20.12.2020, 16:54

TÜRKLERİ BÖLMEK İÇİN UYGULANAN SÖZ KARMAŞASI

TÜRKLERİ BÖLMEK İÇİN UYGULANAN SÖZ KARMAŞASI

Liliya Sabir


“Turok” yok.  “Turtsiya” da yok ...
Doç.Dr. Firdevs Devbaş (Tatar Türkü yazar, bilim insanı, Tataristan-Türkiye Dostluk Derneği Başkanı)
Rusça'dan çeviri Liliya Sabir. 

Türkler antik çağlardan beri Avrasya'nın uçsuz bucaksız coğrafyasında yaşıyorlar. Günümüzde Türkler farklı devletlerin vatandaşları, Başkort, Kazak, Kırgız, Tatar, Özbek ve diğer Türk dillerini konuşuyorlar, ancak yine de birbirlerini anlıyorlar. Bundan sadece yüz yıl önce, tarihi ölçülere göre oldukça yakın geçmişte, ne Özbekçe, ne Kazakça, ne de Kırgızca vardı. Bu diller 1917 Ekim Devrimi'nden sonra ortaya çıktı. Peki bu halklar daha önce nasıl iletişim kurdular diye soru doğuyor? Bu halkların hepsi dünyanın en eski dillerinden biri olan TÜRKÇE konuşuyordu. Kendi ulusal devletlerine kavuşan Türkler, gayretle lehçelerine göre yeni edebi diller yaratmaya başladılar.

Öte yandan “Turok”lar (Rusça Türk) Rus İmparatorluğunun bir parçası değildi, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşadılar, Osmanlılar olarak adlandırıldılar. Edebi versiyonu ağırlıklı olarak Arapça ve Farsça kelimelerden oluşan ve resmi devlet dili olarak kullanılan Osmanlıcayı konuştular. Bu dilde fermanlar, yani Sultan'ın emirleri yazıldı, bürokratik işler yapıldı, edebi ve bilimsel eserler yayınlandı. Bu dil, Sultan Sarayı, feodal toplumun üst tabakaları ve din adamları olmak üzere çok dar bir sosyal çevreye hizmet ediyordu. Osmanlı’nın halkının dilinde yabancı dillerden alıntı sözler  azdı ve o dili Arapça ve Farsça bilmeden de anlamak mümkündü. Esasında Rus İmparatorluğu'ndaki kardeşlerinin konuştuğu "Türkçe" ile aynı dildi.

Birinci Dünya Savaşı, hem Rus hem de Osmanlı imparatorluklarına son verdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ve ulusal kurtuluş hareketinin zaferinden sonra Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi. Stalin'in emriyle bu yeni devlete Rusça "Turetskaya Respublika" veya kısaca "Turtsiya" denmeye başlandı.

Yeni sosyal ilişkiler, edebi dilin seçkinliğini, yazı normlarının demokratikleşmesini ve konuşulan ulusal dil ile yakınlaşmasını gerektirdi. Devletin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK'ün öncülüğünde dil alanında köklü bir reform gerçekleştirildi. Sonuç olarak, Osmanlıca yerine, bizim “Turestkiy yazık” olarak bildiğimiz değil, "Türk Dili" ortaya çıktı.
 
"Türk Dili" sadece Arapça ve Farsça alıntı sözcüklerden arındırılmış bir Osmanlı dili değil. Yeni Türkçe kelime hazinesi, yazılı edebi eserlerden genetik Türkçe kelime haznesinin toplanması ve Türk lehçelerinin kelime zenginliğinin maksimum derecede kullanılmasıyla oluşturuldu. Daha doğrusu, eski Türkçe kelime hazinesi daha büyük hacimde geri döndürüldü. Atatürk TÜRKÇEYE kaybedilen mevkilerini geri kazandırdı. Ne de olsa o DİL bir zamanlar Avrasya'nın uçsuz bucaksız bölgelerine hükmetti, diplomasi, bilim, ticaret diliydi ve Doğu edebiyatının klasikleri başyapıtlarını O DİLDE yarattı. Türklerin ihtişamının azalmasıyla birlikte DİLLERİ de soldu. Rus İmparatorluğu'nda TÜRKÇE yalnızca konuşma dili olarak işlev görüyordu, Osmanlı İmparatorluğu'nda ise İslam dili tarafından neredeyse bitirilmek üzereydi. Ve bu dil yeniden canlanıyor ve sosyal hayatın her alanına geri dönüyor. Gerçi küçük bir bölgede, sadece bir devletin sınırları içinde ...

