Göktürk Kağanlığı, Göktürkler / Prof. Dr. Ahmet Taşağıl
Göktürk Kağanlığı Göktürkler / Prof. Dr. Ahmet Taşağıl




Türk milletine ad verme şerefi kazanan Göktürklerin tarihi, bağımsız devlet olarak yaklaşık iki yüz yıl sürmüş, yıkılışlarından sonra yine iki asır devam etmiştir. Türk milleti ve kültürü Göktürk Dönemi'nde her bakımdan sistemli bir şekilde ortaya çıkmış, bir bakıma günümüze kadar tarihine yön vermiştir. Aslında ondan önce de Türk milleti ve dolayısıyla tarihi vardı. Yine iki kıtada Türk toplulukları farklı adlar altında devlet ve benzeri siyasi kuruluşlar meydana getirmişlerdi. Ama Türk adının, dilinin, kültürünün, yabancı devletler tarafından tanınıp yaygın hale gelmesinin gerçekleşmesi tamamen Göktürkler sayesinde olmuştur. Diğer yandan aşağı yukarı bütün Türk boylarının bir devlet halinde birleşmesi sağlanmıştır.

Onların yıkılışlarından sonra kurulan bütün devletler izlerini taşımaktadır. Nitekim Türk, Türkmen, Tork, Türkiye gibi isimler yabancı milletlerin hafızalarına kazınmış, günümüze ulaşmıştır. Bu yüzden Göktürk tarihi 250 yıl önce Batı ilim aleminde önem kazanmış ve zamanımıza kadar sayısız araştırmalar yapılmıştır. Türk Dünyası'nın büyük bir kısmının bağımsızlığa kavuşması bütün dünyanın dikkatini çekerken özellikle Türk kimliği tartışılmaya başlanmıştır ki, Göktürk tarihi bu tartışmalara en iyi cevaptır.

Menşeileri

Göktürklerin menşei kaynaklarda efsanelerle karışık anlatıldığı için kesin bir neticeye varmak zordur. Ancak, yine de efsanevi metinlerin içinden bazı noktalar tespit etmek mümkündür. Arkeolojik ve bazı kesin tarihi bilgiler buna ilave edildiği zaman ortaya çıkan sonuç, Göktürklerin 542 yılı öncesinde Altay Dağlarının güney eteklerinde yaşıyor olmaları ve Hunların kuzey boylarından gelmeleridir.1

Genel olarak menşei ile ilgili bilgilere baktığımızda Hunlardan geldikleri ifadesi dikkat çekerken mevki olarak Turfan'ın kuzeybatısı, Altayların güney etekleri kayıtları bulunmaktadır. Diğer taraftan atalarının ilk çıktıkları yer olarak Ötüken'in yaklaşık 250 km. batısının gösterilmesi dikkat çekmektedir.

Netice olarak, Hunların bir kolu olan Göktürkler, önce Altay Dağlarının kuzeyinde bulunuyorlardı. Sonradan adı geçen dağların güney eteklerinde yerleştiler. Yerleştikleri bölgenin doğu sınırı Turfan ve Etsin Göl Bataklıklarıdır. Bir başka ifade ile Yenisey Nehri'nin doğduğu kaynakların havzası Göktürklerin ilk yurdu idi.2

Kaynak metinlerinde Göktürklerin menşei hakkında iki efsane kaydedilmiştir. Gerçek dışı olaylarla bezenmiş olsalar dahi söz konusu metinler büyük tarihi önem taşımaktadır. Birincisi kurttan türeme, ikincisi Hunların kuzeyindeki Suo ülkesinden çıkma hadisesidir.

Göktürklerin menşeine dair başka bir rivayet de Büyük Hun İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra Çin'in kuzeyine giden Hunların kurduğu devletlerden biri olan Kuzey Liang Devleti'yle ilgilidir. Buna göre, 439 yılında Tabgaç Hükümdarı T'ai-wu tarafından yıkılan adı geçen devletin reisi A-shih-na beş yüz aile ile Juan-juanlara sığınmıştı. Daha sonra bu beş yüz aile Altay Dağlarında oturarak Göktürkleri meydana getirdiler.3

Göktüklerin tarih sahnesine çıktığı sırada onların da vassal olarak bağlı bulundukları Moğol asıllı Juan-juanlar, Moğolistan coğrafyası başta olmak üzere Orta Asya'nın doğusuna hakimdiler. Çin'de ise 386 yılında Türk asıllı boylar tarafından kurulan Tabgaç Devleti, zamanla Budizm'in etkisiyle Çinlileşip Wei adını alarak varlığını devam ettirdi. Nihayet, 534 yılında Doğu ve Batı Wei olmak üzere ikiye ayrıldı. Doğu Wei Devleti 550 yılında yıkılıp yerini Kuzey Ch'i hanedanına bıraktı. Batı Wei Devleti ise 557 yılında Chou, hanedanına dönüştü. Batı Türkistan'da ise 350'li yıllarda Juan-juanlardan bağımsızlığını kazanarak Maveraünnehir ve Semerkand merkezli devlet kuran Akhunlar, İran ve Afganistan'a kadar genişleyen büyük bir devlet kurmuşlardır. İran'da ise Sasani Devleti vardı. Yukarıda menşeileriyle ilgili bilgilerinden bahsettiğimiz Göktürklerin tarih sahnesinde kesin bir şekilde çıkmaları 542 yılındadır. Bu tarihle ilgili verilen bilgiye göre senelerdir kışın Wei nehrinin buzlarla kaplanmasından istifade eden Göktürkler Çin'in Suei-yüan eyaletini yağmalıyorlardı. Yü Wen-tse adlı generali gönderen Batı Wei Devleti, Göktürklere geldiğinde ateşler yakarak, büyük ordu görüntüsü verdi. Neticede Göktürkler geri çekildiler.4

Bu kayıt bize 542 yılında onların Çin'e sefer yapacak kadar güçlü olduklarını göstermektedir. Nitekim, daha sonra kuzey Çin pazarlarında ipek ticaretine başlayacaktır. Artık, askeri gücünün arttığı, hüfusunun kalabalıklaştığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla reisleri Bumın resmi dış ilişki yolunda faaliyetlerine girişti. Bir başka ifade ile bağımsızlık yolunda önemli bir adım atmak istiyordu. Bunun için harekete geçtiğinde Çin'deki Batı Wei Devleti'nden hemen cevap geldi. Adı geçen devletin başbakanı Türkleri yakından tanıyan bir Soğdluyu5 Göktürklere elçi olarak gönderdi (545).6 Çinli başbakan ülkesinin geleceğine yatırım yapmış, kendisi 557'de tahtı ele geçirip Chou hanedanını kurunca Göktürklerden çok yardım alarak karşılığını görmüştür. İlk defa bir devlet tarafından resmi bir elçinin kendilerine gönderilmesine çok memnun olan Göktürkler olayı sevinçle karşılayıp adeta bayram yapmışlardı. Ertesi yıl (546) karşı elçi gönderen Bumın, Batı Wei'e kendi ülkesinde yetişen ürünlerden sunmuş, milletler arası münasebetlerde önemli adımlar atmıştır.7

Bağımsızlığın Kazanılışı ve I. Göktürk Devleti

Buna rağmen hala Juan-juanlara vassallıkları devam ediyordu. Efsanevi metinlerde geçen şad ve yabgu gibi unvanlarda onların bir bakıma bağlılıklarının federatif bir şekilde sürdürdükleri sonucuna variyoruz. Bütün bu gelişmeler olurken, Töles boyları da hareketlenmişler, bağlı oldukları Juan-juanlara saldıracaklardı. Fakat daha önce harekete geçen Bumın, Töleslere hücum ederek onları yendi ve kendine bağladı. Böyle ona bağlanan insanların sayısı kaynaklarda elli bin aile şeklinde bildirilmektedir. Göktürklerin tarih sahnesine çıktığı sırada Orta Asya'nın doğusundan batısına her tarafında dağınık olarak yaşayan Töles boyları kavramından aslında o devirde Güney Sibirya bölgesi hariç bu coğrafyada yaşayan bütün Türk boyları anlaşılmalıdır.8 Çünkü onlarla ilgili bilgileri iltiva eden Suei shu 84 ve PS 99'daki iki bölümde onların da Türk olduğu belirtilmiş, yaşadıkları alanlar açıkça gösterilmiştir.9

Töles boylarının kalabalık bir grubunun kendine katılması üzerine, Bumın etrafında toplanan birliğin gücü çok arttı. Yıllardan beri dış temaslarda bağımsızlığını kazanma yolunda önemli işler başaran Göktürklerin lideri yeni bir adım daha attı. Vassal olarak bağlı olduğu Juan-juan Devleti'nin hükümdarı A-na-kuei'e elçi göndererek, onun kızıyla evlenmek istediğini bildirdi. Bu kendisini artık tâbi olduğu devletle aynı seviyede görmesi ve bunu A-na-kuei'e göstermesi amacını güdüyordu. Nitekim bunu anlayan A-na-kuei, Bumın'a "sen benim demir işlerimde çalışan bir kölemsin, nasıl böyle bir teklifte bulunabilirsin?" diye haber gönderdi. Böylece onu bağımsız olarak tanımadığını bildiriyordu. Bumın bu harekete tepkisini onun elçisini öldürerek gösterdi ve bütün ilişkisini kesti.10

Bumın için artık geri dönüş yoktu. Daha önce resmi ilişki kurduğu Batı Wei'e elçi gönderip, onların hanedanından bir kızla evlenme isteğini iletti ve Ch'ang-lo adlı prensesleriyle evlendi. Zaten, Çin'deki Batı Wei Devleti yıllardan beri kendisine karşı Doğu Wei-Juan-juan ittifakıyla mücadele etmek zorunda idi. Dolayısıyla, Göktürklerin hızla yükselen gücüyle ittifak yapmak kendilerinin çıkarlarına uygun geliyordu. Ayrıca Bumın, Çin imparatorunun ölümünden dolayı taziyetlerini sunmuş ve iki yüz baş at sunmuştu.11

Artık vaktin geldiğine inanan Bumın, 552 yılının baharında Juan-juanlara ani bir baskın yaptı. Güney Moğolistan'da Huai-huang'ın kuzeyinde12 büyük bir bozguna uğrayan Juan-juan hükümdarı A-na-kuei kendini öldürdü.

Kurtulabilenler, Çin'deki Kuzey Ch'i Devleti'ne, bir kısmı da Kıtanlara sığındı. Bu büyük zaferinden sonra Bumın, İl Kağan unvanını aldı ve 552 yılında Göktürk Devleti'nin bağımsızlığı resmen ilan edildi. Bumın'ın hanımına da Hatun unvanı verilmişti.13

Bumın uzun mücadeleler neticesinde milletine kazandırdığı bağımsızlıktan sonra fazla yaşamadı. Aynı yıl ölünce yerine oğlu Kara (çince K'o-lo), diğer unvanı İlci (i-hsi-chi), Kağan oldu.14 Kara Kağan babasının bıraktığı işi devam ettirdi. Bu günkü Ordos'taki Jehol eyaletinde, Juan-juanlardan arta kalan bir kütleyi mağlup etti. Arkasından Batı Wei Devleti'ne de elçi göndererek elli bin baş atı hediye olarak sundu (553 Mayıs).15

Kara diğer adıyla İlci aynı yıl içerisinde öldü.

Kara Kağan'ın hastalıktan ölmesi üzerine boşalan Göktürk tahtına kardeşi Mukan geçti. Aslında Kara, ölümünden önce kendi oğlu yerine kardeşi Mukan'ın kağan olmasını vasiyet etmişti. Söz konusu hükümdar değişikliğinin hızla büyümekte olan Göktürk Devleti'ne aksi tesir yapmadığı gibi daha faydalı olduğu ortaya çıktı. Bunda Mukan'ın hareketinin büyük payı vardı. Kaynaklar onun başarısının altında zeki, bilgili, taktikçi askerini iyi kumanda edişi yönünde ilgi çekici bilgiler vermektedir.

Devletin Yükselişi

Mukan da devletinin düşmanı Juan-juanların artıklarına saldırmaya devam etti. Kendilerinden önce yaklaşık iki asır Orta Asya'nın en büyük gücü olan bu Moğol kavminin izlerinin tamamen silinmesi Göktürklerin devletinin sağlam bir temele oturması için gerekliydi. Neticede üçüncü defa ağır bozguna uğrayan Juan-juanlardan kurtulanlar Kuzey Ch'i Devleti'ne sığındılar. Onları adı geçen devletin sınırına kadar takip eden Göktürkler iyi bir ticaret anlaşması karşılığında onların Çin'de yaşamasına razı oldular.16

Göktürklerin, Kuzey Ch'i Devleti'yle yakınlaşması bu devletin rakibi Batı Wei'i telaşa düşürdü. Onlar da hemen Göktürklere, K'u-Ti-Ch'i isimli bir elçi'yi gönderdiler. Böylece Çin'deki doğu ve batı hanedanları arasında Göktürklerle dost olabilme yarışı başladı.17 Nitekim, Mukan ülkesinin eski dostu Batı Wei'i tercih etti. Fakat yine de Kuzey Ch'i Devleti'yle ilişkisini sürdürdü. Çin Devleti'yle bu ilişkiler sürerken, Juan-juanların peşini bırakmayan Mukan, onların bir başka grubuna dördüncü darbeyi indirdi. Bu sefer mağlup olanlar, son hükümdar A-na-kuei'nin küçük kardeşi Teng-shu-tse ve yanındakilerdi (555 yılı). Onlar çaresiz Batı Wei Devleti'ne sığındılar. Mukan, onları geri istedi. Göktürklerle iyi geçinmek zorunda olduğunun farkına varan Batı Wei İmparatoru Kung, onları derhal geri verdi. Daha teslim edildikleri sırada Juan-juanlar Ch'ing-men adlı kapının dışında öldürüldüler. İlk mağlup edildikleri sırada doğudaki Kıtanlar Juan-juan reisi T'ie-fa da tarafından ortadan kaldırılmıştı. Kuzey Ch'ilere sığınan kütlenin reisi An-lo-ch'en isyan edince kendisi öldürüldüğü gibi halkı değişik bölgelere dağıtıldı. 18

Göktürklerin artık sağlam bir şekilde devletleştiğini gören Kuzey Ch'i imparatoru aralarında barış anlaşması olmasına rağmen onlara karşı savunma tedbirleri almaya başlamıştı. Yaklaşık 510 km uzunluğundaki Çin Seddi'ni tamir ve yeni duvarlar inşa etmek için bir milyon sekiz yüz bin kişiyi görevlendirdi.19

Aslında 555 yılı Göktürkler için tam bir fetih yılı olmuştu. Kıtanlar üzerine bir sefer düzenleyip onları kendine bağlayan20 Mukan'a Baykal Gölü'nün kuzey ve batısındaki Kırgızlar itaat ettiler.21 Bu arada İstemi Yabgu, Batı Türkistan ve Kuzey Afganistan'daki Akhun Devleti'ni (Eftalit, Ye-ta) mağlup edip yıktı.22 Doğudaki K'u-mo-hsi,23 Shih-wei kabileleri de Göktürklere bağlandılar. Doğuda ve batıda bu genişlemeler devam ederken aynı yılda Batı Wei Devleti topraklarına çok sayıda akınlar yapıldı. Buna karşılık Göktürklerle iyi geçinmek isteyen adı geçen devletin imparatoru, Yüan Huei adlı elçiyi, yüz bin top ipekle onlara gönderip bir Göktürk prensesiyle evlenme, dolayısıyla akrabalık yoluyla müttefik olmak teklifini yaptı.24 Batı Wei Devleti'nden yüz bin top ipekli kumaş almak suretiyle barış yapan Mukan Kağan, kızının gelin olarak gönderilmesini kabul etti. Kısacası yüz bin top ipek karşılığı barış sağlanmıştı.25

Doğudaki Kuzey Ch'i Devleti ise sed yapımı işine ve tamirine devam ediyordu. 556 yılı içinde yaklaşık 1700 km'lik mesafedeki surlar tamir edildiği gibi yirmi yeni garnizon kuruldu.26 Fakat, Mukan'ın yeni hedefi T'u-yü-hunlar idi.

Tibet'in kuzeydoğusunda yaşayan T'u-yü-hunlar aslında Moğolistan'ın doğusundan bu bölgeye gelip devlet kurmuşlardı. Türklere akraba bir kavim olarak gösterilen bu kavim daha sonraki asırlarda Tangutlar adıyla tarih sahnesinde tanınacaktır. Göktürkler Batı Wei topraklarından geçerek, onlara saldırdılar. Çinliler de yardımcı kuvvetler katmışlardı. Bölgeyi iyi tanımayan Göktürkler, Çinli kumandanın tavsiyelerine uyarak, onların stratejik iki kalesine hücum etti. Reislerinin karısını, oğlunu, kumandanlarını ve bütün hazinelerini ele geçiren Mukan daha sonra Kukunor'a (Ch'ing-hai) döndü (558).27

Bundan sonra takip eden bir iki yıl kaynaklarda Göktürkler hakkındaki bilgiler azalır. Çünkü, Çinlilerle daha az münasebet tesis etmişler ve bu durum kaynaklara yansımıştır. Bunun yanında Çin'de Batı Wei hanedanı yerini Choulara bırakmıştı. Juan-juanların tamamen bertaraf edilmesinin de bunda etkli olduğunu söylenebilir. Yine Göktürk elçileri Çin'in kuzeyindeki devletlerin merkezlerini ziyaret etmişlerdir. Kuzey Ch'i Devleti daha çok Çin Seddi'ni tamir ve yeni garnizonlar kurmak yoluyla savunma tedbirleri almaya devam ederken, Chou Devleti hediyeler göndermek suretiyle Göktürklerle yakınlaşmaya çalışıyordu.28 Chou sarayında yapılan törenlerde Göktürk elçisi, en ön sıralarda yer alarak devletinin prestijini gösteriyordu (560). Ertesi yıl yine Mukan, üç ayrı elçilik heyeti göndererek Chou İmparatoru Ming'e hediyeler sundu.29

563 yılında Kuzey Çin'deki söz konusu devletler arasında mücadele kızıştığı zaman Göktürkler yine devrede idiler. Her iki devlet de onlardan yardım almak için bir yarışa giriştiler. Choular Batı Wei'in son zamanlarında kendilerine söz verilen prensesi gelin olarak alıp akrabalık kurmak için harekete geçtiklerinde, Ch'iler daha hızlı davrandı. Onlardan önce elçi gönderip daha fazla hediyeler sunarak Mukan Kağan'ı etkilediler. Aslında o, bu evlilik hadisesini her iki devletten daha fazla menfaat elde etme işine çevirdi. Çünkü her iki devlet çok yüksek miktarda hediye gönderiyordu. Choular, Ch'ilerin bu davranışını saraylarında inceden inceye müzakere etti. Göktürklere 555 yılındaki anlaşmayı hatırlattılar.30 Kalabalık Chou elçilik heyeti, Göktürk merkezinde uzun görüşmeler yaptı. Eski anlaşmanın hatırlatılması üzerine Mukan, Ch'ilerle Chouların Göktürklerin nazarında aynı olduğunu söyledi. Hatta Mukan onlarla birlikte doğudaki Ch'ilere saldırmayı dahi kabul ettiği gibi kızının Chou sarayına gelin gitmesini kabul ettiğini bildirdi.31

Mukan, devletinin kuruluşu öncesinde milletine dostça davranan Chouların tarafını tutmaya karar verdikten sonra onlarla birlikte doğudaki Ch'i Devleti'ne saldırıya hazırlandı. Yüz bin kişilik ordusuyla Çin'e giren Mukan, Heng eyaletine vardığında kuvvetlerini üçe ayırdı. Kendisi birinin başına geçerken diğerlerinin idaresini kardeşleri Börü ve Ti'-t'ou'nun emrine verdi. Çok kısa bir sürede Ch'ilerin Ching-yang şehrine vardı. İmparatorları bu şehirde olan Ch'iler, Hu Lu-hsien'in kumandasında savunmaya çalışıyorlardı. Göktürklerin kendileri için savaşmaya gelmesine rağmen Chou kumandanları hala hücum etmeye korkuyorlardı.

Sadece Yang Chung otuz bin kişilik ordusuyla Chin-yang'a gelebildi.32 564 yılının ilk aylarında yapılan bu herekatta önce Choular saldıracaklar, arkasından geri çekilince şehirden çıkan Ch'i ordusunu Göktürkler baskınla dağıtacaklardı. Ancak, kış dolayısıyla yağan kar bir metre yüksekliğinde her tarafı kaplamıştı. Chou ordusu yaklaşık bir km. yaklaştığında, Ch'iler kaleden çıkarak onları ağır bir bozguna uğrattı. Onların yenildiklerini gören Göktürkler, savaşmanın gereksizliğini anladılar. Yaklaşık 400 km'lik bir mesafede büyük bir yağma yaparak geri döndüler.33 Böylece Göktürkler ekonomik açıdan büyük bir kazanç sağlamışlardı.

Ertesi yıl yine, Choular sefer için teklifte bulunduklarında Göktürkler önce harekete geçtilerse de, sonradan Ch'ilerle Chouların anlaşmaları üzerine hücumdan vazgeçip geri çekildiler. Choulara kızan Mukan, kızının gelin olarak gönderilmesi işini durdurduğunu açıkladı.34 Arkasından tek başına Ch'ilerin You eyaletine girdi. Takiben Çin Seddi'ni aşıp, ulaştıkları her yerde yağmalar yaptılar. Bir ay sonra bir akın daha düzenlediler.35 Göktürklerin kendilerine kızıp tavır değiştirmesinden korkan Choular acilen Wang Ch'ing isimli elçiyi 564 yılının sonunda göndererek ikna etmeye çalıştı. Arkasından da dört eyaletin valisi ile imparatorluk sarayından 120 kişilik bir heyeti 565 yılının ikinci ayında yola çıkardı. Onların bu kendini affettirme çalışmalarına rağmen, Göktürkler artık onlara güvenmiyorlardı. Üstelik Ch'ilerle yakınlaşmaya başladılar ve onlara elçi gönderip kendi ülkelerinde yetişen mallardan sundular.36

Kendisine bol miktarda hediyeler, çok sayıda elçiler gönderip itibar gösterilmesine rağmen Mukan, 568 yılına kadar kızını göndermeye yanaşmadığı gibi Chouların düşmanı Ch'ilerle iyi ilişkileri sürdürdü. Bu yılda Chouların elçileriyle bir görüşme esnasında havanın aniden değişip rüzgar çıkması, arkasından on gün süren kar fırtınasının patlaması neticesinde çadırların hepsi yıkılıp, halk zarar görünce, tanrının kendisini cezalandırdığını zanneden Mukan Kağan, nihayet kızının gönderilmesini kabul etti. Gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra A-shih-na prenses, Çin'deki Chou hanedanına gelin olarak gönderildi. Çin'de imparatoriçelerin yükselebildiği bütün makamlara yükseldikten sonra 582 yılında hastalıktan öldü.37

Ekonomik olarak istediği seviyeye yükselen Mukan, ayrıca bin kadar Göktürkü yapılan anlaşma uyarınca Chou başkentine göndermişti. Bunlar Çin başkentinde çok rahat bir şekilde yaşıyorlardı. Daha doğrusu söz konusu bin kişi Göktürklerin Çin başkentinde askeri üs gibiydi. Yine onun Chou üzerindeki gücünü gösteren bir başka emare de yıllık yüz bin top miktarındaki verginin kendi ülkesine teslim edilmesidir. Ülkesini Orta Asya'nın ve zamanının dünyasının en büyük gücü haline getiren Mukan 572 yılında hastalıktan öldü.

Mukan şahsiyeti hakkında kaynaklarda en çok bilgi verilen hükümdardır. Özellikle zeki, bilgili, sert tabiatlı olduğu belirtildiği gibi askeri mücadelelerde çok haşin olduğu vurgulanmıştır. Yüzünün genişliği 30 cm'den fazla, gözleri donuk cam gibi (gri), yüzünün rengi çok kızıldı. Olağanüstü cesur olduğu bildirilen Mukan, askeri taktikleri çok iyi biliyordu. Neticede onun bu üstün vasıflarından komşu devletlerin hepsi çok korkmuştu. Kuzey Çin'deki her iki devleti kendine bağlayan, Mukan'a Orta Asya'daki bütün kavim ve devletler bağlanmıştı. Tarihi İpek Yolu Göktürk ülkesinde huzura vurmuş, Uzak Doğu ile Orta Doğu arasında irtibat çok sağlam bir düzeye çıkmıştı.38

Burada özellikle vurgulanması gereken Kerulen nehrinden, Ural dağlarına kadar yayılmış halde yaşayan Töles adlı bütün Türk boylarının bir birlik halinde Mukan'a bağlanmalarıdır. Diğer taraftan Orta Asya'da ticareti elinde bulunduran Soğdluların himaye edilmesi ülkedeki ticari canlılığı sağlayan bir başka sebepti.

Mukan ölmeden önce oğlu Ta-lo-pien yerine kardeşi Taspar'ı (T'a-po) tahta vasiyet etti. Her bakımdan kuvvetli bir devletin başına geçen Taspar hakkında kaynaklardaki ilk kayıt "Çin'i zora sokan sıkıştıran" şeklindedir.39 Göktürk Devleti'ndeki taht değişikliğini yakından takip eden Kuzey Çin'deki iki devlet yeni kağanla dostluk ilişkileri kurmaya çalıştılar. Chou Devleti işlenmiş ve ham ipekli kumaşlardan yüz bin top ipek sunarken, Ch'iler de acele çok miktarda hediyeyi elçi ile göndermişlerdi. Taspar Kağan, ağabeyi Mukan gibi bu hakim durumdan gayet iyi faydalandı. Artık güney komşularını tamamen hakimiyeti altına aldığını düşünüyor ve bu sebepten etrafındakilere "benim güneydeki iki vefakar oğlum niye gereksiz yere kavga ediyorlar?" diyordu.40

Bu arada Göktürk ülkesi çok genişlediği için Taspar Kağan, ülkenin doğu kısmında yeni bir teşkilatlanmaya gitti. Yeğenleri ağabeyi Kara'nın oğlu She-tu'yu ülkenin doğu tarafına, kardeşi Ju-tan'ın oğlu Börü'yü batı tarafına küçük kağanlar olarak tayin etti. Böylece kendisi kağanlar kağanı seviyesine yükseldi. Zaten Tanrı Dağlarında oturan amcası İstemi Yabgu, 552 yılında devletin kuruluşundan itibaren Batı Türkistan'ı idare ediyordu. Çok geniş bir sahaya yayılmış olan devleti daha iyi yönetebilmek maksadıyla böyle bir yolu seçen Taspar'ın ordusu yüz binlerle ifade ediliyordu.

