BUGUT YAZITI (572-580)

BUGUT YAZITI (572-580)

Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz -(Kök)türk Harfli Yazıtların İzinde

Moğolistan Halk Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan eski Türk bengü taşlarından biri de Bugut yazıtıdır. 

Adını Arhangay Aymag'ın Bayn Tsagaan Gol (Kutsal Beyaz Göl) bölgesindeki Bugut dağından alan yazıt, bu dağın yaklaşık 10 km doğusundaki geniş ovaya inşa edilmiş I. Köktürk Kağanlığı dönemine ait anıt mezar külliyesindeki Türk kültür ve medeniyet eserlerinden biridir. 


Tarihî olayların anlatıldığı biyografik ve didaktik bir eser olma özelliğini taşıyan Bugut yazıtı, hem içerik hem de şekil açısından sonraki yıllarda vücuda getirilen Türk bengü taşlarına da örnek teşkil etmiştir. 
Bugut yazıtı ve bu yazıta ait kaplumbağa kaide, bugün Çeçerleg Müzesi’nin bahçesindeki açık alanda sergilenmektedir

Bugut kelimesi, " buku / bugu (geyik)" kavram işareti ile /+t/ çokluk ekinin kaynaşmasından oluşmakta ve "geyikler" anlamına gelmektedir. 


Bugut anıt mezar külliyesinin yaklaşık 10 km batısında bulunan dağlarda hem geçmişte hem de bugün geyiklerin yaşıyor olması ve geyiğin tarihin hemen her döneminde Türk boyları arasında “ana”, “bolluk”, “bereket”, “servet”, ”devlet”, “ebediyet” ve “mutluluk” sembolü olarak kabul edilip kutsal sayılması, bu dağlara (dolayısıyla da yazıta) "Bugut" adının verilmesine vesile olmuştur. 
Bugu(t) kelimesinin ayrıca Tuul (Tola) ırmağının kuzeyinde yaşayan bir Türk boyunun adı olarak kullanıldığı da bilinmektedir.

Moğolistan Halk Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan eski Türk Bengü taşlarından biri de Bugut yazıtıdır. Adını Arhangay Aymag’ın Bayn Tsagaan Gol (Kutsal Beyaz Göl) bölgesindeki Bugut dağından alan yazıt, bu dağın yaklaşık 10 km doğusundaki geniş ovaya inşa edilmiş I. Köktürk Kağanlığı (Türük Bil) dönemine ait anıt mezar külliyesindeki Türk kültür ve medeniyet eserlerinden biridir. Tarihî olayların anlatıldığı biyografik ve didaktik bir eser olma özelliğini taşıyan Bugut yazıtı, hem içerik hem de şekil açısından sonraki yıllarda vücuda getirilen Türk bengü taşlarına da örnek teşkil etmiştir. Bugut yazıtı ve bu yazıta ait kaplumbağa kaide, bugün Çeçerleg Müzesi’nin bahçesindeki açık alanda sergilenmektedir.

Metinlerin esasını “Türk /Bilge/ Kaganı Nivar’ın Mahan Tigin’in ölümü üzerine bir bengü taşın dikilmesini buyurması”, “Mahan Tigin ve Muhan Kağan’ın ortak hükümdarlıkları”, “Mahan Tigin’in tahta çıkışı”, “Mahan Tigin ile Tatpar Kağan’ın (Taspar Kağan’ın)  ortak hükümdarlıkları”… gibi 572-580 yılları arasında gerçekleşen olaylar teşkil etmektedir. Anılan bu tarihî olaylarla birlikte, yazıtta Türk devletinin sosyal yapısı ve işleyişi (kağan ve sülalesi, şadapıtlar, tarkanlar, kurkapınlar, sengünler, tudunlar, atlılar ve halk); Türk milletinin yaşayış ve inanışı, değer yargıları, başka millet ve topluluklarla ilişkileri, hoşgörüsü hakkında da son derece kıymetli bilgiler dikkatlere sunulur. Bu bilgiler içinde “kendilerini Tanrı’nın yer yüzündeki temsilcisi” ve “dünyanın kurtarıcısı” olarak gören Türk kağanlarının Tanrılar’a, atalarına, atalarının ruhlarına olan bağlılıklarını ve onlara duydukları sonsuz güveni ifade etmiş olmaları son derece ilgi çekicidir.

