TÜRKMEN TÜRKÇESİNİN “SÖZ TÜRETME”,  “Türkçe kökenli sözlerle” KARŞILAMA GÜCÜ

TÜRKMEN TÜRKÇESİNİN “SÖZ TÜRETME”, “KAVRAM (mefhum)” BOŞLUKLARINI “Türkçe kökenli sözlerle” KARŞILAMA GÜCÜNÜ GÖSTEREN BİR KÖKTEŞ SÖZ ÖBEĞİ: DEĞMEK –BİR SÖZ KÖKÜNDEN DOKSAN SEKİZ SÖZ, SÖZ ÖBEĞİ!-

İldeniz Turan

Bu “YALNIZ ÖZ DİLDE TÜREMİŞ” söz varlığı BAYLIĞINI, ayrıntısını” bugüne değin üzerinde çalıştığım özge diller ile başka Türkçe kollarında görmediğimi belirteyim.
Türkmen Türkçesi yalnız Kazak Türkçesi, Kazan Tatar Türkçesi ile karşılaştırılabilir. 
[Eski Türkçe kollarının anası, en büyük kaynağı ESKİ UYGUR TÜRKÇESİ olduğu gibi Çağdaş Türkçe kollarının da gizli gücü Çağdaş Uygur Türkçesinin söz varlığıdır. Evet, Türkçe ses kurulumu bozulmuş olsa da bu Türkçe kolu çok büyük bir ana kaynaktır.] 
Türkmen Türkçesi bütün bu üstünlükleri ile birlikte Türkçeleri varken yad sözlerin Türkmen aydınlar, ozanlarca çok kullanılması yüzünden bu Türkçe kolunun kısırlaşmasına, Eski – Çağdaş Türkçe kollarından uzaklaşmasına yol açmaktadır. 
1984 YILINDAN beri bu sözlük çalışmasını yaparken bir yandan bu yad, alıntı sözlerin “VARSA TÜRKMEN TÜRKÇESİNDEN”, “YOKSA, başka Eski – Çağdaş Türkçe kolllarından “TÜRKÇE KÖKENLİ” sözleri birer seçenek olarak belirleyip yazıyoruz.

mıhman > GONAK; pend, nasıyhat > ÖWÜT; dıyhan > EKİNCİ; tercimeçi > DİLMAÇ; ayna > GÖZGİ; zähär > AWI . böyle ÜÇ BİN dolayında Türkçe söz.



işl. 1. Bir zat ikinci bir zat bilen galtaşmak. 
Demir esbaplar biri-birine değip seslenyärdi. (B. Seytäkow).

DEĞMEK [değmek] (durum eyl.) (II) = Ok, kurşun, taş. Bir nesneye atıldığında erişip değmek, “isabet etmek.” 
2. Ok atılanda, daş zıñlanda we ş.m. nışana ya-da başga bir zada galtamak, barıp urulmak. 
Gökdepä söweşinde onuñ sol butuna ok değip, yaralanıpdı. ≡ Göktepe savaşında onun sol butuna (bacağına) kurşun değerek yaralanmıştı.

DEĞMEK [değmek] (durum eyl.; sağlık bilim) (III) = Değip yara izi bırakmak, iz bırakmak, sayrılık bulaştırmak.
3. Galtaşıp, yanaşıp tegmil galdırmak, ız goymak, yokmak, yokuşmak. 
Wepanıñ eline bir hili yelmeşik zat değdi. ≡ Wepa’nın eline bir tür yapışkan nesne değdi. (A. Gowşudow).

DEĞMEK [değmek] (durum eyl.) (IV) = Çekilen emeğe, verilen akçaya, gösterilen ilgiye değmek, uygun olmak.
4. Gımmatı, ähmiyeti we ş.m. çekilen zähmete, azaba barabar bolmak, layık bolmak. 
Kırk guzulı goyna değip duran mata-da bereyin. ≡ Kırk kuzulu koyuna değer kumaş da vereyim. (Göroğlı).

DEĞMEK [değmek] (kılış eyl.) (V) = Acı vermek, incitmek. Kötülük etmek.
5. Azar bermek, ıncıtmak. 
Biz değmediğe değen adam däl. ≡ Biz bize dokunup kötülük etmeyene kötülük eden kimse değiliz. (Göroğlı).

