Türk Kültüründe Renklerin Önemi

Türk Kültüründe Renklerin Önemi

Türk kültüründe renklerin önemi çok büyüktür çünkü renklerle ruhsal ve manevi dünya arasındaki bağ çok güçlüdür. Türk kültüründe her renk ayrı bir anlam ve önem taşımaktadır.

Prof. Yaşar Çoruhlu, gaziantep, Türk kültüründe renklerin mitolojiyle ilgisinin daha çok kozmolojik tasavvurlardan kaynaklandığını; ancak zaman içinde renklerle ilgili başka konularla ilişkili hususların da ortaya çıktığını belirtir. Türklerin düşündügü kozmolojik sistemde dört ana yön tasavvuru bulunmaktaydı ve bu dört ana yönün simgeleri arasında da renkler bulunmaktaydı .

Türk Kültüründe Renklerin Önemi Tablosu

“Bu semada kuzeyin renk simgesi kara, güneyin kızıl, doğunun gök rengi mavi, batının rengiyse ak idi. Merkezin rengi yani toprağın rengiyse sarı ya da yağız (siyah) olarak anılıyordu”. Halk hikâyelerinde de, Türklerin düşündüğü kozmolojik sistemde yer bulan dört renk, diğer renklere göre daha çok işlenmiştir. Bundan dolayı burada da, bu dört anayönü simgeleyen renklerin halk hikâyelerindeki görünümüne yer verilecektir.

Türk Kültüründe Siyah/Kara Rengin Önemi 

Kara renk, inanıslarda daha çok olumsuz anlamlar ifade eder. Yaşar Çoruhlu’nun da belirttiği gibi ezeli karanlık, boşluk, tahribat, üzüntü, büyü, kötülük ya da ölümle ilgili mitlerde yer alan Tanrılar, karmaşa ortamı, şeytan ve daha pek çok şey kara renkle ifade edilmiştir. Türklerde kara renk ayrıca kuzey, siddet, güç, yoğunluk, iyiliğin karşısında olumsuzu belirtmek, 2 farklı şeyi belirtmek için de kullanılır (Çoruhlu, 183). Buna örnek olarak da Türk mitolojisinde ak ya da gök rengin Gök Tanrı’yı, kara rengin ise yer altı tanrısı Erlik’i temsil etmesi gösterilebilir. (Çoruhlu, 158). İncelenen hikâyelerde de kara renk daha çok olumsuzluğu simgelemektedir.

Örneğin “Tahir ile Zühre” (Türkmen, 1998: 219) hikâyesinde, daha önce de değinildigi gibi, Tahir, rüyasında kara köpek görmüş, sonrasında da Zühre ile buluşmaları engellenmiştir. Burada da kara rengin, kötülüğün simgesi olarak yorumlandığı görülebilmektedir. Bilindiği gibi Türk inanışlarında, rüyada kara renk görmenin olumsuz anlamları vardır. Bu hikâyede de bu inanış kendini göstermektedir. Hikâyelerde zararlı varlıklar da kara renkle ifade edilir.

Örneğin “Kirmenşah” (Alptekin, 1999: 160) hikâyesinin Erzurum varyantında, kahramanın önünde bir engel unsuru olan kara devden söz edilmektedir. Burada geçen kara devin de, daha önce de belirtildiği gibi, Erlik oldugu söylenebilir. Yine hikâyelerde, daha önce de değinildigi gibi, engel unsuru olan kişilerin, iki sevgilinin mezarında kara çalı olarak çıkıp onları engelledikleri de görülmektedir. Örnegin “Arzu ile Kamber” (Alptekin, 1984: 34) hikâyesinde yaşlı kadının kanı, Arzu ile Kamber’in mezarının arasına düşerek kara çalı olur ve ikisinin birleşmesini engeller. Hikâyelerin bir çoğunda bu motif geçmektedir. Hikâyelerde kara renkle nitelenen bu zararlı varlıklar, kötü ruhlar olarak da yorumlanabilir. Gün Han, Ak Han ve Kara Han; Türk mitolojisinin kutlu ve büyük tabiat varlıklarının ünlü sembolleridir. Kara Han yaygın olarak, kötülüğün ve yasal olmayan bir düzenin temsilcisidir (Ögel, 1998: 144).

