Eski Çağ Türk Döneminde Altaylar / Prof. Dr. Vasıly Soyonov
Eski Çağ Türk Döneminde Altaylar / Prof. Dr. Vasıly Soyonov




Eski Dünya'nın diğer uluslarının tarihi ile karşılaştırıldığında, Sibirya'nın eski çağ uluslarının tarihi, dünya bilimi açısından iyi bir şekilde çalışılmamıştır. Bunda şaşılacak bir durum yoktur. Sibirya'nın yerel halklarının tarihi, XVI. ve XVII. yüzyıldan beri çalışılmaktadır. XVIII. ve hatta XIX. yüzyılda, bir çok araştırmacı, burada yaşayanların "tarihsiz bir halk" olduğuna inanıyordu. Kuzlasov L. R., Sibirya'nın bu inanışlar yüzünden donmuş bir durum içinde olduğunu ve sadece Rus hareketi ve birleşiminden sonra kendi tarihsel gelişimine sahip olabildiğini söyler.1 Bu zamandan başlayarak, bu kolonici düşünce, dünya biliminde sürdürülmektedir. Bu düşünceye göre, Altayları da kapsayan Sibirya ulusları, dünya tarihine hiç katkıları olmamış gibi "barbar" olarak görülmektedir. Potapov L. P.'nin, ünlü çalışması "Altay Tarihi Makaleleri"nde, Altay Dağları'ndaki "Ekim Devrimi'nden önce (Rusya'da 1917'de-V.S.) yarı göçebe olarak yaşayan halkların", "Sovyet Devlet sistemi ve Lenin-Stalin politikaları" sayesinde yüksek bir kültür seviyesine eriştiklerini yazar.2

Halbuki, ilk arkeolojik araştırmalardan başlayarak, binlerce yıldır bu bölgede yaşayan Altaylar'ın eski sakinlerinin tarihsel olaylarla dolu olduğu ve arkeolojik anıtların biçimi içersinde ifade edilen kalıntılar sayesinde hatırı sayılır kültürel değerler yaratabildiği görünen bir gerçektir. "Eski Göktürk Türk Dönemi" (VI. ve VII. yüzyıl) olarak adlandırılan tarihsel dönem, Altaylar'ın tarihi içersinde küçük, ama çok önemli bir dönemdir, çünkü Erken ve Orta Çağ döneminde Altay'ın Türkçe konuşan nüfusu, modern Altay Türklerinin ve diğer Türkçe konuşan ulusların etnogenezinin ana unsurlarından birini oluşturmaktadır.

Kesin bir şekilde, Altay nüfusunun kültürel araştırmaları, Oorta Çağ'daki arkeolojik anıtlarla sınırlandırılmamıştır. Ancak, aynı zamanda bunlar Eski Çağ Türk tarihi çalışmalarının çok önemli kaynaklarıdır. Göktürk Dönemi'nin arkeolojik kültürü içersinde, çözülmeyi bekleyen çok sayıda sorun vardır. Birinci sırada, kültürün köken sorunu gelmektedir. Türk-Tugo kökenli ve hatta onların Doğu Türkistan ve Güney Altay dönemlerindeki yaşamları hakkındaki efsaneler, Kuzeybatı Moğolistan ve Sincan anıtlarındaki sınırlı çalışmalar yüzünden, arkeolojik malzemelerle henüz tanımlanmamıştır. Ama Altay bölgesine dair söylenenler, Eski Çağ Türk etnogenezi'nin bir çok yeterliliği içersinde bize bir kesinlik kazandırır.3 İskit dönemi Pazırık kültürünün sınırları ve batı, kuzey4 ve güneybatı5 nüfusu, Altay nüfusunun unsurlarıdır. M.Ö. 1000'de ve M.S. 1000'in ilk yarısındaki Altaylar'ın Saka Dönemi, Pazırık arkeolojik kültürü içersinde yapılmış her iki bölgenin (Kuzeybatı Moğolistan ve Sincan, Ç.N.) anıtları ile gerçek anlamda ilişkilendirilmiştir.

Birçok araştırmacı, Pazırıklıları Yüeçiler ile özdeşleştirerek ve bularında Doğu'ya doğru olan Hun hareketi yüzünden güneybatıya göç ettiklerine inanarak M.Ö. VI ve II. yüzyılın Pazırık halkının Altay Türklerinin etnogenezi içersinde ele alınmalarını kabul etmeyi istememektedirler. Altayların Hun-Sarmat döneminin arkeolojik malzemeleri, bir diğer görüş açısını ispatlamaktadır. Son zamanlara kadar, bu zamanın anıtları hemen hemen bilinmemekteydi. Ama son 15 yıldır, M.Ö. II-M.S. V. yüzyıl olarak tarihlenen yirmi anıt keşfedilip çalışılmıştır. Bunlar; gömü tepeleri: Üst-Edigan,6 Çendek, Vyerk-Uymon,7 Sarı-Bel,8 Kuraika,9 Bulan-Koby IV,10 Bely-Bome Ayrıdaş I,12 Bikeh I,13 Dyalyan14 ve yerleşmeler gibi diğer yerler: Maima I, Cheposh II ve daha küçük yerleşimler olduğu Çeremşanka15 ve çalışma merkezi Yustyd,16 dinsel alanlar Bertek III.-IV.17 ve Kouçyerla I,18 Petroglitler.19 Bulunan malzemeler, Altayların Pazırık kültürünün bir iz bırakmaksızın yok olduğuna, ya da gömü tepelerinin birinden sonra "Bulan-Kobi"20 kültürü olarak isimlendirilen Hun tipi kültür içersinde değişime uğradığı gerçeğine dair kanıtlar verir. Gömü ayininin ardıllığı ve nesnelerin tüm kategori serileri, ama antropolojik gerçeklerde,21 daha sonraki nüfusun temelini biçimlendiren Pazırık arkeolojik kültürünün taşımacılıklarını ispatlar.

