ESKİ YUNAN UYDURMACASI NASIL İMAL EDİLDİ ? KARA ATENA - 'Martin Bernal' - Nilgün KAYNAR

ESKİ YUNAN UYDURMACASI
NASIL İMAL EDİLDİ?


KARA ATENA / Martin Bernal (kitap)

Nilgün KAYNAR

Martin Bernal tarafından The Afroasiatic Root of Classical Civilization, Volume I: The Fabrication of Ancient Greece 1875-1985 adıyla kaleme alınan metin 1987 yılında, Londra’da, Free Association Books’da yayınları arasında çıkmıştır.



Kitap, Martin Bernal tarafından, dört cilt olması tasarlanan çalışmanın ilk cildi olarak ortaya çıkmıştır. Dört cilt olması planlanan bu çalışma henüz tamamlanamamıştır.


Türkçe’ye Özcan Buze’nin çevirdiği kitap Kaynak Yayınları tarafından
"Kara Atena/Eski Yunanistan Uydurmacası Nasıl İmal Edildi?" 1875-1985 adıyla yayımlanmıştır.



Çalışma, Avrupa-merkezci bir yaklaşımla, bugün kabul edilen anlamda, 1830-1840’larda son şeklini alan “Ari Model” –eksikleri, hataları, yaklaşım çarpıklıkları ile- ve onun karşısında yer alan “Eskiçağ Modeli” etrafında şekillenmiştir.



Aslında bu eser, bir bakıma, Medeniyetler Tarihinin yeniden okunuşu ve bunu yaparken eksik taşların yerine konulması girişimidir.
Eser, genel anlamda, Avrupa- merkezci tarih anlayışını eleştirmekte ve bu anlayışın nasıl bir süreç içerisinde, neredeyse tüm dünya üzerinde, etkili olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır.



Bu tarih anlayışına göre, dünya tarihinde ortaya çıkmış bütün uygarlıklar kendilerine özgü bir yol izlemişken; Batı uygarlığı, insanlığın genel gelişim çizgisinden ayrılarak diğer uygarlıklardan farklı bir yola sapmış ve bugünkü seviyesine ulaşmıştır.


Bu seviyeye ulaşırken etkileşim içerisinde bulunduğu Doğu Medeniyetleri’nin (Sümer, Mezopotamya, Mısır, Fenike, İslâm, vb.
…) kendisinin ‘yarattığı’ uygarlığa olan etki ve katkılarını görmezden gelmiştir.
Bu süreçte Batı toplumları ilerlerken, Doğu toplumları geri kalmış ve ‘himaye edilmeye’ muhtaç bir hale gelmiştir.


Çünkü Avrupalı zihniyete göre, Doğu toplumlarının temelinde dinamizm ve değişme değil, tam aksine durağanlık ve gerilik yatmaktadır.
Bu zihniyet çerçevesinde; Doğu-Batı, ileri-geri kalmış gibi sınıflamalara tâbi tutulan insanlık üzerindeki parçalanma, kolay kolay yok olmayacağa benzemektedir.



Oryantalizm


Bu gruplandırmalar ve ayrıştırmalar neticesinde ortaya çıkan ‘oryantalizm’ Batı zihniyeti için zoolojiden pek de farklı değildir.
Bu Batılı bakış açısına göre Doğulu, incelenmeye muhtaç, kendi kendisini analiz edemeyen, statik ve geri kalmış bir ‘şey’dir.


Oryantalizmle bir taraftan Doğulu içten içe aşağılanırken, diğer taraftan da Doğu ve Doğulu zihniyet tanımlanmaya çalışılır. Oryantalizm ve Doğu ile olan ilişkilerde var olan diğer yaklaşım tarzları hep bu Avrupa-merkezci tarih anlayışını yansıtmaktadır.


Bernal, Kara Atena isimli eserinde, sanıldığının aksine, Batı uygarlığının hiç de kendi kendini yaratmadığını bilimsel verilerle ortaya koymaktadır. Bunu da, Avrupa kültürünün tek büyük kaynağı olarak kabul edilen Antik Yunanistan’ın oluşum sürecini inceleyip bugün saptırılan ya da görmezlikten gelinen bilgileri ortaya koyarak yapmaya çalışmıştır.


Öncelikle Yunanlıların kökenleri ile ilgili iki modelden: Eskiçağ Modeli ve Ari Modeli bahseden Bernal, bu modelleri, çalışmasına mihenk taşı yapmaktadır. Ari Modeli’ne göre Yunan uygarlığı, Ege havzasının kuzeyden, bir Hint-Avrupa dili konuşan ‘Ariler’ olan Helenler tarafından işgal edilmesi sonucu ortaya çıkmıştır.


19. yüzyılda Ari Modeli yaratanlar, Yunanistan’ı, Ariler’in esmer halkı kuşattığı (yani Hintlileri), ancak sonradan onlar tarafından yozlaştırıldığı Hindistan’dan farklı bir yere koyarken, Yunanistan ise Batı uygarlığı için uygun bir beşik, ırk açısından saf ve temelde Avrupalı olarak görülmüştür.


Bu, 1830-1840’larda artık iyiden iyiye yerleşmiş olan bir görüştür.


