19.05.2021, 21:15

Soğuk Savaş başlangıcında uluslararası sistemde Türkiye’nin  yeri

Soğuk Savaş başlangıcında uluslararası sistemde Türkiye’nin  yeri

***

Konu: Soğuk Savaş başlangıcında uluslararası sistemde Türkiye’nin  yeri.

***

YAZAR:

Doç. Dr. Terane Mahmudova-Azerbaycan 

Soğuk Savaş terimi, ilk olarak İngiliz yazar, yayıncı ve gazeteci George Orwell tarafından uluslararası ilişkilerde yoğun bir gerginlik dönemini tanımlamak için kullanılmıştır. 1947'den 1991'e kadar olan bu dönem küresel olarak Soğuk Savaş Dönemi olarak kabul edilmektedir. Ancak bugün kavram farklı şekilde de olsa kullanılmaktadır; dünyanın önde gelen medya kuruluşları genellikle Yeni Soğuk Savaş dönemine atıfta bulunmaktadır. Medyaya konuşan uzmanlar, dünyanın önde gelen birkaç ülkesi arasında artan gerilimin Soğuk Savaş dönemini akla getirdiğini dile getirmektedir. 

Soğuk Savaş dönemine özgü veya o dönemde yaratılmış bir dizi kurum, yöntem ve yaklaşımın bugün halen varlığını sürdürdüğünü görmekteyiz. Bu durum aslında Soğuk Savaş'ın patlak vermesiyle ortaya çıkan iklim içinde doğan kurumların ve yaklaşımların etkinliğinin kanıtıdır. Bu kurumlardan biri de medyadır. Soğuk Savaş'ın başlangıcında ortaya çıkan bazı medya kuruluşları halen aktif durumdadır. Örneğin 1949'da Sovyet bloğuyla savaşmak için kurulan ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edilen bir radyo istasyonu olan Radio Free Europe özellikle aktifti. Nazilerle savaşmak için 1942'de  kurulan Voice of America (VOA), Soğuk Savaş sırasında odağını Sovyetler Birliği'ne kaydırmıştır.

Televizyon yayıncılığının yükselişi, Soğuk Savaş'ın ilk dönemleri olan savaş sonrası döneme denk gelmiştir. Alexander Stafford, “Soğuk Savaş Döneminde Medyanın Rolü” başlıklı makalesinde, Soğuk Savaş'ın başlangıcının medyanın devlet politikasına olan bağlılığıyla aynı zamana denk geldiğine işaret etmektedir. O dönemde medyanın yaydığı bilginin siyasallaştığını da görebiliriz. Televizyon programları için senaryonun yazılmasını ve çekimlerin yapılmasını savunma komitesi denetlenmiş, bazen ise bütün bunlar kurumun kendisi tarafından yapılmıştır (Stafford, Aleksander. The role of the Media During the Cold War, October 26, 2013).

Soğuk Savaş Nedir: Tarihsel Bir Bakış

Soğuk Savaş nedir? Başlamasına ve 44 yıl sürmesine ne sebep oldu? Soğuk Savaş tarihte hangi şekillerde anılıyor? Bu soruların cevapları doğrudan İkinci Dünya Savaşı, savaşa dahil olan ülkeler ve onların savaşı sona erdirmedeki rolleriyle ilgilidir.

Tarihin en kanlı savaşlarından biri olan İkinci Dünya Savaşı 1 Eylül 1939'da Almanya'nın Polonya'yı işgaliyle başlamıştır. Bilindiği gibi bu savaş 2 Eylül 1945'te sona ermiştir. İkinci Dünya Savaşı, o dönemde var olan 73 ülkenin 62'sini içermiştir. Savaş Avrupa, Asya, Afrika kıtalarında ve tüm dünya okyanuslarında gerçekleşmiştir.