Tarihî olayların anlatıldığı biyografik ve didaktik bir eser olma özelliğini taşıyan Bugut yazıtı, hem içerik hem de şekil açısından sonraki yıllarda vücuda getirilen Türk bengü taşlarına da örnek teşkil etmiştir.

https://onturk.wordpress.com/2012/01/25/bugut-yaziti-ve-anit-mezar-kulliyesi/

Üzerine oturtulduğu kaplumbağa kaidesi ile birlikte 245 cm yüksekliğinde olan yazıtın tepeliğinin ön yüzünde (bugün sağ tarafı parçalanmış durumda) “kurttan süt emen çocuk tasviri”ne yer verilmiştir. Yazıtın, “kaplumbağa” şeklinde bir kaide üzerine oturtulmuş olması, Köl Tigin, Bilge Kağan, Taryat, Tes, Şine Us yazıtları başta olmak üzere birçok bengü taşın kaplumbağa kaide üzerine yerleştirilmesine; kurttan süt emen çocuk tasvirinin de (farklı şekilde de olsa) Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarının tepeliklerinde de yer almasına esas teşkil etmiştir. Bugut yazıtında sonraki dönemlerde dikilmiş olan yazıtların aksine herhangi bir damga (kağan damgası, boy damgası…) bulunmamaktadır.

“Aşina(s)” boyundan gelen Türk kağanlarının yadigârı olan Bugut yazıtı, Moğol bilim adamı Ts. DORJSÜREN tarafından 1956 yılında (toprak altından çıkarılan kaplumbağa kaidesi ile birlikte) ait olduğu mezar külliyesinden alınıp, Arhangay Aymag’ın şehir merkezi Çeçerleg’deki müzenin bahçesine (1718 m, 47 T 0684757, UTM 5261487) konulmasından sonra, yazıtın hem şekli hem de metni üzerinde birçok araştırma ve inceleme yapılır. Ancak yazıtın Çeçerleg’deki müzenin bahçesine taşınmasından sonra Bugut anıt mezar külliyesi (40X50 m) ve bu külliyedeki Türk kültür ve medeniyet eserleri âdeta ikinci plânda kalır. Ts. DORJSÜREN’den sonra Bugut anıt mezar
külliyesinde farklı bilim adamları ve bilim heyetleri (S. G. KLYAŞTORNIY, V. A. LİVŞİTS, V. Ye. VOYTOV, Takao MORIYASU-Ayudai OCHIR eşbaşkanlığında Moğol-Japon Bilim Heyeti) tarafından yapılan çalışmalar da ya “sondaj kazıları”, ya da “yüzey araştırmaları” seviyesindedir. Oysa Bugut anıt mezar külliyesi tıpkı Türk yaşayış ve inanışının ürünü olan diğer anıt mezar külliyeleri gibi, birçok Türk kültür ve medeniyet eserini içinde arındırmakta ve tarihe tanıklık etmektedir

Bugut anıt mezar külliyesinde ve Bugut yazıtı üzerinde 1997, 1998, 1999, 2000 ve 2001 yıllarında tarafımızdan gerçekleştirilen araştırma ve incelemelerde elde edilen bilgileri, bazı önerilerle birlikte dikkatlere sunmanın faydalı olacağı kanaatindeyiz:

