TÜRKLERDE ÜÇ, YEDİ, KIRK RAKAMININ ÖNEMİ

TÜRKLERDE ÜÇ, YEDİ, KIRK RAKAMININ ÖNEMİ

Mitolojinin zengin dünyası içinde yer bulan sayılar ve renklerin görünümleri halk hikâyelerine de yansımıstır. Böylece hikâyelerde islenen sayılar ve renkler, mitolojik kökenli olmalarından dolayı, hikâyelere zenginlik katmıstır. Sayılar ve renkler, hikâyelerde diger unsurlarla kaynasmıs bir sekilde yer bulmustur. Burada özellikle belli sayıların ve renklerin incelenmesinin nedeni, hikâyelerde görülme sıklıgıyla iliskilidir. Yani sayılardan 3, 7, 9 ve 40; renklerden de siyah, beyaz, mavi ve kırmızı renklerin ele alınmasının sebebi, hikâyelerde daha fazla geçmesidir. Bu bölümde sayılar ve renkler ayrı baslıklar halinde ele alınacak ve mitolojide yer bulan sayılar ve renklerin hikâyelerdeki görünümleri incelenecektir.

Sayıların önemi

3 sayısının mitolojide önemli bir yere sahip olması, birçok mitolojik metinde bu sayının kullanılma sıklıgıyla dogru orantılıdır. Özellikle yaratılıs destanlarında, Tanrı’nın istegiyle toprak getirmek için Seytan’ın denize üç kere daldıgı gibi; Verbiskiy’nin derledigi Altay yaratılıs destanında da Tanrı Ülgen, dünyayı yaratırken üç balık da yaratmıs; bu büyük balıkların üzerine dünyayı kurmustur (Ögel, 1998, 433). Yine aynı destanda, “Sanma ki bizim dünya, dünyalar içinde tektir, Otuz üç katlı gökte dünya çok çok yüksektir” (Ögel, 1998, 435) denilerek üç sayısı ön plana çıkarılmıstır. Burada da görüldügü gibi, üçün katları da mitolojide önemli bir yere sahiptir. Bu örnekleri çogaltmak mümkündür.

İncelenen hikâyelerin çogunda da 3 sayısının kullanıldıgı görülmektedir. Hikâyelerde özellikle 3 gün 3 gece, 3 bade motifleri yaygın olarak görülür.

Hikâyelerde bir yerden bir yere gitmek için genellikle üç gün üç gece yol almak gerekir. Mesafeler genellikle 3 gün 3 gecede asılmaktadır. Örnegin “Kirmensah” hikâyesinde Kirmensah, Davutoglu Süleyman’ın sarayına varmak için 3 gün 3 gece yol alır. Yine “Davutoglu Süleyman” hikâyesinde hüthüt kusu, 3 gün 3 gece yol gider. Halk hikâyelerinde bir seyin kaç günde yapıldıgını belirtmek için de 3 gün 3 gece motifi kullanılır.

İncelenen hikâyelerden “Tahir ile Zühre” hikâyesinde, Tahir’in sandıkta 3 gün 3 gece aç susuz kalması; “Han Mahmut” hikâyesinde, çocugu olmayan 3 padisahın 3 gün ziyaret yerinde kalması; “Yaralı Mahmut” hikâyesinde, Mahmut’un 3 gün 3 gece mühlet istemesi örnek olarak verilebilir. Mitolojide Seytan’ın üç kere denize dalması gibi, hikâyelerde de bir seyin kaç kere yapıldıgını belirtmek için de 3 sayısı kullanılır. Örnek olarak “Tahir ile Zühre” hikâyesinde Zühre’nin Tahir’in topragını 3 kere koklayıp ruhunu teslim etmesi, “Yaralı Mahmut” hikâyesinde Hızır’ın Mahmut’un gögsünü 3 defa sıvaması, “Yusuf ile Züleyha” hikâyesinde devlet kusunun 3 kere Yusuf’un basına konması verilebilir.

Görüldügü gibi bir seyin üç kere olması, o seye kutsallık kazandırmaktadır. Üç kere yapılmadan istenilen sey yerine gelmemektedir. Bu inanç çok yaygındır. Ayrıca hikâyelerde bir canlının kaç tane oldugunu belirtmek için de 3 sayısı kullanılır: “Sah smail” hikâyesinde 3 güvercin; Kirmensah” hikâyesinde 3 cariye; “Asık Verga” hikâyesinde 3 kepenek ruh, 3 çoban, 3 106 kız; “Leyla ile Mecnun” hikâyesinde 3 yıllık kısır koyun örnek olarak verilebilir. ncelenen hikâyelerde de görüldügü gibi, mitolojide önemli bir yere sahip olan 3 sayısı halk hikâyelerinde; bir yerden bir yere kaç günde gidildigini, bir seyin kaç kerede oldugunu ve bir canlının kaç tane oldugunu belirtirken kullanıldıgı, dolayısıyla bu sayıya hikâyelerde oldukça fazla yer verildigi söylenebilir.

Yedi ve Dokuz Sayılarının Önemi

Mitolojik metinlerde bu iki sayı ya birlikte kullanılmıs, ya da birbirlerinin yerine kullanılmıstır. Yasar Çoruhlu arastırmalarda, çesitli Türk topluluklarında ve Mogollarda bazı yıldızların, yıldız kümeleri ve gezegenlerin önemli sayıldıgı, hatta bunlara tapıldıgının ifade edildigini belirtmektedir . Özellikle 7. ve 9. gezegenler olan Venüs ve Mars’ın pek çok ritin kaynagını olusturdugunu, bu nedenle 7 ve 9 ile bu sayıların katlarına önem verildigini ifade eder .

