Ön Türkçeden Türkçeye, Dilimizi Koruyalım -Doç. Dr. Haluk Berkmen
Ön-Türkçeden Türkçeye

Doç. Dr. Haluk Berkmen

Dünkü yazımda Ön-Türkçenin 45,000 yıl önce başladığından söz ettim. Bu ilk dönemde konuşulan dilin henüz grameri yerleşmemişti. Bugün kullandığımız cümle yapısı belirgin olan bir dil oluşmamış olduğundan “proto” anlamına gelen “Ön” sözcüğünü katıyorum. Ön-Türkçe tek heceli bir dildi. Kadim dönemde insanlar doğadan duydukları sesleri tek heceli sözcükler olarak kullanmaya başladılar ve çevrelerinde gördükleri canlı ve cansız nesneleri tek heceli sözcüklerle tanımladılar.

Doğa seslerini taklit ederek oluşturdukları kök sözcüklere “Ses Yansımalı” sözcükler denir. Prof. Dr. Hamza Zülfikâr, “Türkçedeki Ses Yansımalı Kelimeler” adlı kitabının önsözünde şu örnekleri veriyor:

“Suların şırıltısı, çırçır, şırşır, cırcır akışı, fokur fokur kaynaması, göğün gürlemesi, rüzgârın püfür püfür esmesi, yanan nesnelerin cızırtısı, birbirlerine çarpan nesnelerin, çakıltısı, şakırtısı, takırtısı, insanların vıdı vıdı’sı, hayvanların böğürtüsü, melemesi, uluması, kuşların cıvıltısı..”

Zamanla Türkçenin gramer yapısı gelişmiş olsa da, kök sözcükler hiç kaybolmadan günümüze kadar gelmişlerdir. Doğada görülen çeşitli oluşumlar: gök ,kök, ay, su, göl, taş..., insan vücudunun uzuvları: el, kol, baş, göz, kaş..., canlı varlıklar: ana, ata, at, kuş, ayı, fil..., insanla ilgili emirler: koş, al, gir, in, çık, gel, git.... ve kullandıkları nesneler: ok, taş, yay, saz, ip,.. gibi tek heceli kök sözcükler kadim dönemden günümüze kalmadır. Kök sözcüklere takılar ekleyerek oluşturulan yeni sözcüklerle Türkçe oluşmuştur. Örneğin, ses yansımalı “tak” kök sözcüğünden: Takırdat, Takırtı, Takıntı, Takır, Takla, Tak tak kolu, Takaç, Takagan, Tak tuk etme, Takır tukur, Takılık, Takışmak, Takunya, ...vs sözcükleri türemiştir.

Türkçede bir sözün bir-iki harfini değiştirip kafiyeli bir deyim üretmek hem anlam zenginliği yaratır hem de kulağa hoş gelir. Türkçeyi zenginleştiren bu tür ifadeler tekrar içeren estetik deyimlerdir. Bu tür simetrik (bakışıklı) deyimlere örnekler: açık-saçık, aful-aful, çoluk-çocuk, kırık-çıkık, tek-tük, sere-serpe, karış-kuruş, yorgun-argın, akça-pakça, takır-tukur, peş-peşe, ard-arda, gelişi-güzel...vs.
Bir dilin zenginliğini belirtmek için dildeki sözcük sayısından söz edilir. Oysaki az sözcükle çok şey ifade edebilen diller de zengin diller sayılmalıdır. Türkçedeki deyimler dile yeni sözcük katmadan ifade zenginliği üretmişlerdir. Türkçede tekrar eden sözcüklerden oluşan deyimlere ilaveten, zıt anlamlı sözcüklerden oluşan deyimler de ifade zenginliğine katkıda bulunurlar. Zıt anlam içeren deyimlere örnekler:

Dosta-düşmana, er-geç, giren-çıkan, olur-olmaz, irili-ufaklı, gide-gele, aşağı-yukarı, bata-çıka, önünde-sonunda, inişli-çıkışlı, sağa-sola, sağlı-sollu, ileri-geri, yalan-dolan...vs gösterilebilir. Türkçenin kurallarını inceleyen batılı dilbilimciler dilimizdeki kural şaşmazlığını öve öve bitiremezler. Turan dil grubunu savunan Alman dilbilimci Max Müller (1823-1900):
“Türkçe grameri okumak bile bir zevktir. Kiplerdeki hünerli tarz, bütün çekimlerde hâkim olan kıyasılık, şekillerde baştan başa görülen bir saydamlık, dilde parıldayan insan zekâsının bu harika kudretini duyanları hayrete düşürmekten geri kalmaz” demiştir.

Fakat ne yazık ki, dilimize hiç önem vermiyoruz. Yabancı sözcükleri hiç düşünmeden ve onlara Türkçe karşılıklar aramadan, oldukları gibi dilimize katıp kullanıyoruz. Yabancı sözcükler kök sözcüklerden türemediklerinden onlardan yeni sözcükler ve yeni kavramlar türetmek de mümkün olmuyor. Bu durum dilin kısırlaşmasına ve zaman içinde yozlaşmasına neden oluyor. Konuşurken ve yazarken kullandığımız sözcüklere dikkat etmemizde yarar var.

Yorumlar (0)