TÜRKLERDE HAYAT AĞACI - Özgür GÖNEN

TÜRKLERDE HAYAT AĞACI


Özgür GÖNEN

Bu çalışmanın amacı Proto-Türklerden günümüze kadar gelen ağaç kültünün (Hayat Ağacı, Şaman Ağacı, Kozmik Ağaç v.b.) Türklerin yaşamındaki önemine, ağaçlara yüklenen vasıflara ve kutsal ağaç inancının sanata yansımalarına örnekler vererek açıklamaktır .
En eski devirlerden günümüze kadar Türk toplulukları arasında görülen yaygın inanışlardan birisi de ağacın ya da belli ağaç türlerinin kutsal kabul edilmesidir.
Türkler, Müslüman olduktan sonra, kutsal ağaç inancı ve buna dayalı bir takım uygulamaları İslamiyet‟le birlikte yaşatmaya devam etmişler veya bu inanç ve uygulamaları İslami unsurlarla benzeştirmişlerdir.
Türkler her dönemde ağaç ile ilgili inançları sanatlarına yansıtmışlardır. Sanata yansıyan ağaç figürleri incelendiğinde Kozmik Ağaç (Dünya) ve hayat ağacının tasvirleri ile karşılaşmaktayız. Kozmik ağaç üç evreni birleştiren kutsal ağaç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bir tepe üzerinde yükselen Kozmik Ağaç genelde şamana ait eşyalarda karşımıza çıkmaktadır. Diğer kutsal ağaç Hayat Ağacı ise evreni birleştirmenin yanında tanrının vasıflarının da onda olduğuna inanılmıştır. Bu vasıflar arasında en dikkat çekeni tanrının can verme özelliği ağaç ile ilişkilendirilmiştir. Kutsal ağaç inancı eski metinlerde ve efsanelerde bolca yer almaktadır.

Anahtar Kelimeler:
Ağaç, Hayat Ağacı, Dünya Ağacı, Kutsal Ağaç, Sanat, Mitoloji.

GİRİŞ

İlk Türklerden buyana ağaç bir inanç unsuru, kült olmuştur. Ağaç kültünün ve en kutsal kabul edilen “Hayat Ağacının” Türk mitolojisinde önemini, yüklenen anlamlarını sizlere açıklayıp sanata yansımalarını örnekler ile çalışmamızda sunacağız günümüzde birçok Türk devletinin Müslüman olduğu bilinmektedir fakat birçok uygulama eski Türk inanışlarının hala yaşantımızda önemli yeri olduğunu göstermektedir. Bu inanışlar Proto-Türklerden günümüze kadar sanatımıza yansımaktadır. Çalışmasını yaptığımız konunun daha iyi anlaşılması için bazı terimlerin kavranmasının faydalı olacağını düşündüm.

Mit nedir? Mitoloji nedir? Kült nedir? Ağaç kültü nedir?

Terimlerin sözlük anlamları ile beraber bu alan da çalışma yapmış kişilerin tanımlamalarına ve açıklamalarına başvurdum. Bizim kültürümüzde çok önemli yeri olan bu kavramların yakın zamanda aydınlatıldığını ve çalışma tarihlerinin yeni olduğunu görmekteyiz. Sanat tarihi alanında özellikle Türk sanatı dalında araştırma yapacak kişilerin Türk mitolojisini bilmeden bu alana hakim olması mümkün değildir.

Yapılan tanımlamalardan sonra eski devirlerde Türkler ağaçları neden kutsal kabul etmiş yaşamlarının hangi alanlarında bu inancın etkisini görmüşler ve sanata kutsal ağaç inancını nasıl yansıtmışlar örnekler ile açıklayacağız.„

‟Mit „‟ terimi Yunan asıllı (Mythos) olup değişerek diğer dillerin hazinesine katılmıştır.

Mit Ve Mitoloji


Türk Dil Kurumunun 1988 yılında yayımladığı Türkçe Sözlükte “MİT” ve “MİTOLOJİ” kelimesi şu şekilde açıklanıştır:mit.Fr.“mythe” Geleneksel olarak yazılan veya toplumun hayal gücü etkisi ile biçim değiştiren, tanrı, tanrıça, evrenin doğuşu ile ilgili hayali, alegorik anlatımı olan halk hikayesi, mitos: Ergenekon efsanesi bir mittir.

Mitoloji Fr. “mythologie”

1.Mitleri, doğuşlarını, anlamlarını yorumlayan, inceleyen bilim.

2. Bir ulusa, bir dine, özellikle Yunan, Latin uygarlığına ait metinlerin, efsanelerin bütünü: Yunan Mitolojisi. 1

Türk Mitolojisinin en büyük eksiğini tamamlayan çalışmalardan biri de Celal Beydili „ nin “ Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük " adlı eseridir. Türk Mitolojisi sözlük ve ansiklopedik çalışmalar ile desteklenmiş konunun anlaşılır olması daha mümkün hale gelmiştir. Eserinde mit ve mitoloji hakkında detaylı bilgiler vermiş mitoloji içerisine giren kavramların açıklamalarını yapmıştır Beydili en eski devirlerde kültürel şeklin mitler olduğunu söylemiştir.

“Mitsiz'' bir uygarlığın düşünülmesi, onu tüm anlamlardan mahrum etmek demektir.

İlkçağ insanın yaratılışı, gerçek dünya ve doğa olaylarının nasıl kavranılacağı, ancak bu sürecin anlaşılmasıyla mümkün olur. Bir başka kaynağı da ritüeller olan mit, dünyada olup bitenleri açıklar. Temel görevi izah etmek değilse de en önemli özelliği, gerçekliğin doğrudan kavramlısı, duygusallık ve motiflik olan bu fenomen, dünyayı kavramanın eski bir tarzıdır.

Bir tür olayı olmayan mitin kendi içinde birçok işlevi mevcuttur. Örneğin ateşin elde edilmesi veya ilk kaosu temsil eden ejderha veya devlerle mitolojik kahramanın mücadelesi gibi konular, evrensel nitelik taşır. Yani herhangi bir etnik sisteme özgü bir ifade değildir.
Bu bakımdan da millî medenî sistemin araştın İmasında önemli bir fonksiyon üstlenmeyebilir. Buna rağmen, her bir geleneğin içinde onu, başka geleneklerden ayıran mitolojik karakterler mevcuttur. İlk yapısallığın ifadesi olan mitin başlıca konusu, kaosun dağılıp evrenin oluşumu, Dünyanın düzene girmesi ve yaratılışın tamamlanmasıdır.
Onda olan ne varsa geçmiştedir. Mitin işlevi ise tüm bunları izah etmektir. Bu anlamda, ilk yaratılış çağından bahseden mit etiolojik içerik taşır. O, dünyanın ve zamanın oluşmasını, büyük taşkını, kainatın sonunu insan soyunun nasıl ortaya çıktığını, ölümü ve kültürel sayılan ne varsa hepsini açıklar.
Her bir halk kendi mitolojik dünya görüşünü değişik yollarla yaşatmaktadır.”2
Türk Mitolojisi üzerine çalışmalar yapan Bahaeddin Ögel Türk Mitolojisi isimli eserinde bu kavramlar üzerinde durmuştur.
Ögel‟e göre, efsanelerin kendilerine mythus ya damythe denir. Mitoloji ise bu efsaneleri inceleyen bilim dalıdır.

Yalnızca bir milletin ya da akraba toplumlara ait efsanelerin bir bütün halinde incelenmesi gerektiğini öngörmüştür. Mitoloji araştırmalarının ise sadece benzer noktalar bularak olmayacağını savunur. Mitoloji tarihinin din tarihi ile alakalı olduğunu fakat yalnızca din tarihi olmadığını söyler. 3
“Türk Mitolojisinin Ana Hatları“ adlı eseri ile Türk Mitolojisi alanında birçok konuya aydınlık kazandıran Yaşar Çoruhlu bu alanda hala çalışmalarına devam etmektedir. Çoruhlu Türk Mitolojisinin Türk Kültür Tarihi için öneminin olduğu kadar sanat tarihi alanı içinde çok önemli olduğunu vurgulamıştır. Sanat eserlerinin Türk Mitolojisi ile yoğrularak işlenmesini belirtmiştir. Eserinde bir çok sanat eserine mitolojik olarak değinmiştir.
Çoruhluya göre mit ( efsane ) doğaüstü varlıklara ilişkin olayları konu alır.
Destan efsanenin karşıtı olarak insanların yarattığı bir olaydır
Bu farklılığa rağmen destanlarda genellikle mitoloji kapsamında yer alır.
Destanlar hikayeler, masallar, romanlar ve hata insanın günümüze kadar süren yaşantısının kayıtları ve şimdiki hayatımız da mitolojinin konusudur; çünkü tüm bunların içinde mitlerin yansımaları ya da başkalaşmış biçimleri mevcuttur.

