Altay Türkleri Hakkında Genel Bilgiler 


Altay Türkleri Hakkında Genel Bilgiler


Coğrafî ve Ekonomik Yapı

Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti; Kazakistan bozkırları, Moğolistan”ın yarı çorak toprakları ve Sibirya dağ ormanlarının kavuştuğu bölgede yer almaktadır. Altay dağları, Rusya”nın Tibet”i sayılabilecek nitelikte olup, eşsiz doğal ve kültürel zenginliğe sahiptir. Ülke, Kazakistan ve Moğolistan dışında Rusya Federasyonu içinde yer alan Tuva ve Hakas Cumhuriyetleri, Altay Kray (Altay Bölgesi) ve Kemerova Oblastı ve Çin-Uygur (Şin-Can) Özerk bölgesi ile sınır komşusudur.

İklim bakımından karasal iklime sahip olan Altay”da yaz mevsimi kısa süreli ve sıcak geçer. Soğuk ve yer yer dondurucu geçen uzun bir kış mevsimi vardır. Yıllık ortalama sıcaklık +1˚C- / -6,7˚C arasında değişir. Kışları -31˚C” ye kadar ısı düşebilmektedir. Yıllık yağış miktarı ise 100-1000 m3 arasında değişir. Bol yağış alan bölgede bitki örtüsü Türkiye”nin Karadeniz kıyılarıyla benzerlik gösterir.

Dağlık ve tepelik bir görüntüye sahip olan Dağlık Altay ülkesi, sıra dağlarla çevrili olup, bölgede bu dağları birbirinden ayıran dar ve derin nehir vadileri bulunmaktadır. Dağlardan Üç Sümer (Beluha) dağı 4206 m”lik zirvesiyle Sibirya”nın en yüksek noktasıdır.

Dağlık Altay”da çok önemli miktarda doğal su kaynakları vardır. Sayısı yirmi binden fazla olan nehir ve derelerin uzunluğu 60.000 km” den fazladır. 7.000 civarındaki gölün kapsadığı alan ise 700 km²”yi aşmaktadır.

En uzun nehirleri olan Kadın (Katun) ve Biy (Biya) birleşerek, Sibirya”nın en uzun nehri Ob”u oluştururlar. En büyük göl olan Altın Köl (Teletskoye)”ün kapsadığı alan 230.8 km² ve derinliği ise 325 m”yi bulmaktadır.

Altay bölgesi dağ gölleriyle ve buzullarıyla birlikte büyük miktarda ve kaliteli içme suyu rezervlerine sahiptir. Kullanılabilir yer altı suyu ise günlük 22 milyon m³” tür. Ayrıca ülkede bulunan doğal mineral su kaynakları şifa verici niteliktedir.

Dağlık Altay Cumhuriyeti; coğrafî özellikleri ve güzellikleri açısından, özetle doğayla barışık yaşama inanışı etrafında şekillenen ve ondan beslenen Kamlık için ideal bir çevreye sahiptir.

Ülke, coğrafî olarak on bölgeye ayrılmaktadır. En geniş topraklara sahip olan bölge Koş-Agaş”tır. Nüfus olarak en kalabalık bölge ise Mayma”dır (Samayev, yılına ait son istatistikî verilere göre ülkenin1992). 2002-2003 bölgeleri ve bu bölgelere bağlı yerleşim yerleri ile buralarda yaşayan yöre halkının nüfusu aşağıda verilmiştir. 2002-2003 yıllarındaki veriler içinde Türklerin sayıları ayrıca belirtilmemiştir. Fakat 1997 yılına ait kısmî sayım bilgileri içinde bazı bölgelerdeki Türk boylarının sayıları aşağıdaki tabloya dipnotlar halinde ilâve edilmiştir.

Altay Özerk Cumhuriyeti”ndeki halkın çoğunluğu şehir merkezlerinde, Altay Türklerinin çoğunluğu ise köylerde ve kırsal kesimde oturmaktadır. Geçim kaynakları arasında en başta tarım ve hayvancılık gelmektedir. Ülkede at, koyun, geyik besiciliği yapılmakta; yılda 27 ton et, 75 ton süt, 23 tondan fazla geyik boynuzu, 13 milyon yumurta ve yaklaşık 700 ton bal, 1000 ton peynir üretimi gerçekleştirilmektedir (Modorov, 2001). Kadın, Biy nehirleri ve Altın göl, Aya göl gibi gölleri ile Altay ülkesi; rafting, kayak, dağcılık ve orman yürüyüşü gibi sporlar için bulunmaz bir yerdir. Bölge doğal güzellikleri sebebiyle özellikle Rusya Federasyonu içlerinden gelen yerli turistlerin ilgisini çekmektedir. Böylelikle son yıllarda turizm de önemli geçim kaynakları arasında yerini almıştır.

Kaynak kişilerden elde edilen bilgilere göre 1990”lı yıllarda büyük ekonomik kriz yaşayan Rusya”nın durumu Altay ülkesine de yansımıştır. Derleme sırasında, insanların birkaç yıldır maaş ve emeklilik ücreti alamadıkları, çoğunun işsiz olduğu ve bu durumun yöre halkını ümitsizliğe, depresyona ve alkolizme ittiği, Altay Türklerinin bu durumdan fazlasıyla etkilendiği gözlemlenmiştir.

Yöre halkı hayatlarını çoğunlukla tarlalarına ekip diktikleri ve hayvanlarından elde ettikleri ürünlerle hayatını idame ettirmektedir. Hangi sosyal statüden, hangi meslek grubundan olursa olsun bu şartlar hemen herkes için geçerlidir. Bu yönüyle şehir hayatı, ekonomik açıdan büyük ölçüde kırsala bağımlıdır.

