Güdül Yazıtları Servet Somuncuoğlu-Cengiz  SALTAOĞLU / Söyleşi
Güdül Yazıtları Servet Somuncuoğlu-Cengiz  SALTAOĞLU/ Ankara-Güdül Kaya Resimleri

Söyleşi: Yaşar Keskin

1) Söyleşimize başlamadan önce okuyucularımız için bize kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?

1965, Amasya doğumluyum. Antalya Kemer Devlet Hastanesi Acil Polikliniğinde doktor olarak çalışıyorum.

2) Ankara-Güdül Kaya Resimleri, Yazıtları ve Servet SOMUNCUOĞLU ile ilk tanışmanızla başlayabilir miyiz?

Bir diğeri de ''Damgaların Göçü'' adlı belgesel çekimlerine katılım aşamanız nasıl oldu?

Servet Bey’le ilk tanışmamız 2006 yılında bir rastlantı sonucu oldu. Bu tarihten önce de Eski Türkçe ve Eski Türk oyma (runik) yazıtları üzerinde kendi kendime öğrenim çalışmalarım vardı. Konuyla ilgili önde gelen yerli, yabancı bilimsel kaynakların çoğunu edinmiştim. Eski ve Orta Türkçenin sözvarlığını araştırıyordum. Asya’daki bilinen yazıtlarımızın bir bölümünü incelemiştim. Okuma kuralları ve yöntemlerini belli bir ölçüde biliyordum. Birgün Yeniçağ gazetesinde, Aslan Bulut’un bir köşe yazısında, TRT televizyonunda yapımcı-yönetmen ve araştırmacı Servet Somuncuoğlu’nun, Türkiye’deki bir araştırmasında Ordu’nun Mesudiye ilçesi Esatlı köyündeki bir kaya resimleri alanında Göktük harfleriyle yazılı kısa bir yazıt bulmuş olduğunu ve bir akademisyenin yazıt üzerinde çalışmakta olduğunu ancak henüz okunamamış bulunduğunu okudum. Daha öncesinde Somuncuoğlu’nun adını hiç duymamıştım. Alışılmadık bir haberdi, çok şaşırmış ve heyecanlanmıştım. Acaba yazıtla ilgili ek bilgi ya da belki bir fotoğraf bulur muyum umuduyla hemen Genelağı taradım. Şansımdan, Servet Bey, yazıtın fotoğrafını kendisinin başka birçok fotoğrafçılık çalışmalarıyla birlikte bir ağyerine koymuş. Oradan hemen satın alıp indirdim. İnanılır gibi değildi, gerçekten de Eski Türk oyma yazısıyla yazılmıştı. Hemen bir okuma denemesi yaptım. Acaba bunu Servet Bey’e nasıl göstersem diye düşünürken, aklıma, yazıtla ilgili bir ağyeri yapıp adresini de ona göndermek geldi. Öyle yaptım ve böylece tanışmış olduk. Okuma önerisine çok sevindi. Yazıtı bulduğundan beri neredeyse bir yıldır okunmasını beklediğini ama o ana dek henüz başka bir okuma önerisi gelmemiş olduğunu söyledi. Servet Bey’le tanışıncaya dek kaya resimleri konusundan pek bir haberim ve bilgim yoktu. Daha doğrusu, ilgi alanımda değildi. Onunla birlikte, Eski Türklerin bir kaya resimleri geleneği olduğunu ve kaya resmi alanlarının çoğunda da oyma yazıtlar bulunduğunu öğrenmiş oldum. Asya’daki araştırma gezilerinde birçok kaya resmi alanında çalışmış ve oyma yazıtlar fotoğraflamıştı. Daha da ilginci ve önemlisi, benzerlerini Anadolu’da da bulmuştu. Onunla tanışmamızdan bir yıl denli sonra bana Ankara Güdül Salihler köyü çevresindeki bir kaya resmi alanında bulmuş olduğu iki oyma (runik) yazıtın fotoğraflarını gönderip bir bakmamı rica etti. Şaşkınlığım ve heyecanım sürüyordu. Okuma önerilerimi kendisine ilettim. Bana, iki yazıtı da altı ay önce yurtiçi ve yurtdışında birkaç uzmana göndermiş olduğunu ama bir sonuç gelmemiş olduğunu anlattı. Söylediğine göre, Rusya’dan, alanın önde gelen uzmanlarından biri olan Dmitri Vasilyev yazıtların Türk oyma yazısıyla yazılı olduğunu doğrulamış fakat bir okuma önerisinde bulunmamış. Servet Bey Ankara Güdül’deki kaya resmi alanlarıyla ilgili bir belgesel hazırlığı içindeydi ve oradaki Eski Türk oyma yazıtlarından hiç olmazsa bir iki tanesini okuma önerileriyle birlikte belgeselde vermek istiyordu. Böylece, görüş ve savlarının daha somut bir temele oturacağını düşünüyordu. Başvurmuş olduğu çevrelerden benimkilerden başka okuma önerisi yoktu, ayrıca, benim okuma önerilerime bir karşıçıkış da yoktu. O yüzden, Ankara Güdül’de çekeceği “Damgaların Göçü” belgeseline yazıtlar konusunda danışman olarak katılmamı istedi.