"Bulan-Kobiler", sırayla Altayların eski Türk Dönemi'nin nüfusunu biçimlendirdiler. Hun-Sarmat döneminin kültürel yapısından Eski Çağ Türk Dönemi'nin kültürel yapısına yumuşak bir hareket, M.S. birinci yüzyılın ortalarında görülür. Hızlı bir değişimin olmayışı, bir "Kudyrgin kültürü"nün (VII. yüzyıldan önce) varolduğu fikrini olası kılar.22 Ancak, şimdiye kadar bu gerçek, bulunan verilerle tespit edilemediğinden ve olumsuz bir tepki uyandırmıştır.23 Arkeolojik malzemeler, Altayların tarihindeki iki dönem arasında birçok ilişkinin olduğunu gösterir: Hun-Sarmat ve Göktürk,24 eski çağ Türk ve Pazırık dönemleri de denilir,25 birbirleriyle konuşabilmekteydiler.

Bizim, detaylı olarak, eski çağ Türk kültürel elemanlarının kökeni, bunların doğuşu ve Altayların Türk kültür taşıyıcılarının tarihsel yaşamları ile ilişkili olan farklı sorunlarla ilgilenmeye fırsatımız yoktur. Bu nedenle, biz sadece kaynak alanımızı belirleyerek Göktürk Dönemi'nin arkeolojik anıtlarını sorgulayacağız. VI. ve X. yüzyıllardaki, geleneksel olarak Rus ve Avrupa bilimlerinde sadece Göçebe-Barbarlar olarak düşünülen, Altay Türk Kültürü'nün seviyesini nesnel bir şekilde değerlendirmeye çalışacağız.

***

Altayların eski Türk Dönemine ait bir anıtını inceleyen ilk kâşif, olan, Derpsky Üniversitesi profesörlerinden Lebedur K. P., 1826'da Çaruş vadisinde arkeolojik araştırmalar yaparak IX. ve XI. yüzyıllara tarihlenen bir mezar yapısını açtı.26

Lebedur K. P.'nin araştırmalarından sonra, birçok ilginç araştırma yapıldı. Kaşifler, eski Türk Dönemi'nin kazılan gömü tepelerini, Koudergeh tipinin anıtları ve Kourai arkeolojik kültürü olarak tanımladılar.

Gavrilova A. A, Koudergeh'in erken dönem gömülerini Koudergeh tipi ve gömü alanlarını Katanda II, Kurota I, Tyeçta olarak da tanımlamıştır. Bu dönemden bilinen öteki kurganları da, Katanda ve Srostay tipleri olarak tanımlar.27 Daha sonra Savinov D. G., bu tanımlamadan Srosta kültürünün anıtlarını başka bir yere koyarak, Kourai arkeolojik kültürünü ayırmıştır. VI. ve X. yüzyıllara tarihlenen tüm anıtları, Kourai kültürü olarak tanımlamıştır, ama Koudergeh tipini kendi durumu içersinde korumuştur.28

Atların gömü alanları ile birlikte bulunan güney yönelimli toprak pitler içindeki ölü gömme geleneği, Türk Dönemi'nin Koudergeh anıtlarının özelliğidir. Koudergeh anıtlarındaki atlar, insanlarla aynı yöne yönlendirilmişlerdir (Levha 1-1). Bu özellik, Altayların Türk Dönemi'nden önceki mezarlarıyla Koudergeh tipi mezarlarını ilişkilendirir.29

Kourai kültürünü, Sovinov D.G. üç devreye ayırır: 1- Katanda devresi VII.-VIII. yüzyıllar (Katanda tipi, Gavrilova A. A. tarafından); 2- Tuekta devresi VIII-IX. yüzyıllar (Strosta tipi ve Tuekta, Kourai, Uzuntal'ın bazı toprak pitleri içine Gavrilova A. A. tarafından sokulan Katanda 2 ve Yakonur'un çok sayıdaki mezarı); 3- Geç Dönem IX-X. yüzyıllar (Kourai'ı çok sayıda mezarı).30

Kourai kültürünün gömü tepelerinde, görünüşte köle olabilecek bir insanın bedeni ile birlikte bulunan insan kalıntıları ve üç tane öldürülmüş at bedeni bulunmuştur. Koudergeş tipi mezarlarla karşılaştırıldığında, atlar, insanlara göre karşı yöne yönlendirilmiştir (Levha 1 -2). Atların gömü alanları ile birlikte bulunması, Demir Çağı'nın başlangıcından beri bilinmektedir.31 M.Ö. birinci yüzyılın ikinci yarısı ve M.S. birinci yüzyılın ilk yarısı boyunca gömü anıtlarında yoğunlaşmıştır.32

