TÜRK MİLLETİNİN TARİHİ VE GENEL TÜRK TARİHÇİLİĞİNİN BAZI SORUNLARI-Doç. Dr. Kürşat Yıldırım

TÜRK MİLLETİNİN TARİHİ VE GENEL TÜRK TARİHÇİLİĞİNİN BAZI SORUNLARI


Doç. Dr. Kürşat Yıldırım

Geçen hafta bir üniversitede yüksek lisans yapan bir öğrencimiz, Genel Türk Tarihi sahası ile ilgili benimle bir mülakat yaptı. Sorunlarla ilgili konuşurken kendisine kısaca şu cevapları verdim. Genel Türk Tarihi, doğrudan Türk milletinin tarihi ve kültürü ile ilgilenmektedir. Dolayısıyla, çok önemli olan bu sahadaki bazı sorunlara dair düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Umarım faydalı olur.

1) Dil sorunu. Ana kaynak dediğimiz kaynakların dilini bilmeliyiz. Bu diller doğuda Çince, Tibetçe, Hintçe, Soğdça, Toharca, Korece, Japonca, Moğolca vb.; Batıda ise Grekçe, Latice, Rusça, Arapça, Farsça vb.'dir. Araştırma eserlerini takip etmek için gerekli olan Batı dillerini saymıyorum bile. Alanımızda araştırma konususun gerektirdiği dillere vakıf olmak ilk şarttır. Maalesef bazen bu ilk şartın yerine getirilmeden araştırmaların yapıldığını, makale, tez, kitapların yazıldığını görüyoruz.

2) Metot sorunu. Alanımızdaki tarih araştırmalarında; veri toplama, veri değerlendirme ve tasnif etme, kaynak tasnifi, teori ve faraziye oluşturma, problem tespit etme ve çözme, sonuca ulaşma, tahminlerde bulunma, farklı sonuçlarla karşılaştırma, sentez yapma, orijinal fikir ortaya vb. çoğu kez atlanmaktadır. Araştırmalar yapılıp makaleler, tezler, kitaplar yazılmakta ama sonuçta ortaya hiçbir şey çıkmamaktadır.

3) Literatürü takip etme sorunu. Bazı araştırmacıların literatürdeki gelişmelerden haberi yoktur. Halbuki araştırma konusunda, tüm dünyada, Vietnam'da bile olsa, kim ne söylemişse tespit etmek, herkesin katkısını az ya da çok belirlemek gerekmektedir. Eğer yapılacak araştırma sonunda o zamana kadar literatürde dile getirilmiş görüşlere, tespitlere, sonuçlara bir itiraz olmayacaksa, bir katkı yapılmayacaksa, onları değiştirmeyecekse; araştırma amacına ulaşmamış demektir. Bu tür araştırmalar yayınlanmamalıdır.

4) Etik sorunu. Bir tarihçi etik davranmak zorundadır. Gerçekleri örtmek veya saptırmak, ana kaynağı görmezden gelmek, yapılan bir araştırmaya, teze, makaleye, kitaba bilerek temas etmemek, bilerek ve isteyerek araştırmadaki değişkenleri birbiriyle alakalandırmamak veya alakasız değişkenleri birbirine tokuşturmak, bir fikri veya sonucu ilk defa dile getiriyormuş gibi hareket etmek Genel Türk Tarihçiliğinde bazen rastlanan bir etik sorunudur. Elbette intihal gibi etik sorunlar da söz konusudur.

5) Yorumlayamama ve geniş kapsamlı bakamama sorunu. Genel Türk Tarihçisi aynı zamanda filozofun, sanat tarihçisinin, ilahiyatçının, arkeologun, coğrafyacının, filologun temel bilgilerine vakıf olmalıdır. Hatta tarihçi iyi bir roman okuru olmalıdır. Kurguyu iyi bilmelidir. Bizim sahamız geriye gittikçe karanlıklaşır. Burada tarihçinin sezgisine, tahmin kuvvetine, entelektüel kapasitesine çok iş düşmektedir. Tarihçi ana kaynaklara dayanan yorumunu yapamıyorsa araştırmayı yayınlamamalıdır.

