Kuşanların Menşei / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Tezcan
Kuşanların Menşei / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Tezcan




"Yaptığı çalışmalarla gerek Türk, gerekse Kuşan tarihi ve medeniyetine ölümsüz yardımlarda bulunan Prof. Dr. Robert Göbl'ün aziz hatırasına... "

Gerek Çin gerekse klasik Batı kaynaklarının müşterek ifadelerine göre, M.Ö. II. yüzyılın ikinci yarısında, Batı kaynaklarında Sogdiana ve Bactria, Çin kaynaklarında ise Ta Hsia adı ile adlandırılan bölgelerin göçebe kabileler tarafından istilası neticesi, burada M.Ö. III. yüzyılın ortalarına doğru kurulmuş bulunan Bactria Grek Krallığı sükût bulmuş ve onun yerine, M.S. I. yüzyıldan itibaren yerli kayıtlarda "Kuşan" adıyla geçen, ancak Çinlilerin "Ta Yüeh-chih" demeye devam ettikleri bir devlet ortaya çıkmıştır. Bilindiği üzere Yüeh-chihlar, M.Ö. III. yüzyılın sonlarından beri Çin'in batısındaki Kansu bölgesinde otururken, kuzey komşuları Hsiung-nuların (Hun) baskısı neticesi yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlar, batıya doğru uzun bir yolculuktan ve bazı Çin kayıtlarına göre, yolları üzerindeki Vusun ve Sai/Saka gibi bazı kavimlerle epeyce mücadele ettikten sonra geldikleri bu yeni bölgede Kuşan devletini kurmuşlardır.1 Bu devletin kurucusu da Çin kayıtlarına göre, Ch'iu-chiu-k'i,2 sikke ve kitabelerden anlaşıldığına göre ise, Kujula Kadphises'tir. Kujula, kendi sikke ve kitabelerinde "Kuşan" yabgusu (hsi-hou) diye de anılıyordu. Çinliler, komşu devletlerin "Kuei-shuang" olarak isimlendirdikleri bu yeni devlete, onların "eski isimlerinden dolayı", Ta Yüeh-chih demeyi sürdürmekle beraber, gerçekte yeni ortaya çıkan bu devletin kurucularının Yüeh-chihlar olup olmadığı hususunda tereddütlü birçok nokta mevcuttur. Ancak, ilim âleminde, "Kuşan" ismiyle anılan bu yeni teşekkülün "Yüeh-chih" adıyla ve menşeiyle açıklanması hâlâ devam etmektedir. Bu bakımdan, "Kuşan" adı ve "Kuşan"ların menşei hususu, çok sayıda epigrafik, arkeolojik ve nispeten az olan tarihî, lenguistik bilgilere rağmen yine de muğlaklığını sürdürmektedir.

A. "Kuşan" Adı

"Kuşan" veya buna benzer bazı tabirler, Kuşan'ların sikke, kitabe gibi resmî vesikalarında olduğu kadar, komşu devletlerin kayıtlarında, Çin kroniklerinde de yer almaktadır.

1. "Kuşan" Adının Görüldüğü Kaynaklar

A. Kitabelerde

"Kuşan" adıyla alakalı bulunan ve muhtemelen onun asıl şekli olan "Kusana" terimi, Kuşanlar devletinin M.S. I.-II. yüzyıla ait kitabelerinde görülmektedir. Bu kitabeler, Brahmî ve Kharosthî olmak üzere iki dilde kayda geçirilmiş olup, Kharosthîcede uzun sesler olmamakla beraber, Brahmî kitabeleri uzun sesleri de gösterdiği için daha güvenilir kabul edilmektedir.

Kuşanlara ait Brahmî kitabelerinde "Kuşan" adı, "Kusâna" şeklinde geçmektedir. Meselâ, Vema Taksuma'dan bahseden bir kayıtta, "Kusâna-putro" (Kuşana-oğlu) tabiri görülmektedir.3 Aynı şekil, muhtemelen Vâsişka ile aynileştirilen bir Kuşan hükümdarının kitabesinde de "Vasakusâna" şeklinde görülüyor.4

Kuşanların gerek kitabelerinde, gerekse sikkelerinde sıklıkla kullandıkları Kharosthî yazılı kayıtlarda ise "Kuşan" adı, "Guşana"5 ve "Khusana"6 şekillerinde olduğu kadar, "KusâAa", "Kosano"7 şekillerinde, ama uzun sesler gösterilmeden verilmektedir.

B. Paralarda

İlk olarak Kujula Kadphises ve "Heraios"un sikkelerinde görülen "Kuşan" adıyla alakalı bazı şekiller göze çarpmakta olup, bunlar Grek ve Kharosthî harfleriyle verilmektedir. "Kuşan" ismi, Grekçe olarak, Korranou, Korsnaou/Korsano/Kosano, Korsna, Horansu, Korano/Koşano şekillerinde olup,8 ilk defa Kaniska I. zamanında hususî bir ses/işaret geliştirilmek suretiyle bu kelimenin Koşana/Koşano olarak okunması gerektiği ortaya koyulmuştur.9

Sikkelerde yer alan Kharosthîce şekillerinde ise bu isim, "Khusana" ve "KusâAa" olarak görülmektedir.10

C. Sasanî Devri Kaynaklarında

"Kuşan" adı, Brahmî kitabelerindeki gibi, sadece "Sasanî-Kuşan" sikkelerinde görülen: Eski İran diliyle "RB' kw{'n (Rabbâ Kuşân)" ve "kw{'n MLK (Kuşân meliki)" ibarelerinde görüldüğü üzere, "Kuşân" şeklinde ve ikinci hecesi uzun olarak görülür. 11 Sasanî Hükümdarı Şahpur I.'in Nakş-i Rüstem'deki M.S. 262 tarihli olan Ka'be-i Zerdüşt kitabesinde12 "Kwşnhştr" (Kuşanşahr),13 Grekçe rivayetinde ise Kousenon veya Koussenon isimleri geçmektedir.14 Burada açıkça, muhtemelen 245 ila 248 tarihleri arasında15 "Peşkbur'a (Puruşapura, Peşaver)kadar ve Kâş (Keş, veya Kâşgar?), Soğd ve Çâç (Taşkent) sınırlarına kadar olan Kuşanşahr"ın itaat altına alındığından bahsedilmektedir.16 Sasanî hükümdarı Şahpur I.in küçük oğlu Narseh (293-303) zamanına ait olan Paykuli kitabesinde17 ise müstakil ülkeler sayılırken en başta "kwşn MLKA" (Kuşan meliki) tabiri geçmekte ve bu kralın, Sasanî taht mücadelesinde kendisine destek olduğu belirtilmektedir.18 M.S. tahminen 224-270 tarihleri arasında Kuşan Hükümdarları Vasişka ve Kanişka III.'ün saltanatları zamanında Sasanîlerin, "Kuşanşahr" ülkesini M.S. 262 veya 281 tarihlerine doğru Peşkibur'a (Peşaver) kadar kendilerine tamamen bağlamalarından19 sonra "Kuşan-Sasanî" ve "Sasanî-Kuşan"20 ismi verilen sikkelerinde21Ohrmazd I., Wahr#m, Kaw#d, Ardac{Or ve P@rnz gibi Kuşanşahr valilerinin22 unvanlarında "Kuşânşâh", "wuzurg Kuşânşâh", bazan da "Kuşânşâhânşâh" şekli görülmektedir.23 Sasanîlerden ilk bu unvanı kullanan kişinin Ardac{Or (Erdeşîr, tahminen 270­1229 285) olduğu görülüyor.24 Sasanî hükümdarı Şahpur II'nin 379 yılında ölümünden sonra "Kuşânşâhr" Kionit ve Kidarit'ler arasında paylaşılmıştır.25 Sasanî idarecilerinden en son olarak bu unvanı, Göbl'e göre, Wahram IV. zamanında (388-389) Ohrmazd (II.) "Kûşânşâh" kullanmıştır.26 Sasanîlerin bu işgali, Kuşanlarda M.S. 232/233 tarihinden başlatılan yeni bir takvimin (Sasanî Kuşanşahlar Takvimi) de başlangıcını oluşturmuş görünüyor;27 Pakistan'da bulunan Tohi (vadisi) kitabelerinden28 birisi bu takvime göre tarihlidir.29

D. Çin Kaynaklarında

Çin kaynaklarında, kurulan beş Ta Yüeh-chih hsi-hou'lukları (yabgu) vesilesiyle CHS 96 A ve HHS 88'e (118) görülen "kuei-shuang" isminin de "Kuşan" adının transkripsiyonu olduğu bilginlerce kabul edilmektedir.30 E.G.Pulleyblank'ın, Çin kaynaklarından SC 123'te Ta-yüan vesilesiyle geçen Kuei-shan kelimesinin de Kuei-shuang ile bir alakası olduğu şeklindeki görüşü, henüz iyice açıklığa kavuşmamıştır.31

Çin kaynaklarından, VII. yüzyılın ilk yarısında T'u-huo-lo (Toharistan) ülkesini gezen Çinli Budist hacı Hsüan Tsang'da da Ch'iu-shuang-ni-chia adı mevcuttur ki,32 bunun sonraki devir kaynaklarında TS'da da geçen Chiu-shuang-ni-chia ve keza Kuei-shuang-ni ile aynı olduğu, mevcut topografik bilgilere nazaran Semerkand ile Buhara arasında bir yere yerleştirilen mahal ile aynileştirilebileceği görüşü kabul görmüştür.33

Çin kaynaklarından bazılarında görülen Chü-sha, Ch'iu-tzu (Kuça) ve hatta Kao-chang gibi isimlerin de Kuşan ile ilgili olduğu bir zamanlar ileri sürülmüş olmakla beraber, bu görüş, temelde "Kusâna" isminin "Kuşa" adının çekilmiş hali olduğu görüşüne dayanır ki, bu görüş, kelimenin orijinalinin, "Kusâna", tasrifli halinin ise "Kusânasa" olduğu artık gösterildiği için geçerliliğini bugün yitirmiş gibidir.34

Kuei-shuang kelimesinin tercümesinin35 "Kuşan" adı ile bir irtibatının ise görülemeyeceği zaten ifade edilmiştir.36

E. Ermeni Kaynaklarında

M.S. IV. ve V. yüzyıla ait hadiseleri kaydederken Phaustos Byzantios, Elişe Vardapet, Agathangelos, Sebeos ve Lazar Parpetsi gibi Ermeni kaynakları, Kuşanlar hakkında bilgi vermektedir.37 Bunlardan V. yüzyılın ilk yarısı tarihçisi olan Phaustos, IV. yüzyılın ikinci yarısında, Kuşanların Bactra'da (Belh) oturan büyük "Arşakuni" kralının, Sasanî Hükümdarı Şapuh'a (Şahpur II., 309-379) karşı giriştiği savaşlardan bahsetmektedir.38 500 yıllarına tarihlendirilen Lazar ve VI. yüzyılın sonundan öncesine ait Elişe, Hunların da "Kuşank" isimlendirildiklerini kaydeder.39 Yine, M.S. V. yüzyıla kadar İran ve İran'ın doğusundaki hadiselerin anlatıldığı, ancak VIII. yüzyıla ait olan diğer bir Ermeni kaynağı Moses Khorenatsi'nin eserinde, Ermeni soy kütüğünden ve İran'daki Sasanî Sülalesi'nin kurucusu Erdeşir I.'in (Erdeşir I. Papakan, 226-244) faaliyetlerinden bahsedilirken, "Kuşank"ların ülkesi ve savaşçılıkları; isyan çıkaran Ermeni'lerin kralı Hosrov'un, Sasanî Hükümdarı Artaşir zamanında Sasanilerle mücadele ederken Kuşan Hükümdarı Vehsacan'a (Vasudeva) 244-249 tarihleri arasında elçilik heyeti göndermesi ve Sasanî-Kuşan savaşları hakkında bilgi verilmektedir (II/2, 67, 74).40 460 yılına doğru meydana getirilen Agathangelos'un eserinde de Kuşan'lardan, Hosrov'un müttefikleri diye bahsedilir.41 VII. yüzyıl sonuna ait Sebeos ise bu dönemdeki olayları anlatırken, Hosrov II. Parvez'in (590-628) düşmanları olarak Eftalitlerin değil de Kuşanların ismini vermektedir.42 Fakat Ermeni kaynaklarında zikredilen Kuşanlar, zaman zaman Kafkas Hunları karşılığı kullanılmaktadır.43

F. Uygur Devri Metinlerinde

Vaktiyle F. W. K. Müller'in bazı Uygur el yazmalarında zikredilen Kuisan/Küsen ismini Çincedeki Kuei-shuang yani KusâAa'ya atfetmesi44 teorisine dayanan bu çabalar, Küsen'in Kuça şehrinin diğer bir ismi olarak kabul edilmesi,45 "wkw Kwys'n (oku Küsen)" dili tabirinin de Kuça dili olduğunun tespiti ile Küsen'in Kuei-shuang yani KusâAa ile değil, Kuça ile alakalı olduğu anlaşılmıştır.46 Bununla ilgili olarak yine Uygur metinlerinden getirilen "Tört Küsen ulusı" tabiri de Kuça bölgesinde tesbit edilmiştir ve Kuça ile ilgilidir.47

G. İslâm Kaynaklarında

Bazı İslamî devir kaynaklarında ve sikkelerinde "Kuşânşâh" tabiri geçmekte olup, ilk defa Baron A. von Stael-Holstein, bunun Kuşan'larla alâkasına işaret ederek Çin kaynaklarındaki "Kuei-shuang wang" ile bunu birleştirmiştir.48 M.S. VIII. yüzyıldan itibaren İslâm kaynakları, Maveraün nehir/Sogdiana bölgesinde, Buhara havzasında Kuteybe bin Müslim'in faaliyette bulunduğu aristokrat zümreden genellikle Kuşan ve Kuşan asılzadeleri olarak bahsederler.49 Tabiatıyla bu devirde Kuşanlar, artık tarih sahnesinden çekilmişlerdi ve bu, eski an'anelerin bir uzantısıydı. Ancak, yine aynı İslâm kaynakları, IX. yüzyılda Maveraünnehir/Soğd bölgesini zikrederken, ûÖ'Tz; 4tÖTz "Kuşaniyye" adlı bir şehirden bahsederler.50 Genellikle Keşâniyye şeklinde harekelenmekle beraber, bu kelimenin "Küşâniyye" olduğu otoritelerce kabul edilmektedir.