Stalin'in YENİ DEVLETİN ADI VE DİLİ ile yaptığı manipülasyonların yalnızca siyasi hedefler taşıdığı, yani Anadolu Türklerinin Sovyetler Birliği'ndeki Türkler ile yabancılaştırılması, insanların "dost-düşman" ilkesine göre bölünmesi olduğu açıktır. Zamanla Türk diline yönelik olarak, ‘sadece Osmanlı soyundan gelenlerin dili’ şeklindeki tutumu egemen oldu. SSCB'nin dağılmasından sonra ortaya çıkan yeni Türk devletlerinde bilim adamları halen Türkçeyi yalnızca Anadolu Yarımadası'nda yaşayanların dili olarak görmeye devam ediyor.

Dillerin kaderi, doğrudan doğruya halkların kaderiyle ilgilidir. Avrupa geleneğine göre ulusal devletin kendi dili yani vatandaşları tarafından konuşulan ve devlet organlarının işlev gördüğü dili olmalıdır. Örneğin, Özbek dilinin Özbekistan SSC ile eşzamanlı olarak doğmuş olması şaşırtıcı değildir. Söz hazinesi olarak Semerkant, morfolojik olarak Andican ve fonetik tınısı olarak Buhara lehçelerini alıp sentezlediler ve Özbek dili olarak adlandırılmaya başlanan yapay bir yapı oluşturdular. Ulusal devlet sınırlarının belirlenmesinden sonra, Orta Asya nüfusu TÜRKÇEYİ konuşmaya devam etti, ancak kentleşme ve özellikle yeni dillerde televizyon ve radyo yayıncılığı, onu yavaş yavaş günlük yaşamdan uzaklaştırıyor.

Bu sadece Orta Asya'da değil, benzer durum İdil-Ural'da ve Kafkasya'da da oldu. Sonuç olarak Türkler Atalarının dilinden uzaklaştı. Örneğin, Kazan Tatarları büyük şair GABDULLA TUKAY'ı kendi dillerinin kurucusu olarak görüyorlar, fakat onun eserlerini… aktarmalı olarak okuyorlar! Evet, evet, şaşırmayın, aynen öyle. Tukay’ın eserleri önce orijinal dildeki metin, ardından çağdaş Tatar diline aktarma olarak verilir. İstemeden kendi kendine soruyorsun: "Tatar şairi neden 'Turetskiy dilde' yazdı?" Elbette Tukay “Turetskiy” (Türkçe) yazamadı. O zaman henüz böyle bir kavram bile yoktu. Tukay, bugün Turetskiy olarak adlandırılan TÜRK dilinde eserlerini ortaya çıkardı.

ATATÜRK Avrupa geleneğini bozdu. Genellikle yeni bir devletin ortaya çıkmasıyla birlikte havuç ve sopayla kitlelerin kullanması sağlanan yeni bir dil yaratılıyordu. Alman halkının her zaman Goethe'nin dilini konuştuğunu mu düşünüyorsunuz? Hiç de değil. Bavyeralılar, Saksonlar, Svabyalılar ve Germen etnosunun diğer temsilcileri geçmişte kendi dillerine sahipti ve onları ortak bir dil paydasına getirmek çok zaman ve çaba gerektirdi. Çağımızda halk herhangi bir dilde konuşmaya zorlanabilir. Bunun için televizyon ve radyo var, yeni dilde zorunlu eğitim için devlet okulları var ... Türk önder farklı davrandı - halkına yeni bir dil tasarlayıp empoze etmedi, sadece ANA DİLİNİ geri kazandırdı. Halkın konuştuğu TÜRKÇE tekrar devlet dili oldu.

