AVRUPA HUN İMPARATORLUĞU  ve HUN KİMLİĞİ

AVRUPA HUN İMPARATORLUĞU
ve HUN KİMLİĞİ

Kimlikleri hakkında, 200 yıldan beri türlü tahminler yürütülen ve bazı bilginler tarafından Moğol (K. Shiratory, Asya Hunlarını Moğol saydığı için),
Türk-Moğol karışımı (P. Pelliot, R. Grousset), Türk-Moğol-Mançu karışımı (L. Cahun vb.), Fin-Ugor (Klaproth, K. F. Neumann vb.) oldukları veya doğrudan doğruya Slav menşeinden geldikleri (Venelin, Ilovayski, Zabelin, Inostrantsev), yahutG ermen soyuna mensup bulundukları (Müllen-hoff, A. Fick, R. Much, J. Hoops), veyaK afkas kavimlerinden bir kol teşkil ettikleri (L. Jeliç, Gy. Meszaros) ileri sürülen;

Batı Hunlarının, Asya Hunları‘nın torunları oldukları, son zamanlardaki araştırmalarla daha da açıklık kazanmıştır.

Bu hususta birçok tarihî, coğrafî, linguistik ve kültürel deliller gösterilmiştir:
Coğrafyacı Strabon (ölm. 25) Hunların Grek-Baktria krallığının doğusunda olduklarını söylerken, tarihçi Plinius (ölm. 125), adı geçen krallığın, Hunlar tarafından yıkıldığını kaydeder ki, bu Hunlar’ı, Çin kaynakları, Hiung-nu olarak tanıtmıştır.
Orosius (1. asrın sonları) ve Ptolemaios (M.Ö. 160-170) haritalarında, “Hun”ların oturdukları bölgeler, Çin kaynaklarında Hiung-nuların toprakları olarak belirtilmiştir.
Batı Hunlarının, Asya Hunlarından geldikleri hakkında kuvvetli bir delil de, Fr. Hirth tarafından ortaya konmuştur. Buna göre, 355-365 yıllarında Alan ülkesinin (Hazar-Aral arası) istila edilmesi münasebeti ile Çin kaynakları (Wei-shu), bu memleketin Hiung-nular tarafından zapt olunduğunu kaydederken, o devir Latin yazan A. Marcellinus (4. asır sonu), fethin Hunlar tarafından yapıldığını belirtmiştir. Aynı hadise üzerinde birbirini doğrulayan bir Uzak-doğu ve bir Batı kaynağının tespit ettiği Hiung-nu=Hun aynîliği, Çin’de, Hun başbuğu Liu Yüan sülalesi (304-329) tarafından, Lo-Yang’ın zaptında (311) esir düşen Sogdlu tacirlerden bahseden, Çin Tabgaç hükümdarı Kao-çung’a (452-465) yazılmış Sogd dilinde bir metin ile de ayrıca teyid edilmektedir.
Geniş Hun imparatorluğu topraklarında, başta Gotça olmak üzere çeşitli Germen lehçeleri, İslav, İranî ve Fin-Ugor dilleri, Latince ve Grekçe konuşulmakta idi.

Kaynaklarımızda, Hunlardan kalma dil yadigârlarından bir kısmının bu yabancı dillere ait olması tabiî görülebileceği gibi, hatta Hun hükümdar ailesinden veya yakın akrabalarından bazılarının adlarının, bilhassa Gotlarla çok sıkı münasebet dolayısıyla, Gotça’dan gelmiş olması da mümkündür. Fakat hükümdar sülalesinin soyca Türk olduğunda ve Hun kütlesinin Türkçe konuştuğunda şüphe yoktur . Hükümdar ailesinde tespit edilen adlar şöyledir:
Karaton (kara don = siyah renkte elbise) veya Ka-ra-tun (güçlü soy),
Muncuk (boncuk, aynı zamanda “bayrak” manasında; Attila’nın babası);
Attila; İlek, Dengizik (dengiz = deniz’den), İrnek (Attila’nın üç oğlu); Aybars, Oktar (Attila’nın amcaları); Arıkan (Arıghan).

Tanınmış kimseler: Basık, Kursık, Atakam, Eşkam.

Topluluk: Akatir, Şar (Sarı = ak) – Ogur. Ayrıca, kımız
Hatta Dura-Europos’da (Fırat nehrinin orta mecraında Suriye-Irak sınırına yakın yerde buluntu yeri) ele geçen M. 3. yüzyıl ortalarından kalma Parth ve Parsî dilindeki kitabede, Güney Kafkasya’daki Hunların Erk Kapgan, Topçak, Tarkan-beg, Kubrat, Kurtak gibi Türkçe adlar taşıdıkları ileri sürülmekte ve Batı Hun hükümdar ailesinin Asya tanhularından indiklerini tespit bile mümkün görülmektedir.
Hunlar, 4. asrın ortalarında, Alan ülkesini ele geçirdikten sonra, 374’de İtil (Volga) kıyılarında göründüler.

AVRUPA HUN İMPARATORU ATTİLA

O tarihlerde, Karadeniz kuzeyindeki düzlükler, bir Germen kavmi olan Got’ların işgali altında idi.
Don-Dinyeper nehirleri arasında Doğu Gotları (Ostrogot), onun batısında Batı Gotları (Vizigot) bulunuyordu.
Daha batıda Transilvanya ve Galiçya’da Gepid’ler, bugünkü Macaristan’da Tisza nehri havalisinde Vandallar vardı. Bu dört Germen kavmi dışında, aynı bölgede, İranlı ve Slav kütleler, daha başka küçük Germen toplulukları da yaşıyordu.
Hun başbuğu Balamir’in (veya Balamber) idaresindeki büyük taarruz, önce Doğu Gotlarına çarptı ve bu devleti yıktı (374), kral Ermanarikh intihar etti. Yerine geçen Hunimund, Hunlar tarafından “tayin” edilmişti.

