Çarlık Yönetimi Altında Kırgızlar / Dr. Rafis Abazov
Çarlık Yönetimi Altında Kırgızlar / Dr. Rafis Abazov




Karıbagış boyu Kırgız liderlerinden biri olan Ayteke Bey 1785 yılı yazında, Rus Çariçesi 2. Katerina'ya mektup yazarken, büyük olasılıkla, Kırgız toplumun tarihinde yeni bir dönem açtığını bilmiyordu. Birkaç on yıl içinde, Rus Çarlığı, Türkistan bölgesi üzerindeki kontrolünü sağlamak için askerlerini gönderecek ve Kırgızlar (bazıları gönüllü, bazıları zorla), 150 yıl boyunca Rus kontrolü altına girecekti.

19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başında, Kırgız halkı (ya da 1917 yılına kadar Rus kaynaklarında belirtildiği gibi 'Kara Kırgızlar'), birçok önemli değişiklik yaparak kontrolü sağlayan Çarlık yönetimi altında yaşadı. Bu değişikliklerden birincisi, güçlü Hokand Hanlığı ile süren çatışma yıllarından sonra, Kırgızların, Rus İmparatorluğu'na dahil edilmesi ve Rus çarının tebası olmasıdır. Bundan sonra, Çarlık, devam eden çatışmaları durdurmanın ve Kırgız topraklarına siyasi ve idari yönetimi getirmenin yollarını aradı. İkinci olarak, Çarlık yönetimi, bölgenin doğal kaynaklarını kullanmak için Kırgız halkının geçinme ekonomisi ile kapitalizmin etkili güçlerini değiştirmeyi arzuluyordu. Ekonomik değişimlerin başlıca yolu, artan ticaret, gelişen sanayileşme ve ekonomik ilişkilerin moneratizasyonundan geçiyordu.

Üçüncü değişiklik, Rus yönetiminin, Orta Rusya'daki sosyal gerilimi azaltmak, yeni topraklar kazanmak ve bu toprakları tarıma açmak için, toprağı olmayan binlerce insanı Orta Rusya'dan, Türkistan'a getirecek bir yerleşim programı hazırlamasıydı. Son değişiklik olarak Çarlık, modernleşmeyi, 'aydınlanma' ve Avrupa (Rus) kültürünü bölgeye getirmeye çalıştı. Bu dönem sırasında binlerce idareci, asker, tüccar ve bilim adamı Türkistan'a geldi. Gelenlerin bir bölümü zorla getirildi, diğer bir bölüm de işlerinde çabuk yükselmek istiyordu; ancak bazıları da yeni yetenekler, beceriler, teknolojiler ve yeni bir kültür getirerek, bölgedeki hayatı modernleştireceği inancı ile bölgeye geldi.

Bu bölüm, Çarlık yönetimi (1800'lü yılların ortasından 1917'ye kadar) altında Kırgız toplumunun ekonomik hayatını, sosyal yapısını ve kültürünü anlatıyor; bu dönem boyunca bölgedeki Çarlık politikalarını ve Kırgız halkının yaşamındaki büyük değişiklikleri inceliyor ve de bu dönüşümlerin Kırgız ulusal kimliğinin zamanla bir araya gelmesi üzerindeki etkilerine odaklanıyor.

Coğrafi Çevre ve Siyasi Kalkınma

19. yüzyılın başında, Kırgız boyları komşu Kazaklar, Uygurlar ya da yerleşik Özbeklerden1 açık bir şekilde ayrılıyorlardı, ancak modern milliyetçiliğin temelini oluşturan güçlü bir ulusal kimlikten, siyasi birlikten, evrensel okur yazarlık ve yüksek kültürden yoksundular. Kırgızların toprakları, Tiyen-Şan ve Orta Asya'nın iç bölgelerindeki dağlık bölgeler olan doğudan batıya ve güneybatıya uzanan (Kırgızistan ve Çin arasındaki şimdiki sınır) Pamir Altay Dağları arasındadır, ancak Fergana ve Yedisu vadileri arasında kesin sınırlar yoktur.2 Bu, yüksek, genellikle geçilmez olan dağlık bölgeler, hem doğal coğrafi sınırlar ve çok sayıdaki çatışmalar ve savaşlar sırasında savunma için önemli bir kaynak oluşturmuş hem de 'dikey çoban göçebeliği' (vertical pastoral nomadism) denilen3 ekonomi için kendine özgü bir iklimi ve kaynakları yaratmıştır. Aynı zamanda, bu dağlardaki beş büyük vadi olan Çuy, Fergana, Issık Göl, Narin ve Talas dolaylarına yayılmış olan farklı Kırgız boyları arasındaki iletişimi sınırlayan birkaç geçit vardır.

Bu coğrafi çevre, Kırgız toplumunun siyasi örgütlenmesini etkilemiştir. 19. yüzyılın başında, yabancı gezginler, Kırgızların, bütün boylar tarafından tanınan bir Sultan ya da Hana sahip olmadığını ve her topluluğun Manap adı verilen topluluk liderleri tarafından yönetildiğini fark etmişlerdir.4 Kırgızlar, Türkçenin aynı Kıpçak lehçesini konuşan ve benzer bir kültürü paylaşan ve 'Manas' ve 'Semetey' gibi destanlarda övülen ortak ata anlayışına sahip çok sayıda boyun yer aldığı belirli bir özelliği olmayan konfederasyon altında örgütlendiler.5 Aslında, Kırgız kelimesi kırk boy (klan) anlamına gelen Türkçe 'Kyırg' (kırk) ve 'Iz' (ız) sözcüklerinden türemiştir. Boylar iki gruba ayrılmaktadır. 'Ong Kanat' (Sağ Kanat), Tiyen-Şan dağlık bölgesi denilen Ala-Too (Aladağ) Dağlarının sağındaki, şimdi Kuzey Kırgızistan olarak bilinen bölgede yaşayan Kırgızları birleştiriyordu. 'Sol Kanat' ise şimdi Güney Kırgızistan olarak bilinen Ala-Too Dağlarının solunda yaşayan Kırgızları bir araya getirmişti.6

