OSMAN BATUR KİMDİR? ALTAY KARTALI OSMAN BATUR'UN HAYATI VE KİŞİLİĞİ

OSMAN BATUR KİMDİR? ALTAY KARTALI OSMAN BATUR'UN HAYATI VE KİŞİLİĞİ


Deniz Güzelay



 

“Ben oğlumu bu günler için doğurdum. Çinliler asırlardır koyun boğazlar gibi biz Türkleri öldürüyorlar. Bizim canımız, bizden önce ölenlerin canından daha kıymetli değildir. Bizden sonrakilerin yaşaması için oğlum, ben, diğer çocuklarım ölmeye hazırız!”

Kahraman OSMAN BATUR'un annesi AYÇA HANIM

OSMAN BATUR KİMDİR?






Doğu Türkistan’ın yetiştirdiği büyük kahraman...


20.Yüzyılda Çin’e karşı en büyük mücadeleyi vermiş bir efsane. 


1889 yılında Altay vilayetinin Köktogay ilçesi Öndirqara Köyü'nde doğdu. 7 erkek 7 kız toplam 14 çocuğu vardır. Mücadelesi 1940’da Çin zulmü dayanılmaz bir hal alınca başladı. Onların mücadelesi, 1941 yılı Ekiminden 1943 yılı Temmuzuna kadar gerilla savaşı şeklinde devam etti. 22 Temmuz 1943’te Altaylar Çinlilerden tamamen temizlenmişti. Bulgun’da yapılan bir törende Osman Batur, Altay Kazak Türklerinin Han’ı ilan edildi. Mücâdelesini sürdürdü. Altay Geçici Halk Cumhuriyeti Başkanlığına seçildi.


1944–1945 yıllarında, Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki Doğu Türkistan Kazak Türklerinin yaşadığı bölgeleri de Çin istilasından kurtardı. 1945 yılının Ekim ayından 1947 yılının Şubatına kadar üç vilayetten oluşan Doğu Türkistan hükümeti’nin askerî ve mülkî âmiri olarak vali sıfatıyla görev yaptı. Onu, Şubat 1947’den Eylül 1949’a kadar Doğu Türkistan Cumhuriyeti koalisyon hükûmetinin aslî üyesi olarak görev yaptı.

Çinlilerin on kat fazla asker silah ve cephaneyle saldırması üzerine 1950 Kasımında cephanesi bittiği için Osman Batur Kamambal Dağı’nda esir düştü. Göstermelik bir mahkemede işgalci Çinlilerce idama mahkum edildi. 29 Nisan 1951 tarihinde Urumçi’de kurşuna dizilerek şehit edildi.

HAKKINDA YAZILANLAR

29 Nisan 1951 Güneş'in Söndüğü Gün
O S M A N B A T U R

Türküz dedik çekip çekip vurdunuz...
Bizi vurup bizden hesap sordunuz...
Ölümden öteye köy mü kurdunuz,
Korkumuz yok, korkumuz yok sizden…

Türk Dünyası’nda öyle kelimeler vardır ki sayfalar ve ciltler hacmi ile anlatılacak kavramları çağrıştırır. Sürgün denilince Kırım Türkleri ve Kafkas Halkları akla gelir. Katliam ve soykırım kelimeleri Kerkük Türklerini akla getirir. İşkence kelimesi ise Çinlileri ve Çin zulmü altında inleyen Doğu Türkistanlıları…

Batur, Çin işkencelerine başkaldıran efsânevî bir kahramandır. Başarılı oldu. Kısa da olsa, bir dönem için milletini Çin işkencelerinden kurtardı. Bu başarısı sebebiyle de işkence uygulanarak şehid edildi.

HAYATI
Asıl adı Osman İslâmoğlu idi. Batur, O’na milletinin verdiği bir unvan, bir sıfattır. Kahraman ve cesur anlamındadır. O, bu unvan ve sıfatla özdeşleşmiş, böylece anılmaya hak kazanmıştır.
Altay vilâyetindeki Köktogay bölgesinin Öndirqara mevkiinde doğdu. Orta halli bir çiftçi ailesinin oğluydu. Dedesi din adamı idi. Osman Beğ, 40 yaşına kadar doğduğu bölgede tarımla uğraşarak geçimini sağladı. 1940 yılında Çin zulmü dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Camilere tecavüz eden, Kur’an-ı Kerim’i yakan Çinlileri protesto eden Türkler, ‘isyancı’ oldukları bahanesiyle tutuklandı. Resmî makamlar, Türklerin ellerindeki silâhları toplamaya başladılar. Babası ve ailesinden bâzı kişiler, silâhlarını Çin askerlerine teslim ettiler.


