Türk diline ferman: KARAMANOĞLU MEHMED BEY - Ali Alper ÇETİN

Türk diline ferman: KARAMANOĞLU MEHMED BEY

Ali Alper ÇETİN

Anadolu’yu ileri fikirleri ve düşünceleriyle, eserleri ve sanatlarıyla aydınlatanlar arasında onüçüncü yüzyılda Türkçeyi resmî dil olarak ferman eden, Anadolu’da Türk birliğinin koruyucusu Karamanoğlu Mehmed Bey’i saymak gerek…

Malazgirt Zaferi’nden sonra, Anadolu’da yepyeni bir devlet kuran Selçuklu Türkleri, Ortaasya’dan birlikte geldikleri Oğuz Boylarını, bölge bölge Anadolu’ya yerleştirmişler, Anadolu’nun kısa sürede Türkleşmesini sağlamışlardı. Bunlar arasında, onüçüncü yüzyılın başlarında Mersin (İçel) bölgesinde Uç beyi olarak yerleştirilen Salur Türk oymağı da vardı. Salur oymağını Nûre Sofî oğlu Kerimüddin Karaman idare ediyor, bu yüzden bu oymağa Karamanlılar deniyordu. Kerimüddin Karaman, Karamanlıların ikinci beyiydi.

Öteki Türk oymakları gibi, Karamanlılar da dilleri ve törelerine sıkı sıkıya bağlıydı. İslam dinin etkisiyle Selçuklu Devletinin benimsediği resmî dil Arapça, edebi dil ise Farsça idi. Halk ise öz dili olan Türkçeyi kullanıyordu. Karamanlılar Arapça ve Farsçaya karşı, Türkçenin savunucusu ve koruyucusu olmuşlar, bu fikir ayrılığı yüzünden sık sık Selçuklu Devleti ile çatışmışlardı.

Onüçüncü yüzyılın ortalarında Selçuklu Devleti, dış etkenler, özellikle Moğol akınları yüzünden güçsüz kalmış, Selçuklu tahtı, Anadolu’da kökleşen Türk birliğini koruyamaz olmuş, saray taht kavgalarıyla bir bunalım içine düşmüştü. O günlerde, Toros dağlarının eteklerindeki Türkmenleri bir idare altında toplayarak, Ermenek, Mut ve Silifke’yi ellerinde bulunduran Karamanlılar, Karamanoğlu Mehmed Bey’in başa geçmesiyle yeniden güçlenmişlerdi. Lârende adıyla tanınan Karaman şehrini de ele geçirmişlerdi. Mehmed Bey askerî ve idarî yönden bilgili bir devlet adamı idi. Bilim adamlarını etrafına toplar ve onlara çok önem verirdi. (Karamanoğlu) adıyla müstakil bir devlet kurmuşlardı.

Karamanoğlu Mehmet Bey, bununla yetinmek istemiyor, Selçuklu tahtını meşru yollardan elde ederek, Anadolu’yu tek bir idare altında toplamayı, Türk birliğini yeniden kurmayı tasarlıyordu. Bu düşüncedeyken 1277 yılında eline bir fırsat geçti. Selçuklu Sultanı Üçüncü Gıyâseddin Keyhüsrev, Mısır Kölemenleri ile savaşmak üzere başkent Konya’dan ayrılmış, ordusu ile birlikte Güney-doğu’ya hareket etmişti. Konya Sarayı bomboştu. Bir emir, vekil olarak oturuyordu.

 

 

Karamanoğlu bu fırsatı değerlenmekte gecikmedi. Kendisinin Sultan II. İzzeddin Keykâvus’un oğlu olduğunu iddia eden Cimri (Alâeddîn Siyavuş) adlı bir adam yıllardan beri Türkmenler arasında dolaşır dururdu. (*Bazı kaynaklar ve araştırmacılar Cimri’nin Selçuklardan olmadığını, düzmece bir Şehzade olduğunu ileri sürer vb). Onu buldurdu. Ordusunun başına geçerek 15 Mayıs 1277 günü Konya üzerine yürüdü. Konyalılara şu haberi iletti:

--Sultan İzzeddin’in oğlu Siyavuş benimle birliktir. Babasının tahtına oturacak ve idareyi eline alacaktır. Zorluk gösterilmeden kapılar açılsın…

Haber ulaştığı halde Konya kapıları bu uydurma (bazı araştırmacılara göre) Şehzade’ye açılmadı. Bunun üzerine Mehmed Bey savaşla Konya’yı almış, Cimri (Alâeddîn Siyavuş) Selçuklu tahtına oturmuştu. Aslında Cimri bir semboldü, Vezir olmuştu fakat tüm idare Mehmed Bey elindeydi.

Karamanoğlu Mehmed Bey, saray törelerine yeni sultan adına para bastırıp, hutbe okuttuktan sonra o gün ilk iş olarak şu fermanı çıkartarak davullar döğdürttü:

( BU GÜNDEN SONRA, DÎVÂNDA, DERGÂHTA, BARİGÂHTA, MECLİSTE, MEYDANDA, TÜRKÇEDEN BAŞKA DİL KULLANILMAYACAKTIR…)

Ferman dalga dalga, şehirlerden kasabalara, kasabalardan köylere, köylerden göçebe çadırlarına kadar yayılıyor, aslında Türkçeden başka dili anlamayan Anadolu Türkleri, o güne dek, özellikle büyük şehirlerdeki okumuşların hor gördüğü öz dillerinin bayramını yapıyordu. Türkçe bu fermanla, resmen devlet dili ilân edilmişti. Karamanoğlu Mehmed Bey, Siyasi ve askeri bir zafer değil aynı zamanda kültürel bir zafer kazanmıştı.