Bu bölünme, Hokand Hanlığı'nın Fergana vadisinden ilerlemesine karşı Kırgız boylarının direnme gücünü azalttı, çünkü, Hanlık askerleri sayıca Kırgızlardan çoktu ve daha iyi silahlanmıştı. Bunun yanı sıra, Kırgızlar, doğuda destek bulamadılar, çünkü, 18. yüzyılın ikinci yarısında komşu Doğu Türkistan'da Çinli askerler tarafından direniş gösterdikleri için yok edilen Oyratların (Cungurlar) başına gelenlerin farkındaydılar. Bağımsızlık yanlısı Kırgız boyları düzenli olarak Hokand yönetimine karşı ayaklandılar ve kuzeyde yeni destek arayışına girdiler. Kırgız boylarının kahramanca direnişlerine rağmen, 1762 ve 1831 yılları arasında Hokand Hanlığı, şimdi Kırgızistan olarak bilinen büyük bir bölge üzerinde hakimiyetini sağladı ve çok sayıda kale ve ticaret için ileri karakollar kurmak için topraklara el koydu, ağır vergiler koydu ve Kırgız gençlerini askere aldı.7 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın ilk yarısı boyunca, kuzey Kırgız boylarının liderleri, olası bir destek aramak için Rus Çarlığı ile birçok kez temasa geçti. 1814 ve 1824 yıllarında Issık Göl'den gelen Kırgız delegeleri, Rus İmparatorluğu'ndan koruma talep eden bir mektupla Rus Sibirya'sına gittiler.8 Ancak, Rus İmparatorluğu, Türkistan'a müdahale etmekte geç kaldı; çünkü, Rusya, 1812 yılında Napolyon askerlerinin işgali altındaydı, daha sonra da Avrupa'daki askeri oluşumlarda yer aldı.

Ancak, 19. yüzyılın ortalarında, özellikle İngilizlerin, Hindistan üzerinde tam kontrolü sağlamalarından ve Afganistan'a doğru ilerlemeye başlamalarından sonra, Ruslar, Türkistan'ı etkileri altına almakla giderek ilgilenmeye başladılar. Orta Asya üzerindeki bu güç yarışı ve bu tatsız İngiliz-Rus çekişmesi Büyük Oyun olarak adlandırılmıştır. İngiliz ve Rus stratejistler, Hindistan ve Rusya'ya karşı Ortaçağ göçmen işgallerinin birçoğunun Orta Asya bölgesinde yapıldığı konusu üzerine tartışmışlardır.9 İngilizler için, Orta Asya üzerinde etki sahibi olmak, Hindistan'daki çıkarlarının Rus ilerlemesine karşı savunulmasına dayanıyorken, Rusya için, Sibirya ve Rus Uzak Doğusu (Winston Churchill'in sözleri ile Rus İmparatorluğu'nun 'yumuşak karnı') ile iletişim yollarını savunmak önemliydi. Bunların yanı sıra, İpek Yolu üzerindeki ticareti araştırarak ve yeniden canlandırarak bir servet kazanma umudu ile ilgili efsaneler vardı.

Kırım Savaşı'ndaki yenilgiden (1853-1856) sonra, Çar 2. Aleksander (1818-1881) ve danışmanları, Rusya'nın Türkistan'daki ilerlemesini birçok yöne doğru hızlandırmaya karar verdiler. Bu yönlerden biri de Kırgız bölgesiydi. Çar, 1855 yılında Issık Göl'deki, 1864 yılında da Çatkal'daki Kırgız boylarını koruması altına aldı; böylece Hokand Hanlığı'nın çıkarlarına doğrudan karşı geldi. İmparatorluk askerleri, bundan sonra Hokand Hanlığı ile doğrudan çarpışmaya başladı. Halk ayaklanmaları, Hokand Hanı'nın zalimliği, Hudayar Han ve iç çatışmalar Hanlığın askeri gücünü önemli ölçüde zayıflattı ve dolayısıyla Çenriyayev, von Kaufman ve Skobelev adlı generallerin komutası altındaki İmparatorluk askerlerine, Hokand Hanlığı önemli bir direniş gösteremedi,10 Rus askerleri, 1865'te Taşkent'i, 1868'te Semerkant'ı ve sonunda 1875'te Hokand, Oş ve Andican'ı işgal etti.11

Ancak, Rus askerlerinin, Fergana vadisinde yaşayan bazı Kırgız boylarının desteklediği bir halk direnişi olan 'Kutsal Savaş'ı bastırması bir yıldan fazla sürdü. Sonunda, Ruslar, Kurmancan Datha (Alay'da bulunan Kırgız boylarının bir lideri olan 'Kırgız Kraliçesi') ile liderliği altındaki Kırgız boylarının Rus korumasını kabul etmesi için görüştü.

Yaklaşık bu zamanlarda, Ruslar, Çin İmparatorluk yönetimini Batı Türkistan üzerindeki Rus çıkarlarını tanımaya zorladı,12 böylelikle, Çin ve Rus İmparatorlukları arasındaki resmi sınırlar oluşturuldu; bu durum, iki büyük güç arasındaki bütün bölgesel anlaşmazlıkları çözmedi. Zamanla Ruslar ve İngilizler de Orta Asya'da söz sahibi olma konusunda anlaşmaya vardılar.13