Taspar Kağan, son derece kuvvetli ve gelişmiş devletin politikasında değişiklik yaparak daha önceki Chouları desteklemekten vaz geçip, Ch'ilere yöneldi. Aslında ülke menfaatleri açısından bu doğruydu. Fakat, Kağan'ın anlaşılmaz bir şekilde Budizm'e meyletmesi ülkenin durumunu değiştirdi. Önce Ch'ilerle elçi teatisine başladıktan sonra onların prensesleri ile evlenme teklifinde bulundu. Bu arada ülkesinin Çin gibi bayındır olacağı düşüncesiyle bir Budist Pagodası yaptırttı ve Nirvana Sutra gibi adı geçen dinin kutsal kitaplarını Türkçeye çevirttirdi (575 yılı).41

Göktürklerle iyi münasebet tesis etmiş olsalar da Ch'iler, yine de Choular karşısında tutunamadılar. 577 yılında onlar tarafından yıkılınca topraklarını kaybettiler.42 Onların prenslerinden Kao Chao-i kaçıp Göktürklere sığındı. Taspar, onu destekledi ve koruduğu gibi Choulara çeşitli baskınlarda bulundu. Fakat, Göktürklerden askeri yardım almasına rağmen adı geçen Ch'ili prens başarılı olmadı. Buna rağmen Göktürk akınları Chouların bütün sınırlarını darma dağın ediyordu.

Ancak, Ch'ilerin tahtlarını tekrar ele geçirmelerinden ümidi kesen Taspar, Choulara müttefik olup onların prensesleriyle evlendi. Arkasından Kao Chao-i ve adamlarını onlara teslim etti.43

Böylesine büyük bir devletin tahtında on sene oturan Taspar, 581 yılının sonlarına doğru hastalandı. Bir süre hasta yattıktan sonra öldü. Ölmeden önce bir hata daha yaptı. Kendi oğlu yerine tahta ağabeyi Mukan'ın oğlu Ta-lo-pien'in geçmesini vasiyet etti.44 Kuvvetli bir devletin başına geçmesine rağmen Taspar Kağan, Türk milletinin karakterine hiç uymayan Budizm dinine meyletmişti. Aslında Orta Asya'nın en büyük devletinin Budizm sayesinde kazanabileceği bir şey yoktu. Ch'i Devleti yıkılınca Choular tarafından kendisine sığınan prensten yeteri kadar faydalanamadı. Bunların üstüne Göktürk devlet geleneğine uymayan ağabeyinin dahi veliaht göstermediği annesi Türk olmayan Ta-lo-pien'i tahta vasiyet ederek devletin temelden sarsılmasına yol açacaktı.

Onun ölümü akabinde devletin ileri gelenleri vasiyeti doğrultusunda Ta-lo-pien'i tahta geçirmek istediler. Ancak, millet onu kağan olarak kabul etmeyip Taspar'ın oğlu An-lo'nun kağan yapılmasında ısrar ettiler. Devlet meclisinde tartışmalardan sonra Kara Kağan'ın oğlu devlet meclisine gelerek "Ta-lo-pien'in layıkıyla kağanlık yapamayacağını, An-lo'nun ise daha uygun olacağını söyleyerek An-lo'nun tahta çıkmasını sağladı. Ancak, An-lo ülkede kontrolü tam tesis edemediği gibi Ta-lo-pien tarafından sürekli rahatsız ediliyordu. Ülkede asayiş sağlamayınca devlet meclisi yeniden toplandı. Casus ve kahraman bir kişiliğe sahip She-t'u'nun tahta uygun olduğuna karar verilince, Işbara unvanıyla kağan oldu (581). Tam unvanı İl Küllüg Şad Baga Işbara Kağan unvanını aldı.

Kağan olamayan An-lo hiç itiraz etmeden durumu kabullendi. Sonra Tola ırmağı civarına giderek orada İkinci Kağan olarak yaşamaya başladı. Tahta oturamayan bir diğer kişi Ta-lo-pien ise kuzey taraflarına çekildi. O küsmüştü; kendi kendine Apa (A-p'o) Kağan unvanını aldı. Sürekli elçi göndererek Işbara Kağan'ı "her ikisinin de kağan oğlu olduğu halde kendisinin tahtsız kaldığını" söyleyerek onu rahatsız ediyordu.45 Ayrıca tek başına hareket ederek Çin'e elçi göndererek bağımsız hareket etmeye kalkışıyordu.

İstemi Yabgu ve Batı Tarafı

552 yılında Juan-juanları ortadan kaldırmak suretiyle Göktürk Devleti'ni tesis eden Bumın Kağan ülkenin batı kısımlarının idaresini kardeşi İstemi'ye vermişti.46 İstemi de yabgu unvanıyla 552-576 yılları arasında devletin batı kanadını doğudaki Büyük Kağan'a bağlı olarak idare etti. Bundan dolayı İstemi Yabgu ve oğlu Tardu'nun 582 yılına resmen ikiye ayrılana kadar olan faaliyetlerini I. Göktürk Devleti içinde mütalaa etmek gerekmektedir.

Kaynakların ifadesine göre bugünkü Doğu Türkistan'ın doğu ucunda bulunan Hami şehrinden, Karadeniz'e kadar uzanan geniş saha İstemi Yabgu'nun idaresinde idi. Onun yazlık ve kışlık olmak üzere iki merkezi vardı. Güney merkezi şimdiki Karaşar (Yen-ch'i) şehrinden kuzeye yedi günlük mesafede idi.47 Görüldüğü gibi çok geniş bir sahaya hakim olan İstemi Yabgu, ağabeyi Bumın ve onun oğullarının doğuda devletin sınırlarını genişlettiği sırada, batı bölgelerinde büyük çapta fütuhat hareketine girişmişti. İlk önce Altay Dağlarının batısından başlayarak Hazar Denizi'ne kadar uzanan sahada dağınık vaziyette yaşayan48 Töles ve On Ogur boylarını itaati altına aldı. Soğdlularla meskun olduğu bilinen Batı Türkistan şehirlerinin çoğunun İstemi Yabgu'nun eline geçmesiyle Çin'den Akdeniz'e ulaşan İpek Yolu'na Göktürkler hakim oldular. Ancak bu sırada Türk asıllı bir başka devletle de komşu haline gelinmişti. Kaynaklarda Akhun ve Eftalit (Çince Ye-ta) adıyla zikredilen söz konusu devlet M.S. 350 yılından beri Kuzey Afganistan ve Maveraünnehir havalisinde hüküm sürüyor, İpek Yolu ticaretini elinde bulunduruyordu.49 Göktürklerin kısa zamanda rakip olarak ortaya çıkması her iki Türk Devleti'ni hakimiyet konusunda birbirleriyle mücadeleye sürükledi. 556 yılında İstemi kumandasındaki Göktürk ordularının baskınlarına maruz kaldı. Göktürk ordularının baskılarına uğrayan Akhunlar, daha önce 545 yılında münasebet tesis ettikleri Çin'deki Batı Wei imparatoruna 555 ve 558 yıllarında da elçilik heyeti göndermişlerdi. Çin'e giden son iki elçilik heyetinin İstemi'nin baskısına karşı olduklarını söylemek mümkündür. Ancak, çok geçmeden Mukan'ın idaresindeki kuvvetler tarafından mağlup edilen Akhun Devleti 557 yılında yıkıldı. Çin kaynaklarının adını Mukan olarak verdiği Göktürk orduları kumandanının yanında İstemi'nin de olması, kuvvetle muhtemeldir. Bundan önce siyasi platformda da faaliyetlere girişen İstemi, Sasani Şehinşahı Anuşirvan ile anlaşıp kızını İran hükümdarına verdi ve evlilik ittifakı kurdu. İstemi'nin kızının adı İslam kaynaklarında (Taberi, Mesudi vb.) Fakim olarak geçmektedir. Bu kız Sasani İmparatoriçesi olmuştu.50 Göktürk orduları kuzeydoğudan saldırırken, Sasani kuvvetleri de batıdan hücuma geçerek, Akhun Devleti'ni kolayca yıktılar.51Yıkılan Akhun Devleti'nin toprakları Ceyhun nehri sınır olmak üzere, Göktürkler ve Sasaniler arasında paylaşıldı.52 Neticede Maveraünnehir, Fergana'nın bir kısmı, Kaşgar, Hoten ve Batı Türkistan'ın önemli şehirleri Göktürk Devleti'ne bağlandı. Dolayısıyla meşhur İpek Yolu ve bu yolda ticaret yapan Soğdlular İstemi Yabgu'nun eline geçmişti.

Akhunların ortadan kalkmasıyla Göktürk Devleti batıda tam anlamıyla Sasani İmparatorluğu'yla sınır olurken, aynı zamanda siyasi olarak çağının dünyasının iki büyük devleti Bizans ve Sasanilerle temasa geçmiş, onlarla bir seviyeye yükselmişti. Bundan sonra Sasani Hükümdarı Anuşirvan, Batı Göktürklerine vergi vermeye başlamıştı. Bununla birlikte yeni siyasi gelişmeler olmaya başladı. Sasani İmparatorluğu, Maveraünnehir ticaret yolunu tamamen eline geçirmek istiyordu. Bu sebepten ülkesinden Akdeniz ve Bizans limanlarına yapılan ipek ticaretini durdurdu.

Böylece Göktürklere bağlanmış olan tüccar Soğd kavimini ekonomik zorluklara sokacak, hem de Göktürkleri ipek transit vergisinden mahrum edecekti. Ayrıca İstemi'nin gönderdiği elçileri hile ile öldürttü. Bu esnada batıda askeri harekata devam eden İstemi, sınırlarını Hazar Denizi'ne kadar ulaştırdı.53 Daha önce gönderilmiş iki elçilik heyetine de iyi davranmayan Anuşirvan, birinci heyetin getirdiği ipekleri hemen satın alıp, elçilerin gözü önünde yakmış, elçiler geri dönmüş, ikinci elçilik heyetini de gizlice zehirleterek öldürmüş; İran sıcağına dayanamadıkları için kendileri öldükleri yalanını yaymıştı. İstemi, bu yalana inanmamış olmasına rağmen yine de Sasanilerle münasebetlerini hemen kesmedi. Soğdlu Maniakh'ın tavsiyesine uyarak, yeni bir müttefik arama yoluna gitti.

567 yılına adı geçen Soğdlu başkanlığında bir heyeti Hazar Denizi'nin kuzeyi, Kafkasya üzerinde Bizans'ın başkenti İstanbul'a gönderdi. Eskiden beri Sasanilerle Bizans'ın arasının iyi olmadığını Soğdlular biliyorlardı. Kurulacak Bizans-Göktürk ittifakı neticesinde Sasaniler zor durumda kalabilirlerdi. Göktürk elçileri ellerinde bir Türkçe (İskitçe) mektupla vardıkları İstanbul'da çok iyi karşılandılar. Bizans'a ilk defa bilinmeyen bir ülkeden elçi geliyordu. Elçiler yanlarında çok kıymetli hediyeler de getirmişlerdi. İstemi'nin gönderdiği mektup, İmparator II. Justinos'a okundu. Tarihte Orta Asya'dan Bizans'a gönderilen bu ilk elçilik heyetinin başarısı, İmparator Justinos'un hemen cevap verme ihtiyacı duymasından gayet iyi anlaşılmaktadır. 569 yılı Ağustos'u başında bir Bizans elçilik heyeti ittifak anlaşması yapmak üzere Göktürk ülkesine doğru yola çıktı.54

Bizans elçilik heyetinin başında Zemerkos bulunuyordu. Türk elçileriyle beraber hareket eden Bizanslılar, Karadeniz, Kafkaslar, Hazar Denizi ve Aral Gölü arasından Talas nehri boyundan Tanrı Dağları silsilesindeki Ak-dağ (Bizans Ek-tağ, Türkçe Altın Dağ ve Çince Pai-shan)55'da bulunan İstemi Yabgu ile Bizans, Sasanilere karşı sağlam bir ittifak anlaşması yaptılar. Hatta bu sırada İstemi'nin yanına gelen bir Sasani elçisine yüz gösterilmemişti. Bizans elçisinin dönüşünde yazdığı hatıraları Göktürk hayatı hakkında zengin bilgiler ihtiva etmektedir56

Başarıya ulaşan İstemi'nin politikası neticesinde Bizans-Sasani savaşları 571 yılında başladı. Bu arada batıya doğru Göktürk ilerleyişi devam ediyordu; Kafkaslar'ın kuzeyindeki Kuban Irmağı havzası, sonra Azerbaycan, Göktürklerin eline geçti57 Ancak, Bizansların yaptıkları ittifaka uygun hareket etmemeleri üzerine ilerleme durdu. Bizanslıların anlaşmayı bozan bu davranışları 576 yılında İstemi'nin ölümü sıralarında İmparator II. Tiberius tarafından gönderilen elçi Valentinos'u Aral Gölü havalisinde karşılayan Türk-Şad tarafından suçlanmasından anlıyoruz.58

Aslında elçilik heyeti daha evvel yapılmış olan askeri ittifakın yenilenmesi için gönderilmişti. Bizans elçisi, Türk-Şad'a (Turksanthos) aşırı nezaket göstermiş; ancak, şad, "Bizanslıların yalancılığını ve imparator ile aynı ip üzerinde oynadıklarını; on diliniz var ama, hileniz birdir'' diyerek parmağını ağzına soktu. Sonra kendilerinden kaçan Avarları (Varhonitalar) kabul ettiklerini ve Pannonia'ya yerleştirdiklerini, şimdi nasıl olur da ittifaktan bahsettiğini, Avarlarınn eninde sonunda atlarının altında çiğneneceklerini belirtti. Türk-Şad, ayrıca Göktürk elçilerinin neden Kafkasya'nın güç ve tehlikeli yollarından götürüldüklerini, kendilerinin aslında Dnyeper, Tuna ve Meriç nehirlerinin nerelerden aktıklarını bildiklerini açıkladı. Alan ve Utigurların (Oguz Ogur) Göktürkler tarafından itaat altına alınışının Bizanslıların göz önüne getirmelerini ve doğudan batıya bütün kavimlerin efendilerinin Göktürkler olduğunu iyice bilmeleri gerektiğini söyledi.

Bundan başka Bizans elçileri, Göktürkleri en büyük yasları sırasında rahatsız etmişlerdi. Çünkü o sırada İstemi Yabgu ölmüştü ve matemi tutuluyordu. Üstelik yas törenine uymayıp yüzlerini bıçakla kesmemişlerdi. Türk-Şad'ın tepkisini daha fazla çekmemek için, elçiler bütün bu hakaretlere razı oldular.

Yas töreni bittikten sonra da Türk-Şad'ın Bizans elçilerine tehditleri devam etti. Kırım'da Kerç (Bosforos) Kalesi'nin fethedileceğini söyledi. Türk-Şad'ı kızdıran bir başka olay da Azerbaycan'da Türk ilerleyişini durdurmak için Sabar Türkleri kütlelerinin Bizans tarafından ortadan kaldırılmasıdır. Bundan sonra Bizans elçisi Ak-Dağ'da bulunan Tardu'nun yanına gitti. Dönerlerken, yine Türk-Şad'ın kumandanlarından Bukan (Bukhanus, Bohan), Kırım'daki Bizanslılara ait Kerç Kalesi'ni zaptetti. Bu Göktürklerin batıda ulaştığı en son noktadır.

İstemi'nin ölümünden sonra yerine oğlu Tardu geçti. Onun hakkında tarih bilgileri ancak, 581 yılından sonra bulabiliyoruz.

Doğu Göktürk Devleti

Bir sürü tartışmadan sonra kağan olan Işbara adı gibi cesur bir şahsiyete sahip olduğu için devlete bağlı bütün boyların kalbini kazanmıştı. Doğu sınırları dışındaki Moğol kabileleri dahi ona itaat etmişlerdi. Aynı Işbara Çin'e elçi göndererek iyi niyetini gösteriyordu.59

Bu arada Göktürk-Çin ilişkilerinde Ch'ang Sun-sheng isimli bir diplomat ön plana çıkmaya başlamıştı. Aslında bu kişi 580 yılında Ch'ien-chin prensesin gelin getirilmesi sırasında refakat eden heyetle birlikte gelmişti. Işbara, gelen heyete çok mağrur davrandığı halde, Ch'ang Sun-sheng'in iyi nişancı olması sebebiyle onu alıkoymuş birlikte avlara çıkmıştı. Onun olağanüstü nişancılığına hayran kalan Işbara, daha fazla yakınlaşarak dost oldu. Hatta, onun nişancılık tekniğinin kendi adamlarına öğretilmesini emretti. Çinli elçinin başta Işbara olmak üzere Göktürk Devleti'nin ileri gelenleriyle yakınlaşması ileride tam bir felakete yol açacaktı.

Çünkü, devletin ileri gelenlerini yakından tanıyan Ch'ang Sun-sheng, onların bütün ilişkilerini öğrendi. Kimin kimi sevdiği ya da kin besleyip kıskandığı gibi konuları açıkça fark etti. Mesela ilk öğrendiği şey Işbara'nın kardeşi Ch'u-lo-hou'yu halk tarafından çok sevildiği için kıskanması idi. Ayrıca Çinli elçi çıkılan av seyahatleri dolayısıyla Göktürk ülkesinin dağlarını, derelerini, avlarını, boylarının sayısını askerlerinin sayısını öğrenmiş kaynağın ifadesine göre bilmediği duymadığı kalmamıştı. Ülkesine döndükten sonra derhal bir rapor hazırlayıp öğrendiği her şeyi imparatoruna bildirdi.60 İmparator onun raporundan okuduklarından çok etkilendi. Hemen saraya çağırtıp bizzat ağzından dinledi. Ch'ang Su-sheng, Göktürkleri o kadar iyi tanımıştı ki, sanki avucunun içinde imiş gibi gösteriyordu. Neticede imparator onun hazırladığı stratejilere göre Göktürklere karşı politika uygulamaya karar verdi.

Ch'ang Sun-shang'ın hazırladığı stratejinin esasında özellikle Göktürk Devleti Kağanı Isbara'ya karşı bir kalkışma başlatılmalıydı. Yani çekememezlik duyguları harekete geçirilmeliydi. Önce Tardu ile temas kurulurken, bir yandan da kağanın kardeşi Ch'u-lo-hou ile anlaşılmalıydı. Diğer taraftan kağan olamadığı için küskün olan Ta-lo-pien (Apa, A-p'o) en büyük düşmandı. Elçinin ifadesi ile adeta devleti kemiriyordu. Neticede kuvvetli olan Işbara'ya karşı ülkesi içindeki muhalif kişileri kışkırtmak stratejinin esası idi.

Ch'ang Sun-sh'eng'ın işaret ettiği noktalardan işe başlayan İmparator Wen, Hami şehrinde bulunan Batı Göktürklerinin idarecisi Tardu'ya Yüan Huei adlı bir elçiyi kurt başlı sancakla gönderdi.61 Zaten devletin kağanı Işbara'ya karşı muhalif duygular besleyen Tardu, kurt başlı sancağı alır almaz bağımsızlığını ilan etti ve böylece Batı Göktürk Devleti ortaya çıktı. Tardu, Çin'le diplomatik ilişkilere başladığında Suei İmparatoru, onun elçisine daha fazla hürmet gösteriyordu.62

Stratejinin batı planı başlarıyla uygulandıktan sonra bizzat Ch'ang Sun-sheng gizlice Göktürk Devleti'nin doğusundaki tâbi Moğol asıllı kabileler hsi, K'u-mo-hsi, Kıtanlara (Ch'i-tan) gitmiş onlara hediyeler sunarak Işbara Kağan'a karşı isyana teşvik etmişti. Stratejinin üçüncü ayağı olarak kağanın kardeşi Ch'u-lo-hou seçilmişti. Ona da gizlice adam gönderilip, Suei imparatorunun derin saygı ve selamları sunuldu; Çin'e bağlanması teklif edildi.63

Ülkesindeki bütün bu entrika faaliyetlerine rağmen Işbara hemen kuvvetini ve kontrolünü kaybetmedi. Çin'de Chou hanedanı yıkılınca kendi eşi Ch'ien-chin prensesin etkisinde kalarak yeni kurulan ve 350 yıl sonra bütün Çin'i birleştiren Suei hanedanına karşı büyük bir saldırıya geçti (582 yılı). Muhalif olmalarına rağmen Tardu, T'an-han, Ch'u-lo-hou ve Apa'nın kuvvetleri Işbara'nın baş kumandanlığındaki orduya katılmıştı. Göktürk ordusunun sayısı 400 bin süvariye ulaşmıştı. Ma-i, Liang, Lan gibi eyaletlerin askeri güçleri ilk etapta bozguna uğratıldı. Bir çok savunma tedbiri olmasına rağmen İmparator Wen, Göktürk hücumlarını engelleyemiyordu. Mu-hsia, Shih-men Wu-wei, T'ien-shuei, An-ting, Shang-chün, Hun-hua gibi şehirler istila edildi. Çinli kumandanlar Göktürk ordusu ile savaşmaya cesaret edemiyor, çeşitli bahaneleriyle geri kaçıyorlardı.64 Çin'in içlerinde yedi büyük merkezi ele geçiren Göktürk ordularına Tardu ihanet etti. Kendisine bağlı birlikleri alarak geri çekildi. Sonra ülkesine döndü.65

Bu saldırılar karşısında çaresiz kalan Çin imparatoru ordusunun kumandanlarının moralini yükseltmek için uzun bir ferman yayınladı. Fermanda Göktürklerin neden başarılı oldukları analiz ediliyor ve karşılığında alınması gereken önemler vurgulanıyordu. Bu söz konusu fermandan sonra Çinli kumandanlara büyük bir cesaret geldi ve Göktürklere karşı bazı ufak savaşları kazanmaya başladılar. Yine de büyük bir zafer elde edememişlerdi. Zaten kazandıkları başarılar daha çok Göktürklerin artık, savaşı dikkate almamalarından kaynaklanıyordu. Sürekli savaş kazandıklarından gaflete düşmüşlerdi.66

Fakat, Göktürkler büyük bir felaketle karşı karşıya kaldılar. Orduda yiyecek bulunamadığı için kemik tozu yemek zorunda kalmışlardı. Arkasından büyük bir salgın hastalık çıktı ve askerlerin önemli bir kısmı öldü. Işbara Kağan bunlarla uğraşırken, Çinliler harekete geçtiler bazı Göktürk ordularını yendiler. Hatta Apa Kağan'ı Işbara'ya karşı isyan için tahrik ettiler. O da Işbara'dan ayrıldı. Ona Tardu örnek gösterilmişti. Işbara, Apa'nın kendisinden kopmasına müsade etmek istemiyordu. Hızla onun üzerine yürüyüp, onu mağlup etti. Fakat, Apa'nın kendisi kaçıp Tardu'ya sığınmayı başardı. Tardu'nun desteğiyle yüz bin kişilik bir ordu toplayan Apa yeniden Işbara ile çarpıştı ise de yine yenilmekten kurtulamadı.

Işbara'ya karşı isyan edenler arasına T'an-han Kağan da katıldı. Onu da bozguna uğratan Işbara Tardu'nun yanına kaçmasına engel olamadı. Hatta kendi kardeşi Ti-chin-ch'a da başkaldırmıştı. Kendisine bağlı boylarla Apa Kağan'a itaat edip askeri gücünü onun ordusuyla birleştirdi.

Apa ile birleşen Işbara muhalifleri Tardu'nun Çin ile ilişkisini örnek alıp harekete geçerek elçi gönderip, Işbara Kağan'a karşı yardım istedi. Ancak, Çin'deki İmparator Wen, onlara yardım etmeyi düşünmedi. Çünkü, Işbara'nın ortadan kalkması durumunda ortaya daha büyük bir kuvvet çıkarsa Çin için daha tehlikeli olabilirdi. Dolayısıyla Göktürk ülkesinde karışık durumun devamını tercih etti.67 Göktürk ülkesi bu denli karışmasına rağmen Çin'e akınlar ihmal edilmiyordu. Mesela 583 Ağustosu'nda You eyaleti, Göktürkler tarafından ele geçirildi. Çinli Kumandan Li Suei ağır bir bozguna uğramış, oklanarak öldürülmüştü.68 Neticede Göktürkler ülkelerinin içinde çok ağır bir kıtlık ve iç savaş geçirmelerine rağmen Çin'e ağır bir darbe vurmuşlardı.

584 yılına gelindiğinde iç karışıklıklar ve kıtlık sebebiyle Göktürk askerlerinin sayısı hızla azaldı. Özellikle devlete bağlı boylar ayrılıyorlardı. Su-ni boyu on binden fazla insanla Çin'e gidip Suei İmparatorluğu'na bağlandı. Diğer taraftan Tardu, İşbaraya karşı onun muhaliflerini destekliyordu.

