15.03.2023, 14:59

Türk tarihine at gözlüğü ile bakmak

”İslamcılık adı altında Türk düşmanlığı yapan soysuzlardan nefret ediyorum.” der pîrimiz Ömer Seyfettin. Onun bu sözüne hak vermemek elde değildir. Çünkü o dönemde de iti, çakalı, tilkisi, sırtlanı bir olup İslamcılık ve/veya Batıcılık adı altında Türk’e; Türk’ün değerlerine saldırmaktadır. Batılılar neyse de İslamcıların Türk düşmanlığı yapması akıl alır gibi değildir. Hem de 8. yüzyıldan bu yana İslam’ın bütün yükünü Türk milleti çekmişken… Ve çekmeye de devam edecek gibi dururken… Gerçi yedi düvel gelse ne yazar? Kırgız Türklerinin de dediği gibi; itin sahibi varsa kurdun da Tanrı’sı vardır.

İslam dini -tarihin ilk dönemlerinden bugüne süregelen tek Tengri inancından sonra- Türklerin en çok benimsediği ikinci dindir. Emevîler döneminde yapılan yağmalar, toplukıyımlar (katl-i âm) ve hatta tecavüzler yüzünden İslam dinine soğuk bakan Türkler daha sonra kitleler halinde bu dini benimsemişlerdir. İslam inancını ilk benimseyenler İtil (İdil) Bulgarlarıdır. 912’de Müslüman olurlar. İtil Bulgarlarının tam bağımsız olmaları 965 yılındadır. Öncesinde siyasî açıdan resmî dini Musevîlik olan Hazar Kağanlığına bağlıdırlar. İtil Bulgarlarını Karahanlılar izler. Bu devlet, 840’ta, Karlukların öncülüğünde kurulur. Satuk Buğra Han’ın 920’de İslam’ı benimsemesi ile halk da İslam dinine geçer. Mısır merkezli Tolunoğulları (Tulunoğulları) 868’de kurulur. Her ne kadar tam bağımsız gibi hareket etseler de -dinî nedenlerden ötürü- Abbasî Halifeliği ile aralarındaki bağ sürer. Tolunoğulları -kurumsal anlamda- ilk Müslüman Türk Devleti olarak kabul edilebilir. Tolunoğullarını, 935’te yine aynı topraklarda kurulan İhşitler (Akşitler) izler. Tam anlamıyla Tolunoğullarının devamı ve vârisidirler.

Ortadoğu’da egemenliğin Araplardan Türklere geçmesi İlhanlı hükümdarı Hülagü Han ve ardılları sayesindedir. Onun Bağdat’ı alıp, Abbasîlere son vermesiyle Ortadoğu tam anlamıyla Türk ülkesi olmuştur. Mengü (bengü) kol yani ölümsüz ordu tamlamasından gelen Moğol sözcüğü etnik anlamdan ziyade; Osmanlı, Özbek gibi siyasal bir tanımlamadır. Cengiz Han bir Türk oymağındandır. Hatta öncesinde Oğuzlar diye bir boy da yoktur. Sakaların (İskit) devamı olan bir kısım Türkler, Oğuz Kağan’ın adı ile anılır olmuştur. Sakalardan kopan bir diğer kolun, hükümdarları Mada’dan (Mata/Mete) dolayı Medler diye anılması gibi.. Selçuk Bey’den, Selçuklular; Osman Gâzi’den, Osmanlılar; Özbek Han’dan, Özbekler… Bu tür yanlış adlandırmalar/tanımlamalar uzar gider ne yazık ki. Özbekistan; Karluk, Yağma, Çiğil gibi Türk boylarının yurdudur. Türk dünyasının dağınıklığını gidermek açısından Türk boylarını Oğuzlar, Kıpçaklar, Karluklar diye üç ana öbekte (group) toplayan tarihçiler de vardır.