Ekonomik Değişiklikler

Kırgızlar, geleneksel olarak, Tiyen-Şan ve Pamir-Altay Dağlarının keskin vadilerinde yarı çoban göçebeliği şeklindeki hayvancılıkla, at, koyun, keçi, sığır ve yak yetiştiriciliği ile uğraşıyorlardı.14 Yüzlerce yıl içersinde gelişmiş olan bu ekonomik yapı, dağlık olan topraklarının kendine özgü iklimini ve kaynaklarını kullanıyordu. 'Dikey çoban göçebeliği' denilen ekonomi, kalın kar tabakası dağlık bölgeleri kapladığında ve sıcaklık genellikle 20  derecenin altına düştüğünde, kış boyunca dağların daha alçak bölgelerine yapılan mevsimlik göçe dayanıyordu. Yazları ise, Kırgızlar yaylalara (cayloo) göç ederlerdi. Yaylalar, dağların yüksek bölgelerinde bulunan vadilerdi, burada, buzulların erimesi ile gelen su ve yağmurlar, yaylalardaki otların büyümesini sağlıyordu. Yaylalar, hayvanlar için yeterli otu sağlardı ve insanların ve hayvanların yaz sıcağından korunmaları için uygun yerlerdi. Tiyen Şan dağlarındaki bu yarı çoban göçebeliği kırgız boylarına özgü bir ekonomi oluşturmuştu, çünkü, bu sırada, batıdaki vahalar yerleşik Özbek ve Taciklerin, kuzeydeki geniş çayırlık alanlar ise Kazak boylarının kontrolü altındaydı. Belirli bir oranda ürün elde etmelerine rağmen Kırgızlar, yerleşik komşularından sıklıkla buğday, arpa ve yulaf satın alıyorlardı. Özellikle, hastalıkların, çatışmaların ya da genellikle intikam almak için hayvanların çalınması olarak adlandırılan 'barimta'nın beslenen hayvan sayısını azalttığı durumlarda, halk için bir başka geçim kaynağı da dağ ormanlarında avcılık yapmaktı.15 Hayvancılık, Kırgız boyları için hem bir geçim kaynağıydı hem de yerleşik komşuları ya da bir zamanların İpek Yolu'nda yolculuk yapmaya devam eden diğer ülkelerden gelen tüccarlar ile ticaret veya takas için ürünler sağlıyordu.

Kapitalizm, Kırgız topraklarına, 19. yüzyılın sonuna doğru, Çarlığın, Türkistan üzerinde kontrolü sağlamasıyla ve bölgedeki doğal kaynakların sömürülmeye başlanması ile geldi. Birkaç on yıl içersinde, bölgesel ekonomi, önemli dönüşümler yaşadı ve eski Hokand kalelerinin ve kervansarayların bulunduğu şehirlerin çehresini değiştirdi. Kapitalizm, Kırgız ekonomisini ve Kırgız toplumunu birbirine daha bağlı hale ve biraraya getirmek için etkili bir pazar gücü ve ekonomik teşvikler sağladı.

1890'lardan 1917'ye kadar süren ekonomik kalkınmanın en önemli sonuçlarından biri, Kırgızistan'ın çeşitli bölgeleri ile Türkistan Rusya ve Çin arasında ticaretin artması ve çeşitlenmesiydi. 1800'li yılların başında, Rusya'dan Türkistan pazarlarına ulaşmak için kervanlarla birlikte yapılan tehlikeli yolculuklar haftalarca sürerdi. Ticareti yapılan malların sayısı sınırlı ve sürekli olarak devam eden siyasi istikrarsızlık ve ekonomik durgunluk nedeniyle Türkistan pazarı çok küçüktü. 1888'de, Ruslar, Trans-Hazar demiryolunu bitirip 1905'te de Orenburg-Taşkent hattını tamamladılar. I. Dünya Savaşı'ndan önce (1914-1918), demiryolları Andican'a kadar uzanarak Türkistan'ın önemli bölgelerine ulaşıyordu.16 Yeni ulaşım biçimi ticareti kolaylaştırıp çabuklaştırdı. Çelik, cam ürünleri ve diğer sanayi ürünleri, aynı zamanda hububat; deri, ipek, pamuk gibi tarım ürünleri ile takas için Türkistan pazarına getirildi.

Bunun yanı sıra, sanayinin gelişmesi, bazı ürünlerin yerel olarak işlendiği Kırgızistan'a yeni teknolojileri getirdi. Kırgız toprakları üzerindeki büyük şehirlerde tarım araçları üreten ya da bunları tamir eden, Rusya ve Çin'e ihracat için tarım ürünlerini işleyen (deri, yün gibi) yüzlerce küçük atölye ve dükkan açıldı. Toprağın işlenmesiyle ilgili yeni teknolojiler ve tarım araçlarının daha kaliteli olması verimlilikte önemli bir artışa yol açtı.

Yeni ticari tarım ürünleri, çiftçilere tanıtıldı ve böylece Fergana vadisinde zamanla tütün ve pamuk yetiştirilmeye başlandı. 1917 yılında, Kuzey Kırgızistan ve bazı diğer bölgelerde birçok küçük maden (kurşun, bakır, kömür vb.) açıldı.

Büyüyen ticaret, ekonominin monetarizasyonuna ve manaplar ve biiler (beyler) adı verilen tüccarların refah yoğunluğunun artmasına katkıda bulundu. Birçok aile, geçim tarımını bırakarak ticari tarım ürünleri yetiştirmeye ya da hayvancılıkla ilgilenmeye başladı. Ancak, kapitalizm, toplumdaki ayrımları da dramatik bir şekilde artırdı; refah toplumun sadece bir bölümü üzerinde yoğunlaşırken, toplumda bulunan diğer birçok grup, toplumun ve boyun sağladığı geleneksel desteği kaybetti. Toplumdaki en yoksulların bir bölümü, yeni gelir kaynakları aramak için tarımı tamamen bırakıp çeşitli atölye ve dükkanlarda sanayi ve yönetim ile ilgili beceriler kazanarak ücretli işleri kabul ettiler.

Geriye kalanlar ise sefalet, açlık ve zorluklar içersinde hayatlarına devam ettiler. Yeni ekonomik gerçekler, aynı zamanda, boysal ve bölgesel izolasyonu ortadan kaldırdı ve geleneksel Kırgız toplumunun çekirdeği olan geniş aile kavramını da etkiledi, çünkü, halkın büyük bir kısmı, ailelerinin ve boylarının dışındaki çeşitli ekonomik faaliyetlerle ilgilenmeye başladı. Ayrıca, pazar ilişkileri, daha önce genellikle geçim tarımı ve hayvancılığı ile uğraşan ve komşularıyla sınırlı oranda takas yapan Kırgız halkı arasındaki geleneksel yaşam tarzını ve değerlerini kötü yönde etkiledi.