  1. Bugut anıt mezar külliyesi Arhangay Aymag’ın Bayn Tsagaan Gol (Kutsal Beyaz Göl) bölgesindeki Bugut dağının yaklaşık 10 km batısına inşa edilmiştir. Anıt mezar külliyesinin bulunduğu bölgede yapmış olduğumuz araştırma ve incelemelerde bu coğrafyanın hem Köktürk (Türük Bil) öncesi dönemlerde hem Köktürk (Türük Bil) döneminde hem de Köktürk (Türük Bil) sonrası dönemlerde Türk boyları tarafından kutsal sayılan yerlerden biri olduğunu tespit ettik. Zira bu bölgedeki Saka, Hun, Avar, Köktürk (Türük Bil) ve Uygur dönemlerine ait kurganlar, anıt mezar külliyeleri  geyikli ve damgalı taşlar , kaya üstü tasvirler (petroglifler)  bu coğrafyanın tarihteki birçok Türk boyu tarafından hem “anıt mezar alanı” hem de “Tanrılar’a ve atalara tazim mekânı” olarak kullanıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Bugut anıt mezar külliyesinin de içinde bulunduğu bu coğrafya, aynı zamanda devrin işlek yollarından birinin de kavşak noktasını oluşturmaktadır. Zira kuzeyden gelip bu coğrafyadan geçen söz konusu yol takip edilerek yaklaşık 30 km güneye inildiğinde Hoyd Tamir (Tayhir Çuluu) yazıtlarına ulaşılmaktadır. Farklı dönemlere ait tarihî mirası üzerinde barındıran (Bugut anıt mezar külliyesinin de içinde bulunduğu) coğrafyanın “sit alanı”na dönüştürülmesi için konuyla ilgili bilim adamları ve yetkililer bir an önce gerekli girişimlerde bulunmalıdırlar.
  2. Bugut anıt mezar külliyesi, sonraki dönemlere ait anıt mezar  külliyeleriyle büyük benzerlik göstermektedir. Nitekim külliyede yazıtın yanı sıra bark, sunak masası ve balballar bulunmaktadır. Ancak geride kalan tarihî süreçte yazıt yerinden çıkarılıp müzeye taşınmış; sunak masasına ait taşlar parçalanmış; bark tamamen harabeye dönmüş; barkın duvarlarına ve temeline ait taş, tuğla ve künkler geniş bir alana saçılmış; balballar da sağa sola devrilmiştir. Bugut anıt mezar külliyesinin harabeye dönüşmesinde hem geride kalan tarihî sürecin hem de Ts. DORJSÜREN ve V. Ye. VOYTOV tarafından yapılan kazılar sonrasında herhangi bir koruma uygulanmamış olmasının rolü büyüktür. Daha ziyade “sondaj usulü” yapıldığı anlaşılan bu kazılarda künkler, tuğlalar, döşemeler, beyaz mermerden yapılmış birçok eser tanınmayacak şekilde parçalanmıştır. Bu bölgede yapılacak kapsamlı bir bilimsel kazısonucunda hem anıt mezar külliyeleri (başta Bugut anıt mezar külliyesi olmak üzere) hem de bu külliyelerde kaderlerine terk edilen Türk kültür ve medeniyet eserleri koruma altına alınmış olacaktır.
  3. Bugut yazıtı ve bu yazıta ait kaplumbağa kaide, bugün Çeçerleg Müzesi’nin bahçesindeki açık alanda sergilenmektedir. Yazıtın hem geçen tarihî süreçten hem de açık alanda örtüsüz ve korumasız biçimde sergilenmesinden dolayı dört yüzünde de yıpranma, aşınma ve tabakalaşıp dökülmeler olmuş; yazılı yüzeylerinin tamamına yakını orijinal görüntüsünü kaybetmiştir. Bu sebeple yazıtın vakit geçirilmeden kapalı bir mekâna taşınıp restorasyonunun ve konservasyonunun yapılması gerekmektedir. Restorasyon ve