Özellikle yaratılıs destanlarında 7 ve 9 sayısı oldukça önemli bir yer tutar. Bu destanlarda Ülgen’in 7 oglu, 9 kızı oldugu görülür (Çoruhlu, 28). Erlik’in ise degisik kaynaklarda 7 veya 9 oglunun oldugu söylenir. . Ayrıca 10 ogul 9 kız da Türk mitolojisinin önemli motiflerinden birisidir (Ögel, 1998: 104). Yaratılıs destanlarındaki 7 ogul motifi, halk hikâyelerine de yansımıstır. Örnegin “Hursit ile Mahmihri” (Sakaoglu, 1996: 92) hikâyesinde Uçmaan sehrinin beyinin 7 oglu oldugu görülmektedir. Türk mitolojisinde, dünya agacının da 7 veya 9 dallı oldugu belirtilir. Örnegin Er Sogotoh efsanesinde, hayat agacının 7 dallı oldugu görülür. 107 (Ögel, 1998: 98)

Radloff’un derledigi Altay yaratılıs destanında ise Tanrı, 9 dallı bir agaç yaratır ve söyle emir verir: “Dokuz kisi kılınsın, 9 dalın kökünden, 9 oymak türesin, 9 kisi özünden!” (Ögel, 1998: 435). Mitolojide gögün ve dünyanın katları, üçün katlarıyla ifade edildigi gibi; 7, 9 ve bunların katlarıyla da ifade edilmektedir. Örnegin bir Altay yaratılıs destanında, “Dünyanın altı günde yaratılısından sonra Ülgen, Altın Dag’ın tepesindeki tahtında istirahata çekilir. Bir gün yattıktan sonra neler yarattım diye etrafına baktıgında, 9 ayrı dünya ve cehennemi de yarattıgını görür.” (Çoruhlu, 101). Yine 9 sayısının katları olan 99 alem ve 99 Tengri de Altay mitolojisinin motiflerinden biridir (Ögel, 1998, 447).

Er Sogotoh efsanesinde ise gök, 9 kat olarak verilir (Ögel, 1998, 98). Bir baska Yakut efsanesinde de gök 7 kattır (Ögel, 1998: 111). 7 kat gök motifine hikâyelerde de rastlanılmaktadır. Örnegin “Kirmensah” (Alptekin, 1999: 153) hikâyesinde pir, Kirmensah’a bir kement verir. Bu kementle 7 kat gökyüzüne ve 7 kat yeraltına inebilecegini söyler. Yine “Asuman ile Zeycan” (Kaya, 2000: 28) hikâyesinde Asuman, pir elinden bade içip asık olduktan sonra bir bozuk yaptırır ve çalmaya baslar. Burada Asuman sunları söyler: “Biçare Asuman eder medhini Cigercigim yanar çıkmaz tütünü Hesap ettim gögün yedi katını Hakk’ın hikmetinden sastım ne dersin” (28). Burada gögün 7 kat olarak verilmesi oldukça mitolojiktir. 7 iklim motifi de oldukça mitolojiktir.

Göktürk kaganı istemi Kagan, Bizans imparatoruna yazdıgı mektupta “7 iklim hakanıyım” diyordu (Ögel, 2002: 247). “7 iklim” motifi hikâyelerde de yer bulmustur. Örnegin “Kirmensah” hikâyesinde Koca Arap, yedi iklimden haraç almakta ve onun emriyle yedi taraftan dört bin atlı toplanmaktadır. Yine “Esref Bey”  hikâyesinde, Sah Abbas’ın 7 iklime hükmettigi görülür. Görüldügü gibi hikâyelerdeki anlatımlar da Göktürk kaganının söylemine benzemektedir. Türk mitolojisinin önemli motiflerinden biri de 7 gün ve 7 yıldır (Ögel, 1998: 312). Hikâyelerde de bir yerden bir yere gidebilmek için 3 gün 3 gece yol alındıgı gibi, bu yolculuk 7 gün de sürebilmektedir. Örnegin “Tahir ile Zühre” hikâyesinde Tahir’i Mardin’e götüren adamlar, 7 gün sonra padisahın sehrine gelirler. Yine hikâyelerde, kahramanın gurbette geçirdigi süreyi ifade etmek için de “7 sene” motifi kullanılır. Buna örnek olarak da “Güzel Ahmet” hikâyesinde Güzel Ahmet’in memleketinden 7 sene ayrı kalması, “Tahir ile Zühre” hikâyesinde Tahir’in atıldıgı zindanda 7 yıl kalması, “Asık Garip” hikâyesinde Asık Garip’in Sah Senem’i alabilmek için babasının istedigi parayı kazanabilmek için gurbete çıkması ve gurbette 7 yıl kalması verilebilir. Ayrıca hikâyelerde, bir seyin ne kadar sürecegi ya da sürdügü, 3 sayısı gibi 7 sayısıyla da ifade edilir.

Örnek olarak “Mahmut ile Nigar” hikâyesinde Mahmut’un bade içtikten sonra 7 gün baygın yatması, “Zaloglu Rüstem” hikâyesinde Zümrüdüanka’nın, Zaloglu Rüstem’i 7 sene emzirmesi, “Esref Bey” hikâyesinde Esref Bey’in 7 sene okuması, “Latif Sah” hikâyesinde Hızır’ın 7 gece Latif Sah ve esinin rüyasına girerek 7 yıl çile çekeceklerini bildirmesi verilebilir. ncelenen hikâyelerde de görüldügü gibi 7 gün ve 7 yıl daha çok bas kahramanın hayatında önemli bir rol oynamıstır. Yine 7 gün 7 gece dügün motifi de hikâyelerde islenen diger bir motiftir. Buna da “Mahmut ile Nigar” ve “Hursit ile Mahmihri” hikâyeleri örnek olarak verilebilir. Mitolojide 17, 70, 700 mitolojik türeyisi de önemlidir (Ögel, 2002: 247).