İdari ve Demografik Değişiklikler

19. yüzyılın büyük bir bölümünde, Kırgız boylarının yaşadığı bölgede kesin bir idari sınırlama yoktu, çünkü farklı boylar ve topluluklar arasındaki sınırlar, geleneksel kanunlar (adet) ve geleneksel mahkemeler aracılığıyla düzenleniyordu. Manaplar, Biiler ve Baturlar (savaşçılar), çayırlık ya da işlenebilir alanlar veya mevsimlik sığır hareketi sırasındaki göç yolları nedeniyle doğan anlaşmazlıkları görüşürler ve karara bağlarlardı. Hokand Hanlığı belirli idari sınırlar kurmamış ve idari kontrolü büyük oranda boylar ya da topluluklararası geleneksel düzenlemelere bırakmıştı. İdari görevlerin büyük bir bölümü Han'ın egemenliğini kabul etmeye gönüllü olan sadık Kırgız boy liderlerinin ellerindeydi. Halk, genellikle çeşitli idari birimlerini 'Sarıbagış toprakları', 'Bagış toprakları' ya da 'Kıpçak toprakları' olarak adlandırmıştı. Çarlığın kontrolünün kurulması ile Kırgız boylarının kendi aralarında olan ilişkilerde önemli değişiklikler meydana geldi, çünkü Çarlık, kendi idari ihtiyaçlarına göre idari sınırları şekillendirmeye başladı ve böylelikle birçok eski boy sınırlarını ihlal etti. Rusları ve Rus İmparatorluğu'nun Avrupa parçasındaki diğer etnik grupları Türkistan'a göç etmeye teşvik eden devlet destekli yerleşme programı ile idari reformlar aynı zamana denk geldi.

1876'da Hokand Hanlığı kaldırıldıktan sonra, şimdi Kırgız toprakları olarak bilinen bölgenin büyük bir kısmı Türkistan Umumi Valiliği (1886'dan 1917'ye kadar Türkistan İli olarak kalmıştır) altında farklı idari birimlere [Oblast (vilayet), uyezd (kaza) ve volost (bucak)] bölündü. Hindistan'daki İngiliz yönetiminden ayrılan temel farklılık, Rus yönetiminin, Lord Kurzon'un sözleriyle 'özellik olarak sivil değil, askeri' olmasıydı. Ayrıca, Çarlık yönetimi, Türkistan bölgesinin bu bölümünü etnik kimliğe ya da daha önceki siyasi ilişkilere göre bölmedi, daha çok idari verimlilik üzerinde odaklandı.17

Çarlık, Çar yönetimi ile işbirliği yapması için yerel liderlere birçok teşvik sağladı. Yine, Çarlık, yerel yönetim ve yargıyı yerel boy liderlerine (ak-suek) bıraktı, ayrıca yerel yöneticilerin yasal üstünlüğünün miras ya da soyluluk yolu ile değil, seçimler yoluyla sağlanmasını gerekli kıldı. Bu, en önemli siyasi değişiklikti, çünkü, 'volost' ve 'uyezd' seviyesine bir seçim sisteminin getirilmesi, liderliğin veraset yoluyla geçme geleneğini kaldırarak farklı boy ve akrabalık gruplarını bir araya getirdi. Şimdi Kırgızistan olarak bilinen toprakların büyük bir kısmı dört vilayete ayrıldı: Fergana (Andican, Namangan ve Oş kazabası), Yedisu (Tokmak, Prievalsk ve Bişkek kasabası), Sir-i Derya (Seyhun) ve Semerkand bölgeleri. Ayrıca, Çarlık, İslami inançlara hoşgörü gösterdi ve geleneksel yasal sistemin büyük bir bölümünü değiştirmeden bıraktı, böylelikle yerel suç davaları ile biiler ve kazi ilgilenecek ve şeriat ya da adetlere göre çözülecekti.18

İdari reformlarla birlikte Çarlık yönetimi, büyük bir yerleşim programını destekleyerek büyük bir bölümünü etnik Rusların ve diğer Slav milletlerinin oluşturduğu binlerce insanı Türkistan'a getirdi. Bu hareket, Orta Asya Rus kolonileşmesini, çok fazla İngiliz'in göç etmediği Hindistan kolonileşmesinden ayırmıştır. Hindistan'a göç eden İngilizler, çeşitli idari, askeri ya da yönetim ile ilgili işlerde çalışmak için genellikle geçici olarak gelirlerdi. Bunun tersine, Çarlık, binlerce çiftçi ailesinin Orta Rusya'dan ve Ukrayna'dan Türkistan'a göç etmesini destekleyerek bu ailelere yardım etti ve genellikle Kırgızlardan zorla alınan toprakları verdi. Dahası, 1867'de Çarlık yönetimi, Yedisu ilinde (Kuzey Kırgızistan-güneydoğu Kırgızistan) çeşitli Kazak (Cassack) yerleşimleri oluşturmaya karar verdi. 19. yüzyıl imparatorluk Rusyası'nda, Kazaklar, askeri hizmetlerine karşılık olarak özel ayrıcalıklara sahipti ve toplumun özel bir grubu olarak kabul ediliyordu.

İlk yerleşimciler, Yedisu ilinde 1868 yılında görüldü. Ancak, ilk büyük yerleşimci akımı 1870'li yılların sonlarında ve 1880'li yıllarda geldi ve 1880'li yılların sonunda, Burulday, Kulanak, Nikolayevskoe, Tokmak ve diğerlerinin yer aldığı Bişkek ve Prievalsk kasabalarında birçok köy oluşmuştu, buralardaki göçmenlerin sayısı 15.100'e ulaşıyordu yani toplam nüfusun yüzde 4.8'ini oluşturuyorlardı.19 1890'lı yıllarda, imparatorluk yönetimi ilk Rus yerleşimlerini Oş'ta ve Andican kasabalarında kurdu, 1897 yılında buradaki Rusların sayısı 2000'e ulaşıyordu.20 Aynı zamanda, yaklaşık 500 Alman, Rusya'nın Samara ve Stavropol vilayetlerinden buraya geldi.

19. yüzyılın sonunda bölgedeki etnik dağılımla ilgili güvenilir bilgi yok. 1897 yılı nüfus sayımına göre Yedisu ilinde yaklaşık 233.700; Fergana, Sir-i Derya ve Semerkand illerinde de 373.000 Kırgız vardı.21 Bu arada, aynı yıl bölgedeki Rus ve Ukraynalıların toplam sayısı yaklaşık olarak 30.000'e ulaşıyordu.

