Tolunoğulları / Doç. Dr. Nadir Özkuyumcu

Tolunoğulları / Doç. Dr. Nadir Özkuyumcu


 



1. Kaynaklar ve Araştırmalar

A. Kaynaklar

Tolunoğulları ile ilgili kaynaklar, genel İslâm tarihi kitaplarıdır. Bunların istisnâsı X. asırda yaşadıkları bilinen Belevî'nin "Siretu Ahmed b. Tolun"u1 ve İbn Zülâk'ın "Tarihu Mısır ve Fedâiluhâ"2 isimli eserleridir. Yine aynı yüzyılda yaşayan Kindî'nin (350/961) "Kitabu'l-Vulât ve Kitabu'l-Kudât"3 isimli eseri özellikle Tolunoğulları idarecileri hakkında doyurucu bilgiler vermesi yönüyle önem arzetmektedir. Bunlardan başka Taberî'nin (310/922) "Tarihu'l-Ümem ve'l-Mülûk"4 isimli eseri ile bu esere zeyller yazan Urîb b. Said el-Kurtubî'nin (369/979-980) "Sılatü Tarihi Taberî"5si ile Muhammed b. Abdülmelik el-Hemezânî'nin (521/1127) "Tekmiletü Tarihi Taberî"6 adlı eserleri, özellikle Tolunoğulların'nın hilâfet merkezi ile olan münâsebetlerine ve mücadelelerine dâir önemli bilgileri ihtivâ etmektedir. Mes'ûdî'nin (345/956) "Mürûcu'z-Zeheb ve Meâdinu'l-Cevher"i7 değişik konularda bazı bilgiler vermektedir. Makrizî'nin (845-1442) "Hıtat"8 adlı eseri ise Tolunoğulları hakkında oldukça değerli malûmâtı hâvîdir. İbnü'l-Esîr'in (630/1232) "el-Kâmil fi't-Tarih"i9 ise değerli bir kaynak olması yanında, konumuz olan döneme ait ayrıntılı bilgileri ihtivâ etmektedir. İbn Tağriberdî'nin (874/1449) "Nücûm"unu10 da, bu konuda dikkatle incelenmesi gereken bir eser olarak kaydetmek gerekir.

B. Araştırmalar

Tolunoğulları ile ilgili günümüzde pek çok araştırma yapılmıştır. Gerek Türk dünyasında, gerekse İslâm ve batı âleminde bu konuda ciddî ilmî eserler kaleme alınmıştır. Bunların en kapsamlısı bir doktora tezi olan son dönem Azerbaycan kurtuluş hareketinin liderlerinden rahmetli Ebulfez Elçibey'in "Tolunoğulları Devleti (868-905)"11 isimli çalışmasıdır. Elçibey bu kitabında, ilk olarak, faydalandığı kitaplar hakkında bilgi vermekte, daha sonra Abbasîler döneminde Türkler'in İslâm'ı kabul sürecini anlatmakta ve Türk komutanların ordudaki faaliyetlerine dikkat çekerek, hilâfet merkezindeki etkilerini ve nihayet bu arada onlara halifeler tarafından ıkta olarak verilen valilikler konusunu ele almaktadır. Tolunoğulları döneminde Mısır'ın siyasî tarihi ile ekonomik, sosyal ve dinî hayatı sırasıyla incelenen konulardır. Kazım Yaşar Kopraman,12 Erdoğan Merçil,13 Mustafa Fayda,14 İbrahim Kafesoğlu,15 Hakkı Dursun Yıldız,16 Hasan İbrahim Hasan,17 Fhilip K. Hitti, 18 C.E. Basworth,19 Nadir Özkuyumcu20 gibi pek çok araştırıcının çalışmaları da burada zikredilebilir.

2. Ahmet B. Tolun'un Mısır Valisi Oluncaya Kadarki Hayatı

Soyu, Ailesi, Görev ve Faaliyetleri

Ahmed b. Tolun Orta Asya Türkleri'nden Oğuzlar'dan21 olup, Samânîler yoluyla Abbasîler'in hizmetine girmiştir. Babası Tolun,22 Buhârâ23 Emiri Nuh b. Esed es-Samânî24 tarafından 815-816 da25 Abbasî halifesi Me'mun'a bağışlanmıştır.26

Halife Me'mun, kardeşi Emin ile halifelik mücâdelesine girdiğinde, ona karşı Türkler'den oluşan bir ordu kurdu. Bu ordunun içinde Ahmed'in babası Tolun da bulunmaktaydı. Onun Abbasîlerin hizmetine girmesi 818 yılındadır.27 Diğer komutanların himâyesinde kısa bir zaman içerisinde önemli komutanlar arasında yerini aldı. Tolun, Me'mun'un ölümünden sonra da ordudaki görevinde kaldı.28 Tolun kelimesinin anlamını Arap Kaynakları "el-Bedru'l-Kâmil" şeklinde vermekte olup, Türkçede ise "Dolunay" anlamındadır.29
Ahmed, Tolun'un câriyelerinden olan Kâsım'dan30 20 Eylül 835'de Bağdat'ta doğdu. Aynı anneden Musa,31 Hebsiyye ve Semâne32 adlarında kardeşleri oldu. Babası Tolun 854-855'de vefat etti.33

Ahmed daha sonra 850'de ailesi ile birlikte Sâmerrâ'ya göç etti ve ilk eğitimini burada aldı. Yeteneği ve askerî alandaki başarıları ile dikkati çeken Ahmed,34 halife Mütevekkil'in özel askerî birliğinin komutanı olan babası Tolun'un35 yerine 841 -855'de aynı göreve tayin edildi.36

Tolun'un ölümünden sonra Ahmed'in annesi Kâsım Abbasî Sarayı'nda etkili Türk komutanlarından Bayık Bey ile evlendi. Daha sonra onun himâyesine giren37 Ahmed'in önü bu sayede açılmış oldu. Bu arada yine önde gelen Türk komutanlarından Yarcûh et-Türkî'nin kızı Hatun ile evlenen Ahmed,38 kendisine ikinci bir dayanak daha edinmiş oluyordu. Ahmed'in Hatun'dan 856­857 yılında Abbas isimli bir oğlu ve Fatıma adında bir kızı oldu. Oğlundan dolayı Ebu'l-Abbas künyesini aldı.39

Ahmed babasının ölümünü takiben, halife Mütevekkil'in veziri Ubeydullah b. Yahya b. Hakan'dan Tarsus şehrine gönderilmesini ve orada Bizans'a karşı savaşmak istediğini bildirdi. O da Ahmed'in bu talebini kabul etti ve 856 yılı ortalarında (hicrî 242 yılı başlarında) Tarsus'a gönderildi.40 Ahmed burada hem Bizans'a karşı cihad etti hem de çeşitli İslâmî ilimlerde tedrisâtta bulundu.41 Tarsus'ta yedi yıl kalarak 863'de Bağdat'a döndü.42 Gerek Tarsus'taki başarıları gerekse Bağdat'a dönerken Urfa'da halife Müsta'în'e ait bazı eşyaları eşkiyâların elinden kurtarması,43 onun şöhretini ve halife nezdindeki itibarını arttırdı. Bu arada halife ona Meyyaz isimli bir câriye verdi. Bu cariyeden Humâraveyh doğdu.44 Tolunoğlu Ahmed'in önemli bir görevi de, halife Müsta'în ile halifeliği ondan almak isteyen kardeşi Mu'tezz arasında meydana gelen halifelik mücâdelesinde ortaya çıkmaktadır. Ahmed'in annesi ile evlenen Bayık Bey'in halife Mustâ'în'in yanında yer alması, onu da taraf hale getirmiştir. Ancak Mustâ'în mücadeleyi kaybeder ve Vâsıt'a sürgüne gönderilir, Ahmed'de ona koruyucu olarak tayin edilir. Kısa bir süre sonra da, Müsta'în'i Mu'tezz'e teslim ederek Sâmerrâ'ya döner (866).45

1. Bölüm: Siyasî Tarih

A. Ahmed B. Tolun Dönemi

1. Mısır'a Gönderilmesi

Türkler'in Abbasî ordusunda önem kazanmaları ve halifeler ile halifelik mücâdelesi verenler arasında belirleyici olmaları, bazı olumsuzluklarla beraber, olumlu neticeler de doğurmuştur. Halife Mu'tezz kendisine suikast tertiplemek isteyen Türk komutanı Küçük Boğa'ya karşı, daha önce, kendisine karşı Musta'în ile birlikte hareket eden Bayık Bey'i yanına almak zorunda kalmıştır. Bayık Bey, Küçük Boğa'yı 868'de46 öldürünce, halife Mu'tezz onu Mısır valiliğine tayin etmiştir.47 Dönemin bir özelliği olarak, herhangi bir bölgenin valiliğine atanan komutanlar, buradaki etkilerini kaybetmemek için hilâfet merkezinde kalıp, yerlerine nâibler göndermekteydiler. Mısıra ilk Türk vali tayini 834'de Aşnas ile olmuştur. Bu tarihten sonra 969'da Fâtimîler'in Mısır'ı işgaline kadar Enbise b. İshak (852­867) hariç, bölgenin valileri hep Türklerden atanmıştır. Aşnas (834-844), İtah (848-849) ve diğerleri Mısır'a tayin edilen valilerdir. Ancak onların hiç biri Mısır'a gitmemiş, nâibleri yoluyla burayı idare etmişlerdir.48 Bayık Bey de aynı şekilde ve üvey oğlu Ahmed b. Tolun'u Mısır'a nâib olarak göndermiştir.49 Ahmed de yanına aldığı Türkler'den oluşan bir ordu ile 15 Eylül 86850'de Mısır'a girmiştir.

2. Ahmed B. Tolun'un Girdiği Dönemde Mısır'ın Durumu

Ahmed b. Tolun Mısır'a girdiğinde Divânu'l-Berîd'in (Posta Teşkilatı) başında doğrudan halifeye bağlı olan Şukayr el-Hâdim, daha önce halife Mu'tezz'in annesi Gabîhe'nin özel hizmetindeydi,51 Divânu'l-Harac'ın (Maliye Teşkilatı) başında Ahmed b. Muhammed b. Mudebbir et-Tûrkî,52 Divânu'l- Kazâ'nın (Kadılık Teşkilatı) başında Bekkar b. Kuteybe,53 Divânu'ş-Şurta'nın başında da Bulğayâ54 bulunmaktaydı. Yani, Mısır valisinin değil, halifenin atadığı kişilerdi. Esasen bu durum Mısır gibi geliri ve halkı çok olan bölgelerde, Hz. Ömer devrinden beri başvurulan bir uygulamaydı. Halifeler böyle bir uygulamayı hem askerî ve hem de malî gücü elinde tutan valilerin merkeze karşı isyanlarını önlemek için tercih etmekteydiler.55 Yani, Ahmed b. Tolun sadece siyasî ve askerî açıdan vali nâibi idi.

Mısır'da, Abbasîler'in ilk yıllarından sonra, özellikle de hilâfet mücadeleleri sırasında siyasî ve toplumsal açıdan istikrarsızlık hakimdi. Esasen bu durum ülkenin geneli için de söz konusuydu. Ahmed b. Tolun bölgeye geldiğinde, Nil Nehri'nin batı yakasından İskenderiye dahil Akdeniz sahili boyunca Trablusgarb ve Berka'ya kadar olan Yukarı Mısır'da muhtelif isyancı gruplar vardı. Becce bölgesinde Hıristiyan ahâlî kendi başına buyruk olarak yaşamak istediklerinden isyan etmişlerdi.56 Harac işlerinin başında bulunan İbn Müdebbir idârî açıdan çok güçlü bir konumdaydı ve Ahmed ile de iyi geçinmeye niyeti yoktu.57 Malî işlerden sorumlu olmasına rağmen paranın kendisine verdiği güç ve hilâfet merkezindeki yakınları sayesinde Mısır'da tek yetkili gibi hareket etmekteydi.

Bu olumsuzlukların yanında siyasî ve idârî açıdan dağınıklık içinde bulunması, yani karşısında birleşik bir gücün olmaması, kendisini Mısır'a nâib olarak gönderen Bayık Bey'in hilâfet merkezindeki güçlü konumu, seçme Türk askerlerinden oluşan güçlü bir ordusunun olması58 ve nihâyet şahsî becerileri, yeteneği, ileri görüşlülüğü Ahmed'i avantajlı konuma getirmekteydi.

Ahmed Mısır'a geldikten bir müddet sonra, ilk olarak, tepki çekmeyeceği bir idârî değişiklik yaparak 22 Haziran 869 Çarşamba günü Şurta Emirliği'ne (Polis Teşkilatı Başkanlığı'na) Bulğayâ'nın yerine Türk Bozan'ı tayin etti.59 Böylece o, ordudan sonra ikinci silahlı birlik olan Polis Teşkilatı'nın başına kendi adamını getirmekle durumunu biraz daha sağlamlaştırmış oluyordu.

Ahmed b. Tolun için en büyük ve güçlü tehlike Harac Emiri ve kendisi gibi bir Türk olan Ahmed b. Muhammed b. Müdebbir idi. Çünkü İbn Müdebbir, Abbasî sarayındaki yakınları ve özellikle kardeşi İbrahim el-Müdebbir vasıtası ve Mısır'ın Berîd Emiri Şukayr el-Hâdim'in de desteğiyle Ahmed b. Tolun'un Mısır'dan alınmasını istemişti.60 Ancak Ahmed bundan haberdar olunca,61 durumu Bayık Bey'e bildirmiş ve o da halife Mu'tezz'e baskı yaparak İbn Müdebbir'i görevinden aldırmıştır.62 İbn Müdebbir görevden alınmasından kısa bir süre sonra Temmuz 869'da Muktedî'nin halife olmasıyla Mısır'a yeniden Harac Emiri olarak tayin edilir, fakat yine kısa bir süre sonra bu defa Bayık Bey tarafından görevinden alınarak yerine Muhammed b. Hilâl atanır. İbn Müdebbir ise Ahmed b. Tolun tarafından hapsedilir.63

İbn Müdebbir sorununu bu şekilde halleden Tolunoğlu Ahmed, bu defa Mısır'daki isyanların bastırılması işine yönelir. Ahmed bu isyanları yaklaşık dört yılda, 872'ye kadar, çok kanlı bir şekilde bastırmıştır.64

Bu isyanlar sırasında, 870 yılında, Tolunoğlu Ahmed'in önünü açan ve onun gücünü daha da arttıracak olan bir gelişme oldu. Bu gelişme, ileride Ahmed'in bağımsızlık yolundaki en büyük desteği haline geldi. Suriye-Filistin bölgesi valisi İsa b. Şeyh eş-Şeybânî, Bağdat'ta meydana gelen karışıklıklardan istifade ile, vergilerini hilâfet merkezine göndermeyi bırakmış,65 burada bağımsız bir hükümdar gibi hareket etmeye başlamıştı. Ayrıca Mısır'dan İbn Müdebbir ile halifeliğe gönderilen 750 bin dinar vergiye de el koymuştu.66

Halife Muktedî, İsa b. Şeyh'in isyanı karşısında, vergileri getirmesi durumunda onu affedeceğini bildirmesine rağmen, o bu çağrıya uymamış, neticede İsa'nın itaat altına alınması içinde 869 sonlarında Ahmed b. Tolun'a, büyük bir ordu ile onun üzerine gitmesini emretmiştir.67 İşte bu gelişme Ahmed'in Mısır'daki gücünü artırıp, civar beldeleri kendine bağlamasına zemin hazırlamıştır. Ahmed, İsa b. Şeyh ile savaşmak üzere 24 bini Türk, 40 bini zenci (Sudan'lı), 7 bini Arap, diğerleri de Rum ve başka milletlerden olmak üzere toplam 100 bin kişilik bir ordu kurmuştu.68 Ahmed Aralık 869-Ocak 870'de sefere çıkmaya hazır olduğunu bildirmesine rağmen,69 gerek hilâfet merkezindeki karışık durum gerekse Yukarı Mısır'daki isyanlar sebebiyle Suriye-Filistin bölgesine gidemez. Bu durum da kurduğu büyük ordu ile isyanları bastırır ve Yukarı Mısır'ı tamamen kendine bağlar.70

Ahmed isyanları bastırdıktan sonra yerine kardeşi Musa'yı bırakarak, 11 Mayıs 870'de Suriye seferine çıkar.71 Ancak, hilâfet merkezinde ortaya çıkan karışıklık sebebiyle bu seferini bir müddet tehir eder. Çünkü halife Muktedî, Büyük Boğa'nın oğlu Musa'ya, askerlerini Bayık Bey'e teslim etmesini,72 Bayık Bey'e de Musa'yı ve bir diğer Türk komutan Müflih'i öldürmesini emreder.73 Bayık Bey ise Musa'yı öldürmek istemez ve onunla birlik olarak74 halifeyi öldürmeyi planlarken75 halife Muktedî de, diğer Türk komutanlarından bazılarıyla anlaşır ve Bayık Bey öldürülür (15 Haziran 870).76 Bundan sonra Yarcûh et-Türkî Muktedî tarafından Mısır valiliğine tayin edilir.77 Fakat bu defa Bayık Bey taraftarları Muktedî'yi 21 Haziran 870'de öldürüp,78 yerine Mu'temid'i halife yaparlar. Yeni halife Yarcûh et-Türkî'yi görevinden almayınca o da damadı Ahmed b. Tolun'u Mısır'daki görevinde bırakır.79 Bu arada halife Mu'temid Ahmed b. Tolun'a bir mektup yazarak Suriye seferini iptal ettiğini ve Mısır'a dönmesini emreder. Böylece Suriye seferi gerçekleşmeden son bulur. Ahmed de 4 Temmuz 870 Salı günü Fustat'a döner.80

Ahmed Suriye seferinden döndükten sonra, Mısır'ın vergisi olan 2 milyon 100 bin dirhemi 871'de oğulları Abbas ve Humâreveyh ile yeni halife Mutemid'e, bağlılığının bir işareti olarak gönderir.81 Bu arada kardeşi Musa'yı da Şurta (Polis) Teşkilatı'nın emirliğine getirir.82

Abbas ve Humâreveyh Bağdat'tan dönerken babalarına Yarcûh et-Türkî'nin bir mektubunu getirirler. Buna göre Ahmed, Aşağı Mısır'ın idaresi yanında, Yukarı Mısır ile Berka ve civârını da kendi uhdesine alacaktır.83 Vakit geçirmeden 13 Ağustos 871'de önce İskenderiye'yi İshak b. Dinar'dan teslim alır, sonra da Ahmed b. İsa'yı Berka Emirliği'nden uzaklaştırarak, buralara kendi adamlarını tayin ederek 6 Eylül 871'de Fustat'a döner.84 Böylece Mısır'ın tamamı Ahmed b. Tolun'un hakimiyeti altına girer.

Bu arada halife Mu'temid'in emriyle İbn Müdebbir 22 Aralık 870'de hapisten çıkarılmış ve Muhammed b. Hilâl azledilerek, yeniden Mısır'ın Harac Emirliği'ne getirilmiştir. Ayrıca Berid (Posta) Emiri Şukayr el-Hâdim de aynı tarihlerde görevine iâde edilmiştir.85 Ancak her ikisi de Ahmed'in gücü arttığı için Mısır'da fazla kalamayıp Temmuz-Ağustos 871'de buradan ayrılmak zorunda kalmışlardır.