Yunanlıların kökenleriyle ilgili diğer görüş ise, M.Ö. beşinci yüzyılda oluşturulmuş olan ve Bernal’in Eskiçağ Modeli olarak adlandırdığı modele dayanmaktadır.
Bu modele göre Yunanlıların ataları, Fenikeliler ve Mısırlılar gelene kadar Ege kıyılarında yaşamışlardır. Yunanlıların buradaki yaşantıları oldukça sadedir.
Yabancılar ise beraberlerinde sulama teknikleri, çeşitli silah türleri, yazı ve farklı dinleri getirmişlerdir. Hepsi birer uygarlık unsuru olan bu yenilikler, yerleştikleri yeni coğrafyanın da uygarlaştırılması yolunu açmıştır.



Daha sonra eğitim amacı ile Mezopotamya ve Mısır’a giden Yunanlılar da aldıkları eğitimle bu sürece katkı sağlamışlardır. Bernal, bu çalışmasını sağlam bir filolojik araştırma üzerine oturtmaktadır.


Yunancanın gelişim seyrine açıklık getirerek hangi dil ve dil ailelerinin etkisinde kaldığını açıklığa kavuşturmaya çalışmış; Yunanca’ya giren yabancı unsurları tahlil ederek Eskiçağ Modeli adını verdiği modeli, filolojik altyapı üzerine bina etmiştir.


Bunda, dilin, insanlık tarihinde sahip olduğu önemli konumun, araştırmacıyı etkilediğini açık bir şekilde görebilmekteyiz.


Çünkü Ari Model savunucuları özellikle dil üzerinden yaptıkları spekülâsyonlar ile kendilerine dayanak sağlamaya çalışmaktadırlar.
Gelişen bilimsel çalışmalar, aydınlanma, ekonomik kalkınma, yeni antropolojik ve arkeolojik keşifler, romantizm ve ırkçılık akımları, antisemitizm, vb. başka gelişmeler çerçevesinde çok geniş bir yelpaze ve etki alanı içerisinde şekillenen bu iki model arasındaki mücadele 1830-1840’lara gelindiğinde Ari Modelin galibiyeti ile sonuçlanmıştır.


Ancak hala doldurulamaz boşlukları ve soru işaretlerini içinde barındıran bu model üzerindeki tartışmalar bitmeyecek gibi görünmektedir.


Bernal’in de ifade ettiği gibi; Eskiçağ Modeli’nin yıkılarak yerine Ari Model’in konulması, Eskiçağ Modeli’nin içinde hatalar barındırması gerekçesinden kaynaklanmamıştır.
Yalnızca, Ari Model, Yunanistan tarihi ve Yunanistan’ın Mısır ve Levant ile olan ilişkilerini, 19. yüzyıldaki dünya görüşüne, özellikle sistematik ırkçılığa uygun hale getirdiği için benimsenmiştir.



Ari Model, eril, dinamizme sahip Helen ırkının; dişil, pasif pre-Helen bölgesine inerek burayı fethettiğini savunurken bu, 19. yüzyıl Romantik tarihçilerinin ilerlemeci tarih anlayışı ile örtüşmüştür. Eskiçağ Modeli ise, kesinlikle bu anlayış ile bağdaşmamaktaydı.
Avrupa kimliğinin belirleyicisi olarak kabul edilen ve en başta gelen unsur Eski Yunan’dır. Eski Yunan, Avrupa’yı, insanlığın geri kalanından ayıran en önemli etkendir. Avrupa ondan; yetkinliği, özgürlüğü, ilerlemeyi, eksiksiz insana yönelik düşünme metodunu almıştır.
En özgün ürünü, en kişisel zaferi olan bilimi, onun başlattığı değişime borçludur.



Fakat ilginçtir ki, böylesine ayırıcı bir anlayış, Avrupa’nın felsefe, bilim, sanat, siyaset ve ekonomi alanlarında üstünlüğünü ilan ettikten sonra ortaya çıkmıştır.
İşte böyle bir zihniyetin ürünü olan Ari Model şablonu ile saf Avrupa ırkı düşüncesinin yaratılması amacıyla, Yunan öncesinde ve sonrasındaki bütün toplum ve uygarlıklar -işe gelenler hariç- adaletsiz bir şekilde uygarlık sahnesinden silinmeye çalışılmıştır.


Bu girişim yalnız kâğıt üzerinde ya da düşünce boyutunda kalmamıştır elbette;


‘Batı Uygarlığı’, medeniyetler yıkarak bir ‘uygarlık’ olabilmiştir. Batı tarihi, bir çeşit soykırım tarihi olarak da nitelendirilebilir.
Bugün ‘üçüncü Dünya’ diye bir kavramdan söz edebiliyorsak, bu, sömürgeci Batı’nın eseridir. Ari Model ile tarih, Avrupa-merkezci bir anlayışla tersyüz edilmiş ve bu amaçla çeşitli bilim dalları bile icat edilmiştir. Oryantalizm bunun en güzel örneğidir ve ‘yegâne’ kalabilmek için, diğerlerini ‘ötekileştirme’nin adıdır.


Kara Atena, böyle bir zihniyetin yanında yer almak istemeyen bir düşüncenin ürünü olarak şekillenmiş, köken ve etkileşim konularına sağlam dayanaklarla açıklamalar getirmiştir.
Amacı, doğru bir medeniyet tarihi okuma yolunda okuyucuya rehberlik etmektir.
Bunu bir çeşit, satır aralarını doğru okuyabilme eğitimi olarak da niteleyebiliriz.


Çalışma çok geniş bir bilgi üzerinde şekillendiği için Bernal yaptığı çalışmayı, "at üzerinden kır çiçeklerini izlemeye" benzetmiş; kır çiçeklerinin kokusuna, şekline vakıf olabilmeyi ise, bu yolculuğu sindirerek keşfetmek isteyen yeni bilim adamlarına devretmiştir.

Yorumlar (0)