Atlı gömüler, Bulan-Koby'den Pazırık ve Maiamirz'e kadar gelen Eski Çağ Türk kültürünün yerel özelliğinin göstergeleridir.33 Türk anıtlarının bir diğer kayda değer tipi-taş çevre duvarları, balballar ve aşınmış iri kaya parçalarından heykeller, gömü ve anma ayinleri ile ilişkilendirilmiştir.34 Şimdiye kadar, çevre duvarlarının tespiti ile ilgili çok sayıda görüş vardır. Bazı kaşifler, bu anıtların gömü olduğuna inanmaktadırlar. Onların görüşüne göre, çevre duvarları, ölü yakmanın dinsel töreni ile ilişkilendirilir. Öteki kaşifler,35 ise çevre duvarlarının anma özelliği ile ilgili anıtlar olduğuna inanmaktadırlar. Bu görüşlerden İkinci görüş onaylanmıştır; Altaylardaki 200'den fazla çevre duvarının incelenmesi, sonucu, Mendur-Sokkon I36 ve Kara-Koba I'in37 gömü tepelerindeki gömülerde at ve ölü yakma ile ilişkili olmayan bir insanın ayrı kemikleri dışında, herhangi bir gömüyü bulamamıştır.38 Dolayısıyla bu durum Altay'daki Eski Çağ Türk çevre duvarlarının, anma amacına sahipolduğu ortaya çıkmıştır.

Çevre duvarlarının görünümü, köşelerine konan taş dilimlerin kare ya da dikdörtgen yapıları şeklindedir (Levha 1 -3,4). Çevre duvarlarının iç bölümü, ya dilim ve iri kaya parçaları ile, ayrılmış taşlarla ya da çay taşı ile döşenmiştir. Ölünün koyulduğu yerdeki, kalıntılar ise, bu yapıları tarihlemeye olanak sağlayan sonu bükülmüş şekilli yaylar, silahlar, aletler ve at bezemeleridir.

Altay çevre duvarları, yapı özellikleri ile tanımlanan iki tiptedir (Gavrilova A. A.): Koudergeh tipi, ortak yakın çevre duvarları; Yakonur tipi,39 her biri ötekine yakın heykeller ve steller koyulan çevre duvarlarıdır. Yayların alt bölümünden tarihleme ise şu şekilde yapılmıştır: Koudergeh tipi -V.-VI. yüzyıllar, Yakonur tipi- VII-VIII. yüzyıllar.40

Daha sonra, temel olarak çevre duvarına Gavrilova'nin tipolojisini alan, Kubarev V. D., yeni gerçekler temelinde daha geniş bir tipolojiyi önermiş ve üç yeni tipi eklemiştir: 1) Yustyd tipi, bir kural olarak, merkezde bir ağacın gövdesinin kalıntıları ile su kabağı dilimleri (gourd slabs) ile inşa edilen bireysel bir çevre duvarı (Levha 1 -3); 2) Ulandryk tipi, merkezde bir stel ya da bir iri kaya parçalı çevre duvarları; 3) Ajutin tipi, bir tepe ya da bir hendek41 ile çevrilmiş çevre duvarları (Levha 1-4). Yustyd, Ulandryk, Ajutin çevre duvarları, VII. ve X. yüzyıllara tarihlenir ve Koudergeh tipi için önerilen daha önceki tarih, V. ve VI. yüzyıllara bırakılmıştır. Kubarev V. D., Ulandryk çevre duvarlarını Koudergeh çevre duvarlarına yakın olarak düşünmüştür.

Vasutin A. S., kaynak temelinin tam olmadığını açıklamak için, önerilen tipolojinin eksikliklerini belirtmiştir.42 Ulandryk çevre duvarları, Tal-Tury ve Ker-Keçi temelinde, IX. ve X. yüzyıllara tarihlenir.43 Daha sonra, Vasutin, yeniden ele alarak Koudergeh çevre duvarlarının tarihini VII. ve VIII. yüzyıllar öncesine tarihler.44 Ancak, tüm araştırmacılar bu öneriyi kabul etmemiştir.45

Savinov D. G., tüm olarak Kubarev tipolojisini inceledi ve üç tipin zamandizinini yeniden ele aldı. Ajustin çevre duvarları, VII. ve VIII. yüzyıllara, Yustyd VII. ve VIII. yüzyıllara, Yakonur IX. ve X. yüzyıllara tarihlenir.46 Savinov D. G., böyle bir tarihlemenin "biri diğerini izleyen tipler, anlamında olmadığı" çıkarımında bulunur. Savinov, Altay çevre duvarlarının çözümlenmelerinin, Altay'ın ne Uygur ne de Kırgız yayılımının, Altay Türk nüfusunun kendi bölgesinin dışında güç kullandığına dair bir sonuca ulaşmaya imkan tanımaması hakkında Kubarev V. D.'in yapmış olduğu ana sonucu desteklemiştir. Altay Türk nüfusu, V. ve X. yüzyıl dönemleri için, at ile geleneksel gömülerini ve anıtsal çevre duvarı seremonisini korumuşlardır.47

Taş heykeller, Eski Çağ Türk Dönemi'nin çok sayıdaki anıtları arasında özel bir yere sahiptir. Bu heykeller, Güney Sibirya ve Orta Asya'da oldukça yaygındır. Altay heykelleri, diğer birçoğu gibi, yüzün usta bir tanımlamasını, sakalı ve bıyığı içeren korkunç bir savaşçı şeklinde yapılmıştır (Levha 1-5). Biz, savasçıyı, başlıklı, sağ elinde bir kap, bir kemer, silahlar ve kaptyrghah bilinen bir çanta ile de görebiliriz.