Kendisinden Mısır haracını isteyen, harac işinin başka birinin uhdesinde olduğunu belirterek cevap veren Ahmed, aslında halifeye bu yetkinin de kendisine verilmesini hatırlatmış oluyordu. Bu durumdan rahatsız olan İbn Müdebbir ise Halife Mu'temid'den Şam bölgesi Harac Emirliği'ne tayin edilmesini istemiş, neticede yukarıda belirtilen tarihte Mısır'dan ayrılmasıyla, Harac işleri de Ahmed b. Tolun'a verilmiştir.86 O da bu göreve güvendiği adamlarından Ahmed b. Muhammed eş-Şücâ'yı atamıştır. Bu arada Posta Teşkilâtının başına da Ahmed b. Hüseyn el-Ahvazî'yi getirmiştir.87

3. Hilafet Merkezi ile Arasının Açılması ve Bağımsızlık

Halife Mu'temid, 871'de, Şam, Kınnesrin ve civarının valiliğini kardeşi Muvaffak'a vermiştir. Şam'da Muvaffak adına yönetim yine bir Türk olan Amaçur'un elinde bulunmaktaydı. Amaçur, Ahmed b. Tolun'un güçlenmesinden ve Şam bölgesini elinden almasından korktuğu için, Muvaffak'tan, Ahmed'in Mısır'dan alınmasını ister. Esasen Ahmed'in halife Mu'temid'e sadece bir defa vergi göndermiş olması ve topladığı vergileri Mısır'da istediği gibi tasarrufta bulunması daha önce Muvaffak'ın dikkatini çekmiş ve onu kızdırmıştı.88 Muvaffak Ahmed'i acele olarak Saray'a çağırdığında ise, Ahmed onun niyetini çoktan anlamış durumdaydı. Bu gelişme üzerine o, bazı hediyeler ile Ahmed b. Muhammed el-Vâsıtî'yi Samerra'ya kendi valisi ve kayınpederi olan Yarcüh'a gönderdi.89 Ahmed'in bu davranışı, Muvaffak'ı tanımadığı, Mısır'ın gerçek hakiminin Yarcüh ve ona niyâbeten kendisi olduğunu vurgulamak anlamına gelmekteydi, ki gerçek de buydu. Fakat bu gelişme Yarcüh'un Samerra'da öldürülmesi sonucunu doğurdu (18 Temmuz 872 Cuma).90

Yarcüh'un öldürülmesi Tolunoğlu Ahmed ile hilâfet merkezinin arasındaki ipleri iyice gerdi. Büyük bir ihtimalle, halife Mu'temid kardeşi Muvaffak'ın etkisiyle Afrika, Mısır, Şam, Cezire, Musul ve Ermeniye'nin valiliğini, Yarcüh'un öldürülmesinden sonra 874-875'de veliahti olan oğlu Cafer'e verdi.91 Türk komutanlarından olan Musa b. Boğa'yı da ona yardımcı olarak atadı.92

Kaynaklar, Cafer'in Ahmed b. Tolun'u azlettiğine veya yerinde bıraktığına dair herhangi bir bilgi vermemektedir. Ancak Musa b. Boğa'nın Cafer'in yanına yardımcı olarak verilmesi, bu bölgelerde onun adına Musa b. Boğa'nın görev yapması şeklinde yorumlanabilir. Esasen gelişmeler de bunu doğrular mâhiyettedir. Çünkü, bu sırada Ahmed daha önce oluşturduğu 100 bin kişilik orduyu toplayarak, onlara, kendisine dost olanlarla dost, düşman olanlarla düşman olacaklarına dâir yemin ettirmiştir.93 Bu gelişme artık Ahmed'in hilâfet makamıyla irtibatını kestiği anlamını taşımaktaydı. 874 Ahmed'in Mısır'da bağımsızlık yolunda ilk adımı attığı tarih oldu. Daha sonra Mısır'ın tamamında hakimiyetini tam olarak sağlamlaştırma faaliyetlerine başladı. Berka ve Trablusgarb civârına müteaddit askerî seferler yaparak, bu bölgelerde daha önce sindirdiği isyancıları kesin olarak itaat altına aldı.94 Böylece, Mısır'ın tamamında tek başına hakimiyet kurmuş oldu.95

Burada Ahmed b. Tolun'un işini kolaylaştıran en önemli gelişmelerden biri olan, halifeliğin valilerine ve eyaletlere söz geçirmez olmasına da temas etmek gerekmektedir. Ülkenin doğusunda Saffârîler, Yakub b. Leys liderliğinde 869'da Kirman ve Fars topraklarını işgal etmişler,96 873 yılında da Nişabur'u alarak bağımsızlıklarını ilân etmişlerdir.97 869'da Basra ve civârında ortaya çıkan Zenci isyanları büyük bir yayılma göstermiş, 871'de bölgeyi ellerine geçirmişlerdir.98 İşte bu dahilî gelişmeler karşısında hilâfet makamı ve halife Mu'temid ne yapacağını şaşırmış, dolayısıyla merkeze uzak olan Mısır ile ilgilenmesi mümkün olamamıştır. Bu da Ahmed'in bölgede rahat hareket etmesine fırsat vermiştir. Bizans da Abbasîler'in içinde bulunduğu siyasî ve idârî istikrarsızlığı fırsat bilip Şam limanlarına, sınırlardaki yerleşim alanları olan Avasım ve Suğur şehirlerine saldırılarını sıklaştırmıştır (873-875).99

Bizans'ın Şam Suğurlarına saldırması ve bazı sınır yerleşim beldelerini alması, siyasî genişleme için Ahmed b. Tolun'a yeni imkanlar bahşetti. Çünkü sadece hilâfet ordusu ile Bizans'a karşı koyamayacağını anlayan halife Mu'temid, daha önce kendisiyle ilişkilerini kesmiş olan Ahmed b. Tolun'dan destek almak zorunda kaldı. Neticede Bizans ile mücadele etmesi için Şam Suğurlarını onun emrine verdi.100 Basra körfezinde gittikçe genişleyen Zenci isyanlarının bastırılabilmesi için, hilâfet merkezine 1 milyon 200 bin dinar yardım gönderdi.101 Muvaffak'ın daha fazla para, köle, at gibi yardımlar istemesine karşı da Ahmed, ona, bu yardımı sadece Abbasîleri tehlikelerden korumak için yaptığını, tâbî olarak göndermediğini bildirdi.102

Bu gelişmeler Ahmed'in hem bağımsız hareket ettiğini ve hem de işine geldiği şekilde Abbasî halifeliğini kullandığını göstermektedir. Çünkü o, her türlü bağını kopardıktan sonra, bir taraftan Avâsım ve Suğurlar'ın kendisine verilmesini kabul etmiş ve hem de yardım göndermişken, diğer taraftan fazla yardım talebi karşısında da tâbî olmadığını açıklamaktan çekinmemiştir.

Ahmed b. Tolun'un bu tavrı iki önemli sonuç doğurmuştur. Bunlardan birincisi halife Mu'temid'in kardeşi Muvaffak'ın tepkisini çekmek, diğeri de Abbasîlerden bağımsız olarak Bizans Devleti'nin doğrudan muhâtabı olmak.

Muvaffak'ın, Tolunoğlu Ahmed'i bu cevabı üzerine azlederek, yerine Musa b. Boğa'yı tayin ettiği, Musa'nın emrindeki ordu ile Mısır'a gitmek üzere hazırlandığı, ancak gerek erzak gerekse siyasî karışıklıklardan dolayı bu amacına ulaşamadığı kaynaklarda zikredilmektedir (1 Haziran 877).103

Muvaffak ve Musa'nın bu teşebbüslerinin akamete uğraması, Musâ'nın Kasım-Aralık 877'de ölmesi,104 bu arada Amaçur et-Türkî'nin de Nisan-Mayıs 878'de Dımeşk'de ölmesi105 ve yerine onun oğlu Ali'nin Şam nâibi olarak atanması106 Ahmed b. Tolun'a Abbasîler'e karşı yeni bir avantaj daha kazandırmıştır. Musa b. Boğa'nın üzerine doğru geldiği haberinden sonra ordusu hazır durumda bekleyen Ahmed, bu gelişmeler üzerine, yerine oğlu Abbas'ı Mısır'a vekil bırakarak107 Nisan 878'de Şam bölgesine sefere çıkar. Onun niyeti bölgeyi hakimiyeti altına almaktır. Bu amaçla önce Ali b. Amaçur et-Türkî'ye bir mektup yazarak kendisine tâbî olmasını ister. O da hiçbir direnme göstermeden Ahmed'e bağlılığını bildirir. 108 Ebulfez Elçibey, Tolunoğlu Ahmed'in, bu seferine halifeliğe danışmadan çıkmasına dikkat çekerek, bu olayın Tolunoğulları Devleti'nin tam bağımsızlığa gidişinde başlangıç olduğu görüşündedir.109 Ahmed, Şam bölgesinde Remle,110 Hımıs, Hama ve Halep'i hiç bir direnme ile karşılaşmadan hakimiyeti altına alır.111 Halep nâibi Simâ et-Tavîl et-Türkî de Antakya'ya kaçtı.112 Buradan Antakya üzerine giden Ahmed, Eylül 878'de şehri aldı, Simâ et-Tavîl de öldürülür. 113 Yoluna devam eden Ahmed, Kınnesrin ve el-Avâsım'ı da fetheder.114 Böylece, batıda Berka ve Trablusgarb'tan, doğuda Fırat Nehri'ne kadar olan bölgeyi tamamen hakimiyeti altına alır.115

Bu gelişme yukarıda belirttiğimiz iki sonuçtan ikincisini, yani Bizans Devleti'nin artık Abbasiler'i değil, Tolunoğulları Devleti'ni muhatap alması sonucunu doğurdu.

Bizans İmparatorluğu Tolunoğulları'nın Şam, Cezire, Avâsım ve Suğur bölgelerini almasından sonra kendileri için de tehlikeli olduğunu görüp bir anlaşma zemini bulma yoluna gitmiştir. Bu çerçevede I. Vasili ilk adımı da atarak, daha önce bir sefer sırasında esir ettikleri Abdullah b. Reşid b. Kavus ve arkadaşlarını116 iyi niyet göstergesi olarak 879'da Ahmed b. Tolun'a yolladı. Ayrıca hediye olarak bir kaç nüsha Kur'an da göndermiştir.117

Ebulfez Elçibey bu konuda yorum yaparken, Firavunlar zamanından itibaren Mısır'ın ilk defa kendi coğrafyası merkezli bir devlete kavuştuğunu ifade etmektedir.118

Bizans İmparatorluğu'nun bu yaklaşımına Ahmed'in cevabı olumsuz olur. O Bizans'ı ele geçirerek Tarsus'u yeniden hakimiyeti altına alır ve Anadolu'nun içlerine doğru ilerlemeye başlar.119 Ancak bu arada meydana gelen olumsuz bir gelişme Ahmed'in Bizans seferlerini durdurur. Bu gelişme, Mısır'da yerine bıraktığı oğlu Abbas ile ilgiliydi. Abbas bazı komutanların etkisiyle babasına karşı isyan etmişti.120 Ahmed b. Tolun'un katibi olan Ahmed b. Muhammed el-Vâsitî bu gelişmeyi hemen Tolunoğlu'na haber verir. O da seferlerini iptal ederek Mısır'a döneceğini bildirir. 121 Bunun üzerine Abbas hazineden aldığı yüklü miktardaki mal, para, erzak, silah, v.s. ile,122 Mısır'ın eşrafından topladığı yüksek meblağdaki paralarla,123 yerine kardeşi Rebia'yı bırakarak aynı zamanda babasının kâtibi el Vâsitî'yi de yanına alarak124 Fustat'dan ayrılır ve 4 Nisan 879'da Berka'ya gider.125

Abbas'ın Berka'ya gitmesinden yaklaşık bir ay sonra 30 Nisan 879'da Fustat'a gelen126 Ahmed b. Tolun Mısır kadısı Bekkar b. Kuteybe başkanlığında bir heyeti Berka'ya oğlunun yanına gönderir, ayrıca onlarla özel bir mektup da yollar.127 Ahmed oğlunu affetmek düşüncesiyle geriye çağırmasına rağmen, onunla birlikte Berka'ya giden komutanlar isyana teşvik suçundan cezalandırılacaklarını bildikleri için Abbas'ı bırakmazlar.128 O da dönmeyerek gerek Hâricî-İbâdî Berberi kabileleriyle gerekse İfrikiyye deki (bugünkü Tunus) Ağlebilerle mücadelelere girerek (Aralık 879-Ocak 880) burada kendi emirliğini kurma yolunda faaliyetlere başlar.129 Abbas, Berka ve Trablusgarb bölgeleri ile Ağlebiler'e ait topraklarda önceleri kısmî başarılar elde etmişse de,130 netice de Berberiler ile birleşen Ağlebiler'e mağlup olmuş ve Berka'ya çekilmiştir. 131 Daha sonra da 6 Şubat 882'de babası Ahmed'in 100 bin kişilik ordusu ile yaptığı savaşı kaybederek esir edilmiş ve 14 Mayıs 882'de Fustat'a getirilerek hapsedilmiştir.132 Böylece üç yıl sonra devletin batısı sukûnete kavuşmuştur.

Ahmed b. Tolun oğlu Abbas'ın isyanını bastırıp Fustat'a döndükten sonra, onun üzerine gittiği 6 Şubat 882 tarihine kadar geçen yaklaşık üç yıllık zaman diliminde boş durmamış bir yandan oğlu Abbas'ı güzellikle iknâ etmeye çalışırken, diğer taraftan hem Mısır'ın imâr işleriyle uğraşmış, hem de Suriye bölgesine karşı yeni bir politika geliştirerek, buradan Hicaz'a inmeyi planlamıştır. Böylece Hicaz'ı kendine bağlayarak İslâm Dünyası'nda etkin bir konuma gelmeyi düşünmüş olmalıdır.

Bu düşüncesini uygulamaya koymak için ilk olarak Suriye, Filistin ve Ürdün'ün haraç vergilerini toplamak üzere tayin edilen, daha önce Mısır'ın mali işlerinden sorumlu Ahmed b. el Müdebbiri etkisiz hale getirdi. Onu görevinden aldı, hapsetti133 ve mal varlığına el koyarak 600 bin dinarını aldı.134 Yine bu çerçevede Şam bölgesinde Abbasî hilâfeti adına faaliyetlerde bulunan Musa b. Otamış, Mayıs-Haziran 880'de Ahmed b. Tolun'un kölesi Lü'lü tarafından mağlup edildi ve esir edilerek Rakka'ya götürüldü. Lü'lü aynı yıl Haziran-Temmuz ayında da bölgedeki Abbâsiler ve Musa b. Otamış'ın oğlu Ahmed ile savaşarak onları yendi ve Bağdad ile Samerra'ya püskürttü. Bu şekilde Suriye bölgesinde kendi hakimiyetini kuran Ahmed b. Tolun 880'de bir grup askerini ziyaret görüntüsü vererek gerçekte burada askerî ve siyasî faaliyet göstermeleri amacıyla Mekke'ye gönderdi. Ancak aynı yıllarda Abbasiler'in doğusunda kurulan Saffâriler Devleti de aynı düşünce ile Mekke'ye asker gönderince Ahmed b. Tolun Hicaz bölgesinde istediği sonucu alamadı.135

Mekke'den beklediği sonucu alamayan Ahmed b. Tolun bu defa Şam'dan Mısır'a dönerken, ordusunun bir kısmını 879-882 yılları arasında komutanlarının emrinde Bizans sınırına gönderdi. Çünkü Rumlar, Şam Suğurları'na saldırılar başlatmış ve pek çok Müslümanı öldürmüşlerdi (879). Bu birlikler başarılı olarak bazı yerleri alıp pek çok ganimet ele geçirdiler.136

Ayrıca Şam'a tayin ettiği kölesi Lü'lü, Halep, Hımıs, Kınnesrin, Diyar-ı Mudar ve Rakka'yı kontrol ederken, bölgede, Muvaffak adına isyan eden Abdülmelik b. Salih'in adamlarından Bekkar b. Seleme'yi 881-882'de yenerek, Tolunoğulları'nın hakimiyetini sağlamlaştırmıştır.137 Yine aynı yıl Ahmed b. Tolun'un, Suğur ve Şam nâibi Halef el-Fergânî, Bizans üzerine yaz seferine çıkmış ve pek çok Rum askerini öldürerek yüklü miktarda ganimet almış, böylece Şam ve Suğur bölgeleri de emniyet altına alınmıştır. Bu arada Ahmed, 879-880'de bağımsızlığın göstergelerinden olan ve tarihte Ahmedî Dinarı denilen sikkeleri darbetti. Bu Abbasî hilafeti tarihinde ilk defa oluyordu.138

Ahmed b. Tolun artık tam rahatladığını düşünürken, yeni bir gelişme onu yeniden Şam'a hareket etmeye zorladı. Çünkü bölgeye gönderdiği kölesi Lü'lü isyan edip Ahmed'i tanımadığını ilân etti. 139 Bu, Suriye bölgesinin kendi hakimiyetinden çıktığı anlamına gelmekteydi. Bunun yanında bir de Suğur şehirlerinde, Feth b. Hakan'ın nâiblerinden Yazman el-Hâdim, Tolunoğulları aleyhine Muvaffak lehine faaliyetlere başlamıştı.140 Tolunoğlu Ahmed, Eylül-Ekim 882'de yerine oğlu Humâraveyh'i bırakarak, hapisteki oğlu Abbas'ı da yanına alarak büyük bir ordu ile Şam'a hareket etti.141 Dımeşk'e geldi.142 Burada da Tarsus'taki huzursuzluklardan haberdar edildi.143 Tabii ki bu gelişmelerde Muvaffak'ın parmağı olmalıdır.

Ahmed Tarsus'taki valisi Halef el-Fergânî'ye, Yazman el-Hâdim'i yakalayıp Dımeşk'e getirmesini emrederken, kendisi de Lü'lü'nün üzerine yürüdü.144 Lü'lü Ahmed'in karşısında tutunamayacağını anlayınca Kasım-Aralık 882'de145 hazineyi de yanına alarak, önce Balis'e oradan da Bağdat'a Muvaffak'ın yanına kaçtı.146 Ahmed de bu bölgeyi yeniden kendi hakimiyeti altına aldı.147 Bu arada Tarsus Emiri Halef el-Fergânî, Ağustos-Eylül 882'de Yazman'ı tutuklayıp hapse attı. 148 Ancak Tarsus halkı buna karşı çıkarak ve Yazman'ı kurtarıp Halef'i öldürmek isteyince,149o da şehirden kaçmak zorunda kaldı.150 Böylece Tarsus Yazman'ın hakimiyetine geçmiş oldu (882).

Bu arada Hilafet merkezinde meydana gelen önemli bir gelişme Ahmed b. Tolun'un önünü açacak, Muvaffak'ın önünü ise kapatacak gibi göründü. Çünkü kardeşi Muvaffak'ın yanında şeklen bir halife durumunda olan Mu'temid, 30 Kasım 882'de Ahmed b. Tolun'a mektup yazarak, kendisini kardeşinden kurtarmasını istedi.151 Bu fırsatı değerlendiren Ahmed, Mu'temid'i Mısır'a davet etti. 152 Böylece, hilâfet merkezini Mısır'a taşıyarak, İslâm Dünyası'na hakim olma yolunda halifenin isminden yararlanacaktı. Aynı zamanda, İslâm dünyasında siyasî hakimiyeti eline geçirecekti.

Halife, Ahmed'in bu teklifini kabul edip Kasım-Aralık 882'de av bahanesiyle Samerra'dan ayrıldığında Ahmed, Tarsus üzerine gitmeyi erteleyip onu Dımeşk'te beklemeye başladı.153 Ancak Muvaffak bu gelişmelerden kısa zamanda haberdar olarak el-Cezire nâibi İshak b. Kundacık'a Mu'temid'i yakalayıp Bağdad'a getirmesini emreder.154 O da Rakka'da Mu'temid'in önünü keserek ilk önce yanındaki komutanları yakalayıp hapseder, daha sonra da halifeyi alarak Samerra'ya götürür (17 Şubat 883).155 Böylece Ahmed isteğine ulaşamaz.

Hilâfet merkezinde ise, Muvaffak, İshak b. Kundacık'ı ödüllendirerek ve onu Özel Muhâfız Birliği'nin başına getirerek Bağdat'tan Kuzey Afrika'ya kadar, Mısır'daki Tolunoğulları ve Tunus'taki Ağlebîler dahil, büyük bir bölgenin valiliğine tayin etmiştir.156 Ancak bu tayin, tabii ki şekli olmaktan öteye gitmiyordu ve ancak Suriye sınırlarına kadar geçerli olan fiili bir yönetim anlamına geliyordu. Bu gelişme üzerine Ahmed b. Tolun da devletinin bütün ileri gelenlerini ve kadılarını Dımeşk'te toplayıp ve Muvaffak'ı halifeye isyanla suçlayarak,157 Mu'temid'in tarafında yer alınması, Muvaffak'ın da veliahdlıkten azledilmesine dâir Mart-Nisan 883'de kadılarından fetvâ istemiştir.158 Baş kadısı Bekkar b. Kuteybe ve bazı kadılar bu isteğine karşı çıkınca159 da onu hapsedip, mal varlığını müsâdere etmiş,160 daha sonra da kendisi Muvaffak'ı veliahdlıkten azlettiğini ilân edilerek, hakimiyeti altındaki bölgelerin bütün camilerinde, Cuma hutbelerinde ona lânet ettirmiştir. 161 Buna karşılık Muvaffak da kardeşi Mu'temid'e, Ahmed b. Tolun'un Mısır'dan azledilmesi162 ve Cuma hutbelerinde ona lânetler okunmasına dâir bir ferman çıkartmıştır. 163

Bu gelişmeler Abbasî Devleti ile Tolunoğulları arasındaki husûmeti daha da arttırdı. Muvaffak Mekke'de, Kabe'de Ahmed b. Tolun'un aleyhinde hutbe okutunca164 bir adım öne geçmiş oluyordu.

Ahmed b. Tolun, Muvaffak ile olan bu restleşmesinde başarılı olamayınca, Tarsus üzerine giderek burayı yeniden kendine bağlamak istedi. Şehri kuşattı,165 ancak gerek Yazman el-Hâdim'in iyi müdâfaası gerekse Ahmed'in sağlığının bozulması ve mevsimin kış olması sebebiyle 883 yılı Aralık ayı başlarında kuşatmayı kaldırıp Mısır'a dönmek zorunda kaldı.166 Fermâ şehrine ulaştığında hastalığı ağırlaşan Ahmed, 24 Aralık 883'de Fustat'a bir gemiyle getirilebildi.167 Hastalığı sırasında Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler Mukattam Dağı'na çıkarak iyileşmesi için duâ ettiler.168 İbn Zülâk bu konuda şöyle demektedir: "Emir Ahmed b. Tolun şiddetli bir şekilde hasta oldu. (onun hastalanması üzerine) Müslümanlar başları üzerinde Mushafları ile, Yahudiler başlarının üzerinde Tevrat ile, Hıristiyanlar başlarının üzerinde İncil ile, çocuklar başlarının üzerinde levhalar ile ve insanların hepsi ağlayarak meydanlara döküldüler. Emir Ahmed b. Tolun'un sağlık ve âfiyete kavuşması için Allah'a duâ ile tazarrûda bulunuyorlardı".169 Ancak Ahmed hastalığa yakalanmasından 10 ay sonra, 10 Mayıs 884 Pazar gecesi vefat ederek Mukaddem Dağı'nın yamacına defnedildi.170 Belevî ile İbn Zülâk, Ahmed b. Tolun'un ölümüne yakın şu duâyı yaptığını bildirmektedir: "Ey Rabbim, bir nefes miktarınca senden gafil olan kimseyi bağışla, onu senin yumuşaklığın onurlandırır".171

B. Humâraveyh Dönemi

1. İlk Faaliyetleri

Ahmed b. Tolun'un ölümünden sonra, özellikle el-Vâsitî'nin etkisiyle Humâraveyh henüz 20 yaşındayken 10 Mayıs 884'de Tolunoğulları Devleti'nin başına geçti. Esasen Abbas büyük olmasına rağmen, daha önce isyan ettiği için onu kimse istemedi. Humâraveyh ilk iş olarak kendisine karşı çıkabilir düşüncesiyle ağabeyi Abbas'ı öldürttü.172

Ahmed gibi güçlü bir devlet başkanının ortadan kalkması ve yerine tecrübesiz, yaşı küçük bir delikanlının Tolunoğulları'nın başına geçmesi Muvaffak'ı ümitlendirmiş olmalıdır ki, Musul ile el-Cezire nâibi İshak b. Kundacık, yanısıra Küfe ve Anbar nâibi Muhammed b. Divdat Ebu's-Sâc, Şam bölgesine akınlar yapmaya başladı.173 Ayrıca Muvaffak, oğlu Ebû Abbas'ı Tolunoğulları'nın hakimiyetinde bulunan topraklara vali olarak tayin etti.174 Her üçünü de Şam bölgesine gönderdi.175

Bu arada onlar Humâraveyh'in Dımeşk nâibini de yanlarına çekmeyi başardılar.176 Bu gelişmeler üzerine Humâraveyh 5 Haziran 884'de Ahmed b. Muhammed el-Vâsitî'nin komutasındaki büyük bir orduyu Dımeşk'e gönderdi.177 Yine aynı yıl Temmuz ayında Sa'd el-Eyser et-Türkî komutasındaki bir donanmayı Şam sahillerine yolladı.178 Fakat bu arada beklenmedik bir gelişme oldu ve Humâraveyh'in Şam'a gönderdiği el-Vâsitî Abbasî sarayına (Mu'tezid'e) gizlice haber göndererek, onların hemen bölgeyi ele geçirmelerini istedi.179 Bu onun saf değiştirdiği anlamını taşımaktaydı.

