02.01.2022, 12:09

İSLAM ALEMİNDE YAŞANANLAR - 1

İSLAM ALEMİNDE YAŞANANLAR - 1

13. yy da başlayıp 14.yy da biten Moğol istilası aslında İslam toplumları ve İslam’ın bütün bir geleceğine kaos getirir . Bu istilada bilimsel eserler yakılıp , kütüphaneler haince yıkılırken , milyonlarca insan öldürülür . Fiziksel ve mental anlamda İslam dünyası parçalanıp darmadağın edildiğinde bu dönemlerde yapılan haçlı seferleri , İslam’ı diğer coğrafyalardan ırak ve kapalı havzada kalmaya mecbur bıraktı . Gelinen bu noktada ekonomik kaos , sonrasında yaşanan psikolojik travma , İslam dünyasında mistizm ( kutsal ,gizemli ) etkisini giderek çoğaltı . Fransız tarihçi Fernand Braudel (1902 – 1985 ) yazılarında, coğrafyada yaşananlar İslam’ın dünyadaki ekonomik , siyasi ve sosyal gelişmelerin dışında bıraktığı , zihinsel aydınlanma yaşayamayan toplumun kendini tekerrür ettiğini , yani kendini gelişime kapattığı bu durumun , İslam dünyasının geri kalmasına yol açtığını söyler.

İslam aleminde Emevi’ler döneminde başlayan Antik Yunan’ca bilimsel eserlerin tercümeleri tıpla sınırlı kalır . Abbasi halifesi Mansur döneminde mantık , astroloji , astronomi ve matematik eserler Grekçe’den Süryaniceye oradan da Arapça’ya çevrilir. Aristo’nun eserleri ise Pehlevice’den Arapçaya tercüme edilirken islam alimleri farklı olarak mantık ve kıyasla tanışır . 8.yy dan itibaren düzenli ve sistemli hale gelen Bağdat merkezli tercüme edilen antik Yunan felsefesinden önce 3 . yy da yeni Platonculuk adlı felsefi akımın Platon ( M.Ö 427 ) ve Aristotales‘i uzlaştırma çabaları islam dünyasına aktarılan felsefenin temelini oluşturur.  14 .yy kadar süren felsefi temelli çalışmalarda , İslam düşünürleri tarihi gelişimde  tasavvufi ve kelami düşünceyi  bir bütün olarak değerlendirip şerh ( açıklama ,yorum ) ederler.

Genel kanı ise İbn-i Rüşd , Farabi , İbn-i Sina , İbn-i Haldun gibi eski Yunan Felsefesinde Aristotales (M.Ö 367 – 347 ) çizgisinde deneyimci gerçekçiliği sürdürme yolunda olanlarla , karşısında Eflatuncu idealist felsefeyi savunan , İmam-ı Gazali’nin düşünceleri ve eserlerini gösterebiliriz . Gazali eserlerinde , “akıl ile inancı uzlaştırmaya çalışmak boşunadır “ diyerek kendince ,devletin varlığı ve güvenliği için akılcı gidişata karşı çıkılması gerektiği düşüncesini savunandır .

İslam dünyasında 11 ve 12. yy da Gazali ( 1058 – 1111 ) etkin bir din alimidir ve İslam dünyasının geri kalmışlığını  " Tehafütü’l – felsasife “ adlı eserinde anlatır.  Farabi ( M. 870 – 952 ) ve İbn-i Sina’yı (M. 980 – 1037 ) eleştirip , kafirlikle suçlayan Gazali ye göre  akıl ile inancın karşıtlığını kabul etmeyen düşünürler, kaçınılmaz olarak hakikatten uzaklaşacaktır . Akıl ile felsefede soruların yanıtlarında çelişkiye düşüldüğünden hakikate ulaşmak zordur diyen Gazali’nin en önemli söylemi ise “ Artık İslam tekamüle erdi “ diyerek İslam’da içtihat kapısını kapatmasıdır .

Gazali “ İhya’u Ulumid – Din “ ( Din bilimlerinin dirilmesi ) kitabında akıl yürütmeye dayalı eğitim ve öğretimin din duygularını öldürdüğünü idda ederek , bilimsel düşüncenin egemenliği kırılmadıkça dinsel duyguların dirilmeyeceğini savunandır.

İmam Gazali’den yaklaşık yüzyıl sonra Endülüs'lü halife İbn-i Rüşd ( 1126 – 1198 ) ise “ Tehafüt et Tehafüt “ ( Tutarsızlığın tutarsızlığı ) kitabında Gazali’yi eleştirir . Akıl - inanç çelişkisinin kaçınılmazlığını, hatta gerekliliğini savunur. İbn-i Rüşd, bilim ve felsefenin kafirlik olamayacağını, insan aklının özgür bırakılması gerektiğini, dini kuralların akıl ve mantıkla çelişmesi halinde akla göre yorumlanmasının doğru olacağı görüşündedir. İnsan aklı Allah vergisi bir yetenektir ve bu nedenle akla uygun olan nakle ( Kutal söz , hadis , vahy ) uygundur diyen İbn-İ Rüşd, bilginin kaynağı akıl, bilme eylemini sağlayan nefistir der ve nefsin aklın taşıyıcısı olduğunu savunur.

Aralarında bir asır farkı da olsa İmam Gazali ile İbn-i Rüşd’ün bu kitapları, düşünceleri yazılı tarih için daima önem arz etmiştir. İbn-i Rüşd bu tartışmayı siyasal planda ve coğrafi anlamda kaybeder. İslam dünyasının sultanları, halifeleri, şeyhler, şıhlar ve günün güç odakları bilim yerine inancı savunan Gazali düşüncesini  destekler.

Yavuz ve Fatih Sultan Mehmet’le devam eden bilimsel, sosyal ,eğitim ve düşünce anlamında bilimin ötelendiği, arka planda bırakıldığı  bir süreç, Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu cumhuriyete kadar devam eder. Irak’ta Kesnizani ,ülkemizde Feto ile yaşatılanlardan ders alarak araştıran, sorgulayan felsefi tavrımız yanında, yeni bir medeniyet tasavvurumuz olmak zorunda .

Yorumlar (1)