Atatürk'ün En Güzel Görselleri ve Anıları

Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik ETÜT (ATASE) Daire Başkanlığı arşivlerinden derlenen 25 fotoğraf ve bazı belgeler, 10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü ve Atatürk Haftası kapsamında ile paylaşıldı. Atatürk'ün, 1917'de 2'nci Ordu Komutanı olarak görev yaptığı Diyarbakır'da iki subay ve bir çocukla çektirdiği fotoğraf dikkati çekti.



Fotoğrafların yanı sıra Atatürk'ün 57 yıl süren yaşamına ilişkin bazı belgeler de paylaşıldı. Atatürk'ün, ordunun, Sakaryanın doğusuna çekilmesi emri ile Tekalif-i Milliye Emirleri'ni içeren belgelerin yanı sıra Atatürk'ün, Sakarya Meydan Muharebesi sonrasında TBMM tarafından kendisine verilen "Mareşal" rütbesi ve "Gazi" unvanı dolayısıyla 19 Eylül 1921'de TBMM'de yaptığı teşekkür konuşması da paylaşılan belgeler arasında yer aldı.



Belgeler arasında bulunan Atatürk'ün kaburga kemiğinin kırıldığını gösteren rapor dikkat çekti. Atatürk'ün, Sakarya Savaşı öncesi cepheyi denetlerken attan düşmesi olarak bilinen olay sonrası doktor muayenesiyle bir kaburga kemiğinin kırıldığı ve yapılan tedavinin ardından 17 Ağustos 1921'de tekrar karargahta bulunacağına ilişkin ifadeler de bulunuyor. 


ATATÜRK'ÜN ANILARI 1-Askerle Güreş: Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu: - Sen güreş bilir misin? Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı. Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu: - Haydi, bir de benimle güreş! Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı: - "Atam," dedi. "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?" Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.Tahsin UZER


 Gömüleceği Yer Atatürk'ün gömüleceği yer ve toprak: O'nun kabri Ankara'da olacaktır. Fakat bu şehrin neresinde? Çünkü O' nun en son kuvvetli isteği bir an önce Ankara'ya dönebilmekti. Biri Büyük Millet Meclisi'nden İstasyon'a inen cadde üzerindeki yuvarlak yer, diğeri Çankaya'daki yeni köşkün mermer havuzu. Bu yerler şu nedenle konuşulmuştur: Bir akşam Atatürk'ün etrafında toplananlar arasında, O'nun ölümlü oluşu üzerinde durulmuş ve özellikle kendisi 1926 suikast girişiminden sonra söylediği cümleyi tekrar etmişti. "Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." dedikten sonra "Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın," demişti. Meclisin altındaki yuvarlak yeri ortaya atan kişiye ise, "iyi ve kalabalık bir yer, fakat ben böyle bir arzumu milletime vasiyet edemem". Ancak, gene o akşam ileri sürülen bir fikrin kendisini çok duygulandırdığını, bugün bile hatırlıyorum. Memleketin bütün sınır boylarından getirilecek toprak üzerinde yatmak. Recep Peker, hararetle bu fikrin sembolik savunmasını yapmıştı. Atatürk, böyle bir fikrin uygulanmasından ancak, ölümlü vücudu için hoşlanacağını ve gurur duyacağını anlatırken bana bakarak: "Bunu unutma!" demişti.



Hapı Yutardı... Atatürk Galatasaray Lisesi'nde öğrencilerden birine sordu: -Nil olmasaydı, Mısır ne olurdu? Öğrenci, çabuk yanıt vermek için boş bulunup: -Hapı yutardı... dedi. Bu yanıt Atatürk'ün hoşuna gitti.Öğrenciye on numara verdi.


Hastalığının ilerlemiş zamanında: "Hatta bir gün, bizim önümüzde bazı siyasi sorunlara değinip Romanya' da yapılan hükümet değişmesinden söz ederken, bir patriğin işbaşına gelmiş olmasından hayret duyduğumu söyledim. Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı'nın da yaklaşmakta olduğunu anıştırarak dedi ki: - "Bir savaş çıktığı takdirde, kanımca yansız kalmalıyız. O zaman birçok fırtınalar kopacak. Devlet gemisini gayet ustaca yöneterek işin içinden sıyrılmaya çalışılmalıdır." dedi.[4] Prof. Dr. Nihat Reşat BELGER



