Çerkez Sözcüğü Nasıl Doğdu? Çerkezler, Çerkez Kavramı ve Özellikleri

Çerkez Sözcüğü Nasıl Doğdu? Çerkezler, Çerkez Kavramı ve Özellikleri


Çerkez Kavramı


Türkiye'de Çerkez diye bilinen bir kavram vardır. Caucasian olarak İngilizcede yer alan sözcüğün Kafkasya olarak Arapça okunması, oradan da Türkçeye Çerkez olarak geçmesiyle oluşmuştur. Ancak bizdeki anlamı ile batıdaki anlamı bambaşkadır.

Şöyle:

Batıda, Caucasian diye bilinen kavram, beyaz ırkın ortak adıdır. İlk beyaz insan buluntularının Kafkasya'da bulunmuş olması nedeniyle beyaz ırkın bilimsel adı Caucasian olmuştur. Oysa bizde Çerkez sözcüğü, 19. yy'dan beri "Kafkasya Göçmeni" anlamında kullanılmıştır. Kafkasyadan göçen herkes, etnik kökenine bakılmaksızın Çerkez adını almıştır.

Kafkasya'da birçok etnik köken yaşamakta. Adige/Adiga halkı, kendilerine Çerkes (z ile değil, s ile yazarlar) derler ve diğer Kafkas göçmenlerini kendilerinden ayırırlar. Bu kişiler, kendilerinin farklı bir ırktan geldiklerini ve Türk olmadıklarını söylerler. Ancak Türkiye'de Çerkez olarak adlandırılanların içinde çok sayıda etnik kökende kişi olmasına karşın, çoğu Türk kökenlidir.

Kısacası her Kafkasyalı Çerkez olmadığı gibi, Her Çerkez de Adige değildir.

Kafkasya, geçmişte Sarmatlar, İskitler, Kumanlar gibi birçok topluluğun yönetimine geçmiştir. Bu nedenle oldukça karmaşık bir yapısı vardır. Ancak İskitlerin önemli bir etnik etkisi olduğu tartışılmazdır.

 

Kabartay-Rus dostluğu 18.yüzyıl ikinci yarısına (1774'te Kabardiya ve Osetya'nın,1783'te de Kırım'ın Rusya'ya ilhak edilmesine) değin sürdü. 1774 sonrasında Osmanlı-Rus dengesi, Osmanlılar aleyhine bozuldu, onun yerini Batı-Rus dengesi aldı.Osmanlı Devleti, bu yeni denge içinde zayıf bir tampon devlet konumuma geldi. Dolayısıyla Çerkezlere gerekli yardımlarda bulunamadı.

 

KIRIM SAVAŞI VE SONRASINDAKİ ÇERKEZ SÜRGÜNÜ


1853-56 Kırım Savaşı sırasında Çerkezler, Müttefik baskısı nedeniyle Rusların tahliye ettikleri kıyı kalelerini, bu arada Novorossiysk kenti ile Taman Yarımadası'nın bir bölümünü geri aldılar. Ama Müttefikler'in savaşa son vermeleri, kendi çıkarları ile yetinmeleri sonucu, Çerkezler ve Şamil kuvvetleri, eşitsiz olarak Ruslarla baş başa kaldılar.

ÇERKEZLER OSMANLI TOPRAKLARINDA


Asıl Çerkez nüfusu ise deniz yoluyla Osmanlı topraklarına sürgün edildi. Gemilere bindirilen Çerkezler, Karadeniz'in Anadolu kıyılarındaki limanlara (Batum, Trabzon, Adapazarı (Sakarya) Ordu, Samsun, Sinop ve şimdiki Akçakoca) çıkarıldı. Bir bölümü de Burgaz, Varna ve Köstence'ye götürülerek Balkanlar'a yerleştirildi.

Göç sırasında açlık ve salgın hastalıklar yüzünden çok sayıda Çerkez öldü. Balkanlar'a yerleştirilen Çerkezler de, 1878 Berlin Antlaşması gereğince yeniden Osmanlı Asya'sı ve Afrika'sı topraklarına göç ettirildiler. Bunlar Anadolu, Kıbrıs, Suriye, Ürdün, İsrail ve Mısır gibi boş yer bulunan hemen her yere dağıtılarak yerleştirildiler. Anadolu'ya göç ettirilenler, yoğun olarak Orta ve Batı Karadeniz, Kuzeybatı, Batı, İç Batı, İç Doğu, Orta Anadolu ve Doğu Akdeniz'e, Bingöl ve Bitlis'e yerleştirildiler. Sürgün ve yerleştirme giderleri Osmanlı Hükümeti'nce karşılandı.




