MEMLÛK KIPÇAK EDEBIYATI, JANOS ECKMANN

MEMLÛK KIPÇAK EDEBIYATIJANOS ECKMANN

MEMLÛK KIPÇAK EDEBIYATI, JANOS ECKMANN

1. Memlûkler, Mısır ve Suriye'deki Eyyûbî sultan ve emirlerinin muhafızlığında hizmet gören, Kıpçak veya Çerkez soyundan satın alınmış köle (Ar. memlûk) idiler. Güçsüz hükümdarlar üzerinde, kısa zamanda, büyük bir nüfuz kazandılar. Memlûk emiri Aybeg, 1260'de, Eyyûbî hanedanını devirmeğe muvaffak oldu. Memlûk-Kıpçak hanedanının asıl kurucusu, èAyn CÀlÿt savaşında (1259) Moğollara galip gelen Sultan Baybars'tı. (1259-1277). 1517'deki Osmanlı fethine kadar Mısır ve Suriye'yi ellerinde tutan Memlûklar, iki kola ayrılırlar: Bahrî Memlûklar (1250-1382) ve Burcî Memlûklar (1382 -1517). Memlûkların saltanatı, Haçlılara ve Moğollara karşı kazanılmış bir dizi savaştan ibarettir. Memlûk sultanları, diğer islam hükümdarları gibi, sanat, ilim ve edebiyatı himaye ettiler. Oııların himayesi altında, Arap tarihçiliği ve bilhassa müsbet ilimlerde mükemmel eserler vücuda getirildi.

Memlûk sultan ve emirlerinin bazıları, Arapça biliyorlardı ve Türkçe ile Arapçanın her ikisinde de edebi eserler telif ettiler; fakat buıılann çoğu, ümmi idiler ve sadece Türkçe konuşuyorlardı. Böylece Türkçe, idareci sınıfın dili olarak esaslı bir önem kazandı. Ülkenin Arapça konuşan halkının Türkçe'yi öğrenmesini kolaylaştırma için bir çok gramer ve sözlük[2] telif edildi. Emir ve sultanların iradesiyle, bir takım Türkçe eserler yazıldı veya Arapça'dan ve Farsça'dan tercüme edildi yahut da Türkçenin diğer sahalarının bir çok edebi eseri, onların kütüphaneleri için istinsah edildi. Böylece, Horasan, Altın Ordu, Azerbaycan, Anadolu, Suriye ve Mısır arasında canlı bir kültür münasebeti oluştu. 14. yüzyılda Emir Soyurgatmış tarafından tesis edilen Kahire Medresesinde Altın Ordu ve Türkistan'dan gelen âlimler, hoca olarak faaliyet gösterdiler.

Memlûk -Kıpçak Edebiyatının mahsulleri, fazla değildir ve çoğu, Burcî Memlûklar devrindendir. Sadece Arapça ve Farsça tercümeleri ihtiva eden eserler ve bir kaç orijinal şiirden ibaret olan bu edebiyatın büyük kısmı, filolojik bakış açısı dışında, pek az değer taşır.

2. Memlûk -Kıpçak Edebiyatının dili, istikrarlı değildir. Ana diyalekler şöyledir:

(a). Asıl Memlûk Kıpçakçası: Bu, fonoloji ve morfoloji bakımından Harezm Türkçesi[3] ile sıkı münasebeti olan bir diyalekttir. Harezm Türkçesinden ayrıldığı başlıca hususlar şunlardır:

1. Kelime sonundaki à / g umumiyetle düşürülür: úorúu (Harzm. úorúuà) "korku", sarı (Harzm. sarıà) "sarı", tiri (Harzm. tirig) "diri, yaşayan", bulutlı (Harzm. bulıtlıà, bulutlug) "bulutlu", körklü (Harzm. körklüg) "güzel", küçli (Harzm. küçlüg) "güçlü".

2. Datif eki, Harezm Türkçesindeki gibi -úa / -ke veya -àa / -ge'dir; fakat üçüncü teklik şahıs -ı / -i iyelik ekinden sonra umumiyetle -na / -ne olarak görülür (Harezm. -nàa / -nge veya -Æa / -Æe) : aàz-ı-na "onun ağzına", yüz-i-ne "onun yüzüne".

3. Ablatif eki -dan / -den'dir. (daima Ê«œ olarak yazılır) (Harezm. -dın / -din) Ê«bMš§uŽ suw-ı-n-dan "onun suyundan", Ê«œ v¼“u² È« ay yüzli-den "bir ay yüzlüden".

4. Şahıs zamirleri: menim (Harzm. meniÆ / menim) "benim", bizim (Harzm biziÆ / bizim) "bizim".

5. Çokluk şahıs zamiri biz 'dir. (Harzm. umumiyetle miz) : alur biz (Harezm. umumıyetle alur miz) “alırız”

6. Menfi isim-fiil daima degül 'dür. (Harzm. ermez / ermes ) "değil".

7. duú / -dük isim-fiili bolca kullanılır (Harzm. nadir) : ùÀúat bolduúça "takat oldukça", ùedükümiz "dediğimiz".

8. Soru edatı: mı / mi (Harzm. mu / mü).

Asıl Memlûk Kıpçakçasının yadigarları : Seyf-i Serâyî 'nin GülistÀn tercümesi (bak. : 4. bölüm), Berke Fakih'in lrşÀdü'I-Mülÿk'u (bak.: 9. bölüm) ve iki anonim eser: KitÀb Bayùaratü'l-VÀøıó (14. bölüm) ve Münyetü'I-GuzÀt (17. bölüm).

(b). İki alt guruba ayrılan Oğuz-Kıpçak karışık diyalekti: (1) Kıpçak unsurlannın hakim olduğu ve aşağıdaki eserlerin temsil ettiği diyalekt: KitÀb fì èilmü'n-nüşşÀb veya HulÀãa (İstanbul yazması) (16. bölüm) ve KitÀbü'l-hayl (15. bölüm); (2) Aşağıdaki eserlerde görüldüğü gibi Osmanlı Türkçesi unsurlarının hakim olduğu diyalekt: KitÀb fi'l-fıúh bi-lisÀni't-türkì (12. bölüm), HulÀãa (Paris yazması) (16. bölüm) ve KitÀb Muúaddimet Ebi'l-Leys Semerúandì (ll. bölüm). HulÀãa'nın Paris ve İstanbul yazmalarından alınan aşağıdaki kısa örnek, bir sonraki nüshası tamamen "Osmanlıcalaştırılmış" olan aynı eserin dilindeki değişiklikleri izah edecektir:

İstanbul nüshası

Yine' sizge maèlÿm bolsun kim bu kitÀbnı yazmaàa sebeb ol boldı kim Mahdÿm Ùolu Beg el-Melikì e’ô-ÔÀhiri úaçan kim men øaèìf bìçÀreni ündeyüp öŋümde èarab tilinçe oú atmaú èilmi içinde kitÀblar keltürüp úoydı daòı men miskIn bìçÀreden tiledi kim bu kitÀblardan ve daòı özge kitÀblardan bir kitÀb yaza men oú atmaú içinde türkì tili üzere tėp der-òºÀst úıldı erse, men daòı özinüŋ buyruàına boyun ãundum (y. 2a).