“Türk mitolojisinde Kara Han, asil soydan gelmeyen hükümdarlara verilen bir addır” (Ögel, 1998: 104). Halk hikâyelerinde de Ak ve Kara Hanlardan söz edilmektedir. Örnegin “Tahir ile Zühre” (Türkmen, 1998: 32) hikâyesinin Tobol ve Türkistan varyantında, Zühre’nin babası Kara Han, Tahir’in babası Ak Han adı ile geçmektedir. Burada Tahir’in babasının iyi, Zühre’nin babasının da kötü olması nedeniyle, Ak ve Kara Han adlandırmalarının iyiligi ve kötülügü simgeledigi söylenebilir. Aynı sekilde, burada incelenen hikâyelerden “Yaralı Mahmut” ve “Hursit ile Mahmihri” hikâyelerinde de Kara Han geçmektedir. “Yaralı Mahmut” (Sakaoglu, 1997: 285) hikâyesinde Kara Han, kahramanın rakibidir. Bu hikâyenin bir varyantında geçen Kara Vezir de engel unsurudur. Kara Vezir, çok kıskanç ve zalim bir kisidir. Sevgililerin kavusmasını istemez (Aslan, 21). “Hursit ile Mahmihri” (Sakaoglu, 1996: 102) hikâyesinde de Kara Han, kahramanın rakibidir. Hursit’in sevgilisiyle evlenmek ister. Kara lakabıyla verilen bu rakip, hikâyenin varyantlarında “Kara Yüzbası”, “Kara Han”, “Kara Yüzbası Han”, “Karagöz Han”, “Kara Oguz” gibi isimler alır

Görüldüğü gibi bu kişilerin kara lakabıyla anılması, onların özelliklerini vermekte ve kötülüğün de simgesi olmaktadır. Kara rengin, kuvvet anlamı da vardır (Çoruhlu, 184). Hikâyelerde de kara rengin, güç sembolü olarak geçtiği görülebilmektedir. Hikâyelerde Hızır’ın kara atlı olarak görülmesi bu şekilde açıklanabilir. Çünkü Hızır’ın kara atının olağanüstü özellikleri bulunmaktadır.

“Tahir ile Zühre” (Türkmen, 1998: 238) hikâyesinde, Hızır’ın siyah bir atla gelip Tahir’i, hikâyedeki tabirle, göz açıp kapatıncaya kadar Zühre’ye kavuşturması örnek olarak verilebilir. Sonuç olarak, hikâyelerde görüldügü gibi kara renk, güç sembolü olmakla birlikte daha çok olumsuzluğu simgelemiştir. Mitolojide kara rengin Erlik’i temsil ettiği gibi, halk hikâyelerinde de kötü ruh olarak nitelenebilecek varlıkların kara renkle ifade edildiği görülmektedir.

Türk Kültüründe Beyaz Rengin Önemi

Beyaz; inanışlarda aydınlık, ışık, saflık, kutsallık simgesidir. (Çoruhlu, 190). Türklerde de beyaz; aklık, temizlik, arılık, ululuk anlamlarına gelmektedir (Çoruhlu, 191). Yaşar Çoruhlu’nun da belirttigi gibi beyaz renk, Türk mitolojisinde ve kültüründe çok yaygın yer bulan bir renktir (190). Örneğin beyaz, mavi gibi; Gök Tanrı’nın ya da Ülgen’in rengi sayılmıştır (Çoruhlu, 190). Yaratılış esnasında Ülgen’e ilham veren ruhun adı da Ak Ene’dir. Yani gök unsuruna giren seyler beyaz renkle nitelenmiştir (Çoruhlu, 190).

Yine Yakutlarda ak renk kutsallığın bir ifadesi olduğu için, “Er Sogotoh” destanında Er Sogotoh’a “Ak Oglan” denilmektedir. Çünkü o, destana göre, Tanrı tarafından yaratılmış ilk ve kutsal insandır (Ögel, 1998: 101). Hikâyelerin birçoğunda da beyaz renkle belirtilen seyler kutsallığı ifade etmektedir. Hikâyelerde dervişlerin ak sakallı olmaları ve genellikle beyaz renkli kıyafetler giymeleri de onların Tanrı ile ilişkisini, dolayısıyla da kutsallığını vurgulamaktadır. Örneğin “Tahir ile Zühre” (Türkmen, 1998: 238) hikâyesinde, Tahir rüyaya daldığında beyaz atlaslar giymiş Hızır, yukarıda da değinildiği gibi, siyah bir atla gelip Tahir’i Zühre’ye kavuşturmuştur.

Bazı hikâyelerde Hızır, siyah bir atla görülebildiği gibi; bazı hikâyelerde de beyaz atlı olarak görülebilmektedir. Hikâyelerde ak boz atlı Hızır olarak görülen Hızır’ın atının renginin ak boz olması, Hızır gibi atın da kutsallığını göstermektedir. Beyaz renk, inanışlarda ölüm ya da ölümden duyulan üzüntüyü de ifade etmektedir (Çoruhlu, 191). Hikâyelerde de ölen aşıkların mezarlarında açan beyaz renk gülün, ölümü sembolize ettiği söylenebilir. Sonuç olarak mitolojide daha çok Tanrı’nın simgesi olan beyaz renk, hikâyelerde Tanrı’yla ilişkisi bulunan derviş, Hızır gibi adlarla anılan yardımcı ruh olarak nitelenebilecek kişilerin simgesi olmuştur.