Taş heykeller, uzaktan açıkça görülebilir. Bu özellikleri ile, tüm zamanların çok sayıda kaşifini etkilemişlerdir. Özel bir monografiyi de48 kapsayan çok sayıda makale, bu heykellere ayrılmıştır.

Bu anıtların çoğunluğu, Koş-Agaç ve Ongudai bölgelerindedir (Kubarev V. D.). Çok sayıda heykel, Moğolistan, Tuva ve Kazakistan'a giden eski çağın ana yolları boyunca yoğunlaşmaktadır. Taş heykellere, Kuzey ve Güney Altay'ın ormanlık dağlarında rastlanmaz.

Farklı resimler ve balballı taş çevre duvarları, Altay'daki Eski Çağ Türk heykellerini tarihlemek için ana kaynaktır.49 Ancak, biz kesin bir tarih veremiyoruz.50

Araştırmaların, Eski Çağ'da her çevre duvar için heykellerin ve stellerin taşındığını göstermesine rağmen, şu ana kadar Altaylarda, yaklaşık 300 heykel bilinmektedir. Taş heykellerin, gelecek dünyada onlara hizmet edecek51 olan düşmanlarının değil, ölmüş Türklerin kendi tasvirleri52 olduğu kanıtlanmıştır. Eski Çağ Türk heykelciliğinde, insanların oturarak tasvir edilmiş53 olması da doğrulanmıştır. Budist sanatının suretleri, Eski Çağ Türk heykellerinin gelişimini etkilemiştir.54 Dchgana-Mudra pozunda, ellerinde bir kap ve bir lotus ile oturan Buda'nin erken bir sureti, Eski Çağ Türk heykellerine benzerdir.

Balballar, taş zincirler, Eski Çağ Türk Dönemi'nin anıtsal yapılarının üçüncü elemanıdır. Kaşifler arasında, hâlâ bu balballara dair ortak bir fikir yoktur. "Balbal" terimi, araştırmacılar tarafından farklı farklı yorumlanmıştır. Bazıları, "balbalları" antromorfoz resimleri de kapsayan dik olarak yerleştirilmiş küçük taşlar serisi ile ilişkilendirir.55 Diğerleri, ise sadece, özel bir biçim olmaksızın olağan bir taş sütun olduğunu düşünürler.56

Çin tarihsel kaynaklarında ve eski çağ Türk runlarında karşılaşılmasına rağmen, balbalların dikilişinin gerçek nedenini belirlemek zordur. Çin yazılı kaynakları, balbalların sayısının, ölen kişinin öldürdüğü düşmanlarının sayısına eşit olduğunu söyler. Bunun yanında, anı niteliğinde dikilen balballar, bu gerçek içinde çok sayıda şüpheyi de barındırır. Ölen bir kişinin yüzlerce ve hatta binlerce düşman savaşçıyı öldürmüş olmasına inanmak zordur.57 "Balbal" terimine, runlarda yukardaki tanıma yakın bir bağlamda sekiz kez karşılaşılır.58 Balbalların dikilme nedenlerine dair diğer tanımlamalarda, bunların öldürülmüş ya da yakalanmış düşmanların simgeleri, hayvan bağlamak için kazık sütunlar ya da hayvanı kurban etmek için destek,59 anısal işaretler,60 insan yaşamının dönemleri,61 kurbanların işaretleri,62 vd. olduğu söylenmektedir.

Taş, balbal dikme geleneği, Altaylarda Pazırık Dönemi kadar eskiye tarihlenir. Pazırık gömü tepelerinde, çevre duvarının doğu bölümünde balballar63 vardı. Eski Çağ Türk Dönemi ile karşılaştırıldığında, Pazırık balballarının sayısı çok değildir. Ancak, bu farklılığa rağmen, Türk ve Pazırık Dönemlerinin balbalları, kendi anlamları ve nedenleri içinde benzerdir.