Paris nüshası

Yine size maèlÿm olsun kim bu kitÀbı yazmaàa sebeb ol oldı kim Maòdÿm Ùolı Beg úaçan kim men øaèìf bìçÀreyi izdedi önümde èarab dilince oú atmaú èilmi içinden kitÀblar getürüp öŋümde úodı Baŋa söyledi kim bu kitÀblardan daòı özge kitÀblardan bir kitÀb yaz oú atmaú èilmi içinde türkì dilince dėyüp söyledi Ben daòı özinüŋ buyruàına boyun vėrdüm (Zajaczkowski, s. 159).

Tercüme (İstanbul nushası)

Yine size malûm olsun ki bu kitabı yazmağa sebep şu oldu: Mahdum Tolu Beğ, ben zavallı biçareyi çağırıp önüme ok atmak ilmine dair Arapça kitaplar getirip koydu ve ben miskin biçareden bu kitaplardan ve başka kitaplardan, ok atmak ilmi üzerine Türkçe bir kitap yazmamı istedi, ben de onun buyruğuna uydum.

(c). Osmanlı Türkçesi: Úayıtbay (5. bölüm), Muóammed b. Úayıtbay (6. bölüm) ve Úansu Gavrì'nin (7. bölüm) şiirleri buraya aittir. Bundan başka, Memlûk sultanları ve ileri gelenleri için Farsça ve Arapça'dan tercüme veya istinsah edilmiş, Osmanlı Türkçesi ile yazılı bir kaç edebi eser vardır. Bu tür eserler, şunlardır: Óüseyin b. Óasan b. Mulóammed el-Óüseyinì tarafından yapılan ŞÀhnÀme tercümesi (1510, zengin minyatürlerle süslenmiş bir yazma, İstanbul, Topkapı Sarayı, Hazine No. 1519), èAynì tarafından yapılan Úudÿrì tercümesi (14. yüzyıl), KemÀ1-oàlı'nın FerahnÀmesi (14. yüzyıl), İbrÀhìm b. BÀlì'nin ÓikmetnÀmesi (893/1487-88, Vatikan Kütüphanesindeki nüsha, bak. : Ettore Rossi, Elenco dei manoscritti turchi della Biblioteca Vaticana, Vatican, 1953, s. 131), üç tane Yüz Óadìs (İstanbul, Millet Kütüphanesi, Ali Emìrì Şer'iye No. 1154), Siyer-i Nebevì (779/1377-78, İstanbul kütüphanelerinde bir kaç nüsha, bak.: Istanbul kitaplıkları tarih-coğrafya yazmalan katalogları, İstanbul, 1945, s. 404-410) ve MuãùafÀ Darìr'in VÀúidì'den yaptığı Fütÿóü'ş-ŞÀm tercümesi (795/1392-93, Halep, İstanbul'daki nüshalar, aynı katalog, s. 305-307, British Museum Or. 3214, Rieu, Türkish Manuscripts., s. 38 vd. ve bilhassa bak. : Necib .. Aãım, "Mısırda yazılnıış türkmence kitap", Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası I, 1332/1916, s. s. 54-62), Muóammed Yemenì'nin eseri KitÀb feøÀ'il-i Mekke ve Medìne ve Beytü'1-Makdis ve úabrü'l-İbrÀhìmü'l-Òalìl èaleyhi's-selÀm (Bendeki nüsha, Muóammed b. Aómed el-Maúdisì tarafından, 6 Safer 854/21 Mart 1450 tarihinde, Kudüs'te düzenlenmiştir; diğer nüshalar, Ayasofya'da No. 3341 ve Vatikan'da, Rossi, s. 344). Bilhassa bk. : Tibor Halasi Kun, "Die mameluk-kiptschakischen Sprachtudien und die Handschriften in Stambul", KCsA, III (1940), s. 77-83; Abdülkadir İnan, "XIII.-XV. yüzyıllarda Mısır'da Oğuz-Türkmen ve Kıpçak ve 'halis türkçe"', TDAYB: Türk Dili Araştırmaları Yıllığı -Belleten, (Ankara, 1953), s. 53-71.

ŞİİR

3. Memlûk-Kıpçak şiirinin ilk mahsulü, müstensih Berke Faúìh tarafından 51 beyitlik hâtimenin yazılıp eklendiği Úutb'un Husrev ü Şìrìn'idir. Bir Kıpçak Türkü olan Berke Faúìh, Altın Ordu'nun meşhur şairi Úuùb'un mesnevisini 785/1383 yılında İskenderiye'de istinsah etti. Bir çeşit otobiyografi olan hâtimeden, Altın Boàa Beg'in hizmetindeki Berke Faúìh'in kafirlere karşı yapılan bir sefere katıldığını öğreniyoruz. O, kendisi gibi sık sık açlığa mahkum edilen fakihlerin perişan halinden şikayet eder. Berke Faúìh, bilhassa, İrşÀdü'l-mülÿk ve's-selÀtìn (bak. 9. bölüm) adındaki hacimli bir fıkıh kitabının mütercimi olarak da bilinir.

Hatimenin metni, Ananiasz Zajaczkowski tarafından yayımlanmıştır: "Zabytek jezykowy ze Zlotej Ordy "Husrev u Şìrìn" Úutba", RO, XIX (1954), y. 116b-117b ve Najstarsza wersja turecka Husrev u Şìrìn Úuùba (Warsaw, 1958), Cilt. I, s. 301-302 (transkripsiyon), VII. IX. levhalar (faksimile); Abdülkadir İnan, aynı eser, s. 63-66 (metnin transkripsiyonlu bir parçası). Bilhassa bak. Fuad Köprülü, Türk edebiyatı tarihi (İstanbul, 1926), s. 371-372.

4. Memlûk-Kıpçak devrinin en seçkin şairi Seyf-i SerÀyì'dir. Seyf, aslen, Altın Ordu'nun baş şehri Saray'lı idi ve devrinin bir çok şair ve âlimleri gibi Mısır'a gitti; orada 793/1391 yılında Sadi'nin GülistÀn' ını Türkçeye tercüme etti ve eserini Bathas Beg'e, yani Melikü'ô-ôÀhir Barkuk'un óÀcibü’l-óüccÀbı (devlet bakanı) Bathas es-Sudûnî (ölümü: 804/1401-2)'ye ithaf etti. Mukaddimede, kendisini Sadi'nin eserini tercümeye sevkeden sebepleri şöyle anlatır: "Bir ilk yaz günü, bir kaç üstat âlim ile bahçede güller arasında oturuyorduk. İnşâ sanatından bahsediyorduk. Ben bazı güzel şiirler ve nadide beyitler okuyunca, âlimlerin başı, aruz sanatından bahisle, taktii zor bir beyit okumamı istedi. O, cevabını hemen alınca dedi ki: Ey garip edebiyat adamı, sana bir kaç tavsiyede bulunmama müsaade eder misin? Eğer sen o tavsiyeleri alırsan iyi olacaktır. Ben cevap verdim: Lutf edersiniz. O dedi ki: Sen, hatıranın dünyada ebediyen yaşaması için Şeyh Sadi'nin Gülistânını Türkçeye tercüme etmeli ve onu kudretli bir kişiye ithaf etmelisin." (yay. Uzluk, s. 10).

