06.12.2021, 21:28

Türk Dil Devrimi Üzerine: Arapça, Farsça ve Türkçenin Biçimbilimsel Karşılaştırılması - II

Türk Dil Devrimi Üzerine: Arapça, Farsça ve Türkçenin Biçimbilimsel Karşılaştırılması - II

“Kıyasi Mastarlar” Arapçada eylemlerin özel durumlar için kullanıldığı kalıplardır, demiştik.

Arapçada Mazi – Geçmiş ve Muzari – Şimdiki olmak üzere 2 tane zaman biçimi vardır.

Dolayısıyla “Kıyasi Mastar”larla eylemlerin oluşu ve yapılışı üzerinden, zaman biçimlerine derinlik kazandırılmaya çalışılır.

Buna benzer bir durum Rusçada da vardır örneğin. Dilbilgisinde iki zaman biçimi olduğundan eylemlerin sürekliliği ve bitmişliği ve dahi özel işleniş mantğı üzerinden köke ekler getirilerek eyleme zamanda derinlik kazandırılmaya çalışılır.  Rusçada bir kez yazmak, sürekli yazmak, yeniden yazmak, bir yere kadar yazmak gibi gibi anlamlar yazmak köküne getirilen öneklerle anlatılır.

Çünkü Rusçada da geçmiş ve şimdiki olmak üzere 2 zaman biçimi vardır. Gelecek zamanla şimdiki zaman çekimi birdir. Az önce belirttiğim gibi köke getirilen öneklerle gelecek ve şimdiki zaman birbirinden ayrılır. Rusçada yardımcı eylemle kurulan bir gelecek zaman biçimi bulunsa da günlük konuşmada çok sık kullanılmadığı gibi yazın dilinde bile seyrek kullanılır.  

Oysa Türkçe bir eylem dili olduğundan kendi eylem köklerine çatı ekleri dışında eylemi özelleştiren bir ek getirme gereksinimi duymaz. Eylem bir kez mi yapılmış, yinelenmiş mi, bitmiş mi, sürecek mi gibi bilgiler belirteçlerle verilir. Çünkü Türkçe zaman biçimleri bakımından varsıldır. Üstelik değişime ve yeniliğe de açıktır.

Bütün Türk dilcelerinde ortak en eski zaman eklerimiz “-dI”; “-(A)r” dır.

Genel Türkçe söz konusu olduğunda dilceler arasında duyulan geçmiş zaman, gelecek zaman, şimdiki zaman ekleri ve biçimleri birbirinden özgedir.

Türkçe zaman derinliğini yine zamanın kendisi üzerinden verir. Birleşik zaman çekimlerimiz bunun için vardır.

Dahası “-ebilmek”, “ivermek”, “-ekalmak”, “-eyazmak” gibi özel durumlar belirten biçimlerimiz olduğu gibi, “olmak” yardımcı eylemiyle kurulan çok varsıl kalıplarımız da vardır.

Türkçenin eylem ve zaman biçimleri son 25-30 yıldır çağdaş dilbilim mantığıyla incelenerek çözümlenmeye başlanmıştır. Osmanlı döneminde yüzyıllar boyu Türkçenin dilbilgisi kendi mantığı içinde değil Arapçanın ya da Fransızcanın dil mantığına göre incelendiğinden Türkçenin kök ve ek yapısının ne kadar işlek ve yaratıcı olduğunun, dahası Türkçe sözdizimi esnekliğinin Türkçedeki anlam derinliğini yaratan başlıca etken olduğunun ayırdına varılamamıştır.

Bütün bunların dışında Arapçada birleşik sözcükler tamlama üzerinden kurulur.

Örneğin, “echelü cühela” , Türkçe yobaz demektir. Ancak genellikle kalıp birebir çevrilerek, düz mantıkla anlam Türkçeye aktarılır: Cahilin cahili.

İşte bir kimse öz dilinin cahili olunca Türkçeyi Arapçalaştırabiliyor. Dahası Arapçanın Türkçeden üstün olduğunu da düşünebiliyor.  

Bir Arap tamlamalarla bir araya getirdiği sözcükleri anlamca kaynaştırabilir. Çünkü anadilidir. Ancak bir Türk’ün tamlamalarla birbirine bağlanan sözcükleri anlamca kaynaştırması güçtür. Dolayısıyla birebir çevirisi üzerinden anlamaya çalışacak ve başarısız olacaktır.

Tıpkı Türkçedeki ikilemelerin bir anlam bütünlüğü oluşturduğunu bir Arabın anlayamayacağı gibi.

Farsça ise birleşik adlarla, önadlarla, eylemlerle düşünür. Sözcükleri ya doğrudan Türkçedeki gibi birleştirerek, ya ve bağlacıyla bağlayarak, ya da tamlamayla bütünleştirerek yeni kavramla türetir.

Şevk-efzâ, dil-sitân, hun-feşân, suz-i dil-ârâ, kıl u kâl, herc ü merc, tar u mar gibi gibi...

Bu sözcükler de anlam bütünlüğü göz önünde bulundurulmasızın Türkçeye genellikle birebir çevrilirler. Bu yanlış çeviri üzerinden Farsçanın üstün nitelikli olduğu sonucuna varırlar.

Ayrıca Arapça ve Farsçada tamlama kurulurken tamlayan ve tamlanan sırası da Türkçedekinden farklıdır.

Örneğin, Farsça kurulan eyyam-ı nevbahar, Türkçe ilkyaz günleri biçiminde kurulur. Arapça Lugat’ül–fasih, Türkçe “doğru kullanım”dır.

Görüldüğü gibi dil mantıkları birbirinden çok başkadır.

İşte Osmanlılar birbirinden çok başka işletim düzeneğine iye 3 dili birbirine karıp çorbaya çevirmişlerdir…

Oysa Arapça Arabın, Farsça da Farsın dilinde güzeldir. Arapça sözcükler Arapçaya, Farsça sözcükler de Farsçaya yakışır.

Artık Osmanlıcaya giriş yapabiliriz…

Yorumlar (0)