Altay tarihindeki Göktürk Dönemi'nin tepe kaleleri, gerçek anlamda çalışılmamıştır.64 Bunların arasında en fazla tanınanı, Bolşoy Yaloman vadisindeki tepe kaledir.65 Her iki tarafı ve üçüncü taban seviyesinden derin uçurumlara sahip olan Bolşoy Yaloman ve Katun nehirleri ile biçimlendirilen burun üzerine kurulmuş ve 5-6 metre genişliğinde, yığma ve hendek ile korunmaktadır. İki taş temel, yığmayı desteklemekte, taş bir duvar, şehri çevrelemektedir. Şehirde, iki taş giriş vardı: girişlerden biri, Bolşoy Yaloman tarafındandı, ikincisi ise özel bir yapı eğilimine sahipti ve Katun tarafındandı. Kare temelli özel kuleler, girişlerin savunması için idi. Şehirde, yüzyirmidört ev vardı. Büyüklüklerini ve lokalizasyonlarını irdelediğimizde, bu şehrin, yönetimsel bir merkez olarak Orta Çağ döneminde önemli bir role sahip olduğunu görürüz. Bu şehir, Orta Asya ile Güney Sibirya'yı en kısa ve en uygun yolla birbirine bağlamaktaydı Altayların çok sayıdaki petroglitleri (taş resimler, ç.n.) ve petroglitik çizimleri, Göktürk Dönemi'ne aittir.66 Bunlar, ne uç kesim tekniği (levha 2-2) ile ne de graffiti tekniğinde (levha 2-3) yapılmıştır. Eski Çağ Türk petroglitlerinin en ünlüleri, Katun, Çuya, Karakol, Çarış vadilerinde (Kalbak-Taş, Boş-Tuu, Karban, Kuyus, Karakol, Biçiktu-Bom, Mendur-Sokkon vd.) bulunmaktadır. Bundan başka, hayvanların ve binicilerin, savaş ve avlanma sahnelerinin resimleri, çok sayıda kuş ve yılan vb. resimleri, Altayların Türk Dönemi petrolitikleri arasındadır. Orhun Kağan stelindeki çizime benzeyen dağ keçisinin sembolik figürü, diğerlerine göre daha çok göze çarpmaktadır. Bazı araştırmacılar, böyle çizimlerin, politik kişiliğin ve Türk Kağanlığı'na ait olmayı seçen insanların anıtları olduğuna inanırlar.67

Doğu Altay'daki Kodergeh mezarlığından eğer büküm yeri ve "iri kaya-heykeller"deki boynuz üzerindeki çizimler, Eski Çağ Türk Dönemi'nin petroglitlerini tarihlemek için ölçüttür. Eğer büküm yerindeki boynuz, mezar dokuzda bulunmuştur.68 Bu, bir avlanma sahnesidir. Sahne kazılmış ve siyah kabuk bağlamalar ile doldurulmuştur (levha 2-3). Kompozisyonun merkezinde, birbirine koşan iki aslan vardır. Yanlarında, koşan hayvanları: (ayı, Sibirya erkek geyiği, koulan ve dağ keçisi (ibex), okuyla avlayan binici vardır. Dört nala koşturan ve aralarında karacanın yaralanmış olarak gösterildiği hayvanlar, yuvarlak kalçalı resimlenmiştir. Mogilnikov V. A., çizimlerin, Pazırık Dönemi Altay sanatının geleneğini gösterdiği düşüncesindedir.69 Bazı kaşifler, bunları, avlanma sahnesinin resimleri olarak tanımlarlar,70 diğerleri ise epik yiğit av töreni konusunu anlattığını düşünürler.71

Mezar 16'nın hendeği içersinde taş heykel bulunmuştur.72 Yüz, heykelin bir tarafında görülür. Heykelin diğer taraflarında özellikle ibadet sırasında görülen diz çökme sahnesi yapılmıştır (levha 2­5). Heykelin üst kısmında şapka taklit edilmiştir. Diz çökme sahnesinde bir iri, üç küçük figur yer almaktadır. Atlardan biri insanlara yakın diğeri ayrı olarak durur. Altların eğerleri, zengin bezemelere sahiptir.

Heykeldeki dış görünüş ve diz çökme sahnesi, araştırmacılar tarafından farklı farklı yorumlanmıştır. Bu yorumların çoğu, Kodergeh sahnesini, gerçek kamu ilişkilerinin, tarihsel-politik törenlerin anlatımı olarak görme şeklindedir.73

Ancak, iri figürlerin resimlerinin tanrılarla ilişkilendirildiğini ve diz çökme sahnesinin dua eden insanlarla ilişkili olduğunu söyleyen yorumlar da birden fazladır.74 Son farklı yorum, ise oldukça ilginç bir şekilde, bunu, VI. ve VII. yüzyıllardan önce yapılmış olarak ifade eder. Türk insanı, tanrılarının resimlerini yaratmamıştır. Kuzlasov I. L.'ye göre, bu dönemde Türk insanının ideolojisinde ciddi bir kırılma olmuş ve yüzsüz tanrıları antromorfik bir açıya sahip olmuştur. Ana Türk tanrıları, Tengri ve Umay'ın resimleri daha sonra ortaya çıkmıştır.

Çizimlerin anlamı, kaşifler tarafından çalışılmıştır. Koudergeh iri kayasındaki at çizimleri, tipik bir şekilde erken Türk stilistik işaretlerine sahiptir-"dişli" yeleler, gövde ve ayakların özel parçaları. Ağızlığın önünün vurgulanmış kıvrımı ve alın çizgisine yakın bir göz gibi bazı işaretler, erken dönem için tipiktir.75

Petroglithlerin nedeni sorununa tam bir cevap vermek mümkün değildir. Bazı çizimler, büyük ihtimalle, kült amacını izleyen dini yerlerdeki özel insanlar tarafından yapılmıştır; bazı çizimler, ölen bir insanın ya da bir olayın anısına yapılmıştır; diğerleri ise bir bezeme olarak ya da sadece eğlence olsun diye yapılmıştır. Ancak, Türk insanının her çizimi, dünyaya bakış açılarına ve atalarımızın yaşamına dair bir çok şeyi bilmemize yarayan bir döneme sahiptir.