3) Yazıtlarla ilgili söyleşimize başlamadan önce Yazıt nedir?

Biz nelere Yazıt terimini kullanıyoruz?

Bu zorunlu değil ama “yazıt” deyince, akla ilk önce “eskilik” geliyor. Bu bağlamda genellikle, çoktan unutulmuş ya da artık kullanılmayan, belki bilinen, belki de bilin(e)meyen bir yazıyla, abeceyle çoğunlukla taş, kaya gibi zamanın aşındırmasına dayanıklı gereçler ya da anıtsal yapı ve nesneler üzerine yazılmış, kazınmış, çiziktirilmiş, herhangi bir içerikteki her türlü yazı. Tek tek harfler ya da yazı imleri olabileceği gibi, çok kısa ya da uzun satırlar, hatta büyük oylumlu metinler de olabilir. Tek bir kişi adı ya da “Ben falanca, bunu ben yazdım.” gibi pek bir anlam taşımayan metinlerden, Orhun Yazıtları gibi, tarihin belli bir dönemine ışık tutabilen, bir ulusun en değerli tarihsel-kültürel varlıklarından biri olabilecek görkemli metinlere dek, her türlü içerikte olabilir. İçeriği ne olursa olsun, en anlamsız yazıtlar bile, hele de çok eskiyseler ve hatta henüz okunamamış dahi olsalar, birer belgedir. “Önemsiz” bir yazıt yoktur diye düşünüyorum.

4) Yazıt okuma ilginiz, onlarla olan bağınız nasıl başladı?

Eski Türkçe ve Eski Türk yazısı, yazıtları orta öğrenim dönemimden beri hep ilgimi çeken ve ilgilendiğim bir konu olmuştur. Ciddi olarak ilgilenmeye ve üzerinde çalışmaya ise, hekimlik mesleğine girdikten sonraki yıllarda çok sevdiğim bir yan uğraşı alanı olarak başladım. Zamanla bilgi birikimim artınca, konuya daha derinlemesine girmeye karar verdim. Sonra karşıma Servet Somuncuoğlu ve Anadolu Eski Türk oyma yazıtları çıktı ve bu uğraşı bugün de süregiden çalışmalarıma dek geldi.

5) 2014 yılının Ağustos ayında Genç Araştırmacılar tarafından yeni bulunan Karkın Yatağı, Çığlık Tepe ve Servetinkaya alanları söz konusu, siz de buralarda araştırma yaptınız.

Yazıtlar açısından bu bölgeler hakkındaki durum nedir?