Gelelim Perslerin ve Arapların Türk düşmanlığına… Alfabelerinde “p” harfi bulunmayan Araplar tarafından Fars olarak adlandırılan Perslerin kuyruk acısı Tomris Hatun’un, kendisiyle zorla evlenmeye kalkan ve kabul ettiremeyince de Türkistan’ı işgal girişiminde bulunan Pers kralı Kiros’un başını kesmesine kadar gider. Araplar için de benzer bir durum söz konusudur. Oğuz/Selçukluları kendi çıkarları için kullanmak isteyen Arap/Abbasîler bunda başarılı olamayıp, Anadolu’yu Türklere kaptırmışlardır. Ama Selçuklu’nun varisi olma iddiasındaki Harzemşahları kuzeydeki Tengri inançlı Türklere (Kıpçak, Moğol vd.) karşı kışkırtarak istediklerini almışlardır. Zira Muhammed Harzemşah, kuzeyli Türklere yönelik “cihat amaçlı” sefer düzenlemiştir. İlerleyen süreçte Arap/Abbasî halifesi Mustasım Billah’ın Müslüman olmayan Türkleri hedef alarak “katli vaciptir” diye fetva vermesi üzerine Hülagü Han, Arap-Abbasî devletinin başkenti Bağdat’ı kuşatıp, halifeye elçi gönderir. Halife, “Sen bir köpek Türk’sün, neden sana boyun eğecekmişim…” gibisinden bir yanıt verir. Bunun üzerine yedi günlük bir kuşatmanın ardından kent İlhanlıların eline geçer. Kaçarken yakalanıp, Hülagü’nün huzuruna getirilen Mustasım Billah korkuya kapılıp, kendi fetvasını inkâr eder. Bu duruma öfkelenen Hülagü Han “Din adamı yalan söyler mi?” diyerek Mustasım Billah’ı dansöz giysisi ile sokaklarda dolaştırır ve atlara çiğnetip öldürtür. Böylece Ortadoğu’da Arap egemenliği son bulurken 20. yüzyılın başına kadar sürecek olan kesintisiz Türk egemenliği başlar. Selçuklu’nun özünü kemiren Hasan Sabbah ve Haşhaşîlerinin kökünü de kazıyan Hülagü Han, Tengri inancına göre gömülen son hükümdardır. Kendisinden sonra gelen İlhanlı hükümdarları Müslüman olmuştur. Kaldı ki Sultan II. Murad döneminde yazılan bir takvimde Cengiz, Ögedey, Güyük, Mengü, Hülagü, Abaka, Keyhatu gibi Tengri ve/veya İslam inancını benimsemiş Moğol-İlhanlı hanları da diğer Türk hükümdarları gibi saygıyla anılmışlardır. Yine Anadolu Selçuklu Devletinin resmî dili Farsça iken İlhanlı Devletinin resmî dili Türkçedir. Osmanlı’nın resmî yazışmalarındaki dile Türkçe demeye zaten bin yalancı tanık (şahit) yetmez. Kısacası (vel’hasıl) Türk tarihine at gözlüğü ile daha açık bir ifadeyle dincilik gözlüğü ile bakılmamalıdır. Aynı şekilde (hakeza) Çinlilerin, Perslerin, Arapların ve Grek, Latin, İngiliz, Fransız, Rus vd. oryantalistlerin, emperyalistlerin gözüyle de… Büyük önder Atatürk’ün dediği gibi; tarih yapan Türk, oturup kendi tarihini kendisi yazmalıdır.

Günümüzde -Tengri inancı başta olmak üzere- Budist, Hıristiyan (Ortodoks, Katolik), Musevî de olmakla birlikte İslam dini Türkler açısından bir ulusal (millî) din hükmündedir. Türklerin büyük çoğunluğu Sünnî ve/veya Şiî olarak İslamî iklimde yaşamaktadır. Bu şartlar altında başka dinleri benimsemiş olan Türk topluluklarını hor gören, dışlayan bir tarih anlayışı da kesinlikle kabul edilemez. Hele de 21. yüzyıl “Türk yüzyılı” olacak dileği, beklentisi (temenni) gönüllerde yer etmişken.. Sözü büyük düşünürlerimizden Yusuf Akçura’ya bırakalım: “Türk-İslam sentezi emperyalistlerin tezgâhıdır. Din temelli Turan olmaz.”

Aziz Dolu Atabey

https://azizdolu.wordpress.com/

Yorumlar (0)