Karamanoğlu Mehmed Bey, “Dili olmayanın yolu da olmaz” toplumların hayatında dilin çok önemli bir unsur olduğunu biliyordu. Onun için de “Birlikte yaşamanın ilk şartı dil birliğidir” dedi. Bu birliği gerçekleştirmek için Toros Dağlarında yaşayan Türkmen boylarını etrafında toplayarak düzenli bir ordu kurmuştu. Mehmed Bey her ne kadar, Selçuklu tahtına Cimri’yi oturtması, kendisinin bu tahta vâris olması çok sürmemişse de, olay Anadolu’da yeni uyanışın kaynağı olmuş. Türk dilinin Anadolu’da ki durumunu güçlendirmiş, Türklük şuuru aydınlık kafalardaki taze bir ülküyle tutuşturmuştur. (Mehmed Bey, sonraları Moğol baskınlarına karşı eskiden karşı koyarken iki kardeşi ile birlikte şehit düşmüştür.)

Karamanoğlu Mehmed Bey’in açtığı çığır, Türk dilinin meşalesi, kısa sürede şavklarıyla Anadolu’yu aydınlatmaya başlamış, başta Yunus Emre, Âşık Paşa, Gülşehri gibi tanınmış Türk ozanları şiirlerini özbeöz kendi dilleriyle söylemiş, Türkçe yazmıştır.

Karamanoğulları, Türkçeyi resmî dil olarak kullanan Anadolu'daki ilk Türk beyliğidir. Siyasi bir olay biçiminde gelişen Karamanoğlu Mehmed Bey ayaklanması aslında Türk kültür tarihinin önemli bir dönemi olmuş, onun çektiği bayrakla Türk dili, bir kez daha varlığını duyurmuştur. Bugün Karaman’da onun büstünü taşıyan anıtın üzerinde iri harflerle fermanı yazılıdır:

(Bugünden sonra, dîvânda, dergâhta, barigâhta, mecliste, meydanda, Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır)

Ferman altında bir tarih: 15 Mayıs 1277

Karaman her yıl, Türkçenin resmî dil oluşunun yıldönümleri törenle kutlanır. Dil Bayramı yapılır. Bu törenlerde Karamanoğlu Mehmed Bey’in tarihi kişiliği üzerinde de durularak, onun Türk kültür tarihindeki seçkin yeri belirtilir. Yunus’tan, Karacaoğlan’dan şiirler okunur.

Karamanoğlu Mehmed Bey, aydınlık Anadolu’nun unutamayacağımız bir güneşidir.

Makalemi Yusuf Yanç’a ait “Karamanoğlu Mehmet Bey’i Arıyorum” adlı güzel bir şiirle noktalıyorum:

Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı;

‘Bu günden sonra, dîvânda, dergâhta, bargâhta, mecliste,
meydanda Türkçe’den başka dil konuşulmaya’ diye,

Hatırlayanınız var mı?
Dolanın yurdun dört bir yanını,

Çarşıyı, pazarı, köyü, şehiri,
Fermana uyanınız var mı?

Nutkum tutuldu, şaşırdım, merak ettim,
Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?

Tanıtımın demo, sunucunun spiker,
Gösteri adamının showmen, radyo sunucusunun diskjokey,
Hanım ağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı?

Dükkanın store, bakkalın market, torbasının poşet,
Mağazanın süper, hiper, gros market,
Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı?

İlan tahtasının bilboard, sayı tabelasının skorboard,
Bilgi alışının brifing, bildirgenin deklarasyon,
Merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?

Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
Beldelerin girişinde welcome,
Çıkışında goodbye okuyanınız var mı?

Korumanın, muhafızın body guard,
Sanat ve meslek pirlerinin duayen,
İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı?

Sekinin, alanın platform, merkezin center,
Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final,
Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?

İş hanımızı plaza, bedestenimizi galeria,
Sergi yerlerimizi center room, show room,
Büyük şehirlerimizi mega kent diye gezeniniz var mı?

Yol üstü lokantamızın fast food,
Yemek çeşitlerimizin menü,
Hesabını adisyon diye ödeyeniniz var mı?

İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks,
Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre,
Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?

Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik,
Vurguncunun spekülatör, eşkiyanın mafya,
Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmaya sponsorluk diyeniniz var mı?

Mesireyi, kır gezisini picnic,
Bilgisayarı computer, hava yastığını air bag,
Eh pek olasıcalar, oluru, pekalayı okey diye konuşanınız var mı?

Çarpıcı, önemli haberler flash haber,
Yaşa, varol sevinçleri oley oley,
Yıldızları star diye seyredeniniz var mı?

Vırvırık dağının tepesindeki köyde,
Cafe shop levhasının altında,
Acının da acısı kahve içeniniz var mı?

Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
Özün el diline özendiğine içiniz yananınız var mı?

Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk,
Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik,
Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?

Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı…
Hayal meyal hatırlayıp da, sahip çıkanınız var mı?

Ali Alper ÇETİN
Araştırmacı
[email protected]

Kaynakça:

Dili olmayanın yolu da olmaz- Dr. Halil Atılgan makalesi www.cukurovader.org.tr
Dil Bayramı Kutlanırken Karamanoğlu Mehmed Bey’den Karacaoğlan’a Çukurova Lobisi Dergisi Eylül-Ekim 2009 Sayı: 10-11
Önder Mehmet, Anadolu’yu Aydınlatanlar. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, 1998 Ankara
Şiir-Dil Bayramı/Karamanoğlu Mehmed Bey’i Arıyorum-Yusuf Yanç

* Dipçe: Bazı kaynaklar (tarihçi), güvenilir bulunmadığı için dikkate alınmamıştır.

Yorumlar (0)