Türklerde Yılbaşı ve Bahar Geleneği / Prof. Dr. Ahmet Pirverdioğlu

Türklerde Yılbaşı ve Bahar Geleneği / Prof. Dr. Ahmet Pirverdioğlu





Bir yıl içerisinde doğada baş gösteren değişiklikler insan toplumunun hayatını her zaman etkilemiş ve bunlar tarih boyunca bütün halklar tarafından çeşitli tören, ayin ve bayramlarla kutlanmıştır. Takvim merasimleri olarak bilinen bu törenler, toplum hayatındaki önemine göre şu veya bu şekilde korunmuş, bir kısmı zamanla sadece bazı motiflerini geride bırakarak kaybolmuş, en önemlileri ise günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Havaların ısındığı, tabiatın, hayvan ve bitkilerin canlandığı, dağların, ormanların, çimenlerin yeşillendiği ve özellikle hayvanların yavrulamaya başladığı ilkbahar mevsimi, doğal olarak insan toplumunun hayatını en çok etkileyen mevsimlerden birisi olmuştur. Bunun içindir ki tüm dünya halklarında ilkbahar törenleri canlı bir şekilde hâlâ yaşatılmaktadır.

Kuzeydoğu Asya'dan Merkezi Avrupa'ya kadar geniş bir coğrafyada yaşayan Şamanist, Budist, Hıristiyan, Musevi, Müslüman Türk Halkları arasında bugün de varlığını korumakta olan ve her yıl coşkuyla kutlanan Yılbaşı/Bahar bayramı değişik adlarla adlansa da, fonksiyonel, semantik (anlam) ve pratik açılardan bir bütün olarak ortaya çıkmaktadır.

Yazılı kaynaklarda ilk defa Kaşgarlı Mahmut'un "Divanı Lûgat'itTürk" eserinde "Yengi Kün" olarak geçen ve "Bedhrem" (Bayram) olarak nitelenen bu kültür mirasımız Türk Halkları tarafından şu adlarla anılmaktadır: Nevruz, Nevruzi Slutanî, Sultan Nevruz, Mart Dokuzu, Mart Bozumu (Türkiye), Bahar Bayramı, Novruz (Azerbaycan), Navröz, Yeni Kün, Nevbahar (Özbekistan), Nevruz (Türkmen), Navrız, Naurız, Ulıstın Ulı Künü, Ulıs Künü (Kazak), Navruz, Sabantoy (Nogay), Gollu, Saban Toy, Navruz (KaraçayMalkar), Nevruz (Tatar), Nardugan, İrte Yaz, Nawruz (Başkurt), Nartukan, Nurıs (Çuvaş), Cılgayak (Altay), Çılpazı (Hakas), Isıah (YakutSaha), Baba Marta, İlkyaz Yortusu (Gagauz), Mevris (Batı Trakya), Sultanı Navrız (Yugoslavya), Mart Dokuzu (Kıbrıs), Noruz, Yeni Gün (Uygur), Navrez, Gündönümü (Kırım).

Ayrıca bu bayram Ergenekon (Kuzeybatı Türkleri) ve Bozkurt (Azerbaycan) adlarıyla da bilinmektedir. Eski bir Türk efsanesine göre, 2000 yıl önce Türkler düşman baskınına uğrar ve iki erkek (Kıyan ve Nögüs) ile kadınları kurtulabilir. Bunlar dar bir geçitten geçerek Ergenekon adlı, etrafı dağlarla çevrili bir ovaya yerleşir. 400 yıl burada yaşayarak çoğalırlar. Bu ova onlara dar gelmeye başlar ve çıkış yolu ararlar. O zaman ovada bir Bozkurt'un dolaştığını görürler. Onu takip ederek Demir Dağı'ndaki dar bir delikten geçtiğini öğrenirler. 70 at ve öküz derisinden körük yaparak ve dağ gibi odun, kömür kullanarak bu deliği büyütürler. Binlerce insanın artık kendilerine dar gelen Ergenekon'dan çıkışı Bahar mevsimine, 21 Mart'a rastladığı için her sene bu günü kağan ve beyler önderliğinde, örs üzerinde demir döverek ve çeşitli etkinlikler düzenleyerek kutlamak bir gelenek haline dönüşür.1

Azerbaycan ve Anadolu'da da halk arasında bilinen bu efsane şimdi bile Kazan ve Mişer Tatarları, Başkurtlar tarafından Bahar bayramında okunmaktadır.

Bu bayram için daha sık kullanılan terim çeşitli fonetik varyantları ile "Nevruz" kelimesidir. Bu kelimenin Farsça olması, bir takım bilim adamlarının bu geleneğin Türklere, İranlılardan geçtiğini iddia etmelerine sebep olmuştur. Oysa İran ve Türk tarihi, kültürü, gelenekleri ve eski inançları ile ilgili karşılaştırmalı incelemeler bambaşka bir sonucu ortaya koymaktadır. Bu konuda özet olarak şunları söyleyebiliriz:

1. Eski İran yazılı kaynağı olan "Avesta"da Akamenid ve Aşkaniler dönemi belgelerinde Nevruz hakkında hiçbir bilgi yoktur. Sasaniler dönemine ait belgelerde ise hükümdarlarla ilgili saray geleneklerinden bahsedilmektedir.2 Halkın da katıldığı bayram hakkında ilk bilgiler XI. yy müelliflerinden Firdevsi, Biruni, Nizamül Mülk ve Kaşgarlı'da bulunmaktadır ki bunların da İran geleneğinin mi Türk geleneğinin mi tasviri olduğu kesin olarak belirtilmemektedir.

2. İran'da yaygın olan efsaneye göre Nevruz, efsanevî hükümdar Cemşit'in Azerbaycan'a (yani İran toprakları dışına) seferinden sonra kutlanmaya başlanır.

3. 365 günlük (360+5) eski İran takvimine göre Nevruz dört yılda bir gün kayarak farklı mevsimlere rastlamıştır. İran'da yılbaşı olarak 21 Martın sabitleşmesi Selçuklu hükümdarı Melik Şah'la başlar (bu konuda daha geniş bilgi aşağıda verilecektir).

4. Eski Ön Asya kültürlerinde (örn.Sümer) olduğu gibi İran kültüründe de daha çok saray geleneği olan YılbaşıNevruz, millî bayram niteliği taşımaz.3 Coğrafî ve dinî açıdan çeşitlilik gösteren Türklerde ise bu bayram millî özellikler kazanmıştır.