Siyasî ve Etno-Demografk Yapı

Altaylar, geçmişte Hun, Uygur, Kırgız, Kara Kıtay ve Naymanların hüküm sürdüğü bir bölgedir (Modorov, 2001; Samayev, 1992). Çağlar boyunca bir Türk yurdu olmayı sürdürebilen Altay, 15. yüzyılın sonlarından 18. yüzyılın ortalarına kadar Batı Moğollarından Cungar (Oyrot) hanlığının hâkimiyetinde yaşamıştır. 1756 yılından sonra ilk olarak Kuzey Altaylılar daha sonra da Güney Altaylılar Rus hâkimiyetine girmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren -bilhassa 1861 yılından sonra- yoğun bir Rus akınına uğrayan bölgede Ruslar, 1919 yılında kontrolü tamamen ele geçirmişler, bu tarihten sonra göçle bölgeye yerleşen Rus nüfusu ezici bir çoğunluğa ulaşmıştır.

1922 yılında SSCB”ye bağlı olarak Oyrot Otonom Bölgesi kurulmuş, 1948 yılında Oyrot adı değiştirilerek “Gorno-Altaysk” (Dağlık Altay) adı verilmiştir. Rusya Federasyonu”na bağlı Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti”nin başkenti, Gorno-Altaysk şehridir. Eski adıyla Ulalu (1948”e kadar Oyrot-Tura) olan bu şehirde toplam ülke nüfusunun yaklaşık dörtte biri yaşamaktadır (Samayev, 1992).

1992 yılının Mayıs ayında “Gorno-Altayskiy Respublika (Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti) adıyla Rusya Federasyonu”na bağlı bir cumhuriyet olarak statüsü belirlenmiştir. Ülkenin yönetimi 41 üyesi olan “El-Kurultay” adındaki meclis tarafından yürütülür. Anayasası 1997 yılında kabul edilmiştir. Devlet başkanı ise halkın katıldığı seçimle belirlenmektedir. Ülkede Altay Türkçesi ve Rusça resmî dillerdir (Modorov, 2001; Devlet; 1989: 213).

Dağlık Altay Özerk Cumhuriyeti”nin etnik profilinin %63”ünü Ruslar, % 31”ini Altaylılar ve %5”ini Kazaklar oluşturmaktadır. % 1 oranda da Ukrayn, Alman ve diğer halklar yaşamaktadır. Ruslar, yoğun olarak Mayma, Turaçak, Şebalın, Üst-Koksa aymaklarında ve Gorno-Altaysk şehrinde oturmaktadırlar. Tuba, Çalkandı, Kumandı, Telengit, Altay kişi ve seyrek olarak Teleütlerden oluşan “Altaylılar” ise genel olarak, Ulağan, Üst-Kan, Ongüday bölgelerinde, Kazaklar ise Koş-Ağaç bölgesinde meskundurlar.

Altay Türkleri; güney ve kuzey olmak üzere iki gruba ayrılır. Kuzey Altaylılar Ural tipine, Güney Altaylılar ise Orta Asya ya da Güney Sibirya tipine girmektedirler.

Sibirya”ya ve Altay bölgesine önce misyonerler ve bilim adamlarıyla giren Ruslar, 19. yüzyılda bölgede kesin hâkimiyeti elde etmiş ve Altay ülkesi kitleler halinde Rus köylülerin göçüne uğramıştır (Yoloğlu, 2002/44: 649). Altaylılar, özellikle, tarıma elverişli bölgelerde sayıca artan Rusların aralarında kalarak kendi topraklarında azınlık durumuna düşmüşler ve doğal bir şekilde kültürel başkalaşma sürecine girmişlerdir. II. Dünya Savaşı”ında ve sonrasında birçok Altaylı hayatını kaybetmiş, önemli bir kısmı da Rusların getirdiği salgın hastalık sonucu ölmüştür. Yani Rus nüfusu hızla artarken Altay nüfusu daha da azalmıştır (Somuncuoğlu, 2000: 141-142).

Rusların bölgeye yerleşmesinden kısa bir süre sonra Altayda yoğun bir Hristiyanlaştırma faaliyeti başlamış, zaten demografik ve kültürel açıdan Rus baskınına uğrayan Altay Türkleri, ayrıca Ortodoks misyonerlerin yoğun baskısına maruz kalmıştır. Âdeta zor kullanılarak din değiştirmeye mecbur bırakılan Altaylılar Hristiyanlaşmış, bunun sonucu olarak bir kısmı Ruslaşmıştır. Yerli halkı Hristiyanlaştırma çabaları bugün de devam etmektedir. Fakat bugün misyonerlik görevini Ruslardan ziyade Koreliler devralmış gözükmektedir.

Altay bölgesine ve Altay Türklerinin sayısına bugünün penceresinden baktığımızda geçmişten farklı bir durum yoktur. 16. yüzyıldan beri devam eden Hristiyanlaştırma süreci farklı bir boyut kazanmıştır. O zamanla bugün arasında tek fark, şimdiki misyonerlerin işinin daha kolay olduğudur. Çünkü bugünün Altay Türkleri din, dil ve millî kimlik açısından geçmişte derin darbeler almış bir halktır. Bütün bu şartlar, Altay bölgesinde 16. yüzyılın sonlarından 21. yüzyılın başlarına kadar etno-demografik yapının homojenliğini yüzyıllar boyunca tahrip etmiş ve onları aslından uzaklaştırmıştır.

Yorumlar (0)