Türk Mitolojisinde Yer Alan Belli Başlı Motifler

Türk Mitolojisinde Yer Alan Belli Başlı Motifler


İçerikler

1 Hayvanlar

1.1 Geyik
1.2 Kurt
1.3 Doğan ve Kartal

2 Gök

2.1 Göğe Dua
2.2 Göğün (ve Yer’in) Katları

Hayvanlar

Geyik

Geyik motifi Türk efsanelerinde değişik şekillerde karşımıza çıkar.

Göktürklerin Türeyiş Destanı’nda bir dişi kurt, bir çocukla birlikte mağaraya giriyor ve orada yaşıyor.

Dede Korkut Kitabı’nda Bamsı Beyrek, geyik kovalayarak, nişanlısı Banu Çiçek’in otağının önüne gidiyor.

Geyik Türk Destanları’nda, dağların, vadilerin ve sarp kayalıkların görünüp kaybolan sihirli ve en güzel hayvanlarındandır. Kurt göklerin, ala geyik ise yerlerin sembolü ve ruhu gibidir.

Güney Sibirya’da yaşayan Baraba-Om Türkleri’nin Radlof tarafından derlenmiş “YesteyMöngkö” masalında geyik şöyle anlatılmaktadır: “Geyik-kız, yeraltının bittiği yerdeoturuyordu. Yestey Möngkö adlı bir yiğit, geyik-kızı bir gün yeryüzünde gördü. Yedi yıl yorulmadan ve yılmadan geyiğin peşine düştü ve kovaladı.

(Bu kovalama yer altına doğru bir kovalamaydı.) En sonunda onu bir taş evde yakaladı ve geyik-kızla evlendi.

Burası yerin bittiği yer olabilir. Benzeri taş eve Oğuz Kagan Destanı’nda da rastlamaktayız.

Yer Kara-Alp adlı bir yer ruhu ise, onlara düşmen oluyor. Geyik-kız, Yer Kara-Alp’in baldızı imiş. Bundan sonra savaş hazırlığı başlar. Geyik-kız da kocası gibi silahlı imiş.”

Konuşan geyikler de Türk mitlerinde görülmektedir. “Yavrusu kötürüm olan bir geyik,kimsesiz bir yiğide geliyor ve ondan kötürüm yavrusu için ilaç istiyor. Yiğit de gerekli ilacı veriyor ve yavru iyileşiyor. Bundan sonra da geyik yiğide çeşitli iyilikler yapmaya başlıyor.”

“Alageyik” tüylerinin arasında beyaz benekler olan geyiktir ve Türk Halk Edebiyatında da önemli yeri olan bir türdür. Orta Asya Türk Halk Edebiyatında da bu geyiğin çok daha farklı mitolojik türlerine rastlayabiliyoruz.

Geyik esaslı kayıtlara baktığımızda, geyiklerle ilişkilendirilmiş atasözleri de görebiliyoruz:

“Bu dağda durarak, öbür dağa göz diken geyik ölür.” Anadolu’da görülen basma mevlüt kitaplarının içinde de nazım şeklinde yer alan “Hikâye-i Geyik” bölümleri vardır.

Ali Rıza Yalgın (Yalman)’ın, Binboğa Türkmenlerinden derlediği geyik hikâyesi kısaca şöyledir:

“Nurhaklı bir yiğit ava gidiyor. Bir geyik sürüsüne rastlıyor. Sürünün yanında da bir “Koca Adam” görüyor. Yiğit, geyiklere saldırıyor. Koca, bir geyik oluyor. Yiğit de kaçıyor…” Bu hikâyeyi anlatan Nurhaklı geyik avcısı, şu atasözlerini de sıralamaktadır:

“Geyiğin avına biyol (bir kez) giden, bir daha tövbe eder.” “Geyiği iyi sayarlar, onun piri varmış.” “Bir adam su içen geyiğe bir ok atmış, geyik hemen ak sakallı koca olmuş.”

“Davarın uğruna bir geyik çıkarsa, o obaya zeval olmaz.”

Gene Nurhaklı geyik avcılarının anlattığı bir başka geyik efsânesi de şöyledir:

"Yusuf adlı bir avcı, geyik avına gitmiş. Geyik sürüsünün yanında, ak sakallı bir koca görmüş. Koca, Yusuf’a; beni kimseye söyleme, sana bir çebiş vereyim demiş.

Fakat Yusuf dinlemeyip sürüyü talana başlamış. İşte o zaman “koca” bir geyik tekesi oluyor ve Yusuf’a “yuf”diyor. Yusuf kayalardan düşerek ölüyor…”(24)

Yukarıda anlatılan efsâneler ve dillendirilen öz deyişlerde “geyik donuna girme” motifine de rastlamaktayız. (Don değiştirme ya da dona girme hakkında ileride daha geniş bilgi verilecektir.)

Kurt

Tarihte büyük devletler kurmuş olan Türklerde “kurt”, tuğlar ve bayrakların tepesinde yer almak şekliyle bir devlet sembolü haline dönüşmüştür.

Orta Asya Türk Halk Edebiyatı’nda kurt, çoğu zaman erkektir. Büyük devletler kurmuş olan Türkler’de ise -örneğin Göktürkler’de- kurt dişi ve büyük anne görünümündedir.

Oğuzlar’da “kurt”un solucan anlamına gelen kelimeyi karşıladığı, vahşi hayvan anlamında kurtu karşılayan kelimenin “böri” olduğunu da görüyoruz. Kutadgu Bilig’de de kurt, solucansılar için kullanılmıştır. Yine Kutadgu Bilig’de hakan anlamına “Gök-börü”deyimini görürüz.