Türk Kültüründe Kırmızı Rengin Önemi#

Merkezin güneyini ifade eden bu renk, Türk kültürü ya da mitlerinde gök ve yer unsuruyla ilgili alanlarda ortaya çıkmaktadır (Çoruhlu, 186). Bu renk olumlu ve olumsuz anlamları simgelemekle birlikte, her iki anlamda da kuvvet, güç, iktidar, şiddet, yoğunluk ifade etmektedir (Çoruhlu, 186). Ayrıca kırmızı rengin aşk, gelin ve evlilikle ilgili hususları dile getirdiği de görülür (Çoruhlu, 186). Hikâyelerde, birbirine kavuşamadan ölen sevgililerin mezarlarında açan kırmızı gülün de, evlenemeden ölen sevgilinin bir simgesi oldugiğu şeklinde yorumlanabilir.

Türk Kültüründe Mavi Rengin Önemi

Mavi rengin de mitolojide ayrı bir yeri vardır. En başta mavi renk, göğün de rengi olmasından dolayı çoğu kere gök unsuruna işaret eden çeşitli ögelerin simgesidir (Çoruhlu, 188). Fuzuli Bayat’a göre, bir seyi gök rengine büründürmek veya gök sözü ile beraber söylemek, o seyi kutsal saymak, aralarında Tanrı ile ilgili bir bağ kurmak isteğinden ileri gelmeliydi . Buna göre “Oğuz Kağan” destanında, Oğuz’un yüzünün renginin gök mavisi olması, Oğuz Kağan’ın kutsallığının bir işaretidir. İncelenen halk hikâyelerinde gök renginin, “gömgök demire gark olmak” seklinde geçtigi görülmektedir. Örneğin “Kirmenşah” (Alptekin, 1999: 160), Yaralı Mahmut (Sakaoglu, 1997: 250) ve “Şah İsmail” (Sakaoğlu, 1997: 166) hikâyelerinde bu tabir görülmektedir.

“Kirmenşah” hikâyesinde, “kız, gömgök demire gark olmuş, meydan içinde er dilemiş, selva ediyordu”. ”Şah İsmail” hikâyesinde de Şah İsmail, ava çıkarken gömgök demire gark olmuştur. Burada gömgök demire gark olmak; zırhlanmak, zırh giyinmek anlamındadır (Alptekin, 1999: 331). Türk mitolojisinde demirin kutsallığı bilinmektedir. Demirin kutsallığı yanında, “gömgök” ifadesinin de demire sıfat olmasıyla olusan “gömgök demir” ifadesi oldukça mitolojiktir. İncelenen hikâyelerde de görüldügü gibi, sıradan insanlar “gömgök demir”’e bürünmemektedirler. Sadece asıl kahramanlar ve olağanüstü güce sahip kızlar bu sekilde giyinmektedirler. Bu da yukarıda da değinildigi gibi onların kutsallığını ve dolayısıyla Tanrı ile olan ilişkisini vermektedir. Türklerin inançlarında, mavinin olumsuz anlamları da vardır. Örneğin cenaze evi ve ölümle ilgili yas ifadelerinde mavi renk kullanılır (Çoruhlu, 189).

“Ercişli Emrah ile Selvihan” (Alptekin, 1997: 318) hikâyesinde de bu inanış görülebilmektedir. Hikâyede hak asığı olan Emrah’ın içtiği zehir, mavi bir duman olarak ağzından çıkar. Zehiri içen Emrah’ın ölmesi gerekmektedir. Fakat ölüme sebep olacak zehir, Emrah’ın ağzından mavi bir duman şeklinde çıkmıştır. Yani burada geçen mavi dumanın ölüm olduğu söylenebilir. Sonuç olarak, burada da görüldügiğü gibi, mitolojide anlam bulan renklerin görünümleri halk hikâyelerine de yansımıştır. Yani mitolojide, genellikle siyah rengin olumsuz; beyaz, mavi ve kırmızı renklerinin ise olumlu anlamlarının olması, incelenen hikâyelerde de karşılık bulmuştur.


Emine Aydoğan

  • Kaynaklar
  • ÖGEL, Bahaeddin
  • 1998 Türk Mitolojisi I, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
  • 2002 Türk Mitolojisi II, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
  • ÇORUHLU, Yasar
  • 2002 Türk Mitolojisinin Ana Hatları, stanbul: Kabalcı Yayınları.
  • SAKAOGLU, Saim ve Ali Duymaz
  • 1996 Hursit ile Mahmihri. Ankara: Kültür Bakanlıgı Yayınevi.
  • SAKAOGLU, Saim ve bask.
  • 1997 Meddah Behçet Mahir’in Bütün Hikâyeleri I, Ankara: AKM
  • Baskanlıgı Yayınları.
  • 1999 Meddah Behçet Mahir’in Bütün Hikâyeleri II, Ankara: AKM
  • Baskanlıgı Yayınları.
  • KAYA, Dogan
  • 1993 Mahmut ile Nigar Hikâyesi Üzerine Karsılastırma. Ankara:
  • Kültür Bakanlıgı.
  • KAYA, Dogan ve M. Sabri Koz

Yorumlar (0)