İslâm kaynaklarına göre Soğd'da iki tane Kuşâniye olduğu anlaşılmaktadır: Bunlardan biri, Zerefşan havzasında bugünkü Kette-Korgan bölgesinde, diğeri ise Kaşka-derya'da Keş, bugünkü Şehrisebz olan Kuşaniye idi.51 Kuşâniyye şehri, İslâm kaynaklarınca, Soğd'un en kalabalık şehri olarak tasvir edilmekte ve Semerkand'a 12 fersah uzaklıkta olduğu kaydedilmektedir.52 Barthold bunun, Zerefşan ırmağı kuzeyinde, Kette-Korgan yakınlarında olduğunu belirtmektedir.53 İbn Hordadbih'te de "Kuşâniyye" şeklinde verilen şehir, arkeolojik araştırmalara göre, Akderya ile Karaderya ırmakları kavşağından 12-15 km. doğuda bulunuyordu.54 Bazı bilginlere göre, Fergana bölgesinde bulunan Kasan şehri de bölgede bir diğer "Kuşaniye" şehrinin bulunduğunu göstermektedir.55

İslâm kaynaklarının verdiği bu Kuşâniyye'nin, Ta Yüeh-chihlar Sogdiana bölgesine geldiklerinde kendilerine başkentlik yaptığı ve bu ismi de o zaman aldığı bazı bilginlerce ileri sürülmektedir. Arkeolojik ve bilhassa nümizmatik deliller ve kurganlar bunu teyit edecek durumdadır. Meselâ, Buhara havzası ile Bişkent havzası kurganları karşılaştırıldığında, benzer birçok özellikler görülüyor. Ancak bunu teyit edecek Çin ve klasik Batı kayıtlarında açık deliller yoktur; bilhassa Chang Ch'ien'in verdiği Ta-yüan, Ta Hsia ve Ta Yüeh-chih tasvirleri, Yüeh-chihların Ta-yüan'dan sonra batıya değil, güneye ve güneybatıya gittiklerini göstermektedir. Kaldı ki Kuşanların kuzey sınırı hâlâ halledilmemiş bir konudur.56 Harezm, K'ang-chü ve Ta-yüan ile olduğu gibi, Sogdiana bölgesiyle de bunun bazı ortak özellikler taşıdığı, K'ang-chülerin beş beğliğinin muhtemelen burada kurulmuş olabileceği belirtiliyor. Ta Yüeh-chih'lar, güneye Ta Hsia'ya indikten sonra kuzeyde Chao-wu krallıkları teşekkül etmiştir ki, bunların Yüeh-chihlarla aynı soydan oldukları hususunda bazı tespitler de vardır. Bununla beraber, Kuşâniyye, Kuşanların kuruluş devresine değil, daha sonraki bir zamanına veya kendilerini Kuşan/Ta Yüeh-chih neslinden sayan K'ang-chü veya Harezm sülalelerinden birine ait olmuş olabilir.

2. "Kuşan" Adının Mânâsı

"Kuşan" adı, yapılan araştırmalara göre, başlıca 4 anlamda kullanılmaktadır: 1. bir beyin/kralın adı olarak, 2. bir boy veya klânın adı olarak, 3. bir sülâle adı olarak ve, 4. sülâle hükümdarlarının şahsî lakabı veya ismi olarak.57

"Kuşan" adını ilk olarak veren CHS 96 A, "Kuei-shuang" şeklinde ve bir beylik/yabguluk adı olarak zikretmektedir. Ta Yüeh-chihlar Bactria bölgesine geldiklerinde burada Bactria Grek Krallığı vardı. İki aşamada gerçekleşen bu istilâ hareketinde göçebeler, arkeolojik araştırmaların gösterdiğine göre, ilk aşamada Amu-Derya/Oxus kuzeyindeki bölgeyi yani Sogdiana'yı, Bactria'nın en doğu kısmındaki bölgeleri ve bu arada nehrin güneyinde, Bactria'nın ta uzak doğu köşesinde ve stratejik bir yerde bulunan Ay Hanum'u (Ptolemaios'un Eucratidia'sı) M.Ö. 145 yılına doğru58 ve Eucratides'in saltanatının son dönemlerinde tamamen tahrip ettiler; M.Ö. 130 yılları civarında da Heliocles'in saltanatının sonlarına doğru Amu-Derya güneyinde ve Hindukuş'un kuzeyindeki topraklara saldırdılar;59 her ne kadar güneyde küçük krallıklar halinde Grekler varlıklarını bir süre daha devam ettirdiyseler de sonunda Bactria Grek Krallığı tedricen sona erdi.60 Burada, Ta Hsia fethedilip Ta Yüeh-chih'lar güneye geçtikten sonra beş Yüeh-chih "hsi-hou"lukları (yabgu) kurulmuştu;61 bunlardan biri de "Kuşan" adıyla ilgili olan "Kuei-shuang" yabguluğu idi.62 Yüeh-chihlar bizim kabul ettiğimiz kronolojiye göre, M.Ö. 100 yıllarında nehri güneye doğru geçtiler.63 Ch'iu-chiu-k'inin (Kujula Kadphises, M.Ö. tahminen 30-80)64 ortaya çıkışı ise bu hadiseden 100 küsur yıl daha sonradır. Ch'iu-chiu-k'i, diğer dört hsi-hou (yabguluk) yani beyliği kendisine bağlayarak burada güçlü bir devlet kurdu. Komşuları ve bizzat kendileri "Kuei-shuang wang" (Kuşana kralı) diyorlarsa da Çinliler onlara, eski isimleri olan "Ta Yüeh-chih" olarak hitap etmeye devam etmişlerdir.65 M.S. tahminen 50 yıllarına doğru da Hindukuş Dağlarını güneye doğru geçerek fetihlerine başladılar.66 Zannımıza göre, eğer "Kuşan" kelimesi bizim kabul ettiğimiz gibi bir şahsın ismi ise, bu, bazı ciddî itirazlara da sebebiyet verecektir. "Kuşan" ismi, "HIAOY"67 sikkelerini çıkaranın ve Kujula Kadphises'in de şahıs ismi olduğuna göre, o halde M.Ö. 100 yılından (Kuei-shuang) M.S. takriben 25-30'lu bir kronolojiye göre aradan bir asırlık bir zaman geçmiştir. Bu durumda, M.Ö. 100 yılında Amu-Derya'yı güneye geçen ve M.S. 25-30'lu bir tarihte de Kuei-shuang beyliğine üstünlük sağlatarak diğer dört yabguluğu da itaat altına alan, aynı kişi olacaktır ki bu mümkün değil. "Kuşan"ın bir şahıs ismi olması teorisine haklılık payı vermeyen görüşlerin en sağlam delilleri tabiatıyla bu olacaktır.

"Kuşan" adının menşei ve anlamı konusunda ortaya atılan diğer bir görüş ise bunun "idare, yönetim" manasındaki "kuşa" ile, "kök, gövde, menşe" anlamına gelen "#na" kelimelerinin birleşmiş şekli yani "hükümdar sülalesine mensup" demek olduğu,68 veya "kusa" kelimesine çokluk genitif eki "-na"nın eklenmesinden ibaret (Kuşa-na) olduğudur.69 Hint kaynakları, Kuşanları genellikle bu isimle anmaktadır.70

Bize göre, "Kuei-shuang" adı, yaklaşık olarak M.Ö. 100 yıllarında Amu-derya/Oxus/Wei ırmağını güneye geçerek içlerinde Kuei-shuang hsi-houluğunun da bulunduğu beş Yüeh-chih yabguluğunun kuruluşu ile değil, CHS 96 A'nın M.S. takriben 24 yılına kadar, hatta daha sonraki hadiseleri de ihtiva etmiş olabileceği düşünülürse, Ch'iu-chiu-k'i/Kujula Kadphises (?) veya "HIAOY" zamanındaki yabguluk ismi ile alakalı olmuş olmalıdır. Çin kaynağı, yabguluğun "Kuşan" adlı hsi-hou tarafından idare edilip, bilahare yine bu "Kuşan"ın adıyla Ta Yüeh-chih birliğinin sağlanmış olduğunu belirtiyor.

Kuşanların ilk yabgusu olan ve bizim Kujula Kadphises ile aynileştirdiğimiz "HIAOY"nun sikkeleri,71 Kuşanların Bactria'yı fethettikleri ilk dönemlerinde Bactria Grek kralları Eucratides (M.Ö. 171-145)72 ve Heliocles I.'in (M.Ö. 145-130)73 paralarının taklitlerinden ibarettir.74 Biz, gerek "HIAOY", gerekse Kujula Kadphises'in, Eucratides'in paralarını taklit ettikleri görüşündeyiz. Eucratides'in ve onun Kuşanlar tarafından yapılan taklitlerini mukayese ettiğimizde, "HIAOY" ve Kujula'nın paralarında görülen isim olan "Kuşan" adının, parayı çıkaranın adı olduğu ortaya çıkar.75

Eucratides'in gerek tetradrachma gerekse obollerindeki yazıları karşılaştırdığımızda:

Obverse (Önyüz): Basileos Megalou/Eukratidou (Büyük Kral'ın/Eucratides'in) ve, Basileos/Eukratidou (Kral'ın/Eucratides'in) yazıları görülür.76

Reverse (Arkayüz): Kharosthi yazısı ile: Maharajasa/Evukratidesa (Büyük Kral'ın/Eucratides'in).77

"HIAOY"nun, gümüş sikkelerini, yazı stili olarak, Eucratides'in değil de Heliocles'in sikkelerini taklit ederek çıkarmış olduğu kabul edilse bile durum yine aynıdır. Heliocles'in kendi gümüş sikkelerinde isim ve unvanları şu şekilde yer almaktadır:

I. tip: Önyüz: Kralın sağa dönük büstü; Arkayüz: Basileos Eliokleous Dikaiou (= Kral, Doğru/Dikaiou Heliocles'in).

II. tip: Önyüz: Grekçe olarak Basileos Dikaiou Eliokleous (Doğru kral Heliocles'in) yazısı; Kral'ın sağa dönük büstü; Arkayüz: Kharosthî yazısı ile Mâhârajâsa dhramikasa Heliyakrayasa (Dhramikasa/Doğru? Büyük Kral Heliocles'in).78

"HIAOY"nun sikkelerinde ise gerek tetradrachma, gerekse obollerde durum şu şekildedir:

Turannountos Hiaou Korranou Sanaboy (Hüküm süren yabgu Kuşan Sanab?'ın)79 ve, Hiaiou/Hiaouo Korsanou/Korranou (Yabgu Kuşan'ın).80

"Kuşan" adının bir şahsın ismi olduğu, Azes Takvimi ile 122 ve 136 yıllarına tarihli olan Kharosthice Panjtar (maharayasa Guşanasa)81 ve Taksila (maharaja rajatiraja devaputra Kuşana)82 kitabelerinden, ayrıca Mat'taki Vima Taktu'ya ait Brahmice kitabedeki üçüncü örnekten (Kuşanaputro: Kuşan'ın oğlu) de anlaşılabilir.83

"Kuşan" adı, Kuşan İmparatorluğu yıkıldıktan ve yerine başka hanedanlar kurulduktan sonra bile yeni gelenlere alem olmuş ve onlar tarafından da kullanılmıştır; bunların ise umumiyetle Kuşanlarla ve hele hele Yüeh-chih'larla bir yakınlıkları bulunmuyordu.84

B. Kuşanların Milliyeti Meselesi

Kuşanların milliyeti ve menşeleri, nereden geldikleri hususunda birbirinden oldukça farklı görüşler ileri sürüldü. Bilginlerin ekseriyeti onları bugün de olduğu gibi Çin kaynaklarındaki ifadelere istinaden, Yüeh-chihlere (Yüeçiler) bağlamaktadır. Bununla birlikte Yüeh-chihların batıya gelişi sırasında, yolda veya yeni yerleştikleri mıntıkalarda bu göçebe gruplar içerisine başka grupların da karışmış olması, göçebelerin genel hususiyeti olduğu cihetle85 Kuşanların da bu gruplardan birine mensup olabileceği, hatta onların, Yüeh-chihler gibi doğudan değil de, belki kuzey veya kuzeybatıdan gelmiş olabilecekleri ifade edildi. Bactria'daki Beş Yüeh-chih "hsi-hou"luğu müessesesinin de aslen Yüeh-chih menşeli olmayıp daha önceden Bactria'da bulunduğu görüşü bazı bilginler tarafından ileri sürülmüştür.86

Gerek Yüeh-chih, gerekse Kuşanlar münasebetiyle hemen şunu belirtmek gerekir ki Çin kaynakları, Yüeh-chih, İskit/Saka (Çin kaynaklarında geçtiği şekliyle: Sai veya Sai-wang, Sanskritçe metinlerde: Saka), Hsiung-nu ve Vusunlar hakkında bilgi verirken, bu göçebe kavimler arasındaki farklılıklara da temas ediyorlar.87 Ancak bozkırdaki kavimler arasındaki farklılıklar, fizikî veya maddî olmaktan ziyade lengüistiktir; bunların maddî kültürleri ise, farklı dil grupları arasında bile kuvvetli benzerlikler gösterir. Kaldı ki şimdiye kadar yapılan arkeolojik araştırmalarda Yüeh-chih, Kuşan veya "Tohar" kültürü hakkında açıkça tespit edilmiş bir özellik ortaya konamamıştır.88 1978/79 sezonunda Afganistan'da şimdiki Şibergan yakınında bulunan Tılla-tepe'de V. Sarianidi başkanlığındaki Sovyet-Afgan arkeoloji heyeti, M.S. I. yüzyıla, yani Yüeh-chih veya Kuşanların erken dönemine ait kabul edilen altı mezar açmışlardır; bunlardan beşi kadınlara, sadece biri erkeğe aittir.89 Buradan, prens ve prenseslere ait 20.000 parça ve çoğu altın olan zengin malzeme çıkmış90 ise de bunlar, -onların göçebe oldukları dışında- etnik kimliklerini tespit etmekten uzaktır.91 Ancak Sarianidi, Tılla-tepe kurganlarındaki defin adetlerinin Sibir ve Altay Hunları'nınki ile benzerlik gösterdiğini ve Mongoloid izler taşıdığını, Amu-Derya kuzeyindeki Bişkent vadisinde bulunan ve Mongoloidliğin tamamen kaybolduğu tiplerden ise kesin bir şekilde ayrıldığını açık olarak ifade etmektedir.92 Yine son zamanlarda, Tun-huang yakınlarındaki bir sınır kalesi kazısında arkeologlar, Yüeh-chih elçilerine Çinlilerin yiyecek temin ettiklerine dair M.Ö. I. yüzyıl sonlarına ait yazılı bir belge bulmuşlardır.93 Ancak bu belgenin, bölgeye yakın oturan Hsiao Yüeh-chihler (Küçük Yüeh-chih) ile mi yoksa "Ta Yüeh-chih"'lar ile mi ilgili olduğu tam anlaşılamıyor; onların etnik kimliği konusu da aynı şekilde açıkta kalıyor. Yüeh-chih ve Orta Asya'daki diğer göçebe kavimlerin ırkî veya kültürel durumları Batıda yıllardır tartışıldı ve araştırıldı; ortaya çıkan durum, Xinru Liu'nun dediği gibi "ırk ilmi"nin beyhude olduğunu gösterdi. İnsanları bilhassa Orta Asya'da yaşayanları dillerine, derilerine, kemik ölçülerine, hatta modern teknoloji kullanılarak DNA'larına göre kategorize etmek, farklı dil gruplarındaki kişilerin ırkî menşelerini ortaya koymak bir mana ifade etmiyor.94

Kuşanların menşei ile ilgili olarak, onların dil, ırk, antropolojik ve gerek tasvirlerde gerekse sikkelerindeki fizikî özelliklerine bakılarak başlıca beş görüş öne sürülmektedir: 1. Türk menşei, 2. Moğol menşei, 3. Tibet menşei, 4. Hint menşei, 5. İran menşei, 6. Saka/İskit menşei. Bunlardan Tibet ve Hint menşei görüşü fazla rağbet bulmadı. İskit görüşünü ortaya atan K. Enoki, Yüeh-chihları İskit saydığı için,95 onlardan inen Kuşanlar da doğal olarak İskit menşeli görünüyorlar. Biz burada İran ve Saka/İskit menşei görüşlerini birlikte mütalaa edeceğiz.

