Türk Dilinin Gelişimi ve Yapısı

Türk Dilinin Gelişimi ve Yapısı

Dil nedir; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış, kendi doğal yapısı ve kuralları içerisinde yaşayan ve gelişen, canlı bir varlık, sosyal bir kurumdur. Her dilin doğuşu, ortaya çıkışı, gelişimi ve kullanılışı zorlamayla değil, kendi doğal yapısı, işleyişi ve kuralları doğrultusunda gerçekleşir. Bütün doğal diller; her canlı varlık gibi doğar, büyür, gelişir, değişir ve ölür. Bir dildeki değişim o dilin kendi iç ve dış dinamikleri ile gerçekleşir.

Bir dil, kendi kuralları içerisinde ses, söz varlığı ve şekil bakımından zamanla değişebilir. Örneğin; “kel- > gel-”, “kö- nül > gönül”, “edgü > eygü > eyü > eyi > iyi”… Kimi zaman da bir dildeki bazı kelimeler anlam değişmesine uğrayabilir. Örneğin; “yavuz” kelimesi eski Türkçede “kötü, hırsız” anlamlarına sahipken günümüzde “yiğit, iyi, gürbüz, güzel” anlamlarını karşılar.

Bir dildeki değişim çoğunlukla konuşma dilinde başlayıp daha sonra da yazı dilini etkiler. Çünkü konuşma dilindeki değişim yazı diline oranla daha hızlı olur. Yazı dili durağan, konuşma dili ise dinamik olduğu için zamanla yazımla söyleyiş arasındaki fark büyür ve yazı dilinde reform yapma ihtiyacı ortaya çıkar.
Siyasi, toplumsal, ekonomik ve teknolojik gelişmeler yazı ve konuşma dilini etkiler. Özellikle son yıllardaki teknolojik gelişmeler; hayat tarzımızı, düşünce şeklimizi ve kullandığımız dili hızla değiştirmektedir. Bu yüzden dilimize “e-posta, emoji, drone, selfie (özçekim)” gibi yeni kelimeler girmektedir.

Her dil gelişimini sürdürmek, zamanla ortaya çıkan yeni kavramları ve oluşan ihtiyaçlarını karşılamak için ya etkileşimde olduğu dillerden kelimeler alır ya da bu kelimeleri kendi imkânları içinde üretir. Çeviri yoluyla da yeni alanların gerektirdiği kelimeler ve terimler türetilir. Bu kelimelerin bazıları dilde kabul görür, bazıları unutulur gider, bazıları ise ait olduğu alanda kalır ve o alanla ilgilenenlerin sözlüklerinde yerini alır. Bu durum aynı zamanda “kelime ölümü” kavramını beraberinde getirir. Artık kullanılmayan nesneleri ya da kavramları karşılayan gövlek (tahta kova), guşane (iki kulplu tencere), cıbarmak (kabarmak) gibi kelimelerin yerlerini yeni kelimelere bırakması bu duruma örnek gösterilebilir.

Devletler arasında kurulan siyasi ve ticari ilişkiler zamanla kültür alanında, özellikle de dil alanında etkileşime yol açar. Bu etkileşim sonucunda bir dildeki kelimeler ve bazı kurallar başka dillere geçebilir. Türkçe de bu ilişkilere bağlı olarak birtakım değişikliklere uğramış, farklı dillerin etki alanına girmiştir. İslamiyet’in kabulü ile Arapça ve Farsçanın, Tanzimat sonrasında da Fransızcanın Türk dilini etkilemesi bu duruma örnek gösterilebilir.

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerindeki siyasi ve idari alandaki yenileşme hareketleri Türk dilini etkilemiştir. Özellikle Tanzimat Edebiyatı Dönemi’ndeki dili sadeleştirme çabaları ile tercüme ve gazetecilik faaliyetleri de dil üzerinde etkili olmuştur. Bu dönemde dilde istenilen sadeleştirme tam anlamıyla gerçekleştirilemese de dilde sadeleşmenin önü açılmıştır.
XX. yüzyılın başlarında “Yeni Lisancılar”ın çalışmalarıyla dilde sadeleşme sağlanmış ve bu sadeleşme Cumhuriyet sonrasında da devam etmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde Latin alfabesine geçilmiş, açılan yeni eğitim kurumları ile okuma yazma oranı artmıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde yapılan çalışmalar ile yazı dili ile konuşma dili birbirine daha da yaklaşmış, daha önceki yıllarda görülen aydın dili, halk dili gibi ayrımlar ortadan kalkmıştır.

Türkçe yüzyıllar boyunca akıp gelen nehir gibi içinden geçtiği her topraktan birtakım unsurlar almış fakat aldığı her unsuru bünyesine uydurarak Türkçeleştirmiş ve kendi kalıplarında eritmiştir. Buna karşılık Türkçe de etkileşimde olduğu diğer dilleri etkilemiş, bu dillere Türkçeden kelimeler ve bazı yapılar geçmiştir.

Yorumlar (0)