KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN EN BÜYÜK DESTEKÇİLERİNDEN OSMAN KOCAOĞLU'NU İYİ TANIYALIM

KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN EN BÜYÜK DESTEKÇİLERİNDEN OSMAN KOCAOĞLU'NU İYİ TANIYALIM

Öncelikle belirtelim, kendisinin çok değerli oğlu Prof. Dr. Timur Kocaoğlu TDH Derneği Onur Kurulu üyesidir.

***

Buhara Cumhuriyeti’nin kurucularından ve Cumhurbaşkanı olan Osman Kocaoğlu, gerek kendi ülkesinde, gerekse sürgün hayatı yaşadığı Türkiye’de, döneminin bir çok önemli siyasi olayları içinde yer almıştır. İbret dolu mücadele hayatını pek bilmesek de biz onu İstiklal Savaşı’mız sırasında Buhara Cumhuriyeti’nin hazinesinden yolladığı 100 Milyon Ruble altın sebebiyle tanırız.

O, hayata gözlerini 1878 yılında Türkistan’ın Fergane vadisindeki Oş kasabasında açtı. İlk tahsilini Buhara’da, ailesinin özel olarak tuttuğu hocalardan aldı. Medrese tahsilini de Buhara’da yaptı. Daha genç yaşlardayken, memleketinin içinde bulunduğu şartlardan etkilenerek Cedidçilik fikrini benimsedi.

Ceditçilik, Şehabüddin Mercânî, Musa Carullah Bigi, Âlimcan Barûdi gibi ünlü Türk Alimleri tarafından başlatılmış olan ve bilhassa 1880’den sonra Gaspıralı İsmail Bey ile özdeşleşerek kısa sürede bütün Türk ellerine yayılan dinde ve eğitimde yenileşmeyi savunan bir fikirdi. Osman Kocaoğlu 20 yaşındayken Çarlık Rusya’sının Türkistan’daki egemenliğine karşı başlatılan 17-19 Mayıs 1898 Dükçi İşan ayaklanmasına katıldı. Bu isyan Ruslar tarafından bastırıldıktan sonra akrabalarından birçok kimse ile birlikte tutuklanırsa da daha sonra serbest bırakıldı.

Eğitimin modern metodlarla yapılması gerektiğini savunan Cedidçi (Yenilikçi) hareketin açtığı okullar, Rus Çarlığı ve Buhara Emirliği tarafından, saltanatlarını tehdit eden bir tehlike olarak algılaması sebebiyle hoş karşılanmadı. Osman Kocaoğlu ise bu Cedit okullarının açılışını desteklemek ve açılmış olanların da faaliyetlerini sürdürebilmeleri için gerekli ders kitapları ve araçlarını sağlamak amacıyla 1909 yılı Mart ayında, görünüşte ticarî, ancak gerçekte siyasî bir şirket olan “Şirket-i Buhara-i Şerif”in kurucuları arasında yer alarak Ceditçiliğin Buhara’daki liderlerinden biri oldu.

Aynı yıl “Şirket-i Buhara-i Şerif”in temsilcisi olarak, yeni eğitim metotlarını öğrenmek ve tecrübe etmek üzere, bir kısım arkadaşlarıyla önce Bahçesaray’a gidip Gaspıralı İsmail ile görüştü. Oradan da İstanbul’a geçti. İstanbul’da kaldığı süre içerisinde aralarında Enver Paşa’nın da bulunduğu bazı önemli kişiler ve aydınlarla görüşmeler yaptı.

Bu arada Buhara’dan İstanbul’a gelmiş olan Abdurrauf Fıtrat, Abdülaziz Gulcalı gibi arkadaşları ile birlikte 26 Ekim 1909’da “Buhara Ta’mîm-i Ma’ârif Cemiyet-i Hayriyesi” adlı, amacı “mali durumuna göre, Buhara ve Türkistan’dan her yıl gerektiği kadar öğrenci getirerek İstanbul okullarında eğitim görmelerini sağlamak” olan bir dernek kurdu.
1913’de eğitimini tamamlamış olarak memleketine geri dönen Osman Kocaoğlu, Buhara’da hemen bir Cedit Okulu açarak çalışmalarına başladı. 

İlk talebeleri kendi yakın akrabalarının çocukları olsa da okul kısa zamanda ünlenip büyük bir ilgi görerek öğrenci sayısı 200’ü geçti.
Bu sıralar Buhara Emirliği, Cedit okullarını tamamen yasaklama kararı alınca eğitimde yeniliği savunan Ceditçiler, bu ülkenin ilerlemesi ve gelişmesi için gerekli aydınların yetişmesi ancak bu idarenin değişmesi ile mümkün olacaktır şeklinde düşünmeye başlarlar ve nitekim Ceditçilik kolaylıkla siyasî bir hareket ve parti haline dönüşür.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Çarlık Rusya’sı Türkistan’dan cephe gerisi hizmetleri için gençleri toplama kararı alır. 