İshak b. Kundacık ile Muhammed b. Ebu's-Sâc ordularını birleştirip ilk olarak Halep, Hıms, Antakya ve Rakka'yı aldılar.180 Daha sonra Muvaffak'ın oğlu Ebu'l-Abbas ile Şeyzer'de bekleyen Humâraveyh'in ordusu üzerine yürüdüler ve Mısır ordusunu yenip, Dımeşk'i ve Filistin'in bir kısmını ele geçirdiler.181 Bu olaylar esnasında kaynaklarda Ahmed b. Muhammed el-Vasiti hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Şam bölgesindeki olayların aleyhine geliştiğini gören Humâraveyh bu defa kendisi 70 bin kişilik bir ordu ile Mısır'dan ayrıldı.182 Onun Mısır'dan ayrıldığı sıralarda hilâfet ordusu içinde önemli bir yere sahip olan İshak b. Kundacık ve Muhammed b. Ebu'-Sâc, Muvaffak'ın oğlu Abbas ile yollarını ayırdı. Gerekçe ise Ebu'l-Abbas'ın onları aşağılaması ve beceriksizlikle suçlamasıydı.183 Böylece Humâraveyh'in karşısında savaşmak üzere 4 bin kişilik Ebu'l-Abbas'ın ordusu kalmıştı.184 Bu bilgileri nakleden kaynaklarımız, gerek Humâraveyh'in adamı iken halifelik tarafına geçen el-Vâsitî'ni gerekse hilâfet ordusunda iken Ebu'l-Abbas'ı terkeden ve Humâraveyh'in karşısında yalnız bırakan İshak b. Kundacık ile Muhammed b. Divdad b. Ebu's-Sâc'ın karşı istihbarât çalışmalarıyla taraf değiştirdiklerine dâir hiçbir bilgi vermemektedirler. Ancak gelişmelerin gidişatının bizi böyle bir düşünceye sevkettiğini de belirtmemiz gerekmektedir.

Humaraveyh ile Ebu'l-Abbas arasında 6 Nisan 885'de Tavâhin denilen yerde meydana gelen ve aynı adla anılan savaşı önce hilâfet ordusu kazanmış olmasına rağmen,185 neticede Humâraveyh 30 Ağustos 884'de Mısır'a döndükten sonra bölgede yedekte bekleyen Sad el-Eyser komutasındaki ordu toparlanarak, Ebu'l-Abbas'ın ordusunu yendi. Ebu'l-Abbas yanında kalan az sayıdaki ordusu ile bölgede tutunamayıp, Bağdat'a döndü.186 Sad el-Eyser, Dımeşk'e girerek Tolunoğulları'nın hakimiyetini yeniden sağladı. Bunun üzerine Humâraveyh onu Dımeşk valisi olarak tayin etti.187 Ancak Sad el-Eyser, Ahmed b. Muhammed el Vâsitî ile birlikte kısa bir zaman sonra isyan etti ve Humâraveyh'i tanımadığını ilân etti.188

Humâraveyh zamanında TolunoğullarıDevleti'nin, Şam bölgesi daima karışıklık içinde olmuştur. Öyle ki buradaki vali, komutanlar devamlı saf değiştirmişler, kendi menfaatlerine göre hareket etmişlerdir. Biraz olsun kendinde güç gören valiler gerektiğinde Tolunoğulları, gerektiğinde Abbasiler'in yanında yer almışlar, hatta zaman zaman da her ikisinden de bağımsız olarak bölgelerinde hâkimiyet kurmaya çalışmışlardır. Esasen Sad el-Eyser'in ayaklanması da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Ayrıca el-Vâsitî'nin de isyanda yer alması, bu olayda onun etkisinin de olduğunu göstermektedir. Yine Humâraveyh'in Eylül 886'da Mısır'dan çıkması ve Şam'a gidip el-Eyser'i öldürmesi, bölgeyi Haziran 886'da yeniden ele geçirmesi,189 bu arada İshak b. Kundacık'ın el-Cezire ve Musul'da, İbn Ebu's-Sâc'ın Kınnesrin ve Halep'te birbirlerine karşı üstünlük ve hâkimiyet yarışına girmeleri sonucunda, daha önce Humâraveyh'e karşı Abbasî kuvvetleri olarak savaşan bu iki Türk komutandan, Muhammed b. Divdad b. Ebu's-Sâc'ın Humâraveyh tarafına geçmesini ve ona tâbi olmasını intaç etti. Humâraveyh ile Ebu's-Sâc birlikte İshak b. Kundacık'a karşı savaşarak onu yendiler ve Kuzey Mezopotamya, oradan da Samerra'ya yakın yerleşim alanlarına kadar geniş bir coğrafya Tolunoğulları'nın hâkimiyetine geçti (886). 190

Fakat Humâraveyh'in Mısır'a dönmesinden kısa bir süre sonra, Ebu's-Sâc ile İshak b. Kundacık yine savaşa tutuşmuşlar, İshak yine mağlup olmuştur.191 İşte bu olay yukarıda bahsedilen menfaatlere göre hareket etmenin bir örneğini daha ortaya çıkarmaktadır. Çünkü yenilen İshak b. Kundacık Mısır'a giderek Humâraveyh'i tanıdığını ve emrine girmek istediğini bildirmiştir. Ebu's-Sâc bu gelişmeden rahatsız olup isyan edince, roller değişmiş İshak ile Humâraveyh Şam'a gidip Ebu's-Sâc'ı mağlup etmişler, onun arkasından takip görevini bu defa Tolunoğulları adına İshak b. Kundacık üstlenmiş ve 23 Ekim 889'da bütün Mezopotamya dahil, Humâraveyh tarafından bölgenin valiliğine atanmıştır.192 Bu arada Humâraveyh Halep valiliğine de Togaç b. Cuff'u tayin etmiştir. İbn Ebu's-Sâc da Bağdat'a, Muvaffak'ın yanına gitmiştir. 193

Bu gelişmeler yaşanırken Abbasi Halifeliği büyük bir korku ve endişeye kapılmış ve sarayın hizmetinde bulunan Türk Faik'î, Aralık 886'da Humâraveyh'e elçi olarak göndermiştir.194 Ancak bu gelişme Tolunoğulları için sonun başlangıcı olmuştur. Çünkü gücünün zirvesinde olan Humâraveyh siyaset bilmezliği sebebiyle Abbasiler'in oyununa gelmiştir. Esasen yukarıda zikredilen menfaatlere göre saf belirleme politikasını bu defa Abbasî halifeliği uygulamaya koymaktaydı. Muvaffak, halife Mute'mid'e hazırlattığı bir fermanla Mısır, Şam ve suğurların yönetiminin 30 yıllığına Humâraveyh'in idaresine verildiğini bildiriyordu. 195 Fermana halife Mu'temid ve halifenin oğlu Ebu'l-Abbas da imza koymuşlardı.196

Esasen bu topraklar ve daha fazlası Humâraveyh'in hâkimiyeti altındaydı. Tolunoğulları Devleti'nin böyle bir fermana da ihtiyacı yoktu. Ancak buradaki tek önemli husus Tolunoğulları'nın halifelik nezdinde meşrulaştırılması olabilirdi. İşte Humâraveyh siyaset bilmemesi ve ileri görüşlü olmamasının sonucu olarak İslâm Dünyası'nda meşrûlaşmak adına olsa gerek bu fermanı kabul ettiğini ve kendisinden daha zayıf durumda olan Abbasî halifeliğini tanıdığını bildirdi. Aralık 886'da da hâkimiyeti altındaki beldelerde Cuma hutbelerinde Muvaffak'a yapılan bedduâları duâya çevirtti.197

Hilâfet merkeziyle barıştığı kanaatinde olan Humâraveyh, emrine verilen suğur şehirlerinde hâkimiyetini sağlamlaştırmak için, bu şehirlerin valilerine hazineden pek çok hediyeler ve yüklü miktarda para göndermiştir. O bu politikası ile 890 yılında Tolunoğulları Devleti'ni en geniş sınırlarına ulaştırmış, fakat devletin hazinesini de boşaltmıştır.198

2. Tolunoğullarının Zayıflaması

4 Haziran 891'de Muvaffak,199 15 Ekim 892'de200 de halife Mu'temid öldü. Muvaffak'ın oğlu Ebu'l-Abbas Mu'tezid ünvanıyla halife oldu. Humâraveyh hiç tereddüt göstermeden ona bîat etti.

Muvaffak'ın ölmeden önce, yukarıda bahsedilen manevra ile hilâfete bağladığı Tolunoğullarını, halife Mu'tezid daha da bağımlı hale getirdi. Tabii ki bunda Humâraveyh'in basîretsizliği de etkili olmuştu. Esasen Humâraveyh bir yakınlaşma vesilesi ile Abbasîler'i kontrol etmek düşüncesindeydi. Ancak tam tersi oldu.

Bu yakınlaşma da şudur: Humâraveyh, asıl adı Esmâ olan kızı Katru'n-Nedâ'yı201 halife Mu'tezid'e, oğlu Ali'ye alması için teklifte bulundu.202 O böylece halifeliği kendi nüfûzu altına almayı amaçlamıştı. Ancak bu politikasında yanılmaktaydı. Çünkü halifelik çok zayıftı ve sadece dini anlamda sembolik bir liderliği vardı. Humâraveyh'in teklifini değerlendiren halife 38 yaşında olmasına rağmen henüz 12 yaşında olan Katru'n-Nedâ'yı kendi nikahına almak istediğini bildirdi. Humâraveyh de bunu kabul etti.203 Bunun karşılığında halife Mu'tezid, Fırat'tan Berka'ya kadar olan bölgenin yönetimini 30 yıllığına Humâraveyh ve oğullarına bıraktığını belirten bir fermanını 14 Haziran 893'de Mısır'a gönderdi.204 Bu fermana göre Humâraveyh ayrıca babasından beri ödenmeyen Mısır haracının her yılı için 200 bin dinar, 894 yılından itibaren de yıllık 300 bin dinarı halifeliğe göndermeyi kabul etti.205

Babasının basiretini gösteremeyen Humâraveyh, böylece kendi hazinesini boşaltmaya, halifeliğin hazinesini doldurmaya başladı. Bu arada halife ile Katru'n-Nedâ'nın düğünü 894'de yapıldı. Humâraveyh kızının çeyizleri için devlet hazinesini boşalttı. Rivâyetlere göre bir buçuk milyon dinar harcadı.206 20 katır yükü ile altınlar, gümüşler, kıymetli taşlarla bezenmiş elbiseler, seçme atlardan oluşan çeyizi Abdullah. b. el-Cessas başkanlığında Bağdat'a gönderdi.207 Katru'n-Nedâ 900 yılında ölünceye kadar halife Mu'tezid'in nikahında kaldı.208 Kindî, Makrizî ve İbn Tağrıberdi bu nikahtan sonra Mu'tezid ile Humâraveyh arasında dostça ilişkilerin başladığını rivâyet etmelerine rağmen,209 durumun gerçekte böyle olmadığı ilerleyen zamanda ortaya çıkmıştır.

Diğer taraftan Humâraveyh Bizans sınırındaki fetih faaliyetlerine devam etti. O, 20 Eylül 893'de Abbas b. Ahmed'i,210 Eylül 894'de Togaç b. Cuff'u Tarsus üzerinden Bizans topraklarına sefere göndermiştir.211 Onlar bu seferlerinde başarılı olmuşlar bazı ganimetler alarak dönmüşlerdir.

3. Humâraveyh'in Öldürülmesi

Humâraveyh, başkent babasının kurduğu Kataî şehri olmasına rağmen, Şam'da Gaysun Dağı'nın yamacına yaptırdığı köşke giderek zaman zaman orada kalırdı. 2 Ekim 895'de bu köşküne gittiğinde,212 8 Ocak 896'da bir gece vakti hizmetçileri tarafından başı kesilmek suretiyle öldürüldü.213

Humâraveyh'in öldürülmesi ile ilgili olarak Kindî şu bilgileri vermektedir: "Onun öldürülmesi 8 Ocak 896 Pazar gecesidir. Söylendiğine göre onu Tahir, Lü'lü, Nâşî, Sâbûr, Mümâkıd ve Nazif isimli hizmetçileri hepsi bir olarak öldürdüler. Onların (öldürenlerin) başı Fustat'a götürüldü ve hapsedildi. Humâraveyh de Fustat'a götürüldü ve orada defnedildi. Onun hükümranlığı 12 sene 18 gün sürdü".214 Görüleceği üzere bu rivâyette Humâraveyh'i öldürenlerin isimleri verilmekte, fakat öldürme sebeplerine hiç değinilmemektedir. Ancak bu hususta İbnu'l-Esîr'de yer alan bir rivâyet Kindî'nin verdiği bilgileri tamamlar mâhiyette olup şöyledir: "886 Ocak-Şubat aylarında Humâraveyh b. Ahmet b. Tolun yatağında hizmetçileri tarafından öldürüldü. Ölümünden sonra onu öldürmekle itham edilen 20 küsur hizmetçisi de hemen katledildi. Öldürülmesinin sebebi şöyle anlatılır: Bazı jurnalciler kendisine Mısır'daki sarayında bulunan câriyelerden her birinin, yine sarayda bulunan hadımlardan birer kişiyi koca edindiklerini ihbar etmişlerdi. Bunu jurnalleyen kimse Humâraveyh'e şöyle demişti; eğer bu haberin doğru olup olmadığını öğrenmek istiyorsan câriyelerden birini getir, onu konuşturmaya çalış, itiraf ettiğini görecek ve bu haberin de sıhhatini öğrenmiş olacaksın. Bunun üzerine Humâraveyh bunun doğru olup olmadığını öğrenmek için hemen o anda Mısır'daki vekiline haber gönderip derhal kendisine bir grup cariyeyi göndermesini istemişti. Bu arada hizmetçilerden bir grup bir araya gelerek onu öldürmeyi kararlaştırdılar. Çünkü onlar Humâraveyh'e nakledilen bu durumun açıkça ortaya çıkmasından korkmuşlardı. Bunun için geceleyin onu yatağında boğazlayıp kaçıverdiler".215

Bu arada İbrahim b. Ahmed el-Mâzerâî 7 Şubat 896'da Dımeşk'ten çıkmış ve 11 gün sonra 18 Şubat 896'da Bağdat'a varmış, burada Mu'tezid'e Humâraveyh'in hizmetçileri tarafından yatağında başı kesilmek suretiyle öldürüldüğünü haber vermiştir.216

C. Ebu'l-asâkir Ceyş B. Humâraveyh Dönemi

Öldürüldüğünde babası ile birlikte Şam'da bulunan Ebu'l-Asâkir Ceyş b. Humâraveyh babasının öldürüldüğü gece 8 Ocak 896'da hemen bîat alarak ve Tolunoğulları'nın başına geçti. Ardından da hiç vakit kaybetmeden Mısır'a giderek burada da bir bîat merâsimi tertipledi. Fakat Dımeşk'te, aralarında İshak b. Kundacık'ın oğlu Muhammed, Hakan el-Belhî, Muhammed b. Karadoğan, Muhammed b. Kümüşcür,217 Togaç b. Cuff'un kardeşi Bedr b. Cuff gibi komutanlar Ceyş'in başa geçmesini hoş karşılamadılar ve 19 Temmuz 896'da isyan ederek,218 onu öldürmek istediler.219 Bu teşebbüslerinde başarılı olamayınca da, onların bir kısmı orduları ile birlikte Tolunoğulları'nın hizmetinden çıkarak, halife Mu'tezid'in yanına gidip onun emrine girdiler.220 Şam bölgesini terketmeyen Toğaç b. Cuff da, Dımeşk'te, Ceyş'i tanımadığını ilân etti.221 Togaç ile birlikte hareket eden Suğur valisi Ahmed b. Togan da ona katıldı.222 Böylece Şam bölgesi ve Suğur şehirleri Ceyş'in hâkimiyetinden çıkmış oldu.

Dımeşk'teki bu gelişmelerden sonra Mısır'da da Ceyş'e karşı hareketler başladı. Taberî'nin bildirdiklerine göre, özellikle ordudaki Mağribliler, Berberîler, Nasr b. Ahmed b. Tolun'un başa geçmesini istiyorlardı.223 Ali b. Ahmed el-Mâzerâî onları iknâ etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Ceyş bu duruma karşı Nasr b. Ahmed'i ve onunla birlikte hareket eden ordusu içinden ve mevâliden olup, kendisine karşı çıkan pek çok kişiyi öldürttü.224 Ancak Ceyş'in çok sayıda adamı öldürtüp kan dökmesi, orduyu ayaklandırdı ve 9 ay 12 gün başta kaldıktan sonra 25 Temmuz 896'da hapsedilip yerine Harun b. Humâraveyh'e bîat edildi. Ceyş de bir süre sonra hapiste öldü.225

D. Harun B. Humâraveyh Dönemi ve Yıkılış

1. Siyasî Olaylar

Ceyş'in hapsedildiği gün Harun b. Humâraveyh Mısır'da bîat alarak Tolunoğulları'nın başına geçti. Harun'un hükümdar olmasıyla Dımeşk'te bulunan Şam bölgesi valisi Togaç b. Cuff, yeniden Tolunoğulları'nın hizmetine girdiğini açıkladı.226 Bu da göstermektedir ki, komutanların Tolunoğulları'ndan ayrılması Ceyş'in kişiliğinden kaynaklanmaktadır. Harun dönemiyle ilgili olarak kaynaklarda pek fazla bilgi bulunmamaktadır.

Harun'un amcasının oğlu olup, İskenderiyye valiliğini yürütmekte olan Rebia b. Ahmed b. Tolun, ordudaki bazı komutanların da teşvikiyle, Tolunoğulları'nın başına geçmek düşüncesiyle, Buhayra Berberilerinin çoğunluğunu oluşturduğu ordusuyla Fustat'a doğru hareket etti. Ancak Harun'un kuvvetleriyle yaptığı savaşı kaybederek, esir edildi. Daha sonra da eski hükümdarlık sarayının önünde 1200 kırbaç darbesiyle öldürüldü. (13 Eylül 897 Salı).227 Esasen bu kardeş kavgaları ve komutanların kendi bölgelerinde başlarına buyruk olarak hareket etmeleri, artık Tolunoğulları Devleti için tehlike çanlarının çalmaya başladığının göstergesiydi. Ayrıca daha önce Humâraveyh'in müsrifçe yaptığı harcamalar hazineyi boşalttığı için maddî güçleri de kalmamıştı.