Hikâyelerde de bu mitolojik türeyis görülür. Buna “Zaloglu Rüstem” ve “Davutoglu Süleyman” hikâyeleri örnek olarak verilebilir. “Zaloglu Rüstem” hikâyesinde Kahraman-ı Katil’in 700 yıl yasaması, “Davutoglu Süleyman” hikâyesinde ise Belkıs’ın 70 nöbetçisinin varlıgı, 7 sayısının mitolojik türeyisine örnek verilebilir. Bunların haricinde hikâyelerde 7 sayısının kullanıldıgı yerlere örnek olarak sunlar verilebilir: “Kirmensah” hikâyesinde 7 kurban, 7 yerde selam durma, 7 yol, 7 kafalı dev; “Güzel Ahmet” hikâyesinde 7 hükümdar, 7 sefer; “Bal Bögrek” hikâyesinde 7 nar, 7 deve yükü; “Davutoglu Süleyman” hikâyesinde 7 derya ortasında ab-ı hayat; “Zaloglu Rüstem” hikâyesinde 7 tepe Kuf-i Kaf alemi; “Esref Bey” hikâyesinde 7 badeli asık; “Leyla ile Mecnun” hikâyesinde 7 koyun, 7 ak sakallı; “Elif ile Mahmut” hikâyesinde 7 kız, 7 harami kullanılan diger motiflerdir. Bu örnekleri çogaltmak mümkündür. 9 rakamı, yukarıda da örnekleri verildigi gibi, bütün Orta Asya din ve inanıslarında temel sayıdır (Ögel, 1998: 113). Bunun için 9, 19, 90, 99, 900, 9000 kutlu sayıları bütün Türk anlatılarında görülür (Ögel, 2002: 247). Bahaeddin Ögel, Türklerin slamiyet’i kabul edisleri ile birlikte, 9 sayısının yerine 7 ve 6 sayılarının önem kazandıgını belirtir . Belki de bu nedenle, incelenen hikâyelerde 9 sayısı, 7 sayısı kadar büyük bir yer tutmamaktadır.

Hikâyelerde 9 sayısı, genellikle dogum için geçen süreyi ifade ederken kullanılmıstır. 9 ayda dogum normal bir süreyken, hikâyelerde özellikle 9 sayısına vurgu yapmak için dogum zamanı 9 ay, 9 gün, 9 saat seklinde ifade edilmistir. Örnek olarak “Zaloglu Rüstem” ve “Latif Sah” hikâyesi verilebilir. Ayrıca hikâyelerde, 9 gün 9 gece motifi de kullanılmaktadır. Buna örnek olarak da “Kirmensah” hikâyesi verilebilir. Hikâyede Kirmensah, 9 gün 9 gece gittikten sonra pirle karsılasmıstır. Görüldügü gibi mitolojide oldukça önemli bir yere sahip olan 7 ve 9 sayısı da halk hikâyelerinde ya mitolojideki yeriyle, ya da sadece sayının mistik gücüne dayanılarak kullanılmıstır. Ancak görüldügü gibi 9 sayısı, halk hikâyelerinde 7 sayısı kadar büyük bir yer tutmamaktadır.

TÜRKLERDE KIRK RAKAMININ ÖNEMİ 

40 sayısının da mitolojide önemli bir yeri vardır. Türkçe destanlar gibi birçok halk anlatıları kırklı düzen içindedir. 40 yigit, Türk mitolojisinin hiç kaybolmayan ve degismeyen bir motifidir (Ögel, 1998: 501). Fuzuli Bayat “Köroglu” adlı kitabında, 7770 deli gibi 40 yigidin yenilmezligini; savas meydanlarında yaralanıp öldüklerinde de her zaman 40 olarak kalmalarını, tasavvufun gaip erenler mitolojisi ile ilgili oldugunu belirtir ). İncelenen hikâyelerde 40 yigidin yerini 40 arkadas almıstır. Örnegin “Kirmensah” hikâyesinde Mahperi’yi kurtarmak için 40 kisi gönüllü olur. “Bal Bögrek” hikâyesinde de, birçok anlatı türünde görüldügü gibi, Bal Bögrek ve 40 arkadası ava çıkarlar.

Halk hikâyelerinde 40 yigidin yerini, 40 asıgın aldıgı da görülebilmektedir. Örnek olarak “Esref Bey”, “Asuman ile Zeycan”, “Ercisli Emrah ile Selvihan” hikâyeleri verilebilir. Bu hikâyelerde geçen 40 asık, kahramanın rakipleridir. Kahraman, sazıyla 40 asıgı yenerek asıklıgını kanıtlamaktadır. Hikâyelerde, usta asıkları yenerek asıklıgını kanıtlayan kahramanı çekemeyip ona kötülük yapmak isteyen asıklara da rastlanır. Örnegin “Asuman ile Zeycan” hikâyesinde bir kahvede çalan Asuman’ı çekemeyen asıklar, cadı kadını devreye sokarak onu kuyuya attırırlar. Aynı sekilde Dede Korkut kitabında da kahramanın babasının 40 yigidinin, kahramanı çekemeyip ona kötülük yaptıkları görülmektedir (Ergin, 83).