5. İran geleneğinde öncelikle yılbaşı olarak kutlanan Nevruz, Türk kültüründe hem yılbaşını hem de tabiatın canlanmasını, baharın gelişini sembolize eder, hayvancılık ve tarımla ilgili hazırlık törenlerini içerir.

6. Nevruzda yakılan ateşler de İran kaynaklı ateşperestlik ve Zerdüştîlik (Zoroastrizm) ile ilgili değildir. Bu dinlerde ateş, tapınmanın objesidir ve kutsaldır. Bir insan, özellikle yabancı birisi, bu ateşin üzerinden atlayamaz ve hatta ona yaklaşamaz. Türk kültüründe ise ateş, bir temizleme, arınma aracıdır. Kağanların yanına gelen yabancı elçilerin kötü ruhlardan arınma amacıyla iki ateş arasından geçirilmesi, hastalıkların ateşle tedavisi, kirlendiği düşünülen nesnelerin ateş üzerinde "temizlenmesi" Türk kültüründe yaygın bir olaydır.

7. Nevruz bayramı İran'da Farsların çoğunlukta olduğu güney bölgelerde Türklerdeki gibi coşkulu ve ihtişamlı bir şekilde kutlanmaz.

8. Nevruz kelimesi, yılbaşı törenlerini ifade eden bir terim olarak Farsça'ya, Türklerle temasın başlamasıyla yerleşir. O tarihlere kadar Farsların kullandığı terim "Ferverdegan Şenliği"dir.4 Farsçanın kurallarına göre Rüzi Nev olması gereken Nevruzun, Kaşgarlı'da geçen ve bugün bile birçok Türk halkının aynı anlamda kullandığı Yeni Gün, Yeni Kün, Yangı Kün tabirinin tercümesi olduğu açıktır. Yine Kaşgarlı'da bu kelime ile ilgili olarak geçen "Bayram"5 tabiri de İran'da kullanılmamakta, bunun yerine "eyt/ıyd" denmektedir. Azerbaycan, Orta Asya ve diğer Türk halklarında Mart ayına "Bayram ayı" denmesi bu kelimenin eskiden Nevruz yerine kullanıldığını da düşündürmektedir.

Prof. Dr. Abdülhaluk M. Çay "Türk Ergenekon Bayramı Nevruz" adlı kitabının önsözünde şöyle yazmaktadır: "Nevruz Kelimesinin Farsça olması ve aynı günün İranlılar tarafından da Bayram olarak kutlanması ister istemez Türk Yılbaşısı üzerinde şüpheler yaratmıştır. Özellikle hiçbir kültür unsurunu Türklere yakıştırmayan ve her Türk kültür unsurunun altında başka milletler arama hastalığındaki Türklük düşmanı çevreler için mesele çok basittir. Derhal o kültür unsuruna bir sahip bulabilirler."6 Fakat yukarıdaki karşılaştırmadan da görüldüğü gibi Türk kültürünün en derin katlarına inen bu bayramı sahiplenmeleri pek de kolay olmayacaktır.

Bu bayram için kullanılan "Mart Dokuzu" ve "Sultan Nevruz/Nevruzi Sultanî" terimlerine de kısaca değinmek gerekmektedir.

Rumi ve miladi takvimleri arasındaki 13 günlük fark, eskiden 9 Mart'ta kutlanan bu bayramın halk arasında Mart Dokuzu olarak bilinmesine sebep olmuştur.

Sultan Nevruz veya Nevruzi Sultanî tabirini ise bazı araştırmacılar Selçuklu Hükümdarı Melik Şah'ın adıyla bağlamaktadır. Prof. Dr. Reşat Genç bu tabirin ortaya çıkışını Osmanlı Sultanlarının bayram günü halkın içine karışarak onlarla bayramlaşması geleneği ile açıklıyor.7 Hükümdarın bahar/yeni gün/yılbaşı törenlerine bizzat katılması ve halkın içine karışması olayının çok eskilerden Ön Asya ve Türk Kültürlerinde yer alması bu fikirleri doğrulamaktadır.

M.Ö. 2050 yılına ait çivi yazılı bir Sümer belgesinde İlkbahar tarla işlerinin başlaması, gece ile gündüzün eşitlenmesi ve yeni yılın gelmesiyle yapılan törenlerde hükümdarın halka hesap vermesi ve onlarla birlikte yürümesi anlatılmaktadır.8 Selçuklu Veziri Nizamül Mülk'ün "Siyasetname" eserinde de benzeri tasvirler yer almakta ve bu bayramın Türkler arasında yaygın olduğu kaydedilmektedir.9

Biruni de bu bayramın ilk beş gününün padişahlara ait olduğunu yazmaktadır.10 "Kitabı Dedem Korkut" ta Hanlar Hanı Bayundur Han'ın yılda bir kez evinin yağmalanması da büyük ihtimalle Nevruz'a rastlamaktadır. Ergenekon'dan çıkış törenlerinde ilk önce kağan ve beylerin örs üzerinde demir dövmesi, Azerbaycan'da Nevruz törenleri, Nogaylarda Sabantuy Bayramı'nı yönetmek için han seçilmesi bu eski geleneğin izlerini taşıyor.

Değişik coğrafyalarda yaşayan Türklerin Nevruz geleneklerini incelediğimizde bunların iki temel fonksiyonel özelliğinin öne çıktığı görülmektedir:

Birincisi, tüm Türklerde 21 Mart yılbaşı olarak kabul edilir. Özellikle Altay, Hakas, Karaçay, Malkar, Nogay vb. Türklerde bu fonksiyon ön plana çıkmaktadır. Örneğin, Hakas Türklerinin 22 Mart'ta kutladıkları, Bayram Çılpazı (Yılbaşı) olarak adlanmakta ve gece ile gündüzün eşit olduğu sabah güneşe tapmakla başlamaktadır. Bu törende üç bohçaya sarılı (hastalıklar, dertler, acılar) Kara çalama (ipek) ateşte yakılır. Daha sonra kutsal Akağaç'a yeşil (Hayat), kırmızı (Kan) ve beyaz (temizlik) bezler asılır. 11 Altay Türklerinin kutladığı Cılgayak bayramı da benzeri özellikler göstermektedir.12

Özbek, Tatar ve birçok başka Türk lehçelerinde "genç, yeşil, hayat" anlamına gelen "yaş" kelimesi de eski Türklerde yıl sayımının baharla, tabiatın yeşillenmesiyle başladığını göstermektedir. Eski Türklerin kendi yaşlarını "203040 yaşıl/yeşil gördüm" şeklinde söylemesi, Uygurların yeni yılda "Yeni yaşın kutlu olsun" demesi Türk Takvim sisteminde 21 Mart'ın yılbaşı özelliğini öne çıkarmaktadır.