Halife Mu'tezid zamanında Mart-Nisan 897'de Tarsus, Tolunoğulları'ndan alınarak Abbasilere bağlandı. Bölgede bulunan ve yardıma gönderilen Tolunoğulları komutanları, Ahmed b. Togan, Yusuf b. el-Bağmurdî ve İbnu'l-Yetim, esir edilerek Bağdat'a gönderildi.228 Bu üç komutanın esir edilmesi Tarsus ile aynı zamanda Suğur şehirlerinin de elden çıkması anlamına gelmekteydi. Çünkü onlar Suğur şehirlerinin de komutanlarıydı. Bu arada Mu'tezid Tarsus'a İbn İhşid'i vali olarak tayin etti.229 O da 898'de gazaya çıkarak İskenderun'a kadar olan yerleri fethetmiştir.230 İbn İhşid 909'da vefat edince yerine Ebû Sabit atandı.231

Gerek Suğur şehirlerinin elden çıkması, gerekse hazinenin boşalmış olması sebebiyle ordu komutanları da kendi bildiklerini yapmaya başladılar.232 Onlar ismen devlete bağlı olmalarına rağmen, serbestçe hareket ediyorlardı. Tolunoğulları'na bağlılıkları ise, Abbasî halifeliğine karşı kendilerini belli bir ittifakın içinde tutmaları anlamını taşıyordu. Togaç b. Cuff ise, Mısır'dan gönderilen Bedr el-Hemmâmî ve Hasan b. Ahmed el-Mâzerâî elçiliğiyle Harun tarafından yeniden Şam bölgesine tayin edilerek, 897'de valiliği tazelendi.233 Merkezde ise Ebû Cafer b. Ebbâ, ordunun başkomutanı idi ve Harun'u istediği gibi yönlendirmekteydi.234

Harun dönemindeki diğer olaylara gelince, Mayıs-Haziran 898'de, İbn Kureyş isimli bir kişi etrafına topladığı bir grup ile Tolunoğulları Devletine karşı ayaklandı. O Müslümanları yönetme hakkının Ehl-i Beyt'de, yani Hz. Peygamber'in soyundan gelenlerde olduğunu iddia etmekteydi.235 Esasen Mısır'daki bu gelişme Kuzey Afrika'da yeni kurulan Fatimîler'in propaganda çalışmalarından başka bir şey değildi.236 Kindî'nin verdiği bilgiye göre, bu şahıs Mayıs-Haziran 898'de bir Cuma günü kırbaçlanmış ve hapse atılmış, iki gün sonra da ölmüştür.237

Bu devirde meydana gelen bir başka olayı da Elçibey, Ermeni ve Gürcü kaynaklarına dayanarak nakletmektedir. Bu bilgilere göre halife Mu'tezid, Mezopotamya ve Suriye bölgelerini Tolunoğulları'ndan almak için, Abbasi Halifeliği'ne bağlı olan ve yıllık vergi vermek suretiyle otonom bir şekilde yaşayan Ermeni Krallığı'nı kullanmış ve 100 bin kişilik Ermeni-Gürcü ordusu Hilafet adına, 896'da Mezopotamya'ya inmiş, burada Tolunoğulları'nın Şam valisi Togaç b. Cuff'a yenilerek geri çekilmek zorunda kalmıştır.238 Esasen Nisan 897'de Tarsus ve Suğur şehirlerini alarak bölgede faaliyetlerini yoğunlaştıran halifeliğin, zaten iyi ilişkiler içinde olmadığı Tolunoğulları'na karşı, elinde güçlü bir ordusunun olmadığı da dikkate alınarak böyle bir mücâdele yoluna gitmesi düşünülecek bir durum olsa bile, İslâm tarihi kaynaklarında bu savaşla ilgili hiç bir bilginin bulunmaması, olayı eserinde nakleden Elçibey'in de şüpheli karşılaması,239 haberin inandırıcılığını ortadan kaldırmakta veya en aza indirmektedir.

Bahse konu olan bütün bu olaylar Tolunoğulları Devleti'nin gücünün zayıfladığını artık iyice gün yüzüne çıkarmıştır. Harun da işin farkında olarak, halife Mu'tezid'e bir elçi göndererek, kendi hâkimiyetini onaylamasını ister.240 Halife Mu'tezid de bu gelişmeyi değerlendirdi ve 898 yılında, Abdullah b. Feth'i Mısır'a göndererek, onun vasıtasıyla Harun'a bir anlaşma imzalattı. Mu'tezid Harun'un hâkimiyetini meşrûlaştırmak için, Halep ve Kınnesrin'i kendisine aldı. Ayrıca yıllık 450 bin dinar vergiyi de halifeliğe göndermesini ister. Harun bu şartların tamamını kabul etti.241 Böylece Tolunoğulları 897'de kaybettiği Suğur şehirlerinden sonra Halep ve Kınnesrin'i de Abbasilere bırakıyordu. Anlaşma Mayıs-Haziran 899'da yürürlüğe girer.242 Bu tarihten sonra Tolunoğulları'nın elinde sadece Suriye ve Şam bölgesi kalmış oluyordu.

2. Karmatîler'in Ortaya Çıkışı ve Tolunoğulları

Abbasîler ile Tolunoğulları arasında bu anlaşma imzalanırken Basra körfezinde yeni bir tehlike ortaya çıktı, Karmatîler. İslâmiyet, Hıristiyanlık ve eski Mecûsî dinlerinin karışımı bir inanca sahip olan bu hareket, Abbasîler için olduğu kadar, Tolunoğulları için de tehlikeli oldu. Hatta, denilebilir ki, Tolunoğulları'nın yıkılmasında en önemli rolü oynadı.

880'li yılların sonlarında Küfe ve Basra arasındaki bölgeyi, özellikle Fırat Nehri'nin sahili boyunca, ele geçiren Karmatîler, Haziran-Temmuz 899'da liderleri Ebû Saîd el-Cennâbî komutasında Basra'yı ele geçirdiler.243 902 yılında da Zikreveyh b. Mihreveyh liderliğinde Küfe'yi alarak, Şam'a yöneldiler. Esed, Tayy, Temim gibi bazı Arap bedevî kabileleri de onlara katıldı.244 Bu gelişme Tolunoğulları için büyük bir tehlikenin habercisiydi. Bu arada 3 Nisan 902'de halife Mu'tezid öldü ve yerine, oğlu Muktefî geçti.245 Muktefî, Karmatîler üzerine birkaç defa ordu göndermesine rağmen başarılı olamadı. Abbasî ordusunu püskürten Karmatîler, Haziran-Temmuz 902'de Tolunoğulları'nın hâkimiyetinde olan Şam'a saldırdılar. Şam valisi Togaç b. Cuff ile aralarında şiddetli bir savaş oldu. İki taraf da pek çok kayıp vererek geri çekildi.246

Ardından 9 Mart 903 yılında Togaç'ın komutanlarından Beşir, Karmatîlerle yaptığı savaşta yenildi ve hayatını da kaybetti. Togaç ve komutanları aynı yıl içinde yaptığı savaşların hepsinde mağlup olmuşlar ve Tolunoğulları'nın Şam ordusu dağılmıştır.247 Bunun üzerine Harun Mısır'dan Bedr el-Hammâmî komutasında bir orduyu Şam'a gönderdi. Yapılan savaşta Karmatîler'in komutanı Yahya b. Zikreveyh öldürüldüyse de, Tolunoğulları ordusu büyük bir hezimete uğradı.248 Karmatîler'in başına geçen Hüseyin b. Zikreveyh, kendisine "Emîru'l-Mü'minîn" ünvânını vererek Dımeşk üzerine yürüdü. Tolunoğulları'nın orduları dağıldığı için, küçük bir direnme ile karşılaşan Karmatîler, şehri kendilerine bağlamayı başardılar.249 Daha sonra da Suriye bölgesinin kuzeyindeki şehirleri aldılar (12 Haziran 903).250

Karmatîler'in, Tolunoğulları ordularını dağıtmaları Abbasîleri endişelendirmiştir. Çünkü, Karmatîler'in ortaya çıktığı coğrafya iki devletin arasındaki topraklardı. Tolunoğulları'nın güçten düşmesi, Karmatîler için yeni bir cephe anlamına geliyordu. Bu da Abbasîlerdi. Bunun için halife Muktefî, 903 yılı sonlarında Karmatîler'in üzerine bir kaç ordu göndermiş, fakat başarılı olamamıştır.251 Ancak 903 yılından itibaren işi ciddiye alan halife Muktefî, kâtibi Muhammed b. Süleyman et-Türkî'yi Karmatîler'in üzerine gönderdi. Tolunoğulları'ndan da Harun, Bedr komutasında takviye bir Mısır ordusu gönderdi.252 29 Ekim 903'de Hama yakınlarındaki savaşta Karmatîler mağlup edildi.253 Onların liderleri ve önde gelenlerinden bazıları Bağdat'a gönderildi ve esir edildi.254 Böylece Karmatîler tehlikesi önemli ölçüde engellenmiş oldu.

Abbasîler, Karmatî tehlikesini önemli ölçüde bastırınca, artık çok zayıf olan Tolunoğulları'nın işini bitirip, bu coğrafyayı da kendilerine bağlamak için harekete geçebilirlerdi. Esasen Karmatîleri yendikten sonra, Şam bölgesi halifeliğin hâkimiyeti altına girmişti. Şimdi halkayı tamamlamanın tam zamanıydı. Bunun için de zayıflığı iyice ortaya çıkan Tolunoğulları'nın Mısır'daki hâkimiyetine son vermek ve halifeliğe bağlamak gerekiyordu.

3. Tolunoğullarının Yıkılışı

Halife Muktefî Karmatîler'in sindirildiği bir zamanda Mısır'ı da halifeliğe bağlamak için harekete geçti. Bunun için Mayıs-Haziran 904'de Karmatîler karşısında başarılı olan komutanı Muhammed b. Süleyman el-Katibi'nin emrine içlerinde İshak b. Kundacık'ın oğlu Muhammed'in ve diğer bazı Türk komutanların da olduğu büyük bir ordu verdi. Sonra da onu Mısır'a Tolunoğulları'nın üzerine gönderdi.255 Ayrıca Tarsus'taki valisi Yazman'ın kölesi Dimyâne'nin de Akdeniz'den Nil Nehri'ne girmesini ve Mısır ordusunun erzak yollarını kesmesini emretti.256 Harun, Abbasî ordusunun üzerine geldiği haberini Ekim-Kasım 904'de bir Pazartesi günü aldı. O da Vasîf b. el-Katramîz, Hasîb el-Berberî ve Humâr b. Mayhaşî komutasında bir ordu hazırladı.257 Ayrıca Şam bölgesindeki valisi Togaç b. Cuff'u Mısır'a çağırdı. Yerine Mısır orduları komutanı Bedr el-Hammâmî'yi atadı. Ancak Bedr Şam'a giderken yolda Muhammd b. Süleyman ile karşılaşınca hiç bir mücâdeleye girmeden, emrindeki askerleriyle hemen hilâfet ordusuna katıldı.258 Yine Harun'un Filistin Emiri Vasîf b. Savartekin de kölesi Sâfî ile Muhammed b. Süleyman'a bir mektup gönderip, itaatini arzetti.259 Bedr el-Hammâmî ve Vasîf b. Savartekin'in neden Abbasî ordusuna katıldığı hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Onların bu hareketi, Harun'a güvenmedikleri şeklinde yorumlanabilir. Yine Tolunoğulları'nın gücünün kalmadığını bildiklerinden işin başında saf değiştirip canlarını kurtarma yolunu tercih etmiş olabilirler. Ayrıca Karmatîlere karşı beraberce savaştıkları için Türk olan Muhammed b. Süleyman'a yakınlık duymaları da düşünülebilir.

Aralık 904'de Mısır'a ulaşan260 Muhammed b. Süleyman, bu arada Akdeniz'deki Dimyâne komutasındaki hilâfet donanmasının da Mısır'a girmesini bekledi.261 Böylece Tolunoğulları hem karadan hem de denizden kuşatılmış oluyordu. Harun ise karşı hamle olarak bir taraftan kendisi hazırlanırken, diğer taraftan aynı tarihlerde Vasîf el-Katramîz komutasındaki donanmasını hazırladı.262 Dimyâne Tinnis üzerinden Mısır'a girdi ve buranın halkı kendisinden eman diledi. O da onların bu isteğini kabul etti.263 Böylece Mısır'da Abbasîler'in eline geçen ilk yerleşim alanı Tinnis oldu. Dimyane'nin ikinci hamlesi ise, Mısır donanma komutanı Vasîf el-Katremîz üzerine oldu.

O, Mısır donanmasını mağlup ederek el-Katremîzi esir aldı.264 Bu arada Muhammed b. Süleyman da karadan harekete geçti. Harun ise Fustat'a, yerine Hasan b. es-Seyr'i bırakarak, ailesi ve yakınlarıyla birlikte şehirden kaçtı. Ancak Dimyâne ona Demire'de yetişti. Harun, kaçmasını hoş karşılamayan amcasının oğulları Şeyban ve Adiyy tarafından 31 Aralık 904'de 28 yaşındayken öldürüldü. O, 8 yıl 8 ay Tolunoğulları'nın başında kalmıştı.265

E. Şeyban B. Ahmed B. Tolun ve Mısır'ın Abbasîlere Teslim Edilmesi

Bu kargaşa ortamında Şeyban 1 Ocak 905'de bîat alarak Tolunoğulları'nın başına geçti ve 3 Ocak 905'de Fustat'a gelerek yönetimi eline aldı. Şurta Emiri Musa b. Tünik'i görevinde bıraktığını açıkladı. Ancak Harun'un öldürülmesinden sonra, Şeyban'a güvenmeyen ve artık mücâdele etmenin gereksiz olduğunu düşünen komutanlardan Togaç b. Cuff, Humâraveyh'in hizmetinde bulunan diğer bazı komutan ve önde gelen kişiler, Muhammed b. Süleyman'ın komutanlarından Hüseyin b. Hemdân b. Hamdûn'a bir mektup yazarak, Harun'un öldürüldüğünü ve kendilerine eman verilmesini, yani Abbasî ordusunun saflarına katılmak istediklerini bildirdiler. Onların bu istekleri kabul edilince artık Tolunoğulları için de tutunacak bir dal kalmamış oluyordu. Bu gelişmeler üzerine yanındaki askerler ile Fustat'ta küçük bir direnme gösteren Şeyban daha fazla dayanamayacağını anlayınca, Ocak 905 ortalarında bir Çarşamba günü Aynı Şems'de, Muhammed b. Süleyman'dan eman istemek zorunda kaldı. Muhammed de Şeyban'ın eman isteğini kabul ederek ve Mısır'ı teslim aldı. Sonra da Şeyban, ailesi ve yakınlarıyla Bağdat'a gönderildi (Ocak 905).266

Mısır'ı teslim alan Muhammed, ilk iş olarak Tolunoğlu Ahmed'in kurduğu el-Kataî şehrini yaktırıp, yıktırmıştır. Daha sonra da minberde Cuma hutbelerini halife Muktefî billahi adına okutmuştur. Burada idarî düzenlemeler de yapan Muhammed et-Türkî, Şurta Emirliğine Şeyban'ın atadığı Musa b. Tünik'in yerine Bek Timuru, kadılığa Ebû Zür'a Muhammed b. Osman'ın yerine Muhammed b. Abde b. Harb'i tayin etmiştir. Eman verdiği Tolunoğulları'ndan Togaç b. Cuff'u bir grup asker ile Kınnesrin'e, Bedr el Hemmâmî'yi de yine bir grup Tolunoğulları'ndan kalma asker ile Dımeşk'e vali tayin ederek göndermiştir.267

Böylece Tolunoğulları Devleti Şeyban'ın 12 günlük hükümdarlığından sonra yıkılmış oldu. Tarihin garip bir tecellisidir ki, bu Türk Devleti yine bir Türk komutanı olan, fakat Abbasîler adına hareket eden Muhammed b. Süleyman et-Türkî tarafından Mısır'da derin izler bıraktıktan sonra yıkılmış ve tarihteki yerini almıştır.

2. Bölüm:Tolunoğulları Medeniyeti

36 yıl 3 ay 15 gün ömrü olan Tolunoğulları Devleti, devletler için çok kısa sayılabilecek bu dönem içinde, gerek Türk Medeniyeti ve gerekse Mısır ve İslâm medeniyetleri açısından önemli bir yere sahiptir. Gerçekten de, Medeniyet Tarihi zâviyesinden bu Türk devletine bakıldığında, devlet teşkilatı, tarım ve ziraat, şehircilik ve iskan, sosyal ve kültürel hayat ile sağlık konularında tarihe iz bırakan faaliyetlerde bulunduğu gözlenmektedir.

A. Devlet Teşkilatı

Tolunoğulları'nın Devlet Teşkilatına bakıldığında, tam bir Türk-İslâm sentezi göze çarpmaktadır. Devlet Başkanlığı, ordu ve yönetim anlayışı olarak, Türk Devlet Geleneği'nin hemen bütün özelliklerini bulmak mümkündür. Devlet Teşkilatı'nın kurumları/isimleri noktasından ele alındığında ise, Hz. Ömer'in halifeliği zamanında Müslüman Arapların, hakim oldukları topraklarda oluşturduğu genelde devlet teşkilatı yapısı ile, özelde yine halife Hz. Ömer ve bölgenin İslâm hâkimiyetine alınmasında ordu komutanı ve ilk vali olan Amr b. el-Âs'ın Mısır'da birlikte oluşturdukları idarî yapılanmanın, Emevîler ve Abbasîler de dahil, hiç bozulmadan aynen korunduğu söylenebilir. Buna göre Mısır'ın idarî yapısında en önemli ve en üst mercî olan valilik ile, valiliğin yardımcı kurumları olarak Ordu Divanı, Şurta Divanı, Harac Divanı, Kada Divanı, Berid Divanı, İnşâ Divanı yönetimi gerçekleştiren kurumlar olmuşlardır.268

1. Valilik ve Devlet Başkanlığı

Valilik konusuna başlarken, Abbasîlerdeki iktâ sisteminden bir kaç cümle ile bahsetmek gerekmektedir. Özellikle halife Mu'tasım zamanından itibaren, Abbasî ordusundaki güçlerini arttıran Türkler, artık halifelerin hem en büyük destekçileri hem de korkulu rüyaları olmuşlardır. Çünkü halife adayı kardeşler arasındaki mücâdelelerde Türk komutanlar hep belirleyici olmuşlar, gerektiğinde halifeleri azil veya öldürme yoluyla değiştirebilmişlerdir. Halifeler de gerek kendilerini halifelik makamına çıkarmaları sebebiyle ödül olarak, gerekse karşılarına aldıklarında halifelik makamından indirilecekleri korkusuyla, Türk Komutanları iktâ yöntemiyle değişik bölgelerin valiliklerine tayin etmişlerdir. Ancak bu komutanlar vali olarak tayin edildikleri yerlere gitmeyip, yerlerine güvendikleri bir adamlarını nâib (=vekil) olarak gönderirlerdi.269 İşte Tolunoğlu Ahmed'in de Mısır'a gelmesi böyle olmuştu. Tolunoğlu Ahmed, öldürülünceye kadar Bayık Bey'in, daha sonra da yine bir üst düzey Türk komutanı ve aynı zamanda kayınpederi olan Yarcûh et-Türkî'nin nâibi olarak Mısır'da görev yaptı. Yarcûh öldükten sonra ise, güçlü ordusu ile Mısır'ın yönetimini bırakmayarak, halife tarafından da tanındı.270 Böylece o, bağımsızlık yolunda faaliyetlere başlamış oluyordu.

Esasen vali nâibliğinden başlayarak, valiliğe ve oradan da devlet başkanlığına değin bir seyir izleyen Tolunoğulları'nın en üst düzey yapılanması dikkate alındığı için, konunun "Valilik ve Devlet Başkanlığı" adı altında ele alınmasının daha uygun olacağı düşünülmüştür.

Tolunoğulları Devleti başlangıç itibariyle vali nâibliği ile başlamıştır. Yukarıda bahsedildiği gibi Ahmed, önce Bayık Bey ile Yarcûh et-Türkî'nin nâibi sıfatıyla Mısır'da bulunmuştur.271 Daha sonra her iki komutan-valinin ölümlerini müteâkiben, Abbasî halifeleri tarafından doğrudan atanan veya daha doğru ifade ile tanınan Mısır valisi olmuştur.272 Özellikle Şam bölgesinde vali olan İsa b. Şeyh'in Abbasîlere karşı isyanını bastırmakla görevlendirildiğinde, oluşturduğu 100 bin kişilik ordunun kendisine verdiği güçle halifelik makamını tanımadığını ilân etmiş ve yönetiminde bulunduğu coğrafyanın bağımsızlığı, kendisinin de devlet başkanlığı yolunda adımlar atmıştır. Hatta o, İbn Zülâk'ın verdiği bilgiye göre Mısır'da halifeliğini de ilân etmiştir.273

Böyle bir tasnif yapmaktaki amaç ise, Mısır'ın idarî yapısında yer alan kurumların yöneticilerini, atama noktasında yetkilerin kimlerde olduğunu belirtmek içindir. Çünkü Ahmed b. Tolun vali nâibi olarak Mısır'a geldiğinde, ordu komutanlığı hariç, yönetim kademelerindeki bütün görevliler, kadılar, Harac âmilleri, İnşâ âmilleri (kâtipler), Şurta emirleri, doğrudan halife tarafından atanıyorlardı. Hatta Ahmed b. Tolun tek başına vali olduğunda bile bu kurumlara atamalar halifeler tarafından yapılmaktaydı. Bu konuda Kindî'nin "Kitâbu'l-Vulât ve Kitâbu'l-Kudât" isimli eserinde pek çok örnek bulmak mümkündür.274

Ahmed b. Tolun'un Bayık Bey ve Yercûh öldükten sonra, önce valiliğini daha sonra da bağımsızlığını ilân etmesindeki en önemli sebep halife Muktedî'nin kardeşi Ebu'l-Abbas Muvaffak ve onun Şam nâibi Amaçur et-Türkî olmuştur. Tabii burada, Ahmed b. Tolun'un kendisine güven veren 100 bin kişilik ordusunu kurmasına sebep olan, Amaçur'dan önceki Şam valisi İsa b. Şeyh'in Abbasî halifeliğine isyanı da önemlidir. Önce İsa b. Şeyh'in, Şam bölgesinin haracını (vergilerini) Bağdat'a göndermemesi, ardından da Mısır haracına el koyması, Ahmed b. Tolun'un halife Muktedî'nin emriyle Şam isyanını bastırmak için 100 bin kişilik bir ordu kurmasına sebep olmuştur. Bu da Ahmed'in askerî açıdan güçlenmesini intaç etmiştir. Daha sonra da Muvaffak'ın Şam bölgesine tayin ettiği Amaçur et-Türkî'nin Tolunoğlu Ahmed'den Şam bölgesini kendisine bağlamasından korktuğu için, Muvaffak'ın tahrik etmesi neticesinde onun Ahmed'e kötü davranması, nihayet ikisinin arasının açılması ve bağımsız bir Tolunoğlu Devleti'nin kurulmasını, dolayısıyla Ahmed b. Tolun'un Devlet Başkanlığı yolunun açılmasına sebep olmuştur. Bundan sonra Ahmed, artık Mısır'da bir devlet başkanı sıfatıyla bütün görevlileri kendisi tayin etmiş ve azletmiştir. Yine Abbasîlerden ayrı bir devlet olduğunun göstergelerinden biri olan sikkeleri sadece kendi adına darbettirmesidir. Ahmed b. Tolun'un ölümünden sonra ise, Türk Devlet Geleneği çerçevesinde ordu komutanlarından ve eşraftan oluşan Kurultay toplanmış ve devlet başkanlığını, daha önce babasına isyan eden büyük oğlu Abbas'a değil, Ahmed'in ikinci oğlu Humâraveyh'e vermiştir. Tolunoğlu Ahmed de ölmeden önce oğulları veya kardeşleri arasından birini kendisine vâris bırakmamıştır. Bu da Emevîler ve Abbasîlerde görülen veliahtlık sisteminin uygulanmadığını göstermektedir. Humâraveyh, Ceyş, Harun ve Şeyban'ın başa geçmelerinde de aynı yolun takip edilmiş olması, Tolunoğulları Devleti'nde Türk Devlet Geleneği'nin aynen devam ettirildiğini göstermektedir. Bu da bize Türklerdeki Kut Anlayışını hatırlatmaktadır. Gerçi ömrü 36 yıl gibi çok kısa ve sadece 5 devlet başkanına sahip olmuş bir devlet için bu şekilde kesin ifadelerle genelleme yapılması çok cesurca karşılanabilir. Ancak devlet başkanlığı sisteminde Müslüman olmalarına ve Abbasîler içinden çıkmalarına rağmen veliahtlık usûlüne hiç başvurmamaları, yani yerlerine geçecek olanları önceden isim olarak belirlememeleri ve hükümdar âilesinden olan kişilerin hepsinin bu hakka sahip olarak görülmeleri, önde gelen Türk komutanlar tarafından hânedan âilesi arasından seçim yapılması, seçilenlerin yetersiz görüldüğünde alaşağı edilmesi, Türk Devlet Geleneği'ndeki Devlet Başkanlığı seçimini hatırlatmaktadır. Tek fark hükümdar olan kişinin ordudan, devletteki yüksek idarî makamlardan ve halktan İslâmî usullerle bîat almasıdır.275 Bu da burada önemli bir özellik arzetmektedir.