Mit köküne eklenen – logos (söz, bilgi) sözcüğü ile “Mitler bilgisi veya bilimleri” anlamına gelen mitoloji ismi oluşturulmuştur. İster Dünya ister Türk Mitolojisi için söz konusu olan mitoloji kendini ilgilendiren olayları, bilimsel disiplinler oluşturan bölümler halinde anlatır.
Bunların başlıcaları Teogoni ( Tanrılarla ilgili olay ve mitler), Kozmogoni ( Evren ve Dünyanın oluşumunu izah eden mitler), Antropogoni (İnsan yaratılışı ya da ortaya çıkışı ile ilgili mitler) ve Eskatoloji (İnsan evren ve Dünyanın geleceği, kıyamet, ölüm ve ölüm sonrasını anlatan mitler -efsaneler) dir.

Çoruhlu konularına göre bu şekilde mitolojiyi bölümlere ayırmıştır. 4
Kültn Kült nedir? Mit ve mitoloji hakkında az da olsa çoğumuzun hakkında konuşacağı Bilgiler vardır. Kült terimi ise mit e göre daha az bilinmektedir ve araştırmacılar tarafından hala problemi çözülmemiştir. Bizimde açıklamaya çalışacağımız konunun ağaç kültü ile ilgili olduğundan kültün anlamının iyi kavranmasını istedim.
Sözlük anlamı ve bazı araştırmacıların açıklamalarına yer vereceğim. Çoğu batı dillerinde “kült” teriminin anlamı tapma, tapınma olarak karşılık bulmuştur.

Kelime kökü “culte” Fransızca‟dır.

Türkçe sözlükte “1. Tapma, tapınma. 2. Din. 3. Dini tören, ibadet, ayin karşılıklarıyla açıklanmıştır.” 5

F. Eray ''Dökü yüksek lisans tezinde kültü şu şekilde tanımlamıştır.“
Kült; tanrıya, ilahi yada öyle kabul edilen varlıklara ya da tanrının özel sevgisine mahzar olmuş varlıklara gösterilen saygıdır. İnanç ve bağlılığı göstermek amacıyla belirli bir takım hareketleri yapmak, ibadet etmek, puta tapmak, toteme tapmak kültün içine girer.

Bunun yanında bu işi yaparken kullanılan cisimlerde kült ürünüdür. 6
Türklerde Ağaca Verilen Öneme ve Yüklenen Anlamlara Örnekle Kült denilince atalar kültü, tabiat kültü, (dağ, ağaç, su vs.) vs. akla gelmektedir. Proto-Türkler den buyana yer/su ve göğün önemi Türk inanç sisteminde büyüktür. Yere ve göğe ait birçok kült bulunmaktadır. Ağaç kütlüde tabiat kültleri grubunda önemli sayılanlar arasındadır. Ağacın birçok anlam ifade ettiğine inanmışlar, inançlarına, kültürlerine, yaşam şekillerine, sanatlarına gibi birçok alana bu inanışı yansıtmışlar. Kültün anlamını açıklarken de bahsettiğimiz gibi ağaçlara tapınma olmamış yüklenen anlamlardan ötürü önemsenmiş, saygı duyulmuştur.

Pervin Ergun'ün, ''Türk Kültüründe Ağaç Kültü'' adlı eserinde ağaç kültü hakkında geniş bilgilere ulaşmak mümkün. Ergun Türk ağaç kültünü kendi içerisinde ağaçların vasıflarına göre gruplara ayırarak açıklamalar yapmıştır.
Hayat ağacı ağaç kültünde en kutsal ağaç olarak incelenmiş diğer kutsal ağaçları ayrı grup da ele almıştır. Diğer kutsal ağaçlar kayın, çam, kavak ağacı, ardıç, çınar,dağ servis-sedir, servi-selvi, meşe-imen-emen, dut, söğüt, elmadır. Diğer grupları ise ağacın özellikleri ve yüklenen anlamlarına göre sıralamıştır. (Ağaçtan doğma, ağaç ve adak gibi). Ergun eserinde ağaç kültünü Dünya kültürleri içerisinde de incelemiştir. “Ağaç kültü dünya kültürlerinin ortak unsurlarıdır.

Hayatı, ölümsüzlüğü, bilgeliği gençliği ya da genç kalmayı, üç katmandan (yer altı, yer üstü ve gökyüzü) oluşan alemi birbirine bağlamayı ifade eden “kozmik” ağaç, bütün bu özellikleri ile Türk inanış ve düşünüş sisteminde olduğu kadar, en doğusundan en batısına, en kuzeyinden en güneyine, dünyanın her yerinde hemen hemen aynı şeyleri ifade etmektedir.7
Varlığın başlangıcı ve devamında hava, su ve toprak kadar önemli bir yere sahip olan ağaç, kişioğlunun inanış ve düşünüş dünyasında “türeyiş”, ”beslenme”, ”tanrı ile irtibat kurma”, ”cennete ulaşma”, “şifa”, “dilek” vs. aracı rolünü üstlenmiştir. Ağacı tanrısal bir varlık olarak kabul eden insanlık, onu, neredeyse bütün inanma ve pratiklerinde ana eksene oturtmuştur.

[caption id="attachment_89307" align="alignnone" width="222"] Hun Dönemine ait örtü.V. Pazırık kurganı. Pazırık kurganları 1929 yılında Rus arkeologlar tarafından kazılarak gün ışığına çıkarılmıştır. Çıkarıldığı yerin ismi kurganlara verilmiştir.Bölgede irili ufaklı 40 civarında kurgan yeralmaktadır. Bunların beş tanesi büyük kurganlar sayılmaktadır.34 Hun dönemine ait olan buörtü de beş büyük kurgan arasında sonuncu ve güneyde yer alan mezara aittir.Örtü üzerindeiki insan, at ve hayat ağacının yer aldığı sahne bulunmaktadır. Tahtında oturmuş figür elinde hayat ağacı tutmaktadır, bu figürün karşısında atlı erkek figürü yer alır.[/caption]

Ağaç, dünya kültürlerinde “yağmur yağdırma”, “güneşi açtırma”, “sürüleri ve sığırları çoğaltma” ve “kadınları kolayca doğurtma” gücüne sahip “canlı bir varlık” olarak düşünülmüştür. ”Celal Beydili„nin “Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük adlı eserinde “ Ağaç” şöyle tanımlanmıştır “ Türk tanrıcılık sisteminde Gök-Tanrı'nın simgelerinden biridir.
Ağacın Türk mitolojisinde önemini Oğuzların ağaca gösterdiği saygı ile ilişkilendirmiştir.

Hayat Ağacı, Dünya Ağacı denilen kutsal ağacı ise Evliya Ağacı olarak isimlendirmiştir.
Türk etnik-kültürelgeleneğine baktığımızda, önemli bir yer tutan ağaç miti. Türk düşüncesinde yaratılış nedeninin başlıca motiflerinden biri olarak gösteriliyor. Bu düşünceye göre, ilk insan dokuz budaklı bir ağacın altında yaratılmıştır. Türk mitolojisinde. "Evliya Ağaç", tanrıya kavuşmanın yoludur.
Tanrı'yı sembolize eden kutsal Evliya Ağaçlarının, Türk mitolojisindeki tanımına uygunluğu açısından birçok özelliği vardır. Tek ve benzersiz olması, ölümsüzlüğü sembolize etmesi, sığınacak yer olması vb. 8

Türkler, Tengri (gök tanrı) adını, göze ulu bir ağaç gibi büyük görünen her şeye takarlarmış.
Ulu ağaç daha sonraları Orta Asya'da bir dizi ağaç şeklinde karşımıza çıkar: yalnız ağaç, kurumuş ağaç ve yaşlı ağaç. 9
Türklerin tabiat kültü özellikleri arasında ulu ağaç, ulu dağ, ulusu gibi isimlere sıkça rastlamak mümkündür. Tabiat da gördüğü aynı tür varlıklardan boyutça daha yüksek ve kabavarlığa buulu kelimesini eklemişler ve kutsallaştırmışlardır.

