GÖKTÜRKLERİN TOPRAK HALKI - MAYHAN UUL KURGANI

GÖKTÜRKLERİN TOPRAK HALKI: MAYHAN UUL KURGANI

Prof. Dr. Sartkojauli Karcaubay


Üzgün erkekler ve kadınlar; önlerinden geçen tören alayı, atlı müzisyenler. 
Pişmiş topraktan 45 heykelcik… Yeraltına inen koridorun duvarlarında dev parslar, kutsal ağaçların altında ağlayan kadınlar. 
Bir Göktürk kağanına ait, bulunan ilk yeraltı mezarı… 

Moğolistan’ın başkenti Ulan Bator’un batısındaki Mayhan Uul Kurganı 7. yüzyıldaki Türklerin yaşam tarzı, sanatı, mimarisi, gömü geleneği ve dünyaya bakışı hakkında eşsiz bilgiler sağlıyor.
Göktürk kağanlarının “örgü (saray) yükseltip” örgülerine dokuz tuğ dikerek 200 yıl saltanat sürdükleri Altın Beşik, şimdiki Moğolistan’ın sınırları içinde yer alıyor. Göktürkler bu topraklarda binlerce değerli kültür mirası bırakmışlardı. Bunlardan biri de Mayhan Uul Kurganı’ydı. Kazakistan ve Moğolistan’ın 2011 yılında Prof. Kharcaubay Sartkojaulı’nın başkanlığında başlattığı ortak bir proje ile bu kurganda kazılar gerçekleştirildi.


 

Mayhan Uul Kurganı Orta Moğolistan’da, başkent Ulan Bator’un 210 kilometre batısında, Bulgan eyaletinde, adını aldığı dağın, Mayhan Uul’un (Çadır Dağı’nın) eteğindedir. Ayrıca, yine bu dağın eteklerinde, Mayhan Uul gibi yığma topraktan, kümbete benzer 12 kurgan bulunmaktadır; 7-10. yüzyıllar arasına tarihlenen bu anıtmezarların tümü Göktürklere özgü bir gelenek olarak bilinen hendeklerle çevrilidir.
Mayhan Dağı’nın güney eteğinde uzanan Ulan Hirem (Kızıl Kale) bozkırında ise, kalesiyle bu bozkıra adını veren bir ortaçağ kentinin kalıntıları bulunmaktadır. Mayhan Uul Kurganı’nın 20 kilometre batısında da bir eski Türk yazıtı olan Ar Hanan yer alır. Bu coğrafyayı şekillendiren bir diğer özellik ise kurganların 5 kilometre kadar doğusunda, kuzeye doğru akan Tola Irmağı’dır. Eski Türk yazıtlarında Tola Irmağı’nın adı “toﻻla” diye yazılıdır ve eski Moğolcada da “toﻻla” olarak geçer. Eski Türkçedeki anlamı gibi nehir kavislenerek yani menderesler yaparak ilerler.

 

MAYHAN UUL KURGANI 


Mayhan Uul Kurganı 34×36 metre çapında bir alanı kaplar ve yüksekliği 4 metreye ulaşır. Kurganı çevreleyen 110 metre çapındaki hendeğin bugünkü derinliği 50 santimetre kadardır.
Bir benzeri, 760 yılında “İl Etmiş Bilge Kağan” onuruna yapılan Mogoyn Şine Us Barıqın (Barıqın: anıt tapınak) yanındaki Örgöt Dağı’nın tepesinde bulunan bu tür kurganların, şekilleri bozmayacak bir yöntemle kazılmaları gerekiyordu. Kazakistan adına Kharcaubay Sartkojaulı ve Jantekin Kharjaubayulı ile Moğolistan adına Ayudayn Oçir ve Lhagvasuren Erdeneboldlar’ın katıldığı proje ekibi, özellikle bozkır arkeolojisinde pek fazla bilinmeyen, sadece yığma topraktan tepe şeklinde yapılan bu tür kurganlar için yeni bir kazı stratejisi geliştirme ihtiyacı duydu. 
Gerek yükseltiyi tahrip etmeyen, gerekse geniş alanları kazmadan anıtmezara ulaşmaya yönelik bir strateji geliştirildi ve anıtmezarın yapımı sırasında giriş çıkışı sağlayan, dromos adını verdiğimiz koridor tespit edilerek kazılara bu koridordan başlandı.