Eski Çağ Türk Kültürü'nün yüksek başarılarının bilinen ispatlarından birisi, run anıtlarıdır (levha 2-4). Şu ana kadar yetmişten fazla runik yazıt, Altayların arkeologları tarafından çalışılmıştır. Altaylar, Türk run bölgeleri arasında birinci sırada gelen yerlerden birisidir. Çok ünlü run anıtları, Ust-Kan, Koş-Agaç ve Ongudai bölgelerinde bulunan kayalar76 mezarlar ya da tesadüfen bulunmuş olan metal eşyalar ve kemikler üzerindeki yazıtlardır.77

Altaylardaki yazıt çalışmaları, yerel bir toplumdaki özellik belirten yazı okullarının78 varlığı anlamına gelen paleocografik kökenlerini göstermiştir. Altay nüfusu, Orhun alfabesini bilmekteydi.79 Yukarı ve Güney Yenisey alfabelerinin Altay çeşitleri de biliniyordu.

Altaylar birçok runik yazıtının özü bilinmiyor. Ancak, yazıtların bir kısmı, rituel amaçlı bırakılmış ve ruhsal bağlama sahip olmuş olduğu şifrelenmiş ve açıklanmıştır.80

Farklı aletler, Türkleri, komşulardan sağlanan demirle ve demir kaplarla usta bir metalci olarak tanımlar. Altaylarda keşfedilmiş demir çalışmalarının kalıntıları bu duruma uygun bir kanıttır. Demir çalışmalarının otuzdan fazla yapısı, Güneydoğu Altaylar'da keşfedilmiştir.81 Bunların, diğer bölgelerle bir benzerliği yoktur. Yapıların uzunluğu iki metre, yükseklikleri bir buçuk metredir. Bunlar, çalışılan mekanı konik bölümlere bölen altı maden eritme ocağına sahiptiler. Yapılar, dönemleri için yüksek derecede bir mükemmeliğe sahipti ve üretimde erken Rus örneklerini aşmışlardı.82 Böylece, arkeolojik yapıların birçoğunun, Türk Dönemi'ne ait olduğu görülür. Aynı zamanda, yapıların ayrıca yukarda belirtilen özellikleri, mezar tepelerini andıran çok sayıda taş dikmeler, Güney ve Orta Altaylar'daki sulama kanalları, yollar, su araçları, vb.lerin bu döneme ait olduğu belirtilmelidir.83

Altaylarda farklı tarımsal aletler bulunmuştur: demir çapa,84 değirmen taşı,85 oraklar,86 döküm demirden sabanlar87 ve kalıp-pano (mould-board) (levha 5). Bunun yanında taş tohum sürtme aletleri de, Altaylarda çok yaygındır, çünkü şu ana kadar eneolit-tunçtu.

Arkeolojik yapıların diğer kategorileri: yollar, geçitler, madenler vb. şu ana kadar çalışılmamıştır. Ancak bunların çoğu, Altayın Türk Dönemi'ne tarihlenmektedir.

Ne yazıik ki, makalemizde tüm yapılara bakma fırsatına sahip değiliz. Bu yüzden, biz sadece yapının belirli elemanlarını göstereceğiz.

Geleneksel olarak, Altay Türkleri, Rus ve Avrupa biliminde, gelişimin alt düzeyinde olan göçebe sığır yetiştiricileri olarak düşünülmektedir.88Ancak, temel kaynaklar, bu görüş açısından düşünme konusunda bir değişimi bize verir. Şüphesiz, Altay Türkleri, Altay'ın doğal koşulları, göçebe sığır yetiştiriciliğine uygun olmasından dolayı hem göçebe hem de sığır yetiştiricisidir. Uygun mekanın olmayışı geniş sığır yetiştiriciliğine imkan vermemektedir. Irmak vadileri, 92.6 bin km'nin küçük bir kısmını kaplamaktaydı.89 Dar nehir basamakları, onbeş-yirmi km genişliğindeydi. Türk Dönemi'ndeki nüfus durumu içinde sığır yetiştiriciliğinin temeli olmayabilir.

Altay Türklerinin ekonomisi VI-X. yüzyıllarda, tamamen doğal iklim şartlarının kullanıldığı bir yapı idi. Arkeolojik gerçekler incelendiğinde, ticaret, sığır yetiştiriciliği ve tarımın, ekonominin temel kolları olduğu görülür. Kaşifler, Altay dağlarındaki göçebelerin resmi ve geleneksel kuramı içinde araştırmalarının sonuçlarını ortaya koymuşlardır.90 Ancak, günümüze kadar, malzemenin başka bir yorumu bulunmaktaydı. Orak, kalıp-panosu, saban ve değirmen taşı gibi tarımsal aletlerin bulunması, gelişmiş bir tarımın varlığını göstermesine rağmen,91 aynı zamanda bazı nedenlerden ötürü göçebeydiler. Eğer alt düzeyde bir tarım olmuş olsaydı, arkeologlar sadece çapa bulacaklardı, ama öyle olmadı. Ayrıca, ekilen alanlar, tarım için yeterli durumun olmadığı nemli alt bölgelerde bulunmaktadır. Geniş sürülmüş tarlaların varlığı, Altay Türklerinin sulama kanalları inşa etmesine neden olmuştur. Altay Türkleri, erken ve orta olgunlukta arpa, buğday, çavdar, yulaf, kenevir, vb. türlerini yetiştiriyorlardı, Arap ve Çinli yazarlar, doğrudan bunun hakkında bir şey söylememişlerdir, dokuzuncu yüzyılda Hakas, Tuva, ve Altayları kapsayan Kırgız Hanlığı'nın bölgelerinde tahıl yetiştirdiklerini anlatmaktadırlar.92