Konu ağaçlar olunca ise yine en yaşlılarına diğerlerine göre da çok anlam yüklemişlerdir. Bu da atalar kültünün tabiat kültüne yansımasıdır.
Gök Tanrıyı sembolize eden bu ağaçlar Tanrının da kutunu da taşıyan ağaçlardır. Bulundukları çevrenin etrafının da kutsallaştığına inanılırdı. Bu ağacın etrafında ise geçmişte yaşamış kahramanların yattığına inanılırdı.
Günümüz de bile halen yalnız ve yaşlı ağaçlara farklı anlamlar yüklenmekte ve saygı duyulmaktadır.
“Önemli Türk gruplarının ölülerini ağaçlara asma geleneği, mutlaka yeniden doğuş ve aynı zamanda ölülerini göğe sunma ve onları göğe uzanan yola çıkarma umudundan kaynaklanmaktadır.
Üstelik genel kanaatin aksine, eski dönemlerde bile kurban edilen atlar ağaçların yüksek dallarına asılırdı. Ibn Fadlan bu konudan bahseder. Ölülerini toprağa verenler ise, ölüyü daha önce içi oyulmuş
bir kütüğün içine yerleştirir ya da Türklerin yaptığı ibi, ölünün ne zaman gömüleceğini belirleyebilmek için ağacın hangi durumda olduğu göz önünde bulundurulurdu: Eğer birisi ilkbahar veya yazın öldüyse, otların ve ağaçların yapraklarının sararması beklenirdi. Yok eğer kişi sonbahar veya kışın öldüyse, ağaçlar yapraklanana ve bitkiler çiçek açana kadar beklenirdi. 10
Günümüz Türkçesin de birçok kavram kült inanışlarına göre yüklenen anlamları ile kullanılmaktadır. Biz farkında olmayarak kullansak da bu kavramlara yüklenen anlamlar eskin devirlerden buyana canlılığını sürdürmüştür. Bunlardan birisi “soy ağacı” , “soy kütüğü” diye ifade ettiğimiz kavramdır. İnsanların ait oldukları ailenin geçmişini ve geleceğini ifade eder.

Ağaç kökleri ile atalarını, gövdesi ile hayattaki nesli, dalları ile de gelecek nesli sembolize
etmektedir. Her ailenin, her oymağın, her boyun, her milletin bir soy ağacı vardır. Ağacın canlılığı ile soyun devamı arasında sıkı bir bağ vardır. Ağaç canlı ise soy da devam etmektedir. Ağaç “evin ağacı” olduğunda aile fertlerini, “obanın ağacı” olduğunda ise obada yaşayan topluluğu, “devletli kaba ağaç” olduğunda hakanın himayesindeki bütün milleti ve onun gelecekteki nesillerini korumaktadır.
Kuruması, kesilmesi, devrilmesi ile soyunun biteceğine inanılmaktadır. Soy çocukla devam eder. Eğer ailenin çocuğu yoksa “soyu kurudu” şeklinde ifade edilir. 11

[caption id="attachment_89308" align="alignnone" width="222"] Fotoğraf 1. Göktürk Devrine Ait Olduğu Düşünülen Altın Maske. Kırgızistan Bişkek Ulusal Tarih Müzesinde Bulunmaktadır.Ölülerinyüzünü kapatmak için kullanılan maskelerdendir. Maskenin burun kısmı ile beraber üzerinde ve iki yanında hayat ağacı motifleri yer almaktadır. Ağaçlar altı dallı tasvir edilmişlerdir. ( Fotoğraf 2 ) Uygur duvar resmi.Berlin Saatliche Müzesinde bulunmaktadır. Diğer Türk toplumlarında da olduğu gibi Uygurlarda sanat eserlerinde mitolojik öğelere yer vermişlerdir. Ejder motifi ve ağaç motifli bu sahne bu açıklamaya en güzel örnektir. Sivridağlar arasında ağaçlar tasvir edilmiştir. Bu türde doğa tasviri içinde yer alan ağaç motifleri de sanata yansımıştır. Bu ağaçların kutsal ağaç olarak tasvir edildiği tartışılmaktadır. Mitolojik sahne ve mitolojik öğelerin yer alması ağaç figürlerinin de kutsal ağaçlar olarak tasvir edildiğini düşündürmektedir.[/caption]

Altay bölgesinde yaşayan Türk boylarının, oymakların ağaçları vardır. Türk boylarının ağaçları şu şekildedir. 12

Soy Ağaç
Çus Akçam(Köknar)
Kuzen Çam
Komdoş Akağaç
İrkit Akağaç
Kıpçak Akağaç
Saal Melez Ağacı
Todoş Hanımeli Ağacı
Soyon Hanımeli Ağacı
İrkit Hanımeli Ağac

Her oymağında farklı ağacı olmak ile birlikte kayın ağacı bütün Altayın ortak kutsal ağacıdır.
Her yıl bütün oymaklar kendi ağaçlarını temsil eden ağacı ailecek ziyaret eder 1-3 gün orada kalırlar. Kutlu soy ağaçlarının altında gece geçirmenin soy açısın dan iyi bir hareket olarak algılandığı görülmektedir. 13

Tanrı kutunu temsil eden kutsal ağaç, hayatın kaynağıdır, sürekliliğinin teminatıdır. Kutsal ağacın yok olması ile orada hayatın biteceğine inanılmıştır. Kutsal ağaçlar insanların tanrıdan kut aldıkları araçlardır. Kutsal ağacının yok olması ile kut da yok olur. Kutun olmadığı yerde de savaş, kargaşa, bereketsizlik her türlü kötülük olur. Bu birkaç cümle ağaçların Türklerin hayatında ne kadar önemli olduğunu anlatıyor aslında. İşte bu yüzdendir ki kutsal olduğuna inanılan ağaçlar kesilmez, onlara en ufak zarar verilmez. Günümüzde de bu böyle değil midir? Ağaçlara zarar verenlere toplum tarafından iyi göz ile bakılmazken ağaç dikenlere ise hep övgüler yağdırılmışdır. Yine Türkler yeni bir yere yerleşecekleri zaman tanrının kutunun olduğu kutsal ağaçların etrafını seçerlerdi. Nedeni ise tanrı kutunun olduğu yerde dirlik, düzenlilik, bolluk ve bereketin olduğu inancıdır.
Türklerin dünya görüşünde, ev ile onun omurgası olan ağaç arasında derin, semantik bir bağ vardır.
Gökkubbeye benzeyen çatısının ortasında bulunan ve dünyanın merkezi sütunu demir kazığa uzanan ağaç, evin kutlu objesidir.
Onun üzerinde bulunan dokuz bazen yedi kertik göğün katlarını sembolize eder ve evin direği evin çatısında bulunan delikten yukarı çıkar.
Her Türk ağaç sayesinde kutlanmış evinde, Tanrısı ile her zaman iletişim halindedir.
Kutlu olduğu için de ev halkı hiçbir kötülük ile karşılaşmayacağını, bolluk bereket içinde, sıhhatli hayat sürdüreceğine inanmaktadır.
Bebeklerini ise bu direğe asarlar ona emanet ederler. 14

Türklerin dünya görüşünü yansıtan ev anlayışını Eliade şöyle yorumlamaktadır: “Orta Asya'nın hayvan yetiştiricisi-çobanların çobanların yurtlarında (ev) direğin efsanevi-ayinsel işlevini, yukarıda dumanın çıkması için bırakılan delik yerine getirmektedir. Kurban ayinleri sırasında, yurdun içine tepesi bu delikten dışarı çıkan bir ağaç getirilmektedir. Bu kurban töreni ağacı yedi dalıyla, yedi yerküreyi simgelemektedir. Böylece ev evren ile benzer kılınmakta, öte yandan da dünyanın merkezine oturmuş olarak görülmektedir, çünkü duman çıkması için açılan delik kutup yıldızının karşısında bulunmaktadır.”Eliade ağacın dallarına farklı anlam yüklemiş, bu dalların yedi yer küreyi temsil ettiğini söylemiştir.
Ergun ise bu ağaç dallarının genel inanışta dokuz olduğunu, sekiz kolun ana yönleri diğer kolun ise cenneti sembol ettiğini belirtmektedir. 15

Hayat ağacı, Kozmik ağaç


(Dünya Ağacı) olarak adlandırılan kutsal ağacın Türklerin evi ile bağı büyüktür.

Ev ile beraber evlilikte Türkler için kutsal sayılmıştır. Evlilik törenlerinde bir çok bölümde ağaç ile ilgili uygulamalar görmek mümkündür. Eski tarihlerde Altaylılar evlenecek çiftler için ağaçlardan meydana getirilen bir ev yaptığı söylenmektedir. Bu ev dokuz ağacın köklerinin yere gömüldüğü, daire şeklinde oluşturulup, ortasının boş bırakıldığı bir ağaç evdir. Yeni evlenen çiftler burada ilk ateşlerini yakarak gerdeğe girdiği, evin üç gün durduğu daha sonra çözülerek ormana götürüldüğü düşünülmektedir. 16

Türklerin ölülerini ağaca asma geleneğinden bahsetmiştik. Ağaca asılan cesetler bir veya iki yıl sonra ağaçtan kemikleri toplanır ve gömülürdü. Bazı bölgelerde ise bu kemikler yakılırdı.
Bu yöntem araştırmacılar tarafından “iki zamanlı cenaze töreni” olarak adlandırılmıştır. Cesedin çürürken fiziksel bir tiksinti uyandıracağını, iskeletin ise temiz hale ulaştığında ata olarak kutsallaştığını vurgulamışlardır. 17

