

‚yaşlı, eski‛, DS 2662 karımak (I) birinci anlamı ‚kocamak, yaşlanmak‛. qatıq (katık): yoğurt; TS katık ikinci anlamı ‚yağı alınmış yoğurt, ayran‛4; DS

2682 katık, katığ ‚yağı alınmış yoğurt‛.

qŭtir (kotur): uyuz hastalığı; DS 2937 kotur (I) birinci anlamı ‚uyuz hastalığı‛; US ķotur veya ķodur aynı anlamda.

surat (suret): resim; TS suret beşinci anlamı ‚resim, fotoğraf‛; DS 3698 surat (I),

suret ‚resim, fotoğraf‛.

sŭrmoq (sormak): emmek (sŭra- ‚sormak); TS sormak (II) ‚dudakları uzatıp soluğu kuvvetle çekerek emmek‛; DS 3665 sormak ‚emmek‛; US sor- maķ aynı anlamda.

şoşmoq (şaşmak): acele etmek (hayratlanmoq ‚şaşmak‛); şoşqin ‚acele‛, şoşilmoq

‚acele etmek‛. Derleme sözlüğüne girmemiş olan şaşmak eylemi ‚acele etmek‛ anlamıyla Bayındır (İzmir) Tahtacılarınca kullanıldığına bu satı- ların yazarı bizzat tanık olmuştur.

tutun (tütün): duman (tamaki, sigaret ‚tütün‛); TS tütün üçüncü anlamı ‚du- man‛; DS 4015 tütün ‚duman‛.

ŭxşamoq (okşamak): benzemek (silamoq, teginmoq ‚okşamak‛); TS okşamak

‚benzemek, andırmak, hatırlatmak‛; DS 3273 oxşamak (I),  okşamak

‚benzemek, andırmak‛.

yazmoq (I) (yazmak): sermek; TS yazmak (III) birinci anlamı ‚yaymak, sermek‛; DS 4218 yazmak (III) ‚sermek, açmak, yaymak‛.

İlk Anlamı Türkçedeki İlk Anlamla Örtüşmeyen Eşsesli Sözcükler amaliyot (ameliyat): (Ar.) günlük işler, uygulama 2. ameliyat; TS ameliyat ‚1.
hasta üzerinde tedavi amacıyla uygulanan kesme ve dikme işlemi, ope- rasyon; 2. işler, faaliyetler‛.

andoza (endaze): (Fa.) şablon, örnek, kalıp; TS endaze üçüncü anlamı ‚uzunluk ölçüsü, ölçü‛
4 Türkçe Sözlükteki ‚ayran‛ anlamı kesinlikle uygun düşmemektedir.

birikmoq (birikmek): bir bütün olmak, birleşmek, bir amaç için bir araya gelmek; TS birikmek ‚toplanıp yığılmak; birbirine eklenip çoğalmak‛.

birlaşma (birleşme): birlik, dernek; TS birleşmek dördüncü anlamı ‚aynı amaç çevresinde toplanmak‛.

hucra (hücre): (Fa.) oda; TS hücre ikinci anlamı ‚küçük oda‛. huquq (hukuk): (Ar.) hak; TS hukuk dördüncü anlamı ‚haklar‛.

isnod (isnat): (Ar.) yüz karası, rezalet; TS isnat ikinci anlamı ‚karacılık, iftira‛. işlamoq (işlemek): çalışmak; TS işlemek beşinci anlamıyla örtüşmektedir. piyola (piyale): (Fa.) küçük kase; TS piyale ‚şarap bardağı, içki kadehi‛.

piyoz (piyaz): (Fa.) soğan; TS piyaz ikinci anlamı ‚kebap, ızgara köfte, balık vb.nin yanına katılan, ince doğranmış ve tuzla öldürülmüş maydanozlu soğan‛.

qonmoq (kanmak): doymak, tatmin olmak, kanmak, memnun olmak; TS kanmak

üçüncü anlamı ‚bir isteği, bir gereksinimi karşılanmak, doymak‛.

quriliş (kuruluş): inşaat; TS kuruluş ikinci anlamı ‚topluma hizmet, üretim, tüke- tim vb. amaç ve görevlerle kurulan her şey, tesis‛.

qŭyin (koyun): koyun (vücut); TS koyun (II) ile örtüşmektedir.

qŭşmoq (koşmak): birleştirmek, toplamak; TS koşmak (II) birinci ve ikinci an- lamları ‚birlikte iş görmesi için bir şeyi başka birinin yanına katmak, arkadaş olarak vermek; hayvanı çekeceği arabaya, sabana vb.ne bağla- mak‛.