Hitler sadece dünyanın büyük bir bölümünü değil, aynı zamanda kendi ülkesi olan Almanya'yı da neredeyse mahvetti. Savaşın sona ermesinden sonra Almanya'nın kaderi onu parçalayan müttefiklerin insafına kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı'nın sonuçları üzerine 17 Temmuz'dan 2 Ağustos 1945'e kadar üç en büyük ülke arasında Potsdam Konferansı gerçekleştirilmiştir. Potsdam Konferansı'ndan sonra işgal altındaki Almanya dört kısma ayrıldı: Kuzeybatıda İngiltere, güneybatıda Fransa, güneyde Amerika Birleşik Devletleri ve doğuda Sovyetler Birliği. Başkent Berlin, doğuda Sovyet kontrolündeki bir bölgede bulunuyordu. O da aynı şekilde dört kısma ayrıldı. Böylece savaşın sona ermesiyle dünya düzeni tamamen değişti. Kazanan ülkelerin Almanya’yı taksimiyle dünyadaki güç dengesini kökten değişmiştir. Bu parçalanma ile bölünmüş Almanya, Soğuk Savaş için büyük bir savaş alanı haline gelmiştir. Bir anlamda aslında 1939'dan 1945'e kadar süren İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, dünya siyasetindeki radikal değişiklikler, uluslararası arenada iki süper gücün, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği'nin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Soğuk Savaş'tan sonra Avrupa'da ne oldu? Savaştan sonra Churchill, Roosevelt ve Stalin, yeni bir dünya düzeni için Kırım'ın Yalta kentinde bir araya geldiler ve dünyayı kapitalist ve komünist bloklara bölmeye karar verdiler. Kapitalist bloğun askeri örgütü olarak NATO'nun ve komünist bloğun askeri örgütü olarak Varşova Paktı'nın kurulmasına karar verildi. Amerika Birleşik Devletleri darmadağın edilmiş Avrupa'yı yeniden inşa etmeyi taahhüt etti. Böylece askeri ve ekonomik açıdan yeni dünya lideri, dünya tarihini yazan ve eski dünyanın ana gücü olarak kabul edilen Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri'nin ve Avrasya ülkeleri ise SSCB`nin "boyunduruğu" altına girdi. İki süper gücün Avrupa ülkeleri üzerindeki etkisi çok belirleyiciydi.

20. yüzyılda dünyada, özellikle Avrupa'da kısa diyebileceğimiz bir ara ile iki büyük savaşın gerçekleşmesi mevcut durumu değiştirmiş ve toplumlar üzerinde derin bir etki yaratmıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı'nın dünyadaki güç dengesini tamamen değiştirdiği söylenebilir. Bu sadece dünya güçleri arasındaki bir ilişki meselesi değildi. Savaştan sonra dünyanın siyasi manzarası da tamamen değişti. Başka bir deyişle, dünya yeniden inşa edildi. Painter’e göre, İkinci Dünya Savaşı’nın uluslararası sistem ve onun üyeleri üzerindeki etkilerini anlamak, Soğuk Savaş’ın kökenini anlamak adına önemlidir. İkinci Dünya Savaşı, küresel gücün dağılımında, silah teknolojisinde, ulusal ve uluslararası politik güç dengesinde, uluslararası ekonomide ve gelişmiş ülkeler ile Üçüncü Dünya ülkeleri arasındaki ilişkilerde temel değişimleri hızlandırmıştır. Savaş zamanında alınan diplomatik ve askeri kararlar da savaş sonrası dünyanın biçimlenmesinde ve Soğuk Savaş’ın başlamasında derin bir etkiye sahip olmuştur (Painter, D.1999, s. 114).

Soğuk Savaş sırasında, güçlü bir ideolojik kutuplaşma gözlemlendiğinde, Sovyetler Birliği sosyalist ve komünist ideolojiyi savunurken, Amerika Birleşik Devletleri kapitalist ideolojiyi savundu. Türkiye bu iki kutuplu dünyadaki yerini belirlemeye çalışıyordu. Bu dönemde Türkiye, Sovyetler Birliği'nin tehditlerinden kaçarak ABD liderliğindeki Batı Bloku'na yaklaştı. Bu dönemde Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa'nın ekonomik açıdan en fakir ülkelerini desteklemeye ve geliştirmeye, aynı zamanda Sovyetlerden gelen tehdidi önlemeye çalışmaktaydı. NATO, ABD Truman Doktrini ve ikili anlaşmalar yaparak Sovyet tehdidini önlemeği amaçlıyordu.