6) Popülerleşme sorunu. Popülerleşme bir bakıma güzel bir şeydir. Halkın bilgilenmesi, kitlelerin eski tarihini ve kültürünü öğrenmesi hoş bir gelişmedir. Bununla beraber popülerleşme bazen, üretimin ve problem çözecek tarih araştırmalarının önünü tıkamaktadır. Sahamızdaki problemler ve bunların çözümü ile ilgili çalışmalar, Türkiye'de ve hatta bazen dünyada ancak birkaç uzmanı ilgilendirmektedir. Böyle olunca iğne ile kuyu kazar gibi çalışarak tarih bilimine büyük bir katkı sağlayan, orijinal fikir üreten, gerçek tarihi problemleri çözen tarihçi, kitleler tarafından pek tanınmamakta, pek takdir görmemektedir. Bununla beraber "marifet iltifata tabidir". İnsan, yaptığının takdir edilmesini ister. Tarih alanında, ancak konunun uzmanlarının bildiği problemleri çözen ve literatüre yenilik getiren araştırmacı, bırakın halkı, bizzat meslektaşları tarafından anlaşılmayınca popülerleşmeye, genel çalışmalar, genel tarihler yazmaya başlamak isteyebilir ki işte o zaman orijinal çalışmalara zaman ayıramayabilir. Japonya'da, Çin'de, Batıda tarihçilerin halk dilinde yazılmış kitapları vardır, hatta Japonya'da sadece büyük tarihçilerin akademik eserlerini sadeleştirip, küçük kitapçıklar haline getiren yayınevleri bulunmaktadır. Mesela Masao Mori'nin kütüphanemde bulunan Türk tarihi üzerine cep boy kitapları vardır. Bununla beraber bu ülkelerde kitleler, bu kitaplara teknik olarak bakmakta, bu kitapları okuyarak bir ruh kazanma, bir şuura ulaşma maksadı gütmemektedirler. Türkiye ise durum biraz farklıdır. Kitleler için bu tür kitaplar çoğu kez üniversitelerde ders kitabı olarak kullanılan, halk tarafından ise "coşkuyla", "gönülle" okunan veya tam tersi alınan ama pek okunmayan veya kısmen okunan ve özü anlaşılamayan eserler hâline gelmektedir. Üstelik popüler kişi sosyal medya, konferans, tv-radyo programı vb. ortamlarda çok vakit harcamak durumunda kalabilmektedir. Üstelik bu tür hocalarımıza hemen her konuda başvurma eğilimi de yaygındır. Popüler kitaplar, köşe yazıları, makaleler vb. yazmanın eksisi ve artısı iyi hesaplanmalıdır. Eğer araştırmacı popülerleşme sonunda bilimsel ortamda problem çözücü, uzmanlara hitap eden çalışmaları hâlâ ortaya koyabiliyorsa çok büyük bir iş başarmış demektir. Yine de popülerleşmenin, içine kapanıp karınca gibi çalışan bir araştırmacıya yapacağı tesirlerin iyi düşünülmesi gerekir.

7) Ders yükü sorunu. Üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapan Genel Türk Tarihi hocalarının, sahamızın kapsadığı çok geniş alanlar sebebiyle, çok fazla derse girmeleri onları yormakta, zamanlarını almakta, gerçek anlamda problem çözmeye yönelik akademik çalışmaya yoğunlaşmalarını zorlaştırmaktadır.

8) Tez danışmanlıkları sorunu. Alanımızdaki hocalarımızın bazıları yaptırdığı yüksek lisans ve doktora tezlerine, bilhassa aşırı ders yükleri yüzünden, gerektiği kadar zaman ayıramamaktadırlar. Tez ile yeteri kadar ilgilenilmeyince bazen olması gereken tezler yazılmamaktadır. Bazı öğrenciler ise çoğu kez tezini bir an önce bitirmek istemektedir. Böyle olunca öğrenci tez sürecinde danışmanı kaynak, bilgi vb. konularında çok "sıkıştırmamakta", bir an önce "işin görülmesine" bakmaktadır. Nihayetinde danışman her zaman tezle ilgili bütün kaynaklara vakıf olamayabilir, doğrudan alanı olmayan bir konuda yeni gelişmeleri takip edemeyebilir. Burada çoğu kez öğrencinin tavrından dolayı danışman da yaptırdığı tez vesilesiyle yeteri kadar kendisini geliştirememektedir. Halbuki tez süreci hem öğrenci hem danışman için zorlu bir eğitim sürecidir.