Yine “Sah smail” hikâyesinde 40 kız, “Davutoglu Süleyman” hikâyesinde 40 ogul, “Mahmut ile Nigar” hikâyesinde 40 cariye, “Güzel Ahmet” hikâyesinde 40 dev, 40 kisi motifine örnek olarak verilebilir. 40 gün motifinin de Türk mitolojisinde yeri vardır (Ögel, 1998: 415). ncelenen hikâyelerden “Tahir ile Zühre”de Tahir’in, göl padisahının kızlarıyla 40 gün yiyip içmesi; “Kirmensah” hikâyesinde pirin, Kirmensah’ı 40 gün egitmesi; “Mahmut ile Nigar” hikâyesinde Mahmut’un 40 gün yas tutması; 40 gün hükümdarlık yapması mitolojide yer bulan 40 gün motifine örnek olarak verilebilir. Birçok anlatı türünde görüldügü gibi, hikâyelerde dügünler 7 gün 7 gece oldugu gibi 40 gün 40 gece de olmaktadır. Örnegin “Güzel Ahmet”, “Bal Bögrek”, “Elif ile Mahmut”, “Asık Garip” hikâyelerinde dügünlerin 40 gün 40 gece sürdügü görülebilmektedir. Ayrıca hikâyelerde bir seyin ne kadar oldugunu ifade etmek için de 40 sayısı kullanılır. Buna da örnek olarak “Kirmensah” hikâyesinde 40 yük çeyiz, “Güzel Ahmet” hikâyesinde 40 ulaklı saz, “Sah smail” hikâyesinde 40 kule, “Davutoglu Süleyman” hikâyesinde 40 deve yükü altın, “Asuman ile Zeycan” hikâyesinde 40 kurnadan su akması motifi verilebilir. Yine hikâyelerde üçler besler yediler kırklar motifi de oldukça yaygın görülmektedir. Buna da “Kirmensah”, “Firdevs Sah”, “Asuman ile Zeycan”, “Elif ile Mahmut” hikâyeleri örnek olarak verilebilir.

Sonuç olarak 3, 7, 9 ve 40 sayıları, mitolojide önemli bir yere sahip oldugu gibi, halk hikâyelerinde de ya mitolojideki yerleriyle ya da baska kılıflar altında yasamaya devam etmektedir. Yani inançları içinde barındırması açısından oldukça zengin halk hikâyeleri, sayılarla ilgili inançları da bünyelerinde korumuslardır.

Türk Kültüründe Renklerin Önemi

Türk kültüründe renklerin önemi çok büyüktür çünkü renklerle ruhsal ve manevi dünya arasındaki bağ çok güçlüdür.

Prof. Yaşar Çoruhlu, Türk kültüründe renklerin mitolojiyle ilgisinin daha çok kozmolojik tasavvurlardan kaynaklandığını; ancak zaman içinde renklerle ilgili başka konularla ilişkili hususların da ortaya çıktığını belirtir. Türklerin düşündügü kozmolojik sistemde dört ana yön tasavvuru bulunmaktaydı ve bu dört ana yönün simgeleri arasında da renkler bulunmaktaydı .

“Bu semada kuzeyin renk simgesi kara, güneyin kızıl, doğunun gök rengi mavi, batının rengiyse ak idi. Merkezin rengi yani toprağın rengiyse sarı ya da yağız (siyah) olarak anılıyordu”. Halk hikâyelerinde de, Türklerin düşündüğü kozmolojik sistemde yer bulan dört renk, diğer renklere göre daha çok işlenmiştir. Bundan dolayı burada da, bu dört anayönü simgeleyen renklerin halk hikâyelerindeki görünümüne yer verilecektir.

Siyah/Kara Rengin Önemi

Kara renk, inanıslarda daha çok olumsuz anlamlar ifade eder. Yaşar Çoruhlu’nun da belirttiği gibi ezeli karanlık, boşluk, tahribat, üzüntü, büyü, kötülük ya da ölümle ilgili mitlerde yer alan Tanrılar, karmaşa ortamı, şeytan ve daha pek çok şey kara renkle ifade edilmiştir. Türklerde kara renk ayrıca kuzey, siddet, güç, yoğunluk, iyiliğin karşısında olumsuzu belirtmek, 2 farklı şeyi belirtmek için de kullanılır (Çoruhlu, 183). Buna örnek olarak da Türk mitolojisinde ak ya da gök rengin Gök Tanrı’yı, kara rengin ise yer altı tanrısı Erlik’i temsil etmesi gösterilebilir. (Çoruhlu, 158). İncelenen hikâyelerde de kara renk daha çok olumsuzluğu simgelemektedir.

Örneğin “Tahir ile Zühre” (Türkmen, 1998: 219) hikâyesinde, daha önce de değinildigi gibi, Tahir, rüyasında kara köpek görmüş, sonrasında da Zühre ile buluşmaları engellenmiştir. Burada da kara rengin, kötülüğün simgesi olarak yorumlandığı görülebilmektedir. Bilindiği gibi Türk inanışlarında, rüyada kara renk görmenin olumsuz anlamları vardır. Bu hikâyede de bu inanış kendini göstermektedir. Hikâyelerde zararlı varlıklar da kara renkle ifade edilir.

Örneğin “Kirmenşah” (Alptekin, 1999: 160) hikâyesinin Erzurum varyantında, kahramanın önünde bir engel unsuru olan kara devden söz edilmektedir. Burada geçen kara devin de, daha önce de belirtildiği gibi, Erlik oldugu söylenebilir. Yine hikâyelerde, daha önce de değinildigi gibi, engel unsuru olan kişilerin, iki sevgilinin mezarında kara çalı olarak çıkıp onları engelledikleri de görülmektedir. Örnegin “Arzu ile Kamber” (Alptekin, 1984: 34) hikâyesinde yaşlı kadının kanı, Arzu ile Kamber’in mezarının arasına düşerek kara çalı olur ve ikisinin birleşmesini engeller. Hikâyelerin bir çoğunda bu motif geçmektedir. Hikâyelerde kara renkle nitelenen bu zararlı varlıklar, kötü ruhlar olarak da yorumlanabilir. Gün Han, Ak Han ve Kara Han; Türk mitolojisinin kutlu ve büyük tabiat varlıklarının ünlü sembolleridir. Kara Han yaygın olarak, kötülüğün ve yasal olmayan bir düzenin temsilcisidir (Ögel, 1998: 144).