Soğuk Savaş döneminde kutuplaşmanın gerçeğe dönüştüğünü gösteren bir diğer etken de uluslararası örgütlerin oluşturulmasıdır. Amerika Birleşik Devletleri 1949'da Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nü (NATO) kurduğunda, Sovyetler Birliği 14 Mayıs 1955'te Varşova Paktı'nı kurarak karşılık verdi. Kutuplaşmanın derinleşmesiyle birlikte, diğer ülkelerin bu iki kutuplu rejime adaptasyonu konusu acil hale geldi. Bir sonraki aşama, ekonomik ve askeri açıdan zayıf ülkelerin bu örgütlerden birine katılımıydı. Bu iki kutuplu dünyada yer alan Türkiye, jeopolitik konumu nedeniyle NATO'ya yakınlaşmıştır. Türkiye jeopolitik konumu açısından çok önemli bir ülkedir. Bu nedenle hem Sovyetler Birliği hem de ABD Türkiye'yi kazanmaya çalıştı. İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra, Sovyetler Birliği dış politikasında bazı değişiklikler yapmaya karar vermiştir. Daha önce Rusya ile Türkiye arasında "Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması" yürürlükteydi. Bu anlaşma 17 Aralık 1925'te imzalanmiştir. Bu Cumhuriyetin ülkede yeni kurulduğu dönemdi. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin hem iç hem de dış sorunlarla yüz yüze kaldığı bir dönemdi. Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün ardından Türkiye, uluslararası arenada yalnız kalmıştır. O zamanlar Sovyetler Birliği, kuruluşunun ilk aşamalarındaydı. Uluslararası arenadaki konumu nedeniyle Türkiye ile aynı durumdaydı. Diğer bir deyişle, her iki ülke de müttefik arıyordu. Bu arayışlar ülkeleri birbirine yaklaştırmıştır. Ancak İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden kısa bir süre önce, SSCB Dışişleri Bakanı Vyacheslav Molotov, Sovyetler Birliği'nin Türkiye ile ilişkilerin yönünü değiştirme kararını açıkladı. Savaşın sonuna doğru, 19 Mart 1945'te Molotov, önceki antlaşmanın 7 Kasım 1945'ten sonra geçersiz olacağını ilan etti. Türkiye ile yeni şartlarda anlaşma imzalayabileceklerini söyledi. Sovyetler Birliği'nin yeni özlemleri Türkiye'nin çıkarlarına aykırıydı ve Sovyetlerin Kars ve Ardahan'a toprak talepleri vardı. Üstelik Boğazlar'da söz sahibi olma arzularını da gizlemiyorlardı. Bu yaklaşım Türkiye'yi İngiltere ve ABD'yi içeren Batı Bloku'na, yani NATO'ya katılmaya itti. Kısaca SSCB’nin yaklaşımıyla Türkiye, NATO’yu seçmeye zorlandı ve tarafsızlığını koruyamadı. Soğuk Savaş, Türkiye'nin sosyal ve siyasi hayatını ciddi şekilde etkileyen bir faktör olarak değerlendirilmelidir. Bunun sadece Türkiye'ye değil dünyanın birçok ülkesine de uygulanabileceği unutulmamalıdır.

Soğuk Savaş'ın ilk aşamalarında, savaşan tarafların birlikte çalıştığını gösteren olaylar da olmuştur. Örneğin Ekim 1956'dan Mart 1957'ye kadar süren Süveyş Krizi`nde İngiltere ve Fransa'nın müdahale girişimleri süper güçler, ABD ve Sovyetler Birliği tarafından engellendi. Bu iki süper güç, Soğuk Savaş sırasında kurdukları dünya düzenini korumayı başardılar. Her iki tarafın çok sayıda atom bombasına sahip olması nedeniyle, herhangi bir savaş ve bu silahların kullanılması tüm dünyayı altüst edebilirdi. Bu faktör, tarafları sıcak savaştan kaçmaya mecbur etmiştir. Soğuk Savaş sırasında NATO ile Varşova Paktı arasında güç mücadelesi olmasa da nüfuz alanları için güç mücadelesi devam etti.

Ama her savaş, soğuk ya da sıcak, bir savaştır. Tarafların çelişkili konumları, birçok küresel sorunun ve çatışmanın çözümünde belirgindi. Ayrıca tarafların güvensizliği de önemli koşullardan biridir. Bu güvensizlik, savaş sırasında tarafların aldıkları pozisyonlara dayanıyordu. SSCB, ABD'yi savaşa çok geç müdahale etmekle suçladı ve kararın kasıtlı olarak ertelendiğini iddia etti. ABD, SSCB'yi zaferdeki rolünü abartmakla ve onu komünizmi yaymak için kullanmaya çalışmakla suçladı.

Hem SSCB hem de ABD Soğuk Savaş'ı başlatmakla suçlanıyor. Ama her durumda, bu savaşın galipleri SSCB ve Amerika Birleşik Devletleri oldu. Bu nedenle, İkinci Dünya Savaşı'ndan dünyayı faşizmin belasından kurtaran "kahramanlar" olarak çıkan ABD ve SSCB'nin iddialı tutumları anlaşılabilir. Her iki ülke de bu rolden en iyi şekilde yararlanmaya çalıştı. Üstelik her biri diğerinin istek ve iddialarının farkındaydı.

Yorumlar (4)
Sıla Seray 3 yıl önce
Sizi alkışlarım!!! Çox yaxşı
Terane Mahmudova 3 yıl önce
Çok teşekkür ederim!
Kayahan Sungur 3 yıl önce
Saygılarımla. Çokk güzel
Terane Mahmudova 3 yıl önce
Çok teşekkür ederim!