Türkler cesetlerini gömme geleneğine ise Müslümanlar ile komşu olmaya başladıkça arttırmışlardır. Gömme geleneğinde uygulanan ritüeller ile kutsal ağacın bağı büyüktür. Ağaç ve mezarlar her zaman beraber görülmektedir. Türkler mezarlara sıradan kişiye ya da önemli bir şahsa ait olup olmamasına bakılmaksızın ağaç dikmişlerdir. Mezarlarını kutsal ağaçlar ile süslemişlerdir. Hem Dünyanın merkezi (kozmik ağaç)hem de hayat ağacının simgelenmiş olması mümkündür. Çünkü hayat ağacı ebedidir diğer hayatta da ölen kişiye hayat vereceğine inanılmıştır. Dünya ağacı olarak simgelenen mezarlar ise genelde önemli kişilerin yatırlarının yer aldığı yerlerdir Türklerin inancına ve diğer dünya inançlarında kutsal yerler daima dünyanın merkezi konumundadır ve bu kutsal yerlere ağaç dikilerek merkez sembol edilmiştir. Yatırlarda yatan kişiye ve etrafındaki kutsal ağaçlara gösterilen saygı aynıdır. Ögel, mezar ve ağaç ikilisinin yer aldığı uygulamalara örnek olarak Toba devletindeki uygulamaları vermiştir.
”Toba devletinde ölü gömüldükten sonra büyük ir tören yapılır ve ondan sonrada büyük bir kayın ormanı dikilerek ağaçlar yerleştirilirdi. Bu inancın daha ziyade “orman kültü” ile ilgili olması çok muhtemeldir. Bu gibi orman kültlerini Müslüman olmuş Kara-Koyunlarda görüyoruz. 18

Bu tür uygulamalar hala günümüzde de devam etmektedir. Mezarlarımız genelde ağaçlandırılmaktadır.
“Tanrı kelimesi ilk defa Orhun yazıtlarında “üze kök tengri” şeklinde yer almıştır. Bazı araştırmacılar buradaki “kök/gök” kelimesinin tanrıyı ifade ettiğini söylemişse de HikmetTanyu, söz konusu kelimenin doğrudan tanrıyı belirtmeyip “büyük, yüce” anlamında onun sıfatı olduğunu, “üze” kelimesinin de aşkınlık bildirdiğini söyler. 19

[caption id="attachment_89309" align="alignnone" width="222"] Anadolu Selçuklu Devrine ait çini parçası. Kubadabad Sarayı Sekiz kollu yıldız motifi içerisinde merkezde hayat ağacı iki yanında kuş figürleri yer almaktadır. İslam inancı ile beraber eski inançların devam ettiğini bizlere gösteren örnekler arasındadır. Bu dönemde hayat ağacı ile beraber yer alan kuş figürlü sahneleri bolca görmek mümkündür.[/caption]

Diğer bir araştırmacı ise tanrıyı şu şekilde açıklamıştır: „‟Eski Türkçede Tengri" şeklinde olup. "gözle görünen gök" ve "Allah" anlamlarını ifade eden bu kavram, ilk ve ilahî başlangıç bildirir. Alemde ki her şey ona bağlıdır ve onun ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak bu bir panteizm de değildir. Görünen âlemin sulan, dağları ve ağaçları kendi sembolik özellikleri ve Tanrı'nın işlevlerinin iradesidirler.
Dünyanın kozmolojik modeliyle çok sıkı bir ilişkide olan Tanrı" anlayışının sözcük itibariyle "gök-sema" anlamlarına da gelmesini temel alan birçok araştırmacı, onun "Gök Tanrı" demek olduğu fikrini ortaya atmıştır. 20

Konumuzun ağaçlar olmasından dolayı tanrı kelimesi hakkında kısada olsa araştırmacıların fikirlerine başvurduk. Eski ve yeni Türk inanış sistemlerinde yerin ve göğün yaratıcısı büyük, yüce bir tanrı vardır. Onun varlığı sorgulanamaz. O hayat verendir, hayat alandır. Yerde ve gökteki tüm olayların hakimi de odur.
Herkesin her şeyin ona ihtiyacı vardır. Türkler tanrıyı en çok ağaç ile sembol etmişlerdir. Ağacı tanrıya ulaşmanın yolu olarak görmüşlerdir. Bu nedenle ağaçlara saygı artmış kutsallığına inanmışlardır. Ağacın özelliklerini tanrının özellikleri ile eş değer olduğuna inanmışlardır.
Yani kutsal ağaç Gök Tanrıyı temsil etmektedir. Bütün inanış sistemlerinde tanrı bir sığınaktır. Ona sığınılarak yardım istenilir, onun kol kanat gereceğine inanılır. Tanrı herkese yardım edecek büyüklüğe sahiptir.
Türkler tanrının bu sıfatı ile ağaçlara sığınarak ağaçlardan yardım istemişlerdir. Çünkü tanrı sığınılacak tek varlıktır. Ağaçların etrafının ya da ağacın kendisinin adaklık, kurbanlık, bez bağlayarak dilek dileme gibi merasimlerde kullanılmasının en büyük nedeni yine Tanrıya sığınmak, ağacın tanrı ile insanlar arasında iletişim sağladığına inanmaktan gelmektedir. Günümüzde bez ya da başka şeylerin ağaçlara bağlanarak Tanrıdan (Allah'tan) dilek dilendiği, duaların edildiği örneklere sıkça rastlamak mümkündür.
“Manas Destanında Manas‟ ın ölümünden sonra köyü insanların saldırısından oğlu Sametey‟i korumak amacı ile yollara düşen Kanıkey, Bukar‟a giderken uzun ve ıstıraplı yolculukta aç ve susuz kalır. Yoluna devam eden Kanıkey, in önüne bir „‟Bayterek” çıkar ve Kanıkey, budaklarından diri kılan, canlandırıcı sıvı (süt, su, vs.) sızdıran, koruyup kollayan Baytereğe kendisi ile yetimini koruyup kollaması için dua eder. 21

Tanrının sığınılacak tek varlık olduğunu ve tanrının kutsal ağaç ile simgelenmesine Manas Destanından bir bölüm alarak açıkladık. Bu destanda yer alan “Bayterek” isimli kutsal ağaç dua eden kişinin dualarını tanrıya ileten kişidir. Aslında dua ağaca değil tanrıya yapılmıştır.
Tanrının en büyük sembollerinden olan ağacın Türkler tarafından koruma özelliği olduğuna inanış, evlerinin önlerine dikilen ağaçlardan, mimari yapılarına, günlük kullanım eşyalarına, şaman eşyalarına, tarım alanları gibi çeşitli yerlere ağaç figürü nakşedilmesinden anlamaktayız. Ağacın bu kişileri her türlü nazardan, kötülükten tanrı gibi koruyacağına inanmışlardır. Türkler için Tanrı koruyucu ise ağaçta koruyucudur şeklinde cümle kursak yanlış olmaz. Dikenli ağacın ise şeytanı yani kötü ruhu yakalayacağına, onlara yaklaştırmayacağına inanmışlardır.

Türk inanış ve İslam dininin sisteminde tek Tanrı inancı önemli yer tutmaktadır. Gök Tanrı da tektir ve yerin göğün tek hakimi sadece odur.
Yalnız başına bulunan ağaçlar (tek ağaçlar) bu nedenle tanrı ile sembol edilmiş. Bu ağaçlara Gök Tanrıya gösterdikleri saygıyı göstermişlerdir. Türklerin yaşadıkları bölgelerde bulunan bu tek ağaçlar kutsal sayılmış, bu tür ağaçlar etrafında birleşip Gök Tanrıya sığınmışlar kurbanlarını bu ağacın altında yapmışlar, Gök Tanrıya ileteceğine inanmışlardır.
Tanrının özellikleri arasında olan teklik bu şekilde yalnız ağaçlar ile ilişkilendirilmiş, Tanrının “vahdaniyet”ini temsil etmiştir. Yakut Türklerinin “ Er -Sogotoh” destanında insanın yaratılışına araç olan yalnız ağaçtan bahsedilmektedir. Bu ağaç aynı zamanda hayat ağacıdır, insana hayat vermiş onu doğurmuştur.

Hayat Ağaçlarıda Er -Sogotoh destanında yer aldığı gibi tek ağaçlardır ve sanat eserlerinde
yine yalnız olarak tasvir edilmektedirler. Hayat ağacı bölümünde konu üzerinde daha detaylı durulacaktır.