Göktürk Devleti'nin Hükümdarı Işbara yıllar süren iç savaşlardan yorulmuştu. Önce Tardu ihanet etmiş arkasından yeğeni Jan-kan Çinliler adına casusluk yapmıştı. Diğer taraftan Apa, T'an-han, Ti-chin-ch'a karşısına geçmişlerdi. Dolayısıyla savaşların uzun sürmesi Işbara'yı yıldırdı. Hanımı, 584 yılının sonunda Çin'e elçi göndererek, İmparator Wen'a kendine Suei hanedanının soyadının verilmesini teklif etti. Çünkü Ch'ien-chin prenses aslında Chou hanedanının kızıydı. Dolayısıyla iki hanedan akrabalık yoluyla müttefik olacaklardı. İmparator hemen talebi kabul etti ve prensesin unvanını Ta-i (Büyük Gönüllü) olarak değiştirdi. Arkasından bir elçi de Işbara yolladı ve bundan sonra Suei hanedanı soyadı alan hanımı dolayısıyla imparatorun kızı sayıldığını, bu yüzden kendisinin imparatorun oğlu olduğunu bildirdi. Akraba olduklarını ve nesiller boyu dostluklarının devam edeceğini vurguladı. Suei imparatoru da mukabil elçi ile aynı duyguları paylaştığını açıkladı.69

Neticede başbakan (büyük vezir) Yü Ch'ing-tse başkanlığındaki kalabalık Çin heyeti ve Casus diplomat Ch'ang Sun-sheng, Göktürk merkezine vardı. Kağan'ın oturduğunu gören Çinli heyetin başkanı ayağa kalkmasını istedi. Ancak, Işbara atalarından beri kimsenin insanların önünde eğilmediğini söyledi. Araya giren Çinli hatun-prenses Ta-i (Chien-chin) kağanın kurt karakterli olduğunu ifade etti. Yine Ch'ang Sung-sheng, Göktürklerin de, Çin'in de büyük ülke olduğunu ancak kağanın imparatorun oğlu olması sebebiyle ayağa kalkması gerektiğini bildirerek Işbara'yı ikna etti. Bunun üzerine imparatorun mektubunu eğilerek alan Işbara, başına götürdü. Bu esnada yanındaki diğer devlet adamları kağanlarının düştüğü durumdan utanç duymuşlardı ki, üzüntülerinden ağlıyorlardı. Daha da ileri giden Çinli heyetin başkanı Yü Ch'ing-tse, Kağanı Çin imparatorunun vassalı olduğunu kabul ettiğini açıklamaya zorladı.70

Işbara Kağan, içine düştüğü güç durumdan Çin'e yaklaşarak kurtulmaya çalışırken, ülkesi içindeki muhalifleri hızla güçleniyorlardı. T'an-han ve Ti-chin-ch'a'nın katılmasıyla Apa Kağan'ın gücü çığ gibi büyümüştü. Ötüken'e kadar uzanan sınırları batıda Altay dağlarını aşmış, Kuca, Hami ve batı ülkelerinin Soğları ile Töles boyları ona bağlanmıştı. Onların hızla kuvvetlenmesi Çin'in dikkatini çekti. 585 yılında Tardu da Işbara'ya saldırıp mağlup etti. Ancak, Çin'deki Suei hanedanının İmparatoru Wen, güç durumda kalan Işbara'ya yardıma karar verdi. Onun yardımıyla Işbara, Apa Kağan ve müttefiklerini bozguna uğratıp kendi konumunu sağlamlaştırdı ve kaybettiği bütün eski yerleri geri aldı.71 Karşılığında Işbara, Çin'e gönderdiği mektuplarla minnet duygularını belirtiyordu. Fakat, 586 yılında Suei imparatoru, ona Çin saltanat devresi takvimini sunararak, biraz daha kendine bağladığını gösteriyordu. Bu arada doğuda kuvvetlenen Kıtanlarla, Göktürklerin savaşlarını Çinliler araya girerek önlediler.

587 yılının Mayıs ayında Çin'in kuzeyindeki Heng ve Tai eyaletlerinde ava çıktığında çok sayıda geyik vurmuştu. Bunların bir kısmını Suei imparatoruna sundu. Av bittikten sonra Tsu-ho adlı Çin garnizonunda dinlenirken hastalanan Işbara bir ay hasta yattıktan sonra öldü. Onun ölümü üzerinde Suei imparatoru üç gün yas ilan ettiği gibi beş bin top ipek sunuldu ve defin merasiminde kurban kesildi.72

Baga Kağan; Işbara ölmeden önce kendinden evvel olageldiği üzere oğlu yerine yabguluk vazifesini ifa eden kardeşi Ch'u-lo-hou'yu tahta vasiyet etti. Bunu yaparken de kendi oğlu Yung-yü-lü'nün zayıf ve çekingen kişiliğe sahip olmasını sebep göstermişti. Ch'u-lo-hou, Baga Kağan unvanıyla tahta çıktığında yeğeni hiç itiraz etmedi. Ancak yabguluk gibi önemli bir mevkiye yükseldi. Yeni kağan da hemen Çin'e elçi gönderip bağlılığını bildirdi. Arkasından 582 yılından beri devletin başına bela olan Apa Kağan'ın ortadan kaldırılması için destek istedi. Apa Kağan yakalanınca Çinlilerin devreye girmesi üzerine öldürülmeyip siyasi olarak varlığının devamı sağlandı.

Baga Kağan, 589 yılında batı yönünde adını kaynakların bildirmediği bir ülke üzerine sefere çıktığında alnında vurularak öldürüldü.73

Kaynaklarda akıllı ve cesur kişiliği vurgulanan Baga (Ch'u-lo-hou) Kağan'ın fiziki görüntüsünün diğer kağanlardan farklı bir şekilde uzun yanaklı sırtı kambur ve açık renk yüzlü olduğu kaydedilmiştir.74

Baga'nın beklenmedik bir şekilde ölümü üzerine Işbara'nın oğlu Yung-yü-lü, devlet adamları tarafından kağan seçildi. Unvanı Tou-lan Kağan oldu. Tou-lan Kağan saltanatının ilk yıllarında Çin'e yıllık vergi gönderiyordu.

Bu arada 589 yılında Çin'de önemli bir hadise meydana gelmiş, 360 yıl sonra siyasi olarak birleşmişti. Bunu gerçekleştiren de Göktürklerin komşusu Suei hanedanı idi. Ch'en hanedanının ortadan kaldırılması sırasında Göktürklerin yardım teklifi onların Çin'in içlerini öğrenecekleri tehlikesi dolayısıyla kabul edilmemişti.75 Mağlup Ch'en hanedanından kaçan bazı kişiler Göktürklere sığındı. Eski Chou hanedanının prensesi olan Ch'ien-chin (Sonraki unvanı Ta-i) onlarla işbirliği yaptığı gibi yine bir başka Çinli devlet adamı Yang Ch'in de onlara katıldı.76

Tou-lan Kağan yıllar geçtikçe kuvvetlenmiş ve vergi göndermeyi durdurmuştu (593). Bu onu Suei İmparatorluğu'yla aynı seviyeye çıkmasının işareti idi. Böylece Doğu Göktürk-Suei mücadelesi yeniden başladı. Kendilerine karşı gizli ittifakı öğrenen Suei İmparatoru Ch'ang Sun-sheng'ı Tou-lan Kağan'a göndererek, muhaliflerinin ortadan kaldırılmasını teklif etti. Ancak, Doğu Göktürk Kağanı, muhaliflerle Sueilerin aynı olduğunu söyleyerek, Çinli elçiye yüz vermedi. Bu arada Göktürk akınları Suei topraklarına doğru yeniden başlamıştı. Fakat, Çinli elçi Göktürkleri iyi tanıyordu. Gizlice bir devlet meclisi üyesine (Toygun/Ta-kuan) rüşvet vererek, gece prenses ve diğer muhalifleri toplantı halinde iken bastırttı. Daha önce Tou-lan, gizli işlerin çevrildiğine inanmamıştı. Gizli işler açığa çıkınca diğer devlet adamlarının hepsi kağanla bundan haberi olmadığı için alay ettiler. Tou-lan, bundan sonra Çin'e elçi gönderip, iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Ne var ki, Suei imparatorunun adı geçen prensesin öldürülmesi isteğini, dört güzel cariye gönderilmesine rağmen kabul etmedi.

Doğu Göktürk Devleti'nin kuvvetlenmesi yeniden Çinlilerin entrika faaliyetlerinin başlamasına yol açtı. Çinliler önce kağanın kardeşi Ch'in-yü Şad'ı destekledilerse de Tou-lan, onun üzerine yürüyüp öldürdü. Aynı yıl annesinin kardeşi Ju-tan Tegin'i elçi olarak Çin'e gönderip Hoten'in yeşim taşlı asalarından sundu. Doğu Göktürk Devleti'ne bağlı boyların büyük bir kısmı Çin'e at, deve, koyun, sığır gibi hayvanlardan binlerce göndererek ilişki kurmuşlardı. 593'e kadar bu hadiseler meydana gelirken Doğu Göktürk ülkesi, kağanın yeğeni Jan-kan yaşadığı Baykal gölü civarından Çin'e haber gönderip ilişki kurması üzerine yeniden felakete sürükleniyordu.77

Suei İmparatorluğu'nun devlet adamları durumdan azami ölçüde faydalandılar. Jan-kan'ın (T'u-li Kağan bundan sonra bu adıyla anılacaktır) prestiji yükselince, Ta-i (Ch'ien-chin) prensesi öldürmek zorunda kalan Tou-lan, yine de Çinlilerle iyi ilişkiler kuramadı. Çünkü, artık Suei hanedanı Doğu Göktürk ülkesinde tamamen Jan-kan'ı destekliyordu. Hatta, onu bir Çin prensesiyle evlendirdiler. Bu arada 582'de devletin doğusundan ayrılıp Batı Göktürk Devleti'ni ilan eden Tardu ile Tou-lan defalarca çarpışmışlar, ancak bir sonuç alamamışlardı. Daha sonra aralarında barış sağlandı.78

T'u-li Kağan (Jan-kan), Çin'in desteğiyle bağımsızlığını elde etmek için harekete geçtiğinde (597) Tou-lan ile arasında savaş başladı. Çinlilerin bütün desteğine rağmen T'u-li başarılı olamamış, Çin'e kaçarak Suei hanedanına sığınmıştı. Neticede uzun süren Tou-lan-Çin savaşları başladı. Savaş meydanlarındaki bütün mücadeleleri kazanan Tou-lan Kağan, Çinlilerin casusluk ve entrika faaliyetlerine engel olamadı. Özellikle Töles adıyla anılan ve bütün memleketin ahalisini meydana getiren boyların Çinlilerin tahriklerine kapılıp, isyan etmeleri devleti temelinden sarstı ve bu isyanların birinde hayatını kaybetti. Aslında önceleri kalabalık Çin ordularını mağlup ederek, büyük başarılar kazanmıştı. Batı Göktürk Kağanı, Çin'e karşı Doğu Göktürk Devleti'ne destek verdi. Üstelik, Tou-lan ortadan kalkınca kendini Bilge unvanıyla Doğu Göktürk Devleti'nin kağanı ilan etti. Üzerine gönderilen büyük orduları yenen Tardu'yu meşhur casus diplomat çok basit bir hile ile yıktı. Tardu, Çin orduları ile uzun süren meydan savaşları yapmış, ağır kayıplar verdirtmişti. Artık savaş meydanlarında zafer kazanamayacağını anlayan Ch'ang Sun-sheng, Göktürk ordusunun ve sürülerinin su içeceği kaynaklara gizlice zehir akıtarak, büyük bir katliama sebep oldu. Askerlerinin önemli bir kısmını ve sürülerini kaybeden Tardu, yine savaş meydanlarında pes etmedi. Ancak, Töles boylarının isyanı kontrolün büsbütün elden çıkmasına sebep oldu. Kendisi 603 yılında Tibet'in kuzeydoğusundaki T'u-yü-hunlara sığınarak tarih sahnesinden çekildi.79

Boş kalan Doğu Göktürk tahtına Suei hanedanı aynı yıl içinde Çin'e sığındıktan sonra orada kağan ilan edilen T'u-li'yi Ch'i-min Kağan unvanıyla Göktürk ülkesine gönderdiler. Ch'i-min unvanıyla 609 yılına kadar tam anlamıyla Çin imparatoruna bağlı bir idare sürdürdü. Onlar adına Korelilerle savaştığı gibi, kendini ziyarete gelen Suei İmparatoru Yang'ın ayaklarına kapanarak itaatinin derecesini gösterdi. 609 yılında hastalıktan öldü.80

Doğu Göktürk Devleti'nin Kuvvetlenmesi

Ch'i-min'in yerine geçen ve Shih-pi unvanını alan oğlu Tuo-chih, karakteri açısından babasına hiç benzemiyordu. Dul kalan üvey annesiyle ki, Çin asıllı prenses İ-ch'eng ile evlendi. Bu şekilde geleneklere uygun davranan Shih-pi Kağan, Çin'e gönderilen yıllık vergiyi kestiği gibi onun üstünlüğünü tanımadığını bildirdi.

Onun güçlenmesini engelleyemeyen Çinliler, hemen yine entrika faaliyetine giriştiler. Yapılan plana göre kağanın kardeşi Ch'i-chi Şad'a kağanlık teklif edilip ve güney tarafının kağanı ilan edilecek, böylece Doğu Göktürk ülkesi ikiye bölünecekti. Fakat, Ch'i-chi Şad diğerleri gibi ağabeyine ihanet etmedi. Bu planın başarısızlığı üzerine, Çinliler Göktürk ülkesi içinde yaşayan Soğdlulara el attılar. Çünkü, Soğdlular, Göktürklerin Çin hilelerine kapılmalarını engelliyordu. Ancak, Çinlileri yakından tanıyan ve Göktürkleri uyaran Soğdluların kendisi kandı. Ticaret yapmak vaadiyle Çin'e çağrılan Soğdlular, Ma-i şehrinde kurulan bir tuzakla ortadan kaldırıldılar (615). Kardeşine kağanlık teklifi yapılmasına, ardından da iyi ilişkiler içinde bulundukları Soğdluların kandırılıp hile ile öldürülmesine kızan Shih-pi Kağan hızla Çin topraklarına daldı ve kuzey eyaletlerine doğru teftişe çıkmış olan İmparator Yang'ı Yen-men Kalesi'nde kuşattı.

Zor durumda kalan imparatora bütün çağrılarına rağmen diğer eyaletlerin hiçbirinden yardım gitmedi. İmparator Yang korkusundan ağlamaya başlamıştı. Yen-men kale-şehrinde bulunan 41 burçtan 39'u Göktürklerin eline geçti. Çaresiz kalan imparatorun imdadına P'ei Chü adlı devlet adamının tavsiyesi üzerine Shih-pi Kağanın Çin asıllı eşi İ-ch'eng yetişti. Kağan'a Göktürk ülkesinin kuzeyinde Töles boylarının isyan ettiğini söyleyerek, onun kuşatmayı kaldırıp geri dönmesini sağladı. Böylece imparator kendini kurtardı, ama devletinin dağılmasını engelleyemedi. Bundan sonra eyaletindeki devlet adamları birer birer isyan ettiler. Neticede Suei imparatorluğu yıkılırken, onun yerine Çin tarihinin en parlak devirlerinden T'ang hanedanı kuruldu (617-905).

Kazandığı parlak zaferlerden sonra Shih-pi Kağan'ın hem şöhreti hem de kuvveti artmıştı. Her yıl Çin'e akınlar yaptığı gibi onları yıllık vergiye de bağlamıştı. Kendisine sığınan bazı Çin beylerini Çin kağanı ilan ediyor, üstünlüğünü her alanda hissettiriyordu. Tamamen Türk tarzında yetişen bir süvari birliği ile T'ang hanedanının kurulmasını sağlamıştı.

Shih-pi Kağan, 619 yılının Şubat ayında Çin'e karşı büyük bir akına geçti. Sarı ırmağı hiçbir mukavemetle karşılaşmadan aştıktan sonra T'ai-yüan şehrine hücüm edecek iken öldü.81

Shih-pi'nin ani ölümü üzerine Doğu Göktürk tahtına, onun oğlu küçük olduğu için kardeşi İlteber Şad, Ch'u-lo Kağan unvanıyla geçti. Çin'de 617 yılında kurulan T'ang hanedanının birçok muhalifi vardı. Göktürkler fırsattan istifade ederek, bu muhalifleri destekliyor ve T'ang hanedanının güçlenmesini engelliyorlardı. Hatta, bunlardan birini kendi topraklarında imparator tayin etmişlerdi. Bu arada Çin'in kuzeyindeki şehirler sürekli yağmalanıyordu. T'ang muhalifleri 620 yılında Ch'u-lo Kağan'ı Göktürklere karşı büyük bir akın yapmaya ikna etti. Kuvvetli bir ordu hazırlandı.

Göktürk ordusu hazırlanan plana göre dört büyük koldan hücuma geçecekti. T'ang hanedanının imparatoru Kao-tsu, çok korkmuş ve kağanı saldırıdan vazgeçirmek için Cheang Yüan-shou adlı elçiyi göndermişti. Adı geçen elçi Ch'u-lo Kağan'ı ikna edemedi. Fakat, satın aldığı adamlar vasıtasıyla kağanı zehirledi. Kendisini zehirleyenleri hapse atan Ch'u-lo, bir süre sonra öldü (621). Kağanın desteklediği Çinli muhaliflerden bazıları ihanet etmişler. T'ang imparatorunun tarafını tutmuşlardı.82

Ch'u-lo'nun kardeşi Bagatur Şad, üvey annesi İ-ch'eng prensesin desteğiyle İl Kağan (Chie-li/hsie-li) unvanıyla Doğu Göktürk tahtına oturdu. Askeri gücü açısından çok kuvvetli bir devletin başına geçen İl Kağan, saltanatının ilk yıllarında oldukça başarılıydı. 621'den itibaren Çin başkenti Ch'ang-an yakınlarına kadar uzanan akınlarda bulunmuş, ülkesi için büyük miktarlarda ipek elde etmişti. Çin'in kuzeyindeki bütün şehirler kuşatılıyordu. Ancak, Kağan'ın huzuruna çıkan Cheng Yüan-shou adlı elçi, onun bütün Çin'i ele geçirse bile elde tutamayacağını, T'ang hanedanıyla barış yaparsa millete gitmeyeceğini sadece kağanın hazinesinde kalacağını söyleyerek, İl Kağan'ı ikna etmeyi başardı ve Kağan ordusunu toplayıp geri döndü (622).83

Böylece girilen barış dönemini Çinliler bozdu. Bazı mevkilerde Göktürklere saldırdılar. Bunun üzerine Göktürk orduları tekrar Çin'e yöneldi. 623 yılında başlayan akınlar 625 yılına kadar aralıksız sürdü. Yeğeni olup "Küçük Kağan" unvanını taşıyan T'u-li'nin, gizlice Çin'le dostluk anlaşması yapması üzerine İl Kağan'ın morali bozuldu. O da 626 yılında Wei nehrinin kıyısında T'ang imparatoru ile bir barış anlaşması yaparak seferlerine son verdi. Halbuki, bu vakte kadar kalabalık Çin ordularının hiçbiri, Göktürklere karşı üstünlük sağlayamamıştı. Dolayısıyla Göktürklerin Çin üzerinde kurduğu askeri ve siyasi baskı sona erdi.84

İl Kağan, sahip olduğu büyük güce rağmen önemli hatalar yapmıştı. Göktürk töreleri, kanunları yüksek mevkilere getirilen Çinli ve Soğdlu vezirler tarafından bozuldu. Bunun üzerine milletin kağanına ve devletine güveni kalmadı. Ayrıca 627 yılında ağır bir kış olmuş, hayvanların çoğu öldüğü için kıtlık baş göstermişti. İçine düştüğü ekonomik sıkıntıdan vergileri artırarak kurtulmak isteyen İl Kağan, büyük bir isyanla karşılaşıp, kendine bağlı boyların çoğunu kaybetti. Söz konusu boyların liderliğini Sir Tarduşları yapıyorlardı. Çin'den de aldıkları destekle 627 yılında kendi kağanlıklarını ilan ettiler. Artık Çinliler Göktürkleri yakından izliyorlar, her an yıkılmasını bekliyorlardı.85

İl Kağan, kıtlık ve soğuk dolayısıyla güneye doğru ilerlemiş, Çin'in kuzeyindeki dağlarda ava çıkmıştı. Neticede 630 yılında Çinlilerin kurduğu pusuya düşerek, yanında kalan son birliklerini de kaybetti. Daha sonra kendisi de yakalanarak Çin'e götürüldü (630). Doğu Göktürk Devleti böylece ortadan kalkıyordu. Orada 624 yılında üzüntüsünden öldü.86

Batı Göktürk Devleti

Yukarıda da bahsedildiği gibi Tardu, 582 yılında Çinlilerin kurt başlı sancağı gönderip, kendisinin bağımsızlığını tanıdıklarını bildirmeleri üzerine doğudan ayrılarak tek başına hareket etmeye başlamıştı. Yani artık Batı Göktürk Devleti söz konusudur. Daha sonra Doğu Göktürk Devleti'nin iç mücadelelerine karışması üzerine Tardu ile Işbara'nın arası iyice açılmış aralarında sonucu belli olmayan savaşlar yapılmıştı.

Oysa aynı Tardu, Batı alemiyle olan münasebetlerinde oldukça başarılıydı. Daha 576 yılında Kırım'da Bizans'a ait olan Kerç (Bosforos) Kalesi'ni zapteden Batı Göktürk orduları, beş yıl sonra Kersonesos Kalesi'nin önlerinde göründüler. Bu sıralarda başka bir orduları Kafkaslar'daki Derbend'i kuşatmıştı.87 Batı Türkistan sahasındaki meskun Soğdların hemen bütün krallıkları Tardu'nun hakimiyetine girdi. 591 yılında Doğu Türkistan'ın en meşhur ve kuvvetli Kao-ch'ang (Turfan) Krallığı da ele geçirildi. Soğdlu tüccarlar bu bölgeden geçtiklerinde sürekli vergi verirlerdi. Semerkand Kralı Tardu'nun kızıyla evlenmiş, Kaşgar ülkesi de her yaz yetiştirdikleri ürünlerden vergi vermek üzere bağlanmıştı. 588-89 yıllarında Sasaniler üzerine hücumlar yapılmış, Baktriya ve Toharistan işgal edilmiş; Herat'a kadar ulaşılmıştır. Bagdis civarı dahi Göktürklerin eline geçti.88

Bu sırada İran'da Sasani İmparatorluğu tahtında Anuşirvan'ın, İstemi Yabgu'nun kızı Fakim'den doğma Türkzade lakaplı Hürmüz hüküm sürüyordu. Fiziki görüntü olarak Türklere benzediği için Türk oğlu (Türkzade), lakabıyla meşhur olmuştu.89 Hürmüz'un oğlu Hüsrev Perviz'in hükümdarlığı zamanında Batı Göktürk askerlerinin Sasanilerin iç mücadelelerine karıştığı görülmektedir. Özellikle Perviz ile Behram Çupin arasındaki savaşlarda büyük rol oynayan Türk askerleri, Behram Çupin'in zafer kazanmasını sağlamışlardı. Nehravan nehri kenarındaki çarpışmalarda Perviz'e karşı Behram Çupin'in yanında yer almışlardı.90 Aslında Anuşirvan zamanında, Sasani orduları, Yemen'i fethederken (520) kumandan Vahriz'in idaresinde Türk askerleri bulunuyordu.91 Daha sonra Behram Çupin, yine mağlup olmuş ve Tardu Kağan'a sığınmıştı.

Bu sıralarda Toharistan, Kunduz, Belh gibi ülkeler de Batı Göktürkleri tarafından fethedilmiş, Tardu'nun oğlu bir tegin bu bölgeye idareci olarak gönderilmişti.92

Batı aleminde gayet iyi başarılar elde eden Tardu, 599 yılından sonra Doğu Göktürk Devleti'nin içişlerine karışmış ve yukarıda gördüğümüz gibi, Tou-lan'la işbirliği yapmış onun ölümü üzerine kendini Pu-chia (Bilge) unvanıyla bütün Göktürklerin kağanı ilan etmişti. Fakat, Tou-lan gibi o da Çin entrika ve hilelerinden kurtulamadı. Töles boyları isyanı neticesinde ordusu dağılınca, kendisi T'u-yü-hunlara sığındı. Bundan sonra onun akıbeti hakkında hiçbir malumata tesadüf edilememektedir.

Dolayısıyla 603 yılını onun sonu olarak kabul etmek uygun olur. Tardu'nun, Doğu Göktürk Devleti içinde yaptığı mücadeleleri yukarıda anlattığımız için burada tekrar anlatmaya lüzum görmedik.

Tardu'nun 603 yılında ortadan kalkmasından sonra onun oğullarından Tu-lu'nun oğlu Ch'u-lo tahta geçti. Diğer taraftan Doğu Göktürklerinden Apa'nın nesli de Batı Göktürk hanedanı olarak kaynaklarda gösterilir. Buna göre Apa, 587'de yakalanınca (Baga Kağan tarafından) ona bağlı boyların ileri gelenleri Ying-su Tegin'in oğlunu Ni-li Kağan unvanıyla başa geçirdiler. Ancak, bunlar daha sonra başarılarını devam ettiremediler ve 600 yılında gidip Çin'e teslim oldular.

603 yılında Tardu'nun T'u-yü-hunlara sığınmasıyla ortaya çıkan boşluğu Ni-li'nin oğlu Ta-man Tegin, Ch'u-lo Kağan unvanıyla doldurmaya çalıştı. Belirli bir mevkide sürekli oturmayan Ch'u-lo, iki başkent kurdu. Bunlardan biri olan Taşkent'in kuzeyinde kurduğu merkezle Soğd ülkesini idare ederken, Kuca'nın kuzeyindeki merkeziyle doğu kısmını yönetiyordu. Fakat, hakimiyeti altındaki Töles boylarından fazla vergi almak istemesi saltanatını derinden sarstı. Sir Tarduşların reisi baskılara dayanamayarak, isyan edip Ch'u-lo'yu mağlup etti. Ch'u-lo, düştüğü zor durumdan Çinlilerin desteğiyle kurtulmaya çalıştı. Ancak, onun haksız yere Çinliler adına T'u-yü-hunlara saldırmak istemesi üzerine kendine bağlı boylar karşı gelince, kaçarak Suei hanedanına sığındı (612). 613 yılında Çinlilerin hesabına Korelileri yendi. Doğu Göktürk Kağanı Shih-pi, daha sonra Ho-sa-na Ch'u-lo unvanını alan bu beyi, T'ang hanedanından teslim alarak öldürdü. Onunla beraber gelen beylerden kardeşi Kül Tardu Şad ve Ta-nai Tegin de önemli başarılar kazandılar. T'ang hanedanının kuruluşuna önemli kakıda bulundular.