“Türk mitolojisinde Kara Han, asil soydan gelmeyen hükümdarlara verilen bir addır” (Ögel, 1998: 104). Halk hikâyelerinde de Ak ve Kara Hanlardan söz edilmektedir. Örnegin “Tahir ile Zühre” (Türkmen, 1998: 32) hikâyesinin Tobol ve Türkistan varyantında, Zühre’nin babası Kara Han, Tahir’in babası Ak Han adı ile geçmektedir. Burada Tahir’in babasının iyi, Zühre’nin babasının da kötü olması nedeniyle, Ak ve Kara Han adlandırmalarının iyiligi ve kötülügü simgeledigi söylenebilir. Aynı sekilde, burada incelenen hikâyelerden “Yaralı Mahmut” ve “Hursit ile Mahmihri” hikâyelerinde de Kara Han geçmektedir. “Yaralı Mahmut” (Sakaoglu, 1997: 285) hikâyesinde Kara Han, kahramanın rakibidir. Bu hikâyenin bir varyantında geçen Kara Vezir de engel unsurudur. Kara Vezir, çok kıskanç ve zalim bir kisidir. Sevgililerin kavusmasını istemez (Aslan, 21). “Hursit ile Mahmihri” (Sakaoglu, 1996: 102) hikâyesinde de Kara Han, kahramanın rakibidir. Hursit’in sevgilisiyle evlenmek ister. Kara lakabıyla verilen bu rakip, hikâyenin varyantlarında “Kara Yüzbası”, “Kara Han”, “Kara Yüzbası Han”, “Karagöz Han”, “Kara Oguz” gibi isimler alır

Görüldüğü gibi bu kişilerin kara lakabıyla anılması, onların özelliklerini vermekte ve kötülüğün de simgesi olmaktadır. Kara rengin, kuvvet anlamı da vardır (Çoruhlu, 184). Hikâyelerde de kara rengin, güç sembolü olarak geçtiği görülebilmektedir. Hikâyelerde Hızır’ın kara atlı olarak görülmesi bu şekilde açıklanabilir. Çünkü Hızır’ın kara atının olağanüstü özellikleri bulunmaktadır.

“Tahir ile Zühre” (Türkmen, 1998: 238) hikâyesinde, Hızır’ın siyah bir atla gelip Tahir’i, hikâyedeki tabirle, göz açıp kapatıncaya kadar Zühre’ye kavuşturması örnek olarak verilebilir. Sonuç olarak, hikâyelerde görüldügü gibi kara renk, güç sembolü olmakla birlikte daha çok olumsuzluğu simgelemiştir. Mitolojide kara rengin Erlik’i temsil ettiği gibi, halk hikâyelerinde de kötü ruh olarak nitelenebilecek varlıkların kara renkle ifade edildiği görülmektedir.

Beyaz Rengin Önemi

Beyaz; inanışlarda aydınlık, ışık, saflık, kutsallık simgesidir. (Çoruhlu, 190). Türklerde de beyaz; aklık, temizlik, arılık, ululuk anlamlarına gelmektedir (Çoruhlu, 191). Yaşar Çoruhlu’nun da belirttigi gibi beyaz renk, Türk mitolojisinde ve kültüründe çok yaygın yer bulan bir renktir (190). Örneğin beyaz, mavi gibi; Gök Tanrı’nın ya da Ülgen’in rengi sayılmıştır (Çoruhlu, 190). Yaratılış esnasında Ülgen’e ilham veren ruhun adı da Ak Ene’dir. Yani gök unsuruna giren seyler beyaz renkle nitelenmiştir (Çoruhlu, 190).

Yine Yakutlarda ak renk kutsallığın bir ifadesi olduğu için, “Er Sogotoh” destanında Er Sogotoh’a “Ak Oglan” denilmektedir. Çünkü o, destana göre, Tanrı tarafından yaratılmış ilk ve kutsal insandır (Ögel, 1998: 101). Hikâyelerin birçoğunda da beyaz renkle belirtilen seyler kutsallığı ifade etmektedir. Hikâyelerde dervişlerin ak sakallı olmaları ve genellikle beyaz renkli kıyafetler giymeleri de onların Tanrı ile ilişkisini, dolayısıyla da kutsallığını vurgulamaktadır. Örneğin “Tahir ile Zühre” (Türkmen, 1998: 238) hikâyesinde, Tahir rüyaya daldığında beyaz atlaslar giymiş Hızır, yukarıda da değinildiği gibi, siyah bir atla gelip Tahir’i Zühre’ye kavuşturmuştur.

Bazı hikâyelerde Hızır, siyah bir atla görülebildiği gibi; bazı hikâyelerde de beyaz atlı olarak görülebilmektedir. Hikâyelerde ak boz atlı Hızır olarak görülen Hızır’ın atının renginin ak boz olması, Hızır gibi atın da kutsallığını göstermektedir. Beyaz renk, inanışlarda ölüm ya da ölümden duyulan üzüntüyü de ifade etmektedir (Çoruhlu, 191). Hikâyelerde de ölen aşıkların mezarlarında açan beyaz renk gülün, ölümü sembolize ettiği söylenebilir. Sonuç olarak mitolojide daha çok Tanrı’nın simgesi olan beyaz renk, hikâyelerde Tanrı’yla ilişkisi bulunan derviş, Hızır gibi adlarla anılan yardımcı ruh olarak nitelenebilecek kişilerin simgesi olmuştur.

