A HARFİNİN TARİHSEL KÖKENİ

A HARFİNİN TARİHSEL KÖKENİ

MUHSİN DURLU

Dil ve Düşünbilim 7 “A”dan başlamak

(A damgasının kökeninin (etimoloji), anlamının (semantik), yorumunun (hermeneutik) çözümü

İlgili sözcükler:

1- Dil

Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/dil-ve-dusunbilim-6-dili-anlamak-yd-2812.html

2-Damga: Bu sözcüğü “harf” yerine kullanmayı uygun buluyorum. Çünkü Orhun ya da binlerce yıl öncesindeki örnekler tek başına da anlam taşırlar. Bu biçimleriyle de kaya yazıtlarında görebildiğimiz gibi yine anlam taşırlar, sorun bu anlamı göremiyor olmamızdır! Bu damgaların en azından Latin (!) (yeni Türk abecesi) dediğimiz harflerin öncülü olduğu açıktır. Bu çalışmada çakma Hint Avrupacıların gözüne çok çarpıcı bir gerçeği de (bilgi) sokacağız umarım!

1-Özet

Bu çalışmada bütün abecelerin ilk damgası olan “A” nın, başlıkta belirtilen çerçevede bilgileri ortaya konularak, aşırmacı Batıdan Türklerin bu bilgisinin geri alınması amaçlanmaktadır. Üzülseler, ezilseler bile sonuç değişmeyecek kanımca! Bu çalışmadan sonra en azından tartışmak ve sorgulamak zorunluluğu duyacaklardır. Umarım yanılmıyorum! Yazacaklarımın doğruluğundan pek kuşkum olmadığını öne sürebilirim; ama diğer konularda yine düş kırıklığı yaşayabiliriz! Çünkü sonuna kadar bu gerçekleri kabul etmemek, gerçekleri saptırmayı sürdürmek ve direnmek aşırmacıların düşünebileceği tek çıkıştır! Franz Kafkanın Aforizmalar adlı yapıtındaki “A, bir virtüözdür; Tanrı da bunun tanığıdır” sözlerini de belleğimizin bir köşesinde saklayalım ileride kullanılmak üzere!

2-Giriş

2-1.1 A damgası için yapılmış çalışmalar konusunda ön görüş

Ne yazık ki bırakın damgaları, sözcüklerin bile anlamı (nasıl oluştuğu) konusunda bizde olduğu gibi dışarıda da yeterince çalışma yoktur. ( Ankara Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. İclal Ergenç) A, K damgalarının kökeni için at, öküz ve keçi gibi canlıların bedeninden yola çıkan birkaç öneri ve NT, ND, NY nin kökeninin işlendiği yazınlar dışında çalışmaya ulaşamadım. Bu nedenle bu çalışmalara kısaca değinmekle yetinilecektir. Ek olarak bunların da çoğunun mantıktan yoksun ya da eksik-kusurlu olduğu görüşündeyim!

2-1.2 A damgasının kökeni için yapılan çalışmalar 2-1.2.a Öküz > Aleph> Alfa> A önerisi (!)

Bakınız, https://www.tozlumikrofon.com/tag/a-harfi-kokeni/

A, Latin alfabesi, Yunan alfabesi, İbrani alfabesi ve Arap alfabesi gibi modern alfabelerin ilk ve sesli harfi. Latin alfabesinde “a”, Yunan alfabesinde “alfa”, Arap alfabesinde “elif” ve İbrani alfabesinde “alef”.

Sami kökenli halklardan olan Sümerler (*1), Babiller gibi Mezopotamya (*2)uygarlıklarında “a” harfini temsil eden birçok işaret bulunurdu. Fakat en çok kullanılan örneği öküzdür. Sami çivi yazılarında a “öküzü” temsil etmektedir.

Tüm modern alfabelerin kurucusu sayılan Fenikeliler, bu halklardan aldıklarını tekrar yorumladılar ve ortaya ilk modern alfabe çıkmış oldu. Fenikeliler bu harfe alf demişlerdir. Yunanlılar alfa, İbraniler

alef, Araplar elif demeyi tercih etmişlerdir. İbraniler ve Arapları etkileyen Aramiler sayesinde alfabe usulü gelişmişti.

Yazarın notu:

1* Sümerler (Kenger) Sami kökenli değil Türklerin bir koludur. (Bakınız, Muazzez İlmiye Çığ)

2* Doğru tanım Mezopotamya değil “Fırat ve Dicle havzası uygarlıkları” dır. Bu sözcükler Türkleri yok saymaya yönelik bilinçli saptırmalardır. Dicle sözcüğü bile Türkçe kökenlidir! Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/dicle-ve-niagara-sozcuklerinin-kokenbilim-onerisi-yd-2459.html

2-1-2.b

Bakınız, http://kitapvekelimeler.blogspot.com/2013/04/harflerin-buyusu.html


A, “alfabe”nin “alfa”sı, aleph, elif… A’yı ters çevirdiğinizde ortaya çıkan şekil bu kelimelerin aslında ne ifade ettikleri konusunda bize ipucu verir. Vermedi mi? O zaman bir de şöyle bakın:

Aleph boğa, öküz demektir. Kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte, Mısırlılar’ın, Yahudiler’in, Fenikeliler’in ve Grekler’in kendi dillerinde bu kelimeyi kullandıkları biliniyor. Fenike alfabesinde yukarıdaki şekilde kullanılan harf, Etrüsk ve Grek alfabelerinde bugün kullandığımız şekli almış:

Küçük a’ya dikkat edelim, yan yatmış boğa başını görüyoruz. (*1)

Kökeninin bilinmediğini söyledik, ancak Sümerce bize bu konuda fikir verebilir. Sümerce ilk dönem metinlerde (M.Ö. 2500-2000) boğa kelimesi GUD iken, yakın dönemde (M.Ö. 1500’ler)

(ALPU) (*3)