Tardu'nun torunu (Tu-lu'nun oğlu) Shekuei şadlık rütbesiyle idare ettiği Batı Göktürk bölgesinde kağanlığını ilan etti. Ch'u-lo, Çin'e sığınınca tek başına kaldı.93

Batı Göktürk Devleti'nin Yeniden Kuvvetlenmesi ve Yıkılışı (She-kui ve T'ung Yabgu) Ch'u-lo Kağan'ın 611 yılında Çin'e gidip, Sui İmparatoru Yang'a bağlanmasıyla, Batı Göktürklerinde hakimiyet yine Tardu'nun torunlarından She-kui'e geçti. Tardu'nun torununun torunu Na-tou-lu'nun oğlu olan She-kui,94 kısa zamanda dağınık boyları bir araya toplamıştı. Zaten başsız kalan milletin kendisi onu seçti.95 Başkentini Kuca'nın kuzeyindeki San-mi-shan'da kurdu. Eskiden olduğu gibi doğuda Altay dağları, Doğu Göktürkleri ile sınır olmuştu. Tun-huang'ın batısındaki Yeşim Taşı Kapısı geçidi denilen mevkinin dışındaki, yani bütün Doğu Türkistan onun idaresine girdi. Batıda ise Hazar Denizi ulaştığı son nokta olmuştu.

Doğu Göktürk Devleti'ne tamamen düşmanca bir tavır aldığı görülen She-kui çok geçmeden öldü. Ölümünden sonra yerine geçen küçük kardeşi T'ung Yabgu kağan oldu. Cesur, zeki taktikçi bir şahsiyete sahipti. Özellikle savaşta mükemmel olan T'ung Yabgu Kağan'ın ilk işi kuzey bölgelerde yaşayan bütün Töles boylarını kendine bağlamak oldu. Po-ssu'ya (İran) karşı büyük bir rakip olarak ortaya çıkmıştı. Güneyde Kaşmir'e kadar her tarafı kendi idaresine aldı. Başkentini Kuca'nın kuzeyindeki San-mi-shan'dan Taşkent'in kuzeyindeki Bin-pınar'a (Ch'ien-ch'üan) nakletti. Bundan sonra Batı Türkistan'da meskun bütün Soğd devletçiklerinin hepsini teker teker itaati altına aldı. Bir ilteber ile onları yönetirken, tudun ile vergilerini topluyordu. Dolayısıyla Çin'e giden vergilerin zenginliği artık kalmamıştı. 620 yılında Çin'e balık yumurtası sunmak için elçi gönderdi.

622 yılında Doğu Göktürkleri İl Kağan idaresinde T'ang İmparatorluğu'nu büyük bir baskı altına almıştı. Aynı sıralarda kış mevsiminde kuvvetli bir ordu ile T'ung Yabgu, İl Kağan'a hücum edecekti. Çok korkan İl Kağan, elçi gönderip, onunla barış yaptı. Daha sonra Çin'e elçi gönderen T'ung Yabgu evlilik yoluyla ittifak yapmak istedi.96

İmparator Kao-tsu, önce Batı Göktürklerinin kendilerinden çok uzak olduğunu, acil bir durumda hiçbir faydası olmayacağını düşünerek, bu ittifakı reddedecekti. Vezirlerden Feng Te-i, "İl Kağan'ı yenmek için mutlaka uzak ile işbirliği gerektiğini sonra Çin kuvvetlendiği zaman, onları kolayca tesiri altına alabileceğini" söyleyerek, imparatorunu ikna etmeyi başardı. Bunun üzerine Tao Li elçi olarak Yabgu Kağan'ın yanına gönderildi. İl Kağan bu sıralarda sürekli Çin'e saldırdığı için Batı Göktürkleri yolu tıkalıydı. Bu sebepten evlilik gerçekleşemedi. Arkasından 627 yılında erkin Chen-shu-t'ung, Çin elçisi Tao Li ile birlikte T'ung Yabgu'nun elçisi sıfatıyla T'ang sarayına geldi. On bin altın kemer, altından tel eşyalar ve bin baş atı hediye olarak sundu. Ülkesi o kadar kuvvetli olmasına rağmen Karluk boylarının çoğu isyan etti.97 Çin'e devamlı taarruzlar yapan İl Kağan, T'ung Yabgu'nun Çin ile yakınlaşmasını istemiyordu. Ona elçi göndererek, "T'ang hanedanının kızıyla evlendiği takdirde gelinin kendi topraklarından geçeceğini, o zaman yakalayacağını" söyleyerek tehdit etti. T'ung Yabgu, bundan dolayı endişelendi ve evlilik işi kesin olarak bitti.

Ülkesinde huzursuzluklar gittikçe artan T'ung Yabgu 630 yılında, amcası Bagatur tarafından öldürülmek suretiyle ortadan kaldırıldı. Kendisini Bagatur Hou-ch'u-li-pi Kağan ilan etti. T'ung Yabgu'nun ölümüne çok üzülen Çin İmparatoru T'ai-tsung, onun cenaze töreninde yakılmak üzere mücevherli ipek elbiseler yolladı.

Bundan sonra tamamen karışıklıklar içine sürüklenen Batı Göktürk ülkesi kendini toparlayamadı. Hanedandan oldukları anlaşılan beyler, kendi bölgelerinde T'ang hanedanına bağlı halde varlıklarını sürdürdüler.

T'ung Yabgu, Batı alemiyle de münasebetlerini, üstün bir durumda devam ettirmişti. 619 yılında Batı Göktürk orduları, onun kumandasında Sasanileri mağlup ederek, Rey ve İsfahan şehirlerini ele geçirdi.98 Bu arada Şad unvanını taşıyan oğlunu Bab-as-sulu taraflarına gönderdi.99 623 yılında Bizans İmparatoru Heraklius ile Hazarlar ve Batı Göktürkleri, Sasani ordularını bir ağır hezimete daha uğrattılar. Göktürklerin Sasani hükümdarı Hüsrev Perviz'i yenmesi İslam dünyasına büyük tesir yapmıştır. Neticede zayıflayan Sasani İmparatorluğu İslam kuvvetlerince batı tarafından kolayca yıkılmıştır.100

Ünlü Budist Rahibi Hsüan-tsang 629 sonu, 630 başlarında T'ung Yabgu'yu ziyaret etmiştir. Tokmak'taki otağında rahibi çok iyi karşılayan T'ung Yabgu, 626 yılında da Hintli rahip tuttuğu Prebhakaramitra'yı da kabul etmişti. Onun, Hsüan-tsang'ı kabulü dolayısıyla, bu rahibin bize Göktürk hayatı hakkında çok zengin tasvirlerin günümüze kalmasına sebep olmuştur. T'ung Yabgu, Kuzey Afganistan'daki Kunduz bölgesini oğlu Tardu Şad vasıtasıyla idare ediyordu.101

Fetret Devri

630-681 arasında Göktürklerin bağımsızlıklarını kaybedişleri Göktürkçe yazılı kitabelerin en ünlüleri Tonyukuk, Kül Tegin (Köl-tigin) ve Bilge Kağan abidelerinde acı bir şekilde anlatılarak milletin ders alması için dile getirilmişti. Dile getirilirken kullanılan cümlelerde Göktürk devletlerinin yıkılış sebepleri üç önemli noktada toplanmaktadır.102 Devletin yıkılmasında birinci derecede sorumlu olarak başarılı kağanlardan sonra tahta geçen diğer kağanlar tutuluyordu. İkinci derecede sorumlu millet idi. Millet devletine karşı vazifelerini yerine getirmemişti. Üçüncü derecede tesir eden sebep Çinlilerin sürekli çevirdiği entrika ve uyguladıkları kurnaz siyaset idi.

Kağanlarının başarısız idarelerine işaret edilirken, I. Göktürk Devleti'nin muhteşem döneminden bahsedilirken sonra tahta geçen erkek kardeşlerin ağabeyleri gibi akıllı olmadıkları, oğullarının babaları gibi akıllı olmadıkları için kötü kağanların tahta oturduğu vurgulanmıştır. Üstelik bu sırada kumandanlarının da akılsız kimseler olduğu bildirilmiştir. 103

Milletin devletine karşı vazifelerini yerine getirmediği anlatılırken, beyleri ve milletin itaatkar değil asi olduğu için devletin zaafa uğradığı açıklanmıştır.104

Çin entrikaları ve onların uyguladıkları kurnaz siyaset gelince onların etkili sözlerle ve ipekli kumaşlarla yabancı kavimleri kendilerine yakınlaştırdığı, daha sonra bunları aldatarak, fesat tohumları saçtığı, küçük kardeşle büyük kardeşi, milletle kağanı birbirine düşürdüğü neticede devletin yıkılışa gittiği vurgulanmıştı.105 Ayrıca, Türk milletinin kendi kağanını bıraktığı ve Çin'e bağlandığı için Tanrı'nın ona ölüm verdiği belirtilmiştir. 106

Göktürk kitabeleri yukarıda bahsettiğimiz bu üç ana sebebi açıklarken aslında Türk milletine Göktürk tarihinin bu devresini anlatmak suretiyle nasihat etmekte ve gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesini istemektedirler. Bu devrede Türk beylerinin Türk adını bırakıp, Çin ad ve unvanlarını alarak onlara boyun eğdiklerini, neticede elli yıl T'ang İmparatorluğu'na hizmet ettikleri anlatılmıştır. 107 Türk milletinin aç iken tokluğu, tok iken açlığı düşünmediği dolayısıyla kağanının sözlerini dinlemediği yurdundan ayrılıp, harap ve bitkin düştüğü, kutlu yurt Ötüken'i terk edip su gibi kanının aktığı kemiklerinin dağlar gibi yığıldığı, devletine karşı hata yaptığı açıklandı.108 Çin milletinin iyi bilge kişiyi yürütmediği, onun tatlı sözüne kapılan çok sayıda Türk insanının öldüğü, hilekar ve kurnaz olduğu için küçük kardeşle büyük kardeşi birbirine düşürüp beylerle millet arasına nifak sokup Türk Devleti'nin yıkılmasına sebep olduğu, üstelik Türk milleti ona bu kadar çok hizmet ettiği halde her zaman onu öldürüp yok etmek maksadını taşıdığı anlatılmıştır.109

Doğu Göktürk Devleti Yıkıldıktan Sonra Milletin İçindeBulunduğu Durum

627'li yıllarda Doğu Göktürk ülkesinde yaz mevsiminde kar yağması neticesinde büyük bir kıtlık yaşanmıştı. Bu yılda Töles boyları diye genel ad verilen devlete bağlı bütün diğer Türk boyları110 isyana kalkışmışlardı. Dolayısıyla tam bir karışıklık içine sürüklenen Doğu Göktürk Devleti'nde halk perişan vaziyette idi. Zaten daha önce Soğd asıllı vezirlerin kanunları değiştirmeye çalışmaları yüzünden milletin kağanlığa yani devlete olan güveni sarsılmıştı. Devletin doğusunda yaşayan Moğol asıllı kavimler, T'u-li'nin vergileri artırması yüzünden isyan etmişler, bu hareketlerinde de başarılı olunca Çin'e bağlanmışlardı. Batı Göktürk ülkesinde kalan Töles boyları T'ung Yabgu idaresinde idiler. Fakat, onun ölümü ile devletin karışıklığa sürüklenmesi batıdaki boyları da rahatsız etmiş idi.

630 yılının baharında İl Kağan, T'ang hanedanına esir düşünce sonuna kadar ona bağlı kalan halkı başsız kalmıştı. Yukarıda bahsettiğimiz kıtlık esnasında İl Kağan kendine bağlı halk ile Çin'in kuzeyindeki T'ie-shan'a (Demir Dağı) ava çıkmış bu sırada yukarıda bahsettiğimiz gibi Çinlilerin tuzağına düşmüştü.

Başsız kalan halk İl Kağan'ın yakalanmasından sonra üç kütleye ayrıldı. Birinci kütle son iki-üç yıldan beri Ötüken bölgesini ellerinde tutan Sir Tarduşlara giderek onların himayesine girdi. Sir Tarduşların reisi İ-nan 627 yılında Çin ile temasa geçmiş, ona gönderilen sancak ve davul ile bağımsızlığını ilan etmişti. İl Kağan'ın Çin'e esir düşüp, başıboş kalan Göktürk halkının bir kısmının kendilerine katılmasıyla Sir Tarduşların gücü ve nüfuzu arttı .111

İkinci kısım Göktürk ahalisi, Batı Ülkeleri adı verilen Türkistan şehirlerine doğru gitti. Batı ülkeleri tabiriyle Çin kaynakları Tun-huang'ın batısından başlayarak Batı Türkistan ve Kuzeydoğu İran'a kadar uzanan şehir devletçiklerini kasdetmektedir. Bu küçük şehir devletçikleri bazen kendi başlarına bağımsız hüküm sürerlerdi. Ancak, çoğu zaman Orta Asya'da hüküm süren bütün büyük devletlerin vassalı olurlardı. I. Göktürk Devleti kurulduktan sonra devletin batı kanadını yönetmeye başlayan İstemi Yabgu, bunların hepsini kendine bağlamıştı. 576'dan sonra onun ölümü üzerine yerine geçen oğlu Tardu, 582 yılından sonra Batı Göktürk Devleti'nin bağımsızlığını ilan etti. Tardu, Türkistan şehirlerine bir tegin göndererek onları idare ederken, bir yandan da Göktürk halkını şehirlere yerleştiriyordu. Başıboş kalan boyların bir kısmının gelip, bu şehirlere yerleşmesiyle de Türkleşmeleri arttı. Ancak, bu anda Doğu Göktürk Devleti'nden kopup gelenlerin, Tanrı dağlarının güney eteklerindeki şehir silsilesi, Hami'den Kaşgar'a Kuca, Aksu, Karaşar ve benzerilerine yerleşmeleri söz konusudur. Batı Göktürk beyleridiğer bölgelerde faaliyette bulundukları için bahsettiğimiz bölge daha bağımsız idi.

Üçüncü külte aşağıda da açıklanacağı gibi Çin'e gitti. Gidenlerin sayısı yüz bin miktarında idi. Çin'in kuzeyindeki yığılma T'ang Hanedanı İmparatoru T'ai-tsung başta olmak üzere bütün Çinli devlet adamlarını endişeye sevk etti .112
Çin'e gelip bağlanan Göktürk halkının yerleştirilmesi konusunda Çin sarayında uzun tartışmalar yapıldı.

Esir Göktürklerin Sarı Irmağın Güneyinde Yerleştirilmeleri

Çin sarayında İmparator T'ai-tsung nezaretinde yapılan uzun müzakereler neticesinde Wen Yen-po'nun teklifi uygun bulunmuştu. Onun hazırladığı plana göre sayıları yüz bin olduğu bildirilen teslim olmuş Göktürk kültesi Çin'de yerleştirilmeye başlandı.

Shou-fang toprakları bu iş için seçildi. Doğu sınırı You-chou113 oldu. Batıdaki son noktaları ise Ling-chou114 idi. T'u-li Kağan'ın Doğu Göktürk Devleti yıkılmadan önce idare ettiği topraklar, Shun,115 You,116 Hua117 ve Ch'ang118 gibi dört askeri garnizonluğa bölündü. Bu yeni garnizonlarda askeri valilikler kuruldu.

İl Kağan'ın idare ettiği topraklar önce ikiye ayrıldı. Bu topraklar Çin Seddi'nin kuzeyi ile Gobi çölü arasındaki geniş sahayı kaplamakta idi. Doğudakine Ting-hsiang askeri valiliği, batıdakine ise Yün-chung askeri valiliği adı verildi. Her iki garnizonluk kendi içinde üç bölgeye bölündü. Dolayısıyla altı askeri garnizonluk daha ortaya çıkmış oluyordu. Bu arada başkent Ch'ang-an'a gelen Göktürk kabile reislerinin hepsine Chung-lang (dördüncü derece ikinci sınıf) generalliği ve benzeri unvanlar sunularak taltif edildiler. İmparator sarayda kendilerine görevler verdi. Çin başkentine bu sıralarda çok sayıda Türk ailesi gitmiş ve orada ikamet eden Türklerin sayısı on bini bulmuştu. Fakat, söz konusu ailelerin T'ang başkentine gidiş sebepleri Türk kabile reislerinin Çin sarayında vazife almaları idi. Aileleri onların peşlerinden gidip, Ch'ang-an'da119 yaşamaya başlamışlardı.

639 yılının baharında Göktürklerden Çin'e sığınan Türk beylerinden birinin isyana kalkıştığı görülmektedir. T'u-li Kağan'ın kardeşi Chie-shih-shuai 629 yılında ağabeyi ile Çin'e gelmişti. Diğer Göktürk ileri gelenlerine Çin unvanları dağıtılırken Chie-shih-shuai'a da chung-lang generalliği rütbesi verildi. Daha sonra saray muhafızları generalliğine yükseltildi. Çapkın bir karaktere sahip olduğu ve bu yüzden ağabeyi tarafından azarlandığı Çin kaynakları tarafından bildirilmektedir. 120

T'u-li Kağan'a kardeşi Chie-shih-shuai'ın arası bu sebeple açılmış olmalıdır. Çünkü, Chie-shih-shuai da daha sonra T'u-li'yi hainlikle suçlamıştır. Hatta, daha da ileri giderek onu İmparator T'ai-tsung'a şikayet etmiştir. T'u-li gerçekten Doğu Göktürk Devleti'nin Çin'e karşı en kuvvetli olduğu dönemde ağabeyi İl Kağan'a rağmen Çinli veliahd Li Shih-min (sonradan imparator T'ai-tsung) ile anlaşarak devletine ihanet etmişti. Nihayet henüz Göktürk Devleti yıkılmadan bir hainlik daha yapmış, gidip T'ang hanedanına teslim olmuştu. Chie Shih-shuai ağabeyinin bu ihanetini görmemiş idi. İmparator T'ai-tsung Chie-shih-shuai'ın121 ithamlarını dikkate almadığı gibi aksine onu küçümsedi.

Kendi soyundan gelenlere gizli irtibat kuran Chie-shih-shuai kırktan fazla Göktürk kabile şefiyle gizli anlaşma sağlamayı başarmıştı. Yeğeni Ho-lo-hu'yu da kendi tarafına çekti. Ho-lo-hu, T'u-li Kağan'ın oğlu idi ve o da Çinliler tarafından makam ve unvanlarla taltif edilmişti. Chie-shih-shuai'ın gizli ittifak kurduğu kişilerin daha önce 630 yılında Çin sarayına gelip unvan ve makamlar alan Göktürk kabile reisleri veya onların yakınları olduğu anlaşılmaktadır. Yapılan plana göre olay şöyle gelişecekti. Chin Prensi Li Chih, geceleri çıkıp dolaşırken aniden ileri atılıp onu yakalayacaklardı. Chiou-ch'eng-kung sarayından sabaha karşı çıkacak, o esnada saray kapısı açık olacak ve kapı nöbetçileri çekileceklerdi. Chie-shih-shuai ve arkadaşları bundan faydalanarak saraya girecekler, İmparator T'ai-tsung'un bulunduğu yere gidip, onu esir edeceklerdi. Eğer başarılı olurlarsa Ho-lo-hu lider (kağan) seçilecekti.

O gece Chie-shih-shuai'ın arkadaşları sarayın civarında gizlenip beklemeye başladılar. Fakat, bu sırada büyük bir fırtına patlak verdi. Prens Li Chih saraydan çıkmadı. Chie-shih-shuai planlarının anlaşılacağını zannederek, saraya hücum edip T'ai-tsung'u kaçırmak kararını verdi. Saray muhafızlarıyla çarpışa çarpışa dört savunma hattını yardılar. Orta askeri barakalara dahi ulaşıp saldırdılar. Muhafızlar tam dağılmış iken her yerde hücum eden (Ch'e-tsung) general unvanlı Sun Wu-k'ai saraya yardıma geldi. Chie-shih-shuai ve arkadaşları neticede sarayın ahırından at çalıp kaçmaya başladılar. Wei Irmağını geçip, eski topraklarına ulaşmak istiyorlardı. Sınırdaki devriyeler tarafından öldürüldüler. Sadece Ho-lo-hu idam edilmedi. Affedilip Çin'in içlerindeki Ling-wai'a sürüldü.122

Bu ayaklanma hareketi kısa sürede bastırılmış olmasına rağmen T'ang hanedanının başta İmparator T'ai-tsung olmak üzere bütün idarecilerini korkuttu. Bütün vezirler imparatora Göktürklerin Çin'de ikametlerinin kendi ülke çıkarları açısından mümkün olmadığını belirttiler. Dokuz yıldan beri kuzey Çin ve başkent Ch'ang-an'da ikamet eden Göktürklerin her an T'ang İmparatorluğu için tehlike teşkil ettiği hissediliyordu. Arkasından hemen Göktürklerin Çin'den çıkarılması için hazırlıklara başlandı.

Bunun için de Göktürk hanedanından gelen A-shih-na Ssu-mo'yu kağan tayin ettiler. Arkasından büyük bir ordu ile kuzeye gönderdiler. Ancak, Sir Tarduşların hükümdarı İ-nan, Ssu-mo Kağan ile yıllarca savaşarak onları ülkesine sokmadı. Üstelik Çinlilerin bütün desteği boşa gitmişti. Neticede Ssu-mo ve ahalisi geri dönerek Kuzey Çin'de Sheng ile Hsia eyaletine yerleştirildiler.123

600'lü yıllardan itibaren Töles boylarının en kuvvetlisi olarak görünen Sir Tarduşları628 yılından sonra bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. Doğu Göktürk Devleti630'da yıkılınca, Ötüken bölgesinde en önemli güç olarak kaldılar. Çin'e giden Göktürklerin 639'dan sonra geri gönderilmek istenmesi üzerine çıkan savaşlarda başarıyla kendi ülkesini korudular. Ancak, kağanları Bilge İ-nan'ın ölümü üzerine (645) oğulları anlaşmazlığa düşünce Sir Tarduş gücü 646-647 yıllarından dağıldı.124

Ch'e-pi Kağan ve Bağımsızlık Teşebbüsü

Göktürk hanedanına gelen bir başka bey, 638 yılından beri Altay Dağları havalisinde hüküm sürüyordu. Aslında Doğu Göktürk Devleti'nin 630'da yıkılması üzerine bazı devlet adamları ona kendini kağan ilan etmesi için telkinde bulundu ise de buna cesaret edememişti. Daha sonra ise onlardan kaçarak Altay Dağlarına geldi; takip eden 2-3 bin kişilik Sir Tarduş Süvari birliği onu yakalayamadı. Beraberindekilerle üç tarafı sarp kayalarla çevrili olan ve sadece bir tarafından araba ve süvarilerin geçebileceği, toprağı düz ve geniş bir yere sığındı. Burası onun eski yurdu idi. Askeri gücünün sayısı otuz bine çıkınca kendini kağan ilan etti. Batısındaki Karluklar ile Yenisey'deki Kırgızlar ona bağlanınca epey kuvvetlendi. Çinlilerin dikkatini çekince iyi ilişkiler kurmak istedi. Ne var ki, Çinliler onun kendisine vassal olmasını istiyorlardı. Üzerine gönderilen ilk kuvvetleri yendi ise de Karluk, Uygur ve Bugu gibi boyların Çin tarafını tutması üzerine mağlup olup yakalanarak, T'ang hanedanının başkenti Ch'ang-an'a getirildi.125

646 yılında Sir Tarduşların, 650 yılında Ch'e-pi Kağan'ın güçlerinin ortadan kalkması üzerine Doğu Göktürk ülkesinde büyük bir siyasi boşluk ortaya çıkmıştı. Bu boşluktan faydalanan, Bugu (Bugut), T'ung-lo (Tongra), Tu-po, Bayırku, To-lan-ko, Hu-hsie, Ediz (A-tie), Ch'i-pi, Basmıl Kurıkan, Kırgız, Hun, Karluk, Uygur gibi küçük Türk boyları, 647 yılından itibaren Çin'e elçiler göndererek siyasi münasebet kurdular. Çin'deki T'ang hanedanının imparatoru Kao-tsung, bunu memnuniyetle karşıladı. Boy reislerinin hepsine muhtelif Çin unvanları verilirken, boyların bulundukları topraklara ise Çince askeri valilik adları konuldu.126 Bundan sonra Çin'in kuzeyindeki Göktürk bakiyeleri de büyük genel askeri valiliklere ayrıldı. Böylece Doğu Göktürk ülkesi tam anlamıyla Çinlilerin kontrolü altına giriyordu. Bu arada Çin'e daha önce sığınmış olan Göktürk beylerinden bazıları Çin Devleti'nde yükselmiş, önemli mevkilere gelmişlerdi. Bunların çoğu general olarak orduda hizmet ediyordu.