DEĞMEK [değmek] (kılış eyl.) (VI) = Sözle takılmak, takılıp gülmeceleşmek, şakalaşmak. 
6. Oyun etmek, bälçireşmek. 
Mırat ağa uğran badına Esen lagar goynı getirip, sürä goşdı-da, Berdä değmäğe başladı. ≡ Murat ağabek gelir gelince Esen arık koyunu getirip sürüye kattı, sonra Berdi’ye takılmaya başladı. (H. Deryayew).

DEĞMEK [değmek] (durum eyl.) (VII) = Bir yere gidip uğrayıp gördükten sonra gitmek. 
7. Bir yere barıp, görüp geçmek. 
Ertir meniñ öyüme değip geçiñ. ≡ Yarın erten (sabah) evime uğrayıp da gidin.

DEĞMEK [değmek] (kılış eyl.) (VIII) = “anl. çek.” Kökten, derinden etkilemek, sevindirmek, sevindirerek eğlendirmek.
8. göç.m. Oñın täsir etmek, keypiñi kök etmek, maza bermek. 
Yöne çay değen wagtı käwagt açılıp, gürrüñ edäymesem bar. ≡ Ancak, çayın verdiği eğlence bitip de söyleşemezsem gel. (H. Garabayew).

DEĞMEK [değmek] (kılış eyl.) (VIII) = “anl. çek.” Eline bir nesne geçmek.
9. göç.m. Eliñe bir zat düşmek. ≡≡> Eliñe bir närse düşmek.

Bir çopan goluna değse bir almaz, 
Çakmak daşı eder, gadrın näbilsin? (Magtımgulı).
≡ [Bir çobanın eline geçse bir elmas
Çakmak taşı eder, değerini ne bilsin?]

 değene gözüm menden däl etmek ≡ Bananecilik etmek. 
etcegiñi edip, kime näme bolsa, şol bolsun, meniñ işim yok diymek, kime nähili derecede zıyan yetircegiñi göz öñüne getirmän, yerliksizlik etmek.

DEĞME [değme] (durum eyl. adı) (I) = Değmek yağdayı.

II, kön.s. Her kişi, çem gelen. 
tegme (neteg.) = Değme, öyle her, her, her bir, her biri. Türlü türlü.: I. 157, 241, 296, 433, 434, 437, 523; II. 156, 285; III. 26. “Türkçesi.” D.L.T.
Müşkili hayal eylemek değmäniñ işi değil. (Yunus Emre).
DEĞMEKLİK [değmeklik] (durum eyl. adı) = ; iş adı. Değmek yağdayı.
DEĞİŞ [değiş] (durum eyl. adı) (I) = ; Değmek yağdayı.
DEĞİŞ [değiş] (ad; yer bilim) (II -1) = Akarsunun kıyısındaki çöket, opruk.
II, at. 1. Deryanıñ kenarını opuran yeri. 
DEĞİŞ [değiş] (ad; yer bilim) (II -2) = İki akarsunun birleştiği yer, akarsu çatağı.
2. İki suw akabasınıñ birleşyän, çatlışyan yeri. 
DEĞİŞ [değiş] (bel.) (II -3) = Birbirine yakın duran, bitişik, yan yana. 
3.hal. Biri-birine değip duran. Tekcäni skafa değiş goy.
DEĞİŞ-DEĞİŞ [değiş-değiş] (bel. bel. ikilemesi) = Birbirine çok yakın olan (nesneler). 
Hal. Biri-dirine değip duran, biri-birine örän yakın yerleşen (köp zat hakında).
Balkan değiş-değiş gurlan öyleriñ içine girip gitdi. ≡

&& DEĞDİ [değdi] (neteg.) (I) = “söyleşme dili” Haylaz, başıboş, düzensiz.
I, sıp., gepl.d. Bir yerde, bir kärde orun tapman, ondan-oña gaçıp yören. 
Yöne men değdi bolandır öydüp pikir edäymäñ. ≡ Ancak, ben yine haylaz olmuştur, diye düşünüyorum. (Edebiyat we sungat).
 değdi it (neteg. tamlaması) = Haylaz it, sokak iti, başıboş köpek. 
eyesiz, göreniñ gapısında ısırganıp yören, ıkmanda it. 
değdi it yalı (neteg. söz öbeği) “deyim” = Kendi evine uğramayan, başıboş (kimse için). 
öz öyüne köwlenmeyän, ıkmanda (adam hakında).
DEĞDİ [değdi] (ad; ayak giyim) (II) = Ediğin (ayakkabının) içinden giyilen, takılan keçe.
II, at, gepl.d. Ädikkeçe. 
Değdi ädigiñ içinden geyilyär. ≡ Edik keçesi ediğin içine giyilir.