 

İlk olarak topoğrafik detaylara göre kurganın güney eteğindeki giriş koridorunun izi belirlendi ve onu tamamen dolduran toprak ve taş temizlendi. Uzunluğu 42 metreye ulaşan koridorun ilk 20 metresi yaklaşık 35 derecelik eğimle alçalıyordu. Düz ilerleyen son 22 metrede ise kenarların yıkılmasını engellemek için beş tane kemer yapılmıştı. Bu son bölümün inşası için önce aynı hizada 7,5 metre derinliğinde dört çukur açıldıktan sonra çukurların arasındaki toprak alttan tünel gibi delinerek birbirine bağlanmıştı. Bu sayede arada kalan kısımlar kemer şeklini almış ve kemerli bir koridor oluşmuştu. Anıtmezarı inşa edenler bu yöntem sayesinde hem hava ve ışık ihtiyaçlarını gideriyor, hem de kazılan toprakları buralardan çıkartıyorlardı.
 

Koridorun bütün duvarları samanlı bir harçla sıvanıp üzerine ince toprakla son kat çekilmiş ve resimlerle bezenmişti. Duvarlarda, 99,2 metrelik bir bölümü kaplayan, kırmızı ve siyah boyalarla yapılmış 45 resim açığa çıkarıldı. Bunların en büyüğü, ürkütücü bir şekilde tasvir edilen ve boyu 7,5 metreyi bulan pars betimlemesiydi. Kemerleri süsleyen resimler arasında oryantal üslupta tapınaklar, koruyucu boğa ve nilüfer çiçeği dikkati çeken diğer betimleri  oluşturuyordu.
 

Koridorun eğimli kısmında iki pars, altı kırmızı bayrak ve sekiz farklı rütbe ve teçhizata sahip insan resimleri ile karşılaşıldı. Koridorun diğer yarısı da resimlerle kaplıydı. İlk çukurun bulunduğu yerde iki süvari ile koşumlu iki at; ikinci çukurda iki erkek betimi; üçüncüde yine iki erkek ve bir tazı ile dördüncüde dört erkek hizmetçi resmi bulundu. Oldukça net ve en ince detaya kadar özenle yapılan resimler niteliklerinin yanı sıra çok sayıda ve büyük boyutlu olmalarıyla da Moğol bozkırında bir ilki temsil ediyordu.


 

TÖRENİ ANLATAN HEYKELCİKLER


Dördüncü çukurun bulunduğu kesimde bizleri bir başka keşif bekliyordu. Mezar odasına ulaşan koridorun duvarına açılan iki odacık (niş) ahşap bir kapı ile örtülerek tunç bir kilitle de kilitlenmişti. Dış yüzü düğmelerle süslü, 122х102 santimetre boyutlarındaki iki kanatlı kapının ardındaki bu odacıkların her birinde pişmiş topraktan 45 heykelcik bulundu. Kadın ve erkek betimlerinden oluşan, bazıları elinde bayrak tutan bir grup, yuvarlak bir dönüşe sahip kenarlara paralel dizilmişlerdi. Odacığın ortasında ise at üstünde müzisyenler, zırhlı at, deve, tanımlanamayan bazı hayvan ve tazı heykelcikleri yer alıyordu. Olasılıkla gömü törenini canlandıran bu eserler Mayhan Uul Kurganı’nın bir başka gizemini ortaya koyuyordu.


 

MEZAR ODASI


Kurganın ana bölümünü oluşturan mezar odasının girişine ulaştığımızda, mezarı soygunculardan ve mezar kapatılırken koridora doldurulan topraktan korumak için örülmüş bir taş duvar ile karşılaştık. Duvarın yanı sıra girişte, koruyucu olarak birçok yırtıcı hayvanın karakteristik yanlarını kendinde toplayan iki mitolojik hayvan ile iki zırhlı insan heykeli yer alıyordu. Boyalarla renklendirilen bu pişmiş topraktan insan heykelcikleri, varlıkları kadar oldukça detaylı işlenmiş yüzleriyle dikkat çekiyordu.