Batı Göktürkleri T'ung Yabgu'nun amcası tarafından öldürülmesinden sonra karışıklığa düştü. Onun amcası Bagatur'u kimse kağan olarak tanımadı. Neticede T'ung Yabgu'nun oğlu Hsi-li tahta geçti. Ama karışıklıklar durmayınca çok uzaktaki T'ang hanedanından yardım istediler. Töles boyları dahi başkaldırmışlardı. Bagatur yenilerek Altay Dağlarına kaçtı. Yeni Kağan, Sir Tarduşlara mağlup olduğu gibi diğer Töles boylarını da itaat ettiremedi. Daha sonra ülkesi içinde bir sürü muhalif çıkınca, Maveraünnehir'e kaçıp sığındı. Bu arada Batı Göktürk hanedanından gelen Ni-shu Baga Şad'ın oğlu Işbara ülkesini on boya böldü. Her boyu idare eden reise birer ok verildi. Beş Tuo-lu ve Beş Nu-shih-pi boyları halinde organize edildi. Tuo-lular, Tokmak'ın doğusunda oturuyorlardı ve beş çorluk halinde kurulmuşlardı. Batısında oturan Nu-shih-piler ise beş büyük erkinlik halinde teşekkül ettiler. Böylece ortaya çıkan yeni boyların hepsine On Ok denmeye başladı.127 Fakat bir türlü huzur gelmiyordu. 638'de İli ırmağı sınır olmak üzere ikiye ayrılan Batı Göktürk ülkesinde birlik yine sağlanmadı. Çinliler de izledikleri entrika politikaları sayesinde sürekli karışıklık çıkarıyorlardı. 648 yılında Talas ırmağı civarında isyan edip bütün siyasi askeri gücü ele geçirdi.

Yaklaşık on yıl Batı Göktürk ülkesinde bağımsızlığını sürdürdü. Kendisine karşı yapılan birçok isyan hareketini bastırınca, Çinliler bizzat ordu gönderdi. Bu ordunun çoğunluğu diğer Türk asıllı boylardan oluşuyordu. Sürekli gerilla savaşı yaparak yorulan ve nihayet yakalanan A-shih-na Ho-lu Çin'e götürüldü ve 659 yılında eceliyle öldü.128

Bundan sonra Batı Göktürk ülkesi de Doğu Göktürk ülkesi gibi Çinliler tarafından idari bölümlere ayrıldı. Bundan sonra iş başına geçen Göktürk hanedanından beyler Çin'in tayinli memuru konumunda idiler.129

Doğudaki Bağımsızlık Savaşı

Çinlilerin Göktürk ülkesini küçük parçalara bölüp ayırmaları uzun bir süre onların bir araya gelip bağımsızlıkları için isyan etmelerini engelledi. Bozkır Türk toplumunun yapısına uymayan bu durum 679 yılında ilk isyanla sona erdi. Çinlilerin esir Göktürkleri yönetmek için kurdukları askeri valiliği idarecilerinden A-shih-te Wen-fu ve A-shih-te Feng-chih adlı iki lider Göktürk hanedan ailesine mensup A-shih-na Ni-shu-fu'yu kağan olması için ikna ettiler ardından bağımsızlık savaşı başladı. Bu askeri valiliğe dahil 24 eyaletin reislerinin hemen hepsi onlara katılmıştı. Hiç beklemediği bu olay karşısında T'ang hanedanının imparatoru Kao-tsung, derhal büyük bir ordu hazırlayıp, Göktürk isyanını hemen bastırmak istiyordu. Ancak kuzeyin soğuk iklimine alışık olmayan Çin askerlerinin derileri çatlıyordu.

Göktürkler ani bir saldırı ile bu orduyu darmadağın ettiler ve karşı atağa geçtiler. Bunun üzerine P'ei Hsing-chien, üç yüz bin kişilik ordu ile çıktığı seferde A-shih-te Feng-chih'yı yenerek yakaladı. A-shih-na Ni-shu-fu-da kendi maiyetindekiler tarafından öldürülünce birinci isyan başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak, kurtulabilen Göktürkler Altay Dağlarının doğusundaki Kurt Dağı'na (Lang-shan) sığınmayı başardılar.130

681 yılında A-shih-te Wen-fu yeni bir kağan arayışına girişti. Çok geçmeden hanedan ailesinden gelen A-shih-na Fu-nien kağan seçildi. Ayaklanma başladıktan sonra üzerlerine gelen Çin orduları ardı ardına yenildi. Fakat, ağır bir kıtlık çıkması zor günler geçirmelerine sebep oldu. Buna rağmen diğer Göktürk boyları onların bağımsızlık hareketini duymuş ve onlara katılmaya başlamışlardı. Çin orduları yine de bozguna uğratılıyordu. Böylesine avantajlı bir durumdaki iki Göktürk liderinin arası, Çinli Kumandan P'ei Hsing-chien'in kurnazca planları sayesinde açıldı. Çıkan karışıklıklardan yeteri kadar faydalanamayan adı geçen Çinli kumandan teslim oldukları takdirde öldürülmeyecekleri vaadini vererek, 54 Göktürk beyinin teslim olmasını sağladı. Neticede kendileri gelen Göktürk beylerinin hepsi Çin başkenti Ch'ang-an'daki doğu pazarda idam edildiler. Böylece ikinci bağımsızlık teşebbüsü de başarısızlıkla sonuçlandı (681).131

II. Göktürk Devleti

Kutluğ Kağan kaynakların açıkça belirttiği üzere Doğu Göktürk Kağanı İl'in soyundan geliyordu. Kendinden önceki bağımsızlık karakterlerinin kanlı savaşlara rağmen başarısız olması Kutluğ'u yıldırmadı. Ayrıca daha planlı davranarak Çin sınırlarından uzağa kaçtı (Çogay Kuzı). Arkasından Karakum Kalesi'ne geçerek Dokuz Oğuzların sürülerini yağmaladı. Biraz askeri güç kazanınca II. Göktürk Devleti'nin bağımsızlığını ilan etti. Kardeşlerinden Beg-Çor'u Şad, Tuo-hsi-fu'yu da yabgu tayin ederek, devletini teşkilatlandırdı. Çin'de hapiste bulunduğu yerden kaçarak Göktürk Devleti'ne sığınan Tonyukuk'un Kutluğ tarafından Apa Tarkan tayin edilmesiyle esas kuvvetini aldı. Tonyukuk yaptığı planlar ve uyguladığı stratejiler sayesinde devlet sağlam temellere oturtuldu.132

Göktürk Devleti'nin kurumlaşmaya çalıştığı sırada Dokuz Oğuzlardan bir kaçak gelmiş ve tehlikeyi bildirmişti. Buna göre kendilerine yeni bir kağan seçen Dokuz Oğuzlar, doğudaki Kıtanlara ve güneydeki Çin'e elçi göndererek, Göktürklerin günden güne hızla kuvvetlendiklerini bildirdi; bunu önlemek için hemen birleşip onlara saldırmalılardı. Bu haberi duyan Tonyukuk, Çinlilerin, Kıtanların ve Dokuz Oğuzların ittifak yapmaları halinde düşecekleri zor durumu iyi kavradı. Rakipleri birleşmeden harekete geçti. İki bin kişilik ordusuyla altı bin kişilik Dokuz Oğuzları mağlup etmeyi başardı. Böylece yeni kurulan Göktürk Devleti Tonyukuk'un yerinde hareketi sayesinde yok olmaktan kurtuluyordu.133 Neticede Orhun-Selenga havalisinde Türk birliği sağlandı. Bundan sonra Çin'e karşı hücumlara geçildi. Lan eyaletinin ele geçirip vali Wang Te-mao'nun öldürülmesi, onların T'ang hanedanına karşı kazandıkları ilk zaferdi. Daha sonra bunların ardı arkası kesilmedi. Savaş meydanlarında tutunamayan Çinli generaller, hilelerle Göktürkleri durdurmaya çalışıyorlardı. Esir Göktürklerin yaşadığı Kuei eyaletine, akınlar düzenledi. Yine vali ve kumandanlar yakalandı. 683 yılına gelindiğinde Çin Sarayı'nda Feng ve Hsia gibi eyaletlerin Göktürklere kendiliğinden bırakılması tartışılıyordu. 684 yılında Shuo eyaletine bizzat Kutluğ'un kumanda ettiği ordular girerken, 685'de Tai eyaleti baskına uğradı. 686 yılında da aynı hızla devam etti. 134

687 yılından itibaren karşı tedbirleri başarılı olan Çinliler ufak çapta Göktürk kuvvetlerini mağlup etmeyi başardılar. Fakat, 689'da Hsie Huai-i adlı bir Budist rahibin kumandasında büyük bir ordu daha hazırladılarsa da herhangi bir zafer kazanamadılar.135

Kutluğ, Çinlilerle on yedi kez, Kıtanlarla yedi kez savaşmıştı. 691 yılında hastalanan Kağan, iyileşmedi ve aynı yılın sonlarına doğru öldü.136

Kutluğ'un Ölümü Aynı yıl Tonyukuk, Türgişlerle savaştı. Bundan iki yıl sonra hastalanan Kutluğ öldü.137

Çinlilerle on yedi kez, Kıtanlarla yedi kez, Oğuzlarla beş kez savaşmıştı.138

Elli yıllık esaret devresinden sonra Kutluğ liderliğinde bağımsızlıklarına kavuşan Göktürklerin ikinci devletlerinin kuruluş mücadelesi üç aşamada gelişmişti. Gobi çölünün güneyinde Çin'e yakın bölgede 679 yılında başlayan ilk ayaklanma kısa zamanda çok geniş bir alana yayılmış değişik mevkilerde bulunan Türk beyleri derhal buna iltihak etmişlerdi. Ancak, üzerlerine gönderilen Çin ordusunu mağlup edemeyen Göktürk liderlerinden A-shih-na Ni-shu-fu öldürülmüştü. A-shih-te feng-chih ise esir düşmüştü. Hayatını kurtamayı başaran Wen-fu, Göktürk hanedan ailesinden yeni birini, A-shih-na Fu-nien'i reis seçti. Onlar da uzun süren mücadelelerinden zaferle çıkamadılar. Fakat onların mağlup olup Çin'e götürüldükleri esnada kendini kurtarıp Çoğay-kuzı dağına sığınan Kutluğ, etrafındakilerin sayısını artırarak, Dokuz Oğuzların hayvanlarını yağmalayıp ihtiyacı olan yiyecek ve benzeri malzemeleri temin etti. Bundan sonra kağanlığını ilan edip II. Göktürk Devleti'ni resmen kurdu. Artık, sıra Çin'e ağır darbeler vurmaya gelmişti. 691 yılının sonundan ölümüne kadar bütün kuzey Çin'i baştan başa akınlarıyla istila etti. Tonyukuk zamanında harekete geçerek Dokuz Oğuzların, Çin ve Kıtanlara yaptığı gizli ittifakı çökertmesiyle büyük bir tehlikeden kurtuldu. Ardından Ötüken bölgesi ve civarındaki ve de Altay dağlarına uzanan sahadaki bütün diğer Türk boylarını kendine bağladı. 689'da Tonyukuk, daha o zamanlar batıdaki Türgişler üzerine dahi sefer tertiplemişti.

682'de tam bağımsızlığını kazandıktan sonra Kutluğ ve Tonyukuk liderliğinde II. Göktürk Devleti geçen on yıllık süre Ötüken bölgesini merkez yaparak etrafındaki diğer Türk boylarını kendine bağladı. Her fırsatta Çin'deki T'ang İmparatorluğu'na ardı ardına darbeler indirerek, esaret altındaki Türkleri kurtarmaya çalıştı. Çin'in kuzeyi doğudan batıya tamamen Göktürk akınlarına maruz kalmıştı. Neticede Kutluğ'un kurduğu ve tahtta kaldığı on yıllık sürede Göktürk Devleti her açıdan hızla gelişti.

Kapgan ve Devletin Genişlemesi

692 yılında ağabeyi Kutluğ'un ölümü üzerine II. Göktürk Devleti tahtına oturan Kapgan, devraldığı hızla büyümekte olan devleti, ağabeyinin bıraktığı yerden başlayarak her yönden geliştirmeye devam etmiştir. İki yüz yıllık bağımsız Göktürk tarihinde 24 yıl gibi uzun süreli bir dönem kağanlık yapan Kapgan'ın faaliyetleri Orhun Yazıtlarında teferruatlı bir şekilde anlatılmıştır. Neticede kaynaklarca Kapgan en çok zafer kazanan, Çin'i en fazla korkutan, o devirde yaşayan Türk topluluklarının hemen hepsini idaresi altına alan, devletini çağının en kuvvetlisi yapan kağan olarak tanınmıştır. Tonyukuk Yazıtı'nda Bögü olarak da zikredilen Kapgan'ın adı fatih anlamına gelmektedir.

693 yılında Ling eyaletine saldırıp yağmalar yapan Kapgan, kendisine karşı koymaya çalışan Çinli General Li To-tsu'yu yenmişti. Buna karşı Çin'deki T'ang hanedanının imparatoriçesi Wu, 18 generallik büyük bir ordu hazırlamıştı. Ancak, söz konusu ordu Göktürklerle çarpışmaya cesaret edemeden geri döndü. Bunu takip eden yıllarda Kıtanların, T'ang İmparatorluğu topraklarını istila etmeleri üzerine, yardım teklifinde bulunan Kapgan, Kıtanları yeneceğini karşılığında bazı taleplerinin olduğunu bildirdi. Onun talepleri 630-681 yılları arasında esir düşerek Çin'e zorla götürülmüş Türk ailelerin geri gönderilmesi idi. T'ang Sarayı derhal bu teklifi kabul etti.

Bu arada Kapgan, Çin'le anlaşıp üstüne yürümekte olan Kırgızların üzerine yürüdü. Tonyukuk da sefere katılmıştı. Yenisey kaynaklarında Anı Irmağı üzerinde Kırgızları mağlup ettiler. Akabinde On Oklara (Türgişlere) saldırılacaktı. Çünkü, onlar da Kırgız, Çin gibi kavimlerle ittifaka girip Göktürklere hücum edeceklerdi. Kapgan'ın hatununun ölümü üzerine Tonyukuk ve Bilge'nin komandasındaki ordular Türgişleri bozguna uğrattı.

Kıtanların isyanının Göktürk ordusunun yardımı ile bastırılması, neticede Çin'deki esir Türklerin geri gönderilmesi üzerine Kapgan'ın prestiji ve gücü daha da artıyordu. Bundan sonra meydana gelen savaşlarda Çin ordularının hepsi yenildi. Artık Kapgan, T'ang İmparatorluğu'nun içişlerine karışmaya başladı. Ülkesi lehine bazı menfaatler koparmaya çalışıyordu. Kızın bir T'ang prensesiyle evlendirmek suretiyle adı geçen hanedanın geleceğinde söz sahibi olmayı planladı. Bunun yanında Göktürklerin dostu olan Soğdluları ve ekin tarlaları için yüz bin ölçek darı, 3 bin takım tarım aleti ve birkaç on bin chin demir de istedi.

T'ang sarayı önce Göktürkleri oyalama yoluna gitti. Sonra sakte prens gönderdiler. Üstelik yollanan tohumlar pişmişti. Hediye olarak verilen gümüş ve altının değeri çok düşüktü. Kapgan gerçeği anladı ve ülkesine yollanan heyetten Yen Chih-wei'i Çin Kağanı ilan etti. 698 yılından sonra büyük bir akına geçti. 703 yılına kadar Çin'in Kuzey eyaletleri sürekli yağmalandı. 300-400 bin kişilik orduları, 40-50 bin kişilik Türk ordularına mağlup oluyordu. Bütün Çinli kumandanlar yenilgiden kurtulamıyordu.

Kapgan'ın Yeni Bir İdari Teşkilatlanma Yapması

Artık, Orta Asya'nın en kuvvetli hükümdarı seviyesine yükselen Kapgan, Göktürk ülkesi içinde bazı idari değişikliler yapma yoluna gitti. Bu devletin hızla gelişip, büyümesinin ortaya çıkardığı bir netice idi. 16 yıl önce İlteriş Kutluğ liderliğinde, Çin esaretinden kurtulan Göktürk Devleti kısa zaman içerisinde bir cihan devleti haline dönüşmüştü. İşte ortaya çıkan bu yeni durum karşısında Kapgan Kağan, kardeşi Tu-hsi-fu'yu Sol Kanat (doğu) Şad'ı ağabeyi Kutluğ'un oğlu Bilge'yi (Mo-chü) de Sağ Kanat Şad'ı tayin etti. Ayrıca kendi oğlunu her iki taraftaki şadın üzerine "Küçük Kağan" unvanıyla vazifelendirdi (Diğer adı Bögü, Çince Fu-chü). Böylece kendisi kağanlar kağanı pozisyonuna yükselmiş oluyordu. Küçük Kağan, aynı zamanda Ch'u-mi-k'un gibi on kabilelerin (On Ok) reisi de olmuştu. Öte taraftan Çincesi T'o-hsi (Geniş Batı) olan bir başka unvana da sahip idi (699 yılı).

Batı Yönünde Askeri Harekat

Göktürk Devleti'nin en büyük düşmanı Çin'e karşı zaferleri doğuda devam ederken, Batı'da isyan eden Türgişlere karşı da seferlere girişildi. Küçük Kağan (İnel, Bögü), Bilge Şad ve Tonyukuk idaresi altındaki Göktürk ordusu Altay dağlarını aştı, Cungarya'ya (Yarış ovası) vardıktan sonra Bolçu'da (Urungu gölünün güneybatı kıyısında) Türgişleri ağır bir bozguna uğrattı.139 Bolçu zaferi neticesinde Türgişlerin bütün Nu-shih-pi ve To-lu kabileleri yani Balkaş, İli, Isık Göl ve Talas bölgelerindeki Türkler, Kapgan'ın hakimiyetini tekrar tanıdılar.140 Daha sonra Göktürk akınları Maveraünnehir (Kengü Tarban), Otrar şehri, Arıs ırmağı civarlarına ulaştı.141

Bu arada Bilge, 700 yılında Tangutlar üzerine sefer düzenlemiş ve çocuklarını, kadınlarını at sürülerini, bütün mallarını ele geçirmişti (BK, D, 24).

Bu sıralarda batıdaki Göktürk akınları devam ediyordu. Yaklaşık 25 yıldır Türkler tarafından idare edilen Batı Türkistan'daki şehir krallıkları buralara ulaşan Arap saldırılarına karşı koyabilmişti.142 Yine Tonyukuk, İnel ve Bilge tarafından idare edilen Göktürklerin batı orduları Seyhun (Yincü Ögüz) kıyılarına vardı, nehri geçerek, Maveraünnehir'in Kızılkum çölüne daldı. İnel Kağan kumandasındaki bir kısım kuvvet burada kalırken, Tonyukuk güneye ilerleyip, Türgiş başbuğu So-ke'nın idaresindeki Soğd halkını ele geçirdi.143 Arkasından Ek-Tağ'ı da geçen Göktürk ordusu Demir Kapı'ya ulaştı (701 yılı).144

Yeniden Çin'e Yöneliş

Lung-you bölgesine akın yapıp, 10 binden fazla at ele geçiren Kapgan Kağan ülkesine geri döndü.145 Bu saldırılar karşısında Çinliler yeni tedbirlere başvurmak zorunda kaldılar. İleri gelen devlet adamlarından Wei Yüan-chung (Orhun Yazıtlarında Ong Tutuk),146 Ling-wu bölgesi harekat ordusu kumandanı ve An-pei büyük genel askeri valisi Hsiang Wan-tan da, T'ien-ping bölgesi birinci komutanı olarak bütün Çin ordularını idare etme vazifesini üstlendiler. Çin ordusu Bilge ve Kül Tegin liderlerin de katıldığı bu seferde Kül Tegin, Çinli kumandan Ong Tutuk'u esir alıp Kapgan'a sunmuştur. (BK, D, 25 KT, D, 31), (701).

702 yılının ilk baharında Yen ve Hsia eyaletlerine akın yapan Kapgan, 100 bin at ve koyun ele geçirdi. Arkasından Shih-ling'e saldırdıktan sonra Ping eyaletini muhasara etti. İmparatoriçe Wu, bir sürü yeni önemler daha anlamaya çalıştı ise de hazırlanan Çin orduları Türk kuvvetlerine karşı çıkmaya cesaret edemediler. Tai ve Hsin bölgelerine giren Göktürk ordusu buralarda da yağmalar yaptı.147

703 yılına gelindiğinde Göktürk kağanı politikasında değişiklik yaptı. Saldırılarını durdurarak, Çin'e Baga Tarkan'ı elçi olarak gönderip, yeni bir evlilik ittifakı teklifinde bulundu. Ancak, bu sefer damat olarak istenilenin sadece T'ang hanedanına mensup değil, ayrıca veliahtın oğlu olması da gerekiyordu. Kapgan'ın gayesi tabiiki T'ang hanedanlığı içerisinde çok daha fazla söz sahibi olmak idi. Geçen defa kötü tecrübelerden dolayı İmparatoriçe, bu sefer daha temkinli davranmaya çalıştı.148 Hemen veliahtları yanına çağırıp, sarayda bir görüşme yaptı. Neticede Kapgan Kağan'ın teklifi kabul edildi. Kapgan teklifinin kabulünden duyduğu memnuniyeti göstermek için ileri gelen devlet adamlarından İ-li-t'an-kan'ı bin baş at ile birlikte Çin sarayına gönderdi. Elçi, İmparatoriçeye teklifin kabulünden dolayı Kapgan'ın teşekkürlerini iletti. Su-yü-t'ing'de (imparatorluk sarayının bahçesinde bir köşk) Göktürk elçisinin seferine eğlence tertip edildi. Veliaht, baş vezir ve bütün saray erkanı üç sıra halinde bu eğlencede hazır bulundular. Göktürk elçisine bu denli itibar edilmesi Kapgan'ın ve Göktürk Devleti'nin Çin nazarındaki üstün yerini açıkça göstermektedir. Bununla birlikte Göktürk elçisine birçok hediyeler sunularak geri uğurlandı. Kapgan da karşı jest yapmakta gecikmedi. 689'da sahte prens olarak Karakum'daki Göktürk merkezine gelen Wu Yen-hsiou'yu serbest bıraktı.149

Boy İsyanlarının Devleti Sarsması

Bu arada Göktürk Devleti'ne karşı isyan eden Basmıllar tekrar hakimiyet altına alındı.150

705 yılında İmparatoriçe Wu, tahtı gerçek varislerinden Chung Tsung'a terk etti. Yeni imparator bazı reformlar yaparak, başarısız kumandanları görevlerinden aldı. Göktürklere karşı yeni politikaları uygulamaya koydu. Bütün devlet adamlarına Göktürkleri yıkıp ele geçirmek için planlar yapmalarını emretmişti. Devlet adamları imparatordan üç önemli kale yapılmasını kumandan ve valilerin görevden alınmasını yenilenin cezalandırılmasını, gerekli asker ve levazımatın sınırlara yığılmasının temin edilmesini tavsiye ettiler.

Bundan sonra Çinliler Göktürk ülkesi içinde büyük bir casusluk faaliyetlerini uygulamaya koydular. Hanedandan olmayan diğer Türk boylarının çoğu ayaklandı. Aslında Kapgan, Çinli casuslardan biri olan Ts'ang Ssu-yen'ı öldürtmüştü. Buna rağmen 708 yılından itibaren her yıl Kapgan Kağan'ın idaresine karşı çok sayıda isyan patlak verdi. Onun aşırı zalim olmasının da bunda belirli bir rolü vardı.

Çinlerin Kem-İrtiş arasında Azların Isık Gölü'nün batısında 703 yılında mağlup edildiğini görmekteyiz.151 Ülkesi isyanlarla gark olmasına rağmen Kapgan, Çin'le ilişkilerini ihmal etmiyordu. Esasında dostluk kurmak istiyordu ve bunu gerçekleştirmek için 711 yılında oğlu Yang-wo-chih Tegin'i ikamet etmek üzere T'ang sarayına gönderdi. Eskisine göre daha ılımlı bir politika izliyordu. 710 yılında isyan eden Kırgızlar, Bilge ve Kül Tegin kumandasındaki ordular tarafından Kögmen Dağlarının kuzeyindeki Songa ormanında ikinci defa mağlup edildiler. 152 Aynı yıl Bayırkular, Türgi-yargın gölü yakınında yapılan savaşta bozguna uğratıldı.153 711'de Türgişlerin isyanı bastırıldıktan sonra Bars Beğ, Türgiş kağanı tayin edilerek Bilge'nin kız kardeşiyle evlendirildi. 713'te Karluklar Tamug Idukbaş'ta yenildiler.

714 yılının ikinci ayında Inel (i-nie) Kağan Tonra Tegin ile Huo-pa İlteber unvanlı Kapgan'ın kız kardeşi Beşbalık'ın kuzeyine saldırdığında başarısızlığa uğradılar. Dönmeye cesaret edemeyen bunların bir kısmı yanındakilerle Çin'e teslim oldular. Kapgan'ın idaresi çatırdamaya başlamış olmasına rağmen Moğol kabileleri Kıtan ve Hsiler ona bağlanmışlardı. Kaynakların ifadesine göre Göktürk ordusu 400 bin kişiyi bulmuştu. Ancak çok yaşlanması ve aşırı sert tutumu devletin başına büyük dertler açıyordu. Bu yüzden batıdaki Türgişler, Karluklar gibi bir kaç büyük Türk boyu vassal olmak için Çin'e başvurdu (715, 4. ay). Çinliler de onların teklifini kabul etmekle birlikte, Göktürk ülkesi içinde önemli stratejik mevkilerde oturmalarını istedi.154 Aynı yılın baharında yenilen Dokuz Oğuzların bir kısmı da Çin'e sığındı. Bütün bu hadiseler karşısında Kapgan defalarca Karluk ve diğer asi boylara saldırıp olanlar dağıtmıştı. Buna rağmen Azlar ve İzgiller de 715 yılında isyan eden boylar arasına katıldı.155 Göktürk Devleti'nden kopmaların ardı arkası kesilmiyordu. Neticede devletin gücü zayıflayınca devletin tabiyetinde olan T'u-yü-hun, Kao-liler (Kore) Çin'e bağlandı. Hatta, Kapgan'ın damadı A-shih-te Hu-lo bile Çin'e sığınmıştı.156

Çin İmparatoru Hsüan-tsung, Kapgan'ı tamamen ele geçirmek ve Göktürkleri yıkmak için üç ayrı bölgedeki Türk boylarına hediyeler ve unvanlar vererek onları tahrik etti. Bunlardan önce Bayırkular isyan ettiğinde derhal harekete geçen Kapgan, Tola Irmağı kenarında onları ağır bir bozguna uğrattı. Ancak, o, tedbirsiz davranarak az sayıda askerle geri dönerken Söğüt ormanında savaş artığı Bayırkuların reisinin hücumuna uğradı ve öldürüldü. Kesik başı o sırada Bayırkuların yanında bulunan Çinli elçi Ho Ling-ch'üan tarafından Çin'e götürüldü.157

Yirmi dört yıl parlak zaferlerle dolu bir kağanlık dönemi geçiren Kapgan'ın sonu böylece çok hazin oluyordu. Yerine daha evvel Küçük Kağan tayin ettiği oğlu İnel geçti ise de Kutluğ'un oğlu Kül Tegin bir ihtilal yaparak onu ve bütün ailesini ortadan kaldırdı. Sonra ağabeyi Bilge Şad'ı kağan olarak tahta geçirdi.