Ankara Güdül Salihler köyünden Cemil Söylemezoğlu’nun göstermesiyle Genç Araştırmacılar topluluğunun yeni tanımlamış olduğu bu üç alanda da kaya resimleriyle birlikte, çoğunluğu Servetinkaya’da olmak üzere, oyma yazıtlar var. Bunların bir bölümü Orhun-Yenisey öznitelikliyken, bir bölümü de Batı Türk oyma yazısıyla yazılı, çoğunluğu kısa olan yazıtlar. Bir bölümüne Oğuz damgaları da eşlik ediyor. Buralarda Türk oyma yazısının her iki ana değişkesinin bir arada bulunuyor olması önemli. Bu durum hem Batı Türk oyma yazısının daha iyi anlaşılabilmesi hem de onunla ilgili kuşku ve belirsizlik duygularının giderilebilmesi bakımından yararlı ve etkili olacaktır.

6) Ankara-Güdül Kaya Resimleri alanında sizin tespit ettiğiniz kaç yazıt var?

Ellinin üzerinde olduğunu söyleyebilirim.

7) Ankara-Güdül Kaya Resimleri alanındaki yazıtlarda neler yazıyor, bu yazıtlar bize neler anlatmak istiyor?

Yazıtların konu bakımından genel özellikleri nelerdir, anlatabilir misiniz?

Ankara Güdül kaya resimleri alanındaki yazıtlar, yine öteki Türk kaya resmi alanlarının hepsinde de olduğu gibi, genel olarak adak-dilek yazıtları ve av yakarışları. Türk kaya resmi alanları geçmişte Türk Tengri dinince kutsal ziyaret yerleri olmuş olduğundan, buralardaki yazıtlar da genel olarak yakarış metinleri. Bunu, günümüzde insanların benzer amaçlarla türbe vb. kutsal sayılan yerleri ziyaret edişleri gibi düşünebiliriz. Gelenek aynı gelenek, yalnızca zaman içerisinde, bağlı olunan din değiştirilmiş. Fakat eskilerin kültürel açıdan daha ileri oldukları bir nokta var ki o da, geriye yazıtlar bırakmışlar.

8) Buradaki yazıtlar, kaya resimleri gibi birkaç ayrı biçimde kazınmış.

Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Yukarıda söylediğim gibi, Türk oyma yazısının birkaç ayrı değişkesi sözkonusu. Yani, ayrı Türk toplulukları ve onların biraz ayrı yazı gelenekleri.

9) Siz okuma çalışmalarınızı nasıl yapıyorsunuz, nasıl bir süreç sonucunda çıkıyor okuma önerileri?

Yazıt okumanın temel kurallarından anlatabilir misiniz?

Türk yazıtlarını okumak isteyen genç arkadaşlarımıza bu konu üzerindeki önerileriniz neler olabilir?

Öncelikle, olanaklıysa, yazıtı yerinde görüp inceleyip ayrıntılı fotoğraflarını çekiyorum. İlke olarak hiçbir zaman başka kişilerin yazıt çizimlerini okuma çalışması için temel almam. Genç araştırmacılara en başta gelen önerim budur. Bir yazıtı kesinlikle önce kendi gözünüzle görün, dokunun, el sürün, taşı okşayın. (Çok) iyi bir fotoğraf makinesiyle ve “iyi ışık altında”, çok seçik bir biçimde ve ayrıntısıyla fotoğraflamaya çalışın. Daha sonra bilgisayar başında yapılacak okuma ve çözümleme çalışmasında bu çok önemli olacaktır. Uzman olsun ya da olmasın, başkalarının çalışmalarından yararlanın ancak bilimsel kabul edilebilirlik dışında, bütünüyle onlara bağlı kalmayın, kendi görüşünüzü ve ürününüzü oluşturun. Bu, bir yazıtın her kişiye göre ayrı bir okunuşunun olacağı anlamına gelmez. Tam tersine, bir yazıtın bir okunuşu vardır. Yoksa onu yazmış olan, kimseye hiçbir şey anlatamamış olurdu ki böyle bir şeyi amaçlamış olacağını hiç sanmam. Köküne bakarsanız, bir yazıt eğer çok ayrı biçimlerde “okunuyorsa”, gerçekte o okunamamış demektir. “Kendi görüşünüz” derken, “doğruya en yakın olmaktan” söz ediyorum.