“Dünyamız Yakutlarca, sekiz köşeli imiş,
Bu ağaç büyük imiş, göklere çıkar imiş.
Bu ağacın her yanı Tanrıdan hep süslüymüş.
Kabukları, kütüğü, tıpkı som gümüşlüymüş.
Ağacın gövdesinden bir usare akarmış,
Bu kutsal suyun rengi, altın gibi parlarmış.
Ağacın budakları, ta göklere uzanmış,
Gören sanırmış sanki dokuz kollu şamdanmış!
Yaprakları büyükmüş, dallarından sarkarmış,
Yaprakların her biri, bir at derisi kadarmış,
Ağacın tepesinde bir usare çıkarmış,
Köpük köpük kaynayıp, sarı renkte akarmış!
Bu ağacın yanına, hiç kimse gidemezmiş,
Bundan içenler ise, açlık hissedemezmiş!
Bu sudan içebilen, artık mesut olurmuş,
Her şeye erişirmiş, Tanrıdan kut bulurmuş!
İlk insanın atası, burda yaratılınca,
Hayatı elde edip, tadını da alınca,
Hemen ağacı görmüş, koşup altına gitmiş,
Kanıp bu sudan içmiş, hayatı elde etmiş.” 22

Destanda yer alan ağacın betimlemesi yapılırken meyvelerinden bahsedilmemiştir, ancak “usare akarmış” sözü ile meyvesin bu usare olduğu anlaşılabilir. ”Usare” hayat veren sıvı, öz su anlamında kullanılmıştır. Gövdesinden çıkar ve bunu içenler tanrının kutuna sahip olurlar. İlerleyen bölümlerde diğer destanlardan da örnekler vereceğiz.
Hayat ağacının yer aldığı destanlarda ya da diğer kutsal ağaçlarda meyvenin olmadığı dikkat çekmektedir. Türk inanış sisteminde Tanrı doğurmamıştır inancı hakimdir.
Kutsal ağaçlar Gök Tanrıyı sembol eder tezini bir kez daha ağaçların meyvesiz olarak işlenmesi ile kanıtlamaktayız.
Bu ağaçların meyve vermemesi tanrının doğurganlılığının olmaması ile ilişkilendirilmiştir. Günümüzde yatırların, türbelerin etrafına baktığımızda meyvesiz ve yapraklarını dökmeyen ağaçların yer aldığını görmekteyiz. Kutsal ağaçların yapraklarını dökmemesi de yine tanrının özelliklerinin kutsal ağaçlara verildiğini göstermektedir.
Ağaçların yapraklarını dökmemesi, devamlı yeşil kalması sürekli canlı kaldığını düşündürmüştür. Tanrının ebediliği bu şekilde temsil edilmişbolur.
Tanrının özelliklerinin ağaç ile temsil edilmesine örnekler çoğaltılabilir. Verdiğimiz bu örnekler tanrının ağaç ile özdeşleştiğinin göstergesidir.
Türklerin yaşamında ağacın rolünü ve üstlendiği görevler i bazı örnekler ile açıkladık. Diğer Dünya milletlerin de olduğu gibi Türk kültür tarihinde geçmişten günümüze kadar ağaç kültü önemli ve saygın bir konuma sahip olmuştur.
Günlük yaşam koşullarından Tanrı inançlarına, doğumdan ölüme, definden ölümden sonra inanışa kadar ağaç her alanda kutsal bir varlık olarak yerini almıştır. Ağaç kimi zaman Dünyanın ekseni olarak, kimi zaman hayat veren kutsal varlık, kimi zaman tanrı gibi tapınılan, bazen tanrı ile iletişimi sağlayan kutsal bitki vb. olarak karşımıza çıkmıştır. Yukarıda ağacın önemini ve yüklenen anlamlarını açıklarken ağaçlara araştırmacılar tarafından verilen isimler üzerinde durmadık. Birçok araştırmacı ağa kültünden bahsederken dilek dilenen, insanları doğuran onlara hayat bahşeden, dünyanın eksenini simgeleyen yani kutsal kabul edilen her ağaca “Hayat Ağacı” demek ile yetinmiştir. Oysaki ağaç kültünde bazı ağaçların Türk inanış sisteminde her ağacın vasfının ve bu vasfın önemine göre diğerlerinden farklı olduğu görülmektedir. Yukarıda sıraladığımız örnekler de Türkler için her ağacın farklı vasfının olduğunu fakat hepsinin aynı düzeyde önemli olmadığını sizlere açıklamaktı.

Verdiğimiz örneklere bakıldığında ağaçlara birçok anlamın yüklendiğini görmekteyiz. Fakat bu anlamları n önemini hangi kriterlere bakarak gruplandırabiliriz bunu öncelikle bilmemiz gerekiyor .
En eski devirlerden itibaren, hemen her Türk boyunun inanç sistemi içinde bazen aynı bazen de farklı ağaçların kutsal kabul edildiği görülmektedir.
Bu inanışların bölgeler arasında kısmen farklılıklar gösterdiğini de göz ardı etmemek gerekmektedir.
Başlangıçta, Tanrının ve hükümdarın sıfatı olan bu kutsal ağaç inancı, zamanla hükümdarlığı, ataları temsil etmiş ve en nihayet sülalenin ve boyun temsilcisi olmuştur. Böylece bu ağaç, kutsal ağaç, ölümsüzlük ağacı ya da hayat ağacı olarak da nitelendirilmiştir. Bu anlamda, İslam öncesi Türklerde
gökleri delip-geçen kutsal bir ağacın var olduğu inancındaydı. Bazen tek bir ağaca bütün anlamların yüklendiği bazen sadece kozmik ağaç (Dünya Ağacı) ve hayat ağacı olarak kullanıldığını görmekteyiz.
Dünya ağacı (Kozmik Ağaç) denilen ağaçların vasfı nedir? Hayat Ağacı ile ne gibi farklılıkları vardır? Hayat ağacı Dünya ağacı ilişkileri nasıldır? Bu soruların cevabını bizlere en iyi şekilde eski yazıtlar, metinler (destanlar) verecektir.

Türklerin en eski inanışlarını ve kültürlerini bize yansıtan destanlar ve arkeolojik kalıntılardır .
Yukarıda ağacın önemini açıklayan örnekler verirken destanlara çok değinmedik şimdiki bölümde ise destanlardan örnekler vererek bu kavramların birbirinden neden farklı olduğunun ya da neden farklı kullanıldığın ıaçıklayacağız.
Bu konuda bilinmesi gereken en önemli husus:

Dünya Ağacı ile Hayat Ağacı birbirinden farklıdır fakat birbiri ile ilişkilidir.
Kozmik Ağaç (Dünya Ağacı) (Üç Evreni Birleştirir)

Kozmik ağaç üç evreni (gök, yer altı, yer üstü) birleştiren, Dünyanın tam ekseninde bulunan kutsal ağaçtır. Türk toplulukları arasında dünya ağacı ve merkez dağ sembolizmleri genellikle birbirini tamamlamaktadırlar.
Bu bağlamda, kozmik olarak dünya ağacı yerin merkezinden yükselmekte ve kozmik bölgeleri birbirine bağlamaktadır
Bir Altay Efsanesine göre de yerin göbeğinde, her şeyin merkezinde yeryüzünün bütün ağaçlarının en yükseği olan ve Tanrının olduğu yere dokunan kocaman bir çam büyümektedir.
Yine Abakan Tatarlarına göre, dünyanın ortasında demir bir dağ vardır ve bu dağın üzerinde de yedi dallı beyaz bir kayın ağacı dikilidir. 23
Eliade'nin ifadesi ile Kozmik Ağaç yer yüzünün ortasında, göbeğin bulunduğu yerde yükselir, dallarıda tanrının mekanına ulaşır. 24
Bu ifadelere göre kozmik ağaç olarak adlandırılan kutsal ağacın belirli özellikleri ile diğer ağaçlardan ayrıldığı görülmektedir. Görüldüğü üzere, dünya ağacı sembolizmi ile gök ve yer arasında merdiven veya köprü kurmak mümkündür. Çünkü bunlar bir dünya merkezinde yükselmekteydi. Bir taraftan o sürekli olarak yenilenmekte olan evreni, kozmik hayatın tükenmez kaynağını, kutsalı ifade ederken, diğer yandan da gök veya gezegenlere ait gökleri temsil eder.
Gezegenlere ait gök sembolü olarak, pek çok geleneklerde bulunan dünyaağacı (kozmik ağaç) sembolü dünyanın kutsallığını, bereketliliğini ve sürekliliğini vurgulayarak yaratma fikri ile olduğu kadar ölümsüzlük düşüncesiyle ilişkide bulunur. Böylece dünyaağacı, hayat ağacı ya da ölümsüzlük ağacı olarak da kullanılabilir. Bu inanışın bir sonucu olarak tamamlayıcı sembollerle zenginleştirilmiş olan kozmik ağaç, en kutsal ağaç olarak Hayat Ağacı ile beraber efsanelerde yerini almıştır.
İlerleyen bölümlerde destanlardan örnekler vererek ağacın kozmolojideki yerini ve hayat ağacı ile olan ilişkisini daha iyi kavrayacağız.
Hayat Ağacı (Hayat Bahşeder) (Üç Evreni Birleştirir)
Bütün dinlerin ve milletlerin mitlerinin kökeninde olduğu gibi Türk mitolojisin önemli konularından biride “Hayat Ağacı” inanışıdır. Ağaç kültü içerisinde de büyük öneme sahip olan ağaçtır. Hayat ağacına yüklenen anlam ve öneme bakıldığında diğer kutsal ağaçlardan daha büyük olduğu dikkat çekmektedir.
Hayat ağacı isminden de anlaşılacağı gibi varlıklara hayat bahşetme özelliğine sahiptir. Ağaçlara tanrının sembollerinin verildiğini açıklamıştık. Tanrının en büyük özelliği olan yaratıcılık vasfı hayat ağacına verilmiş tanrıyı bu özelliği ile temsil etmiştir.