Bilge Kağan ve Devletin Yeniden Kuvvetlenmesi

Bilge Kağan diğer Göktürk Kağanlarından farklı olarak kaynaklarca karakteri insancıl, dost canlısı olarak nitelendirilmiştir. Ağabeyinin kağan olmasını sağlayan Kül Tegin, Sol Bilge Prensi olup askeri işlerin idaresi ile meşgul olmaya başladı. Bu arada Kapgan zamanının devlet adamlarının çoğu ihtilal sırasında öldürülmüş, sadece yaşı yetmişten fazla olan ve halk tarafından çok saygı duyulan, Bilge'nin kayınpederi Tonyukuk'a dokunulmamış, sağ bırakılmıştı. Devlet işlerindeki derin tecrübesinden dolayı Tonyukuk'a yeniden görev verildi.158 Gerçekten de devletin böylesine nazik bir döneminde Tonyukuk'un idari görev alması faydalı olmuştur.

683 yılında doğan Bilge, kendisinden önceki devlet adamları gibi Çin esareti görmediği için şanslı idi. 691 -692'de babası öldüğünde yaşı çok küçük olduğu için kağan olamadı. Ancak, 697'de Tarduş halkı üzerine Şad tayin edildi. Bölgesi Altay Dağlarının güney eteklerinin batısında İrtiş ırmağı civarıydı. 716 yılına kadar doğuda Sarı Irmağa Shan-tung ovasında, batıda Demir Kapı'ya Kögmen Dağlarının kuzeyindeki Kırgızlara toplam yirmi beş sefere katılmış, bunların hepsinde başarı kazanmıştı.159

Devlet yönetimindeki değişikliklere rağmen boy isyanları durmuyordu. 716 yılında Selenga Irmağı boyunda Uygurlar mağlup edildi.160 717 yılında Oğuzlardan bir grup kaçıp Çin'e gitti. Kıtan ve Tatabılar Çin'e T'ang hanedanıyla müttefik olurken batıda Türgişler, Su-lo önderliğinde bağımsızlıklarını ilan ettiler. Üstelik Maveraünnehir'den doğuya doğru ilerlemek isteyen Arap kuvvetlerini durdurdular.

Boyların çoğu on yıldan beri devletle savaş halinde idiler. Savaşların uzun sürmesi sıkıntıların devam etmesi devlete bağlı kalanların da güvenlerini kaybetmesine yol açıyordu. İşte, böylesine karışık bir anda Bilge, Tonyukuk'u devlet görevine çağırdı ki, görevi, planlamacı yani stratejist olacaktı.161

717 yılının yazında Çin'e bağlanan Tatabıların üzerine yürüyen Bilge, onları cezalandırdı.

At sürülerini ve bütün mallarını ele geçirdi. Kaçan Tatabılar Kadırkan Dağlarına yerleştiler. Bu arada daha önce Çin'e bağlanan beylerden bazıları geri döndü. Yine Çin'e gitmek zorunda kalmış halk orada Çinlileşmeyi reddederek ayaklandı ve birkaç mücadeleden sonra Göktürk ülkesine geri döndü. 718 yılında Karluklar da yenilgiye uğratılıp halkları devlete bağlanmış; idarecileri öldürülmüştü. Neticede Karluk problemi de çözüldü.

Ülkesi içinde huzuru sağlayan Bilge, yönünü Çin'e çevirdi. Büyük çapta yağma ve akın planları yapıyordu. Üstelik yıllar önce gidenlerin geri dönmesiyle gücü artmıştı. Ancak, Tonyukuk derin tecrübesiyle onu engelledi. Tonyukuk insanların savaşla değil barışla zenginleştiğini, Göktürklerin henüz yeni bir araya toplandıklarını, henüz zayıf olduklarını, kuvvetlenmek için en az üç yıldan fazla zaman gerektiğini açıklamıştı. Akabinde Bilge Kağan'ın, şehirlerin etrafını duvarlar ve kalın surlarla çevirtmek ve Budist tapınakları inşa edip Budizm'i yaymak isteğine de Tonyukuk karşı çıktı.

Çünkü, Türklerin sayısı ve evleri çok azdı. Daha doğrusu Çinlilerin yüzde bir bile değildi. Buna rağmen Çinlilere savaş meydanlarında savaşılıyor ve galip geliniyordu. Sular ve otlaklar takip ediliyor, bir yerde sürekli oturulmuyordu. Avcılık önemli bir meslek idi. Dolayısıyla savaş pratiği yapılıyordu. Eğer kuvvetli iseler saldırıp yağmalıyor, zayıf oldukları takdirde kaçıp, ormanların, dağların arasına saklanıyorlardı. Çinlilerin askerleri her ne kadar çok ise de kullanımsız, faydasız idiler. Yani eğitimsiz, pratiksiz oldukları için savaş meydanlarında bir üstünlük gösteremiyorlardı. Göktürk askerinin gücü ise büyük ölçüde hayat tarzına dayanmakta idi. Şayet surlu şehirler inşa edip içinde otururlarsa eski gelenekleri değişirdi. Neticede bir kere yüz yüze gelince mağlup olunur, T'ang hanedanı tarafından ele geçirilirlerdi. Diğer taraftan ülkede Budizm propagandasına izin verilmesi ve bu dinin metodlarının uygulanmasına gelince, bu dinin insanları zayıflatması söz konusu idi. Savaş halinde kuvvetli olmak gerekirdi. Oysa Budizm Türklerin savaşçı ve kuvvetli olmalarını önlerdi. Dolayısıyla ülkede tatbik edilemezdi. BilgeKağan, onun tavsiyelerini dinledikten sonra derinden etkilendi ve stratejilerinin hepsini kabul etti. 162 Bilge Kağan, Tonyukuk'un tavsiyelerini dinleyip kabul ettikten sonra Çin'e akın yapmaktan vazgeçti. Üstelik elçi göndererek barış yapmayı teklif etti. Fakat T'ang hanedanının imparatoru Hsüan-tsung kabul etmedi.163

Göktürklerin eski gücüne kavuştuğunu gören İmparator Hsüan-tsung, onları ortadan kaldırmak için büyük bir plan yaptı (720 yılının kışı). İmparatorun kesin kararı savaşmak idi. Shou-fang Bölgesi Kumandanı Wang Chün hazırlanacak bütün orduların idaresini üstlenecekti. Batıdan Basmıllar, doğudan Tatabılar ve Kıtanlar hücum edecek, güneyden de Çin orduları harekete geçince Göktürk orduları tamamen sıkıştırılacaktı.164 Chi-luo suyunun yukarısında bulunan Göktürk merkezine baskın yapıp yakalayacaklardı. Çinliler bununla da kalmamışlardı. Kırgızların reisi Kutluğ Bilge Kağan ve diğer Göktürk muhalifleri Kapgan'ın oğlu Sol Bilge Prensi Mo Tegin, sağ Bilge prensi A-shih-na Bilge Tegin, Yen-shan Bölgesi Prensi Huo-pa-shih-shih-pi ve birçok bey ve kişi ile gizli ittifak yapmışlardı. Bunların hepsi Çinlilerle birlikte harekete geçmeyi kabul etmişti. Kıtanların tutuku valisi Li-Shih-huo, Tatabıların idarecisi Li Ta-p'u, Basmılların idarecisi ise Altay Dağı bölgesi idarecisi Ch'u-mu-k'un Chih-mi çor idi.165 Çinliler ve müttefiklerinin ordusu 300 bine ulaşmıştı. Söz konusu ordu Chi-luo suyunun yukarılarında toplandı.

Çeşitli kollara bölünüp Göktürklerin üzerine doğru ilerledi. Bu esnada Tatabılar ve Kıtanlar doğudan, Basmıllar ise batıdan farklı yollardan ayrı ayrı Göktürk merkezini basmak üzere hareket etmekle görevlendirilmişlerdi. Bütün bu olaylar karşısında Bilge Kağan korkup endişelenmeye başlamıştı. Ancak, tecrübeli devlet adamı Tonyukuk hemen devreye girdi ve ona dedi ki: "Basmıllar şu an Pei-t'ing'de (Beşbalık) bulunuyorlar. Tatabı ve Kıtanlar ise doğudalar, aralarındaki mesafe çok uzak. Güçlerini birleştirip birlikte hareket edemezler. Huei ve Chang Chia-chen arasında anlaşmazlık var. Birlikte hareket edemezler. Eğer gelirlerse üç gün önceden kuzeye doğru çekiliriz. Yiyecek vesair levazımatları biter, geri giderler. Basmılların gücü az (hafif) dır. Birinci varırlarsa savaşırız".166 Tonyukuk'un düşündükleri doğru çıktı. Basmıllar, 721 yılının sonbaharında tek başlarına diğerlerinden ayrı olarak Göktürklerin merkezine hücuma kalkıştılar. Çinliler, Tatabı ve Kıtanlar henüz varmamıştı. Bunun üzerine korktular ve geri çekildiler.167 Dolayısıyla T'ang İmparatoru Hsüan-tsung'un planı daha başta bozulmuştu.

Geri çekilenleri Bilge takip etmek istediğinde Tonyukuk, Göktürklerin ordusunun hızlı gitmesini engelledi. Çünkü, halkın bin li (500 km) gittikten sonra savaşta öleceğini, henüz savaşılmadığını dolayısıyla en iyi yolun piyade olarak gitmek gerektiğini belirtti.

Bilge Kağan, bu zafer üzerine rahatladı ve yönünü Çin'e çevirerek, hızla girdiği Kansu bölgesini yağmaladı. Üzerine gönderilen Çin ordularını ağır bir bozguna uğrattıktan sonra, fazla ilerlemedi. Çünkü, Çin içlerine çok girmenin faydasız olduğunu özellikle Tonyukuk'un tavsiyeleri üzerine iyi anlamıştı. Kendi yazıtındaki sözlerinden anlaşıldığı gibi esas hedefi ülkesi içinde huzur ve refahı temin etmekti.168 Dolayısıyla bunun akabinde bir elçilik heyeti gönderip, barış teklifinde bulundu.169 720 yılında bu savaşlar meydana geldiğinde birinci gün on yedi bin kişi öldürülmüş, ikinci gün piyade ordularının tamamı imha edilmişti.170 Kıtan ve Tatabıların da Göktürk Devleti'ne isyan etmeleri cezasız kalmamış, 721 kış mevsiminde Kıtanların ve 722 ilkbaharında Tatabıların üzerine sefer düzenlenip bozguna uğratılmışlardı.

Nihayet, Çin'deki T'ang hanedanının imparatoru Hsüan-tsung, Bilge Kağan'ın gücünü kabullenmek zorunda kaldı. Bir yandan barış ilişkilerini geliştirirken, diğer yandan sınırlarda savunma tedbirlerini artırmaya başladı. Bu arada sarayında kendi devlet adamları arasında yapılan müzakerelerde Bilge Kağan'ın iyi bir idareci olduğu insanları iyi yönettiği ve dost canlısı kişiliğe sahip olduğu vurgulanırken, kardeşi Kül Tegin'in mükemmel bir savaşcı, iyi bir komutan, Tonyukuk'un ise çok cesur, yaşlı, bilgili, tecrübeli biri olarak Çin için tehlikeli oldukları bildiriliyordu.171 Bu arada Çinlilerin gönderdiği elçiyi bütün ileri gelen devlet adamları ile ihtişamlı bir şekilde karşılamış, ziyaret eden Çin elçisini T'ang imparatorunun Tibetlilere ve Kıtanlara prenses verdiğini, ancak, kendisine söz verildiği halde evliliğin gerçekleşmediğini söyleyerek suçlamıştır. Çinli elçi bu durum karşısında imparatorun prensesi göndereceği vaadini vermiş olmasına rağmen, İmparator Hsüan-tsung sözünü tutmadı ve evlilik gerçekleşmedi.172

Bilge Kağan, yine de Çinle dostluk ilişkilerini sürdürmek maksadıyla veziri Buyruk Çor'u Çin sarayına göndererek meşhur atlardan sunmuştu. Çin sınırlarındaki askeri faaliyetleri durdurmuştu. Daha sonra Tibetlilerin kendilerine yaptığı T'ang'a karşı ortak saldırı teklifini anlaşmayı bozmamak için kabul etmedi. Çinliler de karşılığında Shuo-fang'da pazar kurarak karşılıklı ticaret yapılmasına razı oldular. Ayrıca yapılan anlaşmaya göre her yıl yüzbinlerce top ipek kumaş Göktürklere gönderilecekti.173

Kül Tegin'in Ölümü ve Cenaze Töreni

731 yılına geldiğinde II. Göktürk Devleti büyük bir kahramanını kaybetti. Bilge'nin kardeşi Kül Tegin vefat etmişti.174 Onun ölümü ağabeyi Bilge'yi derinden etkilemişti. Bu yüzden onun adına diktirdiği kitabesinde "Kardeşim Kül Tegin vefat etti. Kendim yas tuttum. Gören gözlerim görmez gibi, esen aklım esmez gibi oldu. Kendim düşünceye daldım. Zaman Tanrısı buyurunca insan oğlu hep ölümlü yaratılmış. Öyle düşündüm gözlerimden yaş gelse engel olarak, gönülden feryat gelse geri çevirerek yas tuttum. Çok yas tuttum. İki şad başta olmak üzere kardeşlerimin, oğullarımın, beylerimin ve halkımın gözleri, kaşları berbat olacak, deyip düşündüm"175 diyerek üzüntüsünü belirtmektedir.

Kül Tegin'in cenaze törenine Göktürklerin komşularının hepsinden katılımlar olmuştur. Doğuda Kıtan ve Tatabılar temsilciler göndermişlerdi. Başlarında Uder vardı. Çin imparatoru ise binlerce ipekli kumaş altın ve gümüş eşya ile birlikte İşiyi Likeng'i yollamıştı.176 Tatabılar ise hükümdarlarının temsilcisi Bökün ile katıldılar. Batı taraftaki uzak komşulardan Soğdlar, İranlılar ve Buhara şehri halkından General Nek ve Oğul Tarkan gelmişlerdi.177 Bilge'nin damadı da olan Türgiş (On-ok) Kağanından Tamgacı (mühürdar) Makaraç ve Oğuz Bilge onları temsilen katılırken Kırgız Kağan'ını Tarduş İnançu Çor temsil etmişti.178 572 yılında Mukan Kağan'a yapıldığı gibi Kül Tegin'e de büyük bir cenaze töreni düzenlendiği anlaşılmaktadır. (1 Kasım 731).

Kül Tegin için bir abide dikilecekti. Bilge'nin sözleri yazıta Yollug Tegin tarafından oyma suretiyle yazıldı. Çinden en iyi sanatçılar ve ustalar getirilmiş; olağanüstü güzel bir türbe inşa ettirilmişti. Ressam ve heykeltraşlara içi süslettirildiği gibi heykeller de konmuştu.179

Bilge yazdırttığı kitabeyi Göktürklerin merkezine yakın bir mevkide, kolay erişilebilir bir yer olduğundan bulundukları merkezde bir yere dikmişti.180

Çin imparatoru yazıta kendi sözlerinin ayrılarak yazılması, türbenin dikilmesi vesair işler için çok kabiliyetli altı usta göndermişti. Yazılan yazıları ve türbe ile heykelleri ipek gibi temiz zarif olmuştu. Daha önce Göktürk ülkesinde böyle güzel yazılar ve eserler olmadığı için Bilge'nin bunları gördüğünde üzüldüğü bildirilmektedir. 181

Bilge Kağan artık yalnızdı. 697 yılından beri devlet yönetiminde ve savaş meydanlarında omuz omuza çarpıştığı Kül Tegin ve Tonyukuk artık yoktu. Zaten Orta Asya'da ona karşı duracak her hangi bir güç de kalmamıştı. Sadece 733 yılında Tatabı halkı, Kıtanlardan ayrılmıştı. Her halde baş kaldıracaklardı. Onların General Ku kumandasındaki kırk bin kişilik ordularını Töngker Dağı'nda mağlup eden Bilge Kağan, otuz bin askerlerini öldürdü. Bu arada büyük oğlu hastalanıp ölünce General Ku'yu balbal olarak dikti. 182

II. Göktürk Devleti uzun süreden beri Çin'le barış içinde yaşıyordu. Bilge yeniden bir Çin prensesiyle evlenmek istediğini yineledi. İmparator Hsüang-tsung, kabul edebileceğini bildirince Ko-chie-li-pi'yi gönderip teşekkür etti ve evlilik işini sürecinin başlanmasını teklif etti. 183

Bundan sonra beklenmedik bir şekilde Bilge, Buyruk Çor tarafından zehirlendi.184 Onun Bilge'yi zehirleyiş sebebi hakkında kaynaklarda hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, Buyruk Çor bir kaç defa Çin'e elçi olarak gitmişti. Orada Çinlilerden etkilenmiş olabilirdi. Diğer taraftan Bilge yukarıda da söylediğimiz gibi devlet idaresinde ve hayatta Tonyukuk ve Kül Tegin olmadığı için artık yalnızdı. Fakat kesinlikle herhangi bir kesin sebep gösteremiyoruz. Bilge zehirlendikten sonra hemen ölmedi ve Buyruk Çor tarafından zehirlendiğini anladı. Bunun üzerine onu ve bütün ailesi ile işbirlikçilerini öldürdü. Kendisi de 25 Kasım 731 tarihinde vefat etti.185 Cenaze töreni ise 735 yılının 22 Haziranı'nda yapıldı.186 Oğlu (İ-jan Kağan) onun için büyük bir cenaze töreni düzenlemişti. Çin'den Lisün Tay Sengün kumandasında beş yüz kişi gelmişti. Altın ve gümüşten bol miktarda getirmişti. Sandal ağacı da getirmişlerdi. Bütün millet cenaze töreninde saçlarını, kulaklarını kestiği gibi en iyi cins atlarını, kara samurlarını, gök sincaplarını (kürklerini) hediye olarak sunmuşlardı.187 Bu kitabe de Yollug Tegin tarafından bir ay dört günde yazılmıştı.188 Süsleme işlemleri de onun tarafından meydana getirildi. Çin imparatoru, Bilge'nin cenaze törenine katılmak üzere fermanla Li Ch'üan'i göndermişti. Yine onun da türbesi inşa edildi. Li Jung ise Bilge'nin yazıtına Çince metni yazmak için görevlendirildi.189

Devletin Yıkılması

Bilge'nin ölümü üzerine devlet adamları toplandılar ve onun oğlunu kağan olarak II. Göktürk Devleti tahtına oturttular. Yeni Kağan'ın unvanı İ-jan idi. Bilge'nin ölümü üzerine devlet adamları onun oğlu İ-jan'ı kağan olarak tahta geçirdiler. Ancak, İ-jan Kağan fazla yaşayamadı ve yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak öldü. Yerine kardeşi geçerek, Tengri Kağan unvanını aldı.190

Yaşı küçük olduğu için devlet işlerinde muktedir görünmeyen Tengri Kağan, idareyi gerçekte annesine kaptırmıştı. Vezirlerden Yü-ssu Tarkan ile işbirliği yapan annesi, devlet adamlarının çoğunu küstürdü. Devletin doğu ve batı kanatlarını idare eden amcaları şadlar, boylar ve halk tarafından seviliyorlardı. Onların nüfuzunun artması kağanın annesi ve adı geçen tarkan tarafından kıskanıldı. Neticede batı kanadı idarecisi şad öldürülürken, doğu kanat şadı kendini kurtarmayı başardı. Üstelik hücuma geçip Tengri Kağan'ı öldürdü. Hiç yoktan devlet kargaşa içine sürüklenmişti. Doğu şadı P'an Kül tegin, Bilge'nin bir başka oğlunu tahta geçirmişti. Ama kimse destek vermedi. Basmıllar fırsattan istifade ederek ona saldırınca bütün kuvvetini kaybedip, tek başına kaçtı. Bu arada daha önce tahta çıkardığı kağanı Kutluğ Yabgu öldürüp, yine Bilge Kağan'ın bir başka oğlunu hükümdar yaptı. Bir süre sonra yabgu onu da ortadan kaldırıp kendisini kağan ilan etti. 191

Göktürk ülkesinin kuvvetinin zirvesinde olduğu bir anda böyle karışması Çinlileri harekete geçirdi. Sun Lao-nu adlı elçiye özel görev verilmek suretiyle Uygur, Basmıl ve Karlukların yanına gönderip ayaklandırıldılar. Asiler Kutluğ Yabgu'yu öldürdüler ve Basmıl reisini kağan seçtiler. Karluk ve Uygurlar ise sağ ve sol yabgulukları almıştı.

Asi ve boyun baskınından kurtulan Göktürkler eski doğu Kanat Şadı P'an Kül Tegin'in oğlunu Ozmış'ı (Wu-su-mi-shih) kağan seçtiler.192

Ozmış, artık devletin gücünü kaybettiğini biliyordu. Bu yüzden Çin'e gelip T'ang imparatoruna bağlılığını bildirerek onu ziyaret edeceğini söyledi. Fakat daha sonra bu niyetinden vazgeçince Çinliler Uygur, Karluk ve Basmılları onun üzerine saldırtarak öldürdüler. Ozmış'ın kesik başı Çin başkentine götürüldü.193 Bir çok kağanlarının ardı ardına ortadan kaldırılmasına rağmen geride kalan Göktürkler yılmıyordu. Aslında nüfusları çok azalmıştı. Ozmış'ın oğlu Pai-mei, kağan seçildi (744 yılı). Yine bu arada asi üç boyun arası açılmıştı. Basmılların kağan ilan edilen reisi Uygurlar ve Karluklar tarafından öldürüldü ve Uygurlar kendi kağanlıklarını ilan edip devletlerini kurdular. Uygurların kurucusu Kutluğ Boyla Kül Kağan, Pai-mei Kağan'a saldırıp, onu mağlup ettiler. Onun da kesik başı babasınınki gibi Çin başkentine gönderildi.194

Göktürkler yıkıldıktan sonra hanedana mensup beyler ve bir kısım halk gidip Çin'e sığındı. Aslında yıllardan beri süren iç savaş yüzünden sayıları çok azalmıştı. Beylere çeşitli Çin unvanları

sunulduğu gibi halk kuzey eyaletlerine yerleştirildi. Göktürk adı 941 yılına kadar Çin kaynaklarında varlığını sürdürdü. Bunlarla ilgili kısa kayıtlarda söz konusu grupların sık sık Çin'deki T'ang hanedanına karşı isyan ettiğini fakat, kuvvetlerinin az olması sebebiyle başarı kazanamadıklarını görüyoruz.195

Göktürk Devleti'nde Sosyal Yapı

Göktürklerde en yüksek siyasi teşekkülün il (devlet) olduğunu bu devletin tarihinin kaynakları Çin yıllıkları ve Türkçe Orhun Abideleri sayesinde gayet açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Yani bugünkü anlamda devletin karşılığı olan il, aileden (oguş) başlayıp, sırasıyla aileler birliği (uruğ), boy (kabileler) birliği halklarının en gelişmiş ve son şekli olarak belirmektedir.

Göktürk tarihinin başlangıcında, devletin kuruluşunu anlatan Çince tarihi kaynakta (Chou Shu 50. bölüm) devletin kağanı Bumın, o sırada tâbi olduğu Juan-juanları (Moğol) bozguna uğrattıktan sonra devlet karşılığı olan "il" ile hükümdarlık unvanı "kağan"ı birlikte zikretmiştir (İl Kağan-devletin hükümdarı). Başka bir ifade ile artık bağımsız hale gelinmiş, yani il (devlet) olunmuştur. 552 yılında vuku bulan bu olaydan sonra ortada bir Göktürk Devleti söz konusudur.196 Devlet mevcut olduğuna göre onun sistemi, bir teşkilatı, müesseseleri hukuku da olmalıdır.

İslamiyet'ten önce ve sonra Orta Asya bozkır sahasında kurulmuş diğer Türk devletlerinde olduğu gibi, Göktürk Devleti de sosyal yapı açısından yukarıda belirttiğimiz birbirine bağlı halkalar zincirine sahipti.197 Sosyal yapının çekirdeğini aile oluşturuyordu. Aileler birliğine urug denilmesine rağmen henüz bunun tam fonksiyonu anlaşılamamıştır. Bir sonraki halka boy aileler ve uruglar birliği idi; boyların başında beyler bulunurdu. Bir siyasi birliğe dahil olmuş boylara ok denirdi. Boyların da birliğine bodun denirdi ki; başında arazisinin genişliğine göre yabgu, şad, ilteber gibi idareciler bulunurdu.

Bilindiği gibi bir devletin (yani il'in) bağımsız olabilmesi için bazı şartlara sahip olması gerekmektedir. Bunlar siyasi istiklal, ülke, halk ve kanundur.198

Göktürklerin istiklallerini nasıl kazandığını yukarıda anlamıştık. Fakat, Moğol asıllı Juan-juanları hezimete uğratmadan önce istiklallerini kazanma yolunda önemli adımlar attıklarını Çin kaynaklarından öğrenmekteyiz. 545 yılından önce Çin Seddi'nin kuzeyindeki ve Çin sınırlarının dışındaki pazarlarda ipek alışverişine vs. ticarete başlayan Bumın Kağan, Çin ile münasebet tesis etmek istemişti. Bunu karşılıksız bırakmak istemeyen Çin'deki Batı Wei İmparatoru, 545 yılında bir elçiyi Göktürk merkezine gönderdi. Kaynağın ifadesine göre, elçi vardığında Göktürkler sevinmiş ve birbirlerini tebrik ederek "Şimdi büyük ülkenin elçisi geldi, bundan dolayı bizim ülkemiz yükselecektir" demişlerdi.199 Göktürklerin bu olaya sevinmesinin esas sebebi kendilerinin ilk defa siyasi varlık olarak tanınmalarıdır. Yine aynı kaynağın ifadesine göre bu olaydan dolayı birbirlerini tebrik ediyorlardı.