Ahmed b. Tolun'un Abbasî halifesini tanımadığını açıklamasından, hatta İbn Zülak'a göre halifeliğini ilân etmesinden sonra, Mısır ve Suriye topraklarında, komutanları ve aşağıda ele alınacak divanların başına kendisinin tayinler yapması da bir gelenek olarak yıkılıncaya kadar devam etmiştir.276

Tolunoğulları Devleti'nde bir diğer önemli üst düzey yöneticiliğin de Vezirlik olduğu anlaşılmaktadır. Kindî'nin verdiği bilgiye göre, Ahmed b. Tolun 28 Nisan 878'de Şam bölgesine sefere çıkarken Mısır'da yerine bıraktığı oğlu Abbas'a kendi kâtibi Ahmed b. Muhammed el-Vâsitî'yi vezir olarak bırakmıştır.277 Mes'ûdî'nin verdiği bilgiye göre ise, Humâraveyh'in vezirliğini yapan Ali b. Ahmed el-Mâzerâî ve onun oğlu Ebû Bekr b. Ali b. Ahmed el-Mâzerâî'den bahsedilmektedir.278

Vezirlik konusunda kaynaklarda bundan başka bilgi bulunmamaktadır.

***

Devlet başkanlığına vekâlet konusuna gelince, bu konuda Ahmed b. Tolun'un ve diğerlerinin Mısır'dan ayrıldıklarında yerlerine ya oğullarından birini ya da Şurta veya Harac emirlerinden birini bıraktıkları görülmektedir.279 Yine hükümdar öldüğü zaman yerine yenisi seçilinceye kadar Şurta emirleri devletin idaresini geçici olarak üstlenirlerdi.280

2. Divanlar

Divan kurumu bugünkü anlamda bakanlık demektir. Bu konuyu daha iyi anlamak için öncelikle Divanların kuruluşu ile ilgili kısa ve özlü bir bilgi vermek yerinde olacaktır.

Hz. Ömer'in halifeliği dönemi (634-643) İslâm fetih hareketleriyle geniş bir coğrafyanın hâkimiyet altına alındığı bir dönemdir. Bölgedeki iki süper güç olarak tanımlanabilecek Bizans ve Sasânî imparatorluklarına karşı mücâdele içine girilmiş, Bizans'tan Suriye, Filistin, Mısır alınırken (637-641), Sasânî İmparatorluğu da 643'de yıkılmıştır. Kısaca ifade etmek gerekirse, İslâm hâkimiyetine giren coğrafyanın büyüklüğü Arap Yarımadası ile birlikte, doğuda Fırat ve Dicle nehirlerinden, batıda Kuzey Afrika'da Berka ve Trablusgarb'a kadar geniş bir coğrafî alan olmuştur.

Tabii ki bu kadar geniş bir coğrafyanın idaresi de yeni bir devlet teşkilatı ile mümkün olabilirdi. Toprakların idaresi ve bu topraklarda yaşayan gayr-i müslimlerin durumu, vergiler, asayiş, ulaşım ve haberleşme ve hepsinden önce yukarıda sayılanların yapılabilmesi için fethedilen bu yerlerin elde tutulabilmesi için yeni tedbirlerin alınması zarurî idi. Ayrıca bu bölgelerin fethedilmesi neticesinde alınan ganimetlerin taksimi, toplanacak vergiler v.b. gibi konular da Hz. Ömer'in önünde duran konulardı. İşte bu problemler sonucunda Hz. Ömer ilk olarak, gerek alınan ganimetlerin dağıtılması gerekse fethedilen toprakların idaresinin nasıl yapılması gerektiği hususunda bazı sahabilerle yaptığı istişâreler sonunda Medine'de Divan'ı kurdu. Ancak bu Divan genel anlamda ganimetleri dağıtan, askerlere maaş veren, savunma ve fetih amaçlı harcamalar yapan bir Divandı. Zamanla gerek Medine'de, gerekse hâkimiyet altına alınan toprakların idaresi yönüyle bu Divan, içinden pek çok divanı çıkardı. Divanu'l-Ceyş (Ordu Divanı, Savunma Bakanlığı) özel anlamda oluşturulan ilk divan oldu. Askerlerin maaşları, askere alınmaları, terhisleri, ordunun ihtiyaçları, fethedilen yerlerdeki asayişi sağlama gibi konulara bu divanda bakılırdı. Daha sonra ordunun sadece fetihlerle ve savunma ile ilgilenmesi düşünülerek, fethedilen yerlerdeki asayişin sağlanması için, ordunun içinden seçilen askerlerden oluşan Divanu'ş-Şurta (Polis Teşkilatı) kuruldu. Yine gerek yerli halkın kendi aralarında veya Müslümanlarla, gerekse Müslümanların kendi içlerindeki ihtilafları çözmek için Divanu'l-Kadâ (Kadılık Teşkilatı, Adalet Bakanlığı) oluşturuldu.

Fethedilen yerlerden ergenlik çağına gelmiş, eli silah tutabilecek sağlam ve sağlıklı erkeklerden alınan Cizye ile toprak ve ürünlerinden alınacak vergileri (harac vergileri) düzenleme, bu vergilerin gerek Medine'deki Beytülmâl'e gönderilmesi, gerekse mahallinde çeşitli ihtiyaçlar için harcanması, diğer divanlara tahsisât verilmesi gibi konular için Divânu'l-Harac (Maliye Teşkilatı, Maliye Bakanlığı) kuruldu. Hz. Ömer döneminde belli bir teşkilatı olmayan ulaştırma ve haberleşme için Emevîler'in ilk halifesi Muâviye zamanında Divanü'l-Berîd (Posta Teşkilatı, Ulaştırma Bakanlığı) müessesesi oluşturuldu. Gerek Emevîler ve gerekse Abbasîler dönemlerinde, daha önce yukarıda sayılan divanların uhdesinde olan bazı işler için, zamanla Divanü'l-Ahbâs (Vakıf Divanı, Vakıflar Bakanlığı), çeşitli yazışmalar için Divanü'l-İnşâ (Özel Kalem Müdürlüğü) gibi daha pek çok divan kuruldu.281 Kısaca belirtmek gerekirse Hz. Ömer ile İslâm toplumu devlet teşkilatlanmasına başladı. Abbasîler döneminde de büyük ölçüde tamamlandı. Burada şunu da ilâve etmek gerekir ki, Müslümanların hâkimiyeti altına giren değişik millet ve kültürlere mensup geniş halk kitleleri de zamanla, bu devlet teşkilatından etkilendiği gibi, ona pek çok yeni unsurlar da katılarak çeşitlenmesini sağladı. İşte Tolunoğlu Ahmed'in Mısır'da kurduğu devlet de, Abbasîler içinden çıktığı için ilk defa Hz. Ömer'in oluşturduğu devlet teşkilatından, Türk olduğu içinde Türk Devlet Geleneği'nden izler taşıyan bir teşkilat görüntüsündedir. Yani teşkilatlanma bakımından İslâm-Arap geleneğinin, yönetim anlayışı olarak Türk Devlet Geleneği'nin hakim olduğunu söylemek mümkündür.

Bu kısa girişten sonra Tolunoğulları'nın Devlet Teşkilatına, yani divanlarına geçebiliriz.

Divanü'ş-Şurta bugün Emniyet Teşkilatı (Polis Teşkilatı) olarak işlevini hemen bütün devletlerde sürdürmektedir. Ordu gerek fetih, gerekse savunma amaçlı olarak dışa dönük iken, Şurta Teşkilatı dahilî asayiş ile ilgilidir. Ancak hemen belirtilmesi gereken önemli bir nokta Ortaçağda Şurta Teşkilatı'nın yeri ve önemi devlet idaresindeki etkisi günümüzle kıyaslanamayacak kadar fazladır. Silahlı güç olması sebebiyle dahilde diğer devlet kurumlarının önünde bulunmaktaydı. Bu durum Tolunoğulları'nda da böyleydi. Ahmed b. Tolun Mısır'a vali nâibi olarak geldiğinde bölgenin Şurta Emiri (Sahibu'ş-Şurta) Bulğaya idi. Ordunun komutanı olan Ahmed Mısır'a girdikten yaklaşık bir ay sonra Şurta Emirini değiştirmiş ve yerine Türk Bozan'ı tayin etmiştir.282 Böylece o, iki silahlı gücü kontrolüne almıştır.

Amr b. el-Âs'ın Mısır'ı fethinden sonra Fustat'ın kurulmasıyla Şurta Emirliği de burada faaliyet göstermeye başlamıştı.283 Ebû Avn Abdülmelik'in 750-751'de Fustat şehrinin kenar mahallelerinde kurduğu Asker şehri, hem askerî karargah, hem de Şurta Emirliği'nin merkezi oldu.284 Bu Şurta merkezi Yeşkûr Dağı eteklerine kurulduğu için, "Yukarı Şurta Emirliği" (= Şurtatü'l-Ulyâ), eskisi de Fustat şehrinde daha alçak zeminde olduğu için "Aşağı Şurta Emirliği" (=Şurtatü's-Süflâ) olarak isimlendirildi ve her ikisi de faal tutuldu.285 Tolunoğulları Döneminde de bu iki Şurta merkezi işlevini devam ettirmiştir.286

Şurta Teşkilatı'nın başında bulunan kişiye "Sahibü'ş-Şurta" denilmiş ve sorumlu olduğu bölgenin dahili asayişinden sorumluydu. Bu çerçevede ticaret, çarşı-pazar fiyatları, gümrük işleri, kendi bölgesine girip çıkanları kontrol, kadı'nın verdiği hükümleri uygulama gibi görevleri vardı.287 Ayrıca bağlı olduğu valiye düzenli olarak raporlar sunardı.288 Zaman zaman vakıf işlerine baktıkları da görülmektedir.289

Tolunoğulları zamanında Şurta Emirleri'nin sık sık değiştiği görülmektedir. Bu da silahlı güç olan teşkilatın başındaki kişinin güçlenmesini önlemeye mâtuf olmalıdır.

Kindî'nin "Kitâbü'l-Vulât ve Kitâbu'l-Kudât" isimli eseri incelendiğinde, Tolunoğulları'nın Şurta emirlerinin sayısının 14 olduğu görülmektedir. Bu 14 kişinin bazıları ikişer, üçer defa olmak üzere 18 defa görev almışlardır.290

Divanü'l-İnşâ, Tolunoğulları Devleti'nde önemli bir kurumdu. Resmî belgelerin hazırlanması, kayda alınması ve gerekli yerlere gönderilmesi, gelen resmi yazıların ilgili devlet kurumlarına ulaştırılması işleriyle ilgilenirdi. Daha önceleri Abbasilere doğrudan bağlı olan bu divan Mısır'da ilk defa Tolunoğulları döneminde Mısır'a has bir kurum haline getirilmişti, ki bunun anlamı devletin resmi işlerini Abbasilere bağlı olmadan doğrudan yapması anlamına gelmekteydi. Yani Tolunoğulları diğer devletlerle olan ilişkilerinde Abbasi halifeliğini devre dışı bırakmış oluyordu.

Tolunoğlu Ahmed Mısıra vali nâibi olarak geldiğinde, bağlı olduğu Bayık Bey ona yardımcı olarak Ahmed b. Muhammed el-Vâsıtî'yi vermişti, ki o Ahmed b. Tolun'un yazışmalarını hazırlıyor, devlet idaresinde ona yardımda bulunuyordu.

Teşkilatın başında Baş Katip denilen üst düzey bir devlet adamı bulunurdu ki bu kişilerin ilki yukarıda adı geçen Ahmed b. Muhammed el-Vâsıtî'dir. Daha sonra el-Vâsıtî vezirlik makamına geçince kendisine bağlı olmak üzere yerine Muhammed b. Recâ atanmıştır.291 Bunun yanında el-Vâsıtî Mısır'dan ayrıldığında yerine Cafer b. Abdulgaffâr'ın baktığı da görülmektedir.292 Mısırlı tarihçi Hasan İbrahim Hasan, Tolunoğlu Ahmed'in bu şahsı Mısırlı olduğu için tercih ettiğini, Mısırlı bir kâtibin hem mahalli imkanları daha iyi kullanabileceğini ve hem de yerli halk ile daha iyi ilişkiler kurup, halkın ihtiyaçlarına göre hareket edip, Mısır'ın menfaatlarını koruyacağını düşündüğü için tayin ettiğini İbnü'd-Dâye'den yaptığı nakille ifade etmektedir.293

Humâraveyh zamanında ise, bu görevi Ali b. Ahmed el-Mâderâî ve onun oğlu Ebû Bekir Ali b. Ahmed el-Mâderâî yapmışlardır.

Divanü'l-Berid'in başında, Ahmed b. Tolun Mısır'a geldiğine Şukayr el-Hâdim bulunmaktaydı. Ancak Ahmed onu hemen değiştirmiş ve yerine Ahmed b. Hüseyin el-Ahvazî'yi atamıştır.294 Ahmed b. Tolun Abbasî hilâfetine karşı mücadele içine girdiğinde bu teşkilâtı kullanmıştır. Hatta, Abbasîlerin Posta Teşkilâtı'nın başına kendi adamlarından birini tayin ettirmeyi başarmış ve onun sayesinde hasmı olan Ebû Ahmed Muvaffak'ın kendisi hakkındaki faaliyetlerinden haberdâr olmuştur.295

Humâraveyh zamanında da aynı görevleri yürüttüğü anlaşılan bu teşkilât, onun kızı Katru'n-Nedâ''nın ve çeyizinin Bağdat'a götürülmesi işini de üstlenmişti. Bu dönemde Posta teşkilâtının başında Abdullah b. el-Cessâs bulunmaktaydı.296

903 yılında ise, bu kurumun başında el-Lü'lüî isimli biri görev yapmaktaydı.297

Divanü'l-Kadâ (Kaza=Adalet Teşkilâtı), Tolunoğulları zamanında oldukça rahat çalışan kurumlardan biri olmuştur. Ahmed b. Tolun'un en meşhur kadısı Bekkâr b. Kuteybe'dir. Kendisi Hanefî mezhebinden olmasına rağmen, bu dönemde Şafi kadılar da görev yapmış, rağbet görmüş ve verdikleri kararlara da müdâhele edilmemiştir. Yani kadılar mensup oldukları mezheplere göre karar verebilmişlerdir. Tolunoğulları döneminin kadıları doğruluk ve haktan sapmayan kişiler olarak tanınmışlardır.298 Ahmed b. Tolun kadılara verdiği öneme münâsip olarak onlara çok iyi ücret vermekteydi. Meselâ, baş kadı Bekkâr b. Kuteybe'nin aylığı 1000 dinar idi.299

Kadılar bağımsız olarak karar verme haklarına sahip olmalarına rağmen, konu siyasî bir gelişme ile ilgili ise, bu takdirde kadılara müdâhele etmekten de çekinilmemiştir. Hatta onların devlet başkanının isteği doğrultusunda kararlar almaları da istenmiştir. Bunun en güzel örneği, Ahmed b. Tolun'un Muvaffak ile olan mücadeleleri sırasında, Muvaffak'ın veliahtlıktan azlettirmek için baş kadısı Bekkâr b. Kuteybe başkanlığındaki kadılar heyetinden bu yönde bir karar almalarını talep etmesidir. Ancak Bekkâr ve diğer kadılar bu kararı (fetvayı) vermemişler ve neticede cezalandırılmışlardır.300 Esasen dini konularda kendisini yetiştirmiş olan Ahmed b. Tolun kendisi de fetva verebilecek seviyede fıkıh bilgisine sahip olmakla, kadılarının vermediği fetvayı vermiş ve aynı zamanda devlet adamlığı tecrübesini de kullanarak Muvaffak'ı veliahtlıktan azlettiğini ilân etmekten çekinmemiştir.

Divanü'l-Harac (Maliye Teşkilâtı) Mısır'da her zaman önemli bir kurum olmuştur. Halife Hz.Ömer Mısır'ın Amr b. el-Âs tarafından fethini müteâkip, buranın valiliğini Aşağı ve Yukarı Mısır diye ikiye ayırmış, Yukarı Mısır'ın valiliğini Amr'da bırakırken, Aşağı Mısır'ın valiliğine Abdullah b. Sad b. Ebî Serh'i atamıştır. Onun bu uygulamadaki amacı, paranın ve askerî gücün tek elde toplanmasını istememesi, böylece muhtemel bir isyanda devletinin başına bir gâile açılmasını önlemektir. Hz.Ömer'den sonra da, özellikle Emevîler döneminde bir kaç istisna dışında, harac âmilleri genelde valilerden ayrı olarak atanmışlardır. Bu durum Abbasîler devrinde de devam etmiş, halifeler Mısır'a yaptıkları vali tayinlerinde harac âmilliğini, genel valilikten ayırmışlar ve doğrudan kendilerine bağlı bir kurum halinde tutmuşlardır.301 Ahmed b. Tolun'un tayini de ilk aşamada aynı olmuştur. Onun Mısır'a vali olarak geldiği dönemde halife Mütevekkil'in atadığı Ahmed b. Müdebbir harac âmili idi.

İbn Müdebbir Mısır'da güçlü bir konuma sahipti. Mısır'a geldiği sırada bu gücünü Ahmed b. Tolun'a karşı da kullanmak istemiş, fakat Ahmed b. Tolun buna izin vermeyince aralarında bir mücadele başlamıştır. Neticede Berid âmili Şukayr el-Hâdim'i de yanına alan İbn Müdebbir, Abbasî sarayında yönetim sınıfında bulunan kardeşi vasıtasıyla Ahmed b. Tolun'u azlettirmek istemiş, ancak Ahmed, kendisi adına nâiblik yaptığı Bayık Bey aracılığı ile İbn Müdebbir'in bu teşebbüsünü bertaraf etmeyi başarmıştır. Bu defa Ahmed b. Tolun onu Bayık Bey vasıtasıyla azlettirmiş, bu görevi de kendi üzerine almıştır. Sonra da kendi adamlarından, önce Muhammed b. Hilal'i, ardından da Ahmed b. Muhammed eş-Şücâ'yı bu makama tayin etmiştir. Ancak işin peşini bırakmayan İbn Müdebbir Halife Maktedî ve Mu'temid zamanlarında iki defa Mısır'ın harac âmilliğine getirilmesine rağmen, burada kalamayacağını anlayınca kendi isteğiyle Şam bölgesi harac âmilliğine tayin edilmiştir.302

İbn Müdebbir Mısır'da harac âmili iken topladığı vergilerle halkı ezmiş ve zulme varan uygulamalar yapmıştı. O Haracî 303ve Hilalî304 adıyla iki çeşit vergi toplamaktaydı. Onun bu uygulamaları olumsuz sonuçlar vermiş ve Mısır'ın vergileri oldukça düşmüştü. Sadece 800.000 dinar vergi toplanabiliyordu. Halbuki onun görevden alınmasından sonra bu vergiler Ahmed b. Tolun'un aldığı tedbirlerle yıllık 4.300.000 dinara ulaşmış,305 buna mukabil ucuzluk ve bolluk olmuş, on irdebb306 buğdayın ederi bir dinar olmuştur.307

Divanü'l-Ceyş, yani ordu divanı Tolunoğlu Ahmed'in önem verdiği divanlardan biri olmuştur. Askerlerin yazıldığı, kayıtlarının tutulduğu, maaşlarının ödendiği, silah ve mühimmat ile diğer askeri ihtiyaçların tespitinin yapıldığı kurumdur. Gerek Tolunoğlu Ahmed ve gerekse oğlu Humâraveyh bu divanla doğrudan kendileri ilgilenmişlerdir. Katâî şehrinin kurulması ve daha çok askerî amaçlı bir meydan yapılması işi bunun en güzel örneğidir. Bu divan, Hz. Ömer dönemindeki görev ve yetkileriyle paralellik arzetmektedir. Ordunun teşkili, askerlerin seçimi, erzak ve techizât temini, maaşların ödenmesi, askeri karargahların yapımı ve ordu mensuplarının kalacakları evlerin yapılması gibi görevleri uhdesinde toplamaktaydı.