“Hayret edilecek bir hareket kabiliyeti ve gelişmiş bir süvari taktiği ile” devam eden Hun taarruzunun, Dinyeper kenarında vurduğu ağır darbe, Batı Gotlarını da çökertti ve kral Atanarikh, kalabalık Vizigot kütleleri ile batıya doğru kaçtı (375).
Böylece Hun askerî gücünün harekete geçirdiği ve çeşitli kavimlerin birbirlerini yerlerinden atarak, topraklarından çıkararak, Roma imparatorluğunun kuzey eyaletlerini alt-üst ederek, ta İspanya’ya kadar uzanmak suretiyle, Avrupa’nın etnik çehresini değiştiren, tarihî “Kavimler Göçü” başlamış oldu.

Anî ve şiddetli Hun darbelerinin, beklenmedik mahallerde görünen Hun akıncı müfrezelerinin, Doğu Avrupa kavimleri arasında uyandırdığı dehşet, Batı dünyasında korkunç akisler yapmış, Hunlar aleyhine, çoğu Latin ve Grek kaynaklarında kayıtlı, inanılmaz rivayet ve hikayelerin çıkmasına ve yayılmasına sebep olmuştur.
Hunlar, Gotlardan, Alanlardan ve Germen Taifallardan teşkil ettikleri yardımcı kuvvetlerle takviyeli olarak, ilk defa 378 baharında Tuna’yı geçtiler ve Romalılardan mukavemet görmeksizin Trakya’ya kadar ilerlediler.
Ancak, Roma topraklarında görünen bu kuvvetler, keşif vazifesini yapan öncülerdi.

Nitekim, aynı tarihlerde, bugünkü Macaristan ovalarına kadar akınlar tertiplenmişti. Hunlardan korkan, bugünkü Avusturya arazisindeki Markomanlarla Kuadlar, Roma topraklarına geçmeye hazırlanırken, İran asıllı Sarmatlar, sınırları (“limes”) aşıp Roma imparatorluğu’na giriyor, önce Transilvanya’da duraklamış olan Batı Gotları da Roma hudutlarını geçiyorlardı (381).
Diğer taraftan, bir kısım Germen menşeli kütlelerle İranlı Baştarnalar, Pan-nonia’dan (Batı Macaristan), Alplere doğru sarkarak, İtalya’yı tehdide başlamışlardı.

Hunlar, Roma İmparatoru Theodosios I’in ölüm yılı olan 395’te, yeniden harekete geçtiler. Bu hareket iki cepheli idi;
Hunlardan bir kısmı, Balkanlar’dan Trakya’ya ilerlerken, daha büyük sayıda diğer bir kısım, Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya yöneltilmişti.
Hun devletinin, Don nehri havalisindeki “doğu kanadı” tarafından tertiplenen Anadolu akını, Basık ve Kursık adlı iki başbuğun idaresinde idi.
Romalıları olduğu kadar, Sasanî imparatorluğunu da telaşa düşüren bu akında, Hun süvarileri, Erzurum bölgesinden itibaren Karasu, Fırat vadilerini takiben, Melitene’ye (Malatya) ve Kilikia’ya (Çukurova) ilerlemişler, bölgenin en tahkimli kaleleri olan Edessa (Urfa) ve Antakya’yı bir müddet kuşattıktan sonra, Suriye’ye inerek Tyros’u (Sür) baskı altına almışlar, oradan Kudüs’e yönelmişlerdi.
Çok süratli cereyan eden bu harekâttan korkuya kapıldıkları için, Hunlara dair acayip hikayeler uyduran kilise adamlarının dehşet dolu gözleri önünde, akıncılar, sonbahara doğru kuzeye çark ederek Orta Anadolu’ya, Kappadokia, Galatia’ya (Kayseri-Ankara ve havalisi) ulaştılar ve oradan Azerbaycan-Bakü yolu ile kuzeye, merkezlerine döndüler (395-396).
Bu, Türkler‘in Anadolu’da, tarihî kayıtlarla sabit ilk görünüşleri olmalıdır. 398’de daha küçük çapta tekrarlanan bu akınlar karşısında, Doğu Roma’nın genç imparatoru Arkadius, hiçbir ciddî tedbir alamamıştı.

TÜRK TARİH KURUMU

TDH-KOLAY ERİŞİMİ

Türkçe

Göktürkçe

Edebiyat

Türkçe Adlar

Tarih

Kökenbilgisi

Lehçeler

Yazım Kılavuzu

Türk Dünyası

PDF-DOC

Sınav-Deneme

Sözlüklerimiz

DİL BİLGİSİ KOLAY ERİŞİMİ

Dil Bilgisi

Sıfatlar

Belirteçler

Anlam Bilgisi

Kompozisyon

İlgeçler

Cümlede Anlam

Nasıl yazılır?

Bağlaçlar

Paragrafta Anlam

Noktalama İş.

Ünlemler

Sözcükte Anlam

Sözcük Bilgisi

Eylemler

Ses Bilgisi

Yapım Ekleri

Eylemsiler

Yapı Bilgisi

Adıllar

Dil -Anlatım

Yazım Bilgisi

Adlar

Edebiyat

Anlatım Bozuklukları

Ana Bet

Atasözleri

TDH-Instagram

TDH-Tvitır

TDH-Feysbuk

Yorumlar (0)