Yılbaşını, güneşin Koç burcuna girdiği, gece ile gündüzün eşitlendiği 21 Mart tarihine sabitleyen Türkler, bu geleneğin diğer komşu halklarda da yerleşmesinde etkin rol oynamışlardır. Selçuklulara kadar İran'da yılbaşının farklı mevsimlere geldiğini kaydetmiştik. Selçuklu hükümdarı Celalud Devle Melik Şah'ın emriyle hazırlanan, Güneş'in hareketine dayalı ve 12 hayvanlı Türk takvimini temel alan Celali takvimine göre, 21 Mart yılbaşı olarak belirlenmiştir. Sınırları bütün Orta ve Ön Asya'yı kapsayan Selçuklular Devleti'nde tüm devlet işleri, vergi tahsilatı dahil tüm malî işler bu takvime göre ayarlanmaktaydı. Melik Şah'ın ölümünden sonra kaldırılan bu takvim Akkoyunlu Uzun Hasan tarafından yeniden yürürlüğe konmuştur (Hasan Padişah Kanunları) ve Doğu Anadolu ile Azerbaycan'da bu geleneğin hala canlı kalması belki de bu yüzdendir.

Etrüsklerin bir Türk boyu olduğu varsayımını kabul edersek, bunların M.Ö. Roma'yı işgaliyle buraya getirdikleri yenilikler içinde yılbaşının 21 Mart'ta başlaması geleneğinin de bulunduğunu görürüz. Asıl bu yüzden bu ay, kendi adını Romalıların baş tanrısı Mars'tan almıştır.

Son yıllarda yapılan araştırmalarda Kuzey Amerika Kızılderili kabileleri ile Türklerin yakın ilişkileri (hatta bazılarına göre akrabalık düzeyinde) olduğu hep ön plana çıkarılmaktadır.13 Dil, kültür, gelenek, inanç boyutlarında ortaya çıkan bu ilişkiler Kuzey Amerika Kızılderililerin 21 Mart tarihini "Yeni Yılın Başı" olarak kutlamalarıyla biraz daha güç kazanmaktadır.14

Nevruz kutlamalarının ikinci fonksiyonel özelliği bir bahar bayramı olmasının, tabiatın kış uykusundan sonra uyanmasının, otların, ağaçların yeşillenmesinin, hayvanların üremesinin, tarımla ilgili faaliyetlerin başlamasının kutlanmasıdır. Bu özellik de Türk halklarının hemen hemen hepsinde varlığını korumaktadır.

KaraçayMalkarlar yeni yılın ilk günü "Yıl değişti, öküze iş düştü" derler. Bu törenlerde kurbanlar kesilir, tarla işleri için dualar edilir. Saban Toy bayramı bitene kadar köyde hiç kimse bahar başlangıcındaki işlere başlamazdı. Tarlayı ilk sürecek öküzler süslenip, onlara dua edilirdi.15

Benzeri törenleri Kırgız Türklerinde de görebiliriz. Kızlar öküz arabasının arkasına erik ağacının dallarını, yeşil otları sararlar ve öküzleri tarlada sürmeye başlarlar. Bu sembolik bir olaydır. Baharın gelmesi ve yeni yılda tarlada ilk çalışma anlamına geliyor. Yaşlı bir kişi eteğine aldığı buğdayı tarlaya ekmeye başlar. Öküz arabasını süren yiğit "Cü canabarım. Benim kolum değil yapan, Baba Çiftçinin (Baba DıykanA.P) kolu" diyerek çalışmaya başlar.16

Orta Asya Türkleri arasında da Nevruz arifesinde yüzyıllardır süregelen "cuft baroron töreni" yapılmaktadır. Köyün en yaşlı ve en saygı duyulan kişisi bir çift öküzün çektiği sabanla toprağı yararak ilk izi açıp töreni başlatmaktadır.17

Dobruca Türkleri de benzeri törenle ilk izi açtıktan sonra, burada büyük ekmekleri yuvarlar ve bereket dileyerek onları hep birlikte yerler. Anadolu'da Kars (çift çıkarma) ve Tunceli'de (çift gömesi) de çift törenleri yapılmaktadır. 18

Özbekistan'da kutlanan nevruz törenlerinde bu bayramın ve dolayısıyla baharın sembolü olan Baba Dehkan'ı (çiftçi) görmekteyiz.

Azerbaycan'da yapılan törenlerde "Cütçü Baba" (çiftçi baba) rolü için yaşlı, çok çocuklu ve varlıklı birisini seçerlermiş. Törende kullanılacak öküz ve saban da büyük itina ile seçilir ve dualarla ilk iz yapılırmış. Bu sırada "kadıntoprağı" uyandırmak için yarı çıplak dolaşır ve çeşitli yarışlar düzenlerlermiş.19

Bu makalede Türk dünyasındaki Nevruz kutlamalarına ayrı ayrı değinmeyeceğiz. Yapılan törenlerin tasvirleri Atatürk Kültür Merkezi tarafından 1995, 1996 ve 1999 yıllarında düzenlenen Üç Bilgi Şöleni'nin bildirilerinde detaylı bir şekilde yer almaktadır. Biz tüm bu yazıları kullanarak Türklerde Nevruz Bayramında'nda yer alan ortak etkinlikleri ele alacak ve bunların eski kültür, inanış, mit, efsane, gelenek, örf ve adetlerimizle ilgili yönlerini ortaya çıkarmaya çalışacağız.

1. Hazırlık Dönemi: Nevruza hazırlık genel temizlikle başlar. Evlerin etrafı çöplerden temizlenir, içi ve dışı badanalanır, halılar, kilimler, yıkanır (Hakaslar bu temizlikten sonra evin bereketi gitmesin diye bir parça çöpü saklarlar).20 Aile üyelerine yeni elbise, akrabalara hediye alınır. Bayramda yenecek şeker ve yemişler önceden tedarik edilerek saklanır.