DEĞEGEN (bel.) = Birbirine değecek durumda, konumda. bkz. değgir. 
DEĞENE [değene]: değene gözüm menden däl etmek (birl. durum eyl.; davranış bilim) “deyim eyl.” = İşin sonuna bakmadan ne olursa olsun diye düşünerek bir işi yapmak. 
soñuna seretmän, näme bolsa şol bolsun etmek.

& DEĞENEK [değenek] (araç adı; neteg.) (I) = Ağırca, ölçülü yapılmış, sağlam, düzgün değnek. 
at. 1. Saldamlı, çemeli, gayım, ıkcam tayak. 
Onuñ elinde değenek tayak bardı. ≡ Onun elinde biçimli, düzgün bir değnek vardı. 
Her kim way² sesini eşidenden, allaniçigsi bolup, yerinden turdı, eline çem gelen değenek zadı alıp, öyden dazırdap çıkdı. (G. Kulıyew). 
DEĞENEK [değenek] (neteg.; iş bilim) (II) = Başarılı, işçimen, atılgan. 
2. göç.m. Edenli, gayratlı. 
Yağmır sakgal-murtunı iki günden bir sırıp yören değenek ekinci (dayhan) bolup yetişdi. ≡ Yağmur, sakalını - bıyığını iki günde bir kesip duran başarılı, atılgan bir ekinci olup çıktı. (N. Pomma).
DEĞENEKLİ [değenekli] (neteg.; varlık neteg.) (I) = Değeneği olan, büyük, iyi yapılmış değneği olan. 
DEĞENEKLİ [değenekli] (neteg.; varlık neteg.; iş bilim) (II) = Başarılı, işçimen, atılgan olan (kimse).
DEĞERA:RIK [değera:rık] (ad; netegliksi ad; yapıcılık; tarım) = Kaynağı akarsu olan, ivek (hızlı) akan ark, su arkı.
at. Gözbaşını deryadan alıp, çalt akyan yap.
DEĞER-DEĞMEZ [değer-değmez] (neteg.; alış veriş) = Ederi, satılışı öz değerinden daha az olan (nesne). Değerinden ucuz (olan nesne).
sıp. Öz hakıkı nırhından, bahasından kem.
DEĞERLİ [değerli] (neteg.) = Yerinde, uygun. “yakın anlamlı: sesteş”
Sıp. Yerlikli, göwnecay, caydar, maksada layık. 
Şol zerarlı ne bir değerli tanşım bardı, ne-de barara gapım. ≡ Bu yüzden uygun bir tanışım da, gideceğim bir kapı, kimse de yoktu. (T. Gurbanow). 
değerli teklip. (neteg. tamlaması) ≡ Yerinde, uygun öneri, uygun teklif.
DEĞERLİLİK [değerlilik] (neteg. durum adı) = Yerindelik, uygunluk. bkz. yerliklilik.
at. Yerliklilik, caydarlık, göwnecaylık.
DEĞGİR [değǧir] (bel.) = Birbirine değecek özellikte. bkz. değegen. 
Edil değgir gözli cadıgöyden gaçan yalı, dostum hem menden daşrakda bolanını kem görenokdı. ≡ Tıpkı gözü değen bir kocakarıdan kaçar gibi, arkadaşım benden uzakta olmak istiyordu. (Dünyä edebiyatı). 
--- “bkz” yazılarak ilgili söz gösterilmesine karşılık “TÜRKMEN DİLİNİÑ DÜŞÜNDİRİŞL SÖZLÜGİ I TOM - 2016”da “DEGEGEN / (DEĞEGEN)” sözü tanımlı olarak yok.