Kuşanlar, Bactria Grek Krallığı'nın göçebelerce yıkılması hakkında Grek (Strabon) ve Latin (Pompeius Trogus) kaynaklarının verdikleri beş kabile/boydan (Asioi/Asii, Pasianoi, Tocharoi/Tocari, Sacarauloi/Sacaraucae ve Sacai) Tochari (Tocharoi) ve Asiani (Asii) ile de irtibatlandırılmışlardır.96 Kaynaklardaki bilgilere göre J. Marquart, Sacaraucae'lerin Bactria'yı, Asiani'lerin ise Sogdiana'yı işgal ettiklerini belirtmiştir.97 Ancak, bu kaynaklarda ifade edilen "Asianiler Tochari'lerin hükümdarları oldular, Sacaraucaeler imha edildiler"98 ifadesine dayanarak, Kuşanların Asiani'ler oldukları genel bir kabul görmüş ise de bu Asianilerin kimler oldukları ve nereden geldikleri hâlâ meçhuldür; hatta Asianiler ile Vusun'ları ilişkilendiren görüşler bile mevcuttur.99 Bizim burada yapmak istediğimiz, Kuşanların etnik anlamda hangi boydan veya kabileden geldikleri değil, onların hangi milliyete mensup olabileceklerini tetkik etmektir. Tohar görüşü, daha çok Yüeh-chihların menşei ile ilgili olduğundan burada ele alınmayacaktır.100

1. Türk Menşei Görüşü

Hemen belirtmek gerekir ki Kuşanları Türk menşeine bağlayanlar onların sikke ve kitabelerindeki bazı isim ve unvanlarına, paralarında ve heykellerinde tasvir edilen fizikî özelliklerine göre hüküm vermektedirler. Bu görüşün belli başlı sahipleri J. Kennedy, Wilson, Bhandarkar, S. Levi, F. Hirth ve bilhassa E. Hultzsch'dur.

Kennedy, Kuşanlar devrine ait heykellerde ve bilhassa Kanişka'nın başsız heykelinde, yeni bulunan ve Kuşanların Kanişka'ya kadarki hükümdar silsilesini veren Rabatak kitabesine göre şimdi sikkelerdeki "Söter Megas" ile ve Çin kaynaklarındaki Yen-kao-chen ile aynileştirilen Vima I. Taktu'ya101 ait Mathûra yakınında Mat'taki heykelde,102 ayrıca sikkelerinde 1912 yılında Doğu Türkistan'da yaşayan Türklerin temsilini görmektedir. Kennedy'ye göre, sikkelerinde tasvir edildiği şekilde, fizikî hususiyetleri onları Türk yapmaya sevkeden âmillerin başında gelir: Sivri kafatası, çıkık elmacık kemikleri, büyük, uzun ve geniş burun, hafif sakal, Kuşan hükümdarlarının genel özellikleri olup, yine hükümdar bol bir ceket ve kocaman botlar giymektedir. Kanişka'nın fizikî hususiyetleri onun bağlı bulunduğu boyun karakteristik özellikleridir; onun boyu olan Tochariler ise büyük Türk ailesine mensup idiler. 103

Kennedy'nin bu görüşü ondan uzun zaman önce, Kuşan'ların sikkelerini yayımlamış olan Wilson'da da görülmektedir: "Kuşan hükümdarı koni biçiminde bir başlık, yanlardan uçları kalkık, üzerinde bir tür dar ceket olan vücuda yapışık bir entari giyer; değişmez bir biçimde çizme giyilir. Özellikler Moğolların değil Türklerinkidir."104

Kuzey Bactria bölgesinde bulunan arkeolojik eserlerde, bilhassa terracotta'larda tasvir edilen Kuşan savaşçıları da daha sonraki devirlerde tasvir edilen tipik Türk özelliklerini yansıtır. Kuşan savaşçıları: Sol tarafta asılı duran kınındaki uzun kılıçlar..., ayak bileklerine kadar bacaklarını örten şalvar veya kumaş pantolonlar..., birbirine tamamen uygun botlar ve, bir omuzdan öbürüne atılan geniş bir kayış olan muhtemelen bir pelerin giyerler. Bazan da sağ ellerinde kısa bir kılıç, sol ellerinde, bir yıldırımı tasvir eden, kabartma bir arması olan oval bir kalkan tutarlar.105 Güney Asya'nın sıcak iklimine rağmen Kuşan hükümdarlarının Kanişka örneğinde olduğu gibi en azından resmiyette, ata binmenin bir özelliği olarak bozkır tarzında: Pantolon, ceket ve bot giydikleri görülmektedir.106 Kanişka'nın heykelinde olduğu gibi, Kuzey Bactria'da, elinde bir sopa107 veya üçlü yaba ile resmedilmiş tanrı tasvirli kiremit parçaları da bulunmuştur.108 Bugün Özbekistan sınırları içerisinde yeralan ve genellikle Kuşanların Amu-derya kuzeyindeki sarayı kabul edilen Halçayan'da bulunan terracotta tasvirleri araştıran G. Pugaçenkova da, buradaki tasvirler ile Kuşanların ilk yabgu'su "HIAOY"nun (önceki okunuşu ile "Heraus") paraları üzerindeki yabgu'nun tasvirini mukayese etmiş ve benzer özellikler bulmuştur.109

Pugaçenkova'ya göre, Kuşanlar'ın Amu-derya kuzeyindeki sarayı olarak gördüğü Halçayan'da ve başkenti olarak kabul ettiği Dalverzin-tepe'de110 bulunan heykelcikler, Kuşan yabgu'sunun kraliyet âilesine mensup olan kişileri gösteriyordu.111 Saka ve Yüeh-chih'lerin bölgede görünmesinden sonra çoğu zaman at üzerinde tasvir edilmiş terracotta savaşçılara Kuşan hakimiyetinde bulunan bütün Bactria şehir harabelerinde yoğun olarak rastlanmaktadır.112 Bactria bölgesinde yapılan Tılla-tepe kazıları neticesinde de, Altay bölgesindeki Pazırık (Pazırık II), Kuzey Moğolistan'daki Hun kurganlarında ve İskit ve Saka mezarlarında görülen baş giyimi olarak yine sivri başlık/külah giyme özelliğine rastlanmıştır.113

Bhandarkar da Kuşan hükümdarları Kujula Kadphises ve Kanişka'nın sikkelerindeki kral giyiminin de benzer şekilde yani Türklere has olduğunu ifade ediyor.114 S. Levi, Hemachandra'nın Abhidhana-Chintamani 959'daki Türklerin Şaka'lar (Saka) oldukları pasajına temasla, Kuşan'ların Şâhî kraliyet unvanını kullandıkları için ya Şâhî veya Türkler olduklarını açıklamaktadır.115

Hirth ve Hultzsch ise, Kuşan'ların ilk devirlerinde kullanılan Yavuga (Yabgu) ve kujula unvanlarından hareketle onların Türk menşeli oldukları görüşüne vardılar. Hirth, bilhassa Kujula Kadphises'in sikkelerinde (ve belki de kitabe) kullandığı yavuga kelimesinin Türkçe yabgu ile aynı olduğunu belirterek, Kuşanların da Türk olduğunu ifade etti .116

Başlangıçta St. Konow da, Yüeh-chihların Türklüğü üzerinde durmuştur. Ona göre, Orta Asya'daki eski ana yurtlarından Yüeh-chihleri sürüp çıkaran Hsiung-nu'lar, genellikle Türk olarak kabul ediliyor. Hsiung-nu'lar tarafından Yüeh-chihlerle birlikte sürülen Vusun'ların da Türklerden olmaları muhtemeldir. O halde Yüeh-chihlerin onların komşuları olarak Türk kabileleri olmaları gerekir. Bu arada onların, Batıya doğru uzun yolculuklarına çıkmadan önce bazı Türk unsurlarını da içlerine almış olduklarını tahmin etmek mümkündür.117

Hultzsch, Kujula Kadphises'in kullandığı yavuga ve kujula unvanları dolayısıyla Kuşanların Türk menşeine işaret etmektedir. Hultzsch'a göre, yavuga, Türkçe yabgu; kujula ise yine Türkçe "güçlü" kelimesiyle aynileştirilebilir.118

Kuşanların Türk menşeli olduklarını ileri süren bilginlerin dayandıkları temel kaynaklardan biri de XII. yüzyılda yazılmış olan Kalhâna'nın Rajatarangîni isimli, Keşmir tarihinden ve hanedanlarından bahseden eseridir. Kalhâna'da üç hükümdarın yani Huşka, Yuşka ve Kanişka'nın,119 Turuşkalardan yani Türklerden indikleri ve VIII. yüzyıl Gandhara krallarının da Kanişka'nın kendi ataları olduğu iddiasında bulundukları (I, 170) kaydına dayanarak bilginler, böylece Kuşanların Türklüğünün kaynaklarda bir diğer teyidini buldukları fikrindedirler.120

Kuşanların menşei hususunda İslâm kaynaklarındaki bazı şahıs isimlerini Kuşan hükümdar isimleriyle benzeştirmeye çalışan J. Markwart ise, El-Bîrûnî'nin Kâbil Türk-şâhî'lerinin kendi menşelerini Barha Tetkin/Barha Tekin (âöw1çK,)'den getirdiklerine işaret ettiğini belirterek doğrusunun Îra Tegin (âöw0âKö!) olduğunu tahmin ettiği bu kişinin, Kuşanların sikkelerinden bilinen ilk hükümdarları "Heraios" (şimdiki okunuşu ile HIAOY) ile aynı olduğu fikrini belirtmektedir.121

Kuşanların veya onların neşet ettikleri rivayet edilen Yüeh-chihlerin, Türk menşeli oldukları teorisinin tenkidine gelince; her şeyden önce fizikî benzerlikler ve kılık kıyafet bahsedilen devirde olduğu gibi daha sonraki devirlerde de Orta Asya'nın hemen bütün göçebe kavim ve boylarında görülen ortak hususiyetlerdir. Meselâ, gerek Kuşanlar gerekse Sakalara atfedilen sivri külâhlılık, M. Ö. VI. yüzyıldaki İran metinlerinin yer aldığı Saka tasvirlerinde de görülür. Milat sonrası asırlarda da atlı göçebe hayatını devam ettiren bütün bozkır kavimlerinde, gerek Kanişka'nın heykelinde, gerekse diğer bazı Kuşan hükümdarlarının paralarında görülen tiplerin bazıları, hemen hiç değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Nitekim eski savaşçı İran kavimlerinin, İskitlerin, sonraki Parthların vs. umumî tipleri aynıdır. Frye'ın dediği gibi, Orta Asya'da vahaların dışında yaşayan göçebeler, İranlılar tarafından umumiyetle "Saka" olarak isimlendiriliyordu ve bunları yerleşiklerden ayıran özellikler etnik ve lengüistik olmaktan çok hayat tarzlarından kaynaklanıyordu. Ortak bir hayat tarzı sürdüren bu göçebeler ise, daha sonra muhtelif Türk boylarının hep "Türk" adını alması gibi, Yakın Doğu'daki yerleşik kavimler tarafından da ayrı görülmemişler, birlikte ve aynı isimle mütalaa edilmişlerdir.122 Çin kaynakları da, "Hsi-yü" kavimleri ve devletleri hakkında bilgi verirken, Vusun, Yüeh-chih, muhtelif Saka devletçikleri, K'ang-chü, An-hsi, Ta-yüan gibi aynı hayat tarzını devam ettiren kavimlerin hep birbirlerine olan benzerliklerini anlatmaktadır.123 O halde fizikî, dış benzerlikler bunları ayırt etmede fazla etkili olamaz, belki sadece tebarüz ettiren bir özellik olabilir. Zaten M. Ö. II. yüzyıldaki kavimler harekâtı neticesi, kabileler birbirilerine çok karışmış idi; nitekim CHS 96 A, Vusun, Ta-Yüeh-chih ve Sakalardan bahsederken, bunların içinde diğerlerinden boylar olduğunu da belirtmeden geçmiyordu. Türkistan'daki Türkler ile aynı olduğu belirtilen fizikî hususiyetlere gelince; bunlar Konow'un da belirttiği üzere hiç ikna edici değildir. Çünkü, geniş ölçüde Doğu Türkistan ahalisince temsil edilen Homo alpinus tipindeki insanın karakteristik hususiyetleri, büyük burun ve diğer hususiyetlere gelince, bu nispeten daha geç zamana ait olup Türk unsurların Doğu Türkistan'a gelip yerleşmesi çok sonradan olan bir hadisedir; bahsedilen devirde Doğu Türkistan'daki şehir devletçiklerinin birçoğunda hâlâ Hint-Avrupaî topluluklar vardı ve bunlar IX.-X. yüzyıldaki Uygur medeniyetine kadar buradaki ırkî ve lisanî hususiyetlerini devam ettirmişlerdir. Nitekim Doğu Türkistan'da bulunan renkli duvar resimleri de muhtelif tipte insanlar tasvir etmektedir.