konservasyon çalışmaları sırasında, yazıttan kopan ve yazıtın tepelik kısmındaki “kurttan süt emen çocuk tasviri”ne ait olan parçalar da yerlerine yapıştırılmalıdır. Yazıta ait söz konusu parçalar, 1970 yılında V. A. LİVŞİTS, tarafından Bugut anıt mezar külliyesinde yapılan yüzey araştırmaları sırasında bulunarak Çeçerleg Müzesi’ne konulmuş; ancak bu parçaların uzun yıllar müzedeki yerleri tespit edilememiştir. Moğol bil adamı Dr. Tsendiyn BATTULGA’nın da büyük yardım ve çabalarıyla yerlerini tespit edip, müze içinde kolay ulaşılabilir bir yere taşıdığımız yazıta ait parçalar üzerinde sonraki yıllarda Moğol-Japon, Moğol-Alman bilim heyetleri incelemeler yapmışlardır. Yazıtın doğu ile kuzey yüzlerini birleştiren ve üzerinde “kurttan süt emen çocuk tasviri”ne ait kabartmanın da bir kısmını barındıran parçalar, kapalı mekânda muhafaza edildiklerinden yazıta oranla daha iyi durumdadır.
  4. Eski Türk yazıtları Türkler’in dilleri, tarihleri, edebiyatları, yaşayışları, inanışları, dünya görüşleri ve estetik anlayışları ile ilgili önemli bilgileri yüzyıllar sonrasına taşımaları bakımından son derece önemlidir. Ancak eski Türk yazıtları yalnız Türkler için değil; tarihte, Türkler’le sosyal, kültürel, dinî, siyasî, ticarî ve askerî ilişkide bulunan bütün milletler için de kıymetlidir. Türklerin tarihte en sıkı ilişki içinde bulunduğu milletlerden biri de Soğdlar (“sogdak bodun”) olmuştur. Bugut yazıtı, Türkler’in Soğdlar’la ilişkilerinin “onların dillerini ve alfabelerini devlet dili ve alfabesi olarak kullanacak kadar sıkı olduğunu” östermektedir. Zira Köktürk (Türük Bil) ve Uygur dönemlerine ait bazı yazıtlarda (Köl Tigin, Bilge Kağan, Bilge Tonyukuk, Moyun Çor yazıtlarında…) Soğdlar’dan bahsedilmesi; bu dönemlere ait bazı yazıtların bir yüzlerinin Soğd alfabesiyle ve Soğdça yazılmış olması (Karabalgasun III, Somon Sevrey); Uygur döneminde (Kök)Türk alfabesinin terk edilip Soğd kaynaklı bir alfabenin (Uygur alfabesinin) geliştirilmiş olması, TürkSoğd ilişkilerinin ulaştığı seviyenin doğal ürünüdür. Çoğu kez birbirine yakın bölgelerde yaşamış olmalarına ve aralarındaki sıkı ilişkilere rağmen, bugün Türk-Soğd ilişkileriyle ilgili yeterince araştırma ve incelemeler yapılmamış; hem Soğdça’yı hem de Türkçe’yi (Eski Türkçe’yi) bilimsel araştırma ve inceleme yapacak seviyede bilen bilim adamları yetiştirilememiştir. Bu sebeple de bugün (Bugut yazıtı başta olmak üzere) Soğdça yazılmış Türk yazıtlarının birçoğunda okuma ve anlamlandırma problemleri mevcuttur. Birbirleriyle komşu veya akraba milletlerin tarihlerine ışık tutup, birçok bilinmezini aydınlatacak olan yazıtların çözümlenebilmesi için üniversitelerde, enstitülerde konunun ilgililerine (yüksek lisans ve doktora seviyesindeki öğrencilere) Eski Türkçe (Köktürk (Türük Bil), Uygur, Karahanlı Türkçeleri) ve eski Türk alfabeleriyle birlikte Soğdça ve Soğd alfabesi, Çince ve Çin yazısı, Sanskritçe ve Sanskrit alfabesi, Tibetçe ve Tibet alfabesi… vd. mutlaka öğretilmelidir.