sevişmoq (sevişmek): birbirini karşılıklı sevmek, iyi görüşmek (birga bŭlmoq

‚sevişmek‛); TS sevişmek ‚birbirini sevmek; cinsel ilişkide bulunmak, aşk yapmak‛.

taqdir (takdir): (Ar.) kader (ma’qullaş ‚takdir‛); TS takdir yedinci anlamı ‚kader‛. tek (tek): sessiz, sakin (bir, yolğiz, yagona ‚tek‛; TS tek (II) ‚sessiz, hareketsiz, uslu‛.

tetik (tetik): dinç, canlı; TS tetik (II) ‚çevik, uyanık, nazik‛.

toşqin (taşkın): su baskını; TS taşkın ikinci anlamı ile örtüşmektedir.

ŭta (öte): aşırı, haddinden fazla, çok; TS öte üçüncü anlamı ‚daha fazla, çok‛. uzatmoq (uzatmak): vermek, iletmek (uzaytirmoq, çŭzmoq ‚uzatmak‛); qiz

uzatmoq ‚kocaya vermek‛; TS uzatmak altıncı anlamı ‚vermek, gön- dermek‛.

uzilmoq (yüzülmek): kopmak (xafa bŭlmoq ‚üzülmek‛); TS yüzülmek ikinci an- lamı ‚derisi çıkarılmak‛.

yigit (yiğit): delikanlı, genç insan; TS yiğit üçüncü anlamı ‚delikanlı, genç erkek‛. yomon (yaman): kötü, fena; TS yaman ikinci anlamı ‚kötü, korkulan (kimse)‛. yovuz (yavuz): katı yürekli, acımasız; TS yavuz üçüncü anlamı ‚kötü, fena‛.

yŭqlamoq (yoklamak): aramak, görmeye gitmek; TS yoklamak altıncı anlamı

‚aramak, araştırmak‛.

Sonuç

Türkçe ile Özbekçedeki eşsesli sözcükler karşılaştırmasında, tamamen farklı anlamda kullanılan sözcüklerin sayısındaki fazlalık (236 adet) dikkat çek- mektedir. Ayrıca az sayıda (21 adet) olmasına karşın Özbekçede yaygın olarak kullanılan bazı sözcükler, ölçünlü Türkçede olmasa da Anadolu ve Trakya ağızla- rında yaşamakta; bazı sözcükler (26 adet) ise Türkçede daha dar alanda kulla- nılmaktadır. İki dil arasında görülen farklılıklar verilen örneklerden de anlaşılaca- ğı gibi sadece ses ve yapı farklılıkları ile sınırlı değildir.

Ses değişimleri eski Türkçeye daha bağlı olan Özbekçede, Türkiye Türkçesine oranla daha az olmuş- tur. Anlam değişimleri ise sadece Türk dillerinin ortak sözcüklerinde değil, bü- yük çoğunluğu Arap ve Fars dillerinden olan ödünçleme sözcüklerde de görül- mektedir. Bundan Türkçeyi (Türkiye Türkçesini) konuşabilenlerin Özbekçeyi zorlanmadan, kolayca öğrenip konuşabilecekleri yaygın kanının yanlış olduğu sonucu çıkmaktadır. Anlaşılıyor gibi görünen sözcüklerin çok farklı anlamlar taşımaları durumu bu dillerin bir yöntem içinde öğretilmelerini gerekli kılmakta- dır. Üniversitelerde Türk Dili ve Edebiyatı veya Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebi- yatları bölümlerinde Özbek dili öğretiminde sadece ses bilgisi özelliklerinin ve- rilmesi yetersiz görülmelidir. Her iki dilde yapılan ‚aktarma‛lar ciddiyetle yapıl- malı, emin olunmadığı yerlerde sözlüklerden yararlanılmalıdır.

Çeşitli toplantılar vesilesiyle bir araya gelen her iki dili konuşan insanlar, önceden hiçbir bilgileri yoksa anlaşma aracı olarak ortak bir anlaşma dili (genellikle İngilizce) aramakta- dırlar. Bu durumun ortadan kaldırılması için Özbek dilinin ve bu bağlamda diğer Türk dillerinin bir sistem dâhilinde öğretilmesi ve Özbekler zaten Türkçe konu- şuyor anlayışının terk edilmesi gerekmektedir. Kısacası fonetik ve sentaks farklı- lıkları kısa sürede öğrenilmesine karşın leksik ve semantik farklılıkların gideril- mesi tamamen iyi öğrenilmesi ve iletişimin kurulmasıyla mümkün olabilmektedir.

TÜRK LEHÇELERİ KOLAY ERİŞİM ÇİZELGESİ

Yorumlar (0)