DEĞİBERMEK [değivermek] (durum eyl.) = Değmeye başlamak.
işl. Değip başlamak, değip ugramak. UGRAMAK
DEĞİLMEK [değilmek] (edilgen çatı eyl.) (I) = İncitilmek.
işl. 1.Azar berilmek, ıncalıksızlandırılmak, ıncıdılmak. 
DEĞİLMEK [değilmek] (edilgen çatı eyl.) (II) = a. Bir kimsenin kendisiyle gülmece yapılmak. b. Alay edilmek.
2. göç.m. Oyun edilip birine bir zat aydılmak, bälçireşilmek. 
Bolar-bolgusız söz aydıp, özüñe değilse, öykelenme. ≡ Yerli - yersiz söz söylenip seninle gülmece yapılırsa, küsme, darılma.
DEĞİM [değim]: değim değmek (birl. durum eyl.) = Bir göreve, bir oruna (makama), bir olumlu, iyi duruma yetmek, erişmek, iye olmak.
bir derecä yetmek, gulluga, käre eye bolmak.
DEĞİMLİ [değimli] (neteg.) = Yakın (arkadaş, bağırdaş..).
sıp. Değişli, yakın. değimli garındaş. = Yakın bağırdaş (akraba).
DEĞİMSİZ [değimsiz] (neteg.) = Görgüsüz. Göreneksiz. Benimsek (kibirli). Övüncen. Değer verilmemesi gereken (kimse).
sıp. Görüm-görelde görmedik, süwümsiz, kelpeñ, gopbamsı.

Değimsize değim değse bir günde, 
Gözi döner, dostı-yarı tanamaz. (ZELİLİ) - Türkmen ozan (1779 - 1846).
≡ [Görgüsüze değer değse bir günde
Gözü döner, eşi - sevgiliyi tanımaz.]

& DEĞİRMEK [değirmek] (kılış eyl.) (I) = Değdirmek. 
işl. 1. Bir zadı ikinci bir zada galtaşdırmak. 
Kasım onuñ egnine yuwaşlık bilen elini değirdi. (B. Seytäkow). 
DEĞİRMEK [değirmek] (kılış eyl.) (II) = Gezlenen (nişanlanan) nesneye atıp değdirmek, atıp vurmak. 
2. Atıp ya-da zıñıp, nışananı we ş.m. zadı urmak. 
DEĞİRMEK [değirmek] (kılış eyl.) (III) = Bir nesneyi “kirli bir yere” bulaştırıp, sürtüp kirletmek.
3. Bir zat yokuşdırıp ya-da sürtüp hapalamak. Sen köyneğiñ yeñine hapa değripsiñ.
DEĞİRME [değirme] (kılış eyl. adı) (I- II -III) = Değdirme; iş adı. Değirmek yağdayı.
DEĞİRMEKLİK (kılış eyl. adı) (I- II -III) = Değdirme; iş adı. Değirmek yağdayı.
DEĞRİŞ [değriş] (durum eyl. adı) = Değiriş, değirme.; iş adı. Değirmek yağdayı.


.at. Däne üweyän kärhana we däne üwelyän cay. 
EL DEĞİRMENİ (araç adı; belirtisiz ad tamlaması; unculuk) = El değirmen: Üst üste yuvarlak çay taşının üstünde bir tutamağı var. Bu iki taşın ortasına azar azar ekin dökülür. Üstteki tutamak çevrildikçe bu ekin öğütülür, un olur. 
at. Dänäni üwäp, onı un edyän daşını el bilen aylap işletmek üçin gural. El değirmeni. 
El değirmeni = El güyci bilen işledilip, däne üwelyän gural. 
Mekdebimiziñ tarıh muzeyinde el değirmeni bar. ≡ Okulumuzun tarih müzesinde el değirmeni var.
Değirmeniñ kilwanı yalı onuñ kirpiklerine çenli gert-gubardı (A. Gowşudow).
 değirmeniñ suwı sowlan yalı bolmak (birl. durum eyl.) “deyim eyl.” = Kargaşa yatışmak, dinginleşmek. 
gıkılık-gopgun yatmak, ümsüm bolmak, birden asudalık aralaşmak. 
DEĞİRMENÇİ [değirmençi] (işkolu adı; değirmencilik) = Değirmenci. bkz.; kilwan.
at. Değirmende işleyän adam, kilwan. 
Eyyäm yüzüñ-ä çañcarıp, değirmençiñkä dönüpdir. (B. Soltannıyazow).

DEĞİRMENLİK [değirmenlik] (neteg.; ekincilik; değirmencilik) = Öğütmek için arıtılıp ayrılan ekin.
at. Üwemek üçin arassalanıp goylan belli bir mukdardakı däne. 
Değirmenlik bir çuwal buğday. ≡ Öğütülecek bir çuval buğday.