B. Ordu

Tolunoğulları Devleti'nin ordu teşkilatını iki kısım halinde ele almak mümkündür: 1. Kara Ordusu, 2. Deniz Ordusu (Donanma).

1. Kara Ordusu

Ahmed b. Tolun, 868'de Mısır'a vali nâibi olarak atanırken yanındaki ordusunun sayısı hakkında bilgi bulunmamaktadır. Ancak tahminî olarak 20 bin civarındaki askerî gücü ile Mısır'a girdiğini düşünmek mümkündür. Çünkü, onun Fustat'ta görevine başladıktan 2 yıl sonra, 870'de 100 bin kişilik bir orduya sahip olduğu ve bunun Mısır'da bulunan Türklerle takviye ile 24 bininin Türk olduğu dikkate alınırsa, yukarıda verilen sayı mâkul olmaktadır. Birinci bölümde belirtildiği üzere,308 Şam nâibi İsa b. Şeyh halifeliğe karşı isyan etmiş, onun üzerine yürüme görevi de Tolunoğlu Ahmed'e verilmişti. O da halifeliğin emri doğrultusunda 100 bin kişilik bir orduyu; 24 bini Türk, 40 bini zencî (Sudan'lı, Nübe'li ve diğer Güney Afrikalılar), 7 bini Arap, geri kalanı Kıptî, Rum ve Berberî kökenli olmak üzere oluşturmuştur.

İşte Ahmed b. Tolun'un Mısır'da oluşturduğu ve kendisini halifeliğe karşı cesaretlendiren ordu bu şekilde oluşturulmuştur.

Ordudaki güç dengesinin, ilk bakışta sayıca fazla olmaları sebebiyle siyahî askerler de olduğu akla gelmesine rağmen, Türkler lehine olduğu görünmektedir. Çünkü asıl merkezî ordu Türklerden oluşmaktaydı ve emir-komuta zinciri de Tolunoğlu Ahmed'den başlayarak Türklerin elindeydi.309 Diğer unsurlar ordunun askerleriydiler. Bu konuda belirtilmesi gereken bir husus da, Türkler dışındaki birliklerin her birinin kendi içlerinden komutanlarının olduğudur. Ancak bu komutanlar birlikleri adına yine Türk komutanlara karşı sorumludurlar ve onların emri altındaydılar.310 Ancak Humâra veyh'ten sonra özellikle Harun ve Şeyban kendi zamanlarında, yönetime karşı bazı Türk komutanların cephe almalarından sonra, Türk olmayan unsurlardan da ordu komutanları atamışlardır. Meselâ, Kıptîlerden Ahmed el-Kıptî, Rumlardan Humâraveyh'in kölesi olan Sâfî, Berberîlerden Hasîf el-Berberî gibi.311

Müslüman Arapların Tolunoğulları devrinde askerî alanda pasif kaldıkları ve emir-komuta zinciri içinde hiç bulunmadıkları anlaşılmaktadır. En azından dönem ile ilgili kaynaklarda bu konuda bilgi bulunmamaktadır. Ancak Makrizî'nin "Hıtat"ında, halife Mu'tasım'ın Mısır'da Arapların ordudan çıkarılmasını (divan defterlerinden silinmesini) ve yerlerine Türklerin alınmasını emrettiğine dâir bir rivâyet bulunmaktadır312 ki, bu bilgi Arapların pasif kalmalarını açıklar mâhiyettedir.

Zencilerin (siyahîlerin) ise, Humâraveyh zamanında önem kazandıkları görülmektedir. Humâraveyh'in el-Muhtâra (seçilmişler) adını verdiği313 Özel Muhâfız Birliği, Sudanlı ve Nûbeli askerlerden oluşmuştur. Bu durum onların ordu içindeki durumunu güçlendirmiştir. Ancak kaderin garip bir tecellisidir ki, Humâraveyh'in ölümü de onların elinden olmuştur.314

Rumlar ise, Ceyş ve Harun dönemlerine kadar sadık askerler olarak, sadece kendi komuta kademeleri içinde bulunuyorlarken, Ceyş'ten sonra özellikle Bunguduş ve Humâraveyh'in kölesi Sâfî315 gibi Rumlar üst düzey komutanlıklara getirilmişlerdir. Bunun da en önemli sebebi, gerek daha önceki sadakâtları, gerekse Ceyş'e ve Harun'a karşı gelişen muhâlefet karşısında, bu iki hükümdarın Türk olmayan unsurlara dayanmak istemesi olarak düşünülebilir. Ancak bu komutanlar emirlerindeki askerleri ile yıkılma döneminde Tolunoğulları ordusundan ayrılmışlar ve serbestçe hareket etmeye başlamışlardır. İbn Tağrıberdi, Sâfî'nin ordusu ile birlikte Harun tarafından Remle'ye gönderildiğini, onun daha sonra, Mısır'ı alan hilâfet ordusuna katıldığını nakletmektedir.316 Bunguduş ise, orduda fazla etkinliği olmayan komutanlardandı.317

Devletin başı ordunun da başıydı. Unvan olarak "Emir" kavramıyla ifâde edilirdi.318 Ayrıca hânedan üyeleri de üst düzey birer komutandı ve "Emir" ünvanı ile anılmaktaydı. Bunlara ikinci dereceden Emir demek doğru bir yaklaşım olabilir. Hânedân dışından olup da, Emir ünvanıyla taltif edilen tek kişi ise Togaç b. Cuff'tur.319 Emirden sonra, Kâidu'l-Ceyş (Ordu Komutanı) gelirdi. Bunlar da genelde Türkler arasından seçilmekteydiler. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere Rumlardan, Kıptîlerden ve Berberîlerden de komutan düzeyinde atamalar yapılmaktaydı. Yine bir siyahî olan Lü'lü (Ahmed b. Tolun'un kölesi) Şam bölgesine bağlı bir beldenin komutanlığını yapmıştır.320 Ayrıca değişik milletlerden ve gruplardan oluşan askerî birliklerin başında, hangi milletten ise kendilerinden alt kademe komutanlar bulunurdu.

Ordunun merkezi başkent Fustat idi. Ancak daha sonra Ahmed b. Tolun'un Fustat'a bitişik olarak yaptırdığı Katâî şehri askerî merkez oldu. Bu da Fustat Camii'nin, asker sayısının artmasını müteakip, yetersiz hale gelmesi, cemaatin bu durumu Tolunoğlu Ahmed'e bildirmeleri, onun Fustat'a bitişik olarak Yeşkûr Dağı eteklerine askerleri için yeni yerleşim alanı yaptırması ile sonuçlanmıştır. Şehre Kataî isminin verilmesi ise, orduda değişik milletlerden oluşan kıtalar için, her birine ayrı ayrı mahalleler tahsîs edilmesi ve şehrin bölümlere ayrılması sebebiyledir.321 Emir ve Kâidü'l-Ceyş Fustat'ta bulunurken, diğer komutanlar genelde Kataî şehrinde oturmuşlar ve kendilerine bağlı birliklerin başında olmuşlardır. Ayrıca Berka, İskenderiyye, Dımeşk, Halep ve Tarsus Tolunoğulları'nın garnizon şehirleriydi.322

Ordudaki askerler maaşlıydı. Maaşları her ay muntazam ödenmekteydi. Meselâ, Humâraveyh zamanında ordunun yıllık gideri, maaş, techizât ve diğer giderler dahil olmak üzere, 999 bin altın idi.323

Kara ordusunun iki ana kısımdan oluştuğu görülmektedir. Bunlar süvarî ve piyade birlikleridir. Atlı birlikler genelde Türklerden, yaya birlikleri de siyahîlerden oluşmaktaydı. Esasen bu durum Türklerin ordu içinde asıl unsur, siyahîlerin de yardımcı unsur olduğu anlamını taşımaktadır. Ayrıca, her orduda olduğu gibi levâzım, lojistik, öncü, artçı, v.b. gibi bölüklerin varlığı hakkında kaynaklarda açıkça bir bilgi olmamasına rağmen var olduğu düşünülmesi gereken bir husustur.

Tolunoğulları'nın savaş düzeni hakkında da kaynaklarda bilgi bulmak zordur. Ancak yukarıda bahsedilen birliklerin olduğu muhakkaktır. Yine Humâraveyh'in Muvaffak ile yaptığı Tavahin Savaşı'nda, kaynakların "Kemîn" adını verdikleri bir birlikten bahsedilmektedir.324 Ebulfez Elçibey "Tolunoğulları Devleti" isimli kitabında bu rivâyete dayanarak, ordu içinde "Kemîn" bölüğünün olduğunu ifade etmektedir ve bunun pusu bölüğü olduğunu söylemektedir.325 Esasen o, Taberi'ye dayanarak bu ifâdeyi kullanmakta haklıdır. Çünkü Taberi'de aynen böyle bir cümle yer almaktadır.326 Ancak mesele diğer kaynaklardan da tetkik edildiğinde, Tolunoğulları Ordusu'nda böyle bir pusu bölüğünün olmadığı anlaşılmaktadır.327 Esasen her ordunun savaşa girmeyen, yedekte bekleyen birlikleri olabilir. Ancak, Tavahin Savaşı'ndaki durum "Kemîn Bölüğü" ile ilgili değildir. Burada denizden gönderilen Sa'd el-Eyser komutasındaki birliğin, gecikmeli olarak, Humâraveyh'in mağlubiyetinden sonra savaş alanına gelmesi, hilâfet ordusunun da, Humâraveyh'in Mısır'a kaçmasından sonra gevşeyip, savaş düzeninden çıktığı bir anda Sa'd el-Eyser'in ani baskınına uğrayarak yenilmesi söz konusudur. Kaldı ki, rivâyetin devamında Sa'd el-Eyser'in Humâraveyh'in yenildiğinden haberinin olmadığı da bildirilmektedir.328 Pusu kurmada ise, asıl ordu ile pusuda bekleyen askeri birliğin irtibatlı olması kaçınılmaz bir gerçektir.

Orduda kullanılan silahlar ve askerî malzemeler ise, dönemin silahlarıyla paralellik gösterir. Asıl silahlar kılıç, kalkan, mızrak, ok gibi malzemelerdir. Bunun yanında mancınık kullanıldığı da Tarsus'un muhasarası sırasında dikkati çekmektedir.329 Binek olarak at, deve ve katırlardan faydalanıldığı görülmektedir.330

Tolunoğulları Devleti'nde ordunun içtimâsı için ve törenler için de büyük bir meydanın yapıldığı kaynaklarda zikredilmektedir. Bu konuda Ahmed b. Tolun'un Hıristiyan ve Yahudî mezarlıklarını başka bir yere naklettirip, buraya askerlerin geçit törenleri, ictimâ törenlerde kullanılmak üzere büyük bir meydan yaptırdığı,331 Humâraveyh'in de aynı amaçla babasından daha büyük bir meydan açtırdığı332 görülmektedir. Kazanılan zaferlerin kutlamaları, törenlerde askerî geçitler buralarda yapılır ve her askerî birlik, kendisine ayrılan kapılardan meydana girer, burada toplanırdı. Yine, askerlerin savaşlarda atlarını daha mâhirâne kullanmalarını sağlamak için, bir nevi askerî eğitim amaçlı at yarışı meydanları da kurulmuştu. Süvarî birlikleri kendilerini ve atlarını bu meydanlarda eğitirler, zaman zaman da çöllere çıkarak, zor şartlara kendilerini hazırlarlardı.333

2. Donanma

Mısır coğrafya olarak Akdeniz'e sahili olan, geniş bir yatağa sahip olan Kızıldeniz sebebiyle de bölgenin içlerine kadar gemilerin girebildiği bir konuma sahiptir. Ayrıca, Tolunoğulları'nın Suriye-Filistin bölgesine hâkim olmaları da, onların Suriye sahillerinde donanma sahibi olmalarını zorunlu kılmaktaydı. Esasen, tarih boyunca yerleşim alanlarının genelde suyun bulunduğu yerlerde kurulması, Mısır'da da Nil Nehri boyunca pek çok köy, kasaba ve şehir merkezlerinin olması, hatta başkent Fustat'ın da Nil Nehri kenarında kurulmuş olması dışarıdan gelen donanma saldırılarında Mısır'ın başkenti için tehlike yaratabileceği dikkate alındığında donanmanın, ticaret yönüyle bakıldığında da denizciliğin Mısır için ne kadar önemli olduğu açıkça görülür.

Ahmed b. Tolun'un donanması ile ilgili ilk bilgi 876 yılına aittir. Bu yılda Muvaffak'ın emri ile Mısır'a hareket eden Musa b. Boğa'ya karşı Ahmed b. Tolun savunma amaçlı olarak Nil Nehri üzerindeki Ravza Adası'na bir kale yaptırmış ve 100 adet savaş kayığını adanın etrafına yerleştirmiştir.334 Ayrıca aynı yıl savaş gemisi yapımı için tersaneler kurulmuştur.335

878'de Şam bölgesi kıyılarını ele geçiren Ahmed b. Tolun burada da yeni bir sahil şeridinin sahibi olmaktaydı. O, Tarsus ve Antakya'daki savaş gemilerini sayı ve asker yönleriyle takviye ederek günümüze kadar gelen Akka Rıhtımı'nı da kalesiyle birlikte yaptırmıştır. Sonra da burayı bir donanma üssü haline getirmiştir.336 Böylece Toluoğulları Şam'dan Berka'ya kadar Akdeniz'in Kuzey Afrika sahilini kontrolleri altına almışlardır. Akka, Dimyat, İskenderiyye, Tarsus, Antakya ve Ravza Adası gerek donanma merkezleri ve gerekse gemi yapımında gelişti.337 Bu tersanelerin ve gemilerin yapımında daha çok Kıptî, Rum ve Berberîlerden istifâde edilmiştir.338 Ahmed ölmeden, gerek yolcu ve ticarî, gerekse savaş gemilerinin sayısı, irili-ufaklı 1000'e bâliğ olmuştur.339

Yukarıda verilen bilgilerden anlaşılan odur ki, Tolunoğulları Devleti'nde Kara Ordusu kadar Deniz Ordusu da büyük bir öneme sahipti. Hatta denilebilir ki donanma, sahil şehirlerinin korunmasında önemli olduğu kadar, Tolunoğulları'nın merkezi Fustat'ın korunması açısında da büyük bir görev üstlenmiştir.

E. İktisadî Hayat

Mısır'ın iktisadî hayatı Tolunoğulları döneminde oldukça yüksek bir seviyede idi. İktisadî refah sadece yöneticilerin değil, halkın da payını aldığı bir durumdaydı.340

Ahmed b. Tolun Mısır'ın iktisadî hayatını düzenlemede ilk olarak maliye teşkilâtının başında bulunan görevlileri değiştirdi. Yukarıda, Divanu'l-Harac konusunda da temas edildiği gibi, o önce İbn Müdebbir'i ve onun memurlarını değiştirdi. Özellikle ziraat üretimini ve gelirlerini arttırmak için yeni sulama kanalları açtırdı. Bozulan su kanallarını tamir ettirdi. Nil nehrinin üzerindeki, su seviyesini ölçen Nilometreleri onardı, işler hale getirdi.341 Bereketli Nil deltası sayesinde pamuk, üzüm, tahıl, hurma, şeker kamışı ve patates ile meyve yetiştiriciliği oldukça gelişti.342

Endüstri alanında boraks (=Natrun) madeni hem çıkarılıyor ve hem de işleniyordu.343 Kağıt üretimi alanında ise Mısır ilk çağlardan itibaren dünya çapında bir üne sahipti. Meşhur papiruslar (evrâku'l-berdî) tarih boyunca Mısır'ın adı ile beraber anılmıştır.344

Ticaret de bu dönemde oldukça rahatlamıştı. Mısır'ın doğu-batı ticaret yolları üzerinde bulunmasını iyi değerlendiren Tolunoğlu Ahmed, özellikle Nil nehrini geniş yatağından istifâde ederek irili-ufaklı pek çok taşıma amaçlı kayık ve gemi yaptırmıştır. Devletin Muhammed b. Süleyman el-Kâtibî tarafından yıkılması sırasında Abbasî donanmasının Nil nehrinden Mısır içlerine kadar girmesi bunun en güzel göstergesidir.345

Ahmed b. Tolun kendi ismine izafe ederek yaptırdığı caminin bir tarafına esnaf ve sanatkarlar için bir çarşı yaptırmıştır. Fırıncılar, yün eğiriciler, bakliyât işi yapanlar, gümüş işçiliği yapanlar, ipekli kumaş üreticisi ve satıcıları burada yerlerini almışlardır.346

Tolunoğulları'nın iktisadî açıdan gelişmişliğinin ve aynı zamanda bağımsızlığının sembolü olarak bastırdıkları bakır paralara ve tarihte Dinar-ı Tulûnî olarak bilinen ayarı sağlam altın paralarını da burada zikretmek gerekmektedir.347

Yine, Abbasî halifeliği sıkıştığında ve özellikle Zenci isyanları sırasında Ahmed b. Tolun'un gönderdiği yardımlar da Tolunoğulları Devleti'nin zenginliğini ve refah düzeyini göstermesi açısından dikkate değerdir.348

F. İlim ve Fikir Hayatı

İlim ve fikir hayatı açısından Tolunoğulları devletine bakıldığında, diğer alanlardaki başarılara paralel olarak bir gelişme gösterdiği görülür. Bu dönem hakkında bir değerlendirme yapan tarihçi Hasan İbrahim Hasan Mısır'da pek çok "âlim, muhaddis, mutasavvıf, edip, şair ve tarihçi yetişti. Bunlara örnek olarak; Kadı Bekkâr b. Kuteybe, mutasavvıf Zünnûn el-Mısrî, İmam Şafiî'nin talebesi Rebî b. Süleyman ve 866'da vefat eden müslüman Mısır'ın ilk tarihçisi İbn Abdi'l-Hakem'i zikredebiliriz.349" demektedir. Yine aynı araştırıcı Mısır'da edip ve şairlere büyük bir itibar gösterildiğini ifade etmektedir. Makrizi ise "Hıtat" isimli eserinde Ebû Amr en-Nablûsî'nin "Husnü's-Sîre fî İttihâzi'l-Hısn bi'l-Cezîre" isimli eserinde Tolunoğulları zamanındaki şairlerin listesini gördüğünü ve bunların isim listesinin 12 forma tuttuğunu, böylece bu dönemdeki şiirlerin beyit sayısının sayılamayacak kadar çok olduğunu belirtir. Yine en-Nablûsî bu şairlere verilen mükâfât ve paraların da oldukça yüksek meblağlara ulaştığını bildirir.350 İbn Zülâk da Ahmed b. Tolun'un, devrinin âlimlerinden Ebu'l-Hasan b. Hammad'a sorduğu bir soruya verdiği cevap karşılığında 100 dinar bahşiş verdiğini nakletmektedir.351 Ayrıca o, yaptırdığı Tolûniye Camii'nin bitişiğine ilave ettirdiği yerlere fâkihler, âlimler ve muhaddisler tahsis ederek, halkın eğitim ve öğretimine verdiği önemi ortaya koymuştur.352 Ahmed b. Tolun sadece Müslüman âlimlere değil, aynı zamanda gayr-i müslim ilim adamlarına da önem verirdi. Kendisinin doktoru olan ve İskenderiyye baş patrikliğine tayin ettiği tarihçi Said b. Patrik bu konuda örnek olarak gösterilebilir.353

İmar işlerinde de Tolunoğulları dönemi Mısır'ın en parlak dönemidir. Ahmed b. Tolun'un yaptırdığı Katâî şehri, Tulûniyye Camii, Bimarhaneler, su kanalları, köprüler, hükümet sarayı, Humaraveyh'in yaptırdığı parklar-bahçeler, içi cıva dolu havuzlar, Mısır'dan Bağdat'a kadar olan Berid menzilleri, binalardaki süslemeler imar konusunda sayılabilecekler arasındadır.

Bunlardan Katâî şehri dönemin tarihçileri tarafından genişçe tasvîr edilmiştir. Rivâyetlere göre, Ahmet b. Tolun sayısı 100 bini bulan ordusundaki değişik milletlerden her gurup için, ayrı ayrı mahalleler ve yine yaptırdığı meydana çıkabilecekleri kapılar açtırmıştır. Bu şehir daha sonra Mısır'ı yeniden Abbasilere bağlayan Muhammed b. Süleyman tarafından yıktırılmıştır.354

Tulûniyye Camii ise Mısır'da Türk usûlü yaptırılan ilk cami olup, aynı zamanda minare geleneğini burada başlatan mimârî bir eserdir.355

Humâraveyh'in yaptırdığı ve "Beytü'z-Zeheb" isimli saray, hem altın süslemeleri ve hem de musikî meclisleri ile ünlenmişti. Humâraveyh bu sarayında şarkıcıları dinler, eğlenirdi. Makrizî'nin naklettiğine göre, şarkılar söylenirken müezzinler ezan okumaya başladığında eğlenceyi durdurur ve ezanı sessizce dinlerdi.356

Sonuç

Tolunoğulları Devleti Türk, İslâm, Mısır ve dünya tarihinde derin izler bırakan bir Türk Devleti'dir. Kısa ömürlü olmasına rağmen siyasî, askerî, sosyal, iktisadî, ilim ve kültür ile mimarî alanlarda adından söz ettiren, İslâm tarihçilerinin tamamı tarafından övgüyle anılan bir devlet olmuştur.