Yavuga ve Kujula unvanlarına gelince; bunların herhangi bir Türk menşeinden getirilmeleri son derece güç ve hatta imkânsız görünüyor. Yavuga/Yabgu kelimesi hakkında yapılan araştırmalar,124 bunun İran menşeli olduğunu göstermiştir ve artık ispatlanmış gibidir. Türklerde Yabgu kelimesi, Türk devletlerinde doğuda değil, Batıya geçtikten sonra kullanılmaya başlanıyor. Meselâ Vusun'larda ve Hsiung-nularda (sadece bir tane görülüyor) görülen yabgular, ya Batı Türkistan vesilesiyle geçiyor, ya da aslen Batı Türkistan menşelidirler.125 Konow, Yavuga kelimesinin, İran menşeli olmakla beraber, Kuşanların bunu Türklerden değil, mirasçıları olmak dolayısıyla Sakalardan aldıklarını, çünkü onlarda başka Saka unvanlarının da kullanıldığını ifade ediyor.126Yabgu unvanının Kuşanlar tarafından kulanıldığı ve bunun Türkçe bir unvan olduğunun hiçbir sağlam temeli yoktur. Çünkü bu fikir, aslında bir tarih hatasıdır (anachronism).127 Türkçe "güçlü" veya "güzel" ile izah edilmeye çalışılan Kujula unvanı ise muhtemelen İran menşeli olup, belki de "kûçek/kûçelû" (küçük, daha küçük) kelimesiyle alakalıdır. Son zamanlarda N. Sims-Williams da, Kujula kelimesini, İran dillerinden olan ve M.S. IV. yüzyıldan İslâm'ın bölgeye gelişine kadar Orta Asya'da lingua franca olan Soğdca'da128 şahıs isimlerinde hypocoristic (küçültme) -kk eki ile biten *Kujuk (a) k/*Kujukk (Türkçe: Küçük) ile mukayese etmektedir.129 Kuşanlara muasır olan Saka kayıtlarında, Liaka kuzulaka gibi Saka isimleri mevcuttur; hatta bazı bilginler, kujula kelimesinin de aslında kujula (ka) olduğunu düşünmektedirler.130

Kuşanların kullandıkları şâhî veya şao/şaonanoşao (kral/krallar kralı) unvanına gelince; bu unvan, Kuşanlardan daha önce Sakalarda görülmeye başlar. M.Ö. 85 yılına doğru Taxila'ya giren ilk Saka kralı Maues (M. Ö. takriben 90-80) 131 ve halefleri Azes I.132 ve Azilises'in sikkelerinde, Grekçe olarak "Basileos Basileon", Kharosthice olarak "Rajadirajasa" veya "Maharajasa Rajadirajasa" şeklinde görülen unvanlar,133 hep bu şâhî veya şao unvanıyla ilgilidir, şaonano şao unvanı ise zaten Kuşan menşelidir.134 Şâhî unvanı, Konow'un bildirdiğine göre Vikrama takviminin başlamasından yani M. Ö. 58/57'den önceki bir zamanda İndus bölgesinde bir imparatorluk kuran eski Sakalar tarafından kullanılmış135 ve Kanişka tarafından yeniden ortaya atılmıştır; bununla beraber, Kuşan hükümdarı Kanişka, kendi sikke yazılarında (legend) Doğu Hindistan'ın fethinden sonra bilhassa altın sikkelerinde, Hotan Saka şekli olan rao şao/şau'yu kullanmış136 ve ondan sonra da halefleri Huvişka,137 Vasişka ve Vasudeva tarafından kullanılmasına devam edilmiştir.138 Şâhî unvanına ilk defa olarak, Kanişka'nın 7 yılına ait Brahmîce kitabesinde rastlıyoruz; 139 onun haleflerinin Brahmî kitabelerinde de aynı durum görülür. Şâhî unvanı, diğerleriyle birlikte, meselâ Vasudeva'nın kitabelerinde kullanılan değişmez unvanlarından biridir.140 Aslında bu "krallar kralı" unvanı, ilk önce İran'da görülmektedir. Parth nümizmatiğine "krallar kralı" unvanını sokan, Mithradates I. (M.Ö. 171-138)'dir.141

Türk menşei ile ilgili olarak Kalhana'nın temas ettiği Turuşka yani Türklere atfedilen bölüm,142 Turuşka/Türklerin çok iyi tanındığı devirlerde meydana getirilmiştir, oysa tıp metinleri daha önceye aittir.143 Pur#na ve Mah#bh#rata gibi Hint kaynakları, kuzeyden gelip Hint kıtasını zapt eden ve burayı idare eden yabancı sülalelere Yavana, Pahlava, Tukhara, Turuşka, Kuşana ve Mleçça gibi isimler vermişlerdir. Bunlardan "Yavana" (Yauna>Yona>Yavana), İyon anlamına olup, Grekleri veya Bactria ve Kuzey Hindistan'a gelen Helenistik dönemdeki Grek olmayan yabancıları gösterir.144 "Pahlava", İran'daki Arşak/Parth (Çin kaynaklarındaki An-hsi) Hanedanı'ndan olup, Kuzey Hindistan'a gelerek başta Kabil ve çevresi olmak üzere burada M.S. I. yüzyıl başında Indo-Parth'ları kuran Gondophares (M.S.20/21-45/46)145 Sülalesi'ne Hint kaynaklarında verilen isimdir.146 "Mleçça" ise genel anlamda yabancı ("barbar", "cemiyet dışı", "dinî yönden temiz olmayan") demektir ve çok daha geç tarihlere aittir;147 meselâ V-VI. yüzyılda Keşmir bölgesindeki Hûna'lar, Ortaçağ Hindistan'nda kuzey-batı sınır bölgelerindeki İslâm ülkeleri için hep mleçça tabiri kullanılır;148 XI. yüzyılda artık İslâm'ı seçmiş olan prensler için ise onların belki de Saka menşeli olduğunu göstermek için "mleçça" yerine Saka tabiri kullanılır.149 "Turuşka", Türk idaresi zamanına ait kayıtlarda geçer. M.Ö. II. yüzyıldaki göçebe istilaları münasebetiyle ise Hint kaynaklarında Tukhara, Tuşâra, Tuşkara, Turuşka150 ve Kuşana gibi lengüistik bakımdan birbirinden çok farklı isimler geçmektedir.151 "Aynı halkın farklı isimlerle adlandırılması, onlardaki sadece ikamet yerleri değişikliklerini değil, aynı zamanda kültürel birleşmeler ve hatta ismen temas edilen halkın yapısını da gösterir." Klasik Hint kaynaklarının, M.S. IV. yüzyıldan önceki istilâlar için, M.Ö. II-I. yüzyıldaki istila da dahil, Yüeh-chih veya Kuşan tabirine değil de daha ziyade Tukhâra veya Tuşâra gibi isimlere yer verilmesi,152 bunların hükümdarlarının da Purana metinlerinde Grekler için kullanılan "Yavana"lardan sonra listelenmesi, bu ismin Türkler için kullanılan "Turuşka"yı hatırlatması sebebiyle birçok bilgin, Yüeh-chih ve Kuşanların "Türk" menşeli olduklarını ifade etmişlerdir. El-Bîrûnî'deki, Tibet menşeli Türkler arasında kendilerini Barha Tegin neslinden getiren pasaj ise, tek bir açıklamaya tâbi değildir. Bazı bilginler bunu "Kadphises" ile açıklarken, Marquart, Mac Dowall ve Wilson'un, Periplus153 47'deki İdion ile birleştirmeye çalıştıkları "HIAOY" sikkesi ve "HIAOY" ile açıklamayı teklif etmiştir. Eğer onun söylediği doğru ise o zaman Barhat/Brhat kelimesinin, Kadphises'e tekabül ettiği ifade edilen "Brhat" şekli bozulmuş oluyor. "HIAOY" isminin bugün artık hükümdarın adı değil, Yabgu/yavuga unvanının yanlış yazılmış bir şekli olduğu kabul ediliyor; 154 "HIAOY"nun asıl adı ise "Kuşan" idi. Marquart'ın da işaret ettiği tegin kelimesi ise eski Türk metinlerinde de geçmekle birlikte menşei hâlâ çözülmemiş unvanlardandır.155

Marquart, bu Türkçe "tegin" unvanının, "HIAOY"nun sikkelerindeki Sanab/Sanaob'un tercümesi gibi göründüğünü belirtiyor. 156 Ancak Sanab'ın ne olduğu henüz açıklığa kavuşmamıştır. Hatta, "HIAOY"nun bağlı bulunduğu yer bile olabileceğine işaret ederek, sikkelerde, Grek monogram'larının kaydedildiği yerde ve diğer kelimelerden daha küçük harflerle kazıldığına dikkat çekilmektedir.

Görüldüğü üzere, Türk menşei sağlam bir esasa oturtulmuş değildir. Üstelik sikkelerde görüldüğü söylenen fizikî tipin bir hususiyeti de, nümizmatlara ve Kuşan devri yerleşim yerlerinde, kurganlarda kazı yapmış olanlara göre, Kuşan devri kurganlarında ve bilhassa Bişkent vadisinde bulunan Tulhar, Aruktav ve Kokkum ile daha batıdaki Babaşov kurganlarında,157 keza Talas vadisinde M.S. II-IV. yüzyıl Vusun dönemine ait Kenkol "katakomb" tipi kurganlarda, Tanrı dağları, Taşkent havzası, Fergana ve Alay kurganlarında sıklıkla rastlanan kafa -tepe- ve boyun deformasyonu (kafatasının genç yaşta sun'î olarak şeklinin bozulması) 158 özelliğini yansıtmasıdır; bu özellik, bir kavmin etnik durumunu tespit etmede çok önemlidir.159 Bazı bilginler, kurganlarda görülen bu hususiyetin, Kuşanların meselâ "HIAOY" (eski adıyla "Heraus"), ve Vima Kadphises sikkelerinde oldukça belli olduğunu ifade ediyorlar.160 Bilindiği kadarıyla Türklerde kafatası deformasyonu ameliyesi bulunmuyordu. Mesela, genellikle "Türk" olarak kabul edilen Asya Hunları (Hsiung-nu) ile ilgili ne arkeolojik, ne de yazılı kaynaklarda böyle bir özelliğe rastlanmamıştır.161

2. Mongoloid Menşei Görüşü

Kuşanların Mongoloid bir menşeden geldikleri görüşü temelde Çin kaynaklarının Yüeh-chihlara dair verdikleri bilgilere dayanmaktadır. Bu bilgiler, Yüeh-chih'ların Çin'in batısında Kan-su bölgesindeki yurtlarından kalkıp Ta-hsia'ya gelerek burada beş Yüeh-chih hsi-hou'luğunu teşkil etmeleri, Chang Ch'ien M.Ö. 129/128 yıllarında kendilerini ziyaret ettiği zaman, hâlâ göçebe bir hayat tarzı sürdürmelerinden ibarettir. Görüldüğü üzere bu malum hikâyede Mongoloidlikle ilgili bir durum söz konusu değildir. Ancak B. N. Puri, bu görüşte olan bilginlerin kelimelerde bazı söz oyunlarına kalkıştıklarını ifade ediyor.162 Tabiatıyla Kuşanların Mongoloid menşei tespitinde kelime oyunları belirleyici olamaz. Ancak, H. Zimmer gibi bilginler, bu bilgilere dayanarak Kuşanların ırkî bakımdan Moğol soyundan geldiklerini tahmin etmişlerdir.163

Bize göre bu gibi bilginlerin, Kuşanları Mongoloid bir ırka bağlamakta asıl dayanakları, bilhassa Bişkent vadisi kurganlarından elde edilen kafataslarının birçoğunun Mongoloid tipte bulunması olmalıydı.

Ancak bu görüşün de sağlam olduğu söylenemez. Meselâ Asya'daki Hun (Hsiung-nu) kurganlarında da birçok Mongoloid tipe rastlanmaktadır. Hatta Debets, buna dayanarak bu Mongoloid unsurların Hunlar olması gerektiğini belirtmiştir. Fakat, B. Ögel'in de ifade ettiği gibi Hunların devlet ricali arasında Mongoloid olanlar bulunmakla beraber, Hunların tamamen Mongoloid bir ırktan geldikleri neticesini çıkarmak herhalde yanlış olur. "Büyük Hun Devleti, içinde birçok milletleri toplayan bir imparatorluk mahiyetinde idi. Altay dağlarındaki kurganlarda birkaç Mongoloid iskelete rastlamamızın sebebi de budur."164

3. İran Menşei Görüşü

3. Kuşanların, gerek sikkelerinde gerekse heykellerindeki tasvirlerin fizikî hususiyetleri dikkate alınarak, bilhassa Kuşanların kullandıkları dilin ve bazı unvanların, isimlerin, esasen Saka veya bir Doğu İran menşeine dayandıkları ifade edilerek onlarda bir Saka ve İran menşei arayan bu görüş, başlangıçta Konow tarafından müdafaa edilmekle beraber, bugün Saka ve İran dilleriyle uğraşan ve bu arada Bactria bölgesindeki Kuşan dil yadigârları ile ilgilenen hemen bütün araştırıcılar tarafından da kabul edilmektedir.

Konow, Kuşanların kitabelerinde görülen yavuga, kujula, erjhûna, muroda/murunda, majhaka gibi tabirlerin yanı sıra, daha çok Kanişka'nın sikkelerinde ortaya çıkan şao/şau, şâhî; ayrıca Kujula Kara Kadphises'in unvanında görülen kara kelimelerini dikkate alarak ve Kuşan hükümdarlarının hemen hepsinin isim ve unvanlarının bir İran dilindeki kelimeyle izah edilebilmesinden hareket ederek, Kuşanların lisanî bakımdan İranlı oldukları sonucuna varmıştır.165 Onun bu görüşlerine yakın olarak M.S. IX. yüzyıla kadar Doğu Türkistan'daki Turfan, Karaşahr, Kuça ve Kaşgar ahalisinin Türkçe değil de İran, Sanskrit ve diğer Avrupa dilleri ile sıkı sıkıya alâkalı Hint-Avrupaî diller (meselâ, Tohar A ve Tohar B) konuştuklarını belirten R. Grousset, gerek Orta Çağ Çin seyyahlarının ifadelerinin, gerekse bu bölgelerde yapılan kazılarda çıkan malzemenin bunu teyit ettiğini belirtmektedir.166 Bahsedilen bu dil, P. Pelliot tarafından Doğu İran dili, Luders tarafından Saka dili, Kirtse ve Bailey tarafından ise Hotan Sakacası olarak isimlendirildi.167 Konow'un takdim ettiği Kuşan dilindeki kelimeler de işte bu dilden gelmektedir. Kuşanlar, Hotan bölgesinden aldıkları Saka dil unsurlarını Bactria bölgesine yerleştikten ve Kuşan devletini kurduktan sonra, sikkelerinde ve kitabelerinde de tatbik etmişlerdir ki, Kanişka zamanında bazı imlâ değişiklikleri yapılmak suretiyle, "Kuşan yazısı" adı da verilen bir yazı ile yazılan bu dile bugün birçok bilim adamı Bactria dili adını vermektedir.

