EN ULU BİLİNÇ
EN ULU BİLİNÇ

Dünyadaki her şeyin çeşitli açılardan açıklaması vardır. Örneğin; bir insana “anne” sıfatı eklemek için; dışarıdan bakılarak anne-evlat ilişkisi çerçevesinden anlatabilir, evlat olarak anne sıfatını karşılayan insanı anlatabilir veyahut annelik vasfına ulaşmış insanın ağzından birebir olarak bunu dinleyebilirsiniz. Yani herhangi bir durumun, niteliğin, olayın, olgunun, varlığın kavramını çeşitli açılardan tanımlayabilir, farklı yollardan aynı sonuca ulaşabilirsiniz. Bununla birlikte farklı yollar birbirinden bağımsız varsayımlar içermez. Yine aynı örnek üzerinden gidilecek olursa “anne”yi sadece evlat-anne ilişkisi çerçevesinden dışarıdan bakarak, sadece evlat olarak bakarak veyahut sadece anne vasfına sahip bir şahsın anlatımıyla dinleyerek “anne” olma olgusuna ulaşmış olmayız. Yani her açıdan öğrenmeli, her açıdan bir bağlantı kurarak net olmasa bile net cevaba yakın bir tanıma varmalıyız. “Anne şefkatlidir.” önermesi, üç durumun da ortak kesişim noktasıysa doğrudur. Üç durumun kesişimi bizi “Anne gerçekten şefkatlidir.” bilgisine ulaştırır.

Bu düşünüşten hareketle “Millet/Ulus Nedir?” sorusunu sorarak, Şehitlerimiz ve Gazilerimiz perspektifinden bakıp bir tanımlamaya ulaşmak lazım gelmektedir. Esaslı soru şudur: Şehitlerimize ve Gazilerimize sahip çıkmak, destek olmak, daima hatırlamak millet/ulus olmak mıdır? Şüphesiz ki bu sorunun cevabı nettir; “Kesinlikle evet!” Nitekim bu cevaba da muhakkak ki bir açıklık, bir açıklama getirmek gerekir.

Öncelikle millet/ulus kavramına bir açıklık getirmeliyiz. Bununla birlikte Arapça kökenli olan “millet” kavramı yerine Türkçe olan “ulus” kavramını kullanmak daha yerinde olacaktır. Ulus, bir sosyal bilim kavramı olduğu için neredeyse her düşünür, akademisyen, bilim adamı vb. kendileri açısından bir tanımlama yapmıştır. Bu yüzden net, ortak bir tanımlamaya ulaşmak imkânsızlık derecesindedir. Böyle ise ortak kesişim noktalarıyla bir tanım yapalım, bu noktalar: Dil, din, soy, tarih, yasa, gelenek ve adetler birliği, fizik ve fikrî benzerlikler, ekonomik ihtiyaçların benzerliği, birlikte yaşama arzusu ve kendilerini diğer insan tiplerinden (uluslardan) farklı gören insan topluluğu. Bu noktalardan hareketle: Ulus, dil, din, soy, yasa, gelenek ve adetler birliği olan, fiziki, fikrî ve ekonomik ihtiyaçları açısından benzerliği olan, birlikte yaşama arzusu içinde bulunarak kendilerini diğer uluslardan ayrı tutan insan topluluğudur.