 Kırmızı Rengin Önemi

Merkezin güneyini ifade eden bu renk, Türk kültürü ya da mitlerinde gök ve yer unsuruyla ilgili alanlarda ortaya çıkmaktadır (Çoruhlu, 186). Bu renk olumlu ve olumsuz anlamları simgelemekle birlikte, her iki anlamda da kuvvet, güç, iktidar, şiddet, yoğunluk ifade etmektedir (Çoruhlu, 186). Ayrıca kırmızı rengin aşk, gelin ve evlilikle ilgili hususları dile getirdiği de görülür (Çoruhlu, 186). Hikâyelerde, birbirine kavuşamadan ölen sevgililerin mezarlarında açan kırmızı gülün de, evlenemeden ölen sevgilinin bir simgesi oldugiğu şeklinde yorumlanabilir.

Mavi Rengin Önemi

Mavi rengin de mitolojide ayrı bir yeri vardır. En başta mavi renk, göğün de rengi olmasından dolayı çoğu kere gök unsuruna işaret eden çeşitli ögelerin simgesidir (Çoruhlu, 188). Fuzuli Bayat’a göre, bir seyi gök rengine büründürmek veya gök sözü ile beraber söylemek, o seyi kutsal saymak, aralarında Tanrı ile ilgili bir bağ kurmak isteğinden ileri gelmeliydi . Buna göre “Oğuz Kağan” destanında, Oğuz’un yüzünün renginin gök mavisi olması, Oğuz Kağan’ın kutsallığının bir işaretidir. İncelenen halk hikâyelerinde gök renginin, “gömgök demire gark olmak” seklinde geçtigi görülmektedir. Örneğin “Kirmenşah” (Alptekin, 1999: 160), Yaralı Mahmut (Sakaoglu, 1997: 250) ve “Şah İsmail” (Sakaoğlu, 1997: 166) hikâyelerinde bu tabir görülmektedir.

“Kirmenşah” hikâyesinde, “kız, gömgök demire gark olmuş, meydan içinde er dilemiş, selva ediyordu”. ”Şah İsmail” hikâyesinde de Şah İsmail, ava çıkarken gömgök demire gark olmuştur. Burada gömgök demire gark olmak; zırhlanmak, zırh giyinmek anlamındadır (Alptekin, 1999: 331). Türk mitolojisinde demirin kutsallığı bilinmektedir. Demirin kutsallığı yanında, “gömgök” ifadesinin de demire sıfat olmasıyla olusan “gömgök demir” ifadesi oldukça mitolojiktir. İncelenen hikâyelerde de görüldügü gibi, sıradan insanlar “gömgök demir”’e bürünmemektedirler. Sadece asıl kahramanlar ve olağanüstü güce sahip kızlar bu sekilde giyinmektedirler. Bu da yukarıda da değinildigi gibi onların kutsallığını ve dolayısıyla Tanrı ile olan ilişkisini vermektedir. Türklerin inançlarında, mavinin olumsuz anlamları da vardır. Örneğin cenaze evi ve ölümle ilgili yas ifadelerinde mavi renk kullanılır (Çoruhlu, 189).

“Ercişli Emrah ile Selvihan” (Alptekin, 1997: 318) hikâyesinde de bu inanış görülebilmektedir. Hikâyede hak asığı olan Emrah’ın içtiği zehir, mavi bir duman olarak ağzından çıkar. Zehiri içen Emrah’ın ölmesi gerekmektedir. Fakat ölüme sebep olacak zehir, Emrah’ın ağzından mavi bir duman şeklinde çıkmıştır. Yani burada geçen mavi dumanın ölüm olduğu söylenebilir. Sonuç olarak, burada da görüldügiğü gibi, mitolojide anlam bulan renklerin görünümleri halk hikâyelerine de yansımıştır. Yani mitolojide, genellikle siyah rengin olumsuz; beyaz, mavi ve kırmızı renklerinin ise olumlu anlamlarının olması, incelenen hikâyelerde de karşılık bulmuştur.

Emine Aydoğan

Kaynaklar

ÖGEL, Bahaeddin

1998 Türk Mitolojisi I, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

2002 Türk Mitolojisi II, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

ÇORUHLU, Yasar

2002 Türk Mitolojisinin Ana Hatları, stanbul: Kabalcı Yayınları.

SAKAOGLU, Saim ve Ali Duymaz

1996 Hursit ile Mahmihri. Ankara: Kültür Bakanlıgı Yayınevi.

SAKAOGLU, Saim ve bask.

1997 Meddah Behçet Mahir’in Bütün Hikâyeleri I, Ankara: AKM

Baskanlıgı Yayınları.

1999 Meddah Behçet Mahir’in Bütün Hikâyeleri II, Ankara: AKM

Baskanlıgı Yayınları.

KAYA, Dogan

1993 Mahmut ile Nigar Hikâyesi Üzerine Karsılastırma. Ankara:

Kültür Bakanlıgı.

KAYA, Dogan ve M. Sabri Koz

2000 Halk Hikâyeleri, stanbul: Kitabevi Yayınları.

KAYA, Mehmet

2002 Mitoloji: Türk Kültürü Üzerine Çeliskiler, stanbul.

ALPTEKN, Ali Berat

1982 “Elif ile Yaralı Mahmut Hikâyesi”, TFA, 21-46.

1984 “Arzu ile Kamber Hikâyesi 1-2” Türk Folkloru, V. 60:12-15.

VI.61: 28-31, 34.

1997 Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Ankara: Akçag Yayınları.

1999 Kirmensah Hikâyesi, Ankara: Akçag Yayınları.

ERGN, Muharrem

1989 Dede Korkut Kitabı, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

ASLAN, Ensar

1990 Yaralı Mahmut Hikâyesi Üzerine Bir nceleme, Diyarbakır.

1992 Çıldırlı Asık Senlik Hayatı, Siirleri.