Kuşanların Bactria'da ilk devletlerini kurmalarından itibaren görülen isim ve unvanlar, ancak bu Saka veya Doğu İran dili ile açıklanabiliyor. Meselâ yavuga unvanının Saka Patika tarafından zauva/jauva şeklinde kullanıldığı,168 bunun iptidaî şekillerinden birinin de Kuşan yabgusu, bizim Kujula Kadphises'in Bactria parasıyla aynileştirdiğimiz, "HIAOY"nun parasında görülen "HIAOY" olduğu169 biliniyor. Kujula'nın ise İran dillerindeki kûçek veya kûçelû'dan gelme olabileceği üzerinde zaten durulmuştu; Kujula unvanı veya ismi Sakalarda Kuzulaa veya Kusulaka şeklinde de görülmektedir.170 "Kadphises" kelimesi de, "büyük lider" anlamındaki yine İran dilleriyle alâkalı olarak, kad-pise/paisa olarak izah edildi. 171

İndo-Parth/Pahlava hükümdarı "Maharaja Guduvhara" Gondophares'in 26. saltanat yılına ait 103 tarihli Taht-i-Bahi Kitabesi'nde erjhuna olarak geçen kelime172 Konow'a göre Saka dilindeki alisanai, eysanai'nin kısa şeklidir.173 Kanişka I.'in saltanatının 11. yılına tarihli olan, Pakistan'da Zeda'da bulunan Kharosthice kitabede kullanılan muroda ve marjhaka kelimeleri/unvanları da ancak Hotan-Saka dili ile izah edilebiliyor.174 "Sahip" anlamında Saka dilinde bir unvan olan muroda kelimesi, Kanişka'nın unvanı olarak göründüğü gibi,175 Saka-murunda şekliyle Gupta Hanedanı'ndan Samudragupta'nın (tahminen M.S. 335) Allahâbâd kitabesinde de görülmektedir. Hatta Konow, bu Sakamurunda'yı Çin kaynaklarının Sai-wangları ile eşitlemektedir.176 Marjhaka kelimesi ise Kanişka'ya verilen bir unvan olup,177 Hotan Sakacasındaki malısaki/malzaki kelimesinin eski bir şeklidir.178 İlk olarak yine Kanişka'nın daha sonra çıkardığı altın sikkelerinde verilen şao/şau/şaonanoşao/şaunanoşau unvanındaki şau/şao kelimesi, Saka dilinde "kral" anlamına gelen ve VIII. yüzyıla ait birkaç kitabede de kullanılan şşau kelimesidir179 ve şâhî ile aynı kökten gelmektedir.180 Kujula Kara Kadphises'in sikkelerinde görülen "Kara" kelimesi de Türkçe ile değil, Doğu Türkistan'da Niya kitabesinde görülen ama açıklanamayan Kâlâ kelimesiyle izah edilmektedir.181 Bilginler bunu bir zamanlar ileri sürülen "prens" anlamından ziyade, İran dilinde kullanılan ve "sahip", "güç, kuvvet", "ordu" anlamlarına gelen "Ka'ra" kelimesiyle izah ediyorlar.182

Aynı Saka/İran menşei Kuşan hükümdarlarının sadece unvanlarında değil isimlerinde de tespit edilmiştir. Kanişka, Huvişka ve Vasişka isimlerinde İran dilindeki superlatif-işka eki bulunan Kuşan hükümdarlarının ismi183 hep aynı şekilde izah ediliyor: Kanişka/Kanişta-"yaş bakımından en genç";184 Huvişka <* huvişta-"en yaşlı"; 185 Vazişka/Vayheşka/v değişmesini dikkate alarak, Doğu İran ismi olan Vîma-'yı *Bima-= eski İran dilindeki Bhima-'dan getirmektedir; Bhima ve Bima "korkunç, korkutucu" anlamındadır.188 Sims-Williams ise OOEMO isminin, Rabatak kitabesinde de geçen ooel-"götürmek, sevketmek, önderlik etmek" fiilinden gelmiş olma ihtimalini belirtmektedir;189 nitekim Huvişka için kullanılan OOEŞKO kelimesi de, dedesi Vima'nın isminin hypocoristic şekli (OOHMO > OOEŞKO) olabilir.190

Görüldüğü üzere Kuşanlar'da kullanılan bütün hükümdarlık unvanlarında (devaputra ve kaysara unvanları hariç), mutlaka bir İran veya Saka menşei bulunabiliyor. P. Daffinâ, Kuşanlar vesilesiyle değilse de, Ta Yüeh-chih'ların Hsiung-nu yenilgisi sonrası Batıya geçişlerini izah ederken, Yüeh-chihlar üzerindeki bu İran tesirini de tetkik ediyor. Yüeh-chihların etnik ve lengüistik menşeinin bilinmediğini kaydeden Daffinâ, yalnız çok önemli bir hususa temas ediyor: Yüeh-chihlar, "T'ien-shan kuzeyine yerleştikten ve Sakaların bir kısmını içlerine aldıktan sonradır ki ancak, İranî etnik ve lengüistik unsurlara sahip oldular."191

Kuşanların lisanî bakımdan Saka'lara olan yakınlığına delalet edecek diğer bir önemli husus ise, Vima Taktu'dan itibaren bazı Kuşan kitabelerinde de görülen ve şimdiye kadar ilim aleminde "bilinmeyen dil" ve "bilinmmeyen yazı" meselesidir. İlim adamları, bu yazı ile yazılmış şimdiye kadar 11 adet kitabe bulmuşlardır; bunların 9 tanesi Kuşanların ilk yerleşim yerleri olan Bactria ve çevresinde, biri Eski Merv'de, diğeri de Issık-köl civarındadır. Bilhassa, üç dilde yazılmış ve diğer ikisi okunmuş bulunan Vima Taktu'nun Deşt-i Navur kitabesinin bir yüzünün de bu yazı ve dil ile yazılmış olması, Kuşanların bu yazıya büyük bir ehemmiyet verdiklerini göstermekte idi.

Bu "bilinmeyen yazı" hususunda bazı çalışmalar da yapılmış olmakla beraber,192 en iyisi, V.A. Livşits, G. Fussman ve J. Harmatta tarafından yapılan tetkiklerdir. Harmatta, Alma-Ata'dan, Merv, Deşt-i Navur ve Ay Hanum'a kadar geniş bir alanı içine alan193 bu "bilinmeyen dil ve yazı"nın sırrını sonunda çözmeyi başarmış gibi görünüyor. Harmatta ve Fussman'a göre yazı, Kharosthî alfabesine çıkmaktadır; bu yazı ile yazılan dil ise, belki Kuşanlar tarafından da konuşulan bir Saka lehçesi olabilir. Harflerin Orhon-Yenisey'dekilere benzerliğine de işaret eden Harmatta, ancak, bazı harf hususiyetleri itibarıyla alfabenin Kharosthî menşeinin şüphesiz olduğunu; Kharosthî alfabesinin hece değerlerini yerlerine koyduğumuzda ortaya çıkan metnin bir Saka karakteri taşıdığını ifade ediyor. Ayrıca Harmatta, Hotan Saka metinleri ile bu Deşt-i Navur'dakileri mukayese etmek suretiyle isimlerin de aynı şekilde Saka menşeli olduğunu ortaya koymaktadır. Güney Sakaları veya Kuşanların, Hotan'da da kullanılan ay isimlerine ve 60 yıllık veya başka bir takvimle olan zaman hesabı sistemine sahip olduklarına da dikkati çeken Harmatta, kitabenin kendi okuduğu metnini ve tercümesini veriyor.194 Çıkan netice, Grek harfleriyle yazılı olan Bactria rivayetiyle bu "Saka" rivayetinin bütün temel hususlarda birbirine tekabül ettiğidir. Bu dilin, Vima Taktu'nun kraliyet sarayında, maiyeti ve ordusu arasında konuşulan ve anlaşılan dil olduğuna da temasla Harmatta, bunun Kuşanlar tarafından kabul edilen bir tür Saka diyalekti veya Kuşanların kendi orijinal dili olduğu lehinde bazı ipuçlarına işaret ediyor.195 Livşits ise, Issık-köl yazısı münasebetiyle, bu yazının Kharosthi alfabesiyle değil, Ahemenid devri Arami yazısıyla ve muhtemelen de "bir şekilde Sakalar ile" ilgili olması gerektiği görüşündedir.196 Issık-köl'de gümüş bir tas üzerinde bulunan kitabenin Sakalara ait olduğu ve M.Ö. VI.-IV. yüzyıllara tarihlendiği zaten ifade edilmekte idi;197 Issık-köl'deki bu örnekte, Sakalar'a özgü olan bir yazının ortaya çıkmış olması, bu hususta bilhassa önemlidir198 ve Kuşanlar'da bir Saka menşei görmenin de dayanaklarından birini oluşturuyor. Ay Hanum'daki kitabenin M.Ö. II. yüzyılın muhtemelen ikinci yarısından tarihlendiğine işaretle Harmatta, Issık-köl için verilen tarihin ise çok erken olduğunda şüphe bulunmadığını belirtiyor.199


Bu yazı ile yazılmış şimdiye kadar muhtelif eşyalar bulunmuştur: Kaya, maşraba, çömlek kırığı v.s.200 Staviskiy, genel olarak Bactria sahasında tespit edilen bu yazınya farklı karakterlerdeki eserlerde rastlanması göz önünde tutulacak olursa, bunları bir tür dinî birlik/cemaatle değil, henüz bilinmeyen etnik bir grupla alâkalı saymak gerektiğini düşünüyor.201

İşte, bizim yukarıda verdiğimiz "bilinmeyen dil ve yazı" hususu hariç, delillere dayanarak Konow, Kuşanların en azından dil olarak İranlı oldukları görüşüne varmış ve, Sakalar ile olan yakınlığın da onların bir Saka boyu veya ailesi olduğunu düşünmeğe sevk ettiğini belirtmiştir.202

Konow'un delillerine istinat eden Puri, klasik Batı kaynaklarında verilen Saka tigraghauda (sivri külahlı Saka)'ların Nakş-i Rüstem Kitabesi'nde tasvir edilen şekliyle Kuşan sikkeleri üzerinde görülen Kuşan hükümdarlarının da sivri külahlı olarak tasvir edildiğine işaretle, "Tuhâra" olarak isimlendirdiği Tohar'ların yani Kuşan'ların, erken devirlerde Saka göçebe gruplarından biri olabilmesinin çok muhtemel olduğunu söyleyerek, netice itibariyle Tochar, veya Tukhâra olarak bilinen Kuşanların eski Saka boylarından bir grup oldukları sonucuna varmaktadır.203 Gerçekten Bactria'da Tılla-tepe'de Kuşanlar'ın ilk dönemlerine ait mezarlarda gördüğümüz sivri başlıklı hükümdar baş giyimlerinin yanı sıra dize kadar uzanan uzun kaftanlar "İndo-İskit" de denilen İskit ve Saka giyimlerine oldukça yakındır.204 Tılla-tepe kompleksinden elde edilen malzemenin, Yüeh-chihlerden ziyade Altaylar'daki Pazırık ve Moğolistan'daki Hun dönemi Noin Ula kurganlarına pek çok bakımdan benzerliği,205 ayrıca bir Saka, Saka-Parth veya Indo-Parth muhitine daha yakın olması da Kuşan'ların Sakalar ile olan bağlantıları için önemli bir noktadır.206

Konow, Kuşanları Sakalarla birleştirmek için Çin kaynaklarında Yüeh-chih'ler ile Saka'lar/Sai'ler arasında vuku bulduğu söylenen mücadelenin doğruluk payını araştırmaktadır: En eski Çin yıllıkları, Han sülalesi kronikleri, Yüeh-chihler ile Sakalar arasında bir savaştan söz etmiyorlar.207 Nitekim, HS 96 A'nın Chi-pin bölümüne baktığımızda yine aynı durumla karşılaşılır: Hsiung-nu'lar tarafından vaktiyle mağlup edilen Ta Yüeh-chih'lar, Batıya giderler, Bactria bölgesindeki Grek Krallığı'nı yıkarak Ta Hsia'nın hakimi olurlar ve orada Beş Yüeh-chih yabguluklarını (hsi-hou) kurarlar ki bunlardan biri de Kuşan (Kuei-shuang) adını taşımaktadır. Ancak, Kuşanların etnik temeli, M.Ö. II. yüzyılda meydana gelen birçok bozkır kavimlerinin son derece karmaşık olan göçleri neticesi oluştuğu için, bu beş beyliğin hepsinin de aslen Yüeh-chih mı, yoksa onların hakimiyetini kabul eden İskit/Saka'lar mı olduğu gerek Batılı, gerekse Doğulu âlimler arasında hâlâ tartışılmaktadır.208 Sai-wang'lar da Güneye giderler, İndus (Sind) nehrinin yukarı akıntısı olan "Hsüan-tu" (Asma Geçit)209'dan geçerek Chi-pin'in sahibi olurlar.210 Ta Yüeh-chih bölümünde de HS 96 A'da Sai veya Sai-wang'lar ile bir mücadeleden bahsedilmiyor. Konow'un da belirttiği gibi, böyle bir mücadele eğer olduysa hadiselerin hemen akabinde bölgeye giden Chang Ch'ien'in seyahat raporunda, bunun anlatılması beklenebilirdi.211 Sakaların dili, Eski Hotan dili ile akraba olmakla beraber, aynı değildi; Kuşanlar yani Hindistan'daki Yüeh-chihler da Sakaların karşısında olmayıp, bilakis çoğu zaman onların vârisleri olmuşlardı. Bundan şu netice çıkıyor ki, her iki kabile veya kavim de akraba idiler ve biz de Saka fethi ile Kuşan'larınkini birbirine bağlı bir devamlılık/terakki olarak telakki etmek mecbûriyetindeyiz.212

Saka'larla Kuşanların hemen bütün unvanları müşterek olmakla beraber, Hindistan'daki Sakalarda devaputra unvanının bulunmaması karakteristiktir. Ancak Doğu Türkistan'da Niya'daki Kharosthî vesikalarında Kusânasena, Bhimasena isimleri ile birlikte, ayrıca Doğu Türkistan'daki Hotan "Sino-harosthi" sikkelerinde "devaputra" unvanı görülmektedir.213

