Nasreddin Hoca - Doç. Dr. Haluk Berkmen

Nasreddin Hoca


Nasreddin Hoca - Doç. Dr. Haluk Berkmen



Anadolu bilgelerinden olan Nasreddin Hoca (1208 – 1284) Sivrihisar’a bağlı Hortu köyünde doğdu. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun'dur. Kendi de Hortu’da imamlık yapmıştır. Ortalama halk insanı tarafından bilinen ve zevkle aktarılan birçok fıkrasında, Hoca hem insanların egolarını hem de kendi egosunu alaya almıştır. Fıkralarında halka aktarılan dersler ve mantık oyunları vardır. Birçok olayı farklı bir açıdan görüp değerlendirerek insanların kendilerini sorgulamalarını sağlamıştır. Bir Sufi olan Hoca, olaylara seyirci kalmamış, katılmıştır. Herkesin kabul ettiği varsayımları güldürerek sorgulamıştır. İşte size Nasreddin Hoca fıkralarından birkaç örnek:

Hocanın yaşadığı dönemde Timur Anadolu’yu işgal etmişti ve Anadolu kasabalarındaki bilge kişilerle görüşmeyi âdet edinmişti. Nasreddin Hoca’nın kasabasına uğradığında bir bilge kişinin bulunup getirilmesini emretti. Civardaki en bilge kişi olarak Timur’un huzuruna Nasreddin Hoca çıkarıldı. Nasreddin Hoca’yı kabul eden Timur birçok değerli taşla süslenmiş pahalı bir kaftan giymişti. Timur Hoca’ya şu soruyu yöneltti: “Söyle bakalım hoca benim değerim nedir?”. Hoca hiç tereddüt etmeden “500 altın padişahım” dedi. “Neee” diye haykırdı Timur, “sadece şu kaftanım 500 altın eder”. Hoca “Ben de onu kastetmiştim” diye yanıtladı.

Bu fıkrada insan değerinin servetle ve kıyafetle ölçülemeyeceği, manevi bir kavram olan ‘değer’ sözünün anlamı üzerinde düşünmek gerektiği vurgulanıyor. ‘Değer’ kavramı bir nesnenin veya kişinin önemini belirten soyut (manevi) bir kavram olduğunu bildiği halde, Hoca bu kavramın para ile ölçülen maddi yönünden söz ederek, insanların maddiyata verdikleri önemle alay etmiştir.

Bir sıcak yaz günü Hoca bir karpuz bostanının kenarında, bir ceviz ağacının gölgesinde serinlemekteydi. İçinden şöyle düşündü: “Allah’ım, ne diye şu koskoca karpuzları bodur bir bitkide büyütüyorsun? Şu görkemli ceviz ağacında büyümeleri daha uygun olmaz mıydı?” Tam o sırada bir ceviz, ağacın dalından kopup Hoca’nın başına düşmüş. Başını acıyla ovan Hoca: “Allah’ım sen her şeyin en iyisini bilirsin. Ya başıma küçük bir ceviz yerine koskoca bir karpuz düşseydi benim halim nice olurdu?” demiştir.

Bu fıkrada, doğada her oluşumun ve var olanın bir nedene bağlı olarak geliştiği ve insanların kendi dar bakış açılarıyla doğayı yorumladıklarında nasıl da hataya düştükleri vurgulanıyor.

Hocanın köyünü ziyaret eden bir kişi, bilge olduğunu duyduğu Hoca’ya şu soruyu sormuş: “Hoca söyle bakalım, insanlar daha ne kadar zaman bu dünyada var olmaya devam edecekler?”. Hoca “Cennet ve cehennem dolana kadar” diye yanıtlamış.

Bu fıkrada cenneti ve cehennemi dolabilen odalar gibi düşünerek, manevi ve soyut olan cennet ve cehennem kavramlarını somuta indirgemiş, insanların soyut kavramlar üzerinde düşünmelerini istemiştir.

Bizler, Nasreddin Hoca fıkralarına güldüğümüzde, aslında varsayımlarımızın nasıl da hatalı olduklarını fark ederek kendimize gülüyoruz. Gülmek, bir bilinç sıçraması ve uyanarak utanmaktır. Fıkralar önyargılarımızı sorgulamamıza yardım ettikleri için, bizlere birer uyarı ve bilgelik dersleridirler. Tüm dünya dillerine çevrilmiş olan Nasreddin Hoca fıkralarının bu derece sevilerek okunması ve nesilden nesile aktarılması, bu özelliklerinden dolayıdır.

 

Yorumlar (0)