Göktürklerin istiklallerini kazanışları kaybedişlerine, Orhun abidelerinde oldukça önem verilerek, anlatılmış, istiklalin kaybedilişinin millet için adeta bir ölüm kazanılmasının ise yeniden diriliş olduğu, milletin bundan çok ders alması gerektiği önemle tavsiye edilmiştir.200 630-680 yılları arasında devletin Çin esaretine düştüğü sırada birçok bağımsızlık hareketi meydana gelmiş, en sonunda 679'da başlayan isyan kıvılcımı, 682'de devletin yeniden istiklalini kazanmasına sebep olmuştur. Devlet tekrar istiklalini kazanınca, kağanlar, Çin'de kalmış Türk boylarını kurtarmak için olağanüstü çaba sarfetmişlerdir. Bu da Göktürk Devleti'nde istiklale verilen önemi gösteren en önemli vesikalardandır.201

Bağımsız olan her devletin varlığını sürdüreceği bir coğrafi mekana sahip olması gerektiği herkesçe malumdur. Ancak, eski Türk ilinde bu coğrafi mekan, yani ülke toprağı diğer çağdaşı devletlerde olduğunu hükümdarın serbestçe kullanabildiği bir arazi parçası değil, korumakla vazifeli olduğu ata yadigarı idi. Bu durum ve vatan sevgisi, Orhun Abidelerinde gayet açık bir şekilde anlatılmıştır. Ayrıca merkez Ötüken kutsal sayılmıştır (Iduk Ötüken). Aslında Orhun Kitabeleri (Türk milletinin acı tatlı hatıralarının gelecek nesillere unutulmaması için taşa yazdırılıp dikilmesi), ancak, o toprakların ilelebed Türk vatanı olarak kalacağı düşüncesinin neticesi idi. Çin kaynakları Göktürk sınırlarını doğudan batıya 10 bin li (beş bin km'den fazla) güneyden kuzeye 5 bin li (iki bin beş yüz km'den fazla) olduğunu bildirmektedir.202 Ülke hükümdarın şahsi malı gibi bir dominium değil, benzeri sadece eski çağlarda Roma'da görülen imperium düşüncesi ile yönetiliyordu.

Göktürk Devleti'nde halkın (kün) şahsi hukukla donatılmış, iktisaden hür ve özel mülkiyete sahip olduğu görülür. Tarım arazisi üzerinde de özel mülkiyet geçerli oluyordu. II. Göktürk Devleti zamanında 698 yılında Kapgan, Çin'den bir sürü istekte bulunmuştu. Bunların arasında otuz bin ölçek tohumluk darı da vardı. Bu tohumluk darının halkın tarlalarında kullanılması için olduğu muhakkaktır. Diğer taraftan Bizans kaynağı Tactica da Göktürklerin hür insanlar olduğunu zikretmektedir. Özel mülkiyet kişi hak ve hürriyetlerinin teminatı olduğundan, insan ona sahip olup kullandığı ölçüde hür olabilmektedir. Göktürklerde hürriyetin ne kadar önemli ve fazla olduğunu göz önüne alırsak, bu devletin çağdaşlarına göre insan hakları yönünden epey ileride olduğunu anlamış oluruz.

Eski çağlarda ve diğer Göktürk çağdaşı kültüründe, insanlar, yaşamak için gerekli enerjiyi (çekme ve taşıma gücünü) aralarındaki zayıf ve vasıfsız kişilerin kol kuvvetini çalıştırma suretiyle sağlıyorlardı. Asalak ve yerleşik köylü kültürde bunun başka çaresi yoktu.

Ekonomik açıdan hayvan yetiştiriciliğine, çobanlığa dayanan bozkır Göktürk kültüründe ise bu ihtiyaç, başta en yüksek adalet gücüne sahip at olmak üzere hayvan gücü ile karşılanıyordu. Orman kavimlerinde ve yerleşik topluluklarda hakimiyeti ele geçiren gruplar zorbalık yolu ile kendilerine hiçbir siyasi ve mülki hak tanımadıkları mahkum kütleleri (Moğollarda çeşitli kölelik müesseseleri, Slav kavimlerinde meşhur köle ticareti, Mısır'da köle kütleleri, Çin'de enselerine boyunduruk vurularak çalıştırılanlar, Hindistan'da paryalar, eski Yunan Aristoteles'in ehli hayvan ve canlı alet dediği doğrudan mülk sayılan insanlar, Roma'da benzeri köleler) sınıf, kast cenderesine alarak cemiyet düzenini öyle devam ettirmek için asırlar boyunca türlü tedbirlere (özel kanunlara) başvururlarken, insanın kol kuvvetine ihtiyaç duyulmayan bozkır kültüründe özel mülkiyet ve hür çalışma sayesinde gelişen sosyal gelenekler zamanla töre (anayasa) hükümleri halinde kesinlik kazanmıştı.203

Göktürkçe vesikalarda 14 yerde kul tabiri geçmektedir. Ancak, bunlarda mülkten, haktan mahrum kimseler değil, bazı siyasi ve medeni haklardan yoksun olmak söz konusudur ve esirlik ifade edilmek istenmiştir. Esirlik ve kölelik sosyal ve hukuki bakımdan farklıdır. Eski Yunan'da, Roma'da ve Moğollarda kölelerin yanında, fakat, onlardan ayrı olarak da esirler (özellikle savaş esirleri) de vardı. Öte taraftan köle kelimesi hiçbir Göktürkçe metinde geçmemektedir.

Genel olarak herhangi bir toplulukta yüksek tabakaların oluşmasında üç faktör önemli rol oynamaktadır:

1 Geniş araziye sahip olmak (ekonomik),
2 Askeriliği meslek edinmek (idari-askeri),
3 Ruhani (dini) zümreye mensup bulunmak.

Bu durum göz önüne alınarak, Göktürk Devleti'ne baktığımızda şunları görürüz. Her şeyden önce Göktürklerde ziraatin çok az yer tutmasından dolayı toprak köleliği (servage) söz konusu olamaz. Eli silah tutan herkesin asker olduğu bozkır toplumunda, askerliğin ayrı bir meslek olduğu düşünülemez. Zaten, Göktürkleri anlatan Çin kaynakları Göktürk ordusundan bahsederken, çoğu kez asker kelimesi yerine kullanmıştır. Çünkü, herkesin asker sayılmasından dolayı ayırım yapmaya gerek duymamışlardır. Bozkır sahasında kurulmuş bütün diğer eski Türk devletleri gibi Göktürk Devleti de siyasi ve askeri karakter taşıyor, dini karakter taşımıyordu.

Yazıtlarda geçen Kara-bodun deyiminin asıl büyük kalabalık diye adlandırılması gerekmektedir. Yani büyük halk kütleleri ifade olunmak istenmiştir; kesinlikle sınıf farklığı söz konusu değildir.204

Eski Türk devletlerinde bazı yüksek memuriyetlerin ırsi olduğu bir zamanlar iddia edilmiş olsa da, kaynaklarda bunu doğrulayan bir kayda rastlanmamaktadır.

Üstelik tayinlerin yapıldığını, Göktürk tarihini başlangıcından sonuna kadar takip ederek öğrenebiliyoruz. Kısacası Göktürklerde sınıflaşma veya sosyal tabakalaşma olduğuna dair kaynaklarda herhangi bir malumat yoktur.205

Hatta daha da ileri giderek şunu diyebiliriz ki; devleti kuran ve başarılı yapan millet idi: "Türk bodun, illedik ilin kağanladuk kağanın yitiru idmış=Türk milleti il yaptığı ilini kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş". Halkın, devletin kuruluşuna katılışı ise: "Babam (İlteriş) 17 er ile harekete geçti. Haberi işiten ormandakiler, ovadakiler toparlanıp geldiler, 70 kişi, sonra 700 kişi oldular_ kağanlığı atalarının törelerinde kurdular".206

İstiklalin, ülkenin ve halkın mevcut olduğu Göktürk ülkesinde insan hayatını düzenleyen mutlaka bir kanunların sistemi de olması gerekmektedir. Orhun kitabelerinde bildirildiği üzere, Göktürk Devleti'ndeki kanunların bütününe töre deniyordu. Kitabelerde töre kelimesi 11 yerde geçmekte, bunun altısında il (devlet) deyimiyle birlikte kullanılmaktadır. Diğer beş yerde de il ile alakası açıkça belirlidir. Bu da Göktürk Devleti'nin töreye (kanun) ne kadar bağlı olduğunu göstermektedir. Bir başka deyişle devletin varlığı törenin varlığına sıkı sıkıya bağlı idi: "Devleti ellerine alıp töreyi tesis ettiler_", "Ey Türk bodunu devletini töreni kim bozabilir?", "Kazandığımız devlet ve töremiz öyle idi.", "Devletin töresini terketmiş_", "O (İlteriş), atalarının töresine göre bodunu (milletini) teşkilatlandırdı_", "Töre gereğince amucam tahta oturdu_"207

Töre hükümleri değişik şartlar altında etkinliğini sürdürebilmek için değişebilirdi. Ancak, törenin bazı hükümleri kesinlikle değişmez idi: Bunlar könilik (adalet), uzluk (iyilik, faydalılık), tüzlük (eşitlik), kişilik (insanlık) idi. Diğer eski Türk Devletlerinde olduğu gibi Göktürk Devleti'ni de yerleşik ve kabilevi devletlerden ayıran başlıca özellikler şunlar idi: Velayet-i amme, özel mülkiyet milkiyet, serbest çalışma, imtiyazsızlık, hükümranlığın karizmatik oluşu, birleştiricilik, askeri karakter, dini tolerans, imperium telakkisi, töre (kanunilik), besicilik-çobanlık. Fakat, özellikle vurgulanması gereken nokta, Göktürk Devleti'ni diğer kabilevi devletlerden ayıran en önemli özellik kamu hukukunun olmasıdır.

Öte taraftan Göktürk ilinde vatan anlayışının bir devlet felsefesi halinde geliştiğini görmekteyiz. Devlet, hükümdar yani kağandan önce gelmektedir. Bu sebepten bütün Göktürk yazıtlarında il (devlet) sözü kağandan önce zikredilmiştir. Devletin yıkılması ise Göktürkler için en büyük felaket olarak acı bir şekilde telakki ediliyordu. Devlet tanrı tarafından verilir, kağanın ve milletin durumu tanrı tarafından yasanır ve tayin edilirdi: "İl berigme tengri (il veren Tanrı)", kötü kağanlar ile yolundan çıkmış Türk milletini, Tanrı zaman zaman cezalandırıyor ve elinden alıyordu.208

Hükümdar

Göktürklerde hükümdarlık, yani devlet başkanlığı kağanlık ile temsil edilmektedir. Devlet başkanı da Kağan unvanını taşıyordu. Kaynaklardan anlaşıldığına göre otağ, örgin (taht), tuğ (kurt başlı sancak), davul (sorguç-köbrüge) ve yay hükümdarlık sembolleri idi. Yine diğer eski Türk devletlerinde olduğu gibi Göktürklerde de bu unsurlar aynı fonksiyonu taşımaktadır. Göktürk Devleti'ne yönelik entrika faaliyetlerini sık sık uygulama safhasına koydukları sırada, Çinliler destekledikleri Göktürk prenslerine birer kurt başlı sancak ve davul göndermişlerdir. Bu şekilde onlar hükümdar olarak tanıdıklarını ifade etmek istemişlerdir. Kağan unvanının yanında sadece Tonyukuk Yazıtı'nda bir kere han unvanı kullanılmıştır.

Kağanı, konumuz açısından ele aldığımızda göze çarpan en önemli nokta, despotizma ile yönetilen eski bazı kültürlerde olduğu gibi milletin vazifesi ona bakmak değil, bilakis kağanın vazifesi millete bakıp, gözetmek, doyurmak, boyları bir arada tutmak ve düşmanlara karşı korumaktır. Aşağıdaki sözler onun millete karşı sorumlu olduğunu, hesap verdiğini gösteren en açık misallerdendir: "Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım_ ondan sonra Tanrı irade ettiği ve lutfettiği için ve talih ve kısmetim olduğu için ölecek milleti diriltip, kaldırdım, çıplak milleti giydirdim, fakir milleti zengin ettim, nüfusu az milleti çok ettim. Başka illi milletler, başka kağanlı milletler arasında onları pek üstün kıldım. Dört bucaktaki milletleri hep barışa mecbur ettim ve düşmanlıktan vazgeçirdim".209 Göktürklerde siyasi iktidar kut tabiri ile ifade olunuyordu. Milleti için gece gündüz, çalışmayan kağan, milletine karşı vazifelerini yerine getiremediği için, kut'unun Tanrı tarafından geri alındığı gerekçesiyle iktidardan düşürülürdü. 716 yılında İnel'in tahttan indirilmesi bu sebeple olmuştu.

Hükümranlık (erklik) karizmatik idi. Kağanlık, kişiye Tanrı tarafından verilirdi. Türk hükümdarı kanunları (töre) uygular, kendisi de uyar, fakat, kanun yapamazdı. Kısacası başka milletlerde olduğu gibi mutlak hükümdar değildi.210 Siyasi iktidarı Tanrı verdiği için, milli irade, insaf duygusundan kurtulmuştu. Kağanın icraatı millet tarafından meclis vasıtasıyla kontrol ediliyordu. Bilge Kağan'ın (716-734) ileri sürdüğü teklifler (Göktürk şehirlerinin etrafının surla çevrilmesi ve Budizm'in ülkede propaganda edilmesi) meclis tarafından kabul edilmemişti. Bu meclis kağanı meşrulaştırdığı gibi gerekçe göstererek reddedebiliyordu. Mesela, 581 yılında Ta-lo-pien'i annesi Türk olmadığı için kağan olarak tanımamış, yerine amcası Işbara'yı cesur ve kahraman olduğu için kağanlığa layık görerek, onu seçmişti.211

Kağanların Devlet'i çok sert idare etmeleri, kötü davranmaları, milletin isyanına sebep oluyordu. Çin kaynaklarına göre Göktürk Kağanı Kapgan'ın halka kötü davranması yüzünden, Göktürk ülkesinde sık sık isyanlar çıkmış, nihayet bunlardan birinin bastırılması akabinde, Kapgan, ormana pusu kuran asi Bayırku boyunun reisi tarafından öldürülmüştü (716).212 Bu olay bir bakıma kendisine kötü davranan kağana karşı Göktürk halkının tepkisi idi.

Göktürk kağanları da diğer Türk devletlerinin hükümdarları gibi unvanlar da almışlardı. Bunlar: "Büyük Kağan, Kutluğ, Beğçor, Yüce Gökten Almış, Tanrıya Benzer, Gök Yaratmış, Türk Bilge Kağan, Gökte Doğmuş, Göktürklerin ve Dünyanın Mukaddes Hükümdarı" idi.213

Göktürk Devleti'nde kağanın milletine karşı sorumlu olduğunu gösteren bir başka delil de yine Çin kaynaklarında kaydedilmiş olan tahta çıkma törenidir. Buna göre tören sırasında kağanın boğazı bir ipek ile sarılır, sonra sıkılıp bırakılarak kaç sene kağanlık yapacağı sorulur.214 Kağan zor durumda kalarak, kızarır, bozarır, söylediği sözler millet tarafından dikkatlice dinlenir, tasdik ve tahkik edilirdi. Aslında bundan önce devlet adamları onu bir keçe üzerinde oturturlar, güneş yönünde doğudan batıya doğru çevirirlerdi. Her çevirişte halkın hepsi onu eğilerek selamlardı.

Bir Türk'ün başarılı bir kağan olabilmesi için Tanrı tarafından kendisine verilmiş başlıca üç özelliği kendinde toplaması gerekiyordu. Bunlar yarlığ, kut ve kısmet (ülüg) idi. Yarlıg, Tanrı adına verilen emir iken, sonraları değişerek Tanrı'nın bağışlaması anlamına gelmekte idi: "Tanrı yarlığ verdiği için 14 yaşında Tarduş milleti üzerine şad olarak oturdum. Amcam kağan ile birlikte Gök ırmak'a ve Şan-tung ovasına kadar akın yaptık. İl (devlet) gibi kağanlık da millete ait bir kurum idi: Türk milleti illediği ilini elinden çıkarmış, kağanladığı kağanını kaybedivermiş_" "İllileri ilsiz kılmış; kağanlıları kağansız kılmış." Diğer taraftan Tanrı'nın verdiği kut, yarlıg ve ülüg ile dünyanın bütün ülkelerini idare etmekle görevli Göktürk kağanları üniversal (cihanşumul) devlet anlayışına sahip idiler. Böyle bir devlet ve hükümdar anlayışı dünya hukuk tarihinde önemli yer tutmaktadır.215

Göktürk hükümdarları hakkında yukarıda söylediklerimizi toparlarsak, Göktürk kağanının milletine karşı başlıca şu vazifeleri vardı:

1 Ordusunun başında olmak,
2 Halkı doyurup giydirmek,
3 Halkı kondurup iskan ettirmek,
4 Halkın kalbini kazanmak ve onun sevgi ve saygısına mazhar olmak

Öte yandan kağan olacak kişinin taşıması gereken en önemli özellikler; bilge, alp, doğru sözlü ve erdemli olması idi.

Meclis

Bir devlette yasama kurulu niteliğinde meclisin olması hukuk tarihi açısından çok önemlidir. Üstelik onun çağdaşı olan devletlerin hiçbirinde böyle bir meclis yoksa bu, onun önemini çok daha fazla artırmaktadır.

Göktürk Devleti'nde öyle bir meclisin var olduğunu, Çin kaynaklarından ve Orhun Yazıtlarından çok açık bir şekilde anlamaktayız. Yasama kurulu niteliğini taşıyan bu meclis, aslında milattan önceki devirlerden beri devam eden bir kurumdu. Göktürklerde meclis kelimesinin karşılığı toy idi. Bütün diğer Türk lehçelerine ve Türkçeden geçtiği bütün yabancı dillerde de meclis, toplantı anlamına gelmektedir. Bu meclisin üyelerine Toygun (Çince Ta-guan) denirdi.216

Göktürk kağanları meclisin tabii başkanı oluyorlardı. Kağan olmadığı zaman meclise hanedana mensup olmayan Aygucı ve Ügeler başkanlık ederlerdi. Bu kişiler ayrıca başbakan konumunda idiler. Önemle belirtmek gerekir ki; çok önemli bir hukuki kurum olan meclis (toy) Göktürk tarihinde mühim yer tutmuş, hükümdarların tahta geçirip indirilmesinde büyük roller oynamıştır. Göktürkler hakkında ilk bilgileri veren Çin kaynağı Chou Shu'nun 50. bölümünde, Göktürklerin henüz devlet olarak kurulmadıkları devreye ait bilgileri verirken, bazı rivayetlerden bahsedilmektedir. Bu rivayetlerden sonra esas tarihi kısma geçilirken tam doğruluğundan emin olunmasa bile çok çarpıcı misalden bahsedilmektedir. Daha boy aşamasında olan Göktürkler, kendi aralarında şeflerini seçmek için hepsi bir araya toplanmış, ağaçlık bir yerde yükseğe sıçrama yarışması düzenlenmiştir. Neticede en yükseğe sıçrayan şef olarak seçilmiştir. Böylece meclis takdirini en layık olan lehine kullanmıştır. 545 yılında ilk Çin elçisi An-no-p'an-t'uo, Göktürk merkezine vardığında, Göktürkler, reisleri Bumın (T'u-men) ile birlikte sevinmişler, "Şimdi büyük ülkenin elçisi geldi, bundan dolayı ülkemiz gelecekte yükselecektir" diyerek birbirlerini tebrik etmişlerdi. Bu kayıtlar ile Göktürklerin henüz devlet haline gelmeden bile meclis veya ona benzer fonksiyonu icra eden bir müesseseye sahip olduklarını anlıyoruz.217

Meclisin kağan seçiminde oynadığı rolü gösteren en iyi delil 582'de taht değişikliği sırasında meydana gelen olaylardır: Yukarıda bahsettiğimiz gibi T'a-po (Tabo) Kağan'ın ölümünden sonra, onun ölmeden önce kağan olarak tayin ve vasiyet ettiği Ta-lo-pien meclis tarafından kağan olarak tanınmadı ve Işbara daha layık görülerek kağan seçildi.218 Kısacası meclis takdirini ve yetkisini bu yönde kullanmıştı. Demek ki, söz konusu bu meclis kağan nasbında tam yetki sahibi idi. Yeni hükümdarı uygun diye meşrulaştırdığı gibi gerekçe göstererek reddedebiliyordu.

593 yılında cereyan eden bir başka hadise de meclisin fonksiyonunu göstermesi açısından epey etkileyicidir. Tou-lan (Do-lan) Kağan'ın Çin asıllı eşi Çin'de kendi sülalesini yıkıp iş başına gelen Sui hanedanına karşı bazı Çinliler ve Soğdlarla irtibat kurarak, birtakım gizli faaliyetlerde bulunuyordu. Bunu öğrenen Sui hanedanı durumu kağana bildirdi. Kağan önce bunlara müdahale etmek istemedi ise de, Çin elçisi Göktürk toygunlarından (ta-guan) birine rüşvet vererek, kağanın hatununun kurduğu gizli planı ortaya çıkartınca devlet meclisi üyelerinin hepsi, bu gizli plandan dolayı kağanla alay ettiler. Zor durumda kalan kağan, bunun üzerine Çinlileri (asi olanları) ve Soğdları cezalandırdı.219 Bilge Kağan'ın 723 yılında ileri sürdüğü teklifler Göktürk Devlet meclisinde kabul edilmemişti.220

Diğer taraftan halkın tahta çıkma töreninde kağanı bir keçe üzerine koyarak, havaya kaldırması, kağanın seçimine halkın iştiraki olarak düşünülmüştür. Toylara katılan toygunlar, tegin, kül-çor, apa, erkin, tudun, ilteber, tarhan gibi unvanlar taşırlardı. Toylarda önce dini-milli törenler yapılır, devletin bütün meseleleri görüşülür, sonra ziyafetler verilirdi.

Hükümet

Orhun Kitabelerinde geçtiği üzere, Göktürklerde hükümetin karşılığı ayukı tabiri idi.221 Yukarıda da bahsettiğimiz gibi memleket meseleleri devlet meclisi toy da görüşülüyordu. Ancak, coğrafi şartlar ve ülkenin içinde bulunduğu durum sebebiyle toyun her zaman toplanması mümkün olamıyordu. Memleket işlerinin asıl görüşülmesi gerektiği anlarda ayukı (hükümet) devreye giriyor, bütün asıl meseleler, o an için ayukıda konuşuluyordu. Çin kaynaklarına göre Göktürk hükümeti 9 bakandan oluşuyordu. Bakanların yazıtlardaki karşılığı ise buyruk idi.

Hükümet üyelerinin taşıdıkları unvanlarından ve kitabelerdeki ifadelerden gayet önemli kişiler olduklarını görüyoruz (çor, ilteber, buyruk-çor vb.). Bazı hükümet üyelerinin merkezin dışındaki bölgelerde özellikle askeri vali durumunda oldukları, bazılarının tudunluk yaparak, vergi toplama işleriyle meşgul oldukları bilinmektedir.222

Hükümetin başında ise hanedandan olmayan aygucılar veya ügeler bulunurdu. Bunlara ilaveten devlet merkezinde ayrıca tamgacı ve bitigciler bulunurdu. Tamgacılar, katip ve mühürdar, bitigciler ise haberleşmelerden sorumlu katip idiler.

Görüldüğü gibi Göktürk devlet teşkilatında, devlet başkanlığı, yasama kurulu (toy) ve hükümet birbirlerinden farklı kurumlar idi. Yani ayrı fonksiyonlar icra ediyorlardı. Ancak, hükümdarlığı şahsında temsil eden kağan (devlet başkanı) ülkeden birinci derecede sorumlu olduğu için bütün iktidarı elinde bulunuyordu. Başbakanları o tayin ediyor, töre değişikliklerini o teklif ediyor, devlet mahkemesine (yargu) başkanlık ediyordu. Çünkü tanrının siyasi iktidar ile donattığı tek kişi o idi. Diğer eski Türk devletlerinde olduğu gibi, Göktürklerde de milletin hemen her şeyi ondan beklemesi (doymak, giyinmek, çoğalmak, huzur ve asayiş) tam otoriteyi doğuruyordu. Öte taraftan askeri bir karakter taşıyan eski Türk idare mekanizması "tam otorite" uygulamasını kolaylaştırıyordu. Ancak, kaynaklarının ifadesi ile sıkı bir şekilde uygulama altında tutulan törenin hükümleri sayesinde söz konusu tam otorite hiçbir zaman zalim olmadığı gibi, militarist diktatörlüğe dönüşmüyordu.

Göktürk devlet sisteminde Çin kaynaklarının ifadesi ile 28'den fazla unvan olduğu gibi, bu unvanları taşıyan kişilerin birer makama da sahip olmaları gayet tabiidir. Göktürk yazıtları da unvanlar hakkında epey malumat vermektedir. Kitabelere göre devlet hiyerarşisi şöyle sıralanmaktadır: Kağan, ailesi, bodun, şadapıt beyler, tarhanlar, buyruk beyler, Dokuz-Oğuz beyleri vb. Çin kaynakları ise kağan ve hatunu söyledikten sonra en büyük unvan olarak Yabgu, sonra şad, tegin, tudun, ilteber, erkin'den bahsetmektedir.