Çin kaynaklarına atfen Konow'un belirttiği Yüeh-chih-Saka mücadelesinin kaynaklarda bulunmadığı görüşünü tetkik etmek gerekir. Bilindiği üzere, M.Ö. 129/128 yıllarında bu bölgeleri gezen ve Yüeh-chih'lerı da ziyaret eden, dönüş yolunda ise muhtemelen Saka'ların takip ettikleri güzergahlardan Çin'e avdet eden Chang Ch'ien, ne birinci ne de M.Ö. 115 yılındaki, eski Saka ülkesinde oturan Vusunların bulunduğu bölgeye yaptığı ikinci Batı seyahati sırasında Sai veya Sai-wang'lardan veya bunlar ile Yüeh-chihlar arasındaki bir mücadeleden bahsetmiyor; bu husus, SC 123'te kolayca görülebilir. CHS'nun, SC 123'teki Chang Ch'ien raporundan alınan 61. bölümü ise tam tersine, bu Yüeh-chih-Sai-wang çatışmasına temas ederek, Sai-wang'ların yenilip Güneye gittiklerini haber vermektedir.214 Aynı haberi biz CHS 96 B'de de görüyoruz.215 Sai-wang yani "Sakaların Kralı" tabiri, bazı alimlerce Bactria Grek Krallığı'nın yıkılmasıyla ilgili olarak, Batı kaynaklarında temas edilen Sacaraucae'nin bir transkripsiyonu gibi görülmektedir; 216 ancak bu konuda tam bir görüş birliği yoktur.217

Bu iki kaynak arasındaki tezadı nasıl açıklamak gerekir? CHS'nun verdiği haberler doğru ise, bunu nereden aldı? Eğer Chang Ch'ien'in raporundan almış ise SC 123'teki Chang Ch'ien'in kendi bölümünde ("Ta-yüan" bölümü) bundan niye bahsedilmiyor? Aynı malumat, Ta Yüeh-chih bölümünde yani CHS 96 A'da niye zikredilmiyor? Bütün bu bilgileri toplayarak değerlendiren Pulleyblank'a göre, Yüeh-chihler tarafından Sai-wangların, Pamirlerdeki asıl vatanlarından sürülmeleri hikâyesinin herhangi bir tarihî temeli olsun veya olmasın, CHS'daki bilgilere fazla bel bağlanamaz. Çünkü, bu hadiselere az çok muasır olan SC asıl kaynaktır ve bu bilgileri HS, bazan gerçek yeni bilgiler, bazan da keyfî düzenlemeler yaparak SC'den almıştır.218

Pamirlerdeki göçebe Saka kurganlarını tetkik etmiş olan Litvinskiy ise, meselenin daha çok arkeolojik yönünü araştırıyor. Onun da belirttiği gibi, Bactria Grek Krallığı'nın M.Ö. II. yüzyılın sonunda göçebeler tarafından istilasına katılanlar Saka-Yüeh-chih kavimleri idi. Bunlar Bactria Krallığı'na saldırırken, aynı zamanda başka göçebe kabile grupları da Parthia'ya darbeler indirmekle meşgul idi.219 Ortada bir gerçek varsa o da, hangi sebeple olursa olsun, M.Ö. II. yüzyılın sonu ve M.Ö. I. yüzyıl arasında Doğu Pamir'de nüfusun önemli ölçüde azalmış olmasıdır. Nitekim, buradaki Saka'lara ait arkeolojik komplekslerin analizi, bunların tarihlemesinin M.Ö. II. yüzyıldan daha sonraki bir zaman olamayacağını göstermektedir.220 Litvinskiy bunda, Sailerin, Pamirler'den güneye geçiş hareketlerinin önemli bir delilini bulmaktadır; üstelik bu hareketle, Pamirler'de oturan göçebe kabileler de Kuzey Hindistan'a sürüklenmişlerdi. "Demek ki, Pamir Saka kabileleri, Pamir ve Pamir civarından geçip gelen diğer kabilelerle birlikte Bactria Grek Krallığı'nın tahribine iştirak ettiler. Bu, Bactria'nın ve Kuzey Hindistan'ın merkezlerine hücum eden göçebelerin birkaç dalgasından biri idi..."221

O halde, bu Saka göçebe grupları ile, Kuşanları teşkil ettiği kabul edilen Bactria bölgesindeki göçebelerin kurganları arasında, herhangi bir irtibatın bulunup bulunmadığına bakmak gerekir.

Orta Asya'daki Pamir kurganlarının yanı sıra diğer civar bölgelerdeki göçebe kurganlarını, Bişkent vadisindeki kurganları ve genel olarak göçebe kurganlarını tetkik etmiş olan Litvinskiy, M.Ö. VII. yüzyıldan itibaren belli başlı üç Saka göçebe grubu tespit ediyor: 1.Aral çevresi, 2. Fergana-Alay-T'ien-shan yani Tanrı Dağları-Semireç'e/Yedisu, 3. Pamir Sakaları.

1. Aral çevresinde S. P. Tolstov, eski Amu-derya-Sırderya ırmakları arasında önemli ölçüde şehir ve kurgan tespit etmiş olup, Çirik-rabat, Babiş-mulla I, Balandı I, bu yerleşmelerden bazılarıdır. Tolstov, Çirik-rabat'ı M.Ö. V.-II. yüzyıllara tarihleyerek, bunu Apasiacae kabileler birliğinin başkenti kabul etti. Canı-derya'nın asıl su yolunun eski kıyısı boyundaki yerleşmeler de yine ona göre, Apasiacaelere aittir. İnkar-derya havzasındaki yerleşmeleri ise Tolstov, Sacaraucaelere maletti. Sır-derya'nın eski akıntı yolu havzasında Ceti-Asar (uroçişçe)'daki 20 şehir harabesi ise onun tarafından Toharlara atfedilmiştir ve M.Ö. I. bin ortası ile milat sınırı arasına tarihlidir. İnkar-derya üzerinde bulunan iki mezarlık bizi ilgilendiriyor; bunlardan biri Tagisken, diğeri ise Uygarak kurganlarıdır. Tagiskendekiler bronz devrine ve İskit zamanına ait definlerdir. Doğu-Batı yönünde (veya Doğu- Kuzeydoğu-Batı-Güneybatı) yönünde yerleştirilmiş çukurlardaki definler, tümülüslü/kurganlı mezarlarda bulunur ve sırt üstü uzatılmış olup, baş ise Batıya dönüktür. Bu kurganlar, M.Ö. VII -VI. yüzyıla tarihlendiriliyor; buradaki daha geç olan definler ise M.Ö. V. yüzyıla tarihlidir. Uygarak kurganı, Tagisken'den 30 km. doğuda olup, burada 80 kurgan bulunmuştur; bunlar toprağa açılmış çukurlara defnedilmiş iskeletleri de ihtiva etmekte olup, ölü yakma izlerine de rastlanır.222

2. Yedisu-Tiyenşan/Tanrı Dağları araştırmalarını A. N. Bernştam yürütmüş, müteakip keşifler de K. A. Akişev ile E. İ. Ageeva ve A. G. Maksimova tarafından yapılmıştır. Bu bölgedeki kurganlar, "kraliyet" kurganları olduğu kadar, alelade mezarları da içinde bulundurur. Saka devrine ait önemli sayıda muhtelif buluntuların olduğu bölgede bilhassa, İli ırmağı orta mecraının sağ kıyısında bulunan Bes-şatır kurganları önemlidir. Akişev'e göre, büyüklü küçüklü 31 kurgandan oluşmakta olup bunlar, Saka Tigraghaudalara aittir. İli vadisinde Kargalinsk, Altın-Emel, Cuvan-töbe, Kadırbay III gibi alelade definlerden oluşan diğer kurganlar da araştırılmıştır. Definler, taş çukurlara ve sıklıkla da toprağa yapılmış olup, ölüler sırt üstü uzatılmıştır; baş genellikle Batıya dönüktür. Çu, Talas ırmak vadilerinde ve Orta T'ien-shan'da da Saka ve erken Vusun mezarları tetkik edilmiştir. Buralardaki birçok Saka devri buluntusu arasında bilhassa Issık-köl hazinesi önemlidir. Burada 17-18 yaşında olduğu tahmin edilen genç bir savaşçının çok sayıda altın levhalarla süslenmiş elbisesi, ağaçtan kınındaki demir kılıcı, kaftanının süslemeleri ve botları, Saka Tigraghaudaların giydikleri sivri başlık tipindeki başlığı ile soylu bir prens olduğu anlaşılmaktadır.223Yedisu ve civar bölgelerde, İskit devrine ait seri halinde büyük bronz kazanlar bulunmuştur.224

Fergana ve civar bölgelerde İskit devri, M.Ö. VII-IV. yüzyıllara ait eserler arasında Kayrakkum mühimdir; ancak burada eş zamanlı definlere rastlanmamıştır. Fergana vadisinin güney kısmında ise Aktam, Kungay, Sufan v.s. gibi kendine özgü kurganlar bulunmuş olup, bunlar uzun toprak setlere sahiptir. M.Ö. VI-III. yüzyıllara tarihlenen definler, sırt üstü uzatılmış olup, başlar ise yine Batıya dönüktür. Bunları araştıran N. G. Gorbunova, definleri Saka ve Vusun kültürüne atfediyor. Ancak Yu. A. Zadneprovskiy, buna karşı olarak bu kurganları Parikan'lara atfetmektedir. Fergana'ya civar olan Güney T'ien-shan'da Bernştam tarafından araştırılan bir sıra Saka devri kurganlarından Narın ırmağı vadisindeki Alamışık ve Cirgetal önemli olup, bunlar bazı hususlarda Yedisu'dakilere yakındır; ancak büzülmüş definlere de rastlanır ki bunlar, oldukça ciddî bir istisna teşkil ederler. Duruma göre buradaki Sakalar, Kurama-Karamezar silsilesinin güney eteklerini de işgal etmiş olmalıydılar. Fergana'nın güney-doğu kısmında Alay silsilesine bağlı vadilerde ve bizzat Alay vadisinde çok sayıda kurgan grupları bulunmuştur. Bunlardan Tüleyken, Çakmak, Karaşvak, Şart I-II, Daraut-Kurgan, Çak vb. gibi birçokları Saka devrine aittir. Derin olmayan çukurlara yapılmış definlerin yanı sıra Kurgak ve Nura Saka kurganları gibi toprağa kazılmış ve yüksek olmayan taş setleri bulunan çukurlara defnetme görülür. İ. Kojomberdiev, Ketmen-tübe'de aralarında muazzam Saka "kraliyet" kurganlarının da bulunduğu bir sıra Saka kurgan serisi tespit etmiştir. Fergana vadisi ve civarındaki bu eserlerde, Saka'lara atfedilen bilhassa bakır kazanlar kaydedilebilir.225

3. Pamir kurganlarına gelince, Litvinskiy, bütün bu kurganlar arasında, yapısı itibariyle, Pamir'de bulunan Saka kurganlarının hepsinden çok T'ien-shan ve Semireç'e kurganlarına yakın olduğuna dikkati çekerek,226 Pamir bölgesinde bulunan: Aydınköl, Akbeit, Aliçur I-II, Andemin, Balyand-kiik, Cartı Gumbez I -V, Istık, Kızıl-Rabat, Kunti-Muş Saka kurganlarına geçiyor. Bu kurganlarda bazı istisnalar olmakla beraber, definler genellikle sağ yan üzerine (ve bazılarında sırt üstü) yatırılmış olup, başların yönlendirilmesinde kadın ve erkeğe göre ayırım yapıldığı görülür: Erkeklerde başlar doğuya, kadınlarda ise batıya dönüktür; yüz ise genelde güneye çevrilmiştir.227

Litvinskiy, Pamir Sakalarının oldukça enteresan olan antropolojileri hususunda da bilgi vermektedir. Bernştam'ın kazılarında ele geçirilen kraniolojik (kafatası) materyalleri araştıran V. V. Ginzburg da Pamir Saka'ları hususunda şunları söylüyor: Yüksek, dolikosefal kafa yapısı görülür ki kadınlarda da durum aynıdır. Bu bilgilere göre de araştırılan kafatası serileri Europeoid tipinin Akdeniz ırkına aittir.228 Pamir'deki 34 erkek ve 29 kadın kafatası üzerinde yaptığı araştırmada T. P. Kiyatkina da şu fikre varmıştır: Erkek kafatasları keskin bir şekilde dolikosefal kafatası tipinde olup, deformasyon, yani kafatasını sun'î olarak bozma adeti izleri yoktur. Kadın kafatasları da erkeklerinkiyle aynıdır ve tek tip seriye rastlanır. "Bu, Europeoid dolikosefal, dar ve yüksek yüzlü antropolojik bir tiptir." Görüldüğü üzere gerek Ginzburg, gerekse Kiyatkina'nın verdikleri hususiyetler, birbirine benzemektedir.229 Litvinskiy, bunların Pamir bölgesinde yaptıkları kraniolojik araştırmalarının neticesini gösteren bir de liste vermektedir.230

Antropolojik tip bakımından T'ien-shan/Tanrı Dağları Sakaları, Doğu Kazakistan Saka'larına çok yakındırlar. Aral çevresi Sakaları (M.Ö. VII-V. yüzyıl) ise T. A. Trofimova'nın kazılarına göre, Orta Asya menşeli önemli ölçüde Mongoloid izler gösteren ve yoğun olarak Andronovo olarak görülen Europeoid tabakadan oluşan karışık bir nüfusu gösterir. Çok daha sonraki zamanlarda, M.Ö. IV.-II. yüzyıllarda Mongoloidlik azalmıştır. Trofimova, Aral çevresi Sakalarının, Andronovo (veya buna yakın) tipin mebzuliyeti ile birlikte, bazı Akdeniz tipi varyantlarının iştirakiyle, Mongoloidlerin nüfuzunu gösteren mahallî bir Europeoid ahali oluşturduklarını belirtiyor: Kazakistan, Altay ve Ural çevresi.