‘Alpu’ şeklindedir. Bu kelimeyi çok büyük olasılıkla komşularından aldılar, bu dildeki değişimi de açıklar. Günümüzde Sümerologların ittifak ettikleri üzere’Sümerler Türk’tü’diyemesek de, Türkçe ve Türkler ile yakın bağları, belki bir çeşit komşuluk ilişkisinin olduğu açıktır. İki dil arasındaki diğer benzerlikler bunu destekler. Türkçe’nin eski kelimelerinden, yiğit, bahadır, kahraman anlamındaki alp, yani benim adım, M.Ö. 1500 yıllarına ait Sümerce metinlerde karşımıza alpu olarak çıkıyor. Bu bağı kurmak kesinlikle zor veya zorlama değil, çünkü Gılgamış Destanı’nda olduğu gibi eski metinlerde geçtiği şekliyle boğa, her zaman gücü, kudreti, dayanıklılığı ve yiğitliği çağrıştırmıştır. Boğa gibi, koç gibi, arslan gibi… Zira eskiçağ tarım toplumlarının en büyük yardımcısı, en önemli ihtiyacı, ilk evcil hayvanlardan olan bu güçlü hayvan olmuştur.

Bu sayede öğreniyoruz ki alp de, (Arap elifbasındaki harfin şeklinin zarafeti çağrıştırmasından ötürü isim olarak kullanılan) elif de, köken itibarı ile “öküz/boğa” demektir! (*2)

*Yazarın notu: Samilerin Babil kulesi nağılında Rab gökten inip dili karıştırdı deniyor değil mi? İşte görüşüme göre burada başlanmış bu dipsiz yalan kuyusu kazılmaya! Görüldüğü gibi bu uygar (!) Batılıların çakma savlarına göre Türklerin “A” damgası konusunda hiç ama hiç katkıları yok! Oysa çözümü ortaya koyduğumuzda Türklerin yine bu konuda ilk olduğu görülecektir. Denenlerin hiçbir şekilde mantığı olduğunu, tutarlı olduğunu düşünmüyorum. Bana göre gülmece bile olamayan değersiz söz yığını hepsi! Zavallı öküz! A sesi çıktı mı hiç ağzından, kafandan ya da başka bir yerinden? Kafanı kesip küçük “a” yapmışlar! Suçsuzsun sen! Suçlular aramızda!

Özenciyiz değil mi? Az alay ve eğlenme özgürlüğümüzü kullanmanın tam yeridir! Ama bu yaratıcılığı (!), düş gücünü kıskanmamak elde değil gerçekten! Dil yeterince etkili kullanıldığında yalanlar bile gerçekmiş gibi algılanabiliyormuş; kendi adıma bunu görmek çok önemliydi! İndo European Arien çakma dil savı savunucularına şunu önereceğim son olarak: “Öküzün başına ya da sırtına oturun, sopayla dürtün; ne yaparsanız yapın ve “A” sesini almayı deneyin!” Alamayacaksınız! Ama pek üzülmeniz, sıkılmanız, utanmanız gereksiz ne yazık ki diğer yandan! Çünkü bizde de sizleri pek aratmayan, öküzden Oğuz‘ a geçiş yapan öğretim üyelerimiz var! Samiler için öküz kutsal, ama bizde de çok sayıda değerli (!) Türklükbilimcilerinin inci değerindeki (!) katkıları sonucu, atamız Oğuz Kağan’ ın çocukları değil “Oğuz (öküz)” un bebeleri oluyoruz!

“Kısaca damgaların kökenini doğrudan hayvanların bedenine bağlamak dili hiç bilmemek demektir. Bu ilinti dolaylı ya da türev niteliğindedir.

Ya da başka şeler vardır bu yaklaşımın ardında!” Türklük bilgisini saptırmak, aşırmak ya da özetle “onulmaz Türk karşıtlığı” !

(1*) Bu sözler gülmece için güzel örnektir kanımca! Çünkü “a” öküzün yan yatmış başı değil Türklerin simge canlısı at’ ın dik duran ayağının yerdeki izi ve yeryüzünü simgeleyen doğru parçasından kurgulanmış kanımca. Kuşkum yok!

(2*) Bu tümce tümüyle yanlış ve mantıksızdır. Alp sözcüğü yüce, yüksek anlamındadır. İncelikle ilgisi yoktur. Alp sıradağları köken olarak öküzle mi ilgilidir? Hayır değil mi?

(3*) Henüz çivi yazısını hiç incelemedim. Ama Türk damgası (a)T ile benzerliği de çok anlamlı bence! Sümer (Kenger *)Tanrısı (?) Dingir’ in ulu kızı Ludingirra Türklük için önemli bir bilgiyi (gerçeği) dile getirmiş kanımca! Şöyle demiş: “biz buraya geldiğimizde yazıyı biliyorduk”! (Muazzez İlmiye

Çığ). İşte (a) T damgamız! Sağında Sümer “ALPU” su!

(a)T ALPU

Görsel 2-1.1 ( (a)T damgamıza dayanarak tarafımca çizildi)

Bu damganın biçimi deltoid ya da baklava dilimine benzeyen kapalı bölümü “A”, üstü “T”dir.

Ortadaki görselin sarı elipsle çevrili alttaki alandaki iki kırmızı doğru parçası at’ ın arka ayaklarını ve itmeyi simgeler. Üstündekiler ise ön ayaklarını ve çekmeyi simgeler. Birlikte “A” damgasını oluşturmuşlar.

Bu düşünüşün ardından atalarımız bir itme, üzerine eklenmiş dik yeryüzü yüzeyini simgeleyen çizgi, son olarak aynı çizginin ucuna zıt yönde çekmeyi simgeleyen doğru parçasını ekleyerek

Orhun abaecesindeki “A” yı kurgulamış olmalılar. Kökeni bu damgamız olmalı! (bakınız, 3-2.3 çözümleme bölümü)

Üstündeki kahve dikme yeryüzünün yüzeyini, üstteki siyah doğru parçaları atın dik duran bacaklarını; son olarak ikisi birlikte “T” damgasını gösterir.