Hayat ağacı kozmik ağaç görevini yaparak üç evreni birleştirir. Örneklerini vereceğimiz çoğu eski metinlerde hayat ağacı kozmik ağaç ile beraber yer almıştır. Hayat ağacı Kozmik ağaç olarak Dünyanın merkezini temsil etmiş hem de insanların var olmasına araç olmuştur. Bazen de tek başına varlıklara can verdiğine inanılmıştır. Kozmik ağaç tan (Dünya ağacı) farkı da budur. Hayat ağacı her iki inanışın başrollerinde olurken kozmik ağaç sadece dünyanın direğini temsil etmektedir.
Bu karmaşayı özetlemek gerekirse: Kozmik ağaç (Dünya ağacı) olarak isimlendirilen ağaç aynı zamanda hayat ağacının kendisidir. Farklı isimlerde kullanılmasının nedeni ise destanlara konu olduğu bölümlerde , uygulanan ritüellerde (Ölülerin ağaca asılması vs.) ya da tasvirlerinin yer aldığı yerlerde(duvar resimleri, şaman davulu) hayat verme vasfının ve Dünyanın merkezini temsil etme özelliğinden sadece birinin yer almasından veya bu vasıflardan birinin diğerine göre daha ağır basmasından kaynaklanmaktadır.
Şamanizm inancına göre Şamanlar ağacı Dünyanın katları arasında yolculuk yapmak için araç olarak kullanmaktadırlar. Burada Hayat Ağacının Dünyanın merkezini temsil etme özelliğinin ön plana çıktığını görmekteyiz. Bu nedenle bu ağaca araştırmacılar tarafından Kozmik Ağaç denilmektedir.
İlk insanların türeyişini anlatan destanlarda ise ağacın hayat bahşetme vasfının ön planda olduğu görülmektedir. İnsanların ağaçtan türediğine inanılmış destanlara konu olmuştur. Bu nedenle ise araştırmacılar tarafından kozmik ağaç ifadesi yerine hayat ağacını kullanmışlardır. Ağaçların tasvirleri incelenirken de araştırmacılar farklı isimler kullanmışlardır.
Kozmik ağaçtan bahsederken ağacın baskın vasfı olarak dünyanın merkezini simgelediği hayat ağacı ifadesinin kullanıldığında dünyanın merkezi yanında hayat bahşetme vasfının da yer aldığını örnekleri inceleyerek daha iyi kavrayacağız.
Araştırmacıların bu ağaçlara farklı isimler vermesi karışıklığa neden olsa da bu ifadelerin yanlış kullanıldığı söylenemez. Bu karmaşanın nedeni yukarda da bahsettiğimiz gibi ağaçların vasıfları ile ilgilidir.
Kozmoloji anlatılırken Dünya Ağacı, insanların türeyişi konu olduğunda ise Hayat Ağacı olarak isimlendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Diğer unutulmaması gereken husus ise bu inanış sistemlerinde genel tema da aynı olsa da bölgelerin kendi aralarında kısmen farklılıklar gösterebilmesi mümkündür.

Türeme Aracı Olarak Temsil Edilen Hayat Ağacı


Türklerde ağaç eski dönemlerde derlenen efsaneler de birincil türeme araçları arasında yer almış ve bu nedenle Hayat Ağacı olarak isimlendirilmiştir. Altay Türkleri arasında derlenen ilk insanların oluşumunu, hayatın başlangıcını anlatan efsaneler de yine hayat ağacının rolünün önemini görmekteyiz. Tanrı Ülgen dalsız, budaksız bir ağaç görür ve böyle bir ağaca bakmanın da hiç hoş olmayacağını düşünür. Bunun üzerine ağaçta dokuz dal bitmesini, biten her daldan dokuz insan, dokuz insanda da dokuz boy meydana gelmesini sağlar. Efsaneye göre insanoğlunun hayata başlangıcı ağaç ile meydana gelmiştir.
Türkler bu nedenle kendilerinin Tanrı tarafından yeryüzüne gönderildiklerine, bu olayın da tanrı ile özdeşleştirilen ağacın aracı olması ile oluştuğuna inanmışlardır. Varlık kaynağının ağaçtan gelmesi, Orta Asya ve Sibirya toplumlarının temel tasarımlarından biridir.
Ağaçtan türeme ile ilgili efsanelerin en önemlisi Uygurlara ait olan türeyiş efsanesidir.

Uygurlar ‘ın kendi türeyişlerine dair inanışlarının anlatıldığı eser, 13.yy İlhanlı devlet adamı ve tarihçisi olan Alâeddin Ata Melik Cüveyni‟yeait “Tarih-i Cihan Güşa”dır. Destana göre, Uygurlar ın ilk türedikleri yer, Orkun Nehri kenar ıdır.
Orkun‟un kıyısında, Uygurların başlıca iki kabilesi vardır. Nüfusları çoğalınca, içlerinden birisini başkan seçerek, ona itaat ederler. Aradan beş yüz sene geçtikten sonra da onların başı Bögü Kagan olur. Cüveyni, Bögü Han‟a, Afrasyab dendiğini de kaydeder.25
Bilindiği gibi Bögü Kagan, Türk tarihinin renkli simalarından birisidir. Özellikle Çin‟e yaptığı seferler ve bu sırada devlet dini olarak kabul edilen Maniheizm vasıtasıyla ön plana çıkmıştır.
“Kara-Korum çaylarından sayılan iki nehir vardı. Bunlardan birine Toğla ve diğerine de Selenge adı verilirdi. Bu nehirler akarak, Kamlancu adlı bir yerde birleşirlerdi. Bu iki ırmağın arasında iki tane ağaç vardı. Bu ağaçlardan biri fusuk ve diğeri de Farsların naj dedikleri ağaca benziyordu. Kışın bile bunların yaprakları, servi gibi dökülmezdi. Meyvesinin tadı ve şekli ise, tıpkı çam-fıstığınınkine benzerdi. Öbür ağaca da Tur (?) ağacı derlerdi. Bu iki ağaç da, iki dağın arasında yetişerek büyümüştü.

Bir gün bu iki ağacın arasına, gökten bir ışık inmişti. Bunun üzerine, iki yandaki dağlar yavaş yavaş büyümeye başladılar. Bu durumu gören halk ise, hayretler içinde kalmıştı. İçlerinde büyük bir saygı duyarak, Uygurlar oraya doğru yaklaştılar. Tam yaklaştıkları bir sırada, kulaklarına çok tatlı ve güzel müzik nağmeleri gelmeye başladı. Her gece buraya bir ışıkinmeye ve ışığın etrafında da otuz defa şimşek çakmaya başladı. Diğer bir gün de aynı yerde, kurulmuş beş tane çadır gördüler. Bunların her birinde, birer çocuk oturuyordu. Her çocuğun karşısında da, onları doyurmaya yetecek kadar süt dolu emzikler asılı idi. Çadırın tabanı da, baştan aşağı kadar gümüşle döşenmişti.
Bütün boyların reisleri ve halkları, bu garip şeyi görmek için yerlerini bırakıp koşmuşlardı. Bu manzarayı görünce, saygı ile diz çöküp, selam verdiler. Biraz sonra da çocukları alarak, dışarı çıktılar. Beslenip, büyütülmeleri için de, onları sütannelerine ve dadılara verdiler. Her fırsatta onlara saygı gösteriyorlar ve ikramda bulunuyorlardı. Çocuklar artık, süt çocuğu olmaktan çıkıp da, konuşmaya başlayınca, Uygurlardan anne ve babalarını sordular. Onlarda, o iki ağacı gösterdiler. Bunun üzerine halk, çocukları alıp, ağaçların yanına gittiler.

Çocuklar ağaçları görünce, onlara tıpkı evladın babasına gösterdiği saygıyı gösterdiler. Ağaçların karşısında diz çöktüler ve yeri öptüler. Bunun üzerine ağaçlar da dile gelip şöyle dediler:
Güzel huy ve iyi özelliklerle bezenmiş çocuklar, böyle olurlar ve anne ile babalarına böyle saygı gösterirler. Ömrünüz uzun, adınız ünlü ve şöhretiniz de devamlı olsun. O bölgelerde yaşayan bütün kavimler, bu çocuklara hükümdar oğullarıymış gibi saygı gösterdiler. Çocukların doğdukları yerden şehre dönülünce, onların her birine birer ad koydular.