Bayrama birkaç gün kala ise çeşitli tatlıların yapımına başlanır. Nevruz ateşi için gerekli ot, çalı ve odun da önceden hazırlanır.

2. Bayram Yemeği: Bu gelenek tüm Türk halklarında uygulanmaktadır. Aile yemeği ve toplu ziyafetler şeklinde ortaya çıkar. Arife akşamı yemeği ailece yenir ve en uzak yerlerde bulunan aile üyeleri bile bu akşamı mutlaka evlerinde geçirmek zorundadırlar.

Eski kabile geleneklerinin bir yansıması olan toplu yemekler ise daha yaygındır. Bunlar köy, kasaba ve şehir meydanlarında veya kırlarda yapılmaktadır. Bu güne özel bazı yemekler de yapılır (Nevruz aşı, Bayram aşı, Nevruz köcö, Nevruz köje, Semeni/Sümölök/Sümelek, Köçöbotko) ve herkes buna katkıda bulunur.

Toplu yemeğin diğer şekli de gençlerin ev ev dolaşıp dua ederek yiyecek toplaması ve bunları bir arada yemesi olarak görülür.

Bu gibi toplu yemek törenleri dünyanın birçok kültüründe olduğu gibi, Türk kültüründe de önemli bir yer işgal etmektedir.

3. Mezarlık Ziyareti: Nevruz kutlamaları sırasında (bazı yörelerde önce, bazı yörelerde ise bayramın 1.,2.,3., veya 4. günü) çok önemli yeri olan bu gelenek, eski Türklerdeki Yuğ törenlerinin izlerini taşımaktadır ve bunların devamı niteliğindedir. Eski Türk ve Çin kaynaklarına göre, kışın veya yazın ölenler için geçici mezar yapılır ve ilkbaharda veya güzün düzenlenen Yuğ merasimi (toy) ile toprağa verilirlerdi. Yuğ törenleri sadece ağlama ve ağıtlar söyleme gibi yas ayinlerini ihtiva etmezdi. Aynı zamanda çeşitli yarışları, temsilî dövüşleri, ölenin kahramanlıklarını aksettiren türküleri ve toplu yemeği de içine almaktaydı.21 Benzeri törenlerin Kuzey Azerbaycan'daki Hun Türkleri tarafından da düzenlendiğini 10. yy tarihçisi Movses Kağankatlı da kaydetmektedir.22 Anadolu'da Şeker Bayramı'na kayan, ama Azerbaycan, Türkistan ve diğer yörelerde hâlâ Nevruzda yapılan bu gelenek, ölmüş yakın ve akrabaların mezarlarını ziyaret etmek, mezar üzerine şeker ve tatlı bırakmak, Yasin okumak, ağıt söylemek ve ağlamak, mezarların etrafını temizlemek, bazı yörelerde ise mezarlıkta kahve içmek ve yemek yemek gibi etkinliklerle devam etmektedir.

Bugün Hırıstiyan olan Gagauz ve Çuvaş Türklerinde de bu gelenek yaşatılmaktadır. Çuvaşlar kışın ölenlerin mezarını ilkbaharda, yazın ölenlerinkini ise güzün yaptırmaktadırlar.23

Bazı araştırmacılar bu geleneğin Atalar kültü ile bağlantılı olduğu görüşündeler. Macar Türkolog L. Rasonyi'ye göre Türklerde "Toy" tüm halkın katıldığı bir törendir. Bu törene merhumun kendisi de katılmaktadır. Tören iştirakçıları ölen kişinin gelecekte onları koruyacağına, hamîleri olacağına inanır ve onu kendilerine bağlamak için eğlendirmeye çalışırlar.24

Prof. Dr. Abdulhaluk Çay da "Bilinen en eski devirlerden beri Türklerin yaptıkları törende ataruhlarına tazim oldukça önemli bir yer tutmaktadır.<...> Bütün Türk dünyasında bununla ilgili olarak gerek Nevruz'da ve gerekse Hıdırellez'de bayram günlerinin gayet neşeli, birbirlerine saygılı geçirilmesi, zorunlu bir görev olarak kabul edilirdi. Çünkü ata ruhlarının evin bacası etrafında çocuklarının bayramı nasıl geçirdiklerini kontrol ettiklerine inanılmaktaydı. Bayram dolayısıyla mezarlıkların ziyaret edilmesi bunun bir sonucudur."25 diye yazıyor.

4. Akraba ve EşDost Ziyareti: Nevruz etkinliklerinin önemli kısmını oluşturan bu gelenek, bayramın millî özelliğinden kaynaklanmaktadır. Büyüklerin, akrabaların, komşu ve tanıdıkların, hasta insanların evlerine uğrayarak bayramlaşmak, birbirinden haber almak, dostlukları tazelemek insanlarda bir halk, bir millet olma duygusunu kuvvetlendiren, onları birbirine kenetleyen etken olarak ortaya çıkar. Bu, küslerin barışması, düşmanlıkların sona ermesine de vesile olmaktadır. Kazak Türklerinin Nevruzu "Ulus Günü", "Ulusun Ulu Günü" olarak da adlandırması onun bir birlik, beraberlik, dostluk, barış, yardımlaşma bayramı olma özelliğini yansıtıyor.

5. Kır gezileri: Toplu şekilde kırlara çıkılarak eğlencelerin, şölen ve yarışların düzenlendiği bu gelenek eski Çin kaynaklarına göre, Hun Türklerinde de mevcuttu. Türk dünyasının bazı yörelerinde bu etkinlik Nevruzda gerçekleşmeye devam etse de, diğer yörelerde Hıdırellez'e kaymıştır. Kır gezileri sırasında mahalli oyunlar dışında Türklerin genel olarak gerçekleştirdiği pratikler çeşitli yarışlar (güreş, at yarışları, kökpar/gökböri veya keçi kapma, köpek, koç ve horoz dövüşleri vs.), danslar (kır gezilerinde daha fazla halay gibi kollektif danslara yer verilmiştir), müzik ve seyirlik oyunlardır (seyirlik oyunlar yukarıda kaydettiğimiz gibi, genellikle tarla, ekim işleri ve toprağın verimliliği ile ilgili olanlardır).