İkinci büyük göçmen dalgası, genel olarak 1906-1910 yılları arasındaki tarım reformları sırasında ve bundan sonra Kırgız topraklarına ulaştı. 1897 ve 1914 yılları arasında yapılan bazı tahminlere göre, yaklaşık 73.000 yeni yerleşimci Orta Rusya ve Sibirya'dan, bugün Kırgızistan olarak bilinen bölgeye geldi.22 Bu dönem sırasında, daha önceki küçük Hokand kaleleri, büyük oranda karışık nüfusun bulunduğu önemli şehirler haline geldi.

Bu şehir merkezleri sadece ticaretin oluşmasını sağlamadı, aynı zamanda da eski tarım aletlerini ve diğer araç gereçleri tamir eden ve yenilerini üreten yerler oluşturarak yerel halkın sanayi ihtiyaçlarını karşıladı. Yeni gelenlerin birçoğu, buğday ve diğer hububatın ticari üretiminde ve aynı zamanda patates, sebze ve diğer ürünlerin yetiştirilmesinde uzmanlaşarak orta büyüklükte çiftlikler kurdular. Yine bu şehir merkezleri, yaygın hastalıklara karşı ilk defa aşılamayı başlatan ilk sağlık merkezlerine ev sahipliği yaptı. Tarımın ve sağlık hizmetlerinin gelişmesi Kırgız bölgesinde zamanla hızlı bir nüfus artışına yol açtı (1871-1885 yıllarında %0,5'ten 1900-1913 yıllarında %1.4'e). 1913 yılındaki nüfus sayımına göre yapılan hesaplamalar, Yedisu, Fergana, Sir-i Derya ve Semerkand illerinde yaklaşık 770.100 Kırgız'ın olduğunu gösteriyor.23 Bu arada, aynı bölgelerdeki Rusların ve Ukraynalıların toplam sayısı, 1914'te 122.000'e yani toplam nüfusun yaklaşık yüzde 15'ine ulaşıyordu.

Yeni gelenler ve Kırgızlar arasındaki ilişkiler her zaman iyi değildi. Özellikle Rusları, sosyal eşitsizlik, artan yoksulluk ve toprakların ve çayırlık alanların kaybı ile suçlayan toplumun en yoksul kesimi arasında hoşnutsuzluk gittikçe artıyordu. Yerel Kırgız ailelerinden veya boylarından topraklarını ve çayırlık alanlarını zorla alan ve Kırgız işçilere kötü davranan ve onları sömüren, özellikle izinsiz yerleşimcilerin arasında bulunan bir grup yeni gelen vardı. Ortaya çıkan rahatsızlığın ilk işareti, çeşitli Kırgız boylarının desteklediği 1898 yılındaki Andican halk ayaklanmasıdır. Bu ayaklanmanın bastırılmasından sonra, silahlı küçük Kırgız gruplar, aralıklarla bazı Rus yerleşimlerine ve yöneticilerine pusu kurmaya devam etti. Ancak, en güçlü koloni karşıtı fikirleri ortaya çıkaran ayaklanma Türkistan'daki 1916 yılındaki halk ayaklanmasıydı. Bu kitle ayaklanmasını, savaşla ilgili görevlerini yerine getirmeleri için 250.000 Türkistanlıyı seferber eden 1916 yılı Haziranı'ndaki karar tetikledi (Türkistanlılar geleneksel olarak askeri hizmetlerden muaf tutuluyordu, çünkü, Rusya, kutsal toprakların koruyucusu olan ve kültürel olarak Türk halklarına yakın olan Türkiye ile savaşıyordu). Fakat ayaklanmanın daha derin nedenleri de vardı; ayaklanma, aynı zamanda, I. Dünya Savaşı'nın yol açtığı ekonomik depresyona, yeni konulan savaş vergilerine ve hızla artan yiyecek fiyatlarına karşı bir tepkiydi. Yerel isyancılar, çevrede bulunan binalara zarar vererek, yerel yönetimin temsilcilerini ve yerleşenlerini öldürerek Rus yerleşimlerine, yönetim merkezlerine ve jandarma karargahlarına saldırdılar.

Bunlara karşılık olarak, İmparatorluk yönetimi silahlı güçlerini ve Kazak alaylarını harekete geçirdi. Bölgeye gelen askerler, önemli bir silah gücüne sahip olamayan yerel halk ile savaşarak binlerce kişiyi öldürüp, çok sayıda insanın evlerini ve ürünlerini yaktı ve on binlerce insanı topraklarından ve evlerinden sürdü. 1926 yılının sonlarında, birçok Kırgız ailesi, hatta bütün bir boy, yılın o zamanında karla kaplı olan yüksek dağlardaki geçitler yoluyla Çin'in Kaşgar bölgesine kaçmaya zorlandı. Birçok insan donarak veya açlıktan yüksek dağlarda ve daha sonra Kaşgar'da öldü, çünkü, Kazakların yönettiği Kırgızları cezalandırmayı amaçlayan sürgünden kaçarken hayvanlarını ve eşyalarını kaybetmişlerdi.24 Bu olay, Kırgız halkının hafızasında çok kötü bir olay olarak yerini korumaktadır, çünkü bu olaylarda Kırgızlar, öldürülen, açlıktan ölen ve Çin Kaşgarı'na göçen ya da savaşın yol açtığı afetlerde ortadan kaybolan yaklaşık 140.000 insanını kaybetti.25

Sosyal ve Kültürel Değişiklikler

Kapitalizmin ve Rus kontrolünün Kırgız topraklarına gelmesi, Kırgız toplumunda büyük sosyal değişikliklere yol açtı. Ernest Gellner'in (Gellner, Ernest, 1964: 158)'tam vatandaşlık ve modern bir topluma etkili ve iyi ahlaklı bir katılım için en küçük gereklilik' dediği okur yazarlıkta, 20. yüzyılın başında önemli bir derecede artış oldu. Aynı zamanda, kültürel alanlarda, çok sayıdaki lehçenin Kırgız edebi dili altında bir araya gelmesini ve Ruslaştırmanın başlamasını içeren önemli değişikliler oldu. Ayrıca, tarım ve sanayi ile ilgili yeni becerileri, tren yollarını, ve telefon ile kitle iletişim araçlarını içeren yeni iletişim biçimlerini getiren teknolojik bir devrim gerçekleşti.