En büyüğünün adı Songur -Tegin, ikincisinin adı Rotur -Tegin, üçüncüsünün adıTükel-Tegin, dördüncüsünün adı Or -Tegin ve beşincisinin adı da, Bögü-Tegin oldu.
Çocukların doğuşundaki kutsal durumu görenler, bunlardan birinin hükümdar olarak seçilmesi kanatinevardılar. Çünkü bunlar, Tanrı tarafından bu iş için gönderilmiş olmalıydılar.Bu çocuklar arasında «Bögü-Tegin, gerek güzelliği ve gerekse boyu bosu, sabrı, iradesi, ileriyi görüşü bakımından diğerlerinden daha ileride idi. Ayrıca bütün milletlerin dillerini ve yazılarını da biliyordu. Herkes, onun han olarak seçilmesi üzerinde birleştiler ve büyük şenlikler yaparak onu hanlık tahtına oturttular.
O, memleketi adaletle döşedi ve zulüm sahifelerini de kapadı. Onun etrafındaki adamlar, maiyeti, askerleri, atları ve kullan gittikçe çoğalmaya başladı.” Metin başka mucizeleri sıralayarak devam eder. 26
Roux‟ya göre metin ilk hali ile aktarılmamıştır. Metinde karışıklıklar ve değişikler söz konusudur. Burada kozmik eksenin ağaç tarafından sağlandığını görmekteyiz. Hitaylarda ise bu eksen dağ tarafından temsil edilmekteydi. İki ırmağın birleşmesi teması ise Uygularda da, Hitaylarda da görülmektedir. Uygurların türeyişinin anlatıldığı düşünülen bu metinde kozmik eksen tek ağaç değil iki ağaç tarafından sağlanmıştır. Buda metnin değişmesinin kanıtıdır. Roux bu iki ağacın beraber verilmesinin daha geç dönemlerde ortaya çıktığınısöylemektedir. 27
Hayat ağacı yalnız ağaçtır, tanrının tekliğini simgelemektedir.
Eski devirlere ait bu efsanelerin toplumlar arası farklılıklar göstereceği gibi bunların ilk halinin değişmeden günümüze geldiğinin de kanıtı yoktur. Bu nedenle efsanelerde ki inançlar, kültler vb. incelenirken bu durumun farkında olmalıyız.
Cüveyni‟nin aktardığı metin değiştirilmiş olabilir. Ancak bazı bölümler değiştirilmiş olsa da ana fikrinin tamamen hayal ürünü olmadığı kesindir. Çünkü bu tema diğer dünya mitlerinde de yaygınlık göstermektedir. Bu efsane hakkında Yuan-Che çocukların türediği şişkinliklerin oluştuğu yerin ağaç olduğunu, dokuz ay dokuz gün sonra ise bu şişkinliğin olduğu yerden beş çocuğun dünyaya gediğini söylemektedir.
Çin yazıtlarının derlemesinde yer alan Tanrısal Yol Yazıtı ise iki ağacın olduğu, bu iki ağacın birleşerek bir budak oluşturduğu bu budağın içinden ise beş çocuğun çıktığı şeklindedir. Bu iki versiyona baktığımızda doğuran nesne doğrudan ağacın kendisidir.
Cüveyni‟nin metninde ise ağaçlar doğrudan doğurmamış toprak ile ilişkilendirilmiştir. Kutsal ağaçları bu metinlere göre incelediğimizde hem kozmik ekseni hem de hayat bahşetme vasıflarının olduğunu açıkça görmekteyiz. Destanlarda da yer aldığı gibi hayat ağacının insanları türetmesi Türklerde ağaçların saygınlığının ne derece büyük olduğunu bizlere bir kez daha kanıtlamaktadır. Ağacın bu vasfından dolayı çocuğu olmayan ailelerin, kutsal ağaçlardan çocukları olması için adaklar adadıkları, kurbanlar bağışladığı ve kut istedikleri görülmektedir.

Ağaçtan türeme ile ilgili bir diğer örnek ise Oğuz Destanında yer almaktadır.
Yine bir gün Oğuz Kağan ava gitti. Önünde, bir göl ortasında bir ağaç gördü. Ağacın kovuğunda bir kız vardı. Yalnız oturuyordu. Çok güzel kızdı. Gözü gökten daha gök (mavi) idi. Saçları dere gibi dalgalı, dişleri inci gibiydi. Oğuz Kağan onu gördükte usu (aklı) gitti, yüreğine od düştü. Onu sevdi, aldı. Oğuz Kağanın Gök, Dağ ve Deniz isimli üç çocuğunun olduğu ikinci evliliği ağaç ile ilişkili olarak anlatılmıştır. 28
Bu efsanede yer alan ağacın vasıflarına baktığımızda doğurma, meydana getirmeden öte kozmik ağaç vasfı ağır basmaktadır. Kutsal ağaçlar ve bunlardan en önemlisi olan hayat ağacı tanrı ile iletişim kurma görevinde olduğunu belirtmiştik. Tanrı ağaç vasıtası ile Oğuz Kağana kızı göndermiştir. Kız ise hayat ağacının öz suyu ile beslenerek burada hayat bulmuştur. Hayat ağacının Dünyanın merkezi konumu olarak kullanılması ve hayat bahşetme vasfı ile beraber yer aldığı efsanelerden biridir.
Yine bu efsanenin de farklı versiyonlarının olduğunu bilmekteyiz.
Kıpçakların türeyişinin konu olduğu efsanede yine ağaçtan türemenin tema olarak kullanıldığını görmekteyiz. Oğuz Destanında Kıpçaklar ile ilgili türeyiş şu şekildedir: Oğuz‟ askerlerinden birisinin karısı hamile kalmış, kocası da savaşta öldürülmüştü. Bu savaş yerinde kadının doğum yapması yaklaşmıştı. Yakınlarda içi oyulmuş bir ağaç vardı. Kadın o ağaca gidip çocuğunu doğurdu. Çocuğu Oğuz‟ un yanına getirdiklerinde durumu ona anlattılar.
Oğuz adını Qıpçaq koydu.(ki, Qıpçaq, qabuq, kelimesinden çıkmıştır. Türk dilinde içi çürümüş ve oyulmuş ağaca derler. Diğer Türklerin fikrince bütün Kıpçak kavimleri bunun neslinden olmuşlardır.) 29
Görüldüğü üzere eski Türk toplulukları bağlı bulunduğu kavmin türeyişini efsaneleştirmiştir. Tanrının izni ile kavmin kurucusu ve yöneticisi olan Kağanlarını bu efsanelerde övmüşler Dünyaya gelişlerini inançları ile birleştirerek destanlaştırmışlardır. Oğuz Destanında değişik Türk boylarının türeyiş efsanelerinin anlatıldığını görüyoruz. Genel temada ise hayvandan, ağaçtan ya da diğer tabiat unsurlarından türemenin yaygın olarak kullanılmasıdır.
Hayat ağacından türemenin örneklerini çoğaltmak mümkündür. Yukarıda da belirttiğimiz gibi destanlar günümüze aslı ile ulaşmamış bu efsaneleri metne dökenler kendi hayal güçlerini kattığını, metni tam olarak yazmadığını ya da metinleri birbirleri ile birleştirip başka metinler ortaya çıkardıklarını düşünmekteyiz. Bu nedenle efsanelerin farklı versiyonlarında türeme gerçekleşirken ağaç ile beraber bazen ışık, bazen toprak, bazen su vb. şeylerinde yanında olduğu görülmektedir. Diğer dikkat edilmesi husus ise her kavmin ağacı bir dağ kadar ya da bir dağı su kadar kutsal görmemesidir. Bu kutsallığa inanış da ki farklılıklar destanlara paralel olarak yansımıştır.

Hayat Ağacı ve İnsanlığın Ortaya Çıkışı


Türk düşüncesine genel olarak baktığımızda, Dünya yaratılırken aynı zamanda Hayat Ağacı da beraberinde yaratılmıştır. Hakasların “Altın Çüs” destanının başında Hayat Ağacının

Dünya ile beraber yaratılışını bize en iyi şekilde anlatılmıştır.