Heykellerin ardında, mezar odasının ahşaptan, kilitli kapısına ulaşıldı. Ne yazık ki çöken toprak kapıyı tahrip ettiği gibi mezar odasının zeminindeki tüm buluntuları örtmüş ve odayı 1,5 metre yüksekliğe kadar doldurmuştu. Odanın eni ve boyu 4 metre, yüksekliği ise 4,5 metreydi. Temizliği tamamlandıktan sonra odanın batı kenarında ahşap bir tabut, doğusunda ise ahşap eşyalar açığa çıkarıldı. Yamuk biçimde, iki kat tahtadan yapılan tabutun içinde, 80×35 santimetre boyutunda bir kutu vardı. Dört kat farklı bezle sarılan kutunun içinde altından yapılmış eşyalar ile karşılaşılırken, kutunun yanında duran bez torbanın içinde de 45 adet altından Bizans ve yerel üretim sikke bulundu. Göktürk geleneklerine göre yakılan ölünün külleri ise ahşap bir kutuya konulmuştu.

                                  
 

Bulunan eşyalar arasında taç, altın bardak ve kemer plakalar olasılıkla gömü töreni için yapılmamış, mezar sahibinin yaşarken kullandığı eşyalardı. Koridorda olduğu gibi mezar odasının duvarları da büyük boy resimlerle kaplıydı. Yanında erkek ve kadın bulunan kutsal ağaç resmi beş ayrı yeri süslüyordu. Yüzleri hüzünlü olarak betimlenen insanlar arasındaki bir kadın figürü de elinde mendile benzer bez parçasıyla ağlar şekilde çizilmişti.
 

Yazılı bir belgeye rastlanmayan mezarın gerek yapım şekli, gerekse açığa çıkarılan buluntular değerlendirildiğinde Göktürk yöneticilerinden birine ait olduğu anlaşılmaktadır. 
Tabuttan çıkan Bizans sikkelerine göre 7. yüzyılın ortalarında yapıldığı anlaşılan kurgan Göktürk yöneticilerine ait, bugüne kadar bulunan ilk mezar. 
Toplam 560 ahşap eşya, pişmiş topraktan heykelcikler, altın eşyalar, süslemeler ve duvar resimleri gibi çeşitli buluntular yine 7. yüzyılda bu bölgede yaşayan Türklerin yaşam tarzı, sanatı, mimarisi, gömü geleneği ve dünyaya bakışı hakkında eşsiz bilgilere ulaşmamızı sağladı.

Koridorun 42 metrelik duvarındaki resimlerin arasında iki at ve süvarileri de bulunuyor. Atların biri kırmızı, diğeri gri-siyah. Koşumları da bütün detaylarıyla tasvir edilmiş. Atın kuyruğu bağlı, yelesi üç dişli olarak kesilmiş. Bu gelenek sadece Göktürklere ait. Bu tür at tasvirlerine bozkırdaki kaya resimleri ve kabartmalarda da rastlanıyor. Bunlar ölen kağanın atları; öbür dünyada da kullanması düşünceyle çizilmiş. Atların yanındaki adamların ise yüzleri ve elbiseleri farklı. O dönemdeki Göktürklerin giyiniş tarzı hakkında detaylı bilgi veriyor.

Duvar resimlerinin hepsini Türk kökenli ressamlar çizmiş olmalı. Çünkü resimlerde başka bir kültüre ve geleneğe ait herhangi bir detay bulunmuyor. Eserler ayrıca Göktürklerde resim sanatının ne kadar gelişmiş olduğunu da gösteriyor.


(*) PROF. DR. SARTKOJAULİ KARCAUBAY, AVRASYA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRÜ
(**) CANTEKİN KARCAUBAY, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Ü. Tarih Bölümü’nde doktora öğrencisi

 

Yazı: Sartkojauli Karcaubay

Fotoğraflar: Mayhan Uul Kazı Arşivi

Yorumlar (0)