Türk oyma yazısı birebir Eski Türkçe ve onun ses yapısı için özel olarak tasarlanmış özgün-ulusal bir yazıdır. (Dinsel nedenlerle ne yazık ki) Orta Türkçe döneminin hemen başlarında kullanımı bütünüyle bırakılmış olduğundan, dilin sonraki dönemlerine göre bir uyarlanma da geçirmemiştir. Bu nedenle, Türk oyma yazıtlarını çalışmak ve okumak isteyen genç arkadaşlar öncelikle Eski Türkçeyi, dilbilgisi ve sözvarlığı olarak iyi bilmek zorundadırlar. Sözvarlığı konusu özellikle önemli. İki ana kaynak, Orhun Yazıtları ve Yenisey mezartaşı yazıtları doğal olarak Eski Türkçenin bütün sözvarlığını içeremez. Kaya resmi alanlarındaki oyma yazıtlar konu ve içerik açısından daha ayırtlı olduklarından daha geniş bir sözvarlığı araştırması gerektiriyor. Eski Türkçenin ulaşılabilecek bütün sözvarlığı henüz tek bir temel sözlükte toplanabilmiş değil. Var olan birkaç ana kaynak da bu açıdan yeterli değil. Yani, gereç henüz bir hayli dağınık. Bakıyorsunuz, (diyelim ki) Almanlar, derlemlerindeki daha önce bilinmeyen yeni bir Eski Uygur metnini, yazmasını, arkasında sözvarlığıyla birlikte yayımlıyorlar. Sözlükçesinde, başka hiçbir yerde bulamayacağınız yeni birkaç Eski Türkçe sözcük. Yani, çok geniş bir kaynak taraması zorunlu. Macarcaya geçmiş Batı Eski Türkçesi sözcüklerin bir dizininden tutun da Tuna Bulgar yazıtlarının çok dar sözvarlığına ve karşılaştırmalı olarak Orta Türkçe dönemi kaynaklarına dek (örn. Divânü Lügâti’t Türk, İdil Bulgar mezartaşı yazıtları, vb.). Yine karşılaştırmalı olarak, günümüz Türk dillerinin sözvarlığını da unutmamak gerek. Özellikle de, Tuvaca, Hakasça, Halaçça, Çuvaşça, Yakutça, Dolganca, vb. gibi, sözlüklerinde, hiçbir eski kaynakta bulunamayabilecek en eski ve unutulmuş Türkçe sözcükleri hala saklayan Türk dillerini. Son olarak, Altay dillerinin karşılaştırmalı sözvarlığını ortaya koyan araştırma ve yayımların da bir başka ve çok önemli kaynak olarak dikkatle incelenmesi ve bunlardan kesinlikle yararlanılması gerektiğini de ayrıca belirtmek isterim.

10) Ankara-Güdül Kaya Resimleri alanında oldukça karışık yazıtlar da var.

Peki, bu yazıtların okumasını ve çözümünü nasıl yapıyorsunuz?

Bu tür karışık yazıtlar üzerinde çalışma yapmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?

Karışık, daha doğrusu, karmaşık yazıtlar temel olarak “birleşik yazım” uygulayımının kullanılmış olduğu oyma yazıtlar. Bunların, Türklerce oyma yazının bırakılmasıyla birlikte unutulmuş, daha doğrusu, dinsel nedenlerle “çöpe atılmış”, gelişik bir yazı sanatının ürünleri olduğunu düşünüyorum. Çok üzücü ama dedelerinin yüzlerce yılda işleyip geliştirmiş ve kanımca daha çok Tanrı’ya yönelik dilekçelerinde kullanmış oldukları eşsiz bir yazı sanatını sonraki Türkler, din değiştirince, unutulmanın karanlığına umursamazca fırlatıp atmışlar. Onların torunlarından biri olarak bu vefasızlıktan yakınıcıyım.