Bu karar Şubat 1916’daki gazetelerde yayınlanır. Türkistan halkı buna büyük tepki gösterir. Türkistanlı Ceditçilerin önderi Mahmut Hoca Behbudi’nin Semerkand’daki evinde toplanan Münevver Kari, Pehlivan Niyazi, Kârı Kamil, Abidcan Mahmud gibi ileri gelen Ceditçiler arasında Osman Kocaoğlu da vardır. Bu toplantıda Çarlık Rusyası Türkistan’da böyle bir seferberliği uygulamaya başladığı zaman, buna karşı geniş çapta bir halk ayaklanması yapılması ve Türkistan için özgürlük talep edilmesi kararlaştırılır.

Ayaklanmadan bir süre sonra Rus Çarlığı’nın baskısıyla Buhara’da yayınlanan bir Hürriyet Bildirisi, Ceditçilerin büyük bir yürüyüş tertiplemelerine fırsat verir. Osman Kocaoğlu’nun da aralarında bulunduğu Ceditçiler, yürüyüş için çok büyük bir kalabalık toplamayı başarsalar da yürüyüş güvenlik kuvvetlerince zorla dağıtılır. Çok sayıda Ceditçi tutuklanır. Ceditçilerin bir bölümü Buhara dışına kaçarlar. Güvenlik güçlerinden kendini kurtaranlar arasında Osman Kocaoğlu da vardır.
Bu olaydan sonra Osman Kocaoğlu ve arkadaşları bütün güçleri ile Buhara Emirliği’ni yıkarak cumhuriyet rejimine geçmek için çalışmaya başlarlar.

 Bu iş için “Yaş Buharalılar” (Genç Buharalılar) adını verdikleri bir de siyasi teşkilat kurarlar. Ancak, bu teşkilat daha başlangıçta kendi içinde iki gruba ayrılır. İlk grupta Ruslardan bağımsız hareket etmek isteyen ve Marksizmi red eden aydınlar, ikinci grupta ise Marksizme ve Sosyalizme eğilimli kimseler vardı.

Siyasi faaliyetler sürerken ikinci gruptakiler, bu teşkilatın askeri bir gücü olmadığı için Taşkent’teki Sovyet Komiserliği’nden yardım isterler ve gelen Rus askerlerinin yardımıyla Buhara Emiri Alim Han alaşağı edilir. Yerine Buhara Halk Şuralar Cumhuriyeti ilan edilir. 29 Agustos 1920’de kurulan geçici hükumetin Maliye Bakanı Osman Kocaoğlu’dur.

Fakat, Buhara’dan kaçan Emir Alim Han Afganistan’a yerleşerek taraftarlarını Buhara hükümetine karşı saldırtmaya başlayınca Buhara’nın doğusunda özerk bir “Şarki Buhara Millî Hükümeti” kurularak, başına Muhtar Vekil ünvanıyla Osman Kocaoğlu atanır.

23 Eylül 1921’de Buhara Halk Temsilcileri’nin İkinci Kurultayı’nda Osman Kocaoğlu cumhurbaşkanı seçilir ve orada yaptığı konuşmasında;
“…halkımızın uzun zamanlardan beri hürriyet ve istiklâline kavuşarak milli iradelerinin hayatın her sahasında hakim olmasını candan istediklerini biliyorum. Mesuliyetim altında teşkil edecek hükümetin en birinci işi halkımızın bu yüksek arzu ve emelini vücuda getirmek olacaktır.” der.

Cumhurbaşkanı Osman Kocaoğlu, bu sıralar Buhara Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan Enver Paşa ile de yakın işbirliğine girer. Basmaçılar hareketini destekler. Ayrıca, Rusya’nın Krasnoyarsk’daki esir kampından kaçarak Buhara’ya kadar gelmiş olan Osmanlı subaylarına Buhara ordusunun çekirdeğini oluşturacak milis güçlerini kurdurur.

9 Aralık 1921’de daha sonra roman ve filmlere konu olacak bir cesaretle Rus Garnizonunu kuşatıp komutanları, Hükümet konağı içinde de Rus diplomatlarını tutuklatıp Rus askerilerinin Buhara topraklarından çekilmesini ister. Ancak durumu haber alarak gelen diğer Rus birlikleri ile Buhara askerleri arasında çarpışmalar başlar. Buhara askerleri geri çekilmek zorunda kalınca, Osman Kocaoğlu bir bildiri yayınlayarak eli silah tutan herkesi Rus askerlerine karşı savaşmaya çağırır.