Yazar : Cengiz ALYILMAZ

Sn. Saadet Çağatay ve Sn. Semih Tezcan’dan Türkçe Çevirisi:

B1 (Sol Yüz)
1- Bu … yazılı taşı Çin hükümdârı Kwts’tt (zamânında) Türkler diktiler
2- O zamân ki…. Bey Nivar Kağan. Sonra Mahan
3- –tigin kağan olduktan beri, Bey Muhan Kağan ve Bey Mahan Tigin
4- (bundan) sonra (onlar) uzun bir zamân bütün dünyâ için kurtarıcıoldular
5- …….. Sonra işte bundan sonra, Bey Muhan Kağan

BII (Ön Yüz)
1- [… öldü. Ve…] tanrıya sorar, ve sonra…
2- …… O zamân şadapıtlar, tarkanlar, kurkapınlar, tudunlar, señünler
3- [uygun gördüler (?)] ve sonra [ona şöylece hitâb ettiler]: ‘Ağabeyiniz Muhan Kağan öldü. Ve…
4- … o iyi para dağıtmıştır ve halkı iyi beslemiştir. Ve böylece şimdi siz, Bey Mahan-
5- Tigin, ………….. öyle bir hükümdârsız olarak halkı besle! Ve şimdi
6- Bey Mahan Tigin …… o bu sözleri işitti ve Tavşan yılında … tahta çıktı (?)
7- altı (?) yıl hüküm sürdü ….. Bey Taspar (?) Kağan Tanrılara sordu ve sonra şadapıtlar, tarkanlar,
8- kurkapınlar, señünler, tudunlar, (kağanın) erkek akrabaları uygun gördüler. Ve sonra Bey Bumın Kağan’ın ikametgâhına (= Bumın Kağan’ın mezârının bulunduğu tapınağa) hitâb etti
9- şöylece: [‘bak!’]. Ve Bey Bumın Kağan buyurdu: ‘Ey Bey Taspar Kağan, yapmalısınız ….. büyük kurtuluşu için
10- ….. ve o buyurdu: Yeni, büyük bir samgha (Buddhacı cemâ’ati) meydâna getir! Ve sonra o zamân
11- [……] ve Bey Taspar Kağankederlendi, ne torunlarından yetenekli (?) biri vardı
12- [……….] ne kurkapınlardan, erkek akrabâlardan, halktan bir kimse vardı
13- …. ve atlı savaşçılar ganîmeti (?) böylece taksîm ettiler
14- [….] onlar (bu) sözleri işittiler ve bundan sonra [……]
15- […] o ….. Ve iki hükümdâr olarak
16- […..] onlar ….. ve …. bilgi dolu idiler ve
17- … halkı (?) …. atlı ((?) bir ordu ….
18- […] zabt ettiler (?) …
19- [……] onlar ikisi dost idiler

BIII (Sağ Yüz)
1- […..] bir çok iyi işler başardı. Ve ….
2- […..] onlar beğendiler ‘çok iyi işler’ (diye) övdüler
3- [……] halk arasında yapabilecek (yetenekli ?) bir kimse var mıydı. Ve Bey Mahan Tigin (?)
4- [……] Ve Bey (?)Buka (?) Tarkan, o zamân ki Mahan Tigin
5- [Okunamayan harf izleri]

Dipçe : Kaplumbağa kaide üzerinde, “kurttan süt emen çocuk olarak betimlenmiş bengütaş” olan Bugut Bengütaşı aynı zaman da Aşina boyuna sahip olan Türk Kağanlarının kendilerini “Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi ve Dünyanın kurtarıcısı” olarak kaydettiği ilk metinlere sahiptir. Aşina (kurt) boyu, aynı zaman da Türük Devletini de kuran ve hep hükümdar çıkartmış olan bir kadim Hun boyudur. Aşina destanı ve Kurttan türeme bu Türk boyuna atfedilir. Bugut Bengütaşının betimlenmesinden de bunu çok net görebiliyoruz. – Kürşad BAYTOK

Yorumlar (0)