Sözkonusu karmaşık yazıtların okunması, kökünde yalın yazıtlarınkinden pek de ayırtlı değil. Bu daha çok, zamanla oluşan bir birikim gerektiriyor. Türk oyma yazısının yazım ve okuma kurallarını (ve Eski Türkçeyi) iyi bilen herkes, üzerinde çalışarak zamanla kendini bu konuda geliştirebilir diye düşünüyorum.

11) Bir de yazıtlara eşlik eden Kaya Resimleri ve Damgalar var.

Bu Kaya Resimleri ve Damgalar yazıtların okunmasıyla ilgili bize bir ipucu veriyor mu?

Yazıtlara eşlik eden kaya resimleri onların içeriğiyle ilgili ipuçları verebilir elbette. Örneğin, yazıta eşlik eden bir av sahnesi yazıtın büyük olasılıkla bir av yakarışı olduğunu düşündürebilir. Fakat geyik, keçi, at gibi hayvan çizimleri adak hayvanlarının resimleri de olabilir. İçeriğin ne olduğu ancak yazıtın okunmasıyla anlaşılabilir elbette. Eşlik eden damgalar doğal olarak yazıtların olası dil özellikleriyle ilgili ipuçları sağlar. Örneğin, eşlik eden bir Oğuz damgası uğraşılan yazıtın dilinin “Eski” Oğuz Türkçesi olduğu yönünde açık bir ipucu olabilir. Bu durumda, örn. Kâşgarlı Mahmûd’un Divânü Lugâti’t-Türk’teki, (her ne denli “Orta Türkçe” dönemine ait olsalar da,) Oğuz lehçesine ilişkin gözlem ve saptamaları anlamlı olmaya başlayabilir.

12) Ankara-Güdül Kaya Resimleri alanlarında bulunan yazıtların benzerlerine denk gelmek mümkün mü?

Mümkünse yine bu alanlarla nerelerde karşılaşıyoruz?

Ankara Güdül yazıtlarının benzerleri Anadolu’nun başka yerlerinde de var. En yoğun olarak Ordu’nun Mesudiye ilçesi Esatlı köyündeki kaya resimleri alanında bulunuyor (ellinin üzerinde, çok büyük bölümü Batı Türk oyma yazısıyla, Oğuz-Kıpçak dilli), Kars’da, Erzincan’da, Erzurum Karayazı Cunni mağarasında, Artvin’de, Denizli’de, Isparta’da Kastamonu’da, Hakkâri’de, Mersin’de. Büyük olasılıkla, önümüzdeki zamanda araştırmalarla başka birçok yerde daha bulunacaktır. Rahmetli Servet Somuncuoğlu daha çoğunu biliyordu fakat ne yazık ki bir kalp krizi sonucu zamansız ölümüyle bu bilginin bir bölümünü de birlikte götürdü.

13) Peki bu yazıtların hepsinde okuma önerileri yapıldı mı?

Özellikle Ankara-Güdül'deki yazıtlar için Türklük bilimi alanında ya da bilimyurtlarındaki (üniversitelerdeki)  öğretim görevlilerinin de çalışmaları, okuma önerileri var mı?

Yaptığınız çalışmalarla ilgili size geri dönüş yapan, düşüncelerini paylaşan oldu mu?

Yukarıda söylediğim gibi, yalnız Ankara Güdül’de değil, Türkiye’de başka birkaç yerde daha Eski Türk oyma yazıtları var (benim kendi görüp bildiklerim 150’nin üzerinde ve önümüzdeki yıllarda Anadolu’da bulunacak yeni yazıtlarla birlikte, yazıt sayısının bugün için tüm Asya’da bilinen Eski Türk oyma yazıtlarının sayısını geçeceğini iddia ediyorum ve tahminen bunların çoğusu Oğuz-Kıpçak yazıtları olacak). Bildiğim denlisiyle, bunlarla ilgili olarak henüz üniversite çevrelerinden herhangi bir okuma önerisi ya da yayım yok. Fakat geçtiğimiz birkaç yıl içinde Ankara Güdül’deki yazıtları ziyaret edip yerinde gören akademisyenler olduğunu biliyorum. Ama şu an bu konuda bir çalışmaları var mı ya da yakın zamanda yayımları, yazıtlarla ilgili okuma önerileri olacak mı, bilemiyorum. Olacağını ve yurtiçi, yurtdışı geniş bir bilimsel katılımla bu konunun ilerletileceğini umuyorum. Özellikle genç araştırmacıların kendilerini yetiştirip bu alana girmeleri gelecek için güçlü bir bilimsel yatırım olacaktır.