9) Genel Türk Tarihinin sınırları sorunu. Bizim sahamızda milattan önceki 3. bin yıldaki bir kültür veya bugünkü Türk dünyasına üzerine araştırma yapılabilir. Bu ise alanımızdaki araştırmacıları çok zorlamaktadır. Batıda, Japonya'da, Çin'de de benzer sorun bulunmaktadır; ancak onlarda belli konular üzerinde ömür boyu çalışmak gayet olumlu karşılanmaktadır. Sadece Tang sarayındaki, toplumundaki yabancı etkisi üzerine ömür boyu çalışan araştırmacılar vardır. Türkiye'de ise doktora tezinin devam ettirilmesi, geliştirilmesi, üzerine ilaveler yapılması pek rastlanan bir durum değildir. Hatta doçent olabilmek için doktora tezinin konusu dışında bir çalışma yapmak mecburiyeti vardır. Bu ise ilimde mükemmelleşmenin önüne geçen etkenlerden biri olabilir.

10) İdari görev sorunu. Bu, genel bir akademik sorundur. İdari görev yürüten tarihçi, yorulmakta, yıpranmakta ve böylece akademik çalışmaya gereği gibi eğilememektedir.

11) İşbirliği sorunu. Alanımızda diğer alanlardaki hocalarımızda işbirliği çok nadir görülmektedir. Bizim sahamızda dil, kültür, coğrafya, felsefe, sosyoloji, arkeoloji, antropoloji, ilahiyat gibi alanlardaki araştırmacılarla ortak çalışma kültürü pek gelişmemiştir. Ortak araştırma yapmak, kitap yazmak bir yana çoğu kez yardım almaktan dahi imtina edilmektedir. Batıda, Japonya'da, Çin'de ise arkeoloji, tarih, etnoloji, sosyoloji ve hatta hukuk gibi alanlarda araştırmacılar ortak çalışmalar yapmaktadırlar. Bizde araştırılan bir konunun dil, din, mitoloji vb. yönleri çoğu kez "es geçilmektedir".

12) Zihniyet sorunu. Alanımızda etnik özürlü olanlar, İslam düşmanı olanlar bilinçli olarak kalem oynatmaktadırlar. Gizli Türk düşmanları için Genel Türk Tarihi sahası, bir hesaplaşma yeridir. Onlar için burası, kendi düşünce dünyalarında "yedikleri darbenin" acısının çıkarılacağı bulunmaz bir nimettir. Hatta bu tür kişilerin bazıları milliyetçi olarak bilinir, kendilerini öyle gösterirler. Kimse sorgulamasa da etnik kökenlerini, dini inançlarını, dünya görüşlerini saklarlar. Mensup oldukları gizli cemiyetleri, Türkiye'de darbe yapmaya kalkışmış Türklük düşmanı terör örgütlerine mensubiyetlerini veya sempatilerini çok iyi kamufle ederler. Bunların Türklüğü övdüğünü iddia ettikleri satırlarının arasında dahi "çaktırmadan" Türk milletine sövülür veya bir başkasında İslam aşağılanır. Bu bakımdan zihniyet problemi çok mühimdir.

13) Dış müdahale sorunu. Genel Türk Tarihi sahasına bazı dış müdahaleler yapılmaktadır. Türk milliyetçiliğini kontrol altında tutmak üzere çoğunun tek bir merkezden yönlendirildiğine inandığım, kimisi akademik unvan taşıyan bazı araştırmacıların elinden "garip" kitaplar, makaleler, tezler çıkmaktadır. Herhangi bir ana kaynağa dayanmayan, tarih metodundan yoksun, her bakımdan problemli, bilimsel bir araştırma dahi sayılamayacak, çoğu kez parayla bastırılan bu tür eserlerin Genel Türk Tarihi sahasında yarattığı tahribat büyüktür. Bu konuyu daha önceki bir paylaşımımda uzun bir yazıyla dile getirmiştim. Türk insanı milliyetçi düşüncesini bu kitaplar yüzünden sabitleştirememekte, fikri bunalıma düşmektedir.
On üç madde ile değindiğim ve daha da artırılabilecek bu tür sorunların dikkate alınmasının, değerlendirmesinin Genel Türk Tarihçiliğinin geleceği açısından önemli olduğu kanaatindeyim.

Yorumlar (0)