Doğan ve Kartal

Doğan, Türkler tarafından daha çok avcılıkta kullanılan bir hayvandır. Türkler her tür doğana ayrı ayrı adlar vermişlerdir. Tuğrul, çağrı, sungur, şahin, laçın gibi doğan adları insanlara da öz ad olarak verilmiştir.

“Hacı Bektaş Veli, bir güvercin donuna girip, Anadolu’ya (Rum’a) geliyor. Bunu gören Anadolu’nun yerli dervişlerinden “Doğrul Baba” bir doğan donuna giriyor ve Hacı Bektaş’ı yakalamak istiyor. Ancak, Hacı Bektaş silkinerek yeniden insan olup Doğrul Baba’nın boğazından tutuyor. Böylece kendisine biât ettiriyor…” “Ölen  yiğitlerin  ruhlarının,  bir  doğan olup göğe uçtuğu” ifadesi Türk efsânelerinde de yer almaktadır.

M.S. 552-744 yılları arasında, Göktürk Devleti’nin idaresinde Bar-Köl bölgesin-de yaşayan Şato Türkleri’nin başkanı için, “Şato (Türklerinin başkanı) kartal yuvasında doğdu.” şeklinde bir belge Çin yıllıklarında yer almıştır(25).

Gök

Orhun Kitabeleri, “Yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldığında, ikisi arasında kişioğlu (insanoğlu) yaratılmış. İnsanoğlunun üzerine de atalarım Bumin Kağan ve İstemi Kağan oturmuşlar” cümleleriyle başlar. Altay ve Kırgız destanlarında da “önce gök, sonrada yer yaratılıyordu.”

Göktürk Kitâbeleri’nde de “Tengri teg Tengri” tabiri vardır. Thomsen bu deyimi “göğe benzer tanrı” şeklinde çevirmiştir.

Deli Dumrul da, adıyla anılan destanda

“Yücelerden yücesin, kimse bilmez nicesin, Göklü Tanrı” şeklinde yakarmaktadır.

Eski Türk inancında yer de 7 kattır. Böylece gök ve yerin toplamı 14 kat yapmaktadır. Günümüze yakın zamanlara ait söyleyişlerde bile bu sayılar yer almaktadır. Nitekim Bosnavî;

“Yedi yer, yedi gök bünyâd olmadan

Ay ile gün, yıldız icâd olmadan

Dünya dedikleri, abâd olmadan,

Kıbledir Muhammed, secdemdir Ali!” deyişiyle âdeta bu eski Türk anlayışına gönderme yapmaktadır.

Göğe Dua
Türk Mitolojisi’nde yer alan pek çok Yaratılış Destanları ve efsanelere göre Tanrı önce yeri sonra da göğü yaratmıştı. Manas Destanı’nda Manas and içerken “Göğsü tüylü yağız yer beni vursun, dipsiz yüksek mavi gök, keskin ay baltam beni parçalasın.”

Uygurca Oğuz Kağan Destanı’nda “Gök olsun çadırımız, güneş de bayrağımız.” demektedir Oğuz Kağan.

Dokuz sayısı Türklerin en eski ve en kutlu sayılarıdır. Doğu Türkleri’ne göre gök 9 kattır. Altay destanlarında da “12, 16 ve 17 katlı göklere” rastlarız.

Batı Türklerinde ise gök 7 kat idi.

Manas Destanı’nda Manas Han şöyle and içiyordu: “Göğsü tüylü yağız yer beni vursun; dipsiz yüksek mavi gök, keskin ay baltam beni parçalasın.”

Göğün (ve Yer’in) Katları

Eski Türklerde Gök, Batı Türklerine göre 7, Doğu Türklerine göre ise 9 kat idi. Buna benzer ayrılık Doğu Sibirya Şamanizm’i ile Batı Sibirya Şamanizm’i arasında da görülür. Batı Göktürk Kağanı İstemi, Bizans İmparatoru’na yazdığı bir mektupta “yedi iklim hükümdarı” olduğunu söylüyordu.

SÖZLÜK SEÇİNİZ
1-TDH SÖZLÜĞÜ   2-TÜRKÇE KİŞİ ADLARI SÖZLÜĞÜ  3-ARAPÇA-FARSÇA KİŞİ ADLARI SÖZLÜĞÜ 4-GÖKTÜRKÇE SÖZLÜK 5-BİLİM DALLARI VE DÜŞÜNCE AKIMLARI  6-HUKUK TERİMLERİ  7-TIP TERİMLERİ 8-TÜRK TARİHİ VE SÖYLENCELERİ 9-OSMANLICA-TÜRKÇE SÖZLÜK 10-ATASÖZLERİ VE DEYİMLER SÖZLÜĞÜ 11- EDEBİYAT TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ 12-DLT-Divan-ı Lügat'it Türk Sözlüğü

[wpdatatable id=45]
Türk mitolojisi hikayeleri, Türk mitolojisi, Türk mitolojisi yaratıkları, Türk mitolojisi tanrıçaları, Türk mitolojisi tanrıları, Türk mitolojisi nedir, Türk mitolojisi ögeleri, mitolojik isimler kadın, Türk mitolojisi pdf, mitoloji denince akla gelen kelimeler, mitoloji tanrıları, mitoloji çeşitleri, mitoloji diğer adı, mitoloji ile ilgili kelimeler, SÖYLENCE, mitoloji kavramları, mitoloji nedir, mitoloji türleri

Yorumlar (0)