ASLAN, Namık

2004 “Sekil Degistirme Motifinin Anlatılarımızdaki Bazı Yansımaları

Üzerine”, Milli Folklor, 64: 37-43.

TÜRKMEN, Fikret

1973 Asık Garip Hikâyesi Üzerine Mukayeseli Bir Arastırma,

Ankara: Akçag Yayınları.

 

Yorum:


Başlığımızdaki rakamları günlük yaşamınızda birilerinden duyduğumuzda kutsal olduklarını bilir ve kesinlikle sorgulama yoluna gitmeyiz veya bu tür şeylerle kafamızı doldurmak istemeyiz. Ne varki Görsel medyada Türk tarihi ile ilgili yapılan filmlerde bu rakamlarla karşılaşırız. Bunların içerisinde Muhteşem Yüzyıl Filminin Yeniçeri ocağında şehzadelerin kılıç kuşanma törenlerinin olduğu sahnelerde sık, sık işlenmiştir. Burada söylenen bu rakamlar ne anlama gelmektedir.

Başlığımızdaki rakamları günlük yaşamınızda birilerinden duyduğumuzda kutsal olduklarını bilir ve kesinlikle sorgulama yoluna gitmeyiz veya bu tür şeylerle kafamızı doldurmak istemeyiz. Ne varki Görsel medyada Türk tarihi ile ilgili yapılan filmlerde bu rakamlarla karşılaşırız. Bunların içerisinde Muhteşem Yüzyıl Filminin Yeniçeri ocağında şehzadelerin kılıç kuşanma törenlerinin olduğu sahnelerde sık, sık işlenmiştir. Burada söylenen bu rakamlar ne anlama gelmektedir.

Öncelikle şunu belirtelim 3 yedi ve kırk rakamları Türklerin İslamiyet öncesinde kutsal saydıkları rakamlar idi Bu rakamlar ezoterik manada kimi zaman Tanrıyı ve evreni simgelerken, kimi zamanda soy ağacının korunması yönünde anlamlar yüklenmiştir. Tamamen Gök tanrı dinininana temalarında yer alan bu rakamlar Türklerin İslamiyeti kabulü ile birlikte bu dinin içerisinde de yer almış olması elbette kabulü kolaylaştıran temel etkenler arasında yer almıştır. Bilindiği üzere Türklerin ilk İslamiyet le tanışmaları pek Emevilerdöneminde Türklere yönelik baskı ve şiddetle sağlanmaya çalışılmışsa da başarılı olmamıştır. Nitekim bu dönemde Türk katliamlarıyla ünlü emevi komutanlarının Tarkan Türklerine yönelik olarak yürüttüğü katliamlar tarihin siyah sayfalarına geçmiştir.

Asıl İslamı Kabul Hz. Muhammed (S.A.V) in Torunlarından olan Hz. İmam Caferi Sadık (A.S) zamanından başlayarak Yine On iki İmamlardan olan Hz. İmam Ali Rıza (A.S)dönemine kadar sürmüş ve bu dönemde Türkler İnançlarındaki benzerlikler yönüyle İslamı Gönüllü olarak kabul etmişlerdir. Özellikle Türkistan Horasana göç eden Türkmen boyları Şia alevi mezhebi üzerine içtihada gönüllü olarak iştirak etmişlerdir. Bu Gönüllülük esasında ise temel etkenler Türkün asil Ruhunda var olan Güçsüzün tarafını tutma zalime meydan okuma şeklinde olmuştur. Ancak yinede arap kültürünü dıştalayarak kendi öz kültürleri ile İslami öğretileri sentez yoluna gitmişlerdir.

Üçler Gök tanrı inancında; vücut, can ve ruhtur. Can, kan demektir. İnsanın kan dolaşımını anlatmaktadır. Ruh ise irade demektir. Vücuda iyi bakılırsa, kan temiz olur. İyi gıdalar alınırsa kan temiz olur. Bunun için irade, bilgi gereklidir. Nitekim Alevi inançlarında Helal lokma yendiğinde sulpten Türeyen çocuklarında sağlıklı ve bilge kişiliğe sahip olabilecekleri inancı hâkimdir. Eski Türk efsanelerinde “üç” sayısına çeşitli motiflerde rastlanmaktadır. Türker’e göre insan, evrenin üç önemli varlığından biri olarak kabul edilir.

Soya atfen üç rakamının kullanılması ise; Oğuz menkıbesine göre Oğuz Han üç gün annesinin sütünü emmemiş, annesi üç gece gördüğü rüya sonucu rüyasında kendisine söylenilen şekilde hareket etmiştir. Oğuz’un iki eşinden üçer tane oğlu olmuştur. İlk eşinden olan çocukları Gökhan, Dağhan, Denizhan Bozoklar‘ı, ikinci eşinden olan Günhan, Ayhan, Yıldızhan da Üçoklar’ı oluşturmuştur. Hatta Konu ile ilgili olarak Oğuzhan ın ilk eşinden olan çocuklarına ilişkin olarak üç ok simgeli bayraklarının olduğu bilinmektedir bu anlamda Türkmen boyları geldikleri soylarına izafen 6 rakamında anne ve baba bir olanlar (3) er olduklarından soy birliği açısından atalarını unutmamak adına 3 rakamını kullanmışlardır. Yine inançları gereği 3 rakamı Gök Ten gri dininde Yeryüzü (orta dünya), Yeraltındaki karanlık dünya (aşağıdaki dünya), Gökteki nur âlemi (yukarıdaki sema) olarak inanç esaslarında yer almakta iken Oğuzun sağ kolu üç oktan oluştuğu için, yukarıdaki semanın üç oktan olması tabii olarak kabul edilmektedir. İslamiyeti kabul ile birlikte bu üçleme Alevi Türkmenlerinde YA ALLAH, YA MUHAMMED, YA ALİ şeklinde soyun yerine geçmiştir. Yeniçeri ocak kültüründe de bu üçleme tamamen yerini almıştır.