Sığır yetiştiriciliği ve avcılığı, Eski Çağ Türkleri'nin ekonomisinde önemli rol oynamaktadır. Arkeolojik buluntular şunu ortaya koyuyor ki, onlar koyun, at, inek, keçi, sarlyk yetiştirilmesiyle uğraşmakta ve Sibirya geyiği, karaca, iri boynuzlu geyik, dağ keçisi, koç ve kurt vb. avlamaktaydılar.

Biz, onların ticari gelişimin üst seviyesinde olduklarına eminiz. Bu makalede ticaret faaliyetlerini tam olarak tanımlamak mümkün olmamakla birlikte, bazı noktalarına değinebiliriz. İlk olarak, daha önce belirtildiği gibi, Altay yapıları, dönemi için mükemmel bir düzeye sahipti. İkinci olarak, yerel bir bölgedeki çok sayıda metallürji merkezleri, teknoloji ve aynı tür ocaklar,93 bir uzmanlaşmayı göstermektedir. Bu durumda nüfusun sınırlı bir bölümünün, özel üretim ustalıklarına sahip olduğuna dair bir sonuca ulaşabiliriz. Uzmanlaşmış insanların oluşturduğu bir kurum, hem uzmanlık hem de maden çevheri araştırmak ve metalleri eritmek için uzmanların hazırlığının gerekliliğini içeren bir takım özelliklere sahiptir. Bütün bunlar, aletlerin, kavramların ve terimlerin özel durumlarının neticelendiği, bir öğrenci olarak vakit geçirilecek kuruluş ya da okulların varlığına gereksinim duyar.

Demirci çalışmalarına dair aletlerle bazı hükümler verebiliriz. Örneğin, tekniğe sahip olma ve uçlar ile çalışmadaki balistik kanunları bilme gerekliliği bulunmaktaydı. Ayrıca, özgür demircilik metodları ve özel uygulamalar, ustalar tarafından kullanılmıştır. Bir diğer örnek, demirci çalışmaları teknolojisinin görünen düzeyi, aletlerin, silahların, kapların ve at koşum takımlarının detaylarının metallografik araştırmalarıdır.

Metallografik gerçeklere göre, Altay'ın demirci çalışmalarının ana teknolojik uygulamaları: ilk termal uygulama çelik, sonra aletleri ezme ve açkılama idi.94

Altaylı ustalar tarafından yapılmış metal aletler, yerel ve diğer bölgelerdeki nüfus tarafından kullanılıyordu: demir cevher depozitlerine sahip olmayan modern Moğolistan, Ordos, Gobi.95 Silahlar, halk isteğine göre idi: koruyucu silahlar (zırhlar, miğferler, koruyucu at giyecekleri (levha 4)), ok uçları (Levha 3-1,2,3, 4) ve pitler (levha 3-8), palalar (levha 3-9), deliciler, vd.

Diğer el işi kolları da büyük bir şekilde geliştirilmiştir: (keskiler, kumpaslar (levha 3-4)), bıçaklar, mücevherat, bizler vb. diğer örnekler gümüş (levha 6-4), bakır, tunç (levha 3-7), seramik (levha 6-1,3), ahşap kaplar), giyecek detayları, kemerler (levha 3-7), at aletleri (levha 3-8), kumaş parçaları, süsler vb.). Tüm bunların, Altaylarda bulunması ve yüksek gelişmiş uzman sınıfı, Türk Dönemi'nin Altay toplumunun sosyo-ekonomik yapısı içersinde önemli bir yer kapladığı gerçeğinin kanıtlarıdır.

İlişkilerin sürekliliği, Türklerin yüksek gelişiminin oldukça önemli bir kanıtıdır. Altay nüfusu, hem komşu ve hem de çok uzak ülkelerle ilişkilerde bulunmaktaydı. Çin standartlarında96 yapılmış ipek kumaşlar,97 tunç aynalar98 (levha 3-10), sabanlar, Çin'le olan ilişkileri, Türgeş parasının99 bulunması ise, Seyedisu ile olan ilişkileri gösterir. Hindistan ile olan ilişkilerin kanıtı, ise midye kabuklarıdır. Tokalar, kopçalar, pandantifler, Orta Asya'dan Bizans'a ve Doğu Avrupa'ya kadar olan ilişkilerin genişliğini ortaya koyar.100 İlişkiler geniş idi. Bunlar, ticaret, diplomasi, eğitim, dini vd. kapsıyordu.

***

Arkeolojik objelerin biçimi içersinde sadece maddi kalıntıların temelinde birçok ülke ile bizden ayrılan nüfusun kültüründeki sonuç yargılarını biçimlendiremeyebiliriz. Ama hala, hatta nispeten çok az arkeolojik veriler, bizim atalarımızın yüksek başarısını kanıtlayarak hayal gücü için olanak sağlar. Gömü tepelerinin büyüklüğü bizi titretir, usta zanaatçılar tarafından yapılan aletler bizi hayrete düşürür. Acaba dilin özelliklerine yazıyı nasıl uygulayabiliriz? bu noktada şiirin mükemmelliyeti için memnunuz. Bütün bunlar ve diğer öteki şeyler, atalarımızla ve onların yaptıklarıyla gurur duyma nedenini, şansını ve hakkını bize verir.