Altay Türkleri arasında 1930'lu yıllara kadar yılda iki defa (ilkbahar ve güzün) bütün halkın katılımıyla Kam törenlerinin yapıldığı bilinmektedir. Büyük küçük herkesin katıldığı bu törende Tanrı Ülgen'e verdiği nimetler için teşekkür edilir ve ondan yeni nimetlerbolluca hayvan, süt, arpa, ot, iyi av istenirdi.26 Büyük bir insan kalabalığı katıldığı için köy dışında yapılan bu törenler günümüze kır gezileri şeklinde ulaşmıştır.

6. Ateşle İlgili Pratikler: Geniş Türk coğrafyasında kutlanan Nevruz törenlerinin hepsinde ateşle ilgili pratikler bulunmaktadır. Bunlardan en yaygın olanı büyük ateşler yakarak üzerinden atlama ve bu sırada "Ağırlığım uğurluğum sende kalsın", "Kırmızılığın bana, sarılığım sana" gibi büyüsel duaların edilmesidir. Bu törene çocuktan yaşlıya, özürlüden hastaya kadar herkes katılır. İnanışa göre Nevruz ateşinden atlayanlar hastalıklarından arınır ve yıl boyunca hastalanmaz.

Bir diğer pratik, hayvanları, ateş üzerinden atlatmak veya iki ateş arasından geçirmektir. Bu gelenek Anadolu, Azerbaycan, Kuzey Kafkasya, Orta Asya'nın kırsal kesimlerinde yaşatılmaktadır.

Altay, Hakas, Yakut (Saha) Türkleri ateş üzerinden atlamazlar, ama kutlamalar sırasında büyük ateşler yakar ve bu ateşleri et, süt, yağ ve kımızla beslerler.

Eski Türk inanış sisteminde ateş kutsal sayılmış ve tüm Şaman gösterilerinde yer almıştır. Altay Türklerinin efsanelerinde ateşin Tanrı Ülgen tarafından çakmak taşı ile elde edildiği ve insanlara bahşedildiği anlatılmaktadır.27 (Bu yüzdendir ki bazı yörelerde Nevruz ateşi çakmak yardımıyla yakılır). Nevruz ateşini (ve genellikle ateşi) su ile söndürmenin, onu pisletmenin yasaklanması bununla ilgilidir.

Nevruz törenlerinde ateşin kullanılması, onun temizleyici, arındırıcı, hastalıkları, kötülükleri ve büyüyü yok edici özelliğinden kaynaklanmaktadır. Bunun en güzel örneği 1245 yılında Vatikan tarafından Batu Han'a gönderilen elçilik heyetinin ve hediyelerin iki ateş arasından geçirilmesidir."Batu'nun karargahına vardıklarında elçilik üyelerini iki ateş arasından geçirdiler. Papazlar her ne kadar buna itiraz etseler de sonunda Tatarlara göre her türlü kötü niyetlerden temizlenmek ve belki beraberlerinde getirmiş oldukları zehirlerin tesirini gidermek maksadıyla yapılan bu garip arzuyu yerine getirmek zorunda kaldılar."28 Bizans imparatoru Justin'in elçisi Zemarkhas da aynı muameleye tabi tutulmuştur. 568 yılında Göktürklere elçi giden bu Bizanslı heyeti de büyük ateşler üzerinden atlamak zorunda kalmıştır.29

L. Gumilyov: "İran düşüncesinde ateş tapınmanın simgesidir, oysa Türk düşüncesinde temizleme vasıtasıdır." demekte haklıdır. Görülen de şudur ki; Türk halklarının Nevruz törenlerinde geniş yer alan ateş pratikleri hiç de İran kaynaklı AteşperestlikZoroastrizm'le ilgili olmayıp, asırlardır Türk inanış sisteminde yaşatılan geleneklerin devamı niteliğindedir.

7. Su ile İlgili Pratikler: Bunlar sabah erkenden tüm su kaplarındaki suları yenileme, taze su içme ve ev hayvanlarına içirme, eski eşyaları suya atma, birbirinin üzerine su serpme ve su falına bakma şeklinde görülmektedir.

Su kültü (Iduk YerSub) eski Türk inanış sisteminde önemli bir yer işgal etmekte ve tüm pınarların, dere, ırmak, göl ve denizlerin kendi iyi ruhlarının olduğuna inanılmaktadır. Sibirya Türkleri arasında hâlâ yaşamakta olan bu inanışa göre, su özellikle pınar başlarında yüksek sesle konuşmak, küfretmek, çevreyi ve suyu kirletmek yasaktır. Burada av yapılmaz, ağaç kesilmez. Pınar başında mola verenler sudan biraz uzağa oturur ve giderken de su iyesi (su eezi) için yakın ağaçların dallarına çeşitli renklerde çalama (bez parçası) bağlarlar.30

Suyun şifa verici, arındırıcı gücüne inanç, Türk mit, efsane ve destanlarına da yansımıştır. "Kurt ve Su" mitinde Oğuz oğlu ile karşılaşan kurt ona: " Dün avcılar kızımın karnını paramparça ettiler. Sabah erkenden buz pınarının suyundan alıp, onun yarasına döksen iyileşir" diyor. Oğuz oğlu su getirerek kurtun kızını iyileştiriyor ve onunla evleniyor.31 Ama Nevruzdaki su ile ilgili pratiklerin anlaşılmasına yardımcı olacak en iyi örnek "Köroğlu" destanının Azerbaycan varyantındaki bir motiftir. Gözleri kör edilen Alı (Köroğlu'nun babası) oğluna: " Oğul, buradaki dağların birinde bir çift pınar var. Yedi yılda bir defa batıdan ve doğudan gelen iki yıldız bu pınarların üstünde çarpışır ve bunların nuru suya düşer. O zaman sular köpüklenir. Kim bu suda yıkanırsa güçlü kuvvetli yiğit olur, suyu içen aşık olur ve güçlü sesi olur. Şimdi süre dolmak üzeredir. Git, o pınarı bul, suyundan bana da getir" diyor.32

Köroğlu'nun babasının tarif ettiği gün muhtemelen Güneş'in Koç burcuna girdiği 21 Mart günüdür. Çünkü birçok Türk halkı, Nevruzda suların bir anlığına durduğuna inanmaktadır. Bayram sabahı pınardan su getirerek kapları doldurma, su içme, birbirinin üzerine su serpme geleneği de bu inanışla ilgilidir. Burada önemli olan, suların durduğu anı yakalayabilmektir.
Nevruz suyuna yüzük, boncuk atarak fal bakma, kuyu, pınar başında niyet tutma gibi pratikler de su kültü ile ilgilidir.