DEĞİŞDİRİBERMEK [değişdirivermek] (kılış eyl.) = Dişl. Değişdirip başlamak, değişdirip ugramak.
& DEĞİŞDİRMEK (kılış eyl.) (I) = Birbirine bitiştirip bırakmak, yan yana koymak, bitişik, yanaşık koymak, bırakmak. bkz. galtaşdırmak. “sesteş”
işl. 1. Bir zadı başga bir zada değrip, galtaşdırıp goymak.
DEĞİŞDİRMEK (kılış eyl.) (II) = “söyleşme dili” Değiştirmek. bkz. çalşırmak. “ortak söz”
2. gepl.d. Çalşırmak. 
eğin-eşikleriñi değişdirmek. (ad ikilemeli kılış eyl.) ≡ Üstünü başını değiştirmek.
DEĞİŞDİRME (kılış eyl. adı) (I-II) = ; iş adı. Değişdirmek yağdayı.
DEĞİŞDİRİŞ (kılış eyl. adı) (I-II) = ; iş adı. Değişdirmek yağdayı.
DEĞİŞGEN (neteg.) = Gülmececi, gülmece yapmayı seven, şakacı, nüktedan.
sıp. Değişmeği gowı göryän, açık, alçak, bälçik, wäşi. 
Değişgen yiğit.
DEĞİŞGENLİK (neteg. durum adı) = Gülmececilik, gülmece yapmayı severlik, şakacılık, nüktedanlık.
at. Değişmäni gowı görmeklik, açıklık, alçaklık, wäşilik.

DEĞİŞLİ (neteg.; yönetim) (I) = Birisinin, bir nesnenin (kurum, devlet) buyruğu, yönetimi altında olan; tabi “Arapça”. bkz. bakna, garaşlı. GARAŞLI 
Biriniñ ya-da bir zadıñ garamağında bolan, garaşlı. 
--- BELİRLEME: Türkmen Türkçesinde bu kavramın üç Türkçe kökenli “BAKNA, DEĞİŞLİ, GARAŞLI” söz olmasına karşılık Türkiye Türkçesinde Türkçe kökenli bir söz yok. “BAĞLI” var, esnek bir söz, “BAĞIMLI” var, o da esnek! 
Türkmenistanıñ Ilımlar akademiyasına değişli edaralarıñ içinde biziñ institutımız hem bar. ≡ Türkmenistan Bilimler Akademisine bağlı bölümlerin içinde bizim enstitümüz de var.

DEĞİŞLİ (neteg.; yönetim) (II) = İlgili olan, ilintili olan, ilintili, ilişkili, ilişkili. bkz. bağlı, gatnaşıklı.
2. Gatnaşığı bolan, bağlı, dahıllı, gatnaşıklı. 
Bilime değişli mesele. ≡ Bilimle ilgili, bilimle ilintili konu.
Men-ä iş üstündäki cedel maşgala meselesine değişli dälmikä öydyän. ≡ Ben ise bu konudaki tartışma ile ilgili mi diye düşünüyorum. (B. Kerbabayew). 
DEĞİŞLİ (neteg.; eğitim - öğretim) (III) = Uygun; münasip, layık.
3. Layık, mınasıp. 
Oña değişli temmi berildi. ≡ Ona uygun değer, puan verildi.

DEĞİŞLİLİK (neteg. durum adı) = A) Buyruğu altında olma. B) İlintili olma. C) Uygunluk. 
at. 1. Garamağında bolmaklık, garaşlılık. 2. Dahıllılık, bağlılık, mahsuslık. 
Değişliliği añladyan yöñkeme goşulmaları. ≡ İlintiyi açıklayan buyrultu, yönerge kuralları.

& DEĞİŞMEK [değişmek] (işteş çatı eyl.) (I) = Birbirine değip, değişip durmak.
1. Biri-birine değip, galtaşıp durmak. 
Şeylelikde, Uzuk bilen Berdi yakınlaşa-yakınlaşa, iñ soñkı goynı sağmağa gezek gelende, gapdalma-gapdal, yanma-yan değşip oturdılar. ≡ Böylece, Uzuk ile Berdi birbirlerine yakınlaşa yakınlaşa en sonuncu koyunu sağmaya gezek (sıra) geldiğinde dört bir yandan değişip durdular. (H. Deryayew).

DEĞİŞMEK (oluş, durum eyl.) (II) = Görünümü değişmek. krş. üytgemek, özgermek. 
2. gepl.d. Başga bir görnüşe geçmek, üytgemek, özgermek. 
Diñe yiti gözleriniñ garayşı bir az değişdi. ≡ Ancak, keskin gözlerinin bakışı biraz değişti. (B. Kerbabayew).