Yargı ve Hukuki Cezalandırma

Göktürk Devleti'nde yüksek devlet mahkemesine yargu denirdi. Yine kaynaklar araştırıldığında Göktürk Devleti'nde bir adliye (könilik) müessesesi olduğunu anlıyoruz. Yarguların vazifeleri töreyi ve örfi hukuku uygulamak idi. Ünlü Göktürk devlet adamı Tonyukuk, mahkeme başkanlığı yani yarganlık yapmıştı. Hükümdarlar da yarganlık yaparlardı.223

Kaynaklardan anlaşıldığına göre Göktürk ülkesinde cari cezai hükümler şunlar idi:

⦁ Zina yapan evlilerin cezası idam,
⦁ Adam öldürme idam
⦁ Soygun yapan, bağlı at çalan idam,
⦁ Genç kızları aldatanlar ağır bir şekilde mal ile tazminat ödemek zorunda bırakıldıktan sonra, o kızla mutlaka evlenmesi gerekirdi.
⦁ Adam yaralayanlar, yaranın derecesine göre mal mülk ödemek suretiyle suçlarını tazmin ederlerdi.
⦁ At ve koyun çalanlar, on katından fazlasını ödemeye mahkum edilirdi.
⦁ Diğer hafif suçlar 10 günü geçmemek üzere cezalandırıldı.
⦁ Vatana ihanet edenler, ordudan kaçanlar ölüme mahkum edilirdi.224

Ceza işlemleri herkese hiçbir fark gözetmeksizin aynen uygulanırdı. Özel Hukuk

Göktürk Devleti'nde kulluğun ve köleliğin olmadığını yukarıda belirtmiştik. Yani insanların hepsi hürdü. Kadınların da toplumda önemli yerleri vardı. Devlet yönetiminde hatunların da söz sahibi olduğunu 585 ve 615 yıllarına ait vesikalardan anlıyoruz. 585 yılında Çin elçilerinin karşılanmasında kağanın etkilenip Çin vassalı olduğunu kabul etmesine ve 615 yılında Yen-men'de Çin imparatorunu kuşatan Shih-pi (şi-bi) Kağan'ın kaldırmasında yalan söyleyerek kağanı etkilemesinde çok önemli menfi rol oynamışlardı.225 Yine kitabelerde mevcut, Bilge Kağan'ın annesi hakkında övgü dolu sözleri ve onu bir tanrıçaya benzetmiş olması kadına Göktürkler tarafından verilen önemi gösteren çok kıymetli bir vesikadır. "Gelinlik kızın cariye oldu" ibaresi de kadınların yüksek bir yeri olduğu ve cariye durumuna düşmesinin çok utanç ve acı verici olduğunun belirtilmesi de kadına Göktürklerin verdiği değeri gösteren çok değerli bilgilerdir. Bunun cariyeliğin hiç hoş olmadığını, aksine aşağılayıcı bir durum olduğunu göstermesi de kültür tarihimiz açısından dikkate değerdir. Zaten yazıtlardaki cariye anlamına gelen küng (kün) kelimesi aslen Çincedir (ch'üen).

Bir erkek bir kızı sevdiğinde akrabalarından birini kızın ailesine göndererek teklifte bulunurdu. Ölen babaların, amcaların, erkek kardeşlerin eşleriyle evlenme geleneği (leviratüs) vardı. Bu şekilde ortada kalan eşlerin zor duruma düşmeleri önlenirdi. Bir başka ifade ile ailenin bütünlüğü korunmaya çalışılırdı. Dışarıdan evlenme (egzogami) vardı.226

Vergileri at ve koyun idi. Arabaların kenarlarına çentik atılarak hesap yapılırdı. Yerleşik olmayan bir hayat tarzını devam ettiren Göktürklerin hesaplarını bu şekilde tutmaları gayet normal olmalıdır. Bunun yanında altın uçlu oklar balmumuna sürülür ve mühür (tamga) şeklinde kullanılırdı.

Özel mülkiyet mevcut olduğundan Göktürk Devleti'nde herkesin bir parça toprağa sahip olduğunu anlıyoruz. Çünkü bazı Türk boyları bugünkü Batı Türkistan'ın doğu bölgelerine yakın bir yerde bitki (ağaç, vb.) yetiştiriyordu. Kız çocuklarına da önem verilir, kızın miras hakkı çeyiz olarak koca evine giderdi.

Göktürk Devleti'nde savaşırken ölmek büyük bir şerefti, hasta yatağında ölmek istenmezdi.

Ceza hükümlerinin kesin hükme bağlanması kan gütmeyi önlüyordu. Selamlama ise Göktürk yazıtlarında baş eğme ve diz çökme olarak ifadesini bulmuştur.

Yabancı Milletlerin Durumu

Bu konuya da yukarıda defalarca bahsettiğimiz gibi yine Çin kaynaklarındaki bilgilerden başlayabiliriz. Çinliler, Göktürklerle münasebet tesis etmek için, önce onları kendilerinden daha iyi tanıdıklarına inandıkları Soğdların birini seçmekte işe başladılar. Çünkü Soğdlar, Göktürkleri çok daha iyi tanıyor ve iyi münasebet tesis etmiş durumda bulunuyorlardı. Bu sebeple Chio-ch'üan şehrinden An-no-p'an-t'o elçi olarak, Göktürk merkezine gönderildi (545).

552 yılında devlet tesis edildikten sonra ülkenin batı kısımlarının idaresi kağan Bumın tarafından kardeşi İstemi Yabgu'ya verilmişti. İstemi, Batı Türkistan bölgesini baştan başa fethederken hakimiyeti altına aldığı şehirlerin halkına gayet iyi davranıyordu.

Hiçbir zaman Cengiz Han gibi eline geçirdiği şehirlerin ahalisine katliam yapmamıştı. Genellikle yerli prenslerin yerine Türk idarecileri tayin ediyor, bazen eskilerin yerlerinde kalmalarına müsaade ediyorlardı. Semerkand şehrinin yerli prensine dokunmayan Tardu, kızını ona vererek, akrabalık dahi kurmuştu. Göktürklerin, Batı Türkistan'da ahalisi Türk olmayan mevkilerde askeri kolonizasyon tesis ettikleri görülmektedir. Daha sonraları tamamen Göktürk Devleti sınırları içinde kalan Soğdlar ülkenin batısından doğusuna kadar yayıldılar.227 Özellikle İpek Yolu olarak bilinen güzergahta tüccar kavim olarak önemli rol oynadılar. O çağın dünyasında en mühim ticari faaliyet, Göktürk Devleti topraklarında rahatça yapılıyordu.

Göktürk Devleti'nin batısını idare eden İstemi Yabgu'nun (552-556) çağdaşı olan komşu devletler Sasani ve Bizans'a gönderdiği elçi aslen Soğd kavmine mensup Maniakh adlı bir kişi idi. Bu da, Göktürklerin diğer milletlere ne kadar değer verdiğini, üstelik elçilik vazifesi ile kendi devletlerini temsil etme yetkisi de verdiğini göstermektedir.

Göktürk Devleti 682'de istiklalini yeniden kazandıktan sonra devletin başlıca politikası, Fetret Devri'nde yani ülkenin Çin esaretine düştüğü sırada (630-680 yılları arasında) Çin'e gitmek zorunda kalmış ya da zorla götürülmüş Türk boylarını yeniden geri getirmek, sonları esaret altında yaşamaktan kurtarmak idi.228 Kapgan Kağan, bu hususta epey başarılı olmuştur (696 ve 698 yıllarda). Ancak, konumuz açısından önemli nokta girişte de belirttiğimiz gibi Kapgan Kağan'ın 694'te Türk boylarını Çin'den geri isterken altı eyalette yaşayan (kitabelerde Altı Çub Soğdak) Soğdları da beraber istemesidir. Yani Türk hükümdarı daha önce kendi ülkesi topraklarında yaşamış dost yabancı bir kavim de Çin esaretinde olmasına tahammül edemiyordu. Neticede Kapgan hedefine ulaşıp, Çin'den Soğdları kurtarmıştır.

Göktürklerin suçlu insanları kolay kolay öldürmediklerine dair iki açık delil vardır: 593 yılında Çin'deki Sui hanedanına düşman olan Göktürk hükümdarının Çin asıllı eşi Ch'ien-chin (bin altın) prenses, kendi ülkesindeki taraftarlarıyla gizli işbirliği yaparak bazı Soğdlarla da anlaşmıştı. Bu durumu fark eden Çinli casuslar buna engel olmasını isteyip, kağana söylemişlerdi. İmparatorun gönderdiği Çinli elçi, Tou-lan Kağan'dan bunların cezalandırılmasını talep etmiş, fakat, kağan buna yanaşmamıştı. Bunun üzerine elçi rüşvet yoluyla kağanın hatununun bütün planlarını ortaya çıkarttı. Tou-lan Kağan, Çin asıllı hatununu gözden çıkarmasına rağmen, Çinlilerin bütün ısrarına karşı koydu ve onu öldürmedi. Sonradan Göktürk ülkesine gönderilen Çinli casus elçi Ch'ang Sun-sheng hiç acımadan gözden düşmüş hatunu öldürdü.229

621 yılında ise Çin'i çok ağır saldırılarla yıpratan Ch'u-lo (Çulo) Kağan'ı Çin elçisi Cheng Yüan-shou ikna edemeyince, onu adamlarına zehirletti. Ölmeden önce Çin elçisi tarafında zehirlendiğini anlayan Ch'u-lo Kağan, onları hapse attırmasına rağmen öldürmedi. Bu kağanın ölümünden sonra elçi Çin'e rahatça geri döndü.230

Göktürklerin çok dürüst insanlar olduklarına dair belki de en güzel delil ünlü Çin devlet adamı P'ei Chü'nün imparatoruna sunduğu rapordaki ifadeleridir. 20 yıldan beri Çin imparatoruna batı ve kuzey yabancıları için danışmanlık yapan bu vezir, Batı ve Doğu Türkistan'ın bütün küçük devletleri hakkında uzun bir rapor hazırlamış, bunun için de bir süre Tun-huang'da Soğdlar arasında kalmıştı. Dolayısıyla Soğdları çok iyi tanıyordu. Göktürk Devleti için de zaten defalarca entrika planları yapmıştı. Kısacası iki milleti çok yakından tanıyordu. Bu sebepten onun verdiği rapor ve yaptığı mukayesenin Türk tarihi açısından ayrı bir değeri vardır. Çinli devlet adamı raporunda şöyle demişti: "Göktürkler aslında çok dürüst olduklarından kolayca parçalanabilirler; fakat, içlerinde Soğdlular var, Soğdluların hepsi çok zalim ve gaddar, ayrıca hilekardırlar, Göktürkler hile yapmayı Soğdlulardan öğreniyor. Ben duydum ki; Soğd reislerinden Shih-shu-hu-hsi çok fazla hilekarlıkla Shih-pi Kağan'ın yanında bulunuyor. Lütfen, onun öldürülmesine sebep olalım".231

Bu olay her şeyden önce Orta Asya'da binlerce yıldan beri süre gelen Çin entrika siyasetinin yüzlerce örneklerinden biridir. Ancak, vezir Göktürkleri Soğdlulardan ayırırken dürüst olduklarını üstüne basa basa vurgulamıştır. Çinliler, neticede ticaret yapma vaadiyle Soğdluları Göktürk ülkesinin içinden çekerek Ma-i şehrine getirmişler, burada kurdukları pusu ile hepsini öldürmüşlerdir. Kendi tebası altındaki bu yabancı kavim haksız bir şekilde tuzağa düşürülüp, katledilmesine tahammül edemeyen Göktürk kağanı, Soğdların intikamını almak için Çin'e karşı hücuma geçti. 615 yılında Çin seddini aşıp, Yen-men Kalesi'nde impratoru kuşattılar. Çin imparatoru çevirdiği bir entrika sayesinde bu tehlikeden kurtuldu ise de, devletin hızla zayıflamasının önüne geçemedi. İki yıl içerisinde Çin'de hüküm süren Sui hanedanı yıkılıp, yerine T'ang hanedanı kuruldu (617). Bu hadisenin ortaya çıkardığı en mühim sonuç Göktürklerin kendi milletlerine mensup olmasa dahi tebaasına yapılan bir saldırıyla derhal cevap vermesi ve onların hakkını kendi milletininki ile aynı tutmalarıdır.

Göktürk Devleti'nin müttefiklerine, daha doğrusu milletler arası anlaşmalara sadık kaldığını gösteren deliller de yine Çin kaynaklarında tam açıklığı ile mevcuttur. Her şeyden önce yaklaşık iki yüz yıl süren tarihleri boyunca herhangi bir anlaşmayı bozduklarına dair bir kayıt yoktur. 557 yılında güneydeki Çin devletlerinden Chou Göktürklerle evlilik yoluyla ittifak yapmak için teklifte bulunmuştu. Göktürklerin bu teklifi kabul edişlerinden sonra, 563 yılında Ch'iler (Chouların rakibi) de elçi gönderip, evlilik yoluyla ittifak yapmak istediklerini bildirdiler. Üzerinde fazla düşünmeden ikinci teklifi reddeden Göktürkler, daha önce yaptıkları ittifaki bozmadı. Ancak, buna karşılık Choular, Göktürkler ile yaptıkları anlaşmaya sadık kalmayarak Ch'iler ile fidye vb. şeyler karşılığında anlaştılar. Aslında Choular ile Göktürkler, Ch'ilerin üzerine ortak yürümeye karar vermişler, sonra Choular, Ch'iler ile anlaşıp seferden vazgeçmişlerdi. Bunun yanında Ch'iler, daha önce Göktürklere Choularınkinden çok fazla hediye teklif etmişler, Göktürkler ise bunu kabul etmemişlerdi. Göktürk Kağanı Mukan daha önce yapmış olduğu anlaşmaya sadık kalmayı tercih etmişti. Sonradan tekrar ikna edilen Mukan yine de 569'da kızını prenses-gelin olarak Çin başkentine gönderdi.232

Chouların, Göktürklerle olan anlaşmasını bozmasına kızan Mukan Kağan'ın geri dönmesi hakkında Çin kaynakları haksız ithamlarda bulunmaktadır. Ancak, bu konuyla ilgili bütün kaynaklar tetkik edildiğinde gerçek ortaya çıkmaktadır. Göktürkler hakkında iki yüz yıl boyunca her türlü haberi veren Çin kaynakları ve diğer tarihi kaynaklarda (Bizans vs.) Göktürklerin herhangi bir anlaşmayı bozduklarına dair hiçbir kayıt yoktur.

Göktürk elçilerinin taşıdığı unvanların kesin olmamakla birlikte genelde tegin ve tarhan olduğu görülmektedir. Elçilerin devlet hiyerarşisinde yüksek bir unvan taşımaları Göktürklerin diplomasiyle ve milletler arası münasebetlere verdikleri önemi göstermektedir. Göktürklerin diğer devletlerle dostane ilişki içinde olmak istediklerini Orhun Yazıtlarından da anlıyoruz. Bilge Kağan en büyük düşmanı Çin ile dahi dost olmak arzusunda olduğunu ifade etmiştir: "Çin milleti ile anlaşma, barış içinde oldum (tüzültüm), düzeldim".233

Öte taraftan Bizans Devleti de Göktürklerle yaptığı anlaşmaya sadık kalmamış, Göktürklerin düşmanı Avarları himaye etmişti. 576 yılında Batı Göktürk şadlarından Türk, Bizans'ın bu iki yüzlülüğünü elçisi Valentinos'un suratına vurmuştu.234


1 CS 19, s. 454.
2 CS 50, s. 909; PS 99, s. 3285; TT 197, 1067c; TFYK 958, 23a; TC 636, 1c; WHTK 343 2687 a; HTS 215a, s. 6028.
3 SS 84, s. 1863; TT 197, 1067, c; TFYK 956, 30a; WHTK 343, 1a.
4 CS 27, s. 454.
5 Chiou-Ch'üanli An-nuo-p'an-t'uo'yu.
6 CS 50, s. 908; TCTC 159, s. 4926 ayrıca s. 1643.
7 CS 50 s. 908.
8 CS 50, a.y.; TFYK 978, 16a.
9 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Taşağıl, Töles Boylarının Coğrafi dağılımına Bir Bakış, s. 234-243; SS 84, s. 1879-1880; PS 99, s. 3303-3304; TT 199, 1080a, b; WHTK 344, 2698a, b.
10 CS 50, s. 908; TFYK 978 978 16 a.
11 CS 50, s. 908.
12 Savaşın yapıldığı yerin adı Sadece TT 197, 1068a; WHTK 343, 2687a'da bildirilmiştir.
13 CS 50, s. 909, TCTC 164, s. 5077; TFYK 995, 96; VVHTK 343, 2687a.
14 CS 50, s. 909; TT 197, 1068 a; TCTC 965 .
15 TCTC 165; CS 50, a.y.
16 CS 33, s. 371.
17 Bu olayların en iyi teferruatı PS 98, s. 3266-3267'da kaydedilmiştir.
18 PCS 4, s. 60.
19 PS 94, s. 3128.
20 CS 50, s. 909.
21 TCTC 166, s. 5140.
22 PS 94, s. 3127.
23 PS 94, s. 3129.
24 SS 46, s. 1256.
25 aynı yer.
26 PCS 4, s. 63.
27 CS 28, s. 468.
28 PCS 4, s. 64; CS 4, s. 56; TFYK 961, 15a, b.
29 ECSedy, Trade and War Relatiıons Between Turks and China, Acta Orientalia, XXI, 1968, s. 151, 152.
30 CS 50, s. 89; 33, s. 5522; TCTC 169, s. 5236; PS 99, a.y.
31 CS 33, s. 571.
32 PCS 7, s. 92; CS 19, s. 318; PCS 17, s. 227; TCTC 169, 5237; PCS 40, s. 532.
33 PCS 7, s. 92; TCTC 169 s. 5238; CS 33, s. 5238.
34 CS 50, s. 911; CS 19, s. 575.
35 PCS 7, s. 93; TCTC 19, s. 5243.
36 PCS 7, s. 93; TCTC 169, s. 5243-5249, 524; CS 50, s. 911; PCS 8, s. 99-100; TFYK 961, 16a.
37 CS 9, TCTC 170, s. 5273.
38 TT 197, 1068a; CS 50, s. 909; WHTK 343, 1687 b; TFYK 997, 2a; TCTC 165, s. 5097.
39 CS 50, s. 911.
40 CS 50, a.y.; TT 197, 1068 c; WHTK 343, 2687c; TCTC 171, s. 5314.
41 TT 197, 1068b; WHTK 343, 2687c.
42 PCS 8, s. 106, 107; TCTC 171, s. 5332; CS 51, s. 85; TFYK 969, 16a; SS84, s. 1865; PS 99, s. 3290; WHTK 343, 2687 c; TFYK 996, 5a A. Von Gabain, "Budhistche Türkenmission", Asiatica, Leipzig 1956, s. 196.
43 W. Eberhard, Çin Tarihi, s. 175.
44 TCTC 173, s. 5375; PCS 12, s. 157; PCS 41, s. 548; CS 6, 50, s. 912; CS 7, s. 117, 418; SS 51 s. 1329 174, s. 5414; WHTK 343, 2687c; SS 39, s. 1159-1160.
45 SS 84, s. 1865; PS 99, s. 3290; TCTC 175, s. 5449; TFYK 967, 8a, b, 9a.
46 İstemi'nin adı Çin kaynaklarında Shih-tien-mi ve Se-ti-mi olmak üzere sadece HTS 215B Batı Gök. Böl. s. 6055'te kaydedilmiştir. Orhon Yazıtlarında ise iki yerde Kül Tegin doğu cephesi, satır 1 ve Bilge Kagan doğu cephesi satır 3'te zikredilmiştir. Bizans kaynaklarında Stembis Kagan, Sizabulos, Dizabulos: İslam kaynaklarında ise Sincibu gibi isimlerle bildirilmektedir. Ayrıca bkz. Gy. MoravCSik, Byzantino-Turcica, II, s. 254; Chavannes, Documents, s. 38.
47 TT 199, 1077a; HTS 215B. 6055.
48 SS 84, s. 1879; PS 99, s. 3303.
49 B. Ögel, İlk Töles Boyları, Belleten 48, 1948, s. 826-829; W. Samolin, "Hsiung-nu, Hun, Turk,", CAJ, III, 2, 1956, s. 48 vd.
50 CS 50 Ye-ta böl., s. 918.
51 Bu konuda bkz. Chavannes, s. 242-266; P. Aalto, İranian Contacs of the Turks in Pre-İslamic Times, Studia Turcica, Budapest, 1971, s. 33.
52 L. Rasony, Tarihte Türklük, Ankara 1988, s. 96.
53 Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 94.
54 Chavannes, s. 234; Grignaschi, s. 235.
55 Moravcsik, II, s. 237; Grignaschi, 236.
56 Chavannes, s. 233-238.
57 H. W. HauSSig, Theophloktas Excurs Über die Skytischen Völker, Byzantion, XIII, 1954, s. 375 vd.
58 Ligeti, Bilinmeyen İç Asya, Ankara 1972, s. 70-71, 73; Kafesoğlu, 96, 97; GrouSSet, s. 97; Chavannes, s. 226 vd.
59 SS 1, s. 15; SS 84, s. 1882.
60 SS 51, s. 1330-1331; TCTC 175, s. 5450-5451.
61 SS 51, s. 1331; TCTC 175, s. 5451.
62 SS 84, s. 1865.
63 CS 51, s. 1330-1331; TCTC 175 a.y.
64 TCTC 175, s. 5462; TT 197, 1068c; WHTK 343, 2688a; SS 84, s. 1866-1867; PS 99, s. 3291-3292; SS 40, s. 1174; SS 53, s. 1350.
65 TCTC 175, s. 5459; SS 51, s. 1331.
66 SS 84, S. 1868; PS 99, s. 3292; TCTC 175, a.y.; SS 54, 1224.
67 SS 84, 1868; PS 99, s. 3193; TCTC 175, s. 5465.
68 SS 37, s. 1123; TCTC a.y.
69 TCTC 176 aynı yer; TFYK 978, 166; SS 84, 1868; PS 99, s. 3293; TFYK 978, 17a-b; S. Jachid, "Trade, Peace and War Between The Nomadic Altaic and Agricultural Chinese", Pien cheng, 1, 1970, s. 75.
70 SS 51, s. 1332; TCTC 175, s. 5466; SS 84, 1868; PS 99, s. 3293; TFYK 978, 17a-b; SS
40, s. 1174; TCTC 176, s. 5482.
71 SS 84 s. 1875; PS 3299-3300; TCTC 176, s. 5482; TFYK 970, 2b.
72 SS 84 a.y.; PS 99, a.y.
73 TCTC 176, s. 5490-5498; SS 84, 1870; SS 51, s. 1332; TT 197 1068c; PS 99, s. 3295.
74 TFYK 997, 2a; SS 84, a.y.; PS 99 a.y.
75 TCTC 177, s. 5517.
76 TCTC 178, s. 5542; SS 84, s. 1871; PS 99, s. 3295-3296; SS 51, s. 1332.
77 TCTC 178, s. 5543; SS 84, s. 1872; PS 99, a.y.; TT 197, 1069a, WHTK 343, 2688b.
78 SS 84, a.y.; PS 99 a.y.; TCTC 178, s. 5543; SS 51, s. 1333.
79 TCTC 178, s. 5558, 5563, 5564, 5584; SS 84, s. 1872; PS 99 s. 3296; SS 74, s. 1697 TT
197, 1067 a; WHTK 343, 2688b; TFYK 978, 18a, b, 19a, b; SS 48a; SS 51, aynı yer.
80 SS 51, s. 1335; TCTC 179, s. 5600; TCTC 180, s. 5621, 22, 5632 SS 65; TCTC 181, s.
5641-5643; TT 197, 1069b; WHTK 343, 2688 b; TFYK 980 4b, 5a.
81 SS 84, s. 1876; PS 99, s. 3299; TCTC 182, s. 5567-5568; SS 4, s. 8; SS 67, s. 1582; TFYK 998, 6b,; HTS, 1, s. 2; TCTC 183, s. 5718, 5724, 5740, 5742, 5749; CTS 56, s. 2280; HTS 87, s. 3731; CTS 194A, 5153; HTS 215A, s. 6028; TFYK 974, 10 a.
82 TCTC 187, s. 5848; CTS 54, s. 2239; HTS 85, s. 3700; CTS 194A, a.y.; HTS 215A, s. 6028; CTS 62, s. 2380; HTS 100, s. 3938.
83 CTS 60, s. 3245; HTS 78, s. 3520; TCTC 189, s. 5920, 5911, 5912 T 5940; CTS 194A a.y.; HTS 215A, s. 6030; CTS 55, s. 2217; HTS 86, s. 3714 vs.
84 TCTC 190, s. 5973-5975; TCTC 191 5980-5995; HTS 215A, 6032; CTS 194A, 5157; TFYK 998, 7a; TFYK 985, 2b; CTS 67, s. 2478; TT 197, 1070 a; TCTC 192, s. 6021.
85 TCTC 192, s. 6037; CTS 194 A, s. 5158; HTS 215 A, s. 6033; TFYK.
86 TCTC 193, s. 6066-6067-6072-6075; CTS 67, s. 2485; HTS 93, s. 3818; CTS 58, s. 2307; HTS 89, s. 3760; TT 197, 1070b.
87 R. Grousset, s. 97; Chavvanes, s. 233-252; Kafesoğlu, s. 103.
88 SS 83, s. 1848, 1853, 1854.
89 Chavannes, s. 242 vd.; Grousset, a.y.; Kafesoğlu, a.y.
90 Şeşen, aynı makale, s. 11.
91 Z. V. Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 72; Sa'alibi Gurur Muluk ül-acem (Farsça terc. Hidayet Mahmud, Tahran, 1369 h.)'den naklen, Şeşen, a.y.
92 Chavannes, s. 245 vd.; Şeşen, s. 12; Kafesoğlu, s. 103.
 

Yorumlar (0)