8. Eğlenceler: Nevruz kutlamaları sırasında çeşitli yarışlar, gösteriler, seyirlik oyunlar ve müzik yer almaktadır. Türkler arasında bu eğlencelerin birbirine ne kadar benzerlik gösterdiğini kanıtlamak için Azerbaycan, Özbekistan, Doğu Türkistan ve Yakutistan'dan dört örnek vereceğiz. "Kıra çıkan gençler çeşitli yarışmalar, oyunlar düzenler, dans eder, şarkı söyler ve halay (yallı) çekerdi. Hokkabazlar, aşıklar, dervişler, cambazlar, komedyenler, şarkıcılar, aktörler, yılan oynatanlar çeşitli gösteriler yapardı."33 "Bayramın ilk günü şöyle geçmekteydi: Sabahleyin pehlivan ve darbaz (ip üzerinde) gösterileri, gün ortasında şarkıcılar ve diğer sanatçıların gösterileri, akşam ise halk oyunları şenlikleri ve bezmler gerçekleştirilmekteydi."34 "Bu meydanda ilginç yerli millî oyunlar oynanır, ozanlar şiir ve türkü atışırlar. Şarkıcı ve çalgıcılar şarkılarını söylerler. Dansçılar dans ederler. Meddahlar destan ve kıssalarını hikâye ederler. Güreşçi gençler güreş tutup, kendilerini sınarlar. Yetenekli at cambazlarını ve güçlü atları ortaya koyarlar. Dönme dolap üstündeki genç kızlar ve oğlanlar mutluluktan bulutların üstünde uçarlar. Yüksekte ip üzerinde büyük beceri gösteren cambazlar cesaretleri ve korkusuzluklarıyla seyircilerin dikkatlerini üzerlerinde toplarlar."35 "Uzun süren bir kışın ardından Sakha halkı bir araya gelip eğlenir. Eğlencelerde kımız içilmesi, bayram yerinde pişirilen şiş kebapların yenmesi, millî oyunların oynanması, güreş, at ve Olonhosut (kaya atma) yarışları yapılması ve Osuohay (halay) dansı yaygındır".36

Müzik, şarkı, dans, sihirbazlık (hokkabazlık veya illüzyon), hikâye anlatımı (meddahlık, kıssahanlık) eski Türklerde (ve bugün bile) Kam törenlerinin temelini oluşturmaktadır. Aşıklık, hokkabazlık, meddahlık gibi sanat türleri daha sonraki dönemlerde Şamanlıktan ayrılmış, fakat Şamanizm'le bağlantılarını da korumuştur.37 Türklerin ilkbaharda Gök Tanrı'ya (veya Ülgen'e) teşekkür ve dua törenlerini kamların yönettiği ve kamlama ayini yaptığı göz önünde bulundurulursa Nevruz kutlamaları sırasında yapılan eğlencelerin eski gelenek ve adetlerle ilişkisi daha iyi anlaşılacaktır.

Bu eğlencelerin önemli bir kısmını da, halk seyirlik oyunları oluşturmaktadır. Bu oyunların bir kısmı günlük yaşamla ilgili güldürüyü amaçlayan halk komedileri olsa da, bazı oyunlar, avcılık, hayvancılık ve ziraatla ilgili eski kültürlerin izlerini taşıyan ritüel karakterli oyunlardır. Azerbaycan'da "KosaKosa", Doğu Anadolu'da "Köse Oyunu" olarak bilinen oyun bu açıdan çok ilginçtir. Keçi kılığına girmiş köse ve arkadaşları (Keçel=Keloğlan, kadın; Doğu Anadolu'da ise kurt, geyik, tilki maskesi giymiş oyuncular) önce evleri dolaşarak insanların bayramını kutlar, hayırdualar eder ve hediye toplarlar. Akşam ise eğlence alanında çeşitli oyunlar sahneleyerek seyircileri güldürürler. Oyun sırasında Köse öldürülür, Kadın ve bazı seyirciler onun cesedi üzerinde ağlarlar. Sonra Köse'nin avucuna para, şeker koyarak veya kamçıyla vurarak onu diriltirler. Eğlenceler yeniden devam eder. Bir taraftan eski avcı (kurt, geyik v.s), hayvancılık (verimlilik sembolü olan keçi) ve ziraat (ölüp dirilen tabiat) kültürlerinin izlerini taşıyan bu oyun, diğer taraftan da eski Ön Asya kültürleri ile (kışın ölen ve ilk baharda dirilen Dumuzi/Tammuz ve onun için yapılan törenler) bağlantıları yansıtmaktadır.38

9. Edebî Pratikler: Uygur, Başkurt, Tatar, Özbek Türklerinde daha da ağırlık kazanan şiir, hikaye, destan söyleme geleneği diğer Türk halklarında da uygulanmaktadır. Bu şiirlerin en eskileri (Uygurlarda "Nevruz Koşukları", Tatarlarda "Nevruz Takmakları" v.s) mani şeklinde olup büyüsel karakter taşımaktadır. Kapı kapı dolaşan çocuklar da bu manileri söyleyerek hediye toplarlar. Nevruzu, baharın gelişini, yeni yılı terennüm eden diğer şiirler ise çeşitli dönemlerde şairler tarafından yazılmıştır. Divan Edebiyatı'nda "Nevruziye" olarak bilinen bir tür de ortaya çıkmıştır.