DEĞİŞMEK [değişmek] (işteş çatı eyl.; alış veriş) (III) = Değişmek: Bir nesne yerine başka nesne verip değişmek. bkz. alışmak (III), çalışmak (I). 
3. gepl.d. Çalışmak, alışmak.

DEĞİŞMEK (işteş çatı eyl.) (IV) = Kendi aralarında gülmece, şaka yaparak söyleşmek. Birisine gülüşmek için, dalga geçmek için sözle dokunmak. 
işl. 4. Özara oyun edişip, bälçireşip gürrüñ etmek ya-da bir hereket etmek, wäşilik WÄŞİLİK bilen biri-birine söz gatmak.

Bular näçe değişseler, näçe çekeleşseler-de, biri-birine yürek bular yalı acı söz aydanok. ≡ Bunlar nice (ne kadar) şakalaşsalar, nice çekişseler de birbirlerine gönül kırıcı bir söz söylemiş değiller. (B. Kerbabayew).

Okuwçılar dünyäden bihabar öz aralarında değişme gürrüñler edip, gülşüp, şatlıklı şowhunları bilen köçäni doldurıp baryardılar. ≡ Öğrenciler olan biteni bilmeden kendi aralarında gülmeceli söyleşmelerle gülüşerek, sevinçli bağırışmalarla yolları doldurup gidiyorlardı. (A. Gowşudow).

Olar biri-biriniñ değişmesine beletdiler. ≡ Onlar birbirlerinin takılmalarına, gülmeceleşmelerine tanış, alışkın idiler.

DEĞİŞME (durum eyl. adı) (I - II - III -IV) = A) Birbirine değme, değişme durumu. B) Görünümü değişme. C) Bir nesneyi değişme. Ç) Karşılıklı gülüşmek için söz vurma.
iş adı. 1. Değişmek yağdayı. 2. at. Özara oyun edişip, bälçireşip edilyän gürrüñ ya-da bir hereket.

DEĞİŞMEKLİK [(durum eyl. adı) (I - II - III -IV) = ; iş adı. Değişmek yağdayı.

DEĞŞİBERMEK [değşivermek] (durum eyl.) “başlama eyl.” = (I - II-III-IV) bu dört eylemi yapmaya başlamak.
işl. Değşip başlamak, değşip ugramak. 
Değşeyin diyip yürecigiñ böküp duran bolsa değşiber. ≡ Takılayım, gülmeceleşeyim (şakalaşayım) diye düşünerek yürekciğin çarpıp duruyorsa, takıl.
DEĞŞİK (neteg.) = Yakın, çok yakın, yanaşık, bitişik.
sıp. Biri-birine golay, has yakın bolan, yanaşık, değiş-değiş. 
Ol değşik oturan öyleriñ köpdügini öz gözi bilen gördi. ≡ O, birbirlerine yanaşık, bitişik durumda olan evlerin çokluğunu kendi öz gözü ile gördü.
DEĞŞİRİBERMEK [değşirivermek] () işl. Değşirip başlamak, değşirip ugramak.

& DEĞNA: [değna:]: değnasına değmek (birl. durum eyl.) = “Özek damarına değmek”, Bam teline değmek, çok incitmek, çok öfkelendirmek.
canına değmek, örän gatı ıncıtmak, soñkı derecä yetyänçä gaharını getirmek.

DEĞRE [değre] (ad; yer bel.) = Yöre, dolay, çevte. bkz. değre-daş.
at, ser. Değre-daş. 
Perwana dey, yar, değräñde uçar men. ≡ Pervane gibi, sevgili, dolayında uçarım ben. (Mollanepes).

Yol yatır-a, yol yatır, Değresinde il otır. (Halk dörediciliginden).

DEĞRE-DAŞ [değre-daş] (ad; ad ikilemesi; yer belirteci) = Dolay, yöre, çevre; “civar, etraf -Arapça. bkz. daş-töwerek, töwerek, değre; dört tarap, çar tarap. 
at. Daş-töwerek, töwerek, değre; dört tarap, çar tarap.

