İskit Kültürü - Doç. Dr. Haluk Berkmen



İskit Kültürü


Doç. Dr. Haluk Berkmen

Dünkü yazımda Türklerin en önem verdikleri hayvanın at olduğunu ve ne yaşamda ne de ölümde birbirlerinden ayrılmadıklarını söyledim. “Atı olmayanın adı da olmaz” sözü bu kadim gelenekten kalmadır. Mike Edwards tarafından yazılıp Türkçeye çevrilmiş, National Geographic dergisinin Haziran 2003 tarihli Türkçe yayınında, “Sibirya İskitleri Altın Ustaları” başlıklı bir makale bulunuyor. Makalede Tuva özerk cumhuriyetinin Arcan şehrine yakın bir kurgandan söz ediliyor. Kurgan mezarda 14 adet at iskeleti ve tahta mezar odasında bir erkek ile bir kadın iskeleti bulunmuştur. Ayrıca bu kurgandan avuç avuç boncuk dışında, tam 5700 adet altın parça çıkmıştır.

Yazar diyor ki: “Bu altınlar benzersiz bir İskit üslubunu yansıtıyor; bu da İskitlerin Yunanlılarla karşılaşmalarından çok daha önce hünerli kuyumcular olduğunu gösteriyor”. Peki ama bölgenin adı Tuva ve en kadim dönemlerden beri burası Türk toplumlarının anavatanı olmuş. Üstelik Tuva halkının konuştuğu dil Türkçenin bir lehçesi. 4 Aralık 2017 tarihli “Kuzey-Karadeniz Türkleri” başlıklı yazımda İskitlerin yaşamış oldukları Karadeniz’in kuzey bölgelerinde Hazar Türklerinin, Kumanların, Kıpçakların, Çuvaşların ve Gagavuzların Türkçelerinden örnek cümleler sunmuştum. Makalenin yazarı tüm bu halkları es geçip İskitleri Yunanlılarla eşleştiriyor.

Sayfa 56’da yazar diyor ki: “Mezardan çıkarılan nesneleri değerlendiren arkeologlar, gömütlerin yarısının İskitlere ait olmadığı sonucuna vardı. Buraya daha sonra gelen göçer Türk boyları da genellikle kendi akrabalarının ebedi istirahatgâhı olarak mevcut kurganları seçmiş ve bu amaçla kurganları fazla derine inmeden kazmışlardı.” Yani demek istiyor ki, bulunan nesnelerin en az yarısı Türk eseridirler ve buraya göçer Türk boyları tarafından gömülmüşlerdir. Bundan daha saçma sapan bir yorum olabilir mi? Kurganları Türkler kazmamışlardı da sonradan onları bulup akrabalarını gömmüşlerdi. Peki ama göçer Türkler buralara nereden geldiler? Gökten zembille mi indiler? Yazar, İskitleri hiçbir şekilde yerli Türk halkıyla ilişkilendirmiyor ve diyor ki: “İ.Ö. ikinci yüzyılda dünya sahnesinden çekilmeleriyle kültürleri artık sadece efsanelerde ve onlardan günümüze ulaşan eserlerde yaşıyor.” Ona göre İskitler M.Ö. ikinci yüzyılda birden buharlaştılar. Onların ne çocukları ne de torunları kaldı. Aynı bölgede yaşayan Türkler göçebe ve ilkel olduklarından, asla böyle altın eserler yapamazlardı. Fakat İskitler öyle ilkel değillerdi. Makalede İskit kültürünün gelişim olduğundan ve ileri yüksek bir düzeye ulaşmış olduğundan söz ediliyor.

12 aralık 2017 tarihli “İskitler” başlıklı yazımda, kadim Yunan kaynaklarında İskit adının Sakai ve Pers kaynaklarında Saka olarak geçtiğini yazdım. Saka adının As ve Ok boy adlarının birleşiminden oluştuğunu da belirttim. Ayrıca batılı kazıbilimcilerin Pazırık bölgesindeki bir kurganda bulunmuş bir halının dahi bir İskit eseri olduğunu iddia ettiklerinden söz ettim. Yazımda: “Halıda 360.000 düğüm vardır ve bu özel düğüm şekline “Türk düğümü” denmektedir. Türk düğümü çift sarmalı olup, çok sağlam ve uzun süre dayanıklı bir düğümdür. Bu düğüm İran düğümünden farklıdır; zira İran düğümü tek sarmalıdır. Bu özelliğiyle Pazırık halısının bir İran halısı olmadığı, bir Türk halısı olduğu anlaşılıyor. Pazırık halısının bir Türk eseri olduğunu kanıtlayan bir diğer özellik halıdaki atların kuyruklarının düğümlü oluşudur. Bu özellik kesinlikle Türklere ait kadim bir adettir” dedim. Halı kültürünün halen Türk halkları tarafından devam ettirilişi, Pazırık halısının bir Türk eseri olduğunu kanıtlıyor.

Altta iki İskit eseri görülüyor. Kadınların başlıkları Frig külahı ile aynı. Bu başlıktan 10 Kasım 2017 tarihli “Khatarların Kökeni” ve 25 Şubat 2018 tarihli “Boğa Güreşi ve Mitra Kültü” başlıklı yazılarımda söz ettim.







Görüntünün olası içeriği: 1 kişi








Yorumlar (0)