ÇERKEZLER HAKKINDA GENEL BİLGİ


Batı Kafkas Sıradağlarının eteklerinde ve Terk ile Kuban nehirleri yataklarına kadar uzanan bayır ve vadilerde oturan bir kavim. Çerkeslerin ne zaman Kafkasya’ya gelip yerleştikleri bilinmemektedir. Avrupa’da yaşamış vahşi kavimlerle alakaları olmadığı gibi, Asya’dan gelen Moğollarla da bir ilgileri yoktur. Kafkasya’nın en güzel ve en mükemmel kıyafetli, soylu bir milletidir. Eski zamanlardan beri Kafkasya’yı fetheden devletlere tabi olan Çerkesler büyük devlet kuramamışlardır. Ancak hiçbir milletin idaresinde kendi dil ve kültürlerini kaybetmemişlerdir.

Tarihleri boyunca Yunanlılar, Romalılar, Hun, Avar, Hazar, Kıpçak, Altınordu, Kırım ve Osmanlılar ile temasa gelen Çerkeslerin bu temaslarının bir kısmı geçiçi olurken, bir kısmı asırlarca sürmüş ve derin izler bırakmıştır. Araplar, 8. asrın ortalarında hakimiyetlerini Kafkasya’ya kadar genişlettikleri sırada Çerkesler Hazarların nüfuz sahası altında idiler. O zamana kadar Bizans’ın hakimiyeti altında kalmış olan Güney Çerkesleri Hazarlar döneminde müstakil bir idare kurmaya muvaffak olmuşlardır. Bu durum Hazarlar ile Çerkesler arasında sıkı bir dostluğa yol açmıştır. Abbasilerin çökmesi ve Orta Asya’dan gelen yeni Türk dalgalarının tazyiki altında Hazar Devletinin ortadan kalkmasından sonra Çerkes memleketi sahilleri tamamen Cenevizlilerin eline geçti. Bu devirde bilhassa esir ticareti çok gelişti. Çerkezistan’da kurulan büyük pazarlarda alınan Kıpçak ve Çerkes esirler, Venedik ve Ceneviz tüccarları tarafından Bizans’a, Mısır’a ve hatta İspanya’ya kadar götürülüp satılırdı. Nitekim bu esirlerin 14-16. asırlarda Mısır’da vücuda getirdikleri Türk ve Çerkes kölemen aile ve sülaleleri bilinmektedir. On üçüncü yüzyılın ilk yarısından itibaren Kafkasya önce Moğolların, sonra da Altınordu hanlarının hakimiyeti altına girdi. Altınordu hanlığının parçalanışı sırasında yerine kurulan Kazan, Astırhan, Kırım hanlıkları Ruslar tarafından istilaya uğrayınca, Çerkeslerle Rusların arası açıldı. Bu durum Çerkeslerin Osmanlılara yaklaşmasını sağladı.

Bilhassa Rus yayılışının hızını artırdığı Sultan Birinci Abdülhamid devrinde, Osmanlılar Çerkezistan’a hususi olarak ehemmiyet vermişlerdir. Kuban, Taman ve hatta Dağıstan ile Gürcistan’a uzayan Çarlık Rusyasına karşı Osmanlı İmparatorluğunun Asya’daki topraklarını muhafaza etmek üzere, Çerkezistan’ın bir serhad ülkesi haline getirilmesi düşünüldü. Bu niyetle Çerkesiztan’a giden Kaptan-ı Derya Gazi Hasan Paşa ile Canikli Ali Paşa verdikleri raporlarda Çerkeslerin devlete bağlanmalarının mümkün olduğu takdirde kuzeyden gelecek istilanın önüne geçileceği, bundan başka elden çıkan Kırım limanları yerine, Çerkezistan sahillerinin kullanılabileceği ileri sürülüyordu. Bu teklifleri yerinde bulan Osmanlı Devleti, Çerkeslerden icabında 80.000 kişilik bir kuvvet çıkarılabileceğini tahmin ederek, Çerkezistan’da İslamiyetin yayılmasıyla bu kıtayı Osmanlı Devletine bağlamayı faydalı gördü. Bu vazifeye de muharebelerde kazandığı tercübeleri, dindarlığı ve iyi ahlakı ile meşhur Ferah Ali Paşayı tayin etti. Ferah Ali Paşa, Çerkesler üzerinde müsait bir devir icra etmiş ve bu ülkede İslamiyetin yayılması hususunda çok büyük bir muvaffakiyet elde etmiştir. Gelencik limanını ve bilhassa, o zaman bir harabeden ibaret olan Anapa’yı tesis ederek, Çerkeslerin büyük bir kısmını devlete bağlamıştır.