Başöğretmen Atatürk Yazı devriminden sonra(1928), Atatürk'ün kara tahta başındaki resmi görülünce, O'na "başöğretmen" denilmeye başlanmıştı. Aslında, adlandırmada geç kalınmıştı. Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra, bir İstanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti: -Yurdu kurtardınız.Şimdi ne yapmak isterdiniz? Hiç duraklamadan şu cevabı vermişti: -Milli Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye çalışmak, en büyük amacımdır. Ondan sonra Atatürk nerede görünse, mutlaka orada bir okula girer, öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu. Birgün, Atatürk'ün yolu köy okuluna düştü.Tek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordu. Atatürk sınıfa girince, öğretmen kürsüsünü terk etti. Atatürk: -Hayır, yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz, dedi.Eğer izin verirseniz, biz de sizden faydalanmak isteriz. Sınıfa girdiği zaman, Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir.


 Kahraman Türk kadını 17Mart 1923 Tarsus: Mustafa Kemal İstasyon'dan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü. O'nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi. O sırada ansızın bir olayla karşılaştı. Milli Mücadele'deki çete giysili bir kadın, Atatürk'ün yolunu keserek ayağına kapandı. Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu: - "Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!" Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu fısıldadılar. Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi: - "Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın." Taha TOROS


Köylü, Milletin Efendisidir: Bir gece beraber oturuyorduk. Yanımızda Siirt milletvekili Mahmut Soydan, şimdiki Macaristan elçimiz Ruşen Eşref Onaydın, bir de Soysallı vardı. Atatürk, ertesi günü Büyük Millet Meclisi'nde okuyacağı söylevi hazırlıyordu. Mahmut'la Ruşen Eşref not tutuyorlardı. Atatürk ara sıra bana da, "Ne dersin?" diye soruyordu. Ben ne diyebilirim? Hiç... Sonra Atatürk bana döndü ve dedi ki: - Bu memleketin efendisi kimdir? Düşündüm. Karşılığı o verdi: - Türk köylüsüdür, dedi. Ve devam etti: - Türk köylüsü "Efendi" yerine getirilmedikçe memleket ve millet yükselmez!...[7] Prof. Mahmut Esat BOZKURT


 Yanına Aldığı İlk Er: O, Samsun'a çıktığı zaman, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü. Yüzünün rengi bakıra dönmüş, yağlan eriyip kemik ve sinir kalmış bu Türk askeri ağlıyordu. O'na sordu: - Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun? Er irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı. - Söyle niçin ağlıyorsun? İç Anadolu'nun yanık yürekli çocuğu içini çekti: - Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal Atatürk, er'in omzuna elini koydu: - Üzülme çocuğum, dedi. Gel benimle! Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanına aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu. Burhan Cahit MORKAYA


 Yurdumun Toprağı Temizdir: Kral Edward İstanbul'a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayına yanaştı. Atatürk rıhtımda onu bekliyordu.Deniz dalgalıydı.Kralın bindiği motor, inip çıkıyordu. İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada, eli yere değerek tozlandı. O sırada Atatürk elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği zaman Atatürk: -Yurdumun toprağı temizdir, o elinizi kirletmez, diyerek Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı.


 Yapacaklarımdan Söz Edin: Bir soruşturma dolayısıyla, Atatürk'ün başardığı işlerden Vasıf Çınar söz açmıştı. Kendisine Sordu: -Sizin en büyük eseriniz hangisidir? Atatürk'ün kısa cevabı şu olmuştu: -Benim yaptığım işler, biri ötekine bağlı gerekli olan işlerdir. Fakat, bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan söz edin.


Türk Orduları Başkomutanıyım: Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı. - Binbaşı mısınız? - Hayır. - Albay mı? - Hayır. - Korgeneral mi? - Hayır. - Peki nesiniz? - Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi: - Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..[9] General SHERRIL






Genelkurmay belgeleri arasında bulunan Atatürk'ün kaburga kemiğinin kırıldığını gösteren rapor dikkat çekti. Atatürk'ün, Sakarya Savaşı öncesi cepheyi denetlerken attan düşmesi olarak bilinen olay sonrası doktor muayenesiyle bir kaburga kemiğinin kırıldığı ve yapılan tedavinin ardından 17 Ağustos 1921'de tekrar karargahta bulunacağına ilişkin ifadeler de bulunuyor. 




Yorumlar (0)