Volga boyu'nda ise Saka-Sarmat zamanında ahalinin ırkî terkibi oldukça karışık idi ve bu durum, bilhassa kafataslarının incelenmesinde kendini göstermektedir. B. Firşteyn'e göre, Sarmatlar'ın kafatasları hepsinden çok, Doğu Altayın Pazırık ve Mayemir kafataslarına benzer; Dnyeper-boyu İskitleri'nden olduğu kadar, Doğu Kazakistan Sakaları'ndan da oldukça ayrılmaktadır. Doğu Kazakistan Saka devri antropolojik materyalleri ise, genelde tek tip olmayıp, bunlardan bir kısmı, Orta Asya T'ien-shan materyallerine çok benzer; diğerleri ise biraz farklıdır, üstelik orada Saka zamanında artık Mongoloid izler de görülmektedir. "Demek ki yukarıda verilen kısa özet, antropolojik-morfolojik bakımdan Doğu Pamir'in dolikosefal Saka ahalisinin, diğer Saka kabileleri veya, Orta Asya olduğu kadar, Kazakistan sahasında onlara akraba kabileler arasında da izole edilmiş bir durum işgal etmekte" olduğunu göstermektedir.231 Litvinskiy, ayrıca şöyle bir sonuca da gidiyor: Fergana, Alay ve Doğu Pamir'in en eski ahalisi dolikosefal Akdeniz tipinde olup, sonra Fergana'da ve Sırderya ile Amuderya arasında, "Orta Asya iki ırmak-arası"na ait brakisefal Europeoid bir ırk teşekkül etmeğe veya yayılmağa başladı.232 Litvinskiy, Kuşan İmparatorluğu ile Saka-Haumavarga konfederasyonunu ise şöyle mukayese ediyor: "Orta Asya'nın bütün güney-doğu kısmını ve, Afganistan, Hindistan ve Doğu Türkistan'ın hem-civar bölgelerini işgal eden Saka-Haumavarga konfederasyonu, büyüklük bakımından Kuşan İmparatorluğu veya Eftalit Devleti ile ölçülebilen muazzam bir kabile teşekkülü idi."233

Bu Saka kurganlarının gerek yapı, gerekse etnik hususiyetleri, vücudun mezar içerisindeki durumu bakımlarından, Bactria'daki göçebelerin muhtelif kurganlarıyla mukayesesi, bize Kuşanların menşei hususunda başlıca iki tercih bırakıyor. Görüldüğü üzere Sakalar'ın bu kurganlarındaki bilhassa baş yönlendirmesi, Bişkent vadisi kurganlarındakine uymamaktadır; ama bunun yanı sıra Ksirov'dakileri andırıyor. Pamir kurganları ile ise pek çok bakımlardan farklılıklar bulunuyor; sadece Aral çevresi, Fergana-Alay-Tanrı dağları bölgelerindeki kurganlar, etnik ve kafatası bakımlarından benzerlik arz ediyorlar. O halde Kuşanlar, ya Aral bölgesi civarından geldiler ve Bişkent vadisine yerleştiler; ya da Aral-Fergana-Alay ve Tanrı dağları bölgelerinden gelerek Ksirov bölgesine yerleştiler ve bize Ksirov kurganlarını bıraktılar. Ancak Pamirler'dekilerden her iki durumda da farklı oldukları açıktır.

Şimdi, kurganların etnik hususiyetine yardım edebilecek, ama yukarıda zikredilen Saka görüşündeki âlimlerce bahsedilmeyen birkaç hususa temas edelim.

Kuşanların Saka menşeini ima edebilecek bazı sikke delilleri mevcuttur. Daha önceden "HIAOY" gümüş sikkeleri vesilesiyle kaydedildiği gibi, "HIAOY" (yabgu?)'nun "Kuşan" ismi yanı sıra bir de "Sanab" kelimesi geçiyordu; Gardner bunu "Saka/Sakab" olarak okumuş, Bactria Grek Krallığı'nı yıkmaya iştirak eden Sacarauli isminin bir varyantı olarak SAKAROU şekli üzerinde de durmuş ve "HIAOY"nun bir "Saka" kralı olduğunu belirtmişti.234 Ekseriyet arz etmemekle beraber, "Sanab" yazısının muhtelif varyantları arasında "Sakab" şekli de görülür. Yine son zamanlarda J. Cribb, Vasudeva II.'nin "Şaonano şao Koşano Şaka" yazılı bir sikkesini yayımladı.235 Cribb bunu "Kuşan Kralı Şaka" olarak yorumlamıştır; kendisine "Şaka" diyen bu küçük kralın paraları Samudragupta (335­380) tarafından taklit edilmiş olmalıdır.236 Buradaki "Şaka" kelimesi Brahmice yazılmıştır.237

Kuşanlar ile Sakaları irtibatlandıran diğer bir temel husus, bizce, erken Kuşanlar devrinde Kuşanların kitabelerinde kullanılan ve Saka hükümdarı Azes I.'e atfedildiği için "Azes" veya "Vikrama" olarak isimlendirilen takvimin bazı bilginlerce "Eski Saka Takvimi" adıyla da adlandırılması,238 bunun da M.Ö. 58/57 yılından tarihli olmasıdır. Bu takvimi Kuşanlar Kujula Kadphises devrinden itibaren kitabelerinde kullanmışlardır; onun (?) 122 tarihli Panctar ve 136 tarihli Taksila gümüş tomar kitabeleri bu Azes takvimine tarihlidir.239 Daha sonraki muhtemelen M.S. 78 yılından başlatılan ve bilhassa Kuşanlara bağlı olan muhtelif Saka satraplıkları tarafından kullanılan Saka takviminin uygulamaya geçirilişi de yine Kuşanlar ile alakalıdır; Kuşanların Hindistan'daki rolleri bu takvim'in başlatılmasıyla ilgilidir.240 Mac Dowall'ın bildirdiğine göre, muhtemelen Kujula Kadphises olan bir Kuşan hükümdarı zamanında Kuşanların, Gondophares ve haleflerinin elindeki Gandhara ve Taksila bölgelerini zaptı ile bu bölgelerde Gondophares sülalesinin hakimiyetinde bulunan Sakalar, bu tarihte Kuşanlar tarafından istiklale kavuşturulunca, bu tarihi kendilerine bir zaman başlangıcı/takvim olarak tayin ettiler ve bundan sonra bu takvimi kullandılar.241

Sakalar ile Kuşanları irtibatlandıracak bir diğer husus da tamgalardır. Göçebelerin aile veya sülale işareti demek olup, "etnik bağlılık, akrabalık ilişkileri ve coğrafî menşei" göstermede yardımcı olabilecek242 ve onlar için vazgeçilmez bir şey olan tamga, Bactria bölgesinde Sakalar'ın, bilhassa da Yüeh-chih ve Kuşanların gelişiyle ortaya çıkmaktadır.243 Bilhassa Hotan sikkelerindeki bazı tamga'lar ile Kuşanların Kujula Kadphises zamanında çıkardıkları bazı paraların üzerindeki tamga'lar aynıdır. Zeymal bunun, Hotan hükümdarlarının tamga'sı veya bir sülale işareti olduğunu belirtmişti.244 Cribb de bu işaretin bizi Kuşan ve Indo-Parth sikkelerini Doğu Türkistan ile irtibatlandırmaya götürdüğünü belirtiyor.245 Kuşanlar ile Sakaların sikkeleri arasındaki, tamga ile ilgili diğer bir irtibat da, Kujula Kadphises'in tamgası olduğu söylenen ve Gondophares'in tamga'sını246 andıran tamga'nın247 Maues sülalesi Saka sikkelerinde, bilhassa Azes sikkelerinin ön yüzünde de görülmesidir.248 Azes sikkelerinde ayrıca Kujula'nın sikkelerinden tanıdığımız "Nandipada" işaretide gözüküyor.249 Ancak, Hindistan'daki Maues'in Saka sülalesi sikkeleri temel bir hususta Kuşan sikkelerinden ayrılmakta olup, bu da, Saka'ların sikkelerinde tıpkı Grek sikkelerinde olduğu gibi, Grek monogram'larının görülmesidir; 250 bunlar Kuşan sikkelerinde yoktur.

Kuşanlar ile Sakaların münasebeti Ta Yüeh-chihlardan itibaren tarihî bakımdan incelendiğinde Konow'un belirttiği gibi, aralarında herhangi bir savaş olduğu veya düşmanlık ilişkileri bulunduğu sezilmiyor; tam tersine, Hindistan'da Sakaların mirasına Kuşanlar konmuşlardır. Ta Yüeh-chihlerin Sai-wang veya Sai'lerle olan kavgalarından bahseden tek Çin kaynağı ise CHS'dur. Ancak, bu kaynağın verdiği savaşla ilgili haberler, gerek bundan önceki SC 123'te, gerekse bundan sonraki HHS'da bulunmamaktadır; hatta CHS 96 A'daki Ta Yüeh-chih, Chi-pin bölümlerinde de yoktur. Sadece, CHS 96 B'nin Vusunlar bölümünde ve, SC 123'de bulunmamakla beraber onun notlarına dayanan CHS 61. bölümü "Batı Bölgeleri" kısmında vardır. Bu iki Çin kaynağının hangisinin daha mevsuk olduğu ayrı bir ihtisas konusu olabilirse de,251 biz, gerek Enoki, gerekse Pulleyblank'ın da kabul ettiği üzere, bilhassa Yüeh-chihlerin Batıya göçü, Vusunlar, Yüeh-chih-Sai-wang (Saka) çatışması ve Sakalar'ın güneye göçü gibi son derece önemli konularda SC'nin asıl olduğunu ve CHS'nun, bilgilerini, bazı yeni ilavelerle birlikte ondan aldığını kabul ediyoruz. Bu bakımdan bazı güvenilmez ve kendi içerisinde tezatlar oluşturan bilgilerle de dolu olan CHS'nun verdiği bu Saka-Yüeh-chih mücadelesi hikâyesine fazla bel bağlamanın hatalı olabileceği görüşünü taşıyoruz.252

Yukarıda izah edilen deliller ışığında, Kuşanların "Saka" menşeinin daha ağır bastığı görülebilir. Bu delilleri bir liste halinde şu şekilde göstermek de mümkündür:

1. Nümizmatik Deliller: Kuşan sikkeleri ile Hindistan'daki Saka sülalesinin sikkeleri yazı, tamga, tip bakımından benzerlik arz ederler; ayrıca "HIAOY"nun ve Vasudeva II'nin sikkelerinden bazıları üzerinde "Saka" ismine rastlanmaktadır.

2. Epigrafik Deliller: Kuşanlara atfedilen kitabelerde, Sakalar tarafından kullanılan birçok kelime (Liaka, Kuzulaka, şâhî, devaputra, şaonano şao gibi) aynı stilde kullanılmakta ve tarihlemeler yine Saka'larınkine göre yapılmaktadır. Ayrıca, "maharaja" (Büyük Kral) unvanlı ve "Kopşakasa" (Kopşaka'nın) adlı bir kraldan bahseden yeni bir Saka kitabesi de bulunmuş olup253 bunun "Kujula Kaphsasa/Kadaphasa/Katphisasa" ile irtibatı da düşünülüyor.

3. Lisanî Deliller: Kuşanlar ve Sakalar, kitabelerini aynı dil, Prakrit dili ile ve genel olarak da Kharosthi alfabesiyle yazmışlardır. Fakat gerek Sakaların Issık-köl bölgesinden elde edilen kitabesi, gerekse Kuşan hükümdarı Vima Taktu'nun ("Söter Megas") (şimdi Çin kaynaklarının Yen-kao-chen'i ile aynileştiriliyor) 279 yılına ait üç dildeki Deşt-i Navur kitabesinin254 bir yüzünün aynı dille ve muhtemelen Hotan Saka diliyle ve "göçebelerin/Saka'ların yazısı" ile yazılmış olması ve bu yazıyla yazılmış hemen bütün "bilinmeyen dil ve yazı" ile olan kitabelerin Kuşanlar sahasında ve hassaten de Bactria'da bulunması, onların Saka irtibatını kuvvetlendirmektedir. Kuşanların bu resmî üçüncü yazısının, Hotan Saka dili ve yazısı olup, muhtemelen Kuşanlar sarayında da konuşulduğu bazı bilginlerce kabul ediliyor. Ayrıca, Kuşanların gerek sikkelerinde, gerekse kitabelerinde, aslen İran menşeli olan yavuga, kujula/kuzula, erjhuna, Kadphises, kara, şâhî, şaonano şao, devaputra gibi kelimelerin/unvanların yanı sıra, Kujula, Kadphises, Vima, Kanişka, Vasişka ve Huvişka gibi hükümdar isim ve unvanlarının, sadece İran dili ve Saka diliyle açıklanabiliyor olması, onların, Sakalar ile sıkı bir dil birliği içerisinde olduklarını gösteriyor.

4. Arkeolojik Deliller: Gerek Yüeh-chih/Kuşan devrine atfedilen Bişkent, gerekse Vahş vadisindeki göçebe kurganlarının, M.Ö. VII. yüzyıldan tarihlenen Aral gölü çevresi, Fergana-Yedisu-Alay ve Tanrı dağları bölgesi Saka kurganları ile bazı hususlarda mukayesesi, bunlar arasında defin adetleri, ölünün mezar içerisindeki vaziyeti ve yönlendirmesi (buna sadece Ksirov'dakilerin uyduğu görülüyor); Pamir bölgesi Saka kurganları hariç, diğerlerinin Mongoloidlik, Europeoidlik ve kafatası yapısı bakımından benzer hususiyetler göstermesi; yine bilhassa Bişkent vadisi kurganlarında rastlanan "kafatasında sun'î deformasyon uygulama" adetine Pamirler hariç diğer Sakalarda da rastlanması, bunlar arasındaki nisbî yakınlığa işaret ediyor.

Gerek heykellerde, gerekse sikkeler üzerindeki büst tasvirlerinde, hatta taç özelliklerinde her iki tipin benzerlikler göstermesi; 255 kurganlarda bulunan envanterin her iki grupta da birbirine yakın olması ve aynı göçebe hayat tarzını sürdürmeleri, Kuşanlar ile Sakaları ayırmanın çok zor olacağına işaret etmektedir. İran bölgesindeki kaya resimlerinden Sogdiana ve Harezm bölgelerine kadar muhtelif göçebe Saka gruplarının sanatlarını ve giyim-kuşamlarını da inceleyen G.Walser gibi bilginler, Soğdlar, Harizmiler, Saka grupları (Saka haumavarg#, Saka tigraghauda ve Saka tyaiy paradraya)256 ve Skudra'ların hep aynı şekillerde tasvir edildiklerine işaret etmişlerdir ki buna "akinakes" kılıçlarını (Resim 25) da eklemek gerekir.257

5. Astronomik Deliller: Kuşanlar, Kujula Kadphises'den başlayarak kitabelerinde, M.Ö. 58 yılından başlatılan Vikrama veya Azes dediğimiz takvimi kullandılar; bu takvimin Hindistan'daki Saka hükümdarı Azes I. tarafından başlatıldığı biliniyor. Kuşanların M.Ö. 58/57 yılından başlayan bu Azes veya Yavana takvimini alıp kullanmaları gibi, Gondophares Sülalesi'ne Kuşanlar tarafından son verilip Gandhara ve Taksila gibi Saka ülkesi olan bölgelerdeki Sakalara istiklallerinin yeniden kazandırılması Mac Dowall'a göre, bu hadisenin cereyan ettiği M.S. 78 yılının, Kuşanlara bağlı olan Saka satrapları tarafından bir bayram ve takvim başlangıcı olarak kabul edilmesi, onların takvim ve zaman bilimi  bakımından da birbirlerine yakın olduklarını gösterir.