Bu sırada Ruslar ise Muzdok’tan başlayıp Kuban Irmağının kuzeyinden Karadeniz’e ve Tereke Irmağının kuzeyinden Hazar Denizine uzanan müstahkem bir hat meydana getirdiler. Buna karşı gelen Kuzey Kafkas kavimleri, İmam Mansur liderliğinde ayaklandılarsa da, bir netice elde edemediler.

1828-29 Osmanlı-Rus savaşının ardından Anapa’nın Rusların eline geçmesiyle Osmanlıların Çerkeslere yaptıkları yardım kesildi. Bu durum Çerkeslerin durumunu son derece tehlikeye düşürdü. Nitekim Ruslar, Çerkesleri teslim olmaya zorlamak için dış dünya ile bağlarını ve kabileler arasındaki münasebeti kesmeye yönelik bir plan hazırladılar. Buna karşılık Dağıstan ve Çeçenistan’da öncelikle Gazi Muhammed ve ardından İmam Şamil’in liderliğinde Ruslara karşı açılan cihad hareketine Çerkesler de katıldı. Bilhassa Şeyh Şamil’in idaresi altında Ruslara karşı uzun yıllar kahramanca savaşan Çerkesler, sonunda sayıca çok fazla olan Rus askerlerine boyun eğmek zorunda kaldılar. Tarih boyunca kültür ve adetlerini koruyan Çerkesler, Rus idaresinde fazla kalamayıp, grup grup Osmanlı Devletine hicret ettiler. Çok az bir kısmı orada kaldı.

Çerkeslerden Abbasiler, Selçuklular ve sair İslam devletleri zamanında yüksek derecelere yükselenler olduğu gibi, Mısır’da “Çerakise Devleti” uzun zaman hüküm sürmüştür. Osmanlılar zamanında Devlet-i Âliyyeye nice hizmetler eden büylük devlet adamları yetişmiştir.

Çerkeslerde halk beş kısma ayrılırdı. Birincisi “peşe” veya “peşi” tabir ettikleri en büyük beyleridir. Her biri bulunduğu tarafın beyi idi. İkincisi “vavrak” tabir ettikleri ekresiya peşi beylerinin hizmetinde bulunanlardır. Bunların da diğer halk üzerinde hüküm ve nüfuzları vardı. Üçüncü sınıf “azadlılar”dan ibarettir. Bunların kendileri veya dedeleri köle iken azad edilmiş, sonra da servet kazanarak vavrak sınıfına geçmişlerdir. Dördüncü sınıf “çiftçiler” olup, bunlar beylerin arazisini ekerlerdi. Ancak bunlar diledikleri zaman çiftliği terk edip, başka bir çiftlikte çalışabilirlerdi. Kendilerine mahsus hayvan sürüleri de vardı. Beşinci sınıf ise savaşta esir alınarak köle ve cariye yapılanlardır. Bunların erkekleri kadınlarıyle evlendirilir ve bunların çocukları da köle olarak kullanılırdı.

Her Çerkes beyinin gücü taraftarlarının çokluğuna göreydi. Ruslara karşı bütün beyler birleşerek 100.000 kişilik bir ordu çıkarmışlardı. Beylerin kendi aralarında da ayrılıklar eksik olmazdı. Çerkes meclislerinde sözü geçenler soylu ve yaşlı olanlardı.

Çerkesler umumiyetle ince belli, uzun boylu olup, saçları siyah, kestane, kumral veya sarı renklidir. Hareketleri levend, yürüyüşleri kahramanvari olup, cesaretleri meşhurdur. Namus ve haysiyetlerine çok düşkün olup, iyi huy ve ahlaka sahiptirler.

Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Çerkes kabileleri arasında Şefake, Kabartay, Abaza, Bozuduk, Mamşuh, Besni, Katulay, Mamaluk ve Birtkaç adlarını zikretmektedir.

TDH

Yorumlar (0)