10. Yardımlaşma: Nevruz kutlamalarının en önemli özelliği bir yardımlaşma, sevgi ve şefkat bayramı olmasıdır. Türk örf ve adetleri içerisinde ilk sırayı alan yardımlaşma, Nevruz kutlamaları sırasında daha da belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Bayramdan önce fakir, hasta ve imkansız kişilere para, giyecek yardımı yapıldığı gibi, bayram günü de yapılan bayram aşından pay verilir, onları kırmayacak şekilde yardımlarda bulunulur. "Uygurlar Nevruzda paraca fakir, vücutça zayıf insanlara, yaşlılara, bakımsız ve yetimlere, kaza geçirenlere, geçim sıkıntısı çekenlere yemek, para gibi maddî yardımlar yanında çeşitli manevî yardımlarda da bulunur."39 Güney Azerbaycan'da da "Yoksullar unutulmaz, varlıklılar çok miktarda pilav ve et pişirir ve çevrelerindeki yoksul komşulara pay verirler."40

Görüldüğü gibi, NevruzBaharYılbaşı geleneği Türk kültürünün, yaşam biçiminin, inanç, örf ve adetlerinin bir parçası olarak çok eski tarihlere dayanmakta ve hâlâ yaşatılmaktadır. Oysa bu gelenek zaman zaman yabancı iktidarlar tarafından yasaklanmış ve Türk halkının mücadelesi sonucu kutlanmaya devam etmiştir. "Muteziti Abbasi döneminde Bağdat'ta hükümet tarafından Nevruz hakkında bir bildiri yayınlanmıştır: Nevruz bayramına iki gün kala ateş yakmak ve birbirlerinin üzerine su serpmek yasaktır. Bu bildiriden sonra millet ayaklanarak hükümeti, bu adeti serbest bırakmaya mecbur bırakmışlardır. Hükümet ise mecburen yasaklamayı kaldırmış ve halk öyle sevinmiş ki sevincinden polis ve devlet memurlarının üzerine su serpmiştir."41

Benzeri yasaklamayı yakın tarihte Sovyetler Birliği sınırları içindeki Türk halkları da yaşamış ve uzun yıllar boyunca geleneğini gizliden gizliye kutlayarak yaşatmayı başarmışlardır.

Türklerin içinde bulundukları coğrafî şartların da Nevruz geleneğini ne derecede etkilediğinin en güzel örneğini Yakut (Saha) Türklerinde görmekteyiz. Kuzeydoğu Asya'da, Buz Denizi sahillerinde yaşayan Yakut Türklerinde Nevruz'a denk gelen Isıah Bayramı 2122 Haziran'da (Yılın en uzun günü) kutlanmaktadır. Bu coğrafyada tabiatın canlanması, havaların ısınması, otların ağaçların yeşillenmesi bu tarihe rastladığı için Isıah hem bahar, hem de yılbaşı bayramı olarak kutlanmaktadır. Bayramın kutlanma şekli de diğer Türklerle benzerlik gösteriyor: Tören alanına yarım daire şeklinde akağaç dikilir, ateş yakılır ve tören sonuna kadar söndürülmez. Toprağa kımız serpilir ve içilir. Toplu yemek yenir, oyunlar eğlenceler ve yarışlar düzenlenir. Tören sonunda halay çekilir.42

Sonuç olarak, farklı tarihlerde, farklı adlarla yapılsa da aynı kültürün, aynı tarihin, aynı kaderin ürünü olan Nevruz/Yeni Gün, Türklerin millî bayramı olup, tümüyle eski Türk inanç, gelenek, örf ve adetlerine dayanmaktadır.