Çalışmalarımla ilgili bir iki geri dönüş oldu. Örneğin, yayımlamakta olduğumuz “Yazıtlar” dergisinin ilk iki sayısını inceledikten sonra görüş ve eleştirilerini ileten sayın Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya’yı burada anabilirim (kendisine ilgisi için teşekkür ediyorum).

14) Hangi döneme tarihlendirebiliriz Ankara Güdül yazıtlarını?

Yazıtların tarihlendirilmesinde ne tarz teknikler kullanabiliriz?

Siz hangi teknikleri kullanıyorsunuz?

Kaya yazıtlarının tarihlendirilmesinde karbon-14 tarihlemesi gibi teknik yöntemler ne yazık ki hemen hiç işe yaramıyor. Bunların işe koyulması ancak yazıtların içinde bulunduğu ortamda yapılacak kazıbilim çalışmalarında ortaya çıkması olası, yani, dönem olarak yazıtlara eşlik ediyor olabilecek kazıbilimsel (ve bunun yanında, organik kökenli) buluntuların incelenmesinde söz konusu olabilir. Ancak Türkiye’deki kazıbilim ve eskiçağ araştırmaları çevrelerinde Grek, Roma, Bizans, vb. dışında bir “Türk” kazı- ve eskiçağbilimi kavramı ve uğraşı alanı henüz zihinlerde ve gönüllerde pek yer bulamıyor ya da henüz yeterince oluşmamış olduğundan, aydınlarımız ve bilimcilerimizin bu konuya uyanabilmeleri için bir süre daha beklememiz gerekeceğini sanıyorum. Bizim yapmakta olduğumuz çalışmalar ve konuyla ilgilenen genç araştırmacıların önümüzdeki zamanda yapacakları yeni ve daha ileri çalışmalar bu uyanışa bir katkıda bulunur hatta bunu hızlandırabilirse, ne mutlu bizlere.

Yazıtların tarihlendirilmesi konusunda şu an için elimizde, dilbilimsel değerlendirme ve olay bilgisi olmak üzere iki olanak bulunuyor. Oyma yazının kullanımının Türklerce dinsel nedenlerle (Eski Bulgarlar gibi bir bölüm Türk topluluklarının Hıristiyanlığa, Uygurların Manicilik ve Budacılığa, sonrasında Türklerin genel olarak İslamlığa geçişleriyle) en geç Orta Türkçe döneminin hemen başlarında bütünüyle bırakılmış olduğunu yukarıda söylemiştim. Dil özellikleri açısından bakıldığında, Ankara Güdül oyma yazıtları Türk dilinin Eski Türkçe dönemine (MS. 6-9/10. yy.) ait. Bu bakımdan, güvenilir ölçüde bir dilbilimsel tarihlendirme önerilebilir. Bir de, eğer herhangi bir yazıtta başka kaynaklardan da doğrulanabilecek bir olay bilgisi geçiyorsa (adı bilinen tarihsel bir kişilik, kayıtlara geçmiş herhangi bir tarihsel olay, vb.), yine güvenilir bir tarihlendirme yapılabilir.

15) Bu tarihlendirmelerin Türk tarihi, dili ve Anadolu'daki Türk varlığı açısından önemi nedir?

Ankara Güdül yazıtlarının (ve Anadolu’nun başka yerlerindeki benzer yazıtların) dil özellikleri bakımından Eski Türkçe dönemine, yani, MS. 6.-9/10. yüzyıllar arasına ait olmasının kaçınılmaz olarak Anadolu Türk tarihinin erken dönemlerinin yeniden yazılmasını gerektireceği açık. Bunlar Türklerin Selçuklu’dan çok daha önceki yüzyıllarda da Anadolu’ya yerleşip (herhalde o dönemlerde Doğu Roma-Bizans uyruğu olarak) Anadolu’nun yerlisi durumuna gelmiş olduklarının somut belge ve kanıtlarını oluşturuyorlar.