Osman Beğ,
- Bugün silâhımızı alanlar, yarın canımızı da alırlar. Ben silâhımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa, gelip alsınlar !” dedi ve tek başına dağa çıktı.


Savaştan başka kurtuluş yolu olmadığına inanıyordu. Başlattığı mücadele aynı gün destek gördü. Arkasından ilk gidenler arkadaşı Süleyman ve büyük oğlu Şerdiman oldu. Silâhını Çinlilere teslim eden babası İslâm Bey, oğlu için hayır duâlarını ve başarı dileklerini dile getirdi. Oğlunu koruması için Cenab-ı Allah’a duâ etti.

Annesi Ayça Hanım:
“- Ben oğlumu bu günler için doğurdum. Çinliler asırlardır koyun boğazlar gibi biz Türkleri öldürüyorlar. Bizim canımız, bizden önce ölenlerin canından daha kıymetli değildir. Bizden sonrakilerin yaşaması için oğlum, ben diğer çocuklarım ölmeye hazırız !” diyordu.



Kısa zaman içerisinde, etrafında gözü pek insanlardan bir mücâhit ordusu oluştu. Zelebay Telci, Nurgocay Batur, Kâseyin Batır, Canım Han Hacı, Süleyman Batır, Musa Mergen Aktepe, Sulibay, Ökürbay , Nogaybay, Ahid Hacı, Halil Teyci, Karakul Zalin... bu mücâhidlerden birkaçıdır. O artık, soydaşlarının Osman Batur’u idi.
Osman Batur ve silâh arkadaşlarının mücâdelesi, 1941 yılı Ekiminden 1943 yılı Temmuzuna kadar gerilla savaşı şeklinde devam etti. 22 Temmuz 1943’te Altaylar, Çinlilerden tamamen temizlenmişti. Altay Türkleri artık bağımsızdı.


Mücâdelesini sürdürdü. Altay Geçici Halk Cumhuriyeti Başkanlığına seçildi. 1944 – 1945 yıllarında, Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki Doğu Türkistan Kazak Türkleri’nin yaşadığı bölgeleri de Çin İstilâsından kurtardı. 1945 yılının Ekim ayından 1947 yılının Şubatına kadar üç vilâyetten oluşan Doğu Türkistan Hükümeti’nin askerî ve mülkî âmiri olarak Vâli sıfatıyla görev yaptı. O’nu, Şubat 1947’den Eylül 1949’a kadar Doğu Türkistan Cumhuriyeti koalisyon hükümetinin aslî üyesi olarak görüyoruz. Aynı zamanda, Altay Vâliliği görevini de devam ettiriyordu. Bütün bu görevleri sırasında Çinliler ile silâhlı mücâdeleden bir an bile geri kalmadı.

Çinliler, yönetimleri altında bulunan Türklerle meskûn bölgelerin birer birer elden çıkmakta olduğunu anlayınca, büyük bir ordu oluşturdular. Osman Batur ve beraberindeki mücâhidler, sayıca kendilerinden 10 kat fazla ve modern silâhlarla donanmış düzenli orduya karşı savaşa devam ettiler. Osman Batur, bu savaş sırasında, 1950 Kasımında, cephânesi bittiği için Kamambal Dağı’nda, Çinlilere esir düştü.


Ellerinden ve ayaklarından zincirlerle bağlanarak zindana atıldı. Her gün kesintisiz işkence görüyor, kendisine yardımcı olan Türkleri ele vermesi için sıkıştırılıyordu. Çinliler, işe yarayacak bilgi alamayacaklarını anlayınca Osman Batur’u göstermelik bir mahkemeye sevk ettiler. Mahkeme, önceden verilmiş kararı, 19 Nisan 1951 tarihinde açıkladı: “Devrim düşmanlığı suçundan idam...”

Karar, 29 Nisan 1951 tarihinde Urumçi’de kurşunlanmak suretiyle uygulandı. Osman Batur’un son sözleri, bağımsızlık için mücadele edenlerin yolunu aydınlatacak bir meşale idi: 

“Ben can verebilirim. Milletim, dünya durdukça mücâdeleye devam edecektir.”

Yorumlar (0)