Seyf-i Serâyî'nin KitÀb-ı GülistÀn bi't-türkì adlı eseri, kelimesi kelimesine bir tercüme değildir. Şairimiz, şiirleri oldukça serbest tercüme ederken sadece nesir hikayelerin tercümesinde eserin aslını takip eder. Eserin bazı kısımları tercümede eksiktir veya farklı görünmektedir.

GülistÀn tercümesi Memlûk-Kıpçak şiirinin en güzel mahsû1üdür. Mamafih, Seyf-i Serâyî sadece bir mütercim değil, fakat bilhassa orijinal manzumelerin şairidir. GülistÀn tercümesinin el yazmasının sonundaki bir kaç orijinal gazel ve nazîre, şairleri Seyf'in şiir kabiliyetinin birer delilidirler. Bu şiirlerden "Şairlerin Vasıfları" başlıklı şiirde Seyf, aşağıdaki örnekte olduğu gibi zamanının şairlerini tavsif eder.

1 CihÀn şÀèirleri, ey gülşen (ü) bÀà

Kimi bülbül durur sözde, kimi zÀà.

2 Kimi ùÿùì bigin çeyner şekerni

Kimi lafôı bilen örter düremi.

3 KiminiÆ sözleri mevzÿn u şìrìn

KiminiÆ lÀyıú-ı teşrìf ü taósìn.

4 Kimi özgeniÆ eşèÀrın menim der

Kimi óelvÀ kibi şalàam çobın yer.

5 Kimi maènÀ úoyup lafôın tüzetür

Kimi veznin bozup ãanèat közetür.

6 AlarnıÆ uş biri Seyf-i SerÀyì

CihÀn èÀrifleriniÆ hÀk-i pÀyı.

7 Anı sen cümle şÀèir kemteri bil

Úamer yüzge hemìşe müşterì bil.

(1) Cihan şairleri, ey bağ ve gülşen, kimi sözde bülbül, kimi kargadır. (2) Kimi papağan gibi şeker çiğner, kimi inciyi söz ile örter. (3) Kiminin sözleri mevzun ve şirin, kiminin sözleri de teşrif ve tahsine layıktır. (4) Kimi başkalarının eserini benim der, kimi helva gibi şalgam çöpü yer. (5) Kimi manayı bırakıp söz düzer, kimi vezni bozup sanat gösterir. (6) Onlardan biri de cihan ariflerinin toprağı Seyf-i Serâyî'dir. (7) Sen onu hepsinin en kötüsü bil, ay yüzüne daima müşteri bil.

Seyf-i Serâyî, aralarında meşhur MuóabbetnÀme yazan ÒºÀrezmi, sonra Saraylı Aómed Hoca ve Altın Ordu şairlerinden èAbdü'l-mecìd ve bir Azerbaycan şairi olan Óasanoàlı'nın da bulunduğu yedi şairin gazellerine yedi nazîre düzenledi. Bu, onun Türk edebiyatının çeşitli sahalarındaki ilmini kesin şekilde isbat eder.

Yazma ve basma: Yegâne ve şairinin el yazısıyla olan nüsha : Leiden, İlimler Akademisi Kütüphanesi, No. 476, Dozy, Cat. cod. orientalium, c. I, s. 355, Feridun Nafiz Uzluk tarafından faksimile olarak yayınlanmıştır: Seyfi Serâyî , GülistÀn tercümesi (Ankara, Türk Dil Kurumu, 1954), bak. T. Gandjei'nin tenkidi, Oriens, VIII (1955), s. 296-297, A. Battal-Taymas, "Seyf Sarâyî'nin GülistÀn tercümesini gözden geçiriş" TDAYB (1955), s. 73-98 (bilhassa gramer incelemesi) ve Ananiasz Zajaczkowski, RO, XXII/2 (1960), s. 127 vd. Yazmadaki haşiyeler için bak. : A. Bodrogligeti, "Glosses on Sayf-i SarÀyì's GülistÀn bi't-türkì, Acta Orient. Hung., XIV /2 (1962), s. 23-30.

Edebiyat tarihi: J. Thury, Török nyelvemlekek a xıv. szazad vegeig (14. yüzyılın sonuna kadar Türk edebiyatı yadigarları) (Budapest, 1903), s. 52 (Türkçe tercümesi: Milli Tetebbular Mecmuası, II, s. 133): Fuad Köprülü, Türk edebiyatı tarihi, s. 372 vd., "Çağatay edebiyatı", İslâm Ansiklopedisi, III (İstanbul, 1954), s. 282 vd., Alessio Bombaci, Storia della letterature turca (Milano, 1956), s. 117; A. Bogrogligeti, "Notes on the Turkish Literature at the Mameluke Court", Acta Orient. Hung., XIV / 3 (1962), s. 273-282.

5. Memlûk-Kıpçak hanedanının Sultan Kayıtbay, oğlu Muhammed ve Sultan Kansu Gavri gibi bazı üyeleri şiir de yazdılar.

Sultan Kayıtbay (1468-1495), bilhassa dinî şiirle ilgilendi. Onun Arapça, Türkçe-Arapça ve Türkçe yazılmış dini şiirlerini ve dualarını ihtiva eden bir kolleksiyon vardır. Bu şiirler, muayyen dini ayinlere tahsis edilmişti (müstakil şiirlerden önce melodiler gösterilir). Aşağıdaki örnek, muvaşşaó (iç kafiyeli şiir) olarak bilinir:

1 Ben bir dervìş idüm, ehl-i münÀcÀt: AllÀh AllÀh

Dilüm tesbìó oúur, işüm ibÀdet: AllÀh AllÀh!

SeccÀdem çignümde, èaşÀm ėlümde : AllÀh AllÀh!

Yaènì hod yürürem ãÀóib-i kerÀmet : AllÀh AllÀh!

2 Bir ay yüzlü beni yoldan apardı: AllÀh AllÀh

Ne dìn úodı bize, ne hïd èibÀdet: AllÀh AllÀh!

Dilüm tefsìr oúur medreselerde: AllÀh AllÀh!

Úolum úadeó dutar, işüm òarÀbat: AllÀh AllÀh!

3 Bıraàuram òırúamı, çaàıruram: AllÀh AllÀh!

Kem gördi bu dünyÀda èÀşıú selÀmet: AllÀh AllÀh!

YÀ Úayıtbay, tevbe úıl günehlerüŋden: AllÀh AllÀh!

Meger Óaúdan gele bize 'inayet: AllÀh AllÀh!

1 Ben münâcât ehli bir derviş idim: Allah Allah!

Dilim tesbih okur, işim ibadettir: Allah Allah!

Seccâdem omuzumda, asam elimde: Allah Allah!

Yani yalnız yürürüm, kerâmet sahibi: Allah Allah!

2 Bir ay yüzlü, beni yoldan çıkardı: Allah Allah!

Bizde ne din bıraktı. ne de ibadet: Allah Allah!

Dilim medreselerde tefsir okur: Allah Allah!

Elim kadeh tutar, işim meyhanelerdedir : Allah Allah!

3 Hırkamı bırakıp çağırırım: Allah Allah!

Bu dünyada aşık selameti kem gördü: Allah Allah!

Ey Kayıtbay, günahlarından tövbe et: Allah Allah!

Belki bize Hak'tan inayet gelir: Allah Allah!

Kayıtbay, uzun bir şiirde peygamberi yalın bir dille över:

Doàdı Mekkede Aómed

Óaú resÿl Muóammed.

Geldi èÀleme raómet,

Buldı ümmeti devlet.

Cümle óalúuŋ óabìbidür,

Dertlülerüŋ ùabìbidür. vs.

(Ayasofya, No. 2047, 36b)

Mekke'de doğdu Ahmed, hak peygamber Muhammed. Aleme rahmet geldi, onun ümmeti devlet buldu. O, herkesin sevgilisidir, dertlilerin tabibidir.

Yazmalar: Mecmÿè mübÀrek .fìhi ezkÀr ve muvaşşaóÀt li's-SulùÀnü'l-meróÿm el-Melikü'l-eşref Úayıtbay raómetu'llÀhi èaleyh ve li-MevlÀnÀü'l-maúÀmü'l-eşref Ebu'n Naãr Úanãÿh el-áavrì, İstanbul, Ayasofya Kütüphanesi No. 2047, y. 2a-67b ve KitÀb mine'd-daèvÀt, İstanbul, Topkapı Sarayı, Revan Köşkü No. 1727, 105 y. Revan nüshasından bazı örnekler, Abdülkadir İnan tarafından yayımlanmıştır: "Kayıtbay’ın türkçe duaları", Jean Deny Armağanı (Ankara, 1958), s. 91-94.

6. Úayıtbay'ın oğlu Melikü'n-nÀãır Muóammed b. Úayıtbay da bir şairdi. Aşağıdaki rubai, Úansu Gavrì için yazılan umumi Arap tarihi KitÀb èuúÿdü'l-cevherìye'nin ikinci cildinde kayıtlıdır (921/1515, İstanbul, Ayasofya Kütüphanesi, No. 3313, y. 93a.):

Bu gėce üç gėcedür yasduàum taş.

Óaú bilür, ol yasdıàa úoymadım baş.

SulùÀnum, senüŋ èazìz başuŋçün

Bir murÀd óÀãıl ola yÀ gide baş.

Bu geceyle üç gecedir yasdığım taş. Allah bilir ki o yasdığa baş koymadım. Sultanım, senin aziz başın için bir muradım hasıl olsun yahut başım gitsin.

Bu rubai, şairin adı zikredilmeksizin Abdülkadir İnan tarafından Latin transkripsiyonu ile yayımlanmıştır (TDAYB (1953), s. 69.

7. Son Memlûk-Kıpçak sultanı Kansu Gavri (1500-1517), din ile ilgisi olan veya olmayan her iki türde de şiirler yazdı. İstanbul Millet Kütüphanesinde Gavri'nin Arapça şiirlerini ve Türkçe bir gazelini ihtiva eden küçük bir divan vardır. Yukarıda zikredilen KitÀb èuúÿdü'l-cevherìye'nin ikinci cildinde, Kansu Gavri'nin Arapça bir kaç şiirinden başka Türkçe bir rubâîsi ve Türkçe bir murabbaı da kayıtlıdır. Bu dört kıtalık murabbanın ilk kıtası şöyledir:

Bu óÿr-ãıfat göŋlüme gör kim neler eyler!

Biŋ èişve vü yüz nÀz ile úaãd-i ciger eyler.

Ya úaşını vü àamzelerini sióir eyler

Şol şÀh-ı úamer-ru'ò (ki) anıŋ adı èAlì'dür. (y. 89a).

Bu huri sıfatlı, gör ki gönlüme neler eyler. Bin işve ve yüz naz ile ciğerime kasdeyler. Yay kaşını ve gamzelerini sihir eyler; o ay yüzlü şahın adı Ali'dir.

Kansu Gavri'nin dinî şiirleri, Kayıtbay'ın şiirleri ile aynı şekil, dil ve tondadır. Onun da dinî şiirlerinin büyük kısmı Arapça yazılmıştır ve bu şiirlerin sadece beş tanesi, Türkçe veya Türkçe -Arapça'dır. Aşağıdaki örnek, uzun bir mülemmadan alınmıştır :

YÀ İlÀhì, ben günehkÀr, ente àaffÀrü'z-zünÿb.

èAybumı yüzüme urma, ente settÀrü'l-èuyÿb.

úamu işler saŋa maèlÿm, ente èallÀmü'l-àuyÿb.

(Ayasofya 91a : 1-3; Topkapı 21a: 1-3)

Ey Allahım, ben bir günahkârım; Sen günahları bağışlayıcısın.

Ayıbımı yüzüme vurma; Sen ayıpları gizleyicisin.

Bütün işler sana malumdur; Sen bilinmeyenleri bilicisin.

Kansu Gavri, gazellerinin birinde panteist fikirlerini açıklar:

äÿret-i Óaúdur görinen çünki her şeyde bize,

Baúıcaú Óaú görinür her ãÿret-i zìbÀ bize.

Vaódetün baórıda biz kim şöyle gavvÀã olmışuz,

Mevc ursa, taŋ mıdur, bu lücciye deryÀ bize?

(Ayasofya, 84a)

Bize, her şeyde görünen Hakk’ın sureti olduğu için, her güzel suret, bakınca, bize Hak görünür. Senin vahdetinin denizinde öylesine gavvas olmuşuz ki bu engin deniz dalgalansa, şaşılır mı?

Yazmalar: DìvÀn-ı Úansu áavrì, İstanbul, Millet Kütüphanesi, Ali Emirî Arabî No. 4639, 46 y. (istinsah tarihi: 1325/1909), Türkçe gazel 8b/9a yapraklarındadır; anonim Mecmÿ' mübÀrek yazmasındaki MuvaşşahÀt li'l-melikü'l-eşref:Úanãÿó el-áavrì, vs. (bak. 5. bölüm), Ayasofya No. 2047, y. 81a-95a, 100b, 109a 109b ve el-ÚaãÀidü'r-rabbÀnìye ve'l-muvaşşahÀtü!s-sulùÀnìye el-áavrìye, I Istanbul, Topkapı Sarayı, Bağdad Köşkü No. 138, 30 y. Türkçe şiirler 21a-25a, 28a-29a yapraklannda yer alır. Bilhassa bak. RıfkıMelul Meriç, "Kansuhü'I-Gavrî'nin şiirleri", Oluş Mec. (Ankara, 1939), No. 19; M. Sobernheim-İbrahim Kafesoğlu. "Kansu". Islâm Ansiklopedisi, vs.

İLMİ EDEBİYAT

8. Din ile ilgili olan veya olmayan şiir mahsûllerinin dışında, müsbet ilimler ile ilgili sayısız eserler de bize kadar gelmiştir. Bazıları sadece satıraltı tercümesi olan bu eserler, umûmiyetle küçük veya edebi değeri olmayan, fakat Memlûk-Kıpçak yazı dilinin malzemeleri olarak önemli eserlerdir. Muhtevalarına dikkat edildiğinde, bu eserler, şu guruplara ayrılabilir: fıkıh kitapları, tıbbî eserleri ve binicilik sanatına dair eserler.

9. Bize kadar gelmiş, beş taneden az olmayan eserle fıkıh, yani İslam şeriatı ilmi, Memlûkları çok ilgilendirmiş görünüyor.

Bu devrin en şumullü fıkıh kitabı, Arapça'dan bir satır-altı tercümesi olan İrşÀdü'l-mülÿk ve's-selÀùìn, Kıpçak Türkü ve Hanefi fakihi Berke Faúìó (bak. : 3. bölüm) tarafından NÀèibü's-salùanat el-CenÀbü'l-èÀlì el-mevlevì el-emìrì el-Kebìrì el-Melikü'ô-ôÀhirì el-Mahdÿmì es-Seyfì BacmÀn'ın kütüphanesi için 789/1387' de İskenderiye' de meydana getirildi. Pek çok kitap, fasıl ve baplara ayrılan bu hacimli eser, abdest, namaz, zekat, oruç, haç, vs.'nin farzlarını tafsilâtlıca inceler. Türkçe tercüme, Arapça metnin düzenini takip eder; Türkçe kelimeler, Arapça kelimelerin altına, kırmızı mürekkeple ve yalın olarak yazılnııştır. Bu yüzden tercüme, Arapça metinsiz her zaman anlaşılmaz. Tercümeden bir parça:

Ayttı Resÿl èaleyhi's-selÀm: Bir kėçe seyr úılındım men kökke. Kördüm İbrahim èaleyhi's-selÀmnı, sözleşti maÆa, men taúı sözledim aÆa. Úaçan kim úaytmaú tiledim ėrse, ayttı maÆa: Ey Muóammed, menden selÀm bergil ümmetiÆe taúı aytàıl anlaràa: RÀstì uçmaú yaratılmaúı kökçek turur, içmeki tatlı turur. EvüÆiz uçmaúúa òayrlar birle taúı úulluúlar birle tėp taúı TeÆriniÆ riøÀsını izleÆiz tėp. RÀstì uçmaú müştÀú turur sizge tėp. (y. 39a : 4-7).

Kim kim ÀyÀtlarga ınansa taúı anı tefsìr úılsa öz reéyi birle taúı aytsa: Bolmadı NebìniÆ erişmeki meger kim Beyt-i Maúdiske tėgrü, taúı inkÀr úılsa köklerge erişmekini yÀòÿd turuúsa anıÆ içinde, aytsa: Bilmes men Nebì kökke çıútı mı yÀ çıúmadı mı tėp, ol kişi mübtediè turur taúı azàan turur. AnıÆ artında namÀz úılmaú revÀ bolmas (y. 39b: 2-4)

Resÿl aleyhisselam söyledi: Bir gece ben gökte gezdirildim. İbrahim aleyhisselamı gördüm, bana söyledi, ben de ona söyledim. Dönmek istediğim zaman bana söyledi: "Ey.Muhammed, benden ümmetine selam ver ve dahi onlara söyle: Gerçekten cennetin yaratılması güzeldir, içkisi tatlıdır. Koşunuz cennete hayırlar ile dahi kulluklar ile diyerek dahi Tanrının rızasını gözetiniz deyip. Gerçekten cennet sizi hasretle beklemektedir, deyip."

Kim ki ayetlere inansa dahi onları tefsir kılsa ve dahi öz düşüncesi ile söylese: Nebi'nin Beyt-i Makdis'e erişmesi mümkün olmadı, dahi göklere erişmesini inkar etse yahut bu (düşünce) onun içine yerleşse, söylese: Nebi göğe çıktı mı çıkmadı mı bilmem diye, o kişi mübtedidir dahi azmıştır. Onun arkasında namaz kılmak olmaz.

Yazma: Istanbul, Ayasofya No. 1016, 498 y. Bilhassa bak. : Fuad Köprülü, Türk edebiyatı tarihi, s. 371; T. Halasi Kun, yuk. eser, s. 79; Abdülkadir İnan, TDAYB (1953), s. 55, 63-66.

10. Arapçadan diğer bir satır-altı tercümesi olan KitÀbü’l-fıúh abdest, namaz, zekat ve oruçla ilgilidir. Eserin son kısmı kaybolduğundan, mütercimin adı, tercüme veya istinsah tarihi bilinmiyor. Aşağıdaki örnek bu eserden alınnııştır:

Ol Teŋri taèÀlÀ úadìmdür ezelde zamÀn yaradılmazdan burun, sÀèatları yaradılmazdan burun. Ol Teŋri taèÀlÀ bÀúìdür, ebedì, èÀlem fÀnì olgandan soŋra, barça yaradılnıış fÀnì olàandan soŋra. Ol Teŋri taèÀlÀ èÀlimdür úulınuŋ ÀşikÀrÀ işlegenini, yaşırup işlegenini. Úatı yaşıràanını daòı bilür. Ol Teŋri taèÀlÀ àÀyetde işidicüdür. úulınuŋ yaşurup söylegenini (y. 2a).

O Tanrı taala kadimdir ezelde zaman yaratılmadan önce, saatları yaratılmadan önce. O Tanrı taala bakidir, ebedi (dir) alem fani olduktan sonra, bütün yaradılnıışlar fani olduktan sonra. O Tanrı taaıa bilendir kulunun açıkça işlediğini, gizlice işlediğini. (Kulun) çok gizlediğini dahi bilir. O Tanrı taala gayet işiticidir kulunun gizlice söylediğini.

Yazma: Istanbul, Ayasofya No. 1360,266 y. Arapça kelimelerin altına kırmızı mürekkeple Türkçe kelimeler yazılmıştır, Türkçe metin barekelenmiştir. Bilhassa bak.: T. Halasİ Kun, yuk. eser, s. 79.

11. Üçüncü bir satır-altı tercümesi olan KitÀb Muúaddimet E~~ es-SemeT~andl, meçhul bir mütercim tarafından tercüme edilmiş ve Kansu -Gavri'nin kütüphanesi için Memlûk Kıpçak Türkü Esenbay b. Sudun tarafından istinsah edilmiştlı. Ebul-Leys Semerkandi, Hanefi mezhebinin meşhur bir rakibi ve din âlimiydi; 373/983'te veya bir kaç yıl sonra öldü. Semerkandi'nin eseri Mu~addi~etü'ş-şalat, islanıın abdest, namaz, zekat, oruç ve hac gibi temel farzlarmm bir açıklamasıdır ve onlara muhtelif dini meseleleri soru ve cevaplar şeklinde anlatan bir bölüm eklenmiştir. Bu tercümenin dili, tamamen Osmanlıcadır. Bize hala Kıpçak Türkçesini hatırlatan hususlar, gelecek -istek kipi eki -ğay / -gey, isİnı-fiil eki -ğan / -gen ve bir takım Kıpçak Türkçesi kelimelerinin kullanılmasıdır. Aşağıdaki örnek bu tercümedendir.

Söz kesildi. ~açan dilese kişi avdaz alma~, yugay iki elini üç gez, aydagay : Başlaram ulu Teİiri adı birle, daòı şükr eder men Allaha dIn-i islam üstine. Andan sonra istinca eyleye (y. 32b).

Bu meåéele. Eger aydılsa : İman nedür daòı islam nedür daòı il;ısan nedür?, ayıt: İman degen ~ardur dil birle dabı ınanma~dur gönül birle. İslam dedügümüz mu1;I' olma~dur Teiirinün buyrugma. İ\ısan dedügümüz ol il:ısandur Teiiri yaratgan ~ullara dabı şefa~at eylemekdür anlara (y. 44a-44b).

Söz kesildi. Kişi abdest almak istese, iki elini üç kez yıkayacak, söylecektir : Başlarım ulu Tanrı adı ile dalıi islam dini (esasları) üzerine Allah'a şükrederim. Ondan sonra (tabii varlığından) kurtuluş dilerecektir. (y. 32b).

Bu mesele (dir). Eger söylense : İman nedir, islam nedir ve ınsan nedir?, söyle: İman denilen, dil ile ikrar ve gönül ile inanmaktır. İslam dediğimiz, Tanrı'mn yarattığı kullarına şefkat eylemesidir (y. 44a-44b).

Yazma: Istanbul, Ayasofya No. 1451, 47 y. Bilhassa bak. : Halasi Kun, yuk. eser, s. 80. Bu nüsha Ananiasz Zajaczkowski tarafından yayımlanmıştır: "Mamelucko -kipezaeki preklad arabskiego traktatu Mukaddima Abü-1-Lait as-Samarkandi (Yazma: ıstanbul, Ayasofya 1451)", RO, xxııı/ı (1959), s. 73-99 (kısa bir dil araştırması, sözlük, Latin transkripsiyonlu Türkçe metin ve Arapça hustlsiyetler) ve Le ıraice arabe Mukaddima d' Abou-I-Lait as-Samarka ndi en version mamelouk-kiptchak (Yazma: Istanbul, Aya Saf ya 1451) (= Zaklad Orientalistyki Polskiej Akademii Nauk) (Warsaw, 1962) (kısa bir giriş, faksimile).

12. Fetvaların müşterek bir mecmuası olan~J11-Jıldı_.bi.JisJİDi'-ı,--~ıı-~uhtemelen 824/1421'den önce, meçhul bir müellifveya mütercİm tarafmdan düzenlenmiştir. Aşağıdaki örnek, bu eserdendir:

Eger bir kişi da (VI edse bir kişinün üstine, ayıdsa : Menüm sende bu ~adar ~çam var dese; dalJı ol da(vI olıngan kişi ayıdsa : Senün menüm üstüme hIç nemen yo~dur dabı men seni bilmez men dese, da1Jı ol da (VI edgen kişi danu~ dur~uzsa a1Jçası var ıdu~a, da1Jı ~azI \ıüküm edse : A1Jçaslm vergiI deyü; dalJı \ıüküm edgenden soiira ol da (VI olıngan kişi danu~ dur~uzsa, dalJı ol da (VI olıngan kişinilii danuJ.darı ayıdsa : Ol da (VI edgen kişinün a1Jçası vandı bu da(vI olıngan kişinilli üstine, velakin ol da(vI olıngan kişi ödedi dese, emdi ol da(vI olıngan kişinün danuJ.darı işidilmez (TDA YB, 1953, 11 levha, süt. 1: 19-32).

Eğer bir kişi, (diğer) bir kişi hakkında davacı olsa, söylese: Benim sende şu kadar akçem var dese, ve o dava olunan kişi söylese: Senin benim üstümde lıiç bir şeyin yoktur ve ben seni tammıyorum dese, ve o dava eden kişi (alacak) akçesi olduğuna tanfk getirse, ve kadı hükmeylese: Akçesini ver diye ve hüküm verildikten sonra o dava olunan kişi tamk getirse ve o dava olunan kişinin tamklan söylese: O dava eden kişinin (alacak) akçesi vardı bu dava edilen kişi üzerinde, fakat o dava olunan kişi ödedi deseler, imdi o dava olunan kişinin tamkları dinlenmez.

Yazma: Istanbul, Millet Kütüphanesi, Feyzullah No. 1046,439 y. Bu nüsha. 824/1421'de saltanat süren Sulıan Tatar el-MelikJ el-Müted1'Din kütüphanesine aittir. Bilhassa bak. : T. Halasi Kun, yuk. eser, s. 80; Abdülkadir ınan, TDAYB (1953), Illevha (yukarıdaki Türkçe metnin faksimilesi) ve "Karışık lehçelerle yazılan türkçe eserler (XV -XVI. yüzyıllar)", Türk Dili, V /53 (Ankara, 1956), s. 272-275.

13. Yukarıda bahsedilen fıkıh kitaplarımn dışmda, Kıpçak Yürkçesi ile yazılmış bir başka ftkıh,1çi~1qn tarihsiz bir yazması, Konya Yusuf Ağa Kütüphanesinde muhafaza edilmektedir (bak. : Abdülkadir İnan, TDA YB (1953), s. 68 ve Türk Dili, V /53, s. 273

TIBBİ ESERLER

14. Tıbbi eserler, atların hususiyetleri, at hastalıkları ve çareleri ile ilgilidir ve atların terbiyesi için bilgi verirler.

Tıbbi eserler arasında, önce Çerkes Memlûklardan birinin nedimi olan ':rolu Beg'in emri ile hazırlanmış Arapça'dan bir tercümeyi, Kitab baYfaratü'lvazı(ı'i zikredebiliriz. Tolu Beg, muhtemelen, 14 Nisan 1395'te Tohtamış'ın sarayında kalan Memlûk elçisi ':rolu ile aynı kimsedir (bak.: B. Spuler, Die Goldene Horde, s. 133 vd.). Emri ile Türkçe'ye başka bir kitap da tercüme edildiğine göre, Tolu Beg, atlarla ve okçulukla pek ilgilenmiş görünüyor (bak. : 16. bölüm).

Mütercimin adı, tercümenin yeri ve tarihi eserde zikredilmemiştir.. Kitab bayùaratü'l-vaİ-ı(ı iki bölümdür. Daha kısa olan ilk bölümde, bir atın iyi mi -yoksa kötü~ olduğunu tesbit etmeyi mümkün kılan alametler tartışılır. Bir at, yüzü güzelse, alın saçları arasındaki mesafe ve üst dudağı uzunsa, dili uzunsa (dili uzun olan bir atın çabuk susamayacağı düşünülmüş), kulakları ince, vs. ise, o at iyi bir attıro Yassı kulaklar, atın kötülüğüne delalet eder. Bir başka bab da, bir aygırda iyi, fakat bir kısrakta kötü olarak mütalaa edilen hususiyetlere aynımıştır. Daha uzun olan ikinci bölüm, çeşitli at hastalıklanm ve onların tedavi yollarını göstermektedir. İlaç olarak pek sık tavsiye edilenler: şarap, süt, bal, sirke, zeytin yağı, sarmısak, maydonoz, incir, rezene, asma kökü, keten tohumu, topkuyruk, bal, bal mumu, tuz, sabun, su banyosu ve sargılar. Biz bu enteresan kitaptan, bilgisiz baytarların yollara oturup para kazanmak için hasta atlan tedavi ettiklerini öğreniyoruz. Müellif böyle sahte baytarlara karşı okuyucuyu uyarır. Aşağıdaki örnek, bu eserden alınmıştır:

Amma ol agnglamıllg biri suda( turur. Anıôg 'alameti ol turur, kim at dayim başın aşaga salar, yo~aru kötüre bilmes; tal,{ı közin aça bilmes, dayim k;özini yumar tal.u dayim közi yaşı al.-:ar. Ta~ı arpasın yemes. Yatsa, küç birle yatur. Tal.u közleri tamarları l.-:an bolur tal,{ı köziniôg al,{ı ~an bolur. Tal.u dayim bu şıfat üze bolur (y. 49a).

Ama o ağnlardan biri halsizliktir. Belirtisi şudur ki at daima başını aşağı salar, yukan kaldıramaz; ve gözünü açamaz. daima gözünü yumar ve daima gözünün yaşı akar. Arpaslİll yemez. Yatsa, güçlükle yatar. Gözleriııin damarlan kan olur ve gözünün akl kan olur. Daima bu halde olur.

Yazmalar: İstanbul, Topkapı Sarayı, Revan Köşkü No. 1695,67 yaprak. Bak. : T. Halasi Kun, yuk. eser, s. 79 vc Feh~i Edhem Karatay, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi türkçe yazmalar kataloğu (= Topkapı Sarayı Müzesi Yayınları, No. ıı), i. cilt (İstanbul, 1961), s. 591, No. 1823. Eserin kısa bir dil incelemesi, Saadet çağatay'ca verilmiştir: "Eine osttürkischc Handschrift: Baylarat'ul-vazih", Akten des vierundzwanzigsten internationalen Orientalisten. Kangresses München 2B. August bis 4. September 1957 (Wiesbaden, 1959), s. 602-604. Diğer bir yazma Peris, Bibliotheque Nationale, Suppl. turc 179, y. 1-99a'da muhafaza edilmektedir; bak. E. Blochet, Catalogue des manusrits tuTcb, vol. i (Paris, 1932), s. 249 vd., aynca bak. A. Zajaczkowski, RO, XX (1956), s. 139 vd.

15. KitÀbü'l-hayl risalesi, Farsça'dan tercümedir. Mütercimin adı bilinmiyor. Kit;p iki bÖlüme ;yrılır. Daha uzun olan ilk bölüm, atların hus1İsiyetleriyle meşgulolur ve hastalıklar ile tedavilerine ait kısa bir bir açıklamayı ihtiva eder. Daha kısa olan ikinci bölüm, atların talimi ile ilgilidir. Aşağıdaki örnek, bu eserden alınmıştır :

Fare dedükleri oldur kim ~ula~ı dibi şiş bolur ma~talına yaı.un. Am kesüp maddesin kesüp çı~anp daòı derisini üstine çekip bağlasalar, Boş bolur. Ve daòı bu '~tden ah ah deyüp öksürnr. Ve dauı'alefin yemez. Ve daòı a~an su içer bolsa, ölür (y. 84a-84b).

Fare (hastalığı) dedikleri odur ki (atın) kulağı dibi ucuna kadar şişer. O şişliği kesip çıkararak derisini üstüne çekip bağlasalar, iyi olur. Bu illetten ah ah deyip öksürür. Ve yulafım yemez. Akan suyu içecek olsa, ölür.

Yazma: ıstanbul, Bayezit Umumi Kütüphanesi, Veliyüddin No. 3176, y. 66b-l02b. Müsteniih: ı:ıüseyin b. A1.ımed el-Erzurumİ. ..es-sakin fl medresetü'ş-Şeyhü. ıstinsah yeri ve tarihi verilmemiş. İthaf edilen: Muı.ıibbeddin Temraz. Bilhassa bak. H. Ritter, Der Islam, XVIII (1929), s. 136 vd., T. Halasi Kun, yuk. eser, s. BO. Krş. 16. bölüm.

BİNİCİLİK SANATINA DAİR ESERLER

16. Binicilik sanatına dair iki eser, bize kadar gelmiştir. Bunlardan biri, ÒulÀåa veya KitÀb fì-èilmü’n-nüşşÀb başlığım taşır. Bu eser, meçhul bir müellif tarafından Tolu Beg için çeşitli Arapça eserlerden tercüme edilmiş ve derlenmiştir (bak. : yuk. 14. bölüm). Eser, bir mukaddime ve aşağıdaki balıislerin tartışıldığı beş bölümden ibarettir: (1) İlk okçu kimdi?, (2) Okçuluğun eski ustaları, (3) Okçuluğun temel esaslan, (4) Ayakta ve oturur durumda ok atma, (S) Ok atma hatalan.

Mukaddimede, biniciliğin ve okçuluğun faziletleri, sık sık Peygambere müracaatla tartışılır : "Bil ve bildir ki Allah en yüce olandır. Allah'ın sığınılan iradesinde at bağlamak ve okçuluk farz kılındı: (Sure VIII, 60/62) :

Manası şöyledir: Siz Allah düşmanlanna karşı, at besleme ve kuvvet hususunda elinizden geleni yapın. Ve Peygamber aleyhisselam da "kuvvet" kelimesini izah eder. Bir zamanlar şöyle söyledi: "Okçuluk kuvvet demektir". Peygamber aleyhisselam da ok attı, kılıç kuşandı, mızrak sançtı. (Bayezit, y. 3a-3b).

Okun ilahi kaynağı şöyle anlatılır:

úaçan Ádem èaleyhi's-selÀm uçmaúdan çıúdı, dünyÀ yüzine keldi. Ádem èaleyhi’s-selÀm (aynen) TeÆri taèÀlÀ buyurdı ekin ekmek. Úaçan kim Ádem èaleyhi’s-selÀm ekin ekmege başladı erse, úaràalar keldi. Ekinni yediyise, Ádem èaleyhi’s-selÀm TeÆri taèÀlÀ şikÀyet úıldı. Ol sÀèat içinde .' CebrÀèìl èaleyhi’s-selÀm indi, yay daòı bir kiriş daòı iki oú alup keldi. Ádem èaleyhi’s-selÀm aytdı: YÀ CebrÀèìl, bu ne turur, deyüp sordı. CebrÀèìl yaynı ve daòı kirişni ve daòı oúnı atmaàa verdi daòı aytdı: Bu TeÆri taèÀlÀ úuvvetinden durur. Andan oúnını atmaúnı ögretdi ve daòı adını nuş Àb dedi ve daòı bir rivÀyetde nuşşa abba dedi. Ab ol úaràanın adı turur süryÀnì tilinçe ve daòı abba oúnun adı durur. MaèÀnìsi ol bolur kim úaràanı sürgil bu oú birle tėmek bolur. Andan sonra aŋa èarab tilinçe nüşşÀb ad bėrildi deyüp aytdılar. Úaçan kim Ádem oú atmaúnı ögrendi, àÀyet sevindi ve daòı anı kendüsine silÀó úıldı (Bayezit, y. 8a-9a).

Ne zaman (ki) Adem aleyhisselam cennetten çıktı, dünya yüzüne geldi. Tanrı taala ekin ekmeyi buyurdu. Ne zaman Adem aleyhisselam ekin ekmeğe başladıysa, kargalar geldi. Ekini yediklerinde, Adem aleyhisselam Tanrı taalaya şikayet kıldı. O saat içinde Cebrail aleyhisselam indi, yay dahi bir kiriş ve iki ok alıp geldi. Adem aleyhisselam söyledi. Ey Cebrail, bu nedir, deyip sordu. Cebrail yayı, kirişi ve oku atmak için verdi ve söyledi: Bu Tann taala kuvvetindendir. Ondan (sonra) oku atmasını öğretti ve adını nuş ab koydu veya (diğer) bir rivayete göre nuşşa abba dedi. Ab Süryanice'de karganın adıdır ve abba okun adıdır. Manası, kargayı bu okla kovala demektir. Ondan sonra ona Arapça'da nuşşab adı verildi diye söylediler. Ne zaman ki Adem ok atmayı öğrendi, çok sevindi ve onu kendisine silah edindi.

Yazmalar: İstanbul, Bayezit Umumi Kütüphanesi, Veliyyüddin No. 3176, y. 1b-66a (krş. 15. bölüm). Y. la' da eserin adı Kiııib ft 'ilmii'n-nüşşıib; fakat y. 3a'da Hulıişa'dır. Yine bak. : H. Ritter, Der Islam, XVIII (1929), s. 136 vd. ve T. Halasi Kun, yuk. eser, s. 79. Paris, Bibliotheque Nationale, Suppl. turc 179 (Bloehet, I, s. 249 vd.)'te, İstanbul nüshasıwn dili biraz daha OsmanlıcalaştırıImış, 1430'larda Kahire'de istinsah edilmiş diğer bir kopyası vardır (bak. 2. bölüm). Bu nüsha, Ananiasz Zajaezkowski tarafından incelenmiştir: "Mamelucko-turecka wersja arabskiego traktatu o lucznictwie z xıv w.", RO, XX (1956), s. 139-261 (içindekiler, dil incelemesi, sözlük, faksimile ve Latin transkripsiyonlu metin). Yine bak.: Zajaczkowski'nin yazısı: "Manıelucka wersja arabskieg traktatu o lucznictw'e z xıv w.Une version mamelouke du traile arabe sur le tir a l'arc du XIV-e s. (Mss. Turcs de la Bibliotheque Nationale, Suppl. 179)", Sprawozdania Polskiej Akademii Um., vol. LI (1950),js. 664669. Latin transkripsiyonu ve Almanca tercümesiyle kısa bir örnek: O. Pritsak, Philologiae Turcicae Fundamenıa, I, s. 85.

17. Münyetü'l-àuzÀt başlıklı ikinci binicilik kitabı, halife el-Muktedi Billah (1315-1362)'ın seyisi Muóammed b. Yaèúÿb Ahi HazzÀm'ın el-Fürÿsìye fi remyü'l-cihÀd adlı Arapça eserinin üçüncü bölümünün Kıpçak Türkçesine tercümesidir. Tercüme, HÀããekiler HÀããı Temür Beg'in emriyle, Mısır'da meçhul bir mütercim tarafından deruhte edilmiştir. Eser, aşağıdaki fenlerle ilgili altı bölümde düzenlenmiştir: (1) binicilik, (2) mızrak tutmak, (3) kılıç kullanmak, (4) kalkan tutmak, (5) ok atmak, (6) top vurmak. Kısa bir örnek:

Bu bÀb süngüniÆ levnlerin beyan úılur. Levnlerde yaòşı levn sünüde sarı levn bolur taúı úalàan levnler biri birisindin yaòşıraú turur. AmmÀ úara levnde òayr yoú turur. Ve's-selÀm (TDAYB 1953, levha 8:2-5).

Bu bölüm süngünün renklerini açıklar. Süngüde renklerin en güzeli san renktir ve diğer renkler de biribirinden güzeldir. Fakat siyah renkte hayır yoktur. Vesselam.

Yazma: İstanbul, Topkapı Sarayı, III. Ahmed No. 3468, 115 y. (ıv. ve V. bölümler kayıptır). 850j1446-47'de istinsah edilmiş. İthaf edilen: el-All el-EmIrI el-KeblrI es-Seyfi elMüciihidI el-MurabitI el-Gazi Altun Boğa. Nüshanın izahı: Ritter, Der Islanı, XVııı (1929), s. 125 ve Türkiyat Mecmuası, iV (1934), s. 45, T. Halasi Kun, yıık. eser, s. 79, Fehmi Edhem Karatay, yuk. eser, s. 619, no. 1912. Nüshanın bir kısmı, Abdülkadir ınan tarafından faksiınile olarak basılmıştır: TDAYB (1953), levha ı-ıo; Latin transkripsiyonu ve Almanca tercümesi ile kısa bir örnek: O. Pritsak, Philologiae Turcicae Fundamenta, i, s. 85 vd.

[1] Bu makale, Central Asiatic Journal, Vol. 8/4 (1963)'deki "The Mamluk-Kipchak Literature" başlıklı İngilizce aslından, Türkçeye Günay Karaağaç tarafından tercüme edilmiştir.

[2] Bu gramer ve sözlüklerin müzakeresi için bk. : Omeljan Pritsak, "Das Kiptschakische", Philologiae Turcucae Fundamenta, I, s. 74 vd. ve Ali Fehmi Karamanlıoğlu, "Kıpçaklar ve Kıpçak türkçcsi", Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, XII (1963), s. 181 vd.

[3] Edebi Harezm Türkçesinin gramatikal hususiyetleri, benim makalemde müzakere edilmiştir: "Zur Charakteristik der islamischen mittelasiatisch-türkischen Literatursprache", Studia Altaica, Festschriftfür Nikolaus Poppe (Wiesbaden, 1957), s. 54 vd. ve "Das Chwarezm-türkische", Philologiae Turcicae Fundamenta, I, s. 113-137.

Yorumlar (0)