At canlısı böylece dil tanımımdaki dört ögeyi ya da dilin değişkenlerini eksiksiz karşılar. Dil bir işlevdir (fonksiyon)! Şekil, devinim, yön, ses bu işlevin değişkenleridir. Bu değişkenlerin bütünü “dil” demektir ya da (iletişim) işlevi görür! Ortam ya da oylumsa yeryüzü ve uzay olup “T” damgası ile tanımlanmıştır. Yaşasın ata ve ana dilim kusursuz Türkçe!

Sağdaki “Alpu” da bu düşünüşe göre kurgulanmış gibi duruyor. Bilimsel düşüncede “denkgelme” olmaz, neden ve sonuç ilişkisi aranır! Değerlendirme değerli okurlarındır. Sümer ya da Kengerler de buradan aşırmış olmalı, görüşüm bu. Ayrıca bakınız, 3-1.1, 3-2.3 ve

*Kenger: K kaya, yer / N gök / Güneş / R salınım (Rezonans), E etmek!

2-1.3 A damgasını at canlısının kafasıyla ilişkilendiren çalışmalar Bakınız, http://www.halukberkmen.net/pdf/156.pdf

Bu çalışmayı da Sami mantığına öykünme olarak değerlendirmekteyim. A nın kökeninin bu biçimde açıklanabileceği görüşünde değilim! A damgası at canlısıyla ilgilidir; ama bu biçimde değil!

Sanırım araştırma yapıldığında bunlar ve benzeri tutarsız başka örnek çalışmalar bulunabilir. Değersiz bilgi taşımaya düşkün kişiler araştırabilirler. Çalışmayı gereksizce şişirip dağıtmadan öze ulaşıp kökeni açıklamak kanımca daha doğru bir yaklaşımdır ve bu yol izlendi.

1- Çözüm

3-1 Çözüme ön hazırlık

Buraya önceki çalışmalarımızdan konuyla ilgili küçük alıntılar eklenecektir. Böylece kavramamıza katkısı olacak ön bilgiler-veriler ortaya konulmuş olacaktır!

3-1.1

Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/dil-ve-felsefe-5-yd-2769.html

3-1.2

Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/dil-ve-dusunbilim-6-dili-anlamak-yd-2812.html

Görüldüğü gibi 2-1.3 teki Haluk Berkmen önerisine göre at’ ın başı “A” nın kökeni gibi önerilmiş, ancak 3-1.1 ve 3-1.2’ de baş “T” öngörülmüştür. Önerime göre At’ ın başı ile arkası (kıç) yer değiştirmiş durumda! Çalışmada A damgası devinimle ilişkilendirilmiştir. Devinimin başlatıcısı da ‘kıç’ bölgesi ve ayaklardır! İnsanda da durum aynıdır! (itme ve ardından çekme şeklinde yürürüz)

Not: T damgası tabanımızı imgeler demiştik. Anlam taşır demiştik. Yukarıdan bakıldığında (G’ den) yerdeki ayak izimizden (tabanımız) kişi olduğumuz anlaşılır demiştik değil mi? İşte bu nedenle atı tanımak için “başına-kafasına-tasına” odaklanırız! Kişiyi de tanımak için başına! Çünkü güneş doğup şafak attığında ışık ilkin başımıza ulaşır! Görme organı da bütün canlılarda baştadır! Bu özellik yine GDK ile ilgilidir! B (ben) A (devinen, giden) Ş (ışık).

Bu denenlerin ne tasavvufla, ne mistisizmle, ne gizemle ilişkisi yok! Dil ya da kusursuz dilimiz Türkçe’ nin doğru anlaşılmasıyla ilgili gerçeklerdir hepsi!

Kişi→ ←Işık sözcükleri arasındaki ses ilişkisi de ilginç değil mi? Kişi, özellikle Türker sanki güneşi ya da ışığı izliyor.

Siz değerli okurlarım umarım anımsıyorsunuz: “Türk sözcüğündeki “K” sözcüğün yönü ya da tümlecidir! Türk gökteki güneşin çocuğu demektir!” Gök ya da oylum, sözcüğün zarfıdır.

Aynı biçimde KAPADOKİA, kafası (üstü) güneşe benzeyen (ok), yuvarlak (peribacası) kaya bölümleri ile “kapa” lıdır anlamındandır kanımca! GDK nın dilin kökenindeki güneşin işlevinin bağlayıcılığı ve önemi çok yerde karşımıza çıkıyor değil mi?

3-1.3

http://dagarcikturkiye.com/2019/03/01/Dil-ve-Felsefe/

3-1.3’ te verilen bilgilerimize göre Orhun abecesindeki kalın T damgası   aslında bir anlamlı ideogramdır! Tek sesli damga değildir. Kaldı ki “K” damgamızın, NG, NT, NY ve diğerlerinin de atalarımızca birden fazla değişken kullanarak kurgulandığı görülmektedir. Onları hepsi anlamlı ideogramdır. En başta nazal ‘N” diye bilnen ‘NG’ buna açık örnektir ve N gök, G güneştir!

3-1.4

Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/tunyokuk-sozcugu-icin-cozumleme-anlambilim- yorumbilim-onerisi-yd-2429.html

Bu dizgedeki ilk damgadaki (a) yok ve “T” olarak değerlendirilmiş; sonraki “U” ile birlikte çözüm “Tunyokuk” biçiminde önerilmişti. Çünkü bunun bir nedeni daha var: “sağdan sola düşündüğümüzde çift sesli anlamlı ideogramın T bölümüne ulaşılır, ardından yukarıdan aşağı düşünüldüğünde ise A görülmez. Ek olarak solda “U” damgamız var!”

