31.12.2021, 10:21

EVREN VE AKIL

EVREN VE AKIL

Akli düşünüldüğünde Evreni bir bütün olarak kavramak gerekliliği ortaya çıkar. Evren yaratılışında ahenk, işletiminde uyum olan bir sistemdir. Bu sistem milyonlarca yıl içinde dünya  sisteminin  zarar gördüğü, doğal dengenin  bozulduğu çağlar içinde, insanın yarattığı tahribata rağmen kendi düzeni içinde belli bir istikrarı olduğunu, kendini korumaya alıp bir şekilde fabrika ayarlarına döndüğü  afetler yaşadığı bilim adamlarınca kabul görür.

Evrensel akıl ile bakıldığında, varlık alemi, insanın varlık alemindeki yeri, evren ve neden varım anlayışına kadar, dünya ve insan arasında ( frekans, salınım ) ile denge ve iletişim kuran işletim sisteminin adı " Evrensel düzen"  dir. Akıl diğer varlıklar gibi bütünün parçasıdır. Felsefeyi “akıl yürütmek” olarak tanımlayan modern düşüncede, irfanı konu ve yöntem olarak felsefe dışıdır. Modern akıl, gerçeklik ve hakikati sadece bilebildiği süreçler çerçevesinde anlamlandırır. Bilgi felsefesi, siyaset, metafizik ve ruhun ölümsüzlüğü yorumları yapan bağnaz ( tutucu ) bir papaz olan Aquinolu Thomas’ın (1225-1274) ahlak öğretisi aklı öne alır. Eleştirilen ve din diye  dayatılan Pagan anlayışı ile dine, ritüelleri soktuğu düşünüldüğünde , Pagan inancını kabullenenler  aklı öne alan düşünsel davranışlarıyla adaleti, cesareti, ölçülülük ve basireti bir şekilde yaşama geçirenlerdir .

Antik çağın sofist ( bilgili,öğretici ) felsefecisi Protagoras der ki “Evrenin bütünlüğü sadece Allah’a ait bulunan ( Zati ) düzen ilkesinden kaynaklanır. Akıl her insanda hatta her canlıda var iken, önemli olan aklı etkin kılabilmektir. Her insan beşeri planda yaratıcı yetilerle donatıldığından, değerli olan kendi varlığının farkında olup, ahlaklı, erdemli insan olmaya çalışarak yaratıcılığını salih amele, bütün insanlık için yararlı işlere dönüştürmektir.                                                                                                              Aklın tasarruf alanlarını bilinmez, tanınmaz gerçeklik ve somut, algılanabilir ayrımıyla düşünen yeni çağ  felsefesinin Alman filozofu  Kant (1724 - 1804), saf aklın eleştirisini yaparken, aklın kendi sınırlarının ötesindeki şeyleri bilmesinin mümkün ve gerekli olmadığını, aklın ancak his ve idrak alanımıza giren olguları bilebileceğini ifade edendir. Numen ( bilinemez, tanınamaz gerçeklik ) alanına ait olan kavramları, belki sezgisel olarak hissedebilir ama rasyonel anlamda bilemeyizi savunur. Kant  her şeyi ölçüp biçen ve yargılayan aklın, öncelikle öz eleştirisel bakıp kendini  yargılaması gerektiğini söyler .

Gazali ise akla sınır koyandır. " Akıl tek başına hakikate ulaşmak için yeterli olmayan ilahi bir nurdur"    ifadesini kullanır. Doğru kullanılırsa hikmet olan akıl her daim bilgi üretmese de, bilginin  "doğru, yanlış ", " faydalı – zararlı" olduğunu deney ve tecrübeyle ayırt eder .                                                                      Akıl bireysel anlamda bulunduğu ortam, sağlık, ahlaki engeller, psikolojik şartlar, yaşam biçimi, nefis ve eğitim gibi nedenlerle sapmalar göstererek her zaman sağlıklı çalışmayabilir. Sosyal bilimlerin temelini oluşturanlar, insan aklını " teorik akıl - pratik akıl " diye işlevi açısından ayrıştırır. Gerçekleri anlama şuuruna sahip olmak, tanımak ve onlar hakkında yargıda bulunmak “teorik aklın “ işlevidir. "Pratik" akıl ise insan davranışlarını ve hareketlerini kontrol eden yetenek olarak görülmektedir.

Ünlü filozof Descartes ise bütüne ait, yani evrensel aklın bir anlamı yoktur der, hesaplayıcı ve ileri düşünen akıl üzerinde yoğunlaşır. Tüm akıl yürütme süreçlerinin de kuşku duyulması gerektiğini, akıl yürütme süreci içersinde hatalar yapabileceği gibi insanın yolunu kaybedebileceği düşüncesindedir. Filozof Kant'a göre teorik aklın meseleleri çözmede yetersiz olduğunu, bazen düşüncelerimizin derinliğinde, anlamakta zorlanır.  Hüküm vermekte zorlandığımız kararların aklımız ile çatışmasının nedeni, İslam’da bulunan bir çok temel gerçeğin cüzi ( sınırlayıcı,hesaplayıcı ) yüzeysel, kabuk akıl ile tahlil edilebilir ve açıklanabilir olmamasıdır. 

Bir çok bilgiyi araştırıp,karşılaştırarak,deney ve tecrübeleri test ederek, sadece kalp gözüyle değil akıl süzgecinden geçirerek karar vermeliyiz. Sonuç olarak akıl yanıtlamadığı, kanıt bulamadığı, delil ve belgeye ulaşamadığı yerde, kutsal metinlere müraacat eden herkes ufku, bilgisi ve inancı kadar ruhsal zenginliğe ve kendi adına aradığı cevaplara ilahi akılla, evrensel sistemin ahengiyle muhakkak ulaşacaktır

Yorumlar (0)