20. yüzyılın ilk on yılı içersinde, boylar ve geniş aile bağları daha da zayıfladı; çünkü Kırgız halkı, iş ve ticaret fırsatları aramak için geleneksel 'ail'lerinin (köy) dışına sıklıkla çıkmaya başlamıştı. Bazıları şehirlere yerleşti ve böylece geleneksel yaşam tarzları ile meslekleri değişti ve yeni bir kültürün içinde yaşamaya başladılar. Kırgız elitleri, özellikle de yerel yönetimde çalışanlar, geleneksel kırsal sosyalleşme biçimlerini bırakarak ve yeni bir kent yaşam tarzı, çalışma becerileri ve alışkanlıkları kazanarak yaşam tarzlarını tamamen değiştirdiler. Ayrıca, yerleşme biçimleri de değişti; birçok kişi mevsimlik göç sırasında ailelerinin yalnızca bir kısmını yaylalara çıkarmaya ve kış için daha geniş ve kalıcı evler yapmaya başladı. Yeni ve daha iyi araçlar, daha iyi yolların yapılmasını sağladı. Yeni ulaşım biçimleri arttı ve Kırgız topraklarının farklı bölgeleri ile Benedict Anderson'un 'hayali cemaat' dediği önemli bir biçimde genişleyen sınırlar arasındaki iletişimi kolaylaştırdı.26

Pazar ve ekonomideki değişiklikler, yeni becerilerin ve yeni bilgilerin kazanılmasını gerekli hale getirdi. Yerel topluluklar, vergilerini hesaplamaya, resmi belgeleri okumaya ve mektuplar ile diğer belgeleri yazmaya yardım edecek daha çok okur yazar insana ihtiyaç duymaya başladılar. Aynı zamanda Çarlık, yerel yönetiminin artan karmaşık işleri ile uğraşabilecek daha çok eğitimli yerel yöneticiye ihtiyaç duydu. Bu da müfredatın değiştirilmesiyle okul sayısında artışa yol açtı ve sonuçta yerli nüfus arasındaki okur yazarlık oranında önemli bir artış oldu.

19. yüzyılın ortalarında, genellikle belirli bir yerleşik nüfusa sahip bölgelerde bir medreseler ağı kurulmuştu. Bu ağ, geleneksel olarak göçmen çobanların oluşturduğu nüfusa sahip bölgeleri kapsıyordu. Bu bölgeler, şimdiki Doğu ve kuzeydoğu Kırgızistan'ın büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. 19. yüzyıl sonu Rus kaynakları, birçok Kırgız'ın 'çocuklarını Arap alfabesi öğ-enmeleri için en azından birkaç hafta için gönderdiklerini', ancak bunlar arasında Rusça bilenlerin sadece yüzde birin altında kalarak neredeyse hiç olmadığına dikkat çekmişlerdir (1871). 1886 yılından sonra Çarlık, Rus nüfusu ve aynı zamanda Kırgız çocukları için, karma sınıfların yer alacağı (Rusko-Tuzemnyie shkoly) bir ilk öğretim ağı kurma girişimlerinde bulundu. 20. yüzyılın başlarında, Kırgız çocukları ve aynı zamanda yetişkin nüfus arasında Rusça ilk öğretimi teşvik etmek için bir laik okullar (mektep) ağı kurma çabaları vardı. Bu okullar yeni bir müfredat kullandılar ve ilk öğretim hem yerel dilde hem de Rusça ile yapıldı. Ayrıca, bu okullarda matematik, edebiyat ve birkaç dersin daha eğitimi veriliyordu. Bu sırada, Rus İmparatorluğu'ndaki Müslüman reformcular, büyük oranda yerli toplulukların desteklediği Türkistan medreselerine modern eğitim müfredatlarını (usul-ü cedid) getirmeye çalıştılar.

Yedisu ilindeki resmi raporlara göre, Kırgız nüfusun yalnızca yüzde 2.20'sinin Rusça okuyup yazabilmesine rağmen, 1912-1913 yıllarında Kırgız erkekleri arasındaki okuma yazma oranı yüzde 8.2'ye, Kırgız kadınları arasında da yüzde 0.2'ye yükseldi.27 Yine de, Kırgızlar arasındaki okuma yazma oranını artırma çabaları ve Rusça eğitimin gelişmesi, Çarlığın eğitim için sınırlı parasal destek sağlaması nedeniyle yetersiz kaldı. Bunun yanı sıra, bu çabalar koloni yönetiminin etkisizliği nedeniyle de sekteye uğradı. Kırgızların da yer aldığı bir grup, daha iyi eğitim almak için Türkistan'dan yabancı ülkelere, özellikle de Türkiye'ye gitti. Okur yazar, eğitimli ve Rusça bilen yeni Kırgız aydın sınıfı çok küçüktü, ancak 'bız Kırgızdar' (biz Kırgızlar) dedikleri yeni ulusal bilinç aracılığı ile boy kimliklerini ve düşünce yapısını aşarak, kendileri hakkında yeni biçimlerde düşünmeye başladılar.