3-1.5

Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/sulyek-karayuz-yaziti-e39-1-dizgesinin-cozumlenmesi- onerisi-yd-2417.html

Sarı çizgiyle çevrili alandaki ideogram “apıp” olarak, soldaki iki kırmızılı alandaki iki damga “puer” olarak önerilmişti. Öyle görülüyor ki atalarımız mengü kün üngeş ıyıl (yılı) dedikleri bu özel günde ( ulu gün, kızıl gün, bahar bayramı …), günümüzdeki deve güreşi diye bildiğimiz etkinlikte bulunmaktadırlar. Şimdi bu ilk damgayı anlaşılamamasını olanaksız kılmak için yeniden açalım!

Görsel 1 (apıp sözcüğünün irdelenmesi için tarafımca çizilmiştir!)

Görüldüğü gibi iki “P” damgası “A” damgasının alt ve üst uçları arasına yerleştirilmiş! Apış Türkçede iki bacağımızın arası değil midir? O halde eğer atalarımız bu damgaları ne yaptıklarını bilerek kazımışlarsa (öyle olmalıdır, dili onlar bizden iyi biliyorlar o çağda), biz torunlar da embesil değilsek, “A” damgası bacağımızla, ayağımızla ilgili olmalıdır! Değil mi? Umarız çözüm için yeterli destek bilgi aktarıldı!

3-2 Çözüm

3-2.1 Çözümde kullanılan yöntem

Dilin kökeni, kaya yazıtlarının çözümü, damgaların köken-anlam-yorum bilimi açısından anlaşılması ve bilinir kılınması gibi konularda, bunların binlerce yıl öncesinden olmaları nedeniyle günümüze yeterince ve doğru bilginin ulaşması güçtür. Çoğu kez bilgiler ve kaynakları ya yok edilmiştir. Veriler özellikle Türklükbilimi söz konusu olduğundaysa karartılmış ya da saptırılmıştır çoğunlukla. Bu nedenle yöntem büyük ölçüde “nitel araştırma” olmak zorundadır. Yöntemim budur! İlkem de düşünürken çerçeveyi olabildiğince sınırlamamak, hiçbir şey bilmiyor gibi konulara kuşkulu yaklaşmak şeklinde özetlenebilir. Yorumbiliminin tanımındaki “herşey birbiriyle ilgilidir” önermesi nedeniyle düşünürken sınır konulmaması doğru ve gerekli yaklaşımdır kanımca.

Bilgi için bakınız, http://eb.ted.org.tr/index.php/EB/article/download/5326/1485(pdf, nitel araştırmalrın temel özellikleri ve eğitim)

3-2.2 Çözüme dayanak savlar, bilgiler

A damgasının kökeni, anlamı, yorumu düşünbilim ve dil düşünbilimi açısından irdelenirken kısaca verilen bilgiler temel alınmıştır.

1-Dil de toplum bilimin konusu olmasına karşın kanımca pozitif bilimlere organik bağlı ve büyük ölçüde onların yansıması, sonuçlarıdır! Bu nedenle Prof. Dr. Niyazi Kahvecinin “soncullar, kendisinden önceki öncüllerin zorunlu ve doğal sonucu olmalıdır” görüşü doğrudur kanımca. Bu noktada yapmamız gereken “aklımızın sınırlarını genişleterek” (N. Kahveci) bu anlaşılamamış bilgiyi gizem olmaktan çıkarmak, buna çalışmaktır!

2- Çalışmamın başlangıcında; (1) (bir)’ de verilen dil tanımı.

3-Ludwig Wittgenstein’ ın “bütün bir felsefe bulutu bir damla dil bilgisinde gizlidir” önermesi. Bu dil düşünbilimcisi (felsefe), düşünbilimi dilin yanlış anlaşılmasının sonucu olarak ta değerlendirmektedir. 4-Orhun damgalarında A ve E ayrıdır. Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/dil-ve-felsefe-5-yd- 2769.html ( Yenisey sütunu, soldaki damga)

3-2.3 Çözümleme

İşte çözümlemede kullanacağımız A damgamız.

Görsel 3-2.3.1 (A damgasının irdelenmesi için tarafımca çizilmiştir!)

Üstte; 3-1.2 görselinde atın kıç bölümü A damgasıyla ilişkilendirilmiş ve A2 biçiminde çember içine alınmıştı! Aynı çalışmada damganın devinimle ilgili olduğu görüşü aktarılmıştı!

“Görüşüme göre değersiz bulduğum bütün önerilerdeki eksiklik budur, devinim hiçbir şekilde düşünülmemiş, canlıların kesilmiş başlarıyla köken (!) önerilmiştir!” Öküzün başından doğurtulan (!) “A” damgası ünlü olmasına karşın sesi yoktur! Ölüdür! Damgalarla canlılar arasındaki ilişki türev ya da dolaylı ilişkidir, böyle düşünülmelidir kanımca!

Devinimi görmek için, bakınız, https://youtube/Bkc70BXDBec, Hun Huur Tuu, Kongurei

Şimdi görseli kullanarak aşama aşama açıklayalım mı? Orhun yazıtlarında yazma ve düşünme yönü önce soldan sağa, ardından yukarı aşağıdır. Yöntem budur. Çalışmalarda bunun nedeni açıklanmıştı!

*1→2 doğrusu düşünüldüğünde yönün sola ve aşağı olduğu görülmektedir. At ileriye devinime başlarken önce arka bölümü az aşağı inerek gerilir ve ardından ileri devinim başlamaz mı? Bence kuşkusuz böyle, ilk aşama böyle değerlendirilmeli.

*Açık kahve 2→3 doğrusu görüldüğü üzere hem 1→2, hem de 3→4 doğrusuna ekli değil mi? Bu doğru parçası ne olabilir sizce? Anımsarsanız küçük “t” damgasını açıklarken (dil ve düşünbilim 6) yatay çizginin tabanımızın yere değdiği yüzey olduğunu yazmıştık çalışmamızda. Ş damgasında da aynı biçimdeki çizginin iki elimizi birbirine çarptığımızda aradaki değme yüzeyi olduğunu!( Güdül kaya yazıtları). Uzatmadan söyleyelim: “Atın ön ve arka ayakları aynı yer üzerindedir! Bu çizgi yeri (yüzeyini, alanı) simgelemektedir!”