6. Tarihî Deliller: Gerek Çin, gerekse Batı kaynakları, Kuşanlar'ın Hindistan'ı fetihleri sırasında Kuşanlar ile Sakalar arasında herhangi bir düşmanca davranıştan bahsetmiyorlar. Yüeh-chih'lerin Issık-köl ve Tanrı Dağları bölgesine yerleşmeleri hakkında CHS 96 B ve CHS 61'deki haberlere, SC 123 daha önce ve daha güvenilir olduğu için, fazla bel bağlamak doğru değildir; çünkü gerek Chang Ch'ien'in hadiselere çok yakın bir zamanda bölgeyi gezmesine rağmen bu tür hadiselerden bahsetmemesi, gerek HHS'nun bu konuya temas etmemesi, gerekse CHS'nun kendi bölümlerinden bazılarında bu hususun hiç yer almaması bizi, bu Saka-Yüeh-chih çatışması ve Saka'ların sürülmesi hikâyesinin muhtemelen doğru olmadığı sonucuna götürebilir.

Netice olarak şu söylenebilir: Etnik bakımdan Kuşanlar, Aral gölü çevresi ile Tanrı dağları arasındaki eski Saka (Haumavarga?) sahasındaki bir yerde, muhtemelen de Alay-Tanrı dağları-Yedisu-Fergana bölgesinde, Hotan bölgesinde oturan geniş Saka göçebe kabileler topluluğuna mensup idiler; Grek Bactriası'nın topraklarını istilaya da Yüeh-chih'lerle birlikte veya aynı zamanda katılmış olan bir gruptur. Çin kaynaklarının "Kuei-shuang" şeklinde verdikleri yabancı ismin tam tercümesi olan "KUŞAN" kelimesi de bir boy veya kabile adı olmayıp, devleti kuran kişinin şahsî ismidir.


1 Bu hadiselerin kısa bir özeti için bk. Frye 1996a, s. 444.
2 Bu isim, P. Pelliot'nun vaktiyle yaptığı düzeltmeden itibaren ilim âleminde genellikle Ch'iu-chiu-ch'üeh olarak verilmekle beraber, biz bu okunuş ve yazılış şeklini kabul ediyoruz.
3 Shrava 1993, s. 3.
4 Shrava 1993, s. 3.
5 Shrava, 1993, s. 3; Kumar 1973, s. 1 (Manikiala ve Panctar kitabeleri).
6 Shrava 1993, s. 3; Kumar 1973, s. 1 (Taksila gümüş tomar kitabesi).
7 Shrava 1993, s. 3.
8 Shrava 1993, s. 3; 15-21; Kumar 1973, s. 1; Maricq 1958, s. 351, dn. 1; Staviskiy 1977a, s. 18, dn. 52; Göbl 1993, s. 114-116.
9 Kuşanlar, Grekçe 24 harfe bir harf daha eklemek suretiyle 25 harften oluşan bir alfabe kullanıyorlardı. Grekçe kitabede "r"şeklinde görülen ve "g" diye okunan harfin aslında "r" olup Grekçede olmayan "ş" sesinin yerini tuttuğu bilahare anlaşılmıştır, bk. J. Allan 1914, s. 408; Trever-Yakubovskiy-Voronets 1950, s. 122; Narain 1962, s. 175; Masson-Romodin 1964, s. 154; Mukherjee 1967, s. 3-4; Staviskiy 1977a, s. 18, dn. 52; Bongard-Levin-İl'in 1985, s. 395.
10 Shrava 1993, s. 16; Göbl 1993, s. 114.
11 Lukonin 1987, s. 225; Kumar 1973, s. 1.
12 Lukonin 1986, s. 108-109; Bongard-Levin-İl'in 1985, s. 409.
13 Maricq 1965, s. 78.
14 Maricq 1965, s. 49; Mukherjee 1967, s. 15-16; Frye 1984, s. 262; Göbl 1993, s, 49.
15 Lukonin 1987, s. 221.
16 Staviskiy 1961, s. 111; Lukonin 1967, s. 16; Lukonin 1969, s. 31, 34; Lukonin 1987, s. 219, 234; Bongard-Levin-İl'in 1985, s. 409; Harmatta 1969, s. 384-385; Frye 1974, s. 119; Frye 1984, s. 371; Frye 1996c, s. 457; Stawiski 1979, s. 67; Sundermann 1996b, s. 472 (Sunderman bunu Gandhara olarak kabul etmiştir). Ancak, kitabede Şahpur I.'in bu fetihlerine rağmen "Kuşan hükümdarı" veya "Kuşanlar'ın büyük hükümdarı" gibi henüz bir unvan taşımaması önemlidir. Bu konuda bk. Lukonin 1969, s. 37; Lukonin 1987, s. 223.
17 Paykuli kitabesi, Bağdat-Süleymaniye arasında önemli bir geçit olan Paykuli'de bulunmaktadır. Bk. Humbach-Skjasnva 1978, s. 14 ve Fig. 116.
18 Humbach-Skjasnva 1983a, s. 105; Humbach-Skjasnva 1983b, s. 122-123; Harmatta 1969, s. 389; Carter 1985, s. 272; Narain 1990, s. 171. Karışık bir dönem olan Narseh zamanında onun "marzb#n-î-KNşNn" gibi, val anlamındaki daha küçük bir unvanla yetindiği görülüyor (Basham 1968, s. 392-393, dn. 1-2; Brunner 1974, s. 159).
19 Rtveladze 1993/94, s. 91; Rosenfield 1993, s. 116; Sims-Williams-Cribb 1995/96, s. 105.
20 V. Lukonin, Sasanî valilerinin çıkardıkları paraları iki gruba ayırmış, birincilere "Kuşan-Sasani" derken ikincilere ise "Sasanî-Kuşan" ismini vermiştir; birinci gruba giren paraların çıkarılış tarihi 380, ikinci grubunki ise 367 yılına doğrudur. Bk. Lukonin 1969, s. 39 ve dn. 114; Lukonin 1986, s. 131; Frye 1974, s. 120; Pugaçenkova-Rtveladze 1990, s. 61-62.
21 Kuşan-Sasanî sikkeleri ve açıklamaları hakkında güzel bir çalışma için bk. Cribb 1990, s. 183-191. Kuşan-Sasanî paraları ve üzerindeki yazılar hakkında bk. Trever-Lukonin 1987, s. 64-73.
22 Göbl 1978, s. 216-217 (Tafel 115).
23 Herzfeld 1930, s. 1; Stawiski 1979, s. 66; Bivar 1979, s. 330; Dani-Litvinsky 1996, s. 105­108; Harmatta 1969, s. 387; Lukonin 1967, s. 24; Brunner 1974, s. 145; Bachhofer 1936, s. 429. Sasanî Kuşanşah'larının bir listesi için bk. Brunner 1974, s. 161-162; Bivar 1979, s. 332; Cribb 1981, s. 101; Cribb 1990, s. 162. Herzfeld, "Vuzurg Kuşanşah"dan "vuzurg Kuşanşahanşah" unvanına geçişin 252 yılında olduğunu belirtiyor (Herzfeld 1930, s. 37-38).
24 Carter 1985, s. 220 ("Ardoşoro koşono şao"); Cribb 1981, s. 98 ("kws'n MLK" =Kuşan
25 Carter 1985, s. 277. Kuşanşahr ve Sogdiana bölgesi, bundan sonra gelen muhtelif boylar tarafından da istilaya uğramış; IV. yy. daki Kionitlerden sonra V. yy. da Hephthalit'ler, VI. yy. da ise Türk Kağanlığı bu toprakları ele geçirmişlerdir. Bk. Sundermann 1996, s. 465.
26 Göbl 1978, s. 217. Azarnoush'a göre ise en son kullanan kişi, M. S. 359-360 tarihi civarında Peroz'dur (Azarnoush 1991, s. 83).
27 Sims-Williams-Cribb 1995/96, s. 105; Cribb 1999, s. 186; Sims-Williams 1999, s. 246 (Bu üç makaleyi göndermek lütfunda bulunan J. Cribb'e çok müteşekkirim).
28 Tohi kitabeleri hakkında bk. Harmatta 1969, s. 316-322.
29 Sundermann 1996b, s. 472; Sims-Williams 1999, s. 245.
30 Bk. Chavannes 1907, s. 190-191. Kuei-shuang isminin Arkaik Çince (kywed-syang) ve Eski Çince (kjwei-syang) telaffuzları dikkate alındığında yine iki heceli olduğu ve ses benzerliği bakımından da Brahmîce karşılığına uygun olduğu görülmektedir, bk. Mukherjee 1967, s. 4-5; Mukherjee 1988, s. 1.
31 Bk. Pulleyblank 1966, s. 22, 26. Keza bk. Mukherjee 1967, s. 16-17.
32 Beal 1983, s. 34.
33 Mukherjee 1967, s. 16-17; Mukherjee 1988, s. 147-148, dn. 193.
34 Mukherjee 1967, s. 10-13; 34, dn. 94. Bununla beraber Mukherjee, kelimenin kökünün Kuşa olduğunda, "-ân"ın ise sıfat son eki olduğunda ısrar etmektedir (Mukherjee 1967, s. 6-7). Maamafih bütün bu fikirler "Kuşan" kelimesini coğrafî bir mekana bağlamağa yöneliktir.
35 Kuei: Saygıdeğer, asil; shuang: donmuş şebnem, kırağı.
36 Mukherjee 1967, s. 32, dn. 45 a.
37 İlgili Ermeni kaynakları ve dönemleri hakkında bk. Gignoux 1990, s. 64-65.
38 Trever 1954, s. 135; Lukonin 1969, s. 43; Lukonin 1987, s. 230; GarsoTan 1989, s. 197­198, 217.
39 442-449 hadiseleri münasebetiyle; "Kuşanlar da denilen Hun'ların ülkesi...". Bk. Langlois II, 1880, s. 184 vd.; Marquart 1901, s. 61; Allan 1914, s. 405; Ghirshman 1948, s. 86; Mukherjee 1967, s. 18; Trever 1954, s. 136; Marşak 1971, s. 59-63; Thomson 1991, s. 133.
40 Bk. Moses Khorenats'i 1980, s. 93, 131, 213, 215, 219, 220, 364, 366, 367. Gerek Khorenats'i, gerekse Sebeos, Kuşanların ülkesinden bahsederken kraliyet şehri yani başkent olarak Bahl-Şahastan'ı verir; Movses Horenatsi 1990, s. 56, 119, 120, 232. Ayrıca bk. Göbl 1993, s. 72-73; Trever 1954, s. 138-139, 143; Lukonin 1969, s. 27-29; Lukonin 1987, s. 216-217.
41 Lukonin 1969, s. 27; Thomson 1976, s. 39.
42 Trever 1954, s. 140-141; Marşak 1971, s. 64.
43 Bu hususta bk. Hewsen 1992, s. 123, dn. 107.
44 Müller 1918, s. 581-582.
45 Maenchen-Helfen 1944-45, s. 76; Kâşgarlı Mahmûd'un Divânü Lugati't-Türk isimli eserinde de Küsen, Kuça şehrinin bir diğer adı olarak açıklanıyor (I, 404: "âPz : !;z denilen şehrin bir adı. Burası Uygur sınırıdır"; bk. Atalay I, 1985, s. 404.
46 Mukherjee 1967, s. 17-18.
47 Bk. Pelliot 1934, s. 58 vd.; Mukherjee 1967, s. 17-18.
48 Stael-Holstein 1914, s. 79-82; Allan 1914, s. 403-406. Sasanî Kuşan valileri de Kuşânşâh veya Kuşânşâhânşâh unvanlarını kullanıyorlardı ki kelime, burada da "Kuşân" şeklindedir, bk. Göbl 1967, s. 16-17.
49 Bu tür bilgiler bilhassa, Buhara'nın tarihini yazmış olan Narşahî'nin "Tarîh-i Buhârâ" isimli eserinde görülmektedir. "Kuşân" asılzadeleri ile İslâmların karşılaşmaları ve münasebetleri hakkında bk. Kitapçı 1989, s. 131, 133-134, 144-144.
50 Bk. Al-Istakhrî 1927, s. 316 (Keşâniyye), 323, 342-343 (Küşâniyye); Ibn Haukal 1967, s. 343, 365, 370, 374, 375, 403 (4tÖTw}!); Al-Moqaddasî, 1967, s. 49, 266, 280 (Küşânî); 269 (Küşâniyye); JACUTS's IV 1869, s. 276 (Keşâniyye). Bartol'd, "Kuşaniyye", Tomaschek ise Keş şehrine binaen "Keşâniyye" okuyuşunu kabul etmiştir (Tomaschek 1877, s. 85, 184). El-Sem'ânî, üÖTw}! şeklinde harekelediği Kuşânî'den yetişen zatları sıralarken, bunun, Semerkant havalisinde ve Soğd beldelerinden olduğuna da temas ediyor (Al-Sam'ânî 1912, s. 484 a). Bu konuda teferruat için bk. Masson 1984, s. 15-16.
51 Staviskiy 1961, s. 111.
52 Bk. Bartol'd 1963a, s. 146-147. Strange 1966, s. 466. Bartol'd'un verdiği bilgiye göre, Kuşaniye'nin İslam öncesi devirde hususî bir bölge olup, Taberî'de "Kuşân-şâh" olarak zikredilen bu unvana sahip kimseler, bir zamanlar bütün Maveraünnehir hakim idiler (Bartol'd'a göre bu ifade, Yüeh-chih zamanındaki hakimiyet sahasına işaret etmektedir (Bartol'd 1963a, s. 147).
53 Bartol'd 1963b, s. 114; ayrıca bk. Strange 1966, s. 486 ve 433'e ekli harita. Kuşaniyye'nin M. S. III. yy. dan itibaren Orta Asya Kuşanları'nın, Peşaver'in ise Hind Kuşanları'nın başkenti olduğu hakkındaki görüş için bk. Trever 1954, s. 185.
54 Ibn Hordadbeh 1986, s. 176. dn. 85.
55 Staviskiy 1961, s. 114.
56 Bu konuda bk. Staviskiy 1961, s. 108-114; Masson 1968, s. 14-25.
57 Kumar 1973, s. 2.
 

Yorumlar (0)