16) Anakara-Güdül yazıtlarının sözvarlığı ve dilbilgisi özellikleri nelerdir?

Türk Diline yeni bir katkı sağlıyor mu?

Ankara Güdül yazıtları, yukarıda söylediğim gibi, Türk dilinin “Eski Türkçe” dönemine ait. Dolayısıyla, yine Eski Türkçe dönemine ait olan Orhun-Yenisey yazıtlarından dilbilgisi açısından pek bir ayırdı yok. Ancak söz varlığı bakımından ayırtlar bulunuyor. Divânü Lügâti’t Türk’te Kâşgarlı Mahmûd’un “Oğuz lehçesindendir” diye not düştüğü sözcüklerin bir bölümünü Ankara Güdül yazıtlarında bulabiliyoruz örneğin. Ayrıca, Orhun-Yenisey yazıtlarında geçmeyen fakat öteki Eski ve Orta Dönem kaynaklarında dağınık biçimde ve seyrek olarak bulunan kimi Türkçe sözcükler de görülebiliyor. Ankara Güdül yazıtlarının Türk Diline en büyük katkısı çoğunluğunun “Eski Oğuz Türkçesine” ait olması. “Eski” Oğuz Türkçesinden günümüze kalmış, bilinen başka metinler olmadığı göz önüne alınırsa, bunun eşsiz tarihsel ve dilbilimsel önemi kolayca anlaşılabilir.

17) Ankara-Güdül yazıtlarının, Orhun yazıtlarıyla arasındaki farklar nelerdir?

Dilbilgisi açısından pek bir ayırt yok demiştim. Başlıca ayırt, içerik ve sözvarlığı bakımından. Orhun Yazıtları İkinci Göktürk Kağanlığının daha çok tarihsel içerikli, resmi devlet belgeleri konumundayken, Ankara Güdül yazıtları, daha çok doğrudan halka yani “kara buduna” ait, Tengri dini içerikli, inançsal, doğaçlama metinler. Sözvarlığı bakımından kök ayırdı yaratan da bu.

18) Ankara-Güdül yazıtlarını Türk yazıtları arasında sözvarlığı bakımından kaçıncı sıraya koyabiliriz?

Yalnızca oyma (runik) yazıtlar bağlamında konuşursam, Orhun-Yenisey yazıtlarını birinci, Talas, Hoytı-Tamir, vb. yazıtlarını da ikinci sıraya koyarsak, Ankara-Güdül yazıtlarını (öbür Anadolu Eski Türk oyma yazıtlarıyla birlikte) şimdilik üçüncü sıraya koyabiliriz diye düşünüyorum. Fakat olasıkla önümüzdeki zamanda araştırmalarla Anadolu’da bulunacak çok sayıdaki yeni yazıtlarla birlikte bu sıralamanın değişeceği kanısındayım.

19) Yazıtlardan yaptığınız çözümlemelerden bu yazıtların dil özellikleri hangi Türk Dili Ailesine bağlı diyebiliriz?

Benim şu ana dek incelemiş olduğum Anadolu Türk oyma yazıtları Türk dilinin Doğu Eski Türkçesi (Ş-Z Türkçesi) ana koluna ait. Belki Mersin’den bir tanesi Batı Eski Türkçesi (Eski Bulgar Türkçesi) olabilir. Ama yazıtı yerinde inceleyip kesinleştirmek gerekiyor.

20) Yazıtlarda geçen kişi adları var mı?

Varsa, bu kişilerin o dönemde toplum içindeki yerleri nelerdir?