20. yüzyılın başında, yeni eğitim sisteminin gelişmesinin yanı sıra, önce Taşkent'te ve daha sonra büyük bölgesel merkezlerin birçoğunda olmak üzere bölgedeki ilk gazeteler yayımlandı. Başlangıçta, yerel gazeteler Rusça idi ve Rus nüfusuna hitap ediyordu. Özellikle 1905 ve 1907 yıllarından sonra, zamanla yerel basımevleri belli başlı yerel haberlere ve kültürel olaylara yer veren, yerel dilde birçok gazete ve diğer süreli yayınları yayımlamaya başladılar; bu yayınlar, yerel aydınlara hitap ediyordu. Genellikle Kazan ve Ufa kentlerinde basılan, Türkçenin Çağatay lehçesinde fakat Arap yazısıyla yazılan birçok kitap ve ayrıca İstanbul'dan gelen Türkçe yayınlar halk kütüphanelerinde ve özel koleksiyonlarda yer almaya başladı. Bu durum, dış dünya hakkındaki kültürel farkındalığı ve Türk kavimleri arasındaki düşünce alışverişini kolaylaştırdı. Bu sırada, Kırgız halkının efsanevi bir kahramanı hakkında bir hikaye olan ve Kırgız sözlü tarihinin ve geleneklerinin yer aldığı sözlü, büyük Kırgız destanı Manas'ın kaydedilmesi için ilk girişimler yapılıyordu.28

1905-1907 Devrimi'nden sonra, bu yayınların bazılarında, İsmail Gaspıralı'nın (1851-1914) ve diğer Müslüman reformcuların, özellikle de Rus parlamentosunun (Duma) Müslüman üyelerinin Türkçü fikirleri yer aldı. 1910'lu yıllarda, liberal-demokratik ve sosyalist düşünceler, hem Rus İmparatorluğu'ndaki Ruslar hem de Türkistanlılar arasında yayılmaya başladı; ancak, şimdi Kırgızistan olarak bilinen bölgede bu düşüncelerin yayılması Kazan, Buhara ya da Taşkent'tekinden çok daha düşük seviyedeydi. Ayrıca, bazı genç Kırgızların yer aldığı Türkistan aydın sınıfı arasında kendi fikirlerini ortaya koyan ve gittikçe büyüyen bir grup vardı. Kaçınılmaz olarak, bu aydınlar politik olarak bölündüler. Büyük bir kısım, Rus yönetimine karşı çıkarak ve Hanlığın ve İslami değerlerin yeniden canlandırılması için çağrıda bulunarak bölgedeki koloni yönetimini ve siyasetini eleştirdiler. Diğerleri, artarak devrimci fikirlerle ilgilendiler ve Bolşevik hareketine katıldılar. Bunun yanı sıra, Batılılaşmayı destekleyen, ancak Rus koloni yönetimine karşı çıkan ve izlenecek bir örnek olarak Türkiye'ye bakan bir grup vardı. Sonunda, Rus İmparatorluğu'ndaki siyasi, ekonomik ve entelektüel bölünme, Çar 2. Nicolas'ı tahtını ve tacını bırakmaya zorlayan ve Rus Cumhuriyeti'nin kurulmasına yol açan 1917 liberal-demokratik Şubat Devrimi'ne neden oldu.

Sonuç

1917 yılındaki devrim hareketi ile Çarlığın yıkılması Türkistan'da büyük yankı buldu. Yaklaşık 50 yıl önce kurulan güçlü koloni sistemi sonunda zarar gördü. Bişkek, Tokmak ve Oş caddelerinde gazeteleri okumak ya da sadece haberleri dinlemek için toplanan halk şaşkınlığa kapıldı, fakat koloni yönetimi altındaki bütün bir dönemi geride bıraktıklarını düşünerek haberleri kutladılar.

1917 yılında Kırgız toprakları, ilk Kırgız Boylarının çarın koruması altına girmeyi kabul ettiği 19. yüzyılın ortalarından çok farklıydı. Kapitalizmin güçleriyle birlikte Çarlık altındaki koloni deneyimi, boylara aidiyetin zamanla çözülmesine katkıda bulundu ve ulusal bilincin oluşumu için güçlü bir dayanak oluşturdu. Bilim adamları arasında bu dönem ile ilgili yapılan değerlendirmelerde bir birlik yok; Sovyet tarihçiler, olumlu ekonomik değişiklikleri vurgularken, Batılı bilim adamları, koloniciliğin uyguladığı vahşete dikkat çekiyorlar.29 Gerçekten de koloni yönetimi acımasızdı, ancak ekonomik değişiklikleri de destekledi.

Koloni döneminde, boy kimlikleri zayıflatılarak ve zamanla bu kimlik, ulusal dayanışma ya da 'hayali cemaat' anlayışıyla değiştirilerek Kırgız boyları arasındaki siyasi seferberlik ve idari bölünme ile ilgili tüm sistem değiştirildi. İdari bölünme, genellikle farklı boy ve topluluk temsilcilerini bir idari birimde bir araya getirerek daha önceki boy sınırlarını ortadan kaldırdı. Bu durum, halkı, boy bölümlerinin üstesinden gelmeye, kendileri hakkında daha geniş etnik topluluk boyutunda düşünmeye ve de soydan çok kişisel özelliklere dayanan siyasi bir liderlik aramaya teşvik etti. Bu sırada, Çarlık yönetimi altındaki Kırgız topraklarının tek bir siyasi varlık olan Türkistan'ın parçası olarak düşünülmesine rağmen, yeni idari bölümler, toplumun bazı gruplarının tarihi köklerine zarar vererek ve gelecekte bölgesel anlaşmazlıklar ve çatışmalar için bir dayanak oluşturarak tarihi ve kültürel geleneği göz ardı etti.

Ekonomik ilişkilerin monetarizasyonu, bölgedeki doğal kaynakların sömürülmesi için fırsatlar yarattı. Ancak bu değişiklik, geçim ekonomisini ortadan kaldırdı ve boylararası ekonomik takas, ticaret ve işbirliğinin ilerlemesine yol açtı. Aynı zamanda, kapitalizm, geleneksel yaşam biçimlerine ve geleneksel değerlere zarar verdi. Yerleşme programı, yerel ihtiyaçlarla sıklıkla ters düştü, çünkü toprakların büyük bir bölümü Kırgız topluluklarından alınarak, yeni gelenlere verildi. Kırgız bölgesinin farklı bölümlerinde yaşayanlar, boy ya da aile birimlerinin ötesinde ekonomik topluluklar oluşturarak ve bir ekonomik varlık anlayışı geliştirerek düzenli bir temelde birbirleriyle ilişki kurmaya başladılar ve de yeni beceriler kazanıp, yeni teknolojilere sahip oldular. Aynı zamanda, birçoğu yeni bir çevre ile rekabet edemeyerek ya da değişikliklere ayak uyduramayarak yoksulluk ve sefalet içine düştü. Yine de kapitalizmin gelişmesi, 19 ve 20. yüzyıllar Avrupası kapitalizminden çok farklı ve bu kapitalizmin çok gerisinde olduğu için monetarizasyonun derecesi abartılmamalıdır; çünkü, basit ve yaygın geçim ekonomisi ile çoban göçebeliği Türkistan'da yaygın bir şekilde devam ediyordu.