Yedi Rakamı Eski Türk inançlarında Dünya’ya ait olan dört ile insana ait olan üçten meydana gelmektedir. Dört, ateş, rüzgâr, su ve topraktır. Üç ise can, canan ve çobandır. Çoban çocuktur. Gelecektir. Can erkek, canan kadındır. Can ve canan bir gömleğe girerler, bir olurlar. Birleşmeden çoban, yani çocuk olur. Çoban olmaz ise soy sürmez. Meydan boş kalır. Altı olursa, insan soyu durur. Aslına bakıldığında ateş Rüzgâr su ve toprak varlığın olması için mutlak varlıklardır yani canlı âleminin döngüsüdür. Zira eski Türk kültüründe Ateş Ocağı ifade eder ateşin olduğu yerden duman çıkar dumanın çıktığı yerde ise hayat vardır. Ateş Külle gizlenir ve korunur bu nedenle Türklerde Kültigin ismi Ateşi koruyan anlamında çocuklara verilmektedir. İslamı kabule müteakip bu isim Gültekin olarak yaygınlaşmıştır. Rüzgâr Ölen insanın ruhunu temsil eder ve göğe yükselişin aracı olarak kabul edilir. Su ve toprak iki sevgili gibidir onların sevgisi insanın varlığı için şarttır bu nedenle doğaya saygılı olmak Türk inançlarında köklü bir yere sahiptir.

Kırk Rakamı Eski Türk inançlarında 40 rakamı kutsaldır ve ifadelerin tümünde kullanılır; Oğuz Kağan ve Saltuk Buğra Han Destanlarında, kırk sayısına sıkça rastlanır.  Kürşat’ın 40 çerisi, Oğuz, kırk günde yürür. Manas Destanı’nda kırk sayısı 127 yerde kırk yiğit, kırk savaşçı, kırklar, kırk cura, kırk gelin, kırk alp, kırk güzel, kırk kulaç vb. biçimlerde görülmektedir. Dede Korkut’ta da kırk yiğit, kırk namert, kırk er, kırk otağ, kırk gün kırk gece gibi ifadelerle yüz yerde karşımıza çıkmaktadır. Kırk yiğit motifinde olduğu gibi, kırk kız motifi de bütün Türk destan ve masallarında çok geçer. Bey ve beyin oğlunun kırk yiğidi bulunduğu gibi hanımların da kırk kızı bulunur. Anadolu’da yer isimlerinde de Kırkağaç, Kırklareli, Kırkpınar, Kırktepe, Kırkkuyu, gibi rastlanmaktadır. Türklerin İlk İslamiyeti kabullerinde Ehlibeyt inançlarına uygun olarak Hz. Ali Irak’ta iken, bir gün yanında Şam halkından bahsedildi. Bazıları, onları lanetlemesini istediler. Bunun üzerine Hz. Ali Resulallah(a.s.m)’tan şunları işittiğini söyledi: “Ebdaller 40 kişi olup Şam’da ikamet ederler. Onlar sayesinde yağmur yağar, onlar sayesinde düşmana karşı zafer kazanılır ve onlar sayesinde Şam halkından azap uzaklaştırılır” (Ahmed b. Hanbel, 1/112).Öğretisine binaen alevi kültüründe 40 lar kutsal olarak kabul edilmiş, Tasavvufun esasları da yine kırk kapı, kırk makam olarak belirlemişlerdir. Bu nedenlerle Alevi Türkmenler geçmiş asırda yaşadıkları Kültürel değerleri, gelenek ve göreneklerini bozmadan İslamla bütünleştirdikleri kesindir. Günümüzde dahi Türk olarak soylarına duydukları saygı ve muhabbetten ötürü Ocak kültürünü, sürdüren alevi Türkmenler Arapların bağnaz geleneklerine yüz çevirerek kadını toplumdan soyutlamamayı başarmıştır. Dua ve ayetler dahi günümüzde Türkçe olarak okunmasını daha uygun buldukları kesindir. Cengiz Hanın İslamı Tebliğ amacıyla gelen elçilere verdiği cevap Bugünkü arap hayranlarına da kapak olabilecek niteliktedir.

Bir gün Müslüman elçiler Cengiz Han’ın huzuruna gelirler ve onu İslam’a davet ederler. Cengiz han sorar;

— Bana dininizin inancını anlatan bir şey söyleyin.

Elçiler Kur’an ayetlerinden bir bölüm okurlar, derler ki; “Tanrı bir’dir, bütün insanları yaratan o’dur, doğmamış ve doğurmamıştır, o’na denk ve o’ndan büyük hiçbir varlık yoktur” (İhlâs Suresi)

Cengiz han kahkahalarla gülmeye başlar. Elçiler şaşırırlar. Cengiz han’ın cevabı ise manidardır;

— Zaten Türkler ve biz binlerce yıldır bunu bilmekteyiz. Biz Tanrı’nın tek olduğunu, doğmadığını doğurmadığını ve onun üzerinde hiçbir varlık olmadığını sizin soyunuz ve tüm yerler-sular çamurdan putlara taparken biliyorduk. 

Hasan Mayda

Yorumlar (3)
gerçek Türk 3 yıl önce
Kaynak yok, referans yok.
Atmasyon.
Kısaca melekler de Türk deyin kökünden bitsin mesele.
Türkkk 3 yıl önce
Mal mısın lan! Kaynak da verilmiş bilgi de! Önce okumayı öğren.
Yusuf 2 yıl önce
Kardeşim 40 rakamı nedir ya biraz dikkat