Abbasilerin, dolayısıyla İslâm dünyasının siyasî ve sosyal anlamdaki çöküşü karşısında dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde Mısır'da kurulan ve Suriye, Filistin, Tarsus gibi önemli bölge ve şehirler başta olmak üzere Berka'dan Fırat nehrine kadar geniş bir coğrafyaya yayılan Tolunoğulları Devleti İslâm dinini benimsedikten sonra Türklerin kurduğu ilk bağımsız devletleridir.

Halifelerle yaptıkları mücâdeleler yanında iç ve dış tehditlere karşı onlara yardımda bulunmuş olmaları da İslâm dünyasında birliğe verdikleri önemi göstermektedir. Kendi hareketlerini hiç bir zaman ayrılıkçı bir hareket olarak görmemiştir. Çünkü halifelik kılıç hakkıdır. Yani İslâm dünyasını güçlü bir şekilde koruma, kollama ve gayr-i müslim devletlere karşı temsil etmektir. Bu açılardan bakıldığında Tolunoğlu Ahmed Abbasî halifesini iç düşmanlarına karşı hem askerî ve hem de maddî anlamda destekleyen biri olmuştur. Aynı zamanda o, Bizansla giriştiği mücâdeleler sonucunda İslâm dünyasında doğrudan muhâtap alınan bir devlet başkanı olmuştur. Ahmed b. Tolun bu gelişmelerden sonra, önce halife Mu'temid'i Mısır'a davet ederek İslâm dünyasının siyasî anlamda hâmisi olmayı denemiş, bunda başarılı olamayınca da İbn Zülâk'ın ifâdesine göre halifeliğini de ilân etmiştir. Onun Hicaz bölgesini almak istemesi, hutbelerden halifenin adını çıkarıp kendi adını koyması ve nihayet kendi adına sikke kestirmesi dikkate alınacak olursa, İbn Zülâk'ın bu ifâdesini yadırgamamak gerekmektedir.

İslâm tarihi kaynaklarının ve araştırıcılarının ittifakla kaydettiğine göre Tolunoğulları Firavunlar'dan sonra Mısır'da ilk defa müstakil bir devlet kuran ve halkını refah içinde yaşatan bir devlet olmuştur. Bu dönemde Mısır her yönüyle en mutlu yıllarını yaşamıştır.

Kendisinden sonra kurulan İhşıdîlere de örnek olan Tolunoğulları, Türk Devlet Geleneği anlayışı ve Hz.Ömer'in kurduğu devlet teşkilâtıyla yönetilmiştir.

Dönemin siyasî istikrarsızlığı içinde, özellikle Humâraveyh'ten sonra başa geçenlerin de basiretsizliği ile, gerek kendi komutanları ve gerekse Abbasîler adına hareket eden Türk komutanların yıkıcı faaliyetlerine mâruz kalan Tolunoğulları Devleti, yine bir Türk olan Muhammed b. Süleyman el-Kâtibî komutasındaki Abbasî ordusu tarafından yıkılmış ve silinemeyecek derin ama olumlu izler bırakarak, tarihteki yerini almıştır.




1 Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed el-Medînî el-Belevî, Siretü Ahmed b. Tolun (tahkîk: Muhammed Kürd Ali), Kahire tarihsiz.
2 Ebû Muhammed İbn Zülâk, Tarihu Mısır ve Fedâiluhâ, Bibliothek National-Paris, No: 1817, varak: 38b-45b, (Metin-Tercüme-Mukayese ve Değerlendirme ile Neşreden: Nadir Özkuyumcu, İbn Zülâk'ta İlk Müslüman Türk Devletleri Tolunoğulları ve İhşidîler, İzmir 1996).
3 Ebû Ömer Muhammed b. Yusuf el-Kindî, Kitâbu'l-Vulât ve Kitâbu'l-Kudât (neşreden: Rhuven Guest), Beyrut 1908.
4 Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Tarihu'l-Ümem ve'l-Mülûk (tahkik: Muhammed Ebu'l-Fadl İbrahim), I-XI, Beyrut (1387/1967).
5 Urîb b. Saîd el-Kurtubî, Sılatü Tarihi't-Taberî (tahkik: Muhammed Ebu'l-Fadl İbrahim), Beyrut (1387/1967), (Taberi Tarihi'nin XI. Cildinin içinde).
6 Muhammed b. Abdülmelik el-Hemezânî, Tekmiletü Tarihi Taberî (tahkik: Muhammed Ebu'l-Fadl İbrahim), Beyrut (1387/1967), (Taberi Tarihi'nin XI. Cildinin içinde).
7 Ebu'l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali el-Mes'ûdî, Mürûcu'z-Zeheb ve Meâdinü'l-Cevher (tahkik: Muhammed Muhyiddin Abdülhamid), I-IV, Mısır 1377/1958.
8 Takiyyüddin Ahmed el-Makrizî, Kitâbu'l-Mevâiz ve'l-İtibâr fî Zikri'l-Hıtatı ve'l-Âsâr, Bulak 1270.
9 İzzüddin Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed b. el-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, I-XII, Beyrut 1965. (Tercüme: İslâm Tarihi el-Kâmil fi't-Tarih Tercümesi, Ahmet Ağırakça ve diğerleri, I-XII, İstanbul 1985­1987).
10 Ebu'l-Mehâsin Cemâleddin Muhammed Yusuf b. Tağriberdî, en-Nücûmu'z-Zâhire fî Mülûki Mısır ve'l-Kâhire, I-XXII, Kahire 1383/1963.
11 Ebulfez Elçibey, Tolunoğulları Devleti (868-905), (Türkiye Türkçesine Çeviren ve Redaksiyon: Selçuk Alkın), İstanbul 1997.
12 Kazım Yaşar Kopraman, Tolunoğulları, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, (Editör: Hakkı Dursun Yıldız), I-XIV+Ek, İstanbul 1986-1993, VI, 55-79; Ihşidîler, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, (Editör: Hakkı Dursun Yıldız), I-XIV+Ek, İstanbul 1986-1993, VI, 181-221; "Tolunoğulları", Türk Ansiklopedisi, XXXI, 294-300.
13 Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1985.
14 Mustafa Fayda, Mısır'da Tolunoğulları ve Ihşidîler Devleti, Tarihte Türk Decletleri, I-II, (II. Baskı), Ankara 1987.
15 İbrahim Kafesoğlu, İlk Türk İslâm Siyâsî Teşekkülleri (Tolunoğulları ve Akşidler kısımları), Türk Dünyası El Kitabı, I-III, (II. Baskı), Ankara 1992.
16 Hakkı Dursun Yıldız, İslâmiyet ve Türkler, İstanbul 1980; "Ahmed b. Tolun", İslâm Ansiklopedisi (TDV), II, 141-143.
17 Hasan İbrahim Hasan, "Tolunoğulları" Siyâsî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi (mütercimler: İsmail Yiğit ve diğerleri), I-VI, İstanbul 1985-1986, IV, 26-36; "İhşidiler", IV, 37-45; Hasan İbrahim Hasan-Ali İbrahim Hasan, en-Nüzumü'l-İslâmiyye, Kahire tarihsiz.
18 Fhilip K. Hitti, Siyâsî ve Kültürel İslâm Tarihi (çeviren: Salih Tuğ), I-IV, İstanbul 1980.
19 C. E. Bosworth, İslâm Devletleri Tarihi (çevirenler: Erdoğan Merçil-Mehmet İpşirli), İstanbul 1980.
20 Nadir Özkuyumcu, İbn Zülâk'ta İlk Müslüman Türk Devletleri Tolunoğulları ve Ihşidîler (Metin-Tercüme-Mukayese ve Değerlendirme), İzmir 1996. Bunlardan başka yapılan araştırmalar için yukarıda verilen çalışmaların bibliyoğrafyalarına bakılabilir.
21 Belevî, 33; Nücûm, III, 3; İbn Haldun, Kitabu'l-İber, Beyrut 1391/1971, IV, 297.
22 İbn Haldun, İber, IV, 297; Nücûm, III, 2-3.
23 Hıtat, I, 313; Nücûm, III, 3.
24 Hıtat, I, 314; Nücûm, III, 3.
25 Suyûtî, I, 594; Hıtat, III, 314; İber, IV, 297.
26 İber, IV, 297; Hıtat, I, 313; İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, Beyrut VI, 49.
27 Suyutî, I, 594.
28 Nücûm, III, 1.
29 Kopraman, Tolunoğulları, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, 57; Merçil, 5.
30 İbn Haldun, İber, IV, 297; Nücûm, III, 1.
31 Nücûm, III, 7.
32 Hıtat, I, 313.
33 Nücûm, III, 3; Suyûtî, I, 594; Salahaddin Halil b. Aybek, Kitâbu'l-Vâfî bi'Vefeyât, Wiesbaden 1982, VI, 431.
34 Hıtat, I, 313; İbnü'l-Esîr, VII, 187-188 (T. VII, 158).
35 Elçibey, 774.
36 Nücûm, III, 4.
37 İber, IV, 298; Hıtat, I, 313-314.
38 Hıtat, I, 314, 319.
39 Nucûm, III, 6.
40 Hıtat, I, 314, 319.
41 Elçibey, 74-76.
42 Nücûm, III, 56; Hıtat, I, 314.
43 Hıtat, I, 314; Nücûm, III, 5-6.
44 Nücûm, III, 5-6; Hıtat, I, 314.
45 Hıtat, I, 314; Suyûtî; I, 595; Nucûm, III, 6; Elçibey, 78-79.
46 İbnü'l-Esîr, VII, (T. VII, 157-158) (254. yılı olayları).
47 Belevî, 33.
48 Kindî, Vulât, 200-200; Hıtat, I, 313; Elçibey, 83-84.
49 İbnü'l-Esîr, VII, 187-188 (T. 158); İber, IV, 638; Hıtat, I, 314.
50 Kindî, 212; Taberî, IX, 381; Halil b. Aybek es-Safedî, el-Vâfî bi'l-Vefeyât (tahkik: Şükrü Faysal), Beyrut 1401/1981, VI, 430-432; Hıtat, I, 314; İbnü'l-Esir, VII, 187, 188, 249, 257 (T. VII, 158, 208, 215); Kazım Yaşar Kopraman, Tolunoğulları, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi (Editör: Hakkı Dursun Yıldız), İstanbul 1986-1993, VI, 59; Kazım Yaşar Kopraman, Tolunoğulları, Türk Ansiklopedisi, XXXI, 294-300; Şinasi Altundağ, Tolunlular, İslâm Ansiklopedisi (MEB), V/2, 430-439; Hakkı Dursun Yıldız, Ahmed b. Tolun, İslâm Ansiklopedisi (TDV), II, 141-143.
51 Hıtat, I, 314; Elçibey, 85.
52 Kindî, 212; İbnü'l-Esîr, VII, 187-188 (T. VII, 158); İber, IV, 638; Hıtat, I, 314.
53 Ebu'l-Kasım Abdurrahman b. Abdullah b. Abdılhakem, Fütûhu Mısır ve Ahbâruhâ (neşreden: C.C. Torrey), Leiden 1922, 247; Elçibey, 85.
54 Kindi, 212.
55 Nadir Özkuyumcu, Fethinden Eveviler'in Sonuna Kadar Mısır ve Kuzey Afrika, İstanbul 1993 (Basılmamış Doktora Tezi), 74-86.
56 İbnü'l-Esîr, VII, 217 (T. VII, 181).
57 Elçibey, 82-86.
58 Kindî, 212-213; Elçibey, 85.
59 Elçibey, 86.
60 Hıtat, I, 314.
61 Hıtat, I, 314.
62 Yakubî, Tarih, II, 509.
63 Yakubî, Tarih, II, 509.
64 Hıtat, I, 319; Nücûm, III, 6; Kindî, 213-214.
65 Kindî, 214; Hıtat, I, 315; İbnü'l-Esîr, VII, 237-238 (T. VII, 199); Nücûm, III, 7.
66 Kindî, 214; İbnü'l-Esîr, VII, 237-238 (T. VII, 199); Hıtat, I, 315.
67 Nücûm, III, 6-7.
68 Kindî, 214; Hıtat, I, 315; Elçibey, 92-93.
69 Elçibey, 93.
70 Kindî, 214-215; Hıtat, I, 319.
71 Kindî, 215; Hıtat, I, 319;.
72 Taberî, IX, 456, 470 (Leiden, III, 1814, 1819; İbnü'l-Esîr, VII, (T. VII, 191).
73 Taberî, IX, 456, 460 (Leiden, III, 1814, 1819-1820); İbnü'l-Esîr, VII, (T. VII, 191-192).
74 Taberî, IX, 456-457, 459 ve devamı (Leiden, III, 1814, 1817 ve devamı); İbnü'l-Esîr, VII, (T. VII, 191-192).
75 Taberî, IX, 456-457 (Leiden, III, 1814), 459 ve devamı (Leiden, III, 1817 ve devamı); İbnü'l-Esîr, VII, (T. VII, 184, 185, 186, 192); Elçibey, 94.
76 Taberî, IX, 457-461 (Leiden, III, 1814-1821); İbnü'l-Esîr, VII, (T. VII, 195); Hıtat, I, 314.
77 Yakubî, Tarih, II, 508; İbnu'l-Esir, VII, 249 (T. VII, 208).
78 Taberî, IX, 456-467 (Leiden, III, 1813-1831).
79 İbnü'l-Esîr, VII, 249 (T. VII, 208); Hıtat, I, 314.

80 Kindî, 215; Hıtat, I, 315.
81 Hıtat, I, 319.
82 Kindî, 215.
83 Kindî, 216.
84 Kindî, 216.
85 Kindi, 217; Hıtat, I, 319, Nücûm, III, 7.
86 Kindî, 217.
87 Yakubî, II, 509; Elçibey, 97.
88 Elçibey, 95.
89 İber, IV, 639.
90 Taberî, IX, 501 (Leiden, III, 1873); İbnü'l-Esîr, VII, 257 (T. VII, 215).
91 Taberî, IX, 514 (Leiden, III, 1890); İbnü'l-Esîr, VII, 316-317 (T. VII, 263-265).
92 Taberî, IX, 514 (Leiden, III, 1890); İbnü'l-Esîr, VII, 316-317 (T. 263-265); Nücûm, III, 33.
93 Elçibey, 98.
94 İsyanlar ve bastırılması ile ilgili olaylar için bakınız: Kindî, 213-214; İbnü'l-Esîr, VII, 263­264, 273, 283 (T. VII, 219-220, 227, 235-236); Elçibey, 98-99.
95 Elçibey, 99, Elçibey burada Ahmed b. Tolun'un 259/872'de yarı bağımsız olduğu fikrindedir.
96 İbnü'l-Esîr, VII, 262-263 (T. VII, 218-219).
97 Taberî, IX, 507 (Leiden, III, 1880-1882); İbnü'l-Esîr, VII, 262-263 (T. VII, 218-219).
98 Taberî, IX, 476 ve devamı (Leiden, III, 1841 ve devamı); İbnü'l Esîr, VII, 258 (T. VII, 216).
99 Taberî, IX, 506 ve devamı, 549 (Leiden, III, 1880 ve devamı, 1937); Nücûm, III, 31.
100 Kindî, 217.
101 Yakubî, II, 508.
102 Elçibey, 101.
103 Kindî, 217-218; Taberî, IX, 526 (Leiden, III, 1907) Taberî burada ayrıntılı bilgi vermemekte, Musâ'nın sadece Rakka'ya gittiğini bildirmektedir. İbnü'l-Esîr, VII, 305 (T. VII, 253-254) İbnü'l-Esîr, Musâ b. Boğa'nın Mısır'a vali olarak atanmadığını, sadece komutan olarak Ahmed b. Tolun ile savaşmak üzere gönderildiğini nakletmektedir.
104 Kindî, 218; Taberî, IX, 533 (Leiden, III, 1916).
105 Hıtat, I, 320.
106 Kindî, 219.
107 Kindî, 219.
108 Kindî, 219; İbnü'l-Esîr, VII, 316-318 (T. VII, 263-265).
109 Elçibey, 104.
110 Kindî, 219; Hıtat, I, 320.
111 Kindî, 220; İbnü'l-Esîr, VII, 316-318 (T. VII, 263-264).
112 Bakınız: Kindî, 220.
113 Kindî, 220; Nücûm, III, 40, Taberî, IX, 543; İbnü'l-Esîr, VII, 316-318 (T. VII, 263-264).
114 Elçibey, 105-106.
115 Elçibey, 106.
116 Taberi, IX, 545 (Leiden, III, 1931); Elçibey, 106.
117 Taberi, IX, 545 (Leiden, III, 1931); Nucum, III, 40; Hasan İbrahim Hasan, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi (Mütercim: İsmail Yiğit ve diğerleri), İstanbul 1985, IV, 156.
118 Elçibey, 106-107; Philip K. Hitti, Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi (çeviren: Salih Tuğ), İstanbul 1980, III, 712.
119 Elçibey, 107.
120 Kindî, 220-221; Taberi, IX, 545 (Leiden, III, 1931); Hıtat, I, 320; Nücûm, III, 40; İbnü'l Esir, VII, 316-318 (T. VII, 263-265, VII, 324-325 (T. VII, 269-271).
121 Kindî, 222-221.
122 Taberî, IX, 545 (Leiden, III, 1932).
123 Nücûm, III, 40.
124 Kindi, 220-221; Hıtat, I, 320.
125 İbnü'l-Esir, VII, 115, VII, 324-325 (T. 269-270), 371 (T. VII, 311); Kindi, 221; Hıtat, I, 320.
126 Kindi, 221; Hıtat, I, 320.
127 Kindi, 221; Hıtat, I, 320.
128 İbnü'l-Esir, VII, 324-325 (T. VII, 269-270), 371 (T. VII, 311); Elçibey, 109.
129 Kindi, 222; Elçibey, 109.
130 Kindi, 222-223; İbnü'l-Esir, VII, 115, VII, 324-325 (T. VII, 269-270), 371 (T. VII, 311); İber,
IV, 645-646.
131 Kindi, 223; İbnü'l-Esir, VII, 115, VII, 324-325 (T. VII, 269-270), 371 (T. VII. 311).
132 Kindî, 224; Taberi, IX, 545 (Leiden, III, 1932, IX, 602 (Leiden, III, 2011); İbnü'l-Esir, VII,
115-116, 133, VII, 324-325 (T. VII, 269-270); Hıtat, I, 320.
133 Nücûm, III, 43; Elçibey, 112.
134 Nücûm, III, 43; Elçibey, 112.
135 Taberi, IX, 599-580 (Leiden, III, 2008, 2009), IX, 652-653 (Leiden, III, 2083, 2084); İbnü'l-Esir, VII, 395 (T. VII, 332-333) Ancak İbnü'l-Esir burada Ahmed b. Tolun'un adamlarıyla mücadele edenlerin Muvaffak'ın adamları olduğunu bildirmektedir.
136 Taberi, IX, 553 (Leiden, III, 1942); İbnü'l-Esir, VII, 372 (T. VII, 312).
137 Taberi, IX, 611 (Leiden, III, 2024).
138 Elçibey, 113; Hitti, III, 712.
139 Kindi, 224; Taberi, IX, 611 (Leiden, III, 2025), IX, 614 (Leiden, III, 2028-2029); İbnu'l-Esir, VII, 133, 371-372 (T. 311), 393 (T. 330-331).
140 Taberi, IX, 613-614 (Leiden, III, 2028); İbnu'l-Esir, VII, 393 (T. 330-331); Nücûm, III, 45.
141 Kindi, 224.
142 Taberi, IX, 613-614 (Leiden, III, 2028); Hıtat, I, 320.
143 Kindi, 224-225.
144 Kindî, 251; Taberî, IX, 614 (Leiden, III, 2026); İbnü'l-Esir, VII, 396 (T. VII, 334).
145 Kindî, 250.
146 Taberi, IX, 613-614 (Leiden, III, 2026), 650 (III, 2080); İbnü'l-Esir, VII, 393, (T. VII, 330­331).
147 Elçibey, 115.
148 Taberi, IX, 614 (Leiden, III, 2028), 650 (III, 2080); İbnü'l-Esir, VII, 396 (T. VII, 334); Nücûm, III, 45.
149 Taberi, IX, 614 (Leiden, III, 2028), 650 (III, 2080); Nücûm, III, 45.
150 Taberi, IX, 614 (Leiden, III, 2028), 650 (III, 2080).
151 Kindi, 225; İbnü'l-Esir, VII, 393-395 (T. VII, 331-332).
152 Kindi, 225; Taberi, IX, 620-621 (Leiden, III, 2037-2039); İbnü'l-Esir, VII, 393-395 (T. VII, 331-332).
153 Bir önceki dipnota bakınız.
154 Kindi, 225; Taberi, IX, 620-621 (Leiden, III, 2037-2039); İbnü'l-Esir, 393-395 (T. VII, 331­332); Hıtat, I, 320.
155 Kindi, 225; Taberi, IX, 620-621 (Leiden, III, 2037-2039), 622 (III, 2040); İbnü'l-Esir, VII,
393-395 (T. VII, 331-332).
156 Kindi, 225; Taberi, IX, 627 (III, 2048); İbnü'l-Esir, VII, 397 (T. VII, 334).
157 Kindi, 226.
158 Kindi, 226; Taberi, IX, 627 (III, 2048); Hıtat, I, 320.
159 Kindi, 149, 226.
160 Kindi, 231; Taberi, IX, 627 (Leiden, III, 2048).
161 Taberi, IX, 627 (Leiden, III, 2048); İbnü'l-Esir, VII, 397 (T. VII, 334); Nücûm, III, 52.
162 İbnü'l-Esir, VII, 397 (T. VII, 334).
163 İbnü'l-Esir, VII, 397 (T. VII, 334); Taberi, IX, 653 (Leiden, III, 2084).
164 Kindi, 228-229; Taberi, IX, 653 (Leiden, III, 2084); İbnü'l-Esir, VII, 397 (T. VII, 334).
165 Kindi, 229; Hıtat, I, 32; İbnü'l-Esir, VII, 396, 407-408, (T. VII, 334, 343-344).
166 Kindi, 231; İbnü'l-Esir, VII, 407-408 (T. VII, 343-344). İbnü'l-Esir Ahmed'in manda yoğurdu yiyerek hastalandığını ve bundan öldüğünü nakleder.
167 Kindi, 231.
168 Kindi, 231.
169 İbn Zülak, Tarihu Mısır ve Fedâiluhâ, Paris Bibliotheque Nationale, Kayıt No: 1817, varak: 40a-41b; Nadir Özkuyumcu, İbn Zülâk'ta İlk Müslüman Türk Devletleri Tolunoğulları ve Ihşidîler, İzmir 1999, 39-40. Ayrıca bakınız: Kindî, 231; Belevî, 343, 258, 347.