1 Ögel, B., Türk Mitolojisi, C.1, TTK Basımevi, Ankara 1989, s. 5971; Çay, A. M., Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, 7. Baskı, Turan Kültür Vakfı Yayınları, Ankara 1996, s.1013.
2 Heyet, C., "Nevruz Bayramı İran'da", Türk Kültüründe Nevruz Uluslararası Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri, AKM Yayınları, Ankara 1995, s.119120.
3 İdrisi, H., "Eski İran ve Azerbaycan Eyaletinde Nevruz", Türk Kültüründe Nevruz Uluslararası Bilgi Şöleni, s.137.
4 Güldiken K., "İran Türk Toplumunda Nevruz Kavramı ve Töreni", Türk Dünyasında Nevruz Üçüncü Uluslararası Bilgi Şöleni, AKM Yayınları, Ankara 2000, s.132133.
5 Eski Türkçede "Badhram" olarak geçen bu kelime bu gün "Bayram", "Beyram", "Mayram" şeklinde yaşamaktadır. Bkz.; Eren H., Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, 1. Baskı, Ankara 1999, s. 45.
6 Çay A. M., Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Sözbaşı.
7 Genç R., "Türk Tarihinde ve Kültüründe Nevruz", Türk Kültüründe Nevruz Uluslararası Bilgi Şöleni, s. 20.
8 Klima, J., Spolecnost a kultura staroveke Mezopotamie / Eski Mezopotamya'da Toplum ve Kültür, Praha 1963.
9 Nizamül Mülk, Siyasetname, Bakü 1987, s.5657; aynı eser, İstanbul 1982, s. 5354.
10 Maksetof K., "Ebu Reyhan ElBeyruni ve Nevruz Hakkında", Türk Dünyasında Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri, AKM Yayınları, Ankara 1996, s. 272.
11 Kazacı G. M., Türk Dünyası Tarih Dergisi, 1995, Sayı: 97; Davletov T., "Hakas Türklerinde Dinî Bayramlar ve Çılpazı, Türk Dünyasında Nevruz Üçüncü Bilgi Şöleni, s. 458459.
12 Yuguşeva N., "İslamiyet Öncesi Türk Dini Hayatı İçinde Nevruz'un Önemi ve İşlevi", Türk Dünyasında Nevruz Üçüncü Bilgi Şöleni, s. 402403.
13 Daha geniş bilgi için bkz.; Arslan A. A., "Amerika Kızılderili Kabileleri ve Türk Dünyasında "Yeni Yıl Başı" Merasimlerinde Paralellikler", Türk Kültüründe Nevruz Bilgi Şöleni, s. 251270.
14 A.g.e., s. 251.
15 Malkonduyev H., "KaraçayMalkar Türklerinde Nevruz Bayramı", a.g.e., s. 190.
16 Güzel A., "Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik Beraberlik", Türk Dünyasında Nevruz İkinci Bilgi Şöleni, s. 173.
17 Çay A. M., Hıdırellez Kültür Bahar Bayramı, Kültür Bakanlığı Yayınları, 2. Baskı, Ankara 1997, s. 12.
18 a.g.e., s. 1314.
19 Elçin Ressam, "Ellik Tamaşalardan, 3. Cütçü Şumu Hasretinde", Gobustan Dergisi, Sayı:
4, Bakü 1976, s. 5152.
20 Davletov T., "Hakas Türklerinde Dini Bayramlar ve Çılpazı (Yılbaşı)", Türk Dünyasında Nevruz 3. Bilgi Şöleni, s. 459.
21 Öztürk A., Ötüken Türk Kitâbeleri, Ötüken Yayınları, İstanbul 1996; Rasonyi L., Tarihte Türklük, Ankara 1971, s. 27; İnan A., Makaleler ve İncelemeler, 2. Baskı, TTK Basımevi, Ankara 1987, s. 121.
22 Kagankatvatsi M., İstoriya Agvan/Agvan Tarihi, St. Petersburg 1861, s. 193.
23 Yılmaz M., "Çuvaşistan'da Kutlanan Bayramlarla Anadolu'da Kutlanan Bayramların Karşılaştırılması", Türk Dünyasında Nevruz Üçüncü Bilgi Şöleni, s. 377.
24 Rasonyi L., Tarihte Türklük, s. 27.
25 Çay, A. M., Hıdırellez, s. 20.
26 Basilov V. N., İzbranniki Duhov / Ruhun Seçtikleri, Politizdat, Moskva 1984, s. 15.
27 İnan, A., Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, Ankara 1954, s. 66.
28 Ligeti, L., Bilinmeyen İç Asya, Çev: Sadrettin Karatay, TTK Basımevi, Ankara 1986, s. 94.
29 Bkz. Çay A. M., Hıdırellez, s. 21.
30 Alekseyev N. A., Ranniye Formı Religii Tyurkoyazıçnıh Narodov Sibiri / Sibirya Türk Halklarında İlkel İnanç Şekilleri, Nauka, Novosibirsk 1980, s. 72, 74, 75, 79.
31 Bkz. Toplova A., "Özlem Bayramı", Türk Dünyasında Nevruz, 3. Bilgi Şöleni, s. 470.
32 Bkz.: Koroğlu, Haz.: Ferhat Ferhadov, Maarif, Bakü 1975, s. 1920.
33 Sultanlı A., Azerbaycan Dramaturgiyasının İnkişaf Tarihinden, Bakü 1964, s. 27.
34 Kabul N. A., "Özbekistan'da Nevruz Yani Yeni Günün Şiir ve Şarkıları", Türk Dünyasında Nevruz 3. Bilgi Şöleni, s. 225.
35 Rahman A., "Tarihten Günümüze Doğu Türkistan'da Nevruz Kutlamaları", Türk Kültüründe Nevruz Bilgi Şöleni, s. 225.
36 Deliömeroğlu Y., "Saha Türklerinde Bir Nevruz Versiyonu: Isıakh Bayramı", Türk Dünyasında Nevruz 2. Bilgi Şöleni, s. 133.
37 Bkz.: Pirverdioğlu A., "Dede Korkut ve Şamanizm", Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildirileri, AKM Yayınları, Ankara 2000, s. 297299.
38 Bkz.: Nahmedov A., "Osnovnıye Puti Razvitiya Tyurkskih Narodnıh Teatrov / Türk Halk Tiyatrolarının Temel Gelişim Yolları", Sovetskaya Tyurkologiya, Sayı: 4, Bakü 1989, s. 5561.
39 Hüseyin N., "Uygurlarda Nevruz", Türk Kültüründe Nevruz Bilgi Şöleni, s. 321.
40 İdrisi H., "Eski İran ve Azerbaycan Eyaletinde Nevruz", a.g.e., s. 144.
41 A.g.e., s. 139.
42 Deliömeroğlu Y., "Saha Türklerinde Bir Nevruz Versiyonu: Isıakh Bayramı", a.g.e., s. 133.

Alekseyev N. A., Ranniye Formı Religii Tyurkoyazıçnıh Narodov Sibiri / Sibirya Türk halklarında İlkel İnanç Şekilleri, Nauka, Novosibirsk 1980.

Basilov V. N., İzbranniki Duhov / Ruhun Seçtikleri, Politizdat, Moskva 1984.

Çay A. M., Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Turan Kültür Vakfı Yayınları, 7. Baskı, Ankara 1996.

Çay A. M., Hıdırellez Kültür Bahar Bayramı, Kültür Bakanlığı Yayınları, 2. Baskı, Ankara 1997.

Elçin Ressam, "Ellik Tamaşalardan, 3. Cütçü Şumu Hasretinde", Gobustan Dergisi, Sayı: 4, Bakü 1976.

Eren H., Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, 1. Baskı, Ankara 1999.

İnan A., Makaleler ve İncelemeler, TTK Basımevi, 2. Baskı, Ankara 1987.

İnan A., Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, Ankara 1954.

Kagankatvatsi M., İstoriya Agvan / Agvan Tarihi, St. Peterburg 1861.

Klima J., Spolecnost a Kultura Staroveke Mezopotamie / Eski Mezopotamya'da Toplum ve Kültür, Praha 1963.

Köroğlu, Haz: Ferhad Ferhadov, Marif, Bakü 1975.

Ligeti L., Bilinmeyen İç Asya, Çev: Sadrettin Karatay, TTK Basımevi, Ankara 1986.

Nahmedov A., "Osnovnıye Puti Razvitiya Tyurkskih Narodnıh Teatrov / Türk Halk Tiyatrolarının Temel Gelişim Yolları", Sovetskaya Tyurkologiya, Sayı: 4, Bakü 1989.

Nizamül Mülk, Siyasetname, Bakü 1987.

Nizamül Mülk, Siyasetname, İstanbul 1982.

Ogel B., Türk Mitolojisi, cilt 1, TTK Basımevi, Ankara 1989.

Öztürk A., Otüken Türk Kitabeleri, Otüken Yayınları, İstanbul 1996.

Pirverdioğlu A., "Dede Korkut ve Şamanizm", Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildirileri, AKM Yayınları, Ankara 2000.

Rasonyi L., Tarihte Türklük, Ankara 1971.

Sultanlı A., Azerbaycan Dramaturgiyasının İnkişaf Tarihinden, Bakü 1964.

Türk Kültüründe Nevruz Uluslararası Bilgi Şöleni (Sempozyum) Bildirileri, AKM Yayınları, Ankara 1995.

Türk Dünyasında Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri, AKM Yayınları, Ankara 1996..

Türk Dünyasında Nevruz Üçüncü Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, AKM Yayınları, Ankara 2000.


Yorumlar (0)