1 Kızlasov L. R., 1993.
2 Potapov L. P., 1953.
3 Mogilnikov V. A., 1992a.
4 Mogilnikov V. A., 1996.
5 Soyonov V. İ., 1997; Soyonov V. İ., Ebel A. V., 1998.
6 Hudyakov Yu. S., Skobılev S. G., Moroz M. V. 1990.
7 Soyonov V. İ., Ebel A. V., 1992.
8 Soyonov V. İ., 1999.
9 Soyonov V. İ., Ebel A. V., 1998.
10 Mamadakov Yu. T., 1985.
11 Globa G. D., 1983.
12 Surazakov A. S., 1990.
13 Kubarev V. D., Kirieev S. N., Cheremisin D. V., 1990.
14 Teterin Yu. V., 1991.
15 Abdulganeev M. T., 1998.
16 Kubarev V. D., Juravleva A. D., 1986.
17 Molodin V. L, 1994.
18 Derevyanko A. P., Molodin V. L, 1991.
19 Soyonov V. L, 1996.
20 Mamadakov Yu. T., 1990.
21 Hudyakov Yu. S., 1993; Kocheev V. A., 1997; Mamadakov Yu. T., 1985; Skobelev S. G., 1992; Kim A. R., 1988.
22 Surazakov A. S., 1992.
23 Vasyutin A. S., 1993.
24 Gavrilova A. A., 1965; Soyonov V. L, Ebel A. V., 1992.
25 Savinov D. G., 1984; Mogilnikov V. A., 1992; 1996; 1997.
26 Umunskiy A. P., 1964.
27 Gavrilova A. A., 1965.
28 Savinov D. G., 1984.
29 Gavrilova A. A., 1965; Surazakov A. S., 1990; Soyonov V. L, Ebel A. V., 1992.
30 Savinov D. G., 1984.
31 Tishmin A. A., 1996; Kiryushin Yu. F., Tishkin A. A., 1997.
32 Surazakov A. S., 1989; Mamadakov Yu. T., 1990; Hudyakov Yu. S., 1993; Soyonov V. L, 1997.
33 Mogilnikov V. A., 1996.
34 Gryaznov M. P., 1940; Potapov L. P., 1953; Gumilev L. N., 1993; Surazakov A. S., 1997.
35 Yevtyuhova L. A., 1941; Kiselev S. V., 1951; Kızlasov L. R., 1969; Mogilnikov V. A., 1981; Savinov D. G., 1984; Kubarev V. D., 1984.
36 Soyonov V. L, Ebel A. V., 1997.
37 Mogilnikov V. A., 1992b.
38 Gavrilova A. A., 1965.
39 Gavrilova A. A., 1965.
40 Gavrilova A. A., 1965.
41 Kubarev V. D., 1978.
42 Vasyutin A., 1983.
43 Vasyutin A. S., Elin V. N., 1983.
44 Vasyutin A., 1985.
45 Mogilnikov V. A., 1997.
46 Savinov D. G., 1984.
47 Kubarev V. D., 1979.
48 Kubarev V. D., 1984.
49 Kubarev V. D., 1984.
50 Savinov D. G., 1984.
51 Kiselevv S. V., 1951; Kızlasov L. R., 1964; Sher Ya. A., 1966; Mogilnikov V. A., 1981; Kubarev V. D., 1984.
52 Grach A. D., 1961.
53 Sher Ya. A., 1966; Klyashtornıy S. G., 1978; Savinov D. G., 1984.
54 Sher Ya. A., 1966.
55 Yevtyuhova L. A., 1941; Kiselev S. V., 1951; Grach A. D., 1961; Sher Ya. A., 1966; Voytov V. E., 1996.
56 Gryaznov M. P., Shneyder E. R., 1930; Kızlasov L. R., 1966; Mogilnikov V. A., 1981; Kubarev V. D., 1984.
57 Bichurin N. Ya., 1950.
58 Voytov V. E., 1996.
59 Sorokin S. S., 1981.
60 Kubarev V. D., 1984.
61 Voytov V. E., 1996.
62 Sher Ya. A., 1966.
63 Kubarev V. D., 1987; 1991; 1992; Surazakov A. S., 1989.
64 Shulga P. L, 1990.
65 Gorbunov V. V., Kungurov A. L., Kungurova O. F., Shamshin A. B., 1997.
66 Kubarev V. D., Matochkin E. P., 1992.
67 Savinov D. G., 1984.
68 Gavrilova A. A., 1965.
69 Mogilnikov V. A., 1981.
70 Potapov L. P., 1953.
71 Gryaznov M. P., 1956.
72 Gavrilova A. A., 1965.
73 Kiselev S. V., 1951; Potapov L. P., 1953; Mogilnikov V. A., 1981; Savinov D. G., 1984; Surazakov A. S., 1994; Kubarev V. D., 1995.
74 Kızlasov İ. L., 1998.
75 Sher Ya. A., 1980.

Yorumlar (0)