*3→4 doğrusu bu kez zıt yönde ve 1→2 nin ya da arka ayakların devinim yönünün zıttı olarak itmeyi değil çekmeyi gösterir!

Böylece duyduğumuz T(a) sesiyle birlikte “A” yı açıklamış olduk. Bütün yönleriyle! Görüşüm bu yönde! Dile getirdiğim görüşlerin de dil tanımımı ve diğer savlarımı da karşıladığı kanısındayım!

Bu aşamada ısınmışken 2-1.1 ve 2-1.2 deki gülmece görsellerini ekleyip çözümümüzle karşılaştıralım ve Türk damgası A’ nın nasıl aşırılıp ve Latin (!) yapıldığını görmeye çalışalım!

Görsel 3-2.3.2                                                                        Görsel 3-2.3.3

Ve çözümümüzü ekleyip buradan Latin (!) A damgasına geçelim!

Görsel 3-2-3.4 ( A damgamız ile Latin (!) A ilişkisi, tarafımca çizildi)

Görüldüğü gibi soldan sağa ilk iki şekil çözümümüz. Burada düşünme yönümüz sağdan sola ve ardından yukarıdan aşağıyadır. Latin (!) e geçiş (!) soldan sağa ve yer çizgisi de atın iki ayağının devinimini simgeleyen doğru parçalarının arasına alınmış. 3→4 çizgisi itme (yükselme), 1→2 ise çekme (düşme) devinimlerini tanımlamaktadır.

Sanırım ve umarım yeni Türk abecesinin ve diğer abecelerin ilk damgası “A” nın kökeni, anlamı, yorumu dilbilim açısından bilinir oldu. Ayrıca bu damgayı ilk kurgulayan aklın Türk olduğu da kanıtlanmış oldu!

Özetleyelim yeniden: “A damgası, Türklerin ata inancıyla, Tanrı inancıyla bağlantılı olup çok değer verdiği simge canlısı atın deviniminden kurgulanmıştır! Öküzün, atın kesik başlarından değil! Yaşam devinim olduğuna göre A damgası bu iki kavramla ilgili sözcüklerde yer almalıdır! Dil ve düşünbilim 6 çalışmamızda küçük”a” nın da atın ayağının tabanda (yer) bıraktığı iz ( yuvarlak) ve yeri imgeleyen doğru parçası olduğu önerilmişti! Bu durumda “büyük A atın devinimi, küçük “a” bu devinimle ilgili organ yani ayaktır!” Bildiğiniz gibi dilin en önemli değişkenlerinden biri sestir. Ses için iki cismin birbirine değmesi-çarpması zorunludur. Bu örneğimizde çarpma at’ ın ayağı ile yer arasında olmaktadır. Türkçe kusursuz matematik dilidir!

3-2.4 Çözümün kanıtı yeni Türklerin anlamlı ideogramı

Siz değerli okuyucularım anımsayacaktır: son çalışmamda (dil ve düşünbilim 6) Tanrı sözcüğünün kökeni arkeoljik buluntuya dayanarak çözümlenmişti. A ve T damgaları da kısaca açıklanmıştı. At’ ın dilin kurgusundaki dolaylı işlevi açıklanmış, ayrıca Tanrı ve dil (söz) ilişkisi ilahi kitap denilen kaynaktan sözlerle eklenmişti çalışmaya. Yine ekleyelim ki yeni kanıtla bağlantı kurulabilsin.

İncil, Yuhanna 1: “Başlangıçta söz vardı. Söz Tanrıyla birlikteydi ve söz Tanrı idi. Her şey onun aracılığıyla var oldu. Var olan hiçbir şey Onsuz olmadı. Yaşam ondaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar, karanlık onu alt edemedi”

Türklükbilimciler Tanrı sözcüğünün kökeni (etimolojisi) konusunda dil verisi yok görüşündeydiler değil mi? İşte yeni ve çok somut bir veri daha! Türkiyede üstelik bu kez!

Uzatmadan ekliyorum!

Görsel 3-2.4.1

Somuncuoğlu Servet, 2012, Damgaların Göçü – Kurgan – Ankara Güdül Kaya Resimleri, İstanbul: Fabrika Basım.

Bu noktada diyeceklerimize başlamadan sizlere bazı bilgileri anımsatmak istiyorum. Dil tanımı ve Prof. Dr. Niyazi kahvecinin “soncullar, kendisinden önceki öncüllerin zorunlu ve doğal sonucu olmalıdır” sözlerini. Bunlara dayanarak dilin kökeni ya da oluşuma ilişkin ileriye dönük ön bilgiler aktarmak istiyorum. Dil iletişim gereksinimimizden doğmuştur. Bu doğru! Ama gelişkin dil olmadan da iletişim vardır ve kısıtlı olsa da olanaklıdır. İletişim bilgi aktarımıdır, duygu aktarımıdır değil mi? Bu resimde bir kişi olduğunu, at olduğunu anlayabiliyoruz.

Ama ses ve devinim yok! Ses ve devinimin olmaması iletmek istediğimiz bilgilerin karşı tarafa ulaştırılmasını kısıtlamaktadır! Ses ayrıca duygularımızı da aktarır. Ama dil tanımımız çerçevesinde kurgulanmış dil bu işlevi eksiksiz görür. Bu güçlükler yaşamın ve evrimin gelimesiyle birlikte önce sözlü, sonra yazılı dilin ortaya çıkışını zorunlu kılıyor görünmektedir. Kişisel görüşüm bu.

Bu konuda çok görüş var tabi ki. Onları da yeterince ve derinliğine araştırmış değilim. Bu konuda yazılmış toplu değerlendirme nitelikli çalışmalara göre de hiçbir çalışma dilin kökeni sorununa yanıt getirmemiş. Görüş bildirmekle yetinmişler, çözüm önerip kanıtlanmamış! Gördüğüm de bu! Yazmayı tasarladığım kitabımda dilin kökeni konusunu işlerken bu çalışmalarımı yeniden ele alacağım.