Tanımdan hareketle “ulus” olmanın birçok yapıtaşını saptamış bulunmaktayız. Bu saptadığımız noktaları bir de korumak, idame ettirmek gibi bir durum söz konusudur. Günümüzde ulus olarak adlandırdığımız insan toplulukları, şu anda kendilerine ulus diyebiliyorlarsa geçmişlerinde uluslarını korumak ve idame ettirmek için mücadele vermişlerdir. Yani “ulus” dediğimiz insan topluluğu, soyunu, dilini, dinini, tarihini, kültürünü… korumak ve idame ettirmek için “ötekiler” ile bir mücadele içine girmektedir. O zaman önümüze şöyle bir sonuç çıkmaktadır: Ulus olma yapıtaşlarından önce, ulus olma yapıtaşlarını korumak gerekir. Çünkü “ulus” olmak demek, ulus olmanın yapıtaşlarına sahip olmaktan çok, söz konusu yapıtaşlarını günümüze kadar getirmekten geçmektedir. Bunun en net kanıtı ise; geçmiş zamanlarda “ulus” olma kesişim noktalarına veya yapıtaşlarına sahip olup da günümüze kadar varlığını getirememiş ve tarih sahnesinden silinmiş olan uygarlıklardır. Yani “ulus” olmanın en büyük yapıtaşı “ulus” olma yapıtaşlarının günümüze kadar koruyucuları/kollayıcılarıdır.   Öyleyse günümüzde kendimizi Türk Ulusu’nun bir parçası olarak adlandırıyorsak, şüphesiz ki bunu, “ulus” olmanın yapıtaşlarını günümüze kadar “ötekiler”den koruyarak getirenlere borçluyuz. İşte tam olarak, bu borcun alacaklıları ise; Şehitlerimiz ve Gazilerimizdir!

Şu borcun ağırlığına bir bakın. Şehitlerimiz ve Gazilerimiz öyle bir yerdeler ki; olmamaları halinde ne dilimiz ne dinimiz ne kültürümüz ne soyumuz kısacası hiçbir şeyimiz kalmayacak, tarih sahnesinden silinen uygarlıklar gibi yitip gidecektik. Görüldüğü üzere bütün bu açıklamaların, kesişim noktalarının, yapıtaşlarının, varsayımların, önermelerin sadece “koruyucuları” ile varlığı söz konusu oluyor. Son ve en net sonuç ise: Yaşıyorsak, hâlâ tarih sahnesinde yer alabiliyorsak, onların sayesinde!

Üç bin yılı aşkın tarihimizin her sayfasında “ulus”umuzun devamı için canlarını vermiş, uzuvlarından, organlarından vazgeçmiş yiğitlerimizi daima hatırlamalıyız. Biz, eğer gerçekten “ulus” isek, ulus olmanın en büyük erdemi olan Şehitlerimize ve Gazilerimize sahip çıkmalı, sürekli hatırlamalı, onların bıraktığı bu emaneti canlarımız pahasına tıpkı onlar gibi korumalıyız.

Unutmayın, her asker değil Türk askeri kutsaldır. Bu kutsallığa en büyük hürmeti, “ulus” olma bilinci en yüksek olması gereken bizler yani Türk Ulusu göstermelidir. Zira uluslarının devamı için canlarından veya hayati uzuvlarından vazgeçen insanlara gerekli hürmeti gösteremeyenler, “ulus” olmaktan uzaklaşarak insan yığını haline gelirler.

 

Saygılarımla,
Erdem DAĞKAYA


 

Yorumlar (8)
Ersin Özcan 5 yıl önce
En sonunda,ingiliceyi benimseyen irkima iki söz edebileceğim bir kaynak bulabildim

İrkım ingizce der başka bişey demez
Ör/ desen = skin
beğeni = like
ne = what
Ersin Özcan 5 yıl önce
En sonunda,ingiliceyi benimseyen irkima iki söz edebileceğim bir kaynak bulabildim

İrkım ingizce der başka bişey demez
Ör/ desen = skin
Ersin Özcan 5 yıl önce
En sonunda,ingiliceyi benimseyen irkima iki söz edebileceğim bir kaynak bulabildim.
Ersin Özcan 5 yıl önce
En sonunda ingiliceyi benimseyen irkima iki söz edebileceğim bir kaynak bulabildim.
Ersin Özcan 5 yıl önce
En sonunda ingiliceyi benimseyen irkima iki söz edebileceğim bir kaynak bulabildim.
Ersin Özcan 5 yıl önce
En sonunda ingiliceyi benimseyen irkima söyleyebileceğim bir kaynak bulabildim.
Ersin özcan 5 yıl önce
ingiliceyi benimseyen irkima söyleyebileceğim bir kaynak bulabildim.