Osman Kocaoğlu 10 Nisan 1922 tarihinde, Afganistan’a gider.
Kabul’da “Buhara milli ordusuna silah satın almak maksadıyla İngiltere temsilcileriyle görüşür. Ancak, Ruslarla gizli bir anlaşmaları olan İngilizler silah satma işine yanaşmazlar.
29 Nisan 1922’de Afganistan kralı Amanullah Han’a Türkistan konusunda bir muhtıra sunan Osman Kocaoğlu, ” Sovyet Rusya’nın Buhara Cumhuriyeti’ne saldırıya geçtiğini belirterek, Rus askerlerini Buhara topraklarından atana ve Rus hükumetine Buhara’nın hakikî hür ve müstakil olduğunu kabul ettirene kadar onlarla mücadelemiz devam edecektir”, der.

Bu arada Başbakan Feyzullah Hoca, Buhara’dan yolladığı gizli bir haber ile Osman Kocaoğlu’nu uyarır ve Buhara’ya dönmemesini, döndüğü takdirde Ruslar tarafından idam edileceği bildirir. O böylece resmi görüşmeler yapmak için gittiği Afganistan’da sürgün durumuna düşmüş olur. Ne var ki, Sovyetler Osman Kocaoğlu’nun oradaki varlığından dahi rahatsızlık duyarak Afgan hükumetine baskı yapmaya başlarlar. Osman Kocaoğlu’nu ya geri vermelerini veya Afganistan’dan dışarıya çıkarmalarını talep ederler.
Afganistan hükumetinin ricası üzerine, Osman Kocaoğlu Kabul’den ayrılır. Eylül 1923’te İstanbul’a gelir. Kendisiyle görüşen Mustafa Kemal Paşa’dan, sıcak bir ilgi görür. Ona milletvekili maaşı bağlatılır. Bu maaş vefatından sonra eşi de ölünceye kadar devam eder.

Osman Kocaoğlu, Türkiye’ye geldiği ilk yıllarda bir yandan İstanbul’daki Türkistanlıları, Türkistan Gençler Birliği (1927) adlı bir dernek çevresinde toplarken, bir yandan da Mustafa Çokayoğlu, Zeki Velidi Togan ve başka Türkistanlılarla birlikte Yeni Türkistan (1927-1934) adlı dergiyi çıkarmaya başlar. Gerek bu dergide yazdığı başyazılarda, gerekse Türkiye’nin çeşitli yerlerinde verdiği konferanslarda Sovyetler Birliği’nin Türkistan’daki sömürgecilik politikalarını eleştirir.

Bu defa Sovyetler onun Türkiye’den de çıkarılması için siyasi baskılar yapar. Türk Hükumeti, Osman Kocaoğlu’ndan yurt dışına çıkmasını ister. O da, 1938 yılı sonunda önce Polonya’ya, daha sonra İran’a gider. Ancak, İkinci Dünya Savaşı’nın bitişinden sonra, 1945 sonlarında Türkiye’ye geri dönebilir.

1951 ile 1957 yılları arasında Pakistan’da bulunan Osman Kocaoğlu, 28 Temmuz 1968’de ölümüne kadar Türkiye’de yaşadı. Bu son dönemde, İstanbul ve Ankara’da Türkistan konusunda çeşitli konuşmalar yapmaktan başka herhangi bir siyasi faaliyette bulunmadı ve 90 yaşındayken 28 Temmuz 1968’de hayata gözlerini kapadı. Mezarı, İstanbul’da Özbekler Tekkesi'nde bulunmaktadır.

Türk Dünyası sana çok şey borçlu...

Yorumlar (1)
muharrem tekcan 4 yıl önce
Allah rahmet eylesin taksiratini af etsin mekani cennet olsun böyle vatan perver kahraman osman kocaoglunu nicin türk milletine tanitmazlar daha niceleri var ismail gaspraliyi büyük isimsiz kahramanlari osman baturlari ve mehmet emin bugralari ve isa yusuf alptekinleri ve tabiki mustafa cemiloglunu bu vatanperver liderleri gencligine devlet olarak anlatilmasi lazim bilhassa tükistani ve osman kocaoglunu 1920 lerde türkistan bolsevik kommunist zulmu altinda ölüm kalim savasi verirkene türkistanlinin kendisi ac oldugu halde elindeki avucundakini anadolu daki kurtulus savasina son akcesini türkiye cumhuriyetine türk kardeslerine osman kocaoglu gibi büyük liderler sayesinde organize olmuslardir ne yazik türkiyede cok az kisi osman kocaoglunu taniyor bu bizim devletin ayibi 300 milyonluk türk dünyasi var bir tane dis türkler bakanlgi yok dört tarafimiz denizlerle cevrili bir tane deniz bakanligi yok