İlgili görsel kolay anlaşılması için paint programı ile düzenlendi. Atalarımızın anlatmak için çırpınırcasına çabaladığını düşündüğüm damgaları sarı çizgilerle ve dikdörtgenler kullanarak göstermeye çalıştım.

Görsel 3-2.4.2 (Görsel 3-2.4.1 kullanılarak tarafımca çizilmiştir.)

Sn. Servet Somuncuoğlunun anılan çalışmasından görsel kullanılarak tarafımdan düzenlenmiştir. Şimdi bu görsele uyarak gördüklerimizi kısaca açıklamaya çalışalım!

*3-1.1 de bunları yazmıştık!,

- Görselimizin solunda ve altta iki mavi baklava dilimli alan görüyoruz. Bunlar görüşüme göre “A” anlamındadır! Böylece at damgamızın aslında ideogram olduğu açığa çıktı görüşüme göre.

Not: Bu bölümde aşağıdan yukarıya T, üstünde A, üstündeki sarı dik N, daha üstte Ğ ve R (ı) görüyoruz! Yine sağda ama zıt sıralamayla yine ‘Tanğrı’ kazındığı görüşündeyim!

*Bu bölgenin sağında hem Latin (!) denen abecedeki T den ve ters (başaşağı) olanından 6 damga görüyoruz! Bu damgamızın da buradan aşırıldığı görüşündeyim. Ters T nin yatay alt çizgisi yeri, üstündeki dik çizgi ise yönü yani göğü göstermektedir kanımca. Yatay çizgi yeryüzünün yüzeyi, alandır. Çünkü sağdan sola bakınca yüzeyi çizgi gibi düşünebiliriz. Dikme ile üç boyutlu oylum oluşur. “T” nin gökyüzü olarak yorumlanması bu açıdan doğrudur.

*Türkçedeki teg, tek, tik, sözcükleri bununla bağlantılıdır. K yı güneş olarak düşününce de bu sözcükler “bir” anlamı kazanır değil mi? Teg güneşimiz var yerden güneşe bakınca gördüğümüz! Bu nedenle Tanrı sözcüğüyle de bağlantılı. Mısırdaki piramitlerin ardındaki düşünce de kanımca budur. Güneş için yapılan tapınma-bağlılık yapıları onlar. Eşkenar üçgen prizmanın tabanının kenarortaylarının kesiştiği noktadan tepeye çıkan çizgi diktir ve güneşi gösterir!

* Göbeklitepedeki “T” biçimli büyük taş dikmeler yine Tanrı düşüncesiyle ilgili olmalıdır kanımca. Ayrıca oradaki Türklerin göklerde (An) yaşar gibi (turlayan) algıladığı simge canlısı Turna çizimleri de bu kavrayışımız nedeniyle oraya çizilmiş olmalıdır.

* İngilteredeki büyük asılı taşlar ( Stonenhenge) da aynı düşünüşün sonucu olarak dikilmiş olmalıdır.

* At’ın ve üstindeki binicisinin başında iki eğik çizgi var. Bunlar görüşüme göre “Ğ” anlamlı. Çizgiler eğimli zaten değil mi? Üstünde ise (ı) R layan ve güneşi simgelediğini düşündüğüm çizgiler. Bu damgamıza başka bir çalışmada yine değineceğim ileride. Ama güneşle ilgili olduğunu açıklamıştık.

* Birisi at’ ın boynundan aşağıda, ikisi üstünde 3 (üç) “A” biçiminde damga görüyor musunuz sizler de? Bu apaçık “A” değil mi sizce de? Bunun, bu yazıtları gören çok sayıda Türklükbilimci tarafından görülememiş olmasını anlamakta güçlük çekiyorum!

*Yine at’ ın boynundan aşağıya ve sağa gidinde uçta tam olarak küçük “r” i görüyorum! Umarım sizler de göreceksiniz kolaylıkla! Bu dilimizdeki “r”! (ı)R derken dilimizin ucu damganın üstündeki kıvrımlı bölüm gibi titreşir! Bu da çok ilginç kanımca. Bu damgamızı da olduğu gibi hazır aşırmışlar. Daha kimbilir neleri aşırdıklarını şimdilik bilemiyoruz. Bizim bilgilerimizin kanıtları ya yok edilmiş ya da gizleniyor olmalı karanlık köşelerde!

“Danimarkadaki Güneş Çarkı buluntusundaki Tanrı sözcüğünden sonra Türkiyedeki kaya resminde de, özellikle at’ ın boynundan aşağıya doğru TANĞRI sözcüğünün kazındığını, atalarımızın hem Tanrı sözcüğünü, hem de damgalarımızı açıklamak için çırpındıkları umarım bu kez görülebilecektir!”

Özetle öyle umuyorum ki bu görsel ve çalışmayla hem Tanrı sözcüğünün kökeni, anlamı, yorumu bilinir oldu. Ayrıca atalarımızın dili ve damgaları nasıl kurguladıklarını, yaratıcılıklarını gördük birlikte. Kuşkum yok, dil ve damgalar konusunda ilk gelişmiş kişiler atalarımız, Türklerdir!

*Giriş bölümünde “A, bir virtüözdür, Tanrı da onun şahidi” denilmişti. https://pixxelemon.files.wordpress.com/2012/04/franz-kafka-aforizmalar.pdf Franz Kafka, Aforizmalar, Türkçesi Osman Çakmakçı, s. 24, 49. Özdeyiş

Kafka bu özdeyişi neleri düşünerek yazdı bilemeyiz. Diyeceklerimiz çıkarım olmak zorunda. Belki A damgasının dilin ilk sesi olduğuna, ilk bilinçli ses olduğu benzeri bilgilere dayanarak yazmış olabilir. Batıda, Türkçede A’ dan Z ye kadar, “A’ dan başlamak” deyimleri de vardır ayrıca. ‘A’başlangıçtır”, dili usta bir yorumcu gibi şekillendirir. Bütün yaşamı A‘dan başlayan seslerden oluşan dille tanımladığımızı öne sürebiliriz

Bu bilgiye dayanarak yaşamın tanığı Tanrı’dır demek olasıdır. Özetle “A usta bir yorumcu gibi dili işlerse ve dil de yaşamı yansıtırsa Tanrının bunlara tanıklık etmesi doğaldır”.