170 Belevi, 343; Kindi, 231; Hıtat, I, 321; Taberi; Onun 26 Şubat 884 ve 18 Mayıs 884'de öldüğüne dair iki ayrı rivayet nakletmektedir. Bakınız: Tarih, IX, 666 (Leiden, III, 2184); Mes'ûdî ise onun 18 Mayıs 884'de 65 yaşında öldüğünü rivayet etmektedir. Bakınız:. Mürûc, IV, 210; İbnü'l-Esir de onun bir sefer sırasında Antakya'da manda yoğurdu yiyerek mide hastalığına yakalandığını ve 883-84'de öldüğünü bildirmektedir. Bakınız: Kâmil, VII, 408-409 (T. VII, 343-344); Suyuti, onun 18 Mayıs 884 yılında vefat ettiğini naklederken; Safedi, ay ve gün vermeden 883-884'de öldüğünü bildirmektedir. Bakınız: Husnü'l-Muhâdara, I, 594; Vâfî, VI, 430-432.
171 Belevî, 343; Özkuyumcu, İbn Zülâk'ta. , 40; Kindi, 9 Mayıs 884'de öldüğünü nakletmektedir. Bakınız: Vulât, 233.
172 Kindi, 233; Hıtat, I, 321; Nücûm, III, 49.
173 Taberi, IX, 666 (Leiden, III, 2184); İber, IV, 305-306; Elçibey, 119.
174 İber, IV, 305-306; Elçibey, 119.
175 İber, IV, 305-306; Elçibey, 119.
176 İber, IV, 305-306; İbnü'l-Esir, VII, 409-410 (T. VII, 344-345).
177 Kindi, 233-234; İbnü'l-Esir, VII, 409-410 (T. VII, 344-345); Nücûm, III, 49.
178 Kindi, 233-234; İbnü'l-Esir, VII, 414-415 (T. VII, 348-349); Nücûm, III, 50.
179 Kindi, 234; Hıtat, I, 321.
180 İbnü'l-Esir, VII, 441-442 (T. VII, 345-346).
181 İbnü'l-Esir, VII, 409-410 (T. VII, 344-345); İber, IV, 306; Nücûm, III, 50.
182 Kindi, 235; Hıtat, I, 325.
183 İber, IV, 306; İbnü'l-Esir, VII, 414-415 (T. VII, 348-349).
184 Kındi, 235; Hıtat, I, 321.
185 Kindi, 235; Taberi, X, 8 (Leiden, III, 2106, 2107); İbnü'l-Esir, VII, 149, 414-415 (T. VII, 348­349); Nücûm, III, 50; İber, IV, 306.
186 Kindi, 235; Hıtat, I, 321; Nücûm, III, 50; Taberi, X, 8, 9 (Leiden, III, 2106-2107, 2109);
İbnü'l-Esir, VII, 414-416 (T. VII, 348-349).
187 Kindi, 236; Hıtat, I, 321; Taberi, X, 8 (T. III, 2106-2107).
188 Kindi, 235-236; Nücûm, III, 51.
189 Kindi, 236; Hıtat, I, 321; Nücûm, III, 51.
190 Kindi, 236; İber, IV, 307; İbnü'l-Esir, VII, 422-423 (T. VII, 354-355) VII, 424-425 (T. 356); Hıtat, I, 321; Nücûm, III, 51.
191 İbnü'l-Esir, VII, 425 (T. VII, 356).
192 Kindi, 237; Hıtat, I, 321; Nücûm, III, 52; İbnü'l-Esir bu olayı 274/887-888 yılı olayları arsında nakletmektedir. Bakınız: Kâmil, VII, 428 (T. VII, 358). Ayrıca ertesi yıl Muharrem 274/Mayıs 888'de Humaraveyh ile Ebu's Sac arasında bir savaş daha meydana gelmiştir bunu da Humaraveyh kazanmıştır. Bakınız: Kâmil, VII, 429-430 (T. VII, 359).
193 İbnü'l-Esir, VII, 430-431 (T. VII, 360-361).
194 Kindi, 237-238; Hıtat, I, 321; Nücûm, III, 51.
195 Kindi, 237-238; Hıtat, I, 321; Nücûm, III, 51.
196 Kindi, 237-238; Nücûm, III, 51.
197 Kindi, 238; Hıtat, I, 321; Nücûm, III, 51.
198 Hıtat, I, 321; İbnü'l-Esir; VII, 439, 454, 459 (T. VII, 367, 380, 384); Elçibey, 128-129.
199 İbnü'l-Esir, VII, 440 vd (T. VII, 369 vd); Nücûm, III, 79.
200 İbnü'l-Esir, VII, 454 (T. VII, 380).
201 Nücûm, III, 52-53.
202 Nücûm, III, 52-53.
203 İbnü'l-Esir, VII, 459 (T. VII, 384).
204 Kindi, 240.
205 Kindi, 240; Hıtat, I, 321; Nücûm, III, 53.
206 Kindi, 240; Elçibey, 132.
207 Kindi, 240; Hıtat, I, 319, 321; Nücûm, III, 34-35; İbnü'l-Esir, VII, 454 (T. VII, 380).
208 İbnü'l-Esir, VII, 508 (T. VII, 422).
209 Kindi, 240; Hıtat, I, 319, 321; Nücûm, III, 34-35; İbnü'l-Esir, VII, 454 (T. VII, 380).
210 İbnü'l-Esir, VII, 464-465 (T. VII, 388). İbnü'l-Esir komutanın ismini Ahmed b. Abâ olarak vermektedir.
211 Taberi, X, 46 (Leiden, II, 2104); İbnü'l-Esir, VII, 467 (T. VII, 390) İbnü'l-Esir Togaç b. Cuff'un Trabzon'a kadar gittiğini nakletmektedir.
212 Kindi, 264; Hıtat, I, 321; Nücûm, III, 64.
213 Kindi, 241; İbnü'l-Esir, VII, 474-475 (T. VII, 395-396).
214 Kindi, 241; Hıtat, I, 322.
215 İbnü'l-Esir, VII, 474-475 (T. VII, 395-396).
216 Taberi, X, 42 (Leiden, III, 2148-2149).
217 Elçibey bu ismi Gümüşgöz olarak okumaktadır. Bakınız: 135.
218 Kindi, 241-242; İbnü'l-Esir, VII, 477-478 (T. VII, 398-399); Nücûm, III, 89-90.
219 İbnü'l-Esir, VII, 477-478 (T. VII, 398-399) İbnu'l_Esir Hakan el Belhi'nin ismini Hakan el Müflihî olarak vermektedir.
220 Kindi, 242; İbnü'l-Esir, VII, 477-478 (T. VII, 398-399); Elçibey, 135.
221 İbnü'l-Esir, VII, 477-478 (T. VII, 398-399); Elçibey, 135.
222 Kindi, 242; Nücûm, III, 91-95.
223 İbnü'l-Esir, VII, 477-478 (T. VII, 398-399); Nücûm, III, 91.
224 Kindi, 242; Nücûm, III, 92-93.
225 Kindi, 242; Hıtat, I, 322; Nücûm, III, 88-94; İbnü'l-Esir, VII, 477-478 (T. VII, 398-399).
226 İbnü'l-Esir, VII, 477-478, 488-499 (T. VII, 398-399, 406); Nücûm, III, 98-101; Elçibey, 136.
227 Kindi, 243; İbnü'l-Esir, VII, 488-499 (T. VII, 406); Nücûm, III, 100; Elçibey, 136.
228 İbnü'l-Esir, VII, 484 (T. VII, 402).
229 İbnü'l-Esir, VII, 485 (T. VII, 403).
230 İbnü'l-Esir, VII, 491 (T. VII, 409).
231 İbnü'l-Esir, VII, 495 (T. VII, 412).
232 Nücûm, III, 101; Elçibey, 138-139.
233 İbnü'l-Esir, VII, 488-489 (T. VII, 406); Nücûm, III, 101.
234 İbnü'l-Esir, VII, 488-489 (T. VII, 406); Nücûm, III, 101.
235 Kindi, 243.
236 Elçibey, 139.
237 Kindi, 243.
238 Z. M. Buniyatov, Azerbaycan, V 7-vv (İzd. AN Azerb. 552) Bakü 1965, 210'dan ve S. Baratov, İstoriya Tetrad 3 İstoriya srednise vekav, S. Petersburg, 1871, 19'dan naklen Elçibey, 137­138.
239 Elçibey, 137-138.
240 İbnü'l-Esir, VII, 491 (T. VII, 409).
241 İbnü'l-Esir, VII, 491 (T. VII, 409); Nücûm, III, 118.
242 İbnü'l-Esir, VII, 491 (T. VII, 409).
243 Elçibey, 142-144.
244 İbnü'l-Esir, VII, 492-493 (T. VII, 410-411).
245 Kindi, 243.
246 İbnü'l-Esir, VII, 511-513 (T. VII, 426-427); Nücûm, III, 104-105, 128, 130.
247 Kindi, 243; Taberi, X, 99 ve devamı (Leiden, III, 2225 ve devamı); İbnü'l-Esir, VII, 511-513 (T. VII, 426-427); Nücûm, III, 130.
248 Nücûm, III, 104; Taberi, X, 99 ve devamı (Leiden, III, 2225 ve devamı); İbnü'l-Esir, VII,
511-513 (T. VII, 426-427).
249 Nücûm, III, 105.
250 Taberi, 99 ve devamı (Leiden, III, 2225 ve devamı); İbnü'l-Esir, VII, 511-513 (T. VII, 426­427).
251 Taberi, 99 ve devamı (Leiden, III, 2225 ve devamı); İbnü'l-Esir, VII, 523-526 (T. VII, 436­439).
252 İbnü'l-Esir, VII, 523 (T. VII, 436).
253 İbnü'l-Esir, bu savaşın Temmuz-Ağustos 903'te meydana geldiğini ve Karmatiler'e ilk öldürücü darbeyi vuranın Mısır'dan gönderilen Bedr olduğunu nakleder. Muhammed b. Süleyman el-Katibî'nin bundan sonra zafer kazanabildiğini bildirir. Bakınız: Kâmil, VII, 526, 530-532 (T. VII, 439,
442-444).
254 Nücûm, III, 107-108; İbnü'l-Esir, VII, 530-532 (T. VII, 442-443).
255 Taberi, X, 115-116 (Leiden, III, 2248-2249); İbnü'l-Esir, VII, 532-533 (T. VII, 444); Nücûm, III, 132.
256 Taberi, X, 118 (Leiden, III, 2251-2252); İbnü'l-Esir, VII, 535 (T. VII, 446).
257 Kindi, 245.
258 Kindi, 244-245; İbnü'l-Esir, Muhammed b. Süleyman'a Şam ve Mısır'ın Abbasilere bağlanması fikrini Bedr el Hemmâmî ile Faik tarafından verildiğini, esasen bu iki komutanın Şam bölgesini kendisine teslim etmeyi teklif ettiklerini, onun da durumu halife Muktefi'ye bildirdiği ve ancak bundan sonra Mısır'ın fethine çıkıldığını bildirmektedir. Bakınız: Kâmil, VII, 535 (T. VII, 446).
259 Kindi, 245.
260 Taberi, X, 118-120 (Leiden, III, 2251-2224).
261 Kindi, 245.
262 Kindi, 245.
263 Kindi, 245; Nücûm, III, 136.
254 264 Kindi, 245.
265 Kindi, 246; Hıtat, I, 322; Nücûm, III, 135; Suyuti, I, 596; İbnü'l-Esir, Harun'un Meğaribe'den yani kendi ordusundaki Mağrib Berberilerinden bir asker tarafından mızraklanarak öldürüldüğünü bildirmektedir. Bakınız: Kâmil, VII, 535-536 (T. VII, 446-447).
266 Kindi, 246-247; Nücûm, III, 139; İbnü'l-Esir, VII, 535-537 (T. VII, 446-447).
267 Kindi, 247-248; Nücûm, III, 135-142.
268 Bu konular hakkında bakınız; Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayr-i Müslimler, İstanbul 1989, muhtelif sahifeler; Hz. Ömer'in Divan Teşkilâtı, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1986, II, 107-176; Nadir Özkuyumcu, Fethinden Emeviler'in Sonuna Kadar Mısır ve Kuzey Afrika, İstanbul 1993 (basılmamış doktora tezi), 73-132.
269 Bu konuda bakınız: Hakkı Dursun Yıldız, İslâmiyet ve Türkler, İstanbul 1980, muhtelif sahifeler.
270 Bu çalışma, birinci bölümde ilgili kısma bakınız.
271 Bu çalışma, birinci bölümde ilgili kısma bakınız.
272 Bu çalışma, birinci bölümde ilgili kısma bakınız.
273 İbn Zülak, Tarihu Mısır ve Fedâiluhâ, Paris Bibliotheque Nationale, Kayıt No: 1817, varak: 39b; Özkuyumcu, İbn Zülâk'ta Tolunoğulları. , 30.
274 Kindi, 212-258.
275 Kindi, 212-248.
276 Bu konuda bakınız: Kindi, Vulât, 212-248.
277 Kindi, 219; Elçibey, 170; Kındi, burada el-Vâsitî'nin Vezir ve Müdebbir yani devlet işlerini düzenleyici olarak bırakıldığını bildirmektedir.
278 Elçibey, 70.
279 Kindi, 215, 216, 217, 219, 224.
280 Hıtat, I, 319-320; Elçibey, 168.
281 Fayda, Hz. Ömer, muhtelif sahifeler; aynı müellif, Divan Teşkilâtı, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, II, 107-176; Özkuyumcu, Fethinden Emevîler'in Sonuna Kadar Mısır ve Kuzey Afrika, 73-132.
282 Kindi, 212.
283 Hıtat, I, 304; Özkuyumcu, Fethinden Emevîler'in Sonuna Kadar Mısır ve Kuzey Afrika, 91­93.
284 Hıtat, I, 304.
285 Hıtat, I, 304.
286 Elçibey, 166.
287 Özkuyumcu, Fethinden Emevîler'in Sonuna Kadar Mısır ve Kuzey Afrika, 91-93.
288 Elçibey, 166.
289 Kindi, 231.
290 Kindi, 212-258.
291 İber, IV, 298; Elçibey, 169.
292 Belevî, 106.
293 Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 194; aynı müellif, en-Nüzumü'l-İslâmiyye, Kahire tarihsiz, 142.
294 Yakubî, II, 509; Hıtat, I, 314; Elçibey, 97.
295 Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 208.
296 Kindi, 240; Hıtat, I, 319, 321; Nücûm, III, 34-35; İbnü'l-Esir, VII, 454 (T. VII, 380).
297 Nücûm, III, 148; Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 208.
298 Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 248; aynı müellif, en-Nüzumü'l-İslâmiyye, 287.
299 Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 256.
300 Kindi, 149, 226, 231. Taberi, IX, 627, 653 (III, 2048, 2084); İbnü'l-Esir, VII, 397 (T. VII,
334); Hıtat, I, 320; Nücûm, III, 52.
301 Özkuyumcu, Fethinden Emeviler'in Sonuna Kadar Mısır ve Kuzey Afrika, 86-91.
302 Bu çalışmanın birinci bölümüne bakınız.
303 Haracî Vergi: Hububât, hurma, üzüm ve meyve yetiştirilen arazilerden alınan vergilerle çiftçilerden hediye olarak alınan tavuk, koyun gibi mallardır. Bakınız: Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, 239.
304 Hilalî Vergi: Meralardan ve tutulan balıklardan alınan vergilerdir. Bakınız: Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, 239.
305 Nücûm, III, 12; Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, 239.
306 İrdebb: Daha çok Mısır'da kullanılmış olan bir ağırlık ölçüsü olup, 24 sa'a eşittir. Bir sa 1. 040 dirhemdir. Sıvı bazında bugün Mısır'da bir irdebb 198 litredir. Bakınız: Ziyaüddin er-Reyyis, el-Harac ve'n-Nüzumü'l-Maliyye li'd-Decleti'l-İslâmiyye, Kahire 1977, 318.
307 İbn Zülâk, Tarihu Mısır ve Fedâiluhâ, varak: 39b; Özkuyumcu, İbn Zülâk'ta Tolunoğulları. , 29-30.
308 Bu çalışma, birinci bölümde ilgili kısma bakınız.
309 Emir komutanın Türklerin elinde olduğu hakkında bakınız. Kindi, muhtelif sahifeler.
310 Elçibey, 153.
311 Hıtat, I, 318; Nücûm, III, 60-61; Elçibey, 144; Kindi, 242-245.
312 Hıtat, I, 313; Elçibey, 153.
313 Nücûm, III, 59; Elçibey, 155.
314 Bu çalışma, birinci bölümde ilgili kısma bakınız.
315 Kindi, 242-245.
316 Nücûm, III, 104; Elçibey, 155.
317 Nücûm, III, 88; Elçibey, 156.
318 İbn Zülâk, Tarihu Mısır ve Fedâiluhâ, Paris Bibliotheque Nationale, Kayıt No: 1817, varak: 39b ve devamı; Özkuyumcu, İbn Zülâk'ta Tolunoğulları. , 30 ve devamı.
319 Elçibey, 164.
320 Bu çalışma, birinci bölümde ilgili kısma bakınız.
321 Nücûm, III, 15; Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 369-370.
322 Bu konuda Kindi, Taberi, İbnü'l-Esir, Makrizî ve İbn Tağrıberdi'nin eserlerinin muhtelif sahifelerinde bilgiler bulunmaktadır. Birinci bölümde ele alınan konular arsında bu bilgiler verilmiştir.
323 Hıtat, I, 318; Nücûm, III, 59.
324 Taberi, X, 8 (Leiden, III, 2107).
325 Elçibey, 158-159.
326 Taberi, X, 8 (Leiden, III, 2107).
327 Kindi, İbnü'l-Esir, Makrizî, İbn Tağriberdi gibi kaynaklarda bu konuda bilgi bulunmamaktadır.
328 Taberi, X, 8 (Leiden, III, 2107).
329 Bu çalışma, birinci bölümde ilgili kısma bakınız.
330 Nücûm, III, 16; Elçibey, 160.
331 Bu çalışma, birinci bölümde ilgili kısma bakınız.
332 Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 404-405.
333 Nücum, III, 16; Makrizi, Kuzai'nin günümüze ulaşmayan eserinden yaptığı nakilde; İslam'da olan dört ilginç işten birinin atlarla yapılan gösteriler olduğunu nakletmektedir. Bakınız: Hıtat, I, 318. Ayrıca bakınız: Nücûm, III, 60-61.
334 Kindi, 218.
335 Kindi, 218.
336 Elçibey, 162.
337 Elçibey, 162.
338 Elçibey, 162.
339 Elçibey, 162; Bu konuda ayrıca bakınız: Kopraman, Tolunoğulları, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 75.
340 Kopraman, Tolunoğulları, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 73.
341 Kopraman, Tolunoğulları, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 73.
342 Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 259.
343 Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 238.
344 Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 263.
345 Bu çalışmada birinci bölüm "Tolunoğulları'nın Yıkılması" konusuna bakınız.
346 Nücûm, III, 11; Hıtat, I, 317.
347 Kopraman, Tolunoğulları, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 73.
348 Bu çalışmada birici bölüm ilgili kısma bakınız.
349 Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 276.
350 Hıtat, I, 326.
351 İbn Zülâk, Tarihu Mısır ve Fedâiluhâ, varak: 40a-40b; Özkuyumcu, İbn Zülâk'ta Tolunoğulları. , 35-36.
352 İbn Zülâk, Tarihu Mısır ve Fedâiluhâ, varak: 40a; Özkuyumcu, İbn Zülâk'ta Tolunoğulları. , 34. Bu konuda ayrıca bakınız: Belevî, 351; Safedî, el-Vâfî, VI, 430-432; İbnü'l-Esir, VII, 408-409 (T. VII, 344); Nücûm, III, 8, 17; Suyutî, I, 594.
353 Elçibey, 225-226. Bu konuda ayrıca bakınız: Kopraman, Tolunoğulları, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 76-77.
354 Bu çalışmada birinci bölüm "Tolunoğulları'nın Yıkılışı" konusuna bakınız. Geniş bilgi için ayrıca bakınız: Kopraman, Tolunoğulları, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 77-79; Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 370-371.
355 Kopraman, Tolunoğulları, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VI, 77-79; Hasan İbrah im Hasan , İslâm Tarihi, IV, 370-371.
356 Hıtat, I, 316-317; Hasan İbrahim Hasan, İslâm Tarihi, IV, 401, 405.

Yorumlar (0)