Anadolu Türk oyma yazıtları içinde kişi adı geçmeyen yazıt yok gibi. Çok azı adsız. Aban, Abı, Abınç, Agınçuk, Anaz, Ban Baş (büyük, ulu baş), Çıla, Çiy Epe (kadın adı; çiy: akbaba türünden bir kuş), Ėge (sahip, efendi, bey), Ėnçkü, Er Kök, Erat, Eren, Erdem, Erşek (ayıyla pars karışımı mitolojik hayvan), Esper (ispir, av şahini > Eski Bulgar Esperük/Asparuk), Esri (kaplan), Inan, Inanç, Inak, İsig, Kar Bay (kadın adı, “kar gibi beyaz ve zengin”), Kınık, Kıyık, Ėlbeg, Unç Sant Beg, Tegiş, Yegir (ceylan), vb. Çoğusu halktan (sıradan) kadın ve erkeklerin yazdığı yazıtlar. Avcılar, kocasının hastalığı nedeniyle adak adayan kadınlar... Anlaşıldığı denlisiyle bir bölümü de, yazıyı iyi bilen kamlar ya da benzeri dinsel-toplumsal konuma sahip kişilerce yine halktan, soylulardan dertliler için yazılmış. Birkaç tanesi de (adak ya da av yazıtı) beyler için (Ankara Güdül’den birisi, üzerindeki damgaya bakılırsa, Yaparlı beyi için).

21) Gelecekte Ankara-Güdül yazıtlarıyla ilgili düşünceleriniz, tasarılarınız nedir?

Öncelikle, çıkarmakta olduğumuz “Yazıtlar” dergisinde, seçilmiş örnek yazıtları yayımlamayı sürdürmek düşüncesindeyiz. Bundaki kök amacımız konuya dikkat çekip ilgi uyandırabilmek. Bunun için dergiyi yurtiçi ve yurtdışında belli başlı Türklükbilim, tarih, sanat tarihi, halkbilim, vb. çevreleri ve uzmanlarına, ilgililere gönderiyoruz. Daha sonra, zaman, enerji ve ekonomi sınırları el verirse, Ankara Güdül yazıtlarının toplu bir yayımını yapmayı da istiyorum elbette.

22) Son olarak sizin de eklemek istediğiniz bir konu var mı?

Bugün için özellikle Türkiye ve Anadolu bağlamında olsa da, genel olarak dünya Türklüğü, Türk tarihi ve kültürü araştırma ve çalışmalarına gençlerin, daha doğrusu ve iyisini söylersem, “genç ve zeki Türklerin” el atıp geleceğe dönük olarak sahip çıkmaları bugün benim olduğu gibi, sevgili Servet Somuncuoğlu’nun da sağlığında en büyük dileklerinden biriydi. “Eskiler” ya da “yer tutanlar” ne düşünür ve yapar bilemiyorum, bu onların bileceği bir şey ama Türk varlığının geleceğe taşınması ve varsıllaştırılıp derinleştirilerek yaşatılmasının anahtarının kendini yetiştirmiş “genç Türklerin” ellerinde olduğu ve olacağı açık. Bu bağlamda, genç araştırmacılarımıza yollarında direnç ve başarılar diliyorum.

23) Genç Araştırmacılar olarak Ankara-Güdül Kaya Resimleri alanında bulunan yazıtlarla ilgili bize zaman ayırıp aydınlattığınız için saygılarımızı sunar, gelecek çalışmalarınızda başarılar dileriz...

Yorumlar (3)
Burhanettin Ìstanbullu 6 yıl önce
Yaşar bey teşekkür ederim, çok faydalì bir sòyleşi olmuş, Cengiz bey'e de çok teşekkūr ediyor, çalışmalarının, geçmişimizden - geleceğimize kurulacak köprünün, önemli mihenk taşları arasında yer alacaģını belirtmek istiyorum.
muhsin durlu 4 yıl önce
https://www.turkcenindirilisi.com/gudul-turk-kaya-yazitlari-ve-gizemleri-makale,568.html
muhsin durlu 4 yıl önce
https://www.turkcenindirilisi.com/gudul-turk-kaya-yazitlari-ve-gizemleri-makale,568.html