Değre-daşıñ duman alsa, 
Daglara bar, daglara bar. (Göroğlı)
≡ [Yöreni, dolayını duman alırsa; Dağlara var, dağlara var.]
.
& DEĞSİN (I): değsin etmek (birl. durum eyl.; inanış; gelenek) = Ölenin anısına sunu olarak pişirilen aşı, yemeği tadıp yedikten sonra “Kabul bolsun!” diyip alkış (dua) etmek.
däp-dessura görä, merhumıñ hatırasına, hormatına bişirilen tagamı dadıp, kabul bolsun! diymek, doğa okamak.

DEĞSİN (II) (alkış) = Yemek yerken birden çiğnemi boğazında düğümlenen kimsenin ensesine kakıp, vurup: söylenen söz. 
“DEĞSİN! DEĞSİN! (YARASIN! YARASIN!).” diyerek sağ eli ile yavaşça, art arda ensesine vurdu.
Nahar iyilyän mahalı birdenkä düwnen adamıñ yeñsesine kakılıp aydılyan söz. Değsin! Değsin! diyip, sağ eli bilen çalacadan yeñsesine kakışdırdı.

DEĞSİNCEÑ (neteg.) = Yersiz, gereksiz biçimde gülüşmek için birisine takılmayı alışkanlık edinen. 
sıp., gepl.d. Yerliksiz değişyän, kimdir birine değmegi endik edinen. 
Değsinceñ gız. 
&& DEĞSİNMEK (durum eyl.) “gibi olma eyl.” = Yersiz yere, gereksiz biçimde titizlik etmek, onu bunu beğenmemek. Gereksiz yere karışmak.
işl., gepl.d. Yersiz-yere ırsaramak, üstüne sürünmek.

& DEĞŞİRMEK (kılış eyl.; yönetim) (I) = Benzerliğini, ayrımını belirlemek için karşılaştırmak. bkz. deñeşdirmek. 
işl. 1. Deñeşdirip görmek, garşı goyup barlap görmek. 
İki hatı-da değşirip gördüler. ≡ İki yazıyı karşılaştırıp gördüler. (A. Durdıyew).

DEĞŞİRMEK (kılış eyl.; yönetim) (II) = Denetlemek, gözden geçirerek sınamak, gözden geçirerek yoklamak. bkz. derñemek, barlamak.
2. Derñemek, barlamak. 
DEĞŞİRMEK (kılış eyl.) (III) = Değdirmek, birbirine değdirmek. 
3. Biri-birine değrip, galtaşdırıp goymak. 
Düşekleri biri-birine değşirip yazıñ! ≡ Döşekleri birbirine değecek biçimde, yan yana seriniz!
DEĞŞİRME (kılış eyl. adı) (I - II - III) ;iş adı. Değşirmek yağdayı.
DEĞŞİRMEKLİK (kılış eyl. adı) (I - II - III) ; iş adı. Değşirmek yağdayı.
DEĞŞİRİŞ (kılış eyl. adı) (I - II - III) ; iş adı. Değşirmek yağdayı.

DEĞŞİRİLMEK (edilgen çatı eyl.) (I) = Karşılaştırılmak, niteliğini belirlemek için yoklayıp gözden geçirilmek. bkz. deñeşdirilip görülmek, barlanıp görülmek.
işl. 1. Deñeşdirilip görülmek, garşı goylup barlanıp görülmek. 
DEĞŞİRİLMEK (edilgen çatı eyl.) (II) = Denetlenmek, denetlenip yoklanmak.
2. Barlanmak, derñelmek. 
DEĞŞİRİLMEK (edilgen çatı eyl.) (III) = Yan yana koyulmak, bitişik, yanaşık koyulmak, yanaştırılmak, yanaşık – bitişik koyulmak. 
3. Yanaşdırılmak, yanaşık goyulmak. 
Biri-birine değşirilip goylan iki sanı oturgıç bar. ≡ Birbirine yanaşık koyulmuş iki oturguç (sandalye) var.

DEĞŞİRTMEK (ettirgen kılış eyl.; yönetim) (I) = Benzerliğini, ayrımını belirlemek için karşılaştırtmak. bkz. deñeşdirtmek. 
işl. 1. Değşirmek işini başga birine etdirmek, birine değşirmäge mümkinçilik bermek; biri-biri bilen deñeşdirtmek, deñeşdirip gördürmek, garşı goyup barladıp gördürmek. 
DEĞŞİRTMEK (ettirgen kılış eyl.; yönetim) (II) = Denetletmek, gözden geçirtmek. bkz. barlatmak, derñetmek. 
2. Barlatmak, derñetmek.
≡--- --- ---

Yorumlar (0)