“Yer damarlanmaya başladığında
Yer gökyüzü ile çevrelenende-
Kar beyazımsı dağlar toparlanıp kalktığında
Ak denizler kabararak aktığı zamanda
Bulutların arkasında Güneş battığında
Buzların arkasından sular aktığında
Karmaçla toprak bölündüğünde
Kovayla su süzüldüğünde
Altın yapraklı akağaç
Sallanıp ilk defa büyüdüğünde
O eski zamanlarda kanatlı kuş
Kanatlarını sallayarak uçtuğunda
Samur o eski zamanlarda

İlk defa atlayarak koştuğunda
Şimdiki nesilden önce

Eski nesilden daha önce

Ayna girmeyen arı yerde
Rüzgar, girmeyen ızıh yerde
Yüksek denizin altında
Ak denizin yanında
Sayısız mal sahibi
Karısı ihtiyar Ak Ölenle birlikte
Alp Ak Han yaşardı.” 30

Şamanizm’de Ağaç


Asya kıtasında binlerce yıldır devam eden saman kültürü, hem zengin bir inanç dünyasını hem de topluma yararlı pratik sonuçların oluşmasını sağlamıştır. Gökteki ve yeraltındaki ruhlarla ve tanrısal güçlerle ilişki kuran samanlar gündelik sorunlara çözüm getiren ve yönlendirip şifa sağlayan kişiler olarak topluma ve kişilere pratik yararları dokunmuştur.
Ana Hatlarıyla Türk şamanlığı başlıklı kitabında Fuzuli Bayat şunları söylüyor:
“Türk mitolojisine göre bilgeliğin kaynağı, başlangıcın kaynağı olan öteki dünyadır. Saman, kozmik seyahat olarak değerlendirilen kamlık süresi boyunca bu bilgiyi insanlara ulaştıran aracı kişi görevini üstlenir. Kamlık, işlevi açısından önce evreni ve maddi âlemle ruhlar âlemi arasındaki ilişkiyi anlama ve algılama yoludur”31
Şamanik ağacın evrenin ortasında yükseldiğine ve zirvesinde yüce Tanrının veya güneş haline gelmiş Tanrının bulunduğu „Dünya Ağacı‟nın bir yansımasından ibaret olduğuna inanılır. 32
Gök, yer, cennet ve cehennemler arasındaki iletişim, ancak kozmik bir ağaçla mümkün olabilmektedir. Başka bir ifadeyle ayinsel ağaç, kozmik ağaçla özdeşleştirilmiştir. Dolayısıyla, Şamanın bir ağaca tırmanması, onun göğe çıkışını simgelemektedir. Nitekim, Şamanın böyle bir ağaca tırmanması esnasında, ağacın üzerine 7 veya 9 kertik açılmakta ve Şaman bunlara basarak tırmanırken, hareketiyle tutarlı olmak üzere göğe çıktığını ilan etmekte ve törene katılanlara kat ettiği gök katlarının her birinde gördüklerinin hepsini anlatmaktadır.
Altıncı gök katında aya, yedinci katta güneşe saygı sunmaktadır. Son olarak da dokuzuncu katta Tanrının karşısında yerlere kadar kapanmakta ve ona kurban edilen atın ruhunu sunmaktadır. Burada Şamanik ağacın 7 veya 9 kertiği, kozmik ağacın 7 veya 9 dalı; göğün7 veya 9 katını simgelemektedir. Şaman, mistik bağlantılar aracılığıyla kendini bu dünya ağacı ile dayanışma içinde hisseder. Kabul ayinlerine yönelik rüyalarında, geleceğin Şamanı kozmik ağaca yaklaşmakta ve bizzat Tanrının elinden bu ağacın üç dalını almaktadır ki bu dallar, onun davulunun derisini gereceği çemberlerden başka bir şey değildir. Şamanların davullarının dünya ağacının kerestesinden yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda, Şamanların davullarının çıkardıkları seslerin dini sembolleri ve değerleri anlaşılabilir. 33

SONUÇ


Çok eski çağlardan bu yana hemen her kültürde karşımıza çıkan hayat ağacı, birçok sembolik anlamlar içermektedir. Kutsal ağaç, hayat ağacı, kozmik ağaç, dünya ağacı ve şaman ağacı adları altında bütün dünya milletlerinin kültürlerinde, mitolojilerde ve dinlerde görülmektedir.

İnsanlık tarihi kadar eski olan hayat ağacı inancı, varlığın başlangıcı ve devamında hava, su ve toprak kadar önemli bir yere sahiptir. Hayat ağacı kavramının dinsel ve mitolojik açıdan ele alınması son derece önemli olmakla birlikte, bu inancın kökenlerine ışık tutmaktadır.
Tüm dünya kültürlerinin inanç ve düşünüş sistemlerinde yer alan hayat ağacı, türeyiş ya da yaratılış ile doğrudan bağlantılıdır. Dünya topluluklarının, ilk insanın yaratılışına dair mitlerinde ağaçtan türeyen insan oldukça yaygın bir inançtır.

Örneğin; dokuz dallı ağaçtan dokuz insanın türeyişi ve bu dokuz kişiden dokuz ayrı boyun meydana gelişi ile Türk inanışını diğer dünya topluluklarında da çeşitli şekillerde görmek mümkündür. İnsanların ağaçlara yüklediği bu anlamların özünde, insanlara sağladığı sayısız faydalar yer almaktadır. Şifa verici meyveleri, eşya yapımında kullanılan gövdesi ve serinletici gölgesiyle ağaç, insanoğlunun en kutsal saydığı varlıklar arasındadır. Bazı ağaçların meyve vermesi ve daima yeşil olması ölümsüzlük ve bereketle ilişkilendirilmektedir.

Beslenme, Tanrı ile irtibat kurma, cennete ulaşma, şifa ve dilekte bulunma gibi birçok sembolik anlamlar içeren ağacı insanlar Tanrısal bir varlık olarak kabul etmişlerdir.
Bu anlamda, İslam öncesi Türklerde görülen ağaç kültü ile ilgili inanışların Müslüman Türkler üzerinde çok güçlü bir tesirinin olduğu açıktır.
Bu anlamda, İslamiyet de dahil sonradan kabul edilmiş olan bütün din ve kültürlerin süzgecinden geçerek günümüze kadar gelmiş olmaları sebebiyle, bu inanış ve uygulamaların çok güçlü bir kültürün ürünü olduğunu göstermektedir. Nitekim, günümüzde Anadolu'nun neresine giderseniz gidin, eski Türklerdeki kutsal ağaç kültü ile ilgili inanışlara rastlamak mümkündür.

Buda günümüzde İslamiyetin yeterince bilinmediğinin göstergesidir.
Proto-Türklerden günümüze kadar gelen bu inanışın ve ağaca yüklenen anlamların sanata yansıması da kaçınılmaz olmuştur. Günlük kullanım eşyasından, dini eşyalara, yaşadıkları alanlara ağaç motiflerini bolca işlemişlerdir.

Hayat ağacı motifi birçok süsleme sanatlarında sevilerek kullanılmıştır. Bir bezeme öğesi olarak hayat ağacı motifi, daha çok çini, taş kabartma ve ahşap işçiliğinde yerini almıştır. Çalışmamızda verdiğimiz örneklerin sayısını arttırmak mümkündür.

Bütün Türk topluluklarında önemli yeri olan ağacın bu toplumların sanatına yansıdığını öğrenmekteyiz.
Özgür GÖNEN

Sakarya Üniversitesi / Academia edu.tr

 

KAYNAKÇA
BAYAT Fuzuli,Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı, Ötüken Yayınları, İstanbul 2006.

BEYDİLİ Celal, Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük ,Yurt Yayınları, Ankara 2004.

ÇORUHLU Yaşar,Türk Mitolojisinin Ana Hatları,Kabalcı Yayınları, İstanbul 2011.

ÇORUHLU Yaşar,Erken Devir Türk Sanatı, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2011.

DÖKÜ F.Eray ,Anadoluda Eril Bereket, Koruyucu Kültler ve Tanrılar , Akdeniz Üniversitesi
, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

ELİADE Mircea, Şamanizm,(İsmet Birkan),İmge Yayınları, İstanbul 1999.

ELİADE Mircea,İmgeler ve Simgeler , ( Çev. M.Ali Kılıçbay), Kabalcı Yayınları,
Ankara 1992.

ERGUN Pervin,Türk Kültüründe Ağaç Kültü, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları
, Ankara2011

ÖGEL Bahaeddin,Türk Mitolojisi ,Türk Tarih Kurumu Yayınları,Ankara 1993.

IŞIK Ramazan ,Türklerde Ağaçlar İle İlgili İnanışlar ve Kültler,İlahiyat Fakültesi
Dergisi , 2010.

JEAN-Paul Roux,Eski Türk Mitolojisi , (Çev.Musa Yaşar Sağlam), Bilgesu Yayınları,
Ankara 2011.

JEAN-Paul Roux, Altay Türklerinde Ölüm,(Çev. Aykut Kazancıgil),Kabalcı Yayınları, İstanbul 1999.

JEAN-Paul Roux,Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar , (Çev. Lale Arslan),Kabalcı Yayınları, İstanbul 2005.

GÜNGÖR Harun, “Tanrı”, İslam Ansiklopedisi , c.39, 2010. Anonim,Türkçe Sözlük I-II,
(1998), Türk Dil Kurumu Yayınları, 9. Baskı, Ankara.

 

 

Yorumlar (0)