Çarlık, binlerce insanı bölgeye getiren yerleşim programı ve eğitim aracılığıyla kuvvetlendirilen kültürel değişimleri başlatmıştır. Bu gelişme, birbiriyle çelişen sonuçlara yol açtı; bir yanda, Türkistanlılar için yeni bir dünyanın kapılarını açtı ve yeni bir kültür ile yeni teknolojiler getirerek farklı kültürlerin birbirlerini zenginleştirmesini sağladı ve de Türkistan'ın modernleşmesini kolaylaştırdı. Öte yandan, bu gelişme, Ruslaştırma ve kültürel asimilasyonu beraberinde getirdi. Fakat sonunda Rus kültürünün ve Ruslaştırmanın baskısı, Türkistan'daki Türk halkının kültürel bilincini kuvvetlendirdi ve böylece bölgedeki Türk halkı, Slavlara karşı Türkistanlıların kendi dini, kültürel ve dille ilgili tanımlamalarını ifade ederek açık bir şekilde 'biz' ve 'diğerleri' diye ayırım yapmaya başladı.

Akrabalık ve aile sınırlarını aşmaya başlayan tüccarların, zanaatkarların, yöneticilerin, eğitimcilerin ve diğerlerinin yer aldığı yeni sosyal grupların büyümesinde artış yaşandı. Halk, hem aynı aile ya da boya ait olanların hem de Kırgız dilini konuşanların ve Kırgızlar arasında atalarının izini sürenlerin yer aldığı 'hayali cemaat'in ufuklarını genişletti. Kırgızlar arasındaki okur yazar oranının önemli derecedeki artışı, geleneksel sözlü hikayelerin yazılı edebiyatla zamanla yer değiştirmesi ve Kırgızların yaşadığı çeşitli bölgeler arasındaki iletişim oranının artması Kırgızcılığın birleşmesine katkıda bulundu. Kırgız boyları arasında bu ulusal kimlik ve bir topluma ait olma bilincinin gelişmesi 20. yüzyıldaki daha ileri bir birleşme için bir dayanak oluşturdu. Yine de ulusal bilinç hala güçsüzdü ve boya ait olma fikri, Türk kimliği ve islami miras ile birbirine karıştırılıyordu.

Genel olarak siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda az gelişmiş olan Kırgız toprakları, ulus-devlet fikri tam olarak şekillenmeden önce daha fazla dönüşümler ve değişimler yaşamak zorunda.

Tarihi Olayların Kısa Kronolojisi

1. 1762-1831 Hokand Hanlığı, Kırgız boylarının yaşadığı bölgeyi ele geçirdi.
2. 1731-1854 Rusya, Kazak/Kırgız boylarını ele geçirdi (şimdiki Kazakistan toprakları)
3. 1785 Abdurahman Kuçak (ov)-uulu liderliğinde Kırgız delegasyonu St. Petersburg'a geldi.
4. 1814 Issık Göl'den gelen Kırgız delegesi Hokand Hanlığı'na karşı Rus korumasını talep eden bir mektupla Rus Sibiryası'na geldi.
5. 1821 Hokant Hanlığı'na karşı Talas vadisindeki Kırgız isyanı.
6. 1824 Kırgız delegasyonu Rus himayesini talep eden bir başka mektupla Rus Sibiryası'na geldi.
7. 1838-1842 İlk İngiliz-Afgan savaşı ve İngilizler, Afganistan'dan geri çekildi.
8. 1839-1840 Ruslar, Hiva'ya ilk başarısız yolculuklarını yaptılar.
9. 1842 İki İngiliz askeri, Albay Charles Stuart ve Yüzbaşı Arthur Connoly, Türkistan'a girdi, ancak yakalanıp asıldılar.
10. 1845 Alay vadisinde ve Oş'ta Hokand Hanlığı'na karşı Kırgız isyanı.
11. 1847 Çuy vadisinden gelen Kırgız delegesi Rus İmparatorluğu'ndan koruma istedi.
12. 1847-1848 Hokand Hanlığı'na karşı Namangan'da isyan
13. 1855 Isık Gölü vadisindeki Kırgızlar, Rus korumasını kabul etti.
14. 1856-1858 Rus hizmetinde Kazak bir aristokrat olan Çokan Velihanov, Kırgız boylarının yaşadığı bölgeyi gezdi. Daha sonra, yolculuğu ile ilgili bilimsel bir değerlendirme yazdı.
15. 1860 Kırgız yardımı ile birlikte Rus askerleri, Bişkek ve Tokmak'taki Hokand askeri karakollarına saldırdı.
16. 1864 Çatkallı Kırgızlar, Rus himayesini kabul etti,
17. 1865 Hokand Hanlığı'nın önemli bir ticaret merkezi ve stratejik bir karakolu olan Taşkent'i Rus askerleri ele geçirdi.
18. 1865 Rus yetkililer, Kırgızların yaşadığı bazı bölgelerin yer aldığı Türkistan Umumi-Valiliğini (daha sonra il) kurdu.
19. 1875 Rus askerleri, Hokand'ı ele geçirdi.
20. 1876 Hokand Hanlığı ortadan kaldırıldı.
21. 1895 Büyük Britanya ve Rusya arasındaki toplantı sonuçlandı (Pamir bölgesindeki etki alanlarının bölümü)
22. 1898 Ruslara karşı Andican'daki halk ayaklanması.
23. 1916 Kırgızları ve diğer Türkistanlıları 1. Dünya Savaşı için seferber eden çar kararına ve Ruslara karşı Çui vadisindeki büyük ayaklanma.
24. 1917 Rus Duması, Rus İmparatorluğu'nun son çarı olan Çar 2. Nikolas'ı tahtını ve tacını bırakmaya zorladı ve Rus Cumhuriyeti'nin kurulması.

Yorumlar (0)