Bu çalışmaya dayanarak yeni yorum düşünebiliriz. A dil açısından devinim ve bunun sonucu olarak yaşam demektir. Yaşamın tanığı da doğal olarak Tanrı dır diyebiliriz değil mi?

4- 4-Sonuçlar

4.1 Çalışmanın çözümünün irdelenmesi, değerlendirme

- Çalışmanın bütünü ve “B (ben) A (devinen, giden) Ş (ışık).” önermesi düşünüldüğünde, GDK daki güneşin dilin oluşumunda ve kurgulanmasındaki bağlayıcılığı ve işlevi yine açıkça görülmektedir kanımca.

- ‘A’ damgası Latin (!) kökenli değil bu biçimiyle bile Türktür! Devinim ve sonucu yaşam demektir!

- ‘T’ damgamız da aynı durumdadır. T demek, damga işlevini görmektedir sözcüklerde. Küçük “t” ilgili organla yani ayağımızla ilgilidir.

-r titreşim, salınım, süreklilik anlamında yinelenme demektir ve dildeki “r” ile ilgilidir. “R” ise yine güneşle ilgilidir. Yine GDK gerçeği karşımızda!

-Sözcük ya da dille “Tanrı” nın ilişkisi, birliği görüldüğü gibi Sami nağıllarının sözlerindeki gibi değildir. Başka deyişle o sözler eğretilemedir! Bu sözlerin ardında kusursuz dilimiz Türkçenin gizlenmiş olduğu gerçeğidir, varlığıdır! Kanıtlar bu yönde!

Genesis 11 de adı verilmeyen “insanlığın tek dili” Türkçedir!

-‘A’ damgasının kökeni konusunda, çakma Hint Avrupacı ve işbirlikçileri dilciler tarafından,

Türklerin yok sayılması şarlatanlıktan başka anlam taşımamaktadır görüşüme göre. Kanıtlar açıktır. Hem Sülyek Karayüz yazıtındaki A damgamız, hem de Güdül Salihler köyü kırsalındaki kaya üzerindeki A damgamız çok açıktır kanımca. Bu biçimiyle aşırılmış görünüyor!

-Tanrı sözcüğünün kökeni, anlamı, yorumu umarım ve sanırım açıklığa kavuşmuş oldu. Artık bu konuda “dil verisi yoktur” görüşünün de yanlış olduğu ortaya konuldu.

-3-2.2 deki “çözüme yönelik dayanaklar, savlar, bilgiler” bölümünü karşılayan çözüm ortaya konulmuştur umuyorum. Değerlendirme değerli okurlarındır.

-Orhun abecesindeki kalın T ya da (a)T damgamız “A” ve “T” ile ilgilidir. Bu damgamızın Sümer denilen abecedeki “alpu” damgasıyla da ilgili olduğu görülmektedir. Onun öncülüdür!

*Türk çocukları konuşmayı ve Türkçeyi öğrenme sürecinin başlarında (1-2 yaş) annelerinden sıkça,

“at / ta” seslemini (hece) duyarlar! Bu nedensiz değildir! Açıkladığımız derin Türklük bilgisi; ata ve ana dilimiz Türkçenin kökleriyle bağalantılıdır. Bu dili kurgulayan atalarımızın yeni kuşaklarıyız, onlar bizim öncüllerimizdir!

4-2 Damgalarımızın geçmişi ve kökeni 4-2.1

Tamgalısaydaki “Tanrı” damgası ya da anlamlı ideogram

Bu yazında Tanrı damgası olarak tanımlanan ideogram N, NG, K damgalarımızın öncülüdür. İlgili görsel ektedir.

Bakınız, http://www.dagarcikturkiye.com/muhsin-durlu-yazar-215.html, 2019 yıllığı, “gök girsin kızıl çıksın” adlı yazın

https://tarihvearkeoloji.blogspot.com/2014/06/anadolu-turk-yurdudur-ve-lena-turk-kaya.html (35 kaya resminden üçüncüsü)

Bu anlamlı ideogram Sibirya İrkuts bölgesinde, Lena nehri kıyısındadır. Sn. Servet Somuncuoğlunun sözleri Türklük için çok önemlidir. -Lena kaya resimleri, Rus bilim adamlarının koymuş olduğu bir tabelada şöyle yazmaktadır: “M.Ö 14bin- 12 bin Türk antik dönem verileridir”. Prof. Necati Demir de bir söyleşisinde bu bilgilere dayanarak yazının başlangıcı (Sümer) kabaca günümüzden 5000 yıl öncesi olarak kabul edildiğinde; bu ideogramların, resimlerin de dil verisi olduğunu ve 10 000 (on bin) yılın aydınlatılması gerektiğini dile getirmiştir. Bu görüşe kuşkusuz katılıyorum.

Bu anlamlı ideogramın atalarımız Türkler tarafından kazındığını ve Tanrı anlamının yanında N, NG, K damgalarımızın öncülü olduğunu yazmıştık. Bu ideogramlar bu alanda ilk örneklerdir ayrıca! Bu veriler ve görüşler başta arkeologlar olmak üzere diğer bilim dallarınca incelenmelidir.

“Bu verilere ve çalışmanın sonuçlarına göre bütün damga dizgelerinin (abece) kökenleri atalarımız Türkler tarafından kurgulanmıştır. Bunun dışındaki görüşler değersizdir kanımca!” İşte bu konuda örnek bir çalışma,

https://www.researchgate.net/publication/321243846_Dilin_Kokeni_Arayislari_I_Dilin_Kokeniyle_Il gili_Akademik_Tartismalar_The_Search_for_the_Origin_of_Language_I_Academic_Controversies_o n_the_Origin_of_Language_Dil_Arastirmalari-18_47-84

Bu çalışma, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemeye çalışan Türk karşıtlarının durumunu, toplu olarak açıklayan bir yazın örneğidir. Niyagara > ne yaygara diyen şarlatan çığırtkanların etkisini yansıtır bu yazı. Dilin kökeni konusunda GDK (Güneş Dil Kuramı) kuramının gerçeklerle ilgisi olmayan kurgu (Spekülasyon) olarak nitelenmesi de bu nedenledir. Yurdumuzda ne yazık ki Atatürkçü görünümlü ancak gizli ya da açık GDK ile alay eden, yok öle bişii diye geveleyen, sonradan Atatürk’te yanlışlığını anlayıp vazgeçmiştir yaa diyen çakma aydınımsılarla doludur. Ancak onlar için yüzlerine kaçınılmaz olarak çarpılacak acı gerçek Ata'mızın özlü sözleridir!

http://www.dagarcikturkiye.com/dil-ve-felsefe-yd-2650.html 4-2.2 Sülyek Karayüz yazıtındaki A damgamız

Çalışmanın 3-.1.5 bölümünde A damgamızla ilgili “apıp” sözcüğü çözümlenmiş ve yazıttaki deve resminin yazı ile aynı zamanda kazındığı da yazılmıştı! Bu görsel için Mehmet Özmenli alttaki görüşleri aktarmaktadır.

-Üzerindeki yazı karakterleri belirgin olduğu için ilk yazıt sayılan Ulug Kem Sülyek yazıtı yazı geleneğimiz açısından önemlidir. (Resim 1). Yeniseyin kollarından biri olan Uluğ Kem’ in geçtiği vadilerden biri olan Sülyek’ te bulunmuştur. (Tuva / Altaylar) (Orkun, 1994,467, 468). .Ö. 8000’e ait olduğu iddia edilmektedir.” Tarihlerde netlik olmasa bile Türklerin bir yazı geleneğinin varlığı Orhun yazıtlarından asırlarca öncesine dayandığı kesindir.”

Bakınız, Mehmet Özmenli, Ortaçağda Türklerde bilginin varlığı, s. 185 https://www.academia.edu/13233370/ORTA%C3%87A%C4%9E_DA_T%C3%9CRKLERDE_B%C4

%B0LG%C4%B0N%C4%B0N_VARLI%C4%

Yine aynı çalışmada Prof. Dr. Necati Demir tarihin yazıdan sonra başlatılmasını yanlış bulduğunu, kaya resimleri ve ideogramlarında bu amaçla değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bunların da olayları, düşünceleri aktardığını belirtmekte ve bu gerçeğin görmemezlikten gelinmesini anlamsız bulmakta ve sorgulamaktadır. (Tümüyle katılıyorum). Atın deviniminden A damgasını tanımlamadık mı bu yazında? Evet, A at canlısının deviniminden doğmuştur kanımca, kuşkum olmadığını bile öne sürebilirim! Ses ve şekil birlikte var atın deviniminde!

DEMİR, Necati, (2009). “Türk Tarihinin ve Kültürünün Kaynağı olarak Kaya Üzeri Resimler (Petroglifler) ve Yazılar”, Zeitschrift für die Welt der Türken, Münih, s. 5-19

4-2.3 Çatalhöyükteki dil

Çatalhöyük (MÖ 9400-7200) halkının da sondan eklemeli bir “Altay” (Turan/Türkçe) dili konuştuğundan Prof. Colin Renfrew bahseder. (Ergenekon, 2018, Çatalhöyük, aydinlik.com)

Çalışmam burada sonlanıyor. Umarım ki bu çalışma sonunda başta Türk okurlarım için “A” damgamız ve “Tanrı” sözcüğü bütün yönleriyle bütünlüğe ve açıklığa kavuşmuştur! Değerlendirme değerli okurlarımındır!

Çalışmayı karşılık beklemeksizin fransızcaya çeviren sn. Deniz Oğuz hanıma içtenlikle teşekkür etmeyi borç bilirim. Katkısı çok değerlidir!

Yeniden anımsayıp soralım: Kimler Türkçe ile düşünbilim yapılamaz diyenler? Kim onlar bilmiyorum ama kendi adıma çok kolay ve zevkli olduğunu söylemeliyim. Onların akıllarının Türkçeye ermediğini düşünüyorum! Ya da Türklükle, Türkçeyle sorunlarının olduğunu; aralarının iyi olmadığını da!

Düşünmek ve bilim en iyi Türkçeyle olanaklıdır. Türkçe olmayan bütün sözcükler Türklük için virüs gibidir kanımca! Yalansız dildir Türkçe, olmayan görüngülere ad takmaz, doğaldır, açık kaynak dilidir. Biliyorum ki, dilin kökeni ve çok sayıda mitler Türkçenin yardımıyla anlaşılıp bilinir olacak. Bunları anlamak ve bilmek isteyenler önce Türkçeyi öğrenmeli! Bu konuda kuşkum yok! Özenci olmak olaganüstü güzel, düşünürken sınırsızca özgürsünüz; eğer kendinizde (buna) engel yoksa!

Yaşasın ana ve ata dilimiz Türkçe. Türklükle, sevgiyle, aydınlıkla kalın. O ya da Gün (eş) ısıtsın, aydınlatsın hepimizi!

Not: Yukarıdaki yazının telif hakkı T.C. 5836 Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre yazarındır. Tümüyle alıntılanamaz. Bir bölümünden alıntı yapılacaksa kaynak belirtilmesi zorunludur.

Muhsin DURLU, Mart 2020, BURSA

Yorumlar (0)