Türk dünyasında paradoksal bir durum oluştu - Ortadoğu'da yaşayan Türkler dışında onu oluşturan halklar kendi lehçelerini konuşuyorlar, ancak ortak dili bilmiyorlar. Bugün Kazaklar, Kırgızlar ve Özbekler Alanya, Antalya ve Kemer'deki otel çalışanlarının dilini zor anlıyorlar. Dilin yalnızca bölgesel bir çeşitliliğine sahip olmak ve onun yüksek edebi üslubunu bilmemek, aslında bir bütün olan halkın gelişmesine engel oluşturuyor. Orta Asya'nın yeni ülkeleri ve Rusya Federasyonu'ndaki Türk cumhuriyetlerindeki okullarda edebi Türk dilinin öğretilmesi, sadece kültür alanında değil, aynı zamanda bilim, ticaret, turizm vb. alanlardaki temasların genişlemesine katkıda bulunacaktır. Akrabalar aynı dili konuşur ve birbirlerini mükemmel anlar. Bu yüzden de onlar akrabadırlar ...

Birkaç ülke için tek dil olması, sakinleri için büyük bir avantajdır. Örneğin, Almanca sadece Almanya'nın değil, Avusturya, Lihtenştayn, İsviçre, Lüksemburg ve Belçika'nın da resmi dilidir. Evet, Avusturyalıların edebi Almanca'dan farklı kendi lehçeleri var. Ancak onlar akıllıca davrandılar ve ortak Cermen dilini terk ederek kültürlerini yoksullaştırmadılar. Alman dili, yukarıdaki tüm devlet vatandaşlarının ortak mülküdür. Aynı şekilde Türk dili de tüm Türklerin ortak mirasıdır.

SSCB'de hoşgörüden yoksunlar Türkistan'a “Çurkistan” derlerdi. Aşağılayıcı lakap olan "Turka-Çurka" bir dile hiç yakışmıyor (Çurka - insafsız, aptal adam anlamında Orta Asyalı insanlar için söylenen kaba lakap). Aynı Antalya'da sahiplerine 
Rusların kendilerine "Turok" dediklerini açıklarlarsa, kırılırlardı. Onlara böyle demek yanlış. “Turok” yok, Türk var. Yine “Turtsiya” yok, Türkiye var.

Rusça’dan çeviri: Liliya Sabir
"Türk" ve "Türki" sözcük karmaşası ile ilgili yazım:
https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=10158937432762042&id=803057041

Yorumlar (2)
Muhsin Durlu 3 yıl önce
Çok güzel bir yazın. Çok yararlı buldum. Bu arada düşüncemi yazayım; Türkçeyi en eski dillerden biri olarak tanımlamak-sınırlamak yanlıştır. İlk dildir Türkçe! Bakınız Genesis 11! Rab'ın adını vermediği bu dil Türkçe olabilir mi?
Ş.Hüseyin Celep 3 yıl önce
Bütün Türkler için ortak bir Türkçe oluşturmak zor değil, kolaydır; ancak bu bir siyasi meseledir. Bu nedenle böyle bir çalışma Türlerin içinde yaşadığı devletleri rahatsız eder. Türklerin aynı dli konuşması, birleşmeleri demektir. Türklerin birleşmelerini kimse istemez. Böyledir diye duracak mıyız? Hayır. Bu çalışmayı, her Türk topluluğu içinde sivil toplum kuruluşları oluşturarak bunlar aracılığıyla kültürel faliyet olarak yürütmek gerekir. Bu kuruluşların birbiriyle iletişimlerini sağlayan bir üst yapı olmalı herkes o yapıyla iletişim halinde olmalı. Bunun için de her Türk toplumu içinde, kendinden olan bir yönetime ya da güçlü bir kuruma ihtiyaç vardır. Dilde birlik